24 Mayıs 2023 Çarşamba

RUSYA TARİHİ -2

 


RUS DEVLETİNİN KURULUŞU VE KİYEF RUSYASI


İlk Vareg knezler!


 




VIII.yüzyılın ortalarında Doğu Avrupa iki siyasî nüfuz sahasına bölünmüştü:  güneyde  - Hazarlar, kuzeyde de Normanlar ( Vareg-Ruslar) hâkimdi. Bu yüzyılın ortalarından az sonra doğudan gelen Peçeneklerin tazyiki  altında  hazar nüfuzunun zâfa uğraması  Doğu Avrupa'daki siyasî gelişmeler üzerinde mühim tesirler yaptı. Bu defa Orta Dnepr mıntakasında  yaşayan slav uruğları, hazar nüfuzundan çıkıp tedricen Vareg – Rus tesiri altına düşmeğe başladılar. Bununla Kiyef çevresinde bir Rus – Slav Devletinin kurulabilmesi için imkân  ve şartlar yaratılmış oldu.

IX. yüzyılın 60.  Yıllarına doğru Ladoga ve İlmen gölü çevrelerinde  birkaç  vareg - rus  knezinin muhtelif  mıntakalarda hâkimiyetlerini kurdukları anlaşılıyor. Ladoga gölü kıyısındaki Aldagen şehrinde Rurik (Hroerekr), Beloozero  mıntakasında Sineus, İzborsk şehrinde (Pskov'a yakın) Truvor adlı norman başbuğları bulunuyorlardı. Askod ve Dir adlı iki vareg başbuğunun da Kiyef'te hâkimiyeti ele aldıkları biliniyor. Bunlar arasında en kudretlisi Rurik idi; öyle ki bir müddet sonra kuzeydeki bütün slav ve fin zümreleri onun hâkimiyetini tanıdılar; bunun üzerine Rurik, Ladoga gölü sahasından hareketle İlmen gölü  kıyısındaki Ostragard şehrine geçti. Burasına Slavlar, Novgorod  (Yenişehir)  adını vermişlerdi. Rurik, kendine rakip vareg-rus knezlerini  ortadan kaldırdıktan sonra, geniş bir sahanın yegâne hâkimi oldu. Bu vareg knezinin şahsiyeti ve faaliyeti hakkında ancak çok sonraları kaleme alınan vekayinâme rivayetlerinde bazı malûmat muhafaza edilmiştir. Geniş bir mıntakayı idaresi altına almaya muvaffak olması,  ve yerli  slav ve fin uruğları üzerinde  hâkimiyetini  tesis etmesi Rurik'in Rus devletinin kurucusu  olarak kabul edilmesine sebep olmuştur. Rurik'in hâkimiyetinin başlangıcı ve dolayısiyle Rus Devletinin kuruluşuna ait biricik malûmat  (yani efsanevî mahiyette rivayet) Nestor kroniğinde bulunuyor; ehemmiyetinden ötürü bu rivayeti aynen neklediyoruz:


'Yıl 6367 (M. s. 859). Varegler deniz aşırı memleketten geldiler. Çud' ve Sloven'lerden, Merya'dan, Ves'lerden ve Kriviç'lerden vergi topladılar. Polyan'lar, Severyan'lar ve Vyatiç'lerden ise Hazarlar vergi alıyorlardı; Hazarlar her bacadan birer sincap kürkü topluyorlardı.


6370 yılı (862) onlar (fin ve slav uruğları kasdediyor) Varegleri denizin ötesine koğdular, vergi ödemez oldular ve kendi kendilerini idareye başladılar. Fakat aralarında kanun ve nizam yoktu, soy soya karşı ayaklandı ve ihtilâf baş gösterdi, birbirleriyle mücadeleye giriştiler. (Bunun üzerine) birbirlerine dediler ki: " Üzerimizde hâkimiyet sürecek ve nizam kuracak bir bey arayalım.,, (Böyle konuştuktan sonra) denizi aşarak Vareg'lere, Rus'lara, gittiler; çünkü bu Varegler böylece Rus tesmiye edilirlerdi, nasıl ki bazıları İsveç, diğerleri Norveç ve başkaları da Got tesmiye edilirler; böylece onlar (Vareglar) da (Rus adlanırlardı). Çud'ler, Slovenler, Kriviçler ve Ves'ler Ruslara dediler ki: "Memleketimiz büyük ve zengindir, fakat (orada) nizam yoktur, geliniz, hakimiyet sürünüz ve bizi idare ediniz,,. "Üç birader (Slavlar ve Finler üzerinde hâkimiyet sürmek için) seçildiler ve bütün Rusları alarak geldiler. En büyüğü olan Rurik, Novgorod'da yerleşti; ikinci birader Sineus, Beloozero'da, üçüncü kardeş Truvor da İzborsk'a gitti. İşte bu Vareglere nisbetle Rus yurdu Novgorod adını aldı; Novgorodlular Vareg soyundandırlar, halbuki onlar önceleri Sloven idiler. İki yıl sonra Sineus ve biraderi Truvor öldüler. Rurik te hâkimiyeti ele aldı ve şehirleri kendi adamları arasında böldü; birine Polotsk, öbürüne Rostov, üçüncü birine de Beloozero'yu verdi'.


Vekayinâmede nakledilen bu olaylar, cereyan ettikleri tarihten 150 yıl sonra kaydedilmiş olduğundan, rivayet mahiyetini geçmemektedirler. Deniz aşırı bir memleketten "bey davet etmek,, hikâyesi ise tamamiyle epik (efsanevî) bir karakter taşımaktadır; bunun benzerini İngiliz vakanüvisi Vidukind' in eserinde de buluyoruz. Nestor vekayinâmesinde Rus Devletinin başlangıcına ait verilen bu malûmattan: Rurik ve diğer vareg-rus knezlerinin ancak mücadeleler neticesinde fin ve slav uruğları arasında hâkimiyetlerini tesise muvaffak olduklarını görmek mümkün oluyor. Nitekim, Rurik Novgorod'da yerleştikten sonra da burada Vadim adlı birisinin Vareglere karşı ayaklandığı biliniyor.


Rurik'in hangi tarihlerde Novgorod'da yerleştiği katî olarak tesbit edilemiyor. Vekayinâmede 862 yılı gösterilmişse de bunun doğruluğunu teyit edecek başka bir kaynağa malik değiliz. Bununla beraber 862 yılı Rus Devletinin başlandığı tarih olarak kabul edilmiştir. Bu devletin kurucusu olan Rurik'in 879 yılında öldüğü biliniyor.


Rus Devletinin ilk tarihî siması, Rurik'in yakın akrabası olduğu anlaşılan Oleg'dir ( İskandinavyacası - Heigi). Rurik'in oğlu îgor pek küçük olduğundan, devlet idaresini çevirmeğe Oleg memur edilmiş olmalıdır. Bu, Knez Novgorod çevresinde hüküm sürmekle kalmadı, Dnepr boyundaki Slavları da idaresi altına almak ve "Büyük ticaret yolunu,, ele geçirmek gayesiyle cenuba inmeğe başladı; Îgor de beraberinde bulunuyordu. Yukarı Dnepr'deki Smolensk ve Lübeç şehirlerini ele geçirdikten sonra Kiyef'e geldi. Burayı ellerinde tutan Askold ve Dir adlı vareg başbuğlarını 'knez soyundan değilsiniz' diye hile ile öldürttü ve Kiyef'i işgal ederek orada kaldı. Vekayinâmede nakledilen rivayete göre burası Oleg'in fevkalâde hoşuna gitmiş ve 'Kiyef, rus şehirlerinin anası olacaktır' diyerek orada kaldığı bildirilmektedir. Hakikaten, Kiyef şehrinin bulunduğu yer birçok bakımdan mühimdi; İskandinavya - Bizans ticaret yolunda bulunduğu gibi, hazar hâkimiyeti zamanında burası mühim bir ticaret ve idare merkezi mertebesine yükselmişti. Kiyef'in coğrafî mevkiinin şehrin müdafaası için de elverişli olması, Oleg'i, devletin merkezini kuzeyden güneye nakletmesinde bir âmil teşkil etmiş olabilir. Zaten, Oleg'in Kiyef'te yerleşmesiyledir ki Rus Devleti hakikaten kurulmuş sayılabilir. Bununla Rus tarihinin Kiyef devri başlamış oluyor.



Oleg'in  Bizans Seferi (907) ve Bizans'la Ticaret Uzlaşması         




Kiyef'te yerleşir yerleşmez, kendisinden ö n c e    Askold'un  yaptığı  gibi, Bizans'a bir sefer açmaya karar verdi. Kalabalık bir ordu ile (büyük kayıklara binerek)  Dnepr  boyunca hareket etti (907).  İstanbul Boğazına gelince, Vareg-Ruslar karaya çıktılar ve Bizans payitahtının etrafını yağma ettiler. Bu durum karşısında Bizanslılar, Oleg ile müzakereye girişmekten başka bir çare bulamadılar. Yağmanın durdurulması ve tekrarlanmaması için rus knezine "vergi” ödedikleri bildiriliyor. Bir de: Bizans ile Ruslar arasında ötedenberi yapılagelen ticaret, muayyen esaslara göre tanzim edildi, yani bir ticaret uzlaşması yapıldı. Bu uzlaşmanın esas itibariyle Rusların lehine olduğu anlaşılmaktadır; uzlaşmanın 912 de yenilendiği de biliniyor.


Kiyef knezinin civar memleketleri yağmadan başka, Bizans'la ekonomik münasebetlere ehemmiyet vermesi, muntazam bir ticaret anlaşması yapması onun dirayetli bir devlet adamı olduğunu açıkça gösterir. Oleg'in Bizanslılara karşı kazandığı muvaffakiyet, kendi Vareg-Rusları ve metbu slav ahalisi üzerinde derin bir tesir yapmış ve knez otoritesinin yükselmesine hizmet etmiş olmalıdır. Vekayinâmenin kayıtlarından göründüğü veçhile, Oleg'e dair şarkılar ve destanlar tertip edilmiştir. Bu destanlarda, Oleg'in İstanbul'a hücumundan bahsedilirken, "knezin gemilerini karaya çıkarıp, tekerlekler üzerinde, karadan yelkenlerle Bizans payitahtına saldırdığı "anlatılmakta, ve Oleg'in,, zaferini tebcil etmek maksadiyle kalkanını İstanbul surlarının kapısına astığı,, söylenmekte imiş. Oleg'e ahali tarafından, "akıllı, hakîm,, anlamına gelen "veşçi,, lâkabı verildiğini de öğreniyoruz. Kiyef Rusyasımn bu ilk tarihî simasının 912 de öldüğü bildiriliyor. Ondan sonra Kiyef tahtına Rurik'in oğlu Îgor geçmiştir (İskandinavyaca-lngvar).


Doğu Avrupa'ya gelen Normanların ötedenberi Volga yoluyla aşağıya inerek Hazarlar memleketi ve islâm dünyasiyle temasta bulunduğunu söylemiştik. Bu defa, îgor, büyük ganimetler kazanmak maksadiyle Hazar denizinin güney kıyılarına bir akın tertip etti. Ruslar, Hazar denizi tarikiyle ilerliyerek Bakû civarında karaya çıkmışlar ve zengin ganimet elde ettikten sonra geri dönüp gitmişlerdi; fakat Hazarların hizmetinde bulunan müslüman kıtaları (larsiye) Rusların islâm diyarında yaptıkları katliamin öcünü almak maksadiyle, Ruslara hücum ettiler ve birçoklarını öldürdüler; müslümanlardan kurtulan Ruslar bu defa Burtasların hücumuna uğradılar; ancak küçük bir kısmı irtha edilmekten kurtulabildi. Bu rus seferinin hicrî 301 de (913-914) cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Îgor, 941 de Bizansa karşı büyük bir sefer tertip etti. Ruslar İstanbul çevresini yağma ettilerse de, rus gemilerinin büyük bir kısmı Rumlar tarafından "grek ateşi,, vasıtasiyle yakıldı. İstanbul yanından koğulan Ruslar, bu defa Anadolu kıyılarına çıkarak yağmaya başladılar; Bizans'lılar buraya mühim kuvvetler göndererek Rusları koğdular; Anadolu sahillerine yapılan ilk büyük rus hücümu böylelikle defedilmiş oldu.


îgor'un bir defa daha islâm memleketlerine yağma seferi tertip ettiği biliniyor; fakat bu seferin teferruatı tesbit edilememiştir. Rus-Varegler, ihtimal, 332 hicrî (943 - 944) de Karadeniz'den hareketle Kuban nehrini takiben Şimali Kafkasya'ya gelmişler, oradan da Hazar denizine çıkmışlar, sonra Güney Kafkasyadaki Berdaa (Arran) şehrini ele geçirmişler ve etrafını yağma etmişlerdi. Ruslar, Tabaristanı da yağma ettikten sonra geri dönüp gitmişlerdi.


Îgor, Bizansa karşı muvaffakiyetsizliğe uğramış ve 945 tarihinde yenileştirilen ticaret uzlaşması, Oleg zamanındakine nisbeten, Ruslar için daha az müsaitti. îgor, iç idarede de kabiliyet gösteremedi; slav uruğlarını daimî bir baskı altında bulundurmak ve mutatdan fazla vergi toplamak istiyordu; bu yüzden Drevlyan'lar isyan çıkarmışlar ve Igor'u öldürmüşlerdir. Kendisinden sonra hayatta küçük yaşında bir oğlu, Svyatoslav kaldı. Devlet idaresini de karısı Olga ele aldı.


Kiyef Rusyası tarihinin en tanınmış simalarından biri olan Olga (Iskandinavyacası ve Rumcası - Helga) vekayinâmelerde çok cazip bir şekilde tasvir edilmiştir. Evvelâ kocasının öcünü almak için Drevlyan'Ier üzerine bir sefer açarak onları şiddetle cezalandırdığını öğreniyoruz. Bu kadının ikinci bir hususiyeti de —galiba en mühimi de budur— hıristiyanlığı kabul etmiş olmasıdır; Olga'nın bu hareketiyle Rus Yurdunda Ortodoksluğun mühim rol oynamaya başladığını görüyoruz. Olga, 957 de Bizans İmparatoru (ve meşhur tarihçi) Konstantin Porfirogennetos'u ziyaret maksadiyle İstanbul'a bir seyahat yaptı ve imparator tarafından kabul edildi. Bu münasebetle Olga'ya ait enterasan bazı kayıtlar mevcuttur. Rus vekayinâmesinde de bu seyahata ait malûmat veriliyor; İmpartorun, Olga’nın güzelliğine ve zekâsına hayran kaldığı, hatta onunla evlenmek istediği, fakat Olga'nın bu şereften kurnazlıkla kaçınmağa muvaffak olduğu» anlatılmaktadır. Olga'nın hıristiyanlığı kabulü ise Kiyef'te artık bu dinin iyice yayılmış olduğunu gösterir; aynı zamanda Kiyef Rusyasının Bizans kültür dairesi içine alındığına delâlet eder. Hıristiyanlığı kabul ederken, Yelena (Helene) adını alan Olga, Rusya'da Ortodoksluk resmi din olduktan sonra çok popüler bir şahıs olarak anılmış ve bir müddet sonra rus kilisesince azizler arasına alınmıştır.



Knez Svyatoslav Devri (965-973)




Igor'un, oğlu Svyatoslav artık  slavca bir ad taşıyordu;   bununla   vareg - rus knezlerinin, üçüncü nesilde hemen "slavlaştıkları”nı kabul  etmek doğru  olmaz; Svyatoslav,  bütün hayatı müddetince, bir vareg başbuğu olarak kalmıştı.

Svytoslav, küçük  yaştanberi "Drujina” (askerî  kıta) içinde büyümüş ve tam bir asker olarak yetişmişti; karekteri, bir vareg-rus başbuğu vasfıyle birlikte bir göçebe şefini de andırmakta idi. Sefere çıktığında kendisiyle birlikte ne ağırlık ne de tencere alırdı; eğerinin üstünde uyur, hayvan örtüsü ile örtünür, yanmış kömür üstünde at eti kızartır, yerdi. Hıristiyanlık, Kiyef'te epey terakki etmiş olmakla beraber, Svyatoslav, annesinin dahi hıristiyanlığı kabulüne bakmaksızın bu dine girmek istemedi; annesinin kendini bu dini kabule teşvik ettiği zaman, Svyatoslav'ın: "Ben tek başıma nasıl din değiştireyim? drujina (askerler) benimle alay eder,, diyerek din değiştirmeğe yanaşmadığı naklediliyor. Bu enerjik rus knezi karakteri ve görüşü itibariyle tam mânasiyle fütuhatcı bir tipti. Kiyef'te kalmak ve ara sıra Bizans'a veya islâm memleketlerine akın yapmakla iktifa etmek niyetinde değildi; hâkimiyet sahasını genişletmek, zengin memleketleri ele geçirmek istiyordu.


Svyatoslav'ın ilk seferi 964 te Vyatiç'lere karşı oldu. Bu slav uruğunun Hazarlara vergi vermekte devam ettikleri anlaşılıyor; slav zümrelerini tamamiyle hazar hâkimiyetinden çıkarmak, ve umumiyetle Azakdenizi ile Şimalî Kafkasya çevresindeki hazar hâkimiyetini kırmak için, Aşağı Don boyundaki Sarkel kalesinin alınması lâzım geliyordu. Yeni arkeolojik araştırmalar neticesinde bu kalenin Don nehrinin aşağı mecrasında, Rostov bölgesindeki Tsimlyanka çiftliğine yakın bir yerde olduğu anlaşılmıştır; Rus vekayinâmelerinde " Bela veja „ (Akhisar) diye anılan bu kalenin (835 te yapılmıştır) 965 tarihinde Svyatoslav tarafından zaptedildiği biliniyor. Kuban mansabındaki Kerç boğazına karşı ikinci bir mühim hazar kalesi olan Tamatarhan'ın da Svyatoslav tarafından zaptedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir; galiba, burada Tmutarakan adiyle bir Rus Beyliğinin kurulması Svyatoslav'ın bu seferinin bir neticesidir. Svyatoslav'ın o senede İdil Bulgarlarının payitahtı olan Bulgar şehrile, Hazarların baş şehri olan İtil'i zaptetdiğine dair ileri sürülen iddiaların aslı olmasa gerektir.


Balkan yarımadasında Bizans İmparatorluğu Tuna, Bulgarları tarafından gittikçe artan bir tehlikeye maruz kalınca, İmparator Nikeforos II. Fokas, Svyatoslav'ı Bulgarlara karşı harbe davet etti; rus knezi bu daveti kabulle, 967 yılında Bulgaristan seferini açtı. Svyatoslav'ın drujinası (askerleri) ile birlikte, Tuna nehrini Isakçı yanından geçdiği Bulgar çarını birkaç defa yendikten sonra, Aşağı Tuna boyundaki şehirleri zaptettiği biliniyor. Rus knezi Tuna üzerindeki Pereyaslavets şehrini bilhassa beğenmiş ve burada devamlı olarak kalmak istemişti. Svyatoslav'ın bu kararını şu sözlerle ifade ettiği bildirilmektedir : ' Tuna Pereyaslavets'inde oturmak istiyorum; orası, arazimin ortasıdır; orada her nevi servet toplanır; Greklerden altın, kumaşlar, şarap ve meyva; Çekler ve Ugor (Macar) lardan gümüş ve atlar, Rusya'dan da kürkler, mum, bal ve köleler gelir.'



Fakat durum, Kiyef knezinin arzu ettiği gibi gelişmedi. Peçenekler, Svyatoslav'ın Tuna boyuna gitmesinden istifade ederek, 968 de Kiyef'e hücum ettiler ve şehri kuşattılar. Kiyef'te bulunan Olga, yardım isteyerek Svyatoslav'a haber gönderdi; knezin acele gelmesi üzerine Peçeneklerin çekilip gittikleri bildiriliyor. Svyatoslav Peçenek tehlikesi giderilince hemen Tuna boyuna dönmek istedi; fakat annesinin ölüm yatağında olması hareketini geciktirdi. Olga'nın ölümünden sonra knez hemen Bulgaristan'a gitti. Rusların Balkanlarda yerleşmek istedikleri anlaşılıyordu; bununla Bizans İmparatorluğu için yeni bir tehlike başgöstermiş oluyordu. Bu defa, İmparator loannes (Yarı) Tzimisces (Çemişgizekli) büyük bir ordu ile Svyatoslav'a karşı yürüdü; Ruslar birkaç defa yenildikten sonra Silistre kalesinde kuşatıldılar (971). Rus knezi imparatordan sulh istemek zorunda kaldı; Ruslara serbest geçiş hakkı verilerek barış aktedildi. Svyatoslav'ın Bizans imparatoru ile buluşup görüştüğü de biliniyor.


Svyatoslav'ın askerleriyle birlikte Kiyef'e dönmesine izin verilmekle beraber Bizanslılar el altından Ruslara bir tuzak hazırlamışlardı. İstanbul'dan gönderilen ajanlar vasıtasiyle Peçenekler, rus knezinin dönmekte olduğundan haber almışlardı. Svyatoslav Dnepr nehrine yaklaşınca kalabalık bir peçenek kütlesinin hücumuna uğradı; Ruslar daha ileri gidemediler ve Dnepr dirseğinde kışlamak zorunda kaldılar; bu münasebetle Rusların müthiş bir sıkıntı çektikleri biliniyor. Svyatoslav Dnepr kaynaklarını geçip Kiyef'e varmak için 973 yılı ilkbaharında harekete geçti. Fakat Peçenekler derhal Rusların etrafını sardılar ve hepsini de kılıçtan geçirdiler; Svyatoslav da ölenler arasında idi. Peçenek başbuğu Küre'nin rus knezinin kafatasından, ziyafetler esnasında kullanılmak üzere, bir içki maşrapası yaptırdığı bildiriliyor. Svyatoslav'dan önce hareket eden küçük bir rus kıtası güçlükle Kiyef'e varabildi.


Svyatoslav, Vareg - Rus devri tarihinin en kudretli simalarından biridir. Askerî ve siyasî sahadaki faaliyeti, Rusya tarihinin sonraki devirlerinde göreceğimiz fütuhatçı ve "yayılış politikasını,, güden birçok Moskova - Rus devlet adamlarına adeta bir örnek olmuştur. Rusların "şark,, (yani Hazar denizi ve Kafkaslar) ve "cenup,, (yani Balkanlar) istikametinde yayılışlarının ilk adımı bu knez tarafından atılmıştır. Bundan ötürü Svyatoslav, rus tarihçilerinin eserinde "Rus kudreti,, ve "Rus şanı,, nın bir sembolü olarak gösterilmiş, kendisine hatta "Rus İskender”i diyenler olmuştur. Fakat Svyatoslav, haddi zatında macera arayan ve ganimet peşinde koşan bir vareg başbuğundan başka bir adam değildir; kendisinin "Norman,, ananelerine tamamiyle sadık kaldığı, Kiyef şehrine ve Slavlara yabancı nazariyle baktığı, rus yurdunu ancak bir gelir kaynağı telâkki ettiği bilinmektedir. Svyatoslav bundan dolayı "millî rus-slav„ knezlerinden biri olarak sayılamaz; o, Kiyef'te yerli slav zümresini daimî bir baskı altında tutan, onlardan vergi toplayan tipik "vareg - rus„ knezlerinden biridir. Bu tip knezler ancak "faroslav ile sona erecektir.



RUSYA TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 1917'YE KADAR

Prof. Dr. AKDES NİMET KURAT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak