7 Mayıs 2023 Pazar

NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER-8

 



AHMET TEKÜDAR (1284)


Herhalde İslâm'ın büyük şehidlerinden biri kabul edilmesi gereken Ahmed Teküdar, Moğol hanları içinde müslümanlığı kabul etmiş ilk hakandır.

Bağdat'ı işgal ederek taş üstünde taş bırakmayan ve işlediği zulümlerle ismini tarihin kara sayfalarına yazdıran meşhur Moğol Hakanı Hülagu Han'ın oğludur. Kardeşi Abaka Han'ın ölümünden sonra toplanan Meclis, 1282 yılında, Ahmed'in hükümdarlığını onaylamış, o da han olunca civardaki İslâm devletlerinin hükümdarlarına mektup yazarak; artık büyük sulh ve gayret içinde, Müslümanların hayrı için çalışmaları gerektiğini bildirmiştir. Memluklu sultanına gönderdiği mektupta, çocukluğundan beri İslâm'a gönül verip Müslüman olduğunu, şimdi Allah'ın takdiriyle Moğol Hanı olarak göreve başladığını, artık her şeyin değişmesi gerektiğini, elbirliği ile sulhu sağlayıp insanlığın huzur ve barışına katkı sağlamalarının dinin de isteği olduğunu açıklamıştır. Onun bu iyi niyet ve gayretleri ne yazık ki Memluklular kadar kendi kavmi olan Moğollar tarafından da pek dikkate alınmamıştır.


Etrafındakiler onun, ataları Cengiz'in yasalarından ayrıldığını söyleyerek kendisine cephe almışlar,  kardeşi Kongurtay ve yeğeni Argun, İslâm düşmanları olarak ona isyan etmişlerdir. Bu isyanları bastırmak için mücadele veren Ahmet Teküdar Kangurtay'ı öldürmeyi başarmışsa da, bazı komutanlarının ihanetine uğrayarak, Argun tarafından tesirsiz hale getirilmiş ve öldürülmek üzere Kongurtay ailesine teslim edilmiştir. Daha önce bir kalede sıkıştırıp yakaladığı halde kendisini serbest bıraktığı Argun'un,  ona karşı böyle bir ihanet içine girmesi, İslâm'a olan düşmanlığı sebebiyledir.

Kongurtay ailesi, onun intikamını almak için, elleri ve ayakları zincirlenen Ahmet Teküdar'ı 16 Ağustos 1284'de yay kirişiyle boğmak suretiyle öldürmüşlerdir.



EŞREFOĞLU SÜLEYMAN BEY (1326)


Anadolu  Selçukluları'nın tarih sahnesinden silindiği yıllarda Beyşehir ve civarında, kırk yıl kadar hakimiyet kurmuş olan Eşrefoğulları'nın son hükümdarıdır.  O dönemde Moğolların Anadoludaki umum valisi olarak görev yapan ve pek çok kan dökerek haklı bir infiale sebep olan Demirtaş'ın, 9 ekim  1326 tarihinde ani bir baskınla Beyşehir'i ele geçirmesiyle yakalanmış, bir çok  işkenceye tabi  tutulduktan sonra öldürülüp, cenazesi Beyşehir Gölü'ne atılmıştır.



UMUR BEY (1348)


Anadolu Selçukluları'nın inkırazından sonra kurulan Aydınoğulları Beyliği'nin ikinci hükümdarıdır. Babası Mehmed Bey'in vefatından sonra kardeşlerinin de onayıyla Aydın Beyi olmuş, Haçlılarla giriştiği pek çok savaştan galip çıkmış, Eğedeki bir çok adayı fethetmeyi başarmış, izmir'de, papanın kışkırtmasıyla harekete geçen bir ordu ile savaşa tutuştuğunda, 1348 yılında ve henüz 39 yaşında iken, alnından vurularak şehid düşmüştür.  Mezarı Birgi'de, babası Mehmet Bey'in türbesindedir. Ünlü seyyah İbn-i Batuta, eserinde, 1333 yılında Umur Bey'le İzmir'de görüştüğünü, onun son derece cömert ve gaza kahramanı bir kimse olduğunu yazmıştır.



MURAD HÜDÂVENDİGÂR (1389)


Üçüncü Osmanlı padişahı olan Sultan Murad Hüdâvendigâr, Haçlılara karşı kazandığı Kosova Meydan Muharebesi'nden sonra savaş alanını gezerken Miloş Obiliç adındaki yaralı bir Sırp askeri tarafından zehirli bir hançerle vurularak şehid edilmiştir.  Miloş namlı kefere sultana yaklaşmak için birçok yalan söylemiş;  "Ben Müslüman olacağım, padişahın eteğini öpeceğim, ona söyleyeceğim mühim bir sır var" demiş ve sultanın müsadesi üzerine yanına kadar yaklaştıktan sonra eteğini öpmek için eğilir gibi yaparak gömleği veya çizmesi içinden çıkardığı hançerle vurarak Sultan Murad'ı atından düşürmüştür. Bunu gören yeniçeriler kaçmak isteyen hain Sırplıyı hemen yakalayarak paralamışlardır.


Sultanın düştüğü yere bir çadır kurulmuş, bu arada büyük oğlu Yıldırım Beyazıd gelip yetişmiş ve babasının vasiyetini dinlemiştir. Sultan Murad devlet erkanının önünde Yıldırım Beyazıd'ın padişah olmasını istedikten sonra vefat etmiştir.


Padişahın iç organları çıkartılarak şehid edildiği Kosova Ovası'na defnedilmiş ve sonra üzerine bir türbe inşa edilmiştir. Kosova'da hala ayakta duran bu türbeye "Meşhed-i Hüdavendigâr" denilmektedir. Cenazesi ise Bursa'ya taşıttırılarak buradaki asıl türbesine gömülmüştür.




ŞEHZADE YAKUB (1389)


Sultan Murad Hüdavendigâr'ın küçük oğludur. Babasının da şehid edildiği Kosova Meydan Muharebesi'nde büyük yararlıklar göstermiş, kaçan düşman askerlerini kovalarken tekrar ordugaha çağrılmış ve devlet erkanının ağabeyi Yıldırım Beyazıd ile birlikte verdikleri karar üzerine, babasının çadırına girdirilerek, hiç beklemediği bir anda, yay kirişiyle boğularak şehid edilmiştir. Osmanlılarda sıkça rastlanan bu cinayetler nizâm-ı âlem adına yapılmakta ve padişah olamayan şehzadenin genellikle isyana kalkışıp nizamı bozması endişesiyle gerçekleştirilmekteydi.

Şehzade Yakub'un cenazesi, babasınınki ile beraber Bursa'ya nakledilerek defnedilmiştir.



KARAMANOĞLU ALAEDDİN BEY (1379)


Anadolu Selçukluları zamanından beri Larende (Karaman), Ermenek, Mut gibi dağlık bölgede hakimiyet kuran ve 200 yıldan fazla iktidarda kalmayı başaran Karamanoğulları Beyliği'nin en güçlü hükümdarlarından biridir. Babası Halil Bey'in ölümünden ve ardından ağabeyi Süleyman Bey'in öldürülmesinden sonra Karaman tahtına oturmuş, bütün hayatı boyunca beyliğin sınırlarını genişletmek için mücadele vermiştir. Asıl meramı ise Osmanlıların Anadolu'daki hakimiyetlerine son vererek burada büyük bir devlet kurmaktır. Bunun için Murad Hüdavendigâr zamanından beri çeşitli savaşlara girip çıkmış, çoğu sefer mağlup edildiği halde bağışlanmış, hatta I. Murad onu kızı Nefise Sultan'la evlendirerek aradaki kavgalara son vermek istemiştir.

Alaeddin Bey, Yıldırım Bayezid zamanında da Osmanlıların Rumeli'de bulundukları her vakti fırsat bilerek topraklarına saldırmaktan geri durmamıştır. Nihayet Niğbolu Savaşı sırasında yeniden taarruza geçip Ankara ve yöresini ele geçirerek, Osmanlıların burada görevlendirdiği komutanlardan Sarı Timurtaş Paşa'yı esir etmiştir. Ancak Niğbolu Savaşı'nın Osmanlılarca kazanıldığını görünce esirini ve bir takım elçilerini Yıldırım'a göndererek sulh yapmak istediğini bildirmiş, fakat Osmanlı padişahı bunu kabul etmeyerek süratle Anadolu'ya girip, Konya civarındaki Akçay mevkiinde Alaeddin Bey'in ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Konya Kalesi'ne sığınan Karaman beyi, şehrin Yıldırım'a teslimi üzerine kaçmaya çalışmışsa da yakalanıp getirilmiş ve padişahın huzuruna çıkarılmıştır. Yıldırım Beyazıd, kızkardeşi Nefise Sultan'ın kocası olan eniştesi Alaeddin Bey'e, niçin itaat etmediğini sorunca Karamanoğlu'nun cevabı:

"Niçin sana itaat edeyim? Ben de senin gibi bir hükümdarım!" tarzında ve pervasızca olmuştur.

Buna hayli sinirlenen padişah eniştesini Sarı Timurtaş Paşa'ya teslim etmiş, o da açık bir emir beklemeden Alaeddin Bey'i katlederek başını kesip getirmiştir. Bir mızrağa takılarak şehir içerisinde dolaştırılan baş, artık Karamanoğulları'nın eski güçlerini yitirip topraklarının  tamamen  Osmanlıların  eline geçtiğini ilan etmiş gibidir.




FAZLULLAH HURÛFÎ (1394)


Hurufîlik adı verilen batıl bir mezhebin kurucusudur.  1340 yılında Şirvan veya Esterabâd şehrinde doğmuş, genç yaşta tasavvuf mesleğine girerek kendini bu sahada yetiştirmiştir. Kur'anı, incil'i, Tevrat'ı ezberlediği, İncil ve Tevrat'ın tefsirlerini okuyup öğrendiği, daha önce bazı mutasavvıflarca da önem verilen harflere tam bir kutsiyet kazandırıp,  bunlardan çıkardığı anlamlarla kendisinin mehdi olduğunu ilan ettiği bilinmektedir. Sapık fikir ve düşüncelerini etrafa yaymaya başladığında, İslâm âlimlerince küfrüne fetva verilmiş ve dönemin hükümdarı Timur tarafından idamına ferman çıkarılmıştır.

Kaçarken Timur'un oğlu Miran Şah tarafından yakalanan Fazullluh Hurûfî, önce Alıncak Kalesi'ne hapsedilmiş ve sonra boynu vurularak öldürülmüştür. (1394) Bazı kaynaklarda Alıncak'ta öldürüldükten sonra ayağına bir ip takılarak bir kaç gün sokaklarda sürüklendiği daha sonra da cesedinin Timur'a gönderilip orada da halka teşhir edildikten sonra yakıldığı rivayeti vardır.



KADI BURHANEDDİN (1398)


1345 yılında Kayseri'de doğan Kadı Burhaneddin'in asıl ismi Ahmed'tir.  Kayseri Kadısı olan Şemseddin Mehmet'in oğludur. Ailesinin Salur adlı Türk oymağına bağlı olduğu bilinmektedir. Henüz dört yaşında iken tahsil hayatına başlayan Ahmed, babası tarafından çok iyi şekilde yetiştirilmiş; Şam ve Kahire'de eğitim görerek İslâm Fıkhı konusunda tam bir otorite olmuştur. Henüz 21 yaşında iken  Eretna Beyliği'nin başşehri Kayseri'ye kadı olarak tayin edilen ve kısa bir süre içinde ehliyet ve liyakatıyla büyük şöhret kazanan Kadı Burhaneddin, bir süre  sonra  siyasî olaylara  da  karışmış ve  34 yaşında iken vezir olmuştur. 37 yaşında saltanat naibi ve nihayet kendi adıyla anılan devletin kurucu hükümdarı olmuştur. 17 yıl kadar saltanat sürdükten sonra henüz 54 yaşında iken, Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman tarafından öldürülmüştür.


Kadı Burhaneddin devlet adamlığı yanında ilmî ve edebî çalışmalarıyla da büyük şöhret kazanmış bir kimsedir.  Hanefi Fıkhına dair yazdığı iki önemli eseri yanında,  kendisinin gerçekten kudretli bir şair olduğunu gösteren büyük bir divânı vardır. Eretna Beyliği'ni ele geçirdikten sonra Kayseri, Sivas ve civarında bir çok zaferler kazanıp topraklarını genişleterek kendi adıyla anılan bir devlet kurmayı başarmış olan Kadı Burhaneddin, önceleri sıcak ilişkiler içinde olduğu Kara Yülük Osman'ın ani bir baskını sonucu yakalanınca, kendisini yakalayan kimseye bir çok vaadlerde bulunduğu halde adam bunları kabul etmeyip onu Osman Bey'e teslim etmiştir. Hemen esirini yanına alarak Sivas'a gelen Kara Yülük Osman, şehrin teslimini istemişse de hükümdarlarının esir edilmiş olmasına rağmen Sivas halkı teslim olmayı reddetmiş, bu duruma çok kızan Kara Yülük Osman, Kadı Burhaneddin'i, muhasara ettiği Sivas Kalesi önünde idam ettikten sonra cesedini de dört parçaya ayırıp, her parçasını bir sırığa geçirmiştir. Hadise 1398 yılının yaz ayları içinde cereyan etmiştir. Nereye defnedildiği tam olarak bilinmeyen Kadı Burhaneddin adına Kayseri'de bir türbe vardır.



ISA ÇELEBİ (1403)


Sultan Yıldırım Beyazıd Han'ın oğullarındandır. Küçük kardeşi Çelebi Sultan Mehmed'le giriştiği taht mücadelesi sonunda Eskişehir'de yakalanarak yay kirişiyle boğdurulmuştur.



EMİR SÜLEYMAN (1410)


Yıldırım Beyazıd'ın oğullarındandır.

Bir süre Edirne'de padişahlık yaptıktan sonra, küçük kardeşi Musa Çelebi'nin gücü karşısında tutunamamış, Edirne'den İstanbul'a kaçarken, yolda, köylüler tarafından yakalanarak öldürülmüştür.



MUSA ÇELEBİ (1413)


Yıldınm Beyazıd'ın oğullarındandır. Fetret devri sırasında Osmanlı tahtı için giriştiği pek çok mücadeleden sonra kardeşi Çelebi Sultan Mehmed tarafından sıkıştırılmış, Niş yoluyla Tuna'ya doğru  çekilmiş,  Çamurlu  Derbent denilen mevkide askerlerinin yenilgisini görüp kaçmaya çalışırken yakalanmış ve hemen boğdurulmuştur.



NESÎMÎ (1418)


Halk, Tekke ve Divan edebiyatı şairleri üzerinde etkisi asırlar boyunca devam etmiş olan Şair Nesîmî 14. yüzyılın sonlarında doğmuştur. Doğduğu yer hakkında çeşidi rivâyetler vardır. O'nun Şiraz'lı, Tebriz'li, Diyarbakır'lı Bağdat yahut Nusaybin'li olduğu söylenmiştir.

  Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleriyle haklı bir üne kavuşan Nesîmî, genç yaşlarda iken, sapkın tarikatlardan olan Hurufîliğin kurucusu Şeyh Fadlullah Hurûfî ile tanışmış ve onun müfrit bağlıları arasına girmiştir. Görüşlerini yaymak için Iran ve civarından başka bütün Suriye, doğu, batı ve güney Anadolu'yu dolaşan şair, Türkçenin Oğuz Lehçesi'ne oldukça yakın olan Azerî Lehçesiyle yazdığı şiirlerle epeyce propoganda yapmış;  sapkın görüşleri sebebiyle dönemin Mısır Hükümdarı El Müeyyed tarafından idamına hüküm verildikten sonra,  1418 yılında, Halep'te feci şekilde öldürülmüştür. Vefatı sırasında kırk-kırk beş yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir. Derisinin yüzülerek katledildiği rivayeti yaygın olmakla beraber, bu işin, boynu vurulduktan sonra gerçekleştirildiği ve cesedinin asılarak teşhir edildiği sanılmaktadır.

Kabri Halep'te ve halen ziyeratgâh olan bir türbe içindedir.



ŞEYH BEDREDDİN (1420)


Sımavna Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin, küçük yaşlardan itibaren ilmî çalışmalara başlamış, Bursa, Konya, Suriye ve Kahire'de büyük İslâm âlimlerinden dersler almış, bilhassa İslâm fıkhı (hukuku) konusunda araştırmalar yapmıştır.

Kahire'de bulunurken Hüseyin Ahlatî isimli Batınî bir şeyhe bağlanmış ve bu adam vasıtasıyla İslâmî anlayışında büyük değişiklikler doğmuştur. Hüseyin Ahlatî'nin ölümünden sonra yerine geçen Şeyh Bedreddin, sapık fikirlerini yaymak için büyük bir mücadeleye girişmiştir. "Varidat" isimli eserini yazarak şöhret kazandıktan sonra; Osmanlı tarihinde Fetret Devri denilen ve 11 yıl kadar süren dönemde Edirne'de padişahlığını ilan eden Musa Çelebi'nin en yakın adamlarından biri olup kazaskerlik makamına getirilmiş ve onun öldürülmesinden sonra Çelebi Sultan Mehmed'e karşı büyük bir isyan hareketi başlatmıştır. Saltanat hırsıyla girişilen bu anlamsız ihtilal hareketi sırasında kendisine yardımcı olan Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa isimli yakın adamları Osmanlı askerleri tarafından öldürüldükten sonra kendisi de yakalanmış, kurulan şerî bir mahkemede suçunu itiraf etmiş ve Serez Pazarı'nda asılarak idam edilmiştir.



DÜZMECE MUSTAFA (1420)


Osmanlı tarihinde Düzmece Mustafa lakabıyla tanınan ve kendisinin Yıldırım Beyazıd'ın oğlu olduğunu söyleyerek etrafına büyük bir güç toplayan Şehzade Mustafa, yeğeni Sultan II. Murad'la giriştiği mücadeleyi kaybetmiş, Edirne Sarayı'ndaki hazineleri alıp Eflak cihetine doğru kaçmaya başlamış fakat Kızılağaç Yenicesi denilen yerde yakalanarak tekrar Edirne'ye getirilmiştir. Kendisinin bir şehzade olduğunu ve yay kirişiyle boğulması gerektiğini beyan etmişse de sözleri dinlenmeyip Edirne burçlarında öldürülmüştür.



ŞEHZADE MUSTAFA (1423)


Çelebi Sultan Mehmed'in oğullarındandır. Henüz 12 - 13 yaşında olmasına rağmen yakınlarının kışkırtmasıyla ağabeyi Sultan II. Murad'a isyan etmiş, mevzi bazı başarılar kazanarak İznik'i teslim almış ve şehri kuşatan Sultan Murad'ın tazyiki sonucu, kendisini kışkırtanlar tarafından Osmanlı komutanı Mihaloğlu Mehmet Bey'e teslim edilmiştir. Sultan Murad hemen kardeşinin öldürülmesini emretmiş ve küçük şehzade bir incir ağacına asılarak daha yeni başlayan hayat hikâyesine son verilmiştir. Cenazesi Bursa'ya, babası Çelebi Sultan Mehmed'in yattığı Yeşil Türbe'ye defnedilmiştir.




CÜNEYT BEY (1426)


Aydınoğulları Beyliği'nin son hükümdarı Cüneyd Bey, Osmanlılarla giriştiği bir çok mücadeleden sonra İpsili Kalesi'nde, Osmanlı komutanlarından Hamza Bey'in Cenevizlilerden sağladığı gemilerle deniz tarafından da sıkıştırıldığı için kaçamayacağını anlayınca, kendisinin öldürülmeyip Sultan II. Murad'a gönderilmesi şartıyla teslim olacağını söylemiş ve isteği kabul edilince kalesini teslim etmiştir. Ne var ki Hamza Bey, aynı gece, çadırında uykuya dalan Cüneyd Bey ve kardeşi Beyazıd Bey'in başlarını keserek, ayrıca teslim olan çocuklarını, torunlarını ve diğer aile bireylerini öldürmek suretiyle Aydınoğulları Beyliği'ni tarihe gömmüştür.



NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER?

YAZAN: AHMET EFE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak