22 Mayıs 2023 Pazartesi

ESMA-İ HUSNA-4

 


el-KUDDUS



a-Kuddus isminin lügat anlamı:


Kuddûs ismi “ kds” kelimesinden “fu‟ûl” kalıbında mübâlağa ifade etmesi için türetilmiştir. Bu kalıpta Arap dilinde sadece “Sübbûh” ve “Kuddûs” isimleri kullanılmaktır. Bazen Sebbûh ve Keddûs şeklinde “ fe‟ûl” vezninde kullanılır.

Kds kelimesi, kalıp olarak hangi kipe sokulursa sokulsun temiz, pak, mübarek, kutlu, saf, her türlü kusur, ayıp ve eksiklikten uzak ve son derece münezzeh anlamlarına gelir.

Peygamber (s.a.v)‟in şu hadisinde de bu kelime aynı anlamda kullanılmaktadır.

“Zayıf kimsenin hakkının güçlülerden alınmadığı bir ümmet takdis olunmaz (olunmasın)” Yani Allah o ümmeti arındırmaz veya arındırmasın demektir.

Araplar kendisinden abdest alınıp temizlenilen çukur, kova gibi şeylere “Kades” ismini verirler. Temizlik için su konan su dolabına da “Kâdus” derler.

Hem, hata, gaflet, şaibe ve günah işlemekten uzak olduğu için hem de insanların manevi açıdan temizlenmesini sağlayan ilâhi vahyi getirmesinden dolayı Cebrail‟e “Rûhu‟l-Kudus” denir.

Hz. Musa‟ ya vahiy gelen temiz ve mukaddes kılınmış Tuvâ vadisine “el-Vâdi‟l-Mukaddes” denir.

Filistin topraklarına da temiz ve kutsal kılınmasından dolayı “el-Ardu‟l-Mukaddese” denir.

Kudus‟deki Mescid-i Aksâ‟ya “Beytu‟l-Makdis” adının veriliş sebebi, içi günahlardan takdis olunan yani günahlardan arınılan yer olduğundan dolayıdır.

Meleklerin “Seni takdis edip dururken” demelerinin anlamı: “Seni tazim eder, şanını yüceltir, senin zikrini müşriklerin sana nispet ettikleri ve sana yakışmayan şeylerden arındırarak kulluk yaparız.” demektir.

Cennete pak ve temizliğinden dolayı  “Hazîratü‟l-Kuds” denir.



b- Kur‟an‟da Kuddûs isminin geçtiği ayetler:



Kuddûs ismi, Kur‟an‟da iki ayette marife (elif lamlı) olarak ve Melik isminden sonra zikredilmektedir. Kuddûs ismi Kur‟an‟da iki geçmekle beraber, uluhiyyetin en önemli vasıflarından birini gösterir.

1-Kuddus ismi Cuma suresinde şöyle zikredilmektedir:

“Göklerde ve yerde olan her şey Melik, Kuddûs, Azîz ve Hakîm olan Allah‟ı tesbih eder.” (Cuma 1)

Cuma suresinin ilk ayetleri Yahudilerin bazı ithamlarına cevap vermek için gelmiştir. Onlar peygamberliğin kendilerine verilmesini bekliyorlardı. Risâlet görevi Araplardan ve ümmî olan Hz. Muhammed (s.a.v)‟ e verilince bunu haset ettiler. Böylece örnek ve önder ümmet olma özelliği de kendilerinden alınmış oluyordu. Bundan dolayı Cebrail‟e kendilerine haksızlık yaptı iddiasıyla düşman oldular. Allah bunların asılsız bu iftiralarına cevap verirken yukarıdaki ayette geçen dört ismi zikreder.

Allah, Melik‟tir. Göklerde ve yerde tek söz sahibi O‟dur. Hiçbir kimse O‟nun peygamber gönderme yetkisine karışamaz ve müdahale edemez. İnsanlar ve toplumlar üzerinde yegane egemen ve hakim O‟dur. Peygamberlik görevini isteği kişilere verir.

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, onlar için seçim hakkı yoktur. Allah onların koştukları ortaklardan münezzehtir, yücedir.” (Kasas 68)

“Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.”(Cuma 4)

Allah, Kuddûs‟tur. Yeryüzünün aciz ve zavallı krallarına ve yöneticilerine asla benzemez. O, kesinlikle hiçbir kimseye ve hiç bir topluma haksızlık yapmaz. O, her türlü eksiklik, kusur ve ayıptan uzaktır. O, Melik özelliğinde hiçbir kimseye muhtaç değildir. Gaflet, cehalet ve zulümden uzaktır. O‟nun katında ayrıcalıklı bir kişi ve toplum yoktur. O, dilediğini dilediği şekilde yaratır. Dilediği kimseye de nübüvvet görevini verir. O, dilediğini yapma hakkına sahiptir. Ayrıca yaptığından da hiçbir güç tarafından hesaba çekilemez. Her sözünde ve işinde bir bereket ve kutsallık vardır.

“Onlara bir ayet geldiği zaman, "Allah'ın peygamberlerine verilen bize de verilmedikçe inanmayız" derler. Allah, peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve hilelerinden ötürü de şiddetli bir azap erişecektir.” (En‟am 124)

Allah, Azîz‟dir. Kimse O‟na karşı galip gelemez. O mutlak galiptir. O‟nun gücü karşısında herkes mahkûmdur. O, hem izzet ve şeref sahibidir hem de izzet ve şerefin kaynağıdır. Dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil kılar. Çünkü mutlak egemenlik, hâkimiyet ve otorite O‟na aittir. Herkes O‟na muhtaçtır, ama O hiçbir kimseye muhtaç değildir.

“De ki: "Ey mutlak egemenlik (mülk) sahibi olan Allah'ım! Sen egemenliği dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; bütün iyilikler senin elindedir. Doğrusu Sen, dilediğini yapmaya güç yetirensin.” ( Ali İmran,26)

Allah, Hakîmdir. Öncelikle her sözünde ve her işinde hikmet sahibidir. O‟nun hiçbir sözünde ve işinde abes ve saçmalık yoktur. O‟nun kural, yasa ve tercihlerinde hiçbir batıl yoktur.

Ayrıca Allah hükmetme yetkisine de sahiptir. Yaratma ve emretme yetkisi O‟na aittir. İnsanların hayatına dilediği gibi müdahale etme yetkisine sahiptir. Peygamberlik görevini dilediği kimseye verir. O, her hangi bir konuda karar verdiği zaman insanlara tercih ve muhayyerlik hakkı yoktur. O‟nun buyruğuna insanlar kalplerinde bir burukluk hissetmeden gönül huzuru içinde teslim olmadan mü‟min olamazlar.

Bütün bu açıklamalar Allah‟ın, Kuddûs isminin tefsiri mahiyetindedir. Bu ayette Allah‟ın Kuddûs ismi O‟nun peygamber gönderme ve insan hayatına karışma yetkisinin olduğunu ve bu konuda Allah‟ın her türlü haksızlık ve şaibeden uzak olduğunu gösterir.

2-Kuddûs ismi ikinci olarak Haşr suresinde Allah‟ın isimlerinin bir kısmının sıralandığı meşhur ayette geçmektedir:

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan, Allah'tır. Allah onların koştukları eşlerden (ortaklardan) münezzehtir.” (Haşr 23)

Bu isimlerin burada sıralanması ilk bakışta manevi bir hakikati resmetmeyi hedeflemektedir. Bu ayetlerde, mü‟minlerin sayı, zenginlik teçhizat bakımından zayıf olsalar da Allah‟ı hakkıyla tanıyıp O‟na karşı görev ve sorumluluklarının bilincinde oldukları sürece düşmanlarına karşı galip gelmelerinin mukadder olduğu gerçeği vurgulanmaktadır. Çünkü surenin ilk ve son ayetlerinde belirtildiği gibi “Mutlak galip, izzet ve şerefin kaynağı (Azîz) ve hüküm ve hikmet sahibi (Hakîm) ancak O‟dur.”

Haşr suresinin sonundaki ayetler Allah‟ın gerçek ilâh oluşunu farklı açılardan ele almaktadır. Önce Allah‟ın gerçek ilâh oluşu iki kez zikredilir. Sonra da ilahlığının farklı boyutları sıralanır. Rahmân ve Rahîm isimleriyle Allah‟ın rahmet ve merhamet özelliğine dikkat çekiliyor. Sonra da O‟nun hükümranlık ve egemenlik vasfı zikrediliyor. İnsanların yanlış anlamalarını önlemek için de Kuddûs ismi gündeme geliyor. Allah yeryüzünün zavallı melik ve krallarına benzemez. O kusursuzdur. İnsanlarda bulunan zaaf ve acizliklerden berîdir. Allah acizliğinden veya muhtaç olduğundan dolayı kullarına karşı merhametli değildir. Bu özellik O‟nun gerçek ilâh oluşunun en belirgin ifadesidir. O‟nun her türlü eksiklik ve tehlikelerden selamette olması ve kullarına barış, mutluluk, ve esenlik vermesi de gerçek ilâh oluşunun bir göstergesidir. Kullarına güvenlik ve emniyet vermek, onların eksikliklerini giderip, kalplerini bütünleştirmesi de O‟nun gerçek ilâhlığını ifade eder.

Allah aynı zamanda kullarını görüp gözetir. Asla karşı çıkılıp, mağlup edilemez. Kendine gerçek anlamda kulluk yapanlara izzet, şeref ve onur verir. İnsanlar istemese de O‟nun bazı kurallarına teslim olmak zorundadırlar. O, dilediği şeyleri zorla da olsa yaptırma yetkisine sahiptir. O, büyüklenme yetkisine sahiptir.

Allah‟ın bütün bu yetkileri yaratıcı, kusursuz var edici ve şekil, suret verici olmasından kaynaklanmaktadır. Yaratma ve emretme O‟na aittir. Yaratan daha iyi bilmez mi? Yeryüzünün sahte ilâhlarında bu özellikler kesinlikle bir arada bulunmaz.

Allah‟ın isimlerinin bir kısmının bu surenin sonunda sıralanması mü‟minlerin imanlarını artırmakta. O‟na olan güven ve saygılarını yenilenmekte. Kalplere huzur ve yakîn duygusu dolmakta. Allah‟la olan ilişkiler yeniden gözden geçirilmektedir.



c-Kuddûs isminin anlamları:



Kuddûs; her vasfında mükemmel, sınırlamaya ve tasvire sığmayandır.

Kuddûs; hiçbir leke kabul etmeyen ve her türlü ayıptan tertemiz olandır.

Kuddûs; bütün kemal sıfatları taşıyan ve bütün üstün ve mükemmellikleriyle övgüye layık olandır.

Kuddûs; her türlü kötülük, çirkinlik, eksiklikten berî, yaratıklardan herhangi birine benzemekten, kemaline aykırı her şeyden uzaktır.

Kuddûs; idrak edilmekten ve kendisine ulaşılmaktan uzaktır.

Kuddûs; herhangi bir denk, rakip, eş ve alternatife sahip olmaktan üstün ve büyüktür.

Kuddûs; en mükemmel, en muazzam ve en kapsamlı olan sıfatlarından herhangi bir sıfatın eksikliğinden münezzehtir.

Kuddûs; akılların kuşattığı, hayallerin tasavvur ettiği ve bütün fikirlerin etrafında dönüp dolaştığı her şeyden münezzehtir.

Kuddûs; yok olmayı ifade eden her durumdan berîdir.

Kuddûs; celâl, cemâl ve kemâl sıfatlarına layıktır.

Kuddûs; insanların çoğunun kemal ve üstünlük olarak kabul ettikleri her türlü vasıftan uzaktır. Çünkü onlar kendi sınırlı özelliklerine göre değerlendirirler.

Kuddûs; sonradan yaratılmışlara benzemekten uzaktır. (Muhalefetün li‟l-havâdis) Kuddûs; faziletleri ve güzel vasıfları sebebiyle daima övülendir.

Kuddûs; gayet mukaddes, her şaibeden münezzeh, her vasfında ekmel, tahdid ve tasvire sığmaz.

Bütün bu tanımlardan öğrendiğimize göre Allah‟ın Kuddûs isminin iki boyutu vardır:

1-Allah, insanlarda bulunan kin, nefret, düşmanlık, zulüm, haksızlık, cehalet, gaflet, uyku, uyuklama, zaman ve mekan hudutlarıyla sınırlı olmak gibi bütün noksanlık ve acizlik ifade eden özelliklerden uzaktır.

2-Allah, insanların mükemmellik zannettikleri her türlü geçici, göreceli, beşerî ve izâfî üstünlüklerden uzaktır.

Allah yerde ve göklerde, uzayın ve toprağın derinliklerinde olan her şeyin tek yaratıcısıdır. Gördüğümüz ve bildiğimiz her yerde bulunan düzen ve istikrar tamamen Allah‟a aittir.

“Şüphesiz Allah gökleri ve yeri yörüngelerinden sapmamaları için tutar. Eğer onların nizamı bir bozulursa kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Muhakkak ki O Halîmdir, bağışlayandır.” (Fatır 41)

Ama insanoğlu hem bedeni hem de ruhi yönden son derece eksiklik ve acziyet içerisindedir. İnsanlar, hayatlarını devam ettirebilmek için ruhlarına ve bedenlerine özen göstermek, ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Uykusuz ve susuz asla duramazlar. Allah‟ın lutfu ve rahmeti olmadan bir an bile yaşayamazlar. Hem varolmak için hem de yaşamak için O‟na muhtaçtırlar.

“Allah ki O‟ndan başka gerçek ilah yoktur. Her zaman diridir. Bütün varlıklar, var olabilmek için O‟na muhtaçtır. Ne uyuklama tutar O‟nu, ne de uyku. Yerde ve göklerde ne varsa O‟nundur. O‟nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir. Oysa O, dilemedikçe insanlar O‟nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O‟nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar. Ve onların korunup desteklenmesi O‟na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan O‟dur.” (Bakara 255)

Allah hem kendisi temizdir, hem de yarattıklarını temizlemek ister. Kullarının kalplerini Kur‟an‟ın rahmet damlaları ile temizler. Allah, peygamberinin ev halkını ve Meryem‟i çirkinliklerden temizlediği gibi bizleri de tertemiz yapmak ister. Zekat ve sadaka vermeyi emrederek bizim mallarımızı temizler. Gusül ve namaz abdesti ile de manevi kirlerden temizler. Tevbe eden ve temizlenenleri sever.

Bizim kirlettiğimiz yeryüzünü ve gökyüzünü yağmurlarla yıkar, güneşle kurutur. Kirlenen suları buhara dönüştürür, havada temizleyip yeniden tertemiz yağmur olarak indirir.



d-Kuddûs isminin bize yüklediği görev ve sorumluluklar:




1-Öncelikle Allah‟ı Kur‟an‟da anlatıldığı şekilde tanımak zorundayız. İçinde yaşadığımız toplumda farklı farklı Allah anlayışları mevcuttur. İnsanlar Kur‟an‟ı okumadan, Allah‟ın isimlerini öğrenmeden O‟nu tanıdıklarını, O‟nu sevdiklerini ve O‟na kulluk yaptıklarını iddia ediyorlar. Kur‟an indiği toplumdaki insanları “Onlar Allah‟ı hakkıyla tanıyamadılar.” (En‟am 91) gerçeğiyle uyarıyordu.

Takdis, Allah‟ı en güzel vasıflarıyla tanımaktır. Tesbih ise O‟nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktır. Takdis ve tesbihin birleşiminden tevhid inancı ortaya çıkar. Eğer bu iki unsurdan biri eksik olursa tevhid inancı da eksik demektir. Kur‟an‟da melekler bu konuda bize örnek olarak gösterilmektedir.

“Halbuki biz seni hamdin ile tesbih ve takdis ediyoruz.” ( Bakara 30)

Tesbih ve takdis, Kelime-i Tevhid‟in özetidir. Önce “Lâ ilâhe” diyerek bütün ilahlık iddiasında bulunanları reddediyoruz, yani tesbih ediyoruz. Daha sonra da “illallah” kısmını ilave ederek Allah‟ın gerçek ilah olduğunu vurguluyoruz. Böylece takdis görevimizi de özlü bir şekilde yerine getirmiş oluyoruz. Allah‟ı hakkıyla tesbih ve takdis edebilmek büyük bir nimettir. Bu nimeti bize bahşettiği için Rabbimize hamdetmemiz gerekir.

Kur‟an‟ın üçte birine eşit olan İhlâs suresi de tesbih ve takdisin açılımı şeklindedir.

“Deki: O Allah bir tektir. O hiçbir kimseye muhtaç olmayan ama herkesin kendisine muhtaç olduğu Samed‟dir.”

Bu bölüm Allah‟ı takdis kısmıdır. Kur‟an, Rabbimizin ne olduğunu ve özelliklerini açıklıyor. O‟nun azamet ve kibriya sahibi olduğunu belirtiyor. Yaratıklara hiçbir konuda muhtaç olmadığını ve onlara hiçbir şekilde benzemediğini zikrediyor.

“O doğurmadı ve doğrulmadı. O‟nun hiçbir eşi, dengi, benzeri ve alternatifi yoktur.” Bu bölüm ise tesbih bölümüdür. Allah her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih ediliyor. O‟nun ne olmadığı vurgulanıyor.

Peygamberimiz (s.a.v)‟in henüz yeni konuşmaya başlayan çocuklara öğrettiği şu iki ayet de, tevhid inancını en özlü bir şekilde anlatmaktadır:

“O Allah, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyendir.” (Furkan 2)

"Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, aczinden dolayı bir dosta ihtiyaç duymayan Allah'a hamdolsun de ve gerektiği şekilde onu büyükle." (İsra 111)

Bu ayetlerde de tesbih ve takdis iç içe olarak karşımıza çıkmaktadır.

Allah‟a iman tesbih ve takdis ile beraber olmalıdır. Aksi halde iman tam olarak gerçekleşmiş olmaz. Bugün Allah‟a iman ettiğini iddia edenler bazı insanlar O‟na ait bazı özellikleri bazı şahıs, kurum ve kuruluşlara yakıştırmaktadırlar. Allah‟ın hâkimiyet, razzâk, alîm ve egemenlik gibi bazı sıfatını başkalarına da isnat etmektedirler. O‟ndan başkalarından medet umup yardım istemektedirler. Bütün bu durumlar tevhit inancı ile taban tabana çelişmektedir.

Bugün Allah‟ı hayatlarının sadece belirli bölümlerine karıştırıp diğer alanlarda O‟ndan başkasının sözünü dinleyenlerin tevhid inancında problem vardır. Allah‟ın egemenliğini göklere hasredip, yeryüzünde O‟ndan başka mutlak hükümranlar kabul edenler de Allah‟ı hakkıyla tanımamaktadırlar. Camide ve Ramazan ayında Allah‟ı hatırlayan sonra da O‟nu hayatlarından soyutlayanlar Allah inançlarını yeniden gözden geçirmek durumundadırlar.

2-Kutsallık ve mukaddeslik vahiy ile alakalıdır. Vahiy getiren meleğe, vahyin indiği şehre ve vadiye Allah kutsallık izafe etmektedir. Vahiy ile alakası olmayan şeyler kutsal olarak nitelendirilemez. Kutsal ve mukaddes kelimelerini gelişigüzel bir şekilde herkese ve her şeye kullanamayız. Allah‟ın vahyinin hâkim olduğu toprak parçaları kutsaldır. Vahyin yüklediği görevler ve hizmetler de kutsaldır. Vahyin gündemde tutulduğu makam ve mevkiler de kutsaldır.

Mübarek ve bereket kelimeleri de vahiyle alakalıdır. İslam‟ın bu önemli kavramlarını rastgele bir şekilde kullanmamalıyız. Allah‟ın onayı olmayan hususları mübarek ve bereket kelimeleriyle ifade etmemeliyiz. Hayatını vahye göre düzenlemeyen şahısları mübarek olarak isimlendirmemeliyiz. Örneğin; İslam‟a uygun olmayan bir elbiseye, alışverişe, düğüne ve toplantıya “Mübarek olsun” temennisinde bulunmamalıyız.

3-Kuddûs ismi, paklık ve temizlik ifade eder. Biz de hayatımızı, fikirlerimizi, inancımızı ve ibadetlerimizi her türlü kirden ve necasetten temizlememiz gerekir. Kur‟an, kendini arındıran kimselerin kurtuluşa ulaşacaklarını müjdelemektedir.

“Her kim kendini (benliğini) arındırırsa kesinlikle mutluluğa erişecektir.” (Şems 9)

Kur‟an daha ilk gelen mesajlarında Hz. Peygambere (s.a.v) ve bizlere bedenimizi, kişiliğimizi, kalbimizi, ruhî durumumuzu ve davranış tarzımızı temizlememizi emretmektedir. Ayrıca her türlü cahiliye düşüncelerinden ve hayat tarzından da uzaklaşmayı emretmektedir.

“Elbiseni temiz tut, ve bütün pisliklerden kaçın.” (Müddessir 4-5)

Bu ayette geçen “siyâb” kelimesi hem elbise anlamına, hem de beden, kişilik, benlik, kalp, çevre, ruhî durum ve davranış biçimi anlamlarına da gelir. Kalbi ve davranışları temiz olmayanların kullukları da temiz olmaz. Allah ibadetteki temizlikten önce inanç ve düşüncedeki temizliğe itibar eder.

Allah günahlarından ve hatalarından kurtulmak isteyenleri ve düşüncelerini temizleyenleri sever.

“Doğrusu Allah pişmanlıkla kendisine yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever.” (Bakara 222)

Allah müşrikleri fikir ve düşüncelerinden dolayı necis olarak nitelendirmiştir. Bu tür necis insanlardan uzak durmamızı da emretmektedir.

“Halkın senin aleyhinde söyleyebileceği her şeye sabırla katlan ve onlardan uygun şekilde uzaklaş.” (Müzzemmil 10)

4-İbadetlerimizin de temiz olması gerekir. Allah şirk ve riyadan uzak olmayan ibadetleri katına yükseltmez.

“Oysa kendilerine yalnızca Allah‟a ibadet etmeleri, bütün içtenlikleriyle yalnız O‟na iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları ve kendilerini arındıracak harcamada bulunmaları emrolunmuştu. İşte bu doğruluğu kesin bir dindir.” (Beyyine 5)

Allah kendisine yapılmayan ibadeti kabul etmez. Şirke bulanmış bir ibadet şeklini de kendisine yapılmış olarak değerlendirmez. İbadet ve itaatlarımızı hem sadece Allah için, O dedi diye yapacağız, hem de O‟nun istediği şekil ve modelde yapma gayreti içerisinde olacağız. “Kulluk yap da nasıl yaparsan yap” mantığı içerisinde olmamalıyız. İbadet hayatımızı her türlü fikri ve ameli bid‟at ve hurafelerden arındırmalıyız. Bu dini Allah göndermiştir. O halde bu din O‟nun istediği ve şerefli elçisinin hayatında uyguladığı şekilde yaşanmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için Kur‟an‟ı anlayarak ve ayetler üzerinde düşünerek okumalıyız. Hz. Peygamberin ibadet ve kulluk hayatını O‟nun hadislerinden öğrenmeliyiz.

“ Muhakkak ki Allah temizdir. Ancak temiz olanları kabul eder.”

5-Allah temiz ve hoş bir hayat yaşayanları cennette esenlik ve hoş bir karşılama ile karşılayacaktır. Şehvetlerin esiri, kulu kölesi olmaktan uzak bir hayat yaşayanlar cennette her türlü sıkıntıdan uzak ebedi bir hayat yaşayacaklardır.

“Rablerine karşı takvalı olanlar da bölük bölük cennete gönderileceklerdir. Oraya vardıklarında kapılarının ardına kadar açık olduğunu göreceklerdir. Muhafızlar onlara “ Selam sizlere! Hoş geldiniz! İşte buyurun, içinde temelli kalacağınız bu cennete girin” diyeceklerdir.” ( Zümer 73)

“Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.” (İnsan 20-21)

“İnanıp yararlı iş işleyenleri içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere yerleştireceğiz.” ( Nisa 57)

6-Bizden önceki toplumlar, Allah‟ın tertemiz sayfalarına ve onları okuyan peygamberlere uydukları için bulundukları kötü durumu değiştirdiler. Allah da onların iyi ve güzel yöndeki değişimlerine yardım etti. Bizler de Kur‟an‟ın tertemiz sayfalarını okur, hayatımızı onlara göre düzenlersek Rabbimiz bizim de, fert ve toplum olarak hoşnut olacağı şekilde değişmemize ve düzelmemize yardım edecektir. Düşmanlarımıza karşı bizim yâr ve yardımcımız olacaktır. Bu dünyada izzet ve şeref içinde bir hayat sürmemiz konusunda bizim dostumuz olacaktır. Tertemiz cennetlere girip orada tertemiz eşlere sahip olmamız ve hoş içeceklerden içmemiz ancak Kur‟an‟ın arınmış sayfalarını hayatımızın her bölümünde rehber edinmemiz ile mümkün olacaktır.

“Kitap ehlinden ve ortak koşanlardan inkarcılar, kendilerine apaçık bir belge, içinde kesin ve en doğru hükümlerin bulunduğu arınmış sahifeleri okuyan, Allah katından bir Peygamber gelene kadar dinlerinden vazgeçecek değillerdi.” (Beyyine 1,2,3)

“O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir.” (Abese 13-14)

7-Allah‟ın bizim şahsiyetimizi arındırması için mazlumların haklarını savunmamız gerekir. Zalimin zulmüne razı olmamalıyız. Zulme razı olmak veya zulmün karşısında seyirci olarak kalmak insan şahsiyetini ve onurunu bozar. Zalimin kim olduğuna ve zulmün çeşidine itibar etmeden karşı koymak zorundayız. Mazlumun da kimliğine bakmadan yardımcısı olmalıyız. Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurur:

“Zayıf kimsenin hakkının güçlülerden alınmadığı bir ümmet takdis olunmaz (olunmasın)” Yani Allah o ümmeti arındırmaz veya arındırmasın demektir.


e- Peygamberimizin Kuddûs ismi ile yaptığı dualar:



1- Peygamberimiz (s.a.v), vitir namazını A‟lâ, Kâfirûn ve  İhlas sureleri ile kılardı.

Selam verdiği zaman ise üç defa, üçüncüsünde sesini yükselterek şöyle derdi:

“Melik ve Kuddûs olan Allah her türlü noksanlıktan uzaktır.”

2-Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Her sabah Allah‟ın bazı görevli melekleri; “Ey Yaratıklar! Melik ve Kuddûs olan Allah‟ı tesbih edin” diye seslenirler.” 

3-Başka bir rivayette de şöyle geçmektedir:

“Allah her sabah “ Melik ve Kuddus olan Allah her türlü eksiklikten uzaktır” diye seslenen iki melek görevlendirir.”

4-Allah Rasulü ( s.a.v) rukûda: “ 

 “Melik ve Kuddûs, meleklerin ve Cebrail‟in Rabbi olan Allah her türlü noksanlıktan uzaktır.” şeklinde tesbih yapardı.

5- Peygamber (s.a.v)‟e bir adam vahşi hayvanlardan şikayette bulundu. O da adama şöyle dua etmesini tavsiye etti:

“Melik ve Kuddûs, meleklerin ve Cebrail‟in Rabbi olan Allah her türlü noksanlıktan uzaktır.” 

6-Hz.Aişe ( r.a) Peygamber ( s.a.v) in gece namaz için kalktığında okuduğu dua ve zikirleri şöyle rivayet eder. Gece kalkınca onar kez “Allahu Ekber”, “Elhamdu lillâh”, “Sübhânallahi ve bihamdihi”, “Sübhânallahi‟l-Meliki‟l-Kuddûs”, “ Estağfirullah” ve “ Lâ ilâhe illallah” der, sonra da on kez şöyle dua ederdi:

“Ey Allah‟ım! Dünyadaki ve kıyamet günündeki sıkıntılardan Sana sığınırım.”  



Dr. Ramazan SÖNMEZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak