Ulusal Yahudi Düşüncesinin Zafer Kazanan Asimilasyona Karşı İlk Belirtileri
Siyonizm, Yahudi halkını yokoluşa götüren "özgürleşme" mantığının geçersizliğini ilan etmiştir. Ama "özgürleşme" evresi olmadan politik Siyonizmin gelişme şansı da olamazdı. Çünkü bireysel ve kollektif düzeyde kendi kaderlerini belirleyebilmeleri için, Yahudilerin gettodan çıkmaları, politikayı keşfetmeleri ve modern dünyayla yüzyüze gelmeleri gerekmekteydi. Siyonizm, Doğu Avrupa Yahudilerinin asimilasyondan kaynaklanan kimlik bunalımlarına, ulus-devlet ideolojisi çerçevesinde; kendini kabul etmekten ve ulusal kimliğin modern dünyayla sentezlenmesinden geçen bir çözüm geliştirmeye çabalamıştı.
Zamanın Atmosferi içinde Çeşitli ihanetler - Zafer kazanmış asimilasyon henüz hızla sürerken, Yahudilerin eski yurtlarına yeniden dönmelerini hedefleyen çeşitli tasarılar ortaya çıkmaya başladı. Amerika'nın eski Tunus konsolosu Mordechai Immanuel Noah gibi, onları önce sembolik bir Yahudi devletinde; (Atarat) Buffalo yakınlarındaki Grand Isiand adasında toplamayı teklif eden kimi Yahudiler bile vardı! Bu tasarıların çoğu Yahudi olmayanlardan geliyor ve politik ve dinsel kaygıları temsil ediyorlardı. 1797'de Ligne Prensi gizli günlüğünde, Küçük Asya'da bir Yahudi devleti kurulmasını öneriyordu. Napoleon Bonaparte Suriye seferi sırasında Asya ve Afrika Yahudilerini, Kudüs'ü diriltmek üzere kendine katmayı amaçlayan bir çağrı kaleme alıyordu. İngiltere'de ise İsa'nın geri dönüşünü hızlandırmayı uman "Restoration of the Jews Yahudilerin Yenilenmesi" hareketinin gelişimine tanık olunuyordu. Ama bu, aynı zamanda büyük güçlerin Filistin ile ilgilenmeye, Kudüs'te konsolosluklar kurmaya başladıkları dönemdi. 1839'da Globe gazetesi Lord Shafterbury'nin, İngiliz himayesi altında bir Suriye-Filistin devleti kurulmasını öneren yazı dizisini yayınladı. Bu devlet Mısır ile Türkiye arasında bir tampon işlevi görecek ve Doğu'daki İngiliz etkisini güçlendirecekti. Globe, Dışişleri Bakanlığının sözcüsüydü ve Palmerston'un tasarıyı desteklediği bilinmekteydi. Diger pek çok makalede stratejik ve ekonomik kurgulara dayanmakta ve İngiltere'ye, Filistin'e Yahudileri geri getirme görevini, yeni bir Kyros rolünü yüklemekteydi. "Kuşkusuz" diyordu 17 Ağustos 1840 tarihli Times gazetesi "Avrupa'lı Yahudiler buraya göç etmeyecekler ama Filistin'i satın alarak beş büyük Avrupa'lı devlet kuracaklardır". Bu tasarılar genellikle dinsel inançlardan ve kutsal kitaplardan çıkan esinlerden kaynaklanıyordu. Örneğin Şam konsolosu Albay Henry Churchill'in heyecanı böyle açıklanabilir.
Düşünce romantik yönüyle de hoş gözükrnekteydi. Byron Yunan bağımsızlığını desteklememiş miydi? Disraeli romanlarında, ait olduğu Yahudi ırkının eskiliğini ve soylu edebiyatını ısrarla belirtmekteydi. Alrdy Kudüs'e bağlılığın altını çiziyor Tanerede Yahudilerin yurtlarına dönme olasılığını düşündürüyordu. George Eliot, 1876'da yayınladığı Daniel Deronda'da daha açık bir ifade kullanır: romanın kahramanı Yahudi halkının halen varolduğuna inanmıştır ve yaşamını Filistinde ulusal bir merkez kurulmasına adar.
Almanya'da "özgürleşme"nin gecikmesi ve antisemitizmin tırmanışıyla birlikte başka tasarılar ortaya çıkar. 1840'de Lassaile ve Hess, Yahudilerin ulusal yeniden doğuşları fikrini beslerler ama çok geçmeden, zulümlere karşı çıkmadan boyun eğen Yahudi halkının korkaklığını neden göstererek bu düşüncenin gerçekleşemez olduğunu ilan ederler. Allgemeine Zeitung des Judentumsun kurucusu ve Yahudi reformunun liderlerinden olan Luawig Philippson, ulusal devletlerini arayan geçen Yahudilerin başkaldırmalarından ve sabırsızlıklarından ötürü özür dileyecektir. Çünkü ona göre Türklerin keyfi yönetimi altına sokulmuş olan Filistin, bu tasarı için uygun bir yer değildir. 1840'da Berlin'de yayınlanmış olan Neujudaa, yazarı belli olmayan bir tasarıyı ortadan atıyordu; "Yahudilerin beşiği olan Filistin onun kalıcı mekanı olamayacaktır", bu nedenle Doğu Amerika'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurulmalıdır. 27 Haziran 1840 tarihli bir makalesinde L'orient (Doğu) gazetesi, her zaman yabancı konumunda kalmış olan Yahudilerin, büyük bir gücün desteği ile Türkiye ve Mehmet Ali Paşanın Mısır arasında dengeyi sağlamak üzere Filistin'e göç etmeleri gerektiğinin altını çizmektedir.
1840'ta Yahudi Devleti'ne ve Filistin'e yönelen bu ilgi nasıl açıklanabilir? Pek çok etmen birleşmekteydi. Yahudilerin, dinsel bir suçun kurbanı oldukları Şam (Damas) davası, antisemitizmin ölmediğini gösteriyordu. Moses Montefiore ve Adolphe Cremieux tarafından uluslararası düzeyde örgütlenen Yahudi tepkisinin başarısı; Yahudilerin kendi kaderlerini kendi ellerine almalarının ezilen Yahudileri savunmakla görevli bir örgütün kurulmasının gerekliliğine işaret ediyor ve bundan böyle politik güçleri olduğunu gösteriyordu. İngilizlerin desteğindeki Türkiye ile Fransız bağlaşığı Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'ı arasındaki gerginlik Doğu sorununu gündeme getirecek ve sınırlarda değişiklik olasılığını ortaya çıkaracaktı. ''Yahudi sorunu", özellikle Cermen ülkelerinin kamu oylarında geniş ölçüde tartışılacak, "özgürleşme"nin geciktiği bu ülkelerde Yahudiler, kısa süre sonra vazgeçecekleri ulusal bir çözüme yöneleceklerdi. Son olarak, Balkanlar'daki Yahudi nüfusu, Siyon'a dönüşü ve Mesih'in gelişini müjdeleyen umutlarla ve Kabalistik hesaplarla kışkırtılmıştı. Bu kaynaşmada geleneksel ögelerin modernlere nasıl karıştığı açıkça görülebilir. Ama rüya ile gerçek arasındaki bağ kurulamıyordu. Ezilen Yahudiler Kudüs'ü düşlüyorlar, "özgürleşen" Yahudiler antisemitizm ve Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması üzerine düşünüyorlardı. Ama henüz kimse, Yahudileri yurtlarına götürecek hareketin başını çekmeye hazır değildi.
Yahudi 'Ulusal Düşüncesinin Billurlaşması: 1860lı Yılların Katkısı
1860'lı yıllar Orta Avrupa'da "özgürleşme"nin gelişimine, Doğu Avrupa'da asimilasyon ideolojilerinin zaferine, Yahudilerin Avrupa orta sınıflarına entegrasyonuna tanık oluyordu. Ama yine bu yıllar, Yahudi örgütlerinin uluslararası düzeyde ortaya çıkmasının ve Yahudi topluluklannın güçlerinin bilincine varmalarının başlangıcını da temsil etmekteydi.
Bunun en anlamlı göstergesi; baskıya uğrayan tüm Yahudilerin korunmasını üstlenme, hukuksal eşitlik, mücadele etme ve Yahudiler arasında Batı kültürünü yayma amacını güden Evrensel Yahudi Birliğinin kurulmasıydı. Birlik, Akdeniz havzasında kurduğu eğitim aracılığıyla Fransız etkisinin bölgeye sızmasına yardımcı olmuş ve Mason Yahudiliğin tasarılannı gerçekleştirmişti. Ayrıca uluslararası yapısı, Yahudileri korumaya yönelik politikası, Filistin'in kolonizasyonuna önayak olabileceği umudunu doğurmuştu. Ama bu umut kısa zamanda boşa çıkacaktır.
Bu sırada çok sayıda Yahudinin politik ve ekonomik yaşamdaki başarıları, etkinin İsrail Ülkesi'ne dönüş yolunda kullanılabileceği umudunu doğuruyor, bekleyişten eyleme geçiş başlıyordu.
1-ilk Dinsel Siyonistler - Modern düşüncelerle ilişki halindeki ortodoks hahamlar "kurtuluş"u hızlandırmak üzere Yahudileri Filistin'e yerleşmeye çağırmışlardır.
a-Haham Yehuda Hai Alkalai (1798-1878) "Kurtuluş"un koşulları üzerine düşünen bir gizemciydi. Ona göre kurtuluş tüm Yahudi halkının İsrail Ülkesi'ne geri dönüşü gibi, yazılı pişmanlık ifadelerinden doğabilirdi. Bu nedenle Yahudiler beklememeli, kendilerini kurtarmalıydılar. Mesih ancak böyle geri gelecekti. Bekleyiş, mesih umudunu "boş bir inanca" çeviren bir hataydı. Bu görüşler 1839'dan itibaren ifade edilmiş ve Balkan Yahudilerinin geleceklerine ilişkin sorularına yanıt olarak pek çok eserde tekrarlanmıştır. Sarajevo (Saraybosna) kökenli Alkalai, 1825'den, Kudüs'e yerleştiği yıl olan 1874'e dek Semlin hahamlığını yaptı. Avusturya ile Türkiye arasında tartışmalı olan bu bölgelerde ulusal hareketler de yeşeriyordu: Alkalai Yahudilere, bağımsızlıklarını kazanmayı başaran Sırpları izlemeyi salık veriyordu. Yahudilerin Filistin'i bulmalarını sağlayacak tüm belirtileri dikkatle izleyen Alkalai, Birlik'in çatısı altında, İsrail Toprağı'nı Osmanlı İmparatorluğu'ndan satın almayı amaçlayan bir kolonizasyon faaliyeti önerir ve ülkenin değerlendirilme sürecinin tüm evrelerini açıklıkla tasarlar.
b-Posnen'deki Thom'un hahamı olan Sevi Hirsch Kaliseher (1795-1874), 1862'de İbranice olarak kaleme aldığı küçük bir broşür olan Drishat Zion'da, Yahudi ulusunun yeniden kurulması üzerine düşünmektedir. İlk bakışta, Talmudi bir yorum gibi gözüken yazı, çok geçmeden günsel bir perspektif kazanmıştı. Kalischer, İsrail'in "Kurtuluş"unun bir mucize gibi birdenbire gerçekleşmeyeceğini, ama doğal bir sürecin sonucu olacağını biliyordu. "Özgürleşme" sayesinde Yahudiler dirilmişlerdi, artık İsrail Ülkesi'ne dönebilirlerdi; İtalyan Risorgi mento'sundan (yeniden doğuş), Polonyalıların ve Macarların ulusal mücadelelerinden esin'lenmeliydiler. Dönüşü örgütlernek üzere Kalischer, Moses Montefiore, Rothschildler ve Fould'un destekleriyle, İsrail Toprağı'nın Nüfuslandırılması Derneğinin kurulmasını önerecekti. Daha sonra Hassidi haham Eliya Guttmacher tarafından tekrarlanan çağrısı Haim Löıje'nin Francfort-sur-Oder Kolanizasyon Derneğini kurmasıyla gerçekleşmiştir.
c-Joseph Natonek (1813-1892) Yahudilerin "özgürleşme" tarafından mümkün kılınan dönüşünü gerçekleştirmek üzere çok açık bir plan hazırlamıştı: Plan; Yahudi halkını temsilen bir kongre düzenlenmesini, Osmanlı hükümetinden Filistin topraklarını Yahudilere tahsis eden bir belgenin alınmasını, tanmsal kolanizasyon ve kitle güçlerinin yapılmasını, ulusal dil olarak İbranicenin seçilmesini ve bir Yahudi devletinin kurulmasını içermekteydi. "Yahudi halkı ölmedi yaşıyor. İbrani peygamberlerin Tanrı adına vaad ettiği üzere, halk kendi arzusuyla kendi ülkesi olan İsrail'e geri dönebilir"; Mesih bekleyişini politik bir tasarıya çeviren, işte bu ulusal arzuydu.
Natonek önce tüccarlık yapmış, 1848 devrimi sırasında Macar ordusuna yiyecek sağlama· görevini üstlenmişti. Ancak 1861'de Stuhlweissenburg hahamı olabilmiş, yenilenmiş ulusal bir Yahudilik çerçevesinde, ortodokslarla reformcular arasında birlik sağlamaya çalışmıştı. İlk siyonist eseri olan Le Messie ou de L'emancipation des Juifs-Mesih ya da Yahudilerin Özgürleşmesi'ni Macarca olarak takma bir adla yazdı. Yorumları, geleneksel çevrelerin kabul edemeyeceği, politik eylem çağrılarına dek varıyordu.
Natonek, 1866'da Hess'in desteğiyle Evrensel Yahudi Birliği'ni Filistin'in kolenizasyonu girişimiyle ilişkilendirmeye çalışmıştı: Cremineux başkanlığındaki Birlik Yişuu'un modernleştirilmesi tasarılarıyla ilgilenmiş ama insancıl (philanthropique) eylemlerin ötesine geçmemişti. Natonek, tüm dünyadaki Yahudi topluluklarının · temsilcilerini, ortak bir politika belirlemek ve Filistin'de kolonizasyonu örgütlemek üzere Paris'te toplama fikrini ortaya atınca; ayrılıklar tüm açıklığıyla ortaya çıkacaktı. Birlik, tasarının antisemistlerin eline koz vereceğinden kaygı duymaktaydı. 1870'de Charles Netter'i Mikweh İsrael tarım okulunu kurmak için Filistin'e göndererek Yişuv'a yardım etmekle yetineceklerdi.
Bu başarısızlıklardan sonra Natonek hastalığından ötürü Macaristan'a dönecek ve düşüncelerini 187l'den itibaren çıkaracağı Das Einige İsrael'de yaymakla yetinecektir. Aynı zamanda ailesinin iki üyesini Filistin'e yerleşip ilk tarım kolonisini kurmaya ikna edecektir.
2-Moses Hess (1812-1875) ve Sosyalist Siyonizmin Başlangıcı - Hess, hahamlardan tamamen ayrı bir gelenekten gelmekle birlikte ulusal Yahudiliğin yenilenmesi amacıyla, Filistin'in kolonizasyonunu hızlandırmak için Kaliseher ve Natonek ile ortaklaşa çalışmıştır.
A-Hess önceden de sosyalist bir önder olarak tanınmaktaydı. Marx'ın Komünist Manifesto ve Alman İdeolojisi'nde, bilimsel sosyalizmle çelişen duygusal idealizmi ve ahlaki motifleri nedeniyle küçümseyerek reddettiği "gerçek sosyalizm"in önde gelen temsilcilerinden biri olmadan önce; 1830'lu yıllarda "Doktorlar Çemberi"nin Genç Hegelcileri arasında yer almış, Marx ve Engels ile ilişkiye geçmiş, politik eylemleri nedeniyle Almanya'dan kaçıp Fransa'ya yerleşmek zorunda kalmıştı. Bağlılığı kalpten geliyordu ve Marx'ın mantıksal kesinliğine sahip değildi, eski öğrencisi artık ustası olmuştu (Marx'ı Hegelci diyalektiği politik eylem alanına oturtmaya iten kişi Hess idi). 1852'de yani 1848 devrimlerinin başarısızlığından sonra, politik yaşamdan çekilecek, kendini bilimsel çalışmalara ve felsefi spekülasyonlara verecekti. Ama çok geçmeden İtalya, Polonya ve Balkanlardaki ulusal hareketler dikkatini çekecek, Paris'te sürgünde bulunan yurtseverleri ·destekleyecekti. Yahudi sorunu üzerine analizi sıklıkla değiştiyse de, asimilasyonun iyimser ve dar kalıplarından gittikçe uzaklaşmıştı.
Hess, Bonn'daki büyükbabasının yanında geleneksel bir eğitim almış, canlı bir Yahudiliği tanımıştı. Ortodokslukla bağlarını kesin olarak koparmış ve Alman kültürüyle beslenmişti. Ona göre Hıristiyanlık evrensel bir din olmayı başarmış, Musevilik ise tek bir ırka özgü kaldığı için ölmüştü. Yahudi sorunun onurlu bir şekilde; karma evlilikler ve din değiştirmelerle çözülebileceğini umuyordu. Yine de kökenini inkar etmiyor, "asırlardır başıboş gezen vücutsuz bir ruh şeklinde betimlediği Yahudilik 'durumuna' bir, çare bulmaya çabalıyordu. 1840'daki Şam olayı ona kendisinin hor görülen, yasaklanan ama hiçbir şeyin yıkamadığı bir halkın üyesi olduğunu acıyla da olsa hatırlatmıştı. Ama ona göre· Yahudi yurtseverliğinin uyandırdığı heyecan; en acil gerekliliğe, Avrupa proletaryasının özgürleşme kavgasına işaret etmekteydi. Hess, Yahudilerin ulus bilincini yitirdikleri, onları birleştiren dayanışma bağlarının gevşemekte olduğu ve hiçbirinin Filistin'de bir Yahudi devleti kurmayı düşünmediği yorumunu yapacaktı.
B-Ama 1862'de Hess, fikrini tamamen değiştirmişti. Rome et Jerusalem, La Demiere Question Nationale-Roma ve Kudüs, Son Ulusal Sorun adlı eserinde Yahudi halkının ulusal varolma hakkını belirtmekte ve İsrail'in yeniden doğuşunun tüm belirtilerinin altını çizmekteydi. En zekice analizleriyse antisemitizm üzerineydi. Çagdaşları antisemitizmi, "geçmiş zamanların boş inançlarının son sıçrayışları" olarak yorumluyorlarsa da; Hess, içerdigi politik anlamı vurguluyordu: Ona göre, Yahudilerin tüm çabalarına karşın Almanlar onlardan nefret etmeyi sürdüreceklerdi. Hatta onlardan nefret edilmesini sağlayan da bu çabalarıydı. Tüm çabalar boşunaydı. Yahudilerin eksigi devletlerinin olmamasıydı. Oysa bir ülkeleri vardı: yani Filistine geri dönmeliydiler.
Hess'i kendi halkına "yirmi yıllık ayrılıktan sonra" dönmeye; 'bayramlarına, yaslarına, anılarına ve umutlarına" katılmaya iten neydi? Din değiştirmesi sözkonusu degildi. Hess Yahudi göreneklerini yeniden keşfediyorsa bu, İsrail Tanrısına bağlanmasıyla değil; en iyi siperi din olan Yahudiliğin ulusal özelliğini keşfetmesiyle açıklanabilir. Yahudiliğin içindeki ulusal öğeleri boşaltarak yaşamdan uzaklaştıran Yahudilere kızması da bu yüzdendi.
Ernest Laharanne'in Nouelle Question d'Orient Doğu'nun Yeni Sorunu ya da Joseph Salvador'un Paris, Roma, Jerusalem: ou la Question Religieuse au XIX e Siecle- Paris, Roma, Kudüs ya da 19.. Yüzyılda Dinsel Sorun adlı eserlerinin, üzerindeki etkisi belirleyici değildi. Hess onlarda önsezisinin doğrulandığını görmekte ve bunları fikirlerini kanıtlamak için kullanmaktaydı.
Hess ezilen halkların uyanışını ilgiyle izliyordu: Mortara olayı (Papalığın Mortara adında bir çocuğu onlarda gizli vaftiz olduğu bahanesiyle ailesinin elinden alması) ona, İtalyan halkının Roma'yı kurtarmak üzere yürüttügü savaşımın, kilisenin ezdiği Yahudilerin savaşımıyla birleşebileceği" göstermiştir. Hess'in Yahudi halkının asimile edilemez olduğu görüşü, antropolojik araştırmalara dayanmakta ve Darwin'in rağbetteki kurallarına uygun düşmekteydi.
Yahudi sorunu Hess'e göre "son ulusal sorun"du. Ulus ilkesine göre Yahudilerin de bir devlet kurma hakları vardı, bu yüzden yurtları olan Filistin'i geri almalıydılar. Hess, asimilasyoncu akımın gücünü görmekle birlikte, nasıl çıkmaz bir yola doğru gittiğine işaret ediyordu. Ona göre, Filistin'in kolonizasyonu; Lübnan'da Dürziler tarafından katledilen Marhnilerin yardımına koşmuş olan ve Yakın Doğu'da etkisini sağlamlaştırmayı arzulayan Fransa'nın yardımıyla gerçekleşebilirdi. Hess yeni ülkeye Batı Avrupa'dan göç beklemiyor ama buradaki Yahudilerin maddi ve manevi desteklerine güveniyordu. Çünkü Batı Avrupa Yahudileri "ubi bene ibi patrie -rahat nerede ise vatan orasıdır" şiarını benimsemişlerdi. Oysa kaybedecek hiçbir şey olmayan, kazanacakları çok şey olan, Siyon'a bağlı, Hasidiliğin uyandırdığı Doğu Avrupalı Yahudileri, göç akınlarının saflarında çoğunluğu oluşturacaklardı. Sonuçta ona göre, Filistin'e yerleşeceklerin sayısı önemsizdi; asıl gereken orada ulusal harekete bir üs, bir ruhani merkez yaratmaktı.
Martin Buber'in altını çizdiği üzere bu tür bir Siyonizm, Hess'in sosyalist bakış açısıyla çok iyi uyuşuyordu: ulusal kurtuluş hareketleri sosyalizmin ön basamakları olduğundan sosyalistler tüm ezilenlerin desteğini almalıydılar. İsrail'deki Yahudi toplumu Musevi -yani sosyalist- ilkeleri üzerinde kurulacak ve özel mülkiyeti, kapitalist sömürüyü dışlayacaktı. Yahudi Devleti kendi içinde bir son olmayacak, daha adil bir düzenin müjedicisi olacaktı.
C) Hess'in çevresinde ortodokslarla bağlarını koparmış, ama Yahudi kimliklerini korumaya ve Yahudilikle bağlarını yeniden tanımlamaya özen gösteren entellektüeller de bulunmaktaydı. Heinrich Craetz (1817-1891) Histoire des Juifs-Yahudilerin Tarihi adlı eserinde Yahudi halkının sürekliliğini ve ulusal ruhunu yüceltiyordu. Yenilikçi - ama sözü gerektiğinden fazla uzatan- bir yazar olan Alexandre Weill (1811-1899); Yahudi topluluğuna parçalanmasının önüne geçmek üzere bir 'gelecek tasarısı sunmaya çalışmıştı. Yahudi kökeni, Katolikliğe geçen büyükbabasına dek uzanan Armand Levy (1827-1891), Doğu Avrupa'daki ulusal savaşları desteklediği sırada Yahudi ulusal karakterini keşfetmişti. Kuralcı (normatif) Yahudiliğe göre maıjinal konumda olan bu entellektüeller; "özgürleşme"den yararlanmış ama asimilasyonun sonuçları karşısında kararsızlığa düşmüş kuşağın çok iyi birer temsilcisiydiler.
D-Her şeye rağmen, Hess fazla etki yaratamamıştı. Kitabı başarısızlığa uğramış, fazla yenilikçi olan düşünceleri ardılları tarafından genellikle görmezlikten gelinmişti. Bu, Batı Avrupa'da asimilasyonun ulaştığı en son noktayı göstermektedir. Hess bir hayalci ve "oyunbozan" olarak gösterilmiş ve kasten, üzerine bir sessizlik perdesi örtülmüştür. Birliğe yaptığı başvururlar dayanıtsız kalmıştı. Tüm ezilen Yahudilere -Filistin'de bile olsalar- yardım etmeye hazır olan Birlik, her türlü ulusal tasarıyı reddediyordu. Hess Doğu Avrupalı Yahudilere güveniyordu. Oysa onların kaygıları Hess'in umduğundan farklıydı; günlük sorunlarla eziliyorlar, daha iyi yaşam koşularını arzuluyorlar, geleneksel Yahudiliğin içinde evriliyorlar ve bir politik tasarıya girişemiyorlardı.
3. Doğu Avrupa'da Ulusal Kaynaşmalar
Doğu Avrupa Yahudiliği, Siyon'a geleneksel bağlılıkla tanımlanıyordu. Hess Rome et Jerusalem'de, arkadaşı Armand Levy'nin Tuna ırmağının taşra bölgelerinde Yahudi. lejyonu toplamak amacıyla, "dönüş anının yaklaştığı" haberini verdiği zaman halkın gösterdiği heyecanın altını çizmekteydi. Bu bekleyiş 1860'larda, Yahudi yaşamının laikleştirilmesi ve modernleştirilmesini amaçlayan "aydınlanma" hareketi Haskala ile, gelenekçilik yanlıları arasındaki kavga dolayısıyla perdelenecekti. Haskala, zorluklarla dolu bir süreç boyunca yeni bir dünyanın başlangıcını müjdeliyor ve şair Yehuda Leib Gordon'un ağzından ulusal uyanışa çağırıyordu. Haskala'nın belli başlı merkezlerinden olan Odesa ve Vilna, entellektüel bir kaynaşmaya tanık olmaktaydı. Ama bu modernist akım da kendi "batıcı"larını, asimilasyon yanlılarını, ulusal yeniden doğuşu ve Yahudi halkının dönüşünü göklere çıkaran "slavophile (Slavşever)"lerini içeriyordu.
1842'de Mohilev'de doğan Peretz Smolenskin kültürel asimilasyonu reddeden, Yahudi değerlerine, ulusal dil İbraniceye dönüşü öngören ilk kişilerdendi. 1863'de Polonyalılrınn ayaklanması sırasında herkesin dışladığı Yahudilerin trajik durumunu vurgulamış ve ülkelerine geri dönmeleri halinde saygı kazanacaklarını belirtmişti. 1868'deyse dönemin en etkili gazetesi olan Hasha hartan'ı kurmuştu. Ona göre Yahudiler, tapınağın yıkılmasından sonra bile halk olarak varolmuşlardı. İbranice olmadan Töre, Töre olmadan Yahudi halkı varolamazdı. Elbetteki Yahudiler modern kültürlerden alıntı yapabilirlerdi, ama hiçbir şekilde kökenlerini reddetmemeliydiler. Bu düşüncelerine karşı Smolenskin cesaretini yitirecek, 1880'de İbranicenin genç kuşaklar için ölü ve yararsız bir dil olduğunu kabul etmek zorunda kalacaktır. Önerdiği çözüm ise Yahudilerin Rusya'yı terketmeleri, İsrail'e göç edecek ulusu orada "yeniden" yaratmalarıydı. Böylece dil, çok geçmeden yeniden doğacaktı.
Smolenskin uzun süre çölde bir ses gibi kalmıştı. Ama 1870'li yıllara da Moskova ve Petersburg'lu Yahudi öğrenciler arasında etkisi hızla artacaktı. Uzun süre asimilasyonu destekleyen ve ünlü "dışarıda adam, evde Yahudi ol" formülünü ortaya atan büyük İbrani şair Yehuda Leib Gordon, 1877'de isimsiz olarak yazdığı bir broşürde, Filistin'de İngiliz egemenliği altında bir Yahudi Devleti kurulması fikrini destekliyordu. Geleneksel Yahudiliği ve Talmud'un sert eleştirmeni olan Moise Leib Lillienblum ya da, Ben Yehuda adıyla tanınan Eliezer Perlman gibi Rus halkının ulusal özlemlerine katılan kimileri Filistine dönmenin gerekliliğini keşfedeceklerdir. Tüm bu kişiler asimilasyon akımına karşı durmakta zorlanmaktaydılar. Bu sırada II. Alexandre'a yapılan suikasti izleyen antisemit ayaklanmalar, Rus Yahudilerini bir bilinç sınavına sokacak ve ulusal hareketin oluşumuna katkıda bulunacaktı.
m. Siyonizme Bağış Hareketi: Ulusal Yahudi Hareketi
1-Antisemitizmin Etkisi - Hukuksal "özgürleşme"nin gerçekleştiği, toplumsal entegrasyonun başladığı dönemde antisemitizm, Yahudileri dışlamayı, hatta sürmeyi hedefleyen "özgürleşme" karşıtı bir hareket olarak ortaya çıkıyordu. Antisemitizm, çıkış olarak Darwin kuramının antropolojiye uyarlanmış bilimsel iddialannı almaktaydı. Bu akım, özellikle de Cermen ülkelerinde gelişmekteydi. Deyim ise 1873'de Wilhelm Marr tarafından ortaya atılmıştı. Alman ulusal hareketinin başlangıcından itibaren Volkisch-halkçı ırkçı eğilimleri olmuş, kapitalist gelişime katkıda bulunmuş olan Yahudiler ekonomik krizin sorumlusu olarak gösterilmişlerdi. Antisemitizm, toplumsal ve ahlaki yapıları alt üst eden ama politik yapıları fazla değiştirmeyen sanayileşmeye tepki olarak doğmuştu. Kurulan Alman birliği ise devrim olasılığını önlemişti. Aynı şekilde, antisemitizrn iktidardakiler için toplumsal hoşnutsuzluğu başka yönlere çevirmek imkanını yaratmıştı.
Modem antisemitzm Avrupa'da yayılacak, hatta taraftarları sözde Yahudi komplolarıyla savaşım amacını güden bir uluslararası örgüt kuracaklardı. Fransa'da Drumant tarafından yönetilen ve Dreyfus olayını yaratacak antisernit kampanya, ılımlı cumhuriyete karşı bir savaş aracı olarak kullanılacak, soldan ve sağdan kişileri bir kitle hareketinde toplayan faşizm-öncesi popülist bir olgu görünümünde ortaya çıkacaktı. Şüphesiz Yahudilerin dışlanması, en şiddetli olarak, hem yabancı hem de kozmopolit ilan edildikleri ve ulusal ayaklanmaların hızlandığı Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda yaşanıyordu. François Joseph'in tüm muhalefetine karşın Karl Luegerin antisemit bir programla belediye başkanı olduğu dönem Viyana, Nazizrni yaratan ögeleri doğuracaktır.
Büyük oranda asimile olmuş çok sayıda Yahudi, bu yeni antisemitizrn karşısında tamamen silahsız idi. Gelişmeleri nasıl yorumlayıp ne türden bir tepki vermeleri gerektiğini bilmiyorlardı. Ünlü entellektüellerin desteğini alan birçok örgüt, boşu boşuna, akılcı argümanlarla karşı koymaya çalışıyordu.
İlk toplu tepkiler, onurları, hakları ve varlıkları antisemitizm tarafından tehdit edilen Yahudileri korumayı amaçlamışlardı. Cermen ülkelerinde kökenleri nedeniyle öğrenci örgütlerinden dışlanan Yahudi öğrenciler kimliklerini keşfederek yeniden toplanmaya çalışıyorlardı. Aynı zamanda pogromlardan kaçan Yahudilerin gelişi, soruna global bir çözüm bulmanın gerekliliğini gösterecekti.
Doğu Avrupalı Yahudilerin günlük yaşamları gitgide daha da zorlaşmaktaydı; sayıları hızla artmasına karşın pek çok meslekten dışlanmışlar, zaten gereğinden fazla nüfusun barındığı "ikamet bölgeleri"nin alanları daha da daraltılmıştı. Maskilim'lerin umutları suya düşecek, II. Alexandre'a yapılan suikastı, yetkililerin gözyumduğu, hatta desteklediği, bir pogrom dalgası izleyecekti. Romen hükümeti, Berlin Kongresinin Yahudilerin "özgürleşmesine ilişkin hükümlerini uygulayacağı yerde; haklarını kısıtlıyor, üzerlerinde baskılar uyguluyor, ve resmi olarak onlar yabancı kabul ediyordu. Bir devlet ideolojisi haline gelen antisemitizm ileride Siyon Protokolleri'ni hazırlayacak bir propaganda sayesinde yayılmış, kitlesel hoşnutsuzluğun "Centuries Noires" adıyla bilinen pogromcu çetelere aktarılmasıyla, devrimci patlamanın engellenmesi işlevini görmüştü. Pogromları (yoldan çıkmış olsa da) "devrimci değişimleri müjdeleyen halk hareketleri" olarak değerlendiren ilericiler, Yahudileri kıyımlar karşısındaki yalnız bırakmışlardı.
Dış ülkelerdeyse, Yahudi örgütleri mülteci akımlarıyla dolup taşmaktaydı. Protesto mitingleri yeterli olamamaktaydı. En çok tehdit altındaki Rus Yahudileri için bir sığınak bulunması fikri yayılıyordu. ABD'de bile yoğun göçler, entegrasyon sorunları yaratıyor, Avrupa ülkeleri olası tehlikeli bir akından kaygı duyuyorlardı. insancıl örgütler hayır vakıfları kurarak dindaşlarına yardım etmeye, onları el işçiliği yapılan kimi işlere yerleştirmeye çabalıyorlardı. İşte bu sırada Edmond de Rothschild yişuv'un gelişimiyle ilgilenmeye başlayacak, Baron Maurice de Hirsh (1831-1891) Yahudileri Arjantin'de tarımsal koloniler kurmalannı amaçlayan Jewish Colonization Assodation (JCA) Yahudi Kolonizasyon Derneği'ni kuracaktı.
1881 pogromları özellikle Maskilimler ve entellektüeller için çok sarsıcı olmuş, tüm umut ve çabaları yıkılmıştı. Ama demokratik Rusya içinde bir yerleri olacak umuduyla devrimci eylemlere katılanlar arasında bile, Lilienblum gibi, proletaryanın olası zaferinden kaygılanmaya başlayanlar da vardı: ''kapitalistler olarak görüleceğiz ve her zamanki gibi bir günah keçisi, bir parataner olacağız".
2--Leo Pinsker ve Kendini-Özgürleştirme
Leo Pinsker (1821-1891) önceleri asimilasyon taraftarıydı. Odesa'daki üniversitenin ilk Yahudi öğrencilerinden biri olarak hukuk eğitimi görmüş ama önünün kapalı olduğunu fark edince Moskova'da tıp okumuştu. Odesa'ya yerleşerek Yahudi kültürünün gelişimini desteklemek üzere Rus dilinde yayınlanan ilk haftalık Yahudi dergisi olan Rosvet'i çıkardı. Tanık olduğu pogromların ardından 1882'de Almanca olarak yazdığı Auto Emancipation, Mise en Garde' d'un Juif Russe a ses Freres -Kendini Özgürleştirrne, Bir Rus Yahudisinin Kardeşlerine Uyarısı- adlı eserinde sorunun geçici olmadığına, yanılsamalarla zaman yitirmenin tehlikeli sayılacağına dikkat çekmekteydi.
Antisemitizmin klinik bir analizini yapan Pinsker, Yahudilerin anormal şekilde varoluşlarının, yani yokolmak istemeyen bir "hayalet-halk" konumunda olmalarının, etraflarında akıldışı bir korku çemberi belirmesine; kalıtsal, tedavi edilemez bir hastalık olan Yahudi fobisinin oluşmasına neden olduğunu belirtmekteydi.
"Yahudiler canlılar tarafından bir ölü, yerliler tarafından bir yabancı, hali vakti yerinde kişiler tarafından bir dilenci, yoksullar tarafından milyoner, bir sömürücü, yurtseverler tarafından bir yurtsuz ve tüm sınıflar tarafından nefret edilen bir rakip olarak kabul edildiler".
Ona göre, bugüne dak antisemitizme karşı başvurulan önlemler kökene inememişti. "Özgürleşme"nin tek yaptığı antisemitizmi körüklemekti. Çünkü Yahudi kimliğini değersizleştirmekte ve Yahudileri aşağılık yaratıklar konumuna düşürmekteydi.
Tek çıkar yol Yahudilerin topluca özgürleşerek normal bir ulus haline gelmeleri, güvenlikte olacakları ve kendi kaderlerini çizebilecekleri bir Yahudi devleti kurmalarıydı. Yahudi örgütlerin yapması gereken, büyük güçlerin garantisi altında bir toprak elde etmek ve antisimitizmin tehdit ettiği Yahudilerin kitle halinde göçünü organize etmek üzere ulusal bir kongre toplamak idi. Onu ilerideki devletin yeri pek ilgilendirmiyordu. Kuzey Amerika ya da Osmanlı İmparatorluğunun Asya toprakları farketmezdi; önemli olan Rus Yahudileri için bir sığınak yaratmak ve ulusal uyanışı gerçekleştirmekti. Yahudi öğrencilerin canlandırdığı Filistin'in kolonizasyonu hareketlerinin etkisiyle, Siyon Dostları örgütünün - Lilenblum, Mandelstam ve Hermann Schapira ile birlikte- yöneticilerinden biri haline gelebildi.
3. Hovevei Zion (Siyon Dostları) Hareketi - Pogromların boyutu göç sorununun ateşli şekilde tartışılmasını sağlamıştı. Pek çok insan Filistin olasılığından şüphe ediyordu: Ülke çok fakirdi, Yahudiler Türk zorbaların keyfi yönetimi ve haham teokrasisinin baskısı altında ezilebilirlerdi. Pek çok için Amerika özgürlük ülkesiydi. Ama Lilienblum burada da Yahudilerin durumunun radikal olarak değişmeyeceği, antisemitizmin gelişimin önünde engel olmadığı görüşündeydi. İbre Filistin'e dönüyordu.
A) Toprağa Dönüş - Yahudileri toprağa bağlayıp tarıma iterek, "normal" bir yaşam sürmelerini tasarlayan tüm girişimler, Hirsch'in JCA'sı da dahil olmak üzere başarısızlığa uğramıştı. 1870'de Mikve İsrael tarım okulunu açan Charles Netter İsrael'in, atalarından kalan toprakları işlemeye gönüllü genç Yahudileri çekebilecek tek yer olduğunu sezinlemişti.
Sir Montegione'nin (1784- 1885) Kudüs'teki Yahudi nüfusu kent surlarının dışında yerleşmeye özendirmesine karşın, eski yişuv bile modernleşmeye ve Haluka'nın avantajlarını terketmeye yönelmişti. Kudüs Yahudileri Yafa'nın kuzeyinde Petah Tikva'yı kurarlarken, Eliezer Rokea'h da tarım köyünün gelişmesine yardımcı olacak bir fon oluşturma amacıyla Bükreş'e geldi.
Yeni hükümetin uluslararası sözleşmelere uymayarak, kendilerine yurttaşlık haklarını vermemesinden ötürü, Romanya Yahudilerinin göç etmekten başka çareleri kalmamıştı. Daha 1875'de Alkalai ve Kalischer, Moinesti'de Romen Yahudilerinin Filistin'e yerleştirilmesi için bir örgüt kurmuşlardı. 1881'de Bükreşte düzenlenen bir konferanstaysa, 36 örgütün temsilcileri Filistin'e göçü düzenlemek üzere biraraya geliyorlardı. Romen, Yahudileri 1882'de Roch Pinah ve Samarin tarım kolonilerini kuracaklardı.
Rusya'daki pogromlar, kolonizasyonu özendirmeyi amaçlayan çok sayıda bağımsız örgütün kurulmasını doğuracaktı. Bunların ilki Ysud Hamal, Souvalki'de kurulurken, en etkini olan Bilu (adını İşaya'nın bir ayetinden (II,5) almaktaydı: "Bet Yaakov le huve hel ha- Ey Yakup evi, gelin de yürüyelim") oruç gününe denk gelen ve pogromların protesto edildiği 21 Ocak 1881'de, sosyalist devrimcilere yakın olan Harkov'lu Yahudi öğrenciler tarafından oluşturulacaktı. Üyeleri "Bilim"ler, Rusya'yı baştan başa katederek destek aramışlar, aralarından küçük bir grup Filistin'e yerleşmeyi başarmış, topluca çalışarak Gedera'yı kurmuştu. Onların Filistin'e yerleştikleri tarihe birinci aliya denecektir. Bu öncüler için toprakta çalışma, "kurtuluş" anını yaklaştırmaktaydı: Kurdukları kolonilerin adları da bunu göstermektedir: Petah Tikva; Umut kapısı, Richon Le Siyon; Siyon'da ilk Anavatanlarını yeniden keşfeden Yahudi gençliğinin öncüleri olduklarının bilincindeydiler. Ama maddi güçlükler (toprak satın almak için para yetersizliği, sulama sorunları, sıtma yatağı bataklıklar, tarımsal teknoloji yokluğu, yabancı -hatta düşman- toplumsal ve ekonomik çevre vb ...) eksik olmuyordu. Bu nedenle pek çok kişi başarısızlığa uğrayacak ve vazgeçecekti. Ama çok geçmeden Rusya ve Romanya'da yardım hareketleri örgütlenecek, girişimlerin tamamen batması önlenecekti. Pinsker'in yönettiği Odesa komitesi, "Biluim"leri desteklemek ve yeni topraklar satın almak üzere para toplamaktaydı. Yeni bir yişuv'un, yeni bir anlayışın ortaya çıkması, eski yişuv'un düşmanca tepkiler göstermesine, ama böylelikle gerçeklerin farkına varmasına yol açmıştı. Örneğin en büyük görüş ayrılıkları, Sabatik geleneklerin (her yedi yılda bir toprağın dinlenmeye bırakılarak alacakların istenmemesi) uygulanması konusunda çıkıyordu.
Geleneklere harfiyen uyularak toprakların boş bırakılması, zaten ekonomik olarak çok hassas olan kolonileri yıkabilirdi. Rav Muhilever çevresindeki pek çok dinsel yetkili, çalışma (toprağı sürme) izni vermişlerdi. Amir Kudüs'teki dinsel yetkililer ise gelir kaynakları Haluka'yı gitgide kurutan bu gibi bozucu girişimlere pek iyi gözle bakmıyorlardı. Çok sayıda önce "özgürleşme" arzusuyla, toplumcu ideolojileri beslenmişlerdi. Ve geleneksel ortodoksluğun himayesini kabul etmiyorlardı. Türklerse bu yeni gelenlere pek sıcak bakmıyorlar, resmi düzeyde tanımayı reddediyorlardı: hatta 1893'de Rus Yahudilerinin Filistin'e göç etmeleri ve toprak satın almaları yasaklanacaktı. Bu, kolonizasyon girişiminin ne denli dayanıksız temellerde yükseldiğine işaret etmektedir.
Ulusa Dönüş - Rusya ve Romanya'daki Siyonizme Bağış Hareketi'nin 13 Siyonizme en önemli katkısı, ortodokslar, Hasidiler, laikler, sosyalistler gibi çok farklı eğilimlerin mensuplannı ulusal bir program etrafında birleştirmek olmuştur. Samuel Mohilever (1824:-1898) ya da Pinsker etrafında, Siyonizmde birleşecek çeşitli akımlann kümelendiği görülmekteydi. Çok parçalı yerel örgütlerin birleşmesinden oluşan Siyonizme Bağış Hareketi'nin merkezi bir yapısı yoktu. 1884'de bu farklı grupların katıldığı ve Pinsker'in başkanlık ettiği Katowice Konferansında, pratik çalışmayı, kolonizasyonun geliştirilmesini öngören bir program onaylandı. Ayrıca, Odesa ve Varşova'da, yürütmeyi sağlayacak iki komite örgütlenecekti. Ama iç tartışmalarla zayıflayan Siyonizme Bağış Hareketi etkisiz bir insancıl örgüt konumuna düşecekti.
Siyon Dostları hareketi ise Batı'da yayılıyordu. Galiçya'da Filistin'deki kolonicileri desteklemek üzere örgütler kuruluyor Ahavat Zion, Viyana'da Kadima antisemitizmle savaşmaya çabalıyor, Nathan Bimbaum Selbst Emancipation'u yayınlıyordu. Almanya'da, İngiltere'de ve Fransa'da Filistinsever (palestinaphile) derneklere rastlanmaktaydı. Yahudi halkı için ulusal bir yurt yaratma fikri gitgide benimseniyordu.
Siyonizme Bağış Hareketi, dinsel nedenlerle İsrail Ülkesi'ne bağlı olan ve Doğulu Yahudilerin yaşam koşullarını düzeltmeyi arzulayan kimi büyük ·philanthropeların maddi ve manevi desteğini sağlamıştı. Yişuv'un modernleşmesine çalışmış olan Mafes Montefiore, kolonizasyonun, Yahudi yaşamını yenileyebileceğini anlamıştı. Katowice Konferansı, Yahudi haklarının bu unutulmaz savunucusunun
100.yaşgününü kutlamayı, Yehuda Leib Gordon'un şiiriyle süslenmiş olan portresini İsrail Ülkesi'ndeki, koloniler yararına satışa çıkarmayı kararlaştıracaktı. Gordon Konferanstan sonra Ramsgote'e gidecek, Montefiore'ye Hovvei Zion'un 50 grubundan 1562 üyenin imzaladığı belgeyi teslim edecekti. 1865'te "Filistin Yahudilere ait olmalı ve Kudüs Yahudi halkının merkezi haline gelmelidir" diyen Montefiore ile Siyonizme Bağış Hareketi'nin yürüttü kolonizasyon faaliyeti arasındaki devamlılık ilişkisi dikkat çekicidir.
Filistin'in kolonizasyonu girişimi, Mohilever
(1824-1898) ile Sir Lawrence Oliphant'ın çabalarıyla Baron Edmond de Rothschild'in desteğini kazanacaktır. Baronun yardım etmeye karar vermesinden önce kurulmuş olan koloniler, kritik bir konumdaydı ve pek çoğu kapanma tehdidiyle karşı karşıyaydı. Kadrolarını bağcılığa yönelten tarımbilimci ve yöneticilerin oluşturduğu kimileri, ekonomik olarak daha sağlam temellere yayılabildi Başarıya fazlasıyla önem veren Baron ile, rahatsız edici himayeyi kabul edemeyen idealist koloniciler arasında pek çok anlaşmazlık çıkacaktı. Koloniciler koşulların iyileştirilmesi ve Yahudi işgücünün kullanımı için ayaklandılarsa da, kimi koloniler bağımsızlıklarını koruyabildiler. Dil tartışması, bu uyuşmazlığın en belirleyici ögesiydi. Baron'un yönetimi Fransızca kullanımını tercih ederken, koloniciler İbrani dilinin yenilikçisi Eliezer ben Yehuda'nın etkisiyle, İbranice kullanımını ve eğitimini arzuluyorlardı. Bu sırada baronun çabalarıyla gelişen yeni Yişuu, Yafa ve Hayfa'yı Yahudi ekonomisinin etkinlik merkezleri haline getirecekti.
a-Dile Dönüş; İbranicenin Yeniden Doguşu - Siyonizme Bağış Hareketinin, Filistinsever toplulukların, "ulusal Yahudi" öğrenci derneklerinin ve ilk Siyonist örgütlerin etkisi çok kısıtlı olmuştu. Birkaç on bin üye yılda yalnızca 15 ile 20 bin ruble arasında para toplayabiliyordu. Filistin'de ise on kadar koloni ve ancak birkaç yüz göçmen bulunmaktaydı. Ama yine de bu, gerçek bir kültür devrimi oldu.
b-Eliezer Ben Yehuda (1858-1922) Litvanya'da doğmuş, Paris'te okumuş, kendini İbranice eğitimine vermişti. İbraniceyi, modern, canlı, Yahudi halkının ulusal düzeyde kullanacağı bir dil haline getirmeye çalışmıştı. 1881'de Filistine yerleşmesiyle birlikte, yalnızca İbranice'yi kullanmaya başladı; bu onun için politik bir eylem biçimiydi. Vaad halashon (İbrani Dili Akademisi) bünyesinde çahşıruş, oylumlu bir sözcük bilim (leksikoloji) çalışması gerçekleştirmişti. İbraniceyi kutsal ve felsefi boyuttan kurtarmış; Filistin'deki kolonicilerin, eğitimde olduğu gibi, günlük çalışmaları sırasında da bu dili kullanmaları için kampanya başlatrnıştı. Bu sırada özellikle şair Bialik öncülüğünde Rusya'da, modern bir İbrani edebiyatı gelişmekteydi.
Aynı sıralarda Yidişçe derleniyor, popüler yansımasını masal ve öykülerde bulan Yidiş edebiyatı gelişiyordu. Maskilim'ler Ştetl insanının günlük dili olan Yidişçeye seçkin eserlerini kazandırıyorlardı. Yidişçe Orta Avrupa'daki Yahudi işçi hareketinin de dili olacaktı; Bund ve Yahudi halkına göç etmeksizin kültürel özerklik kazandırma fikrini savunan tüm akımlar, bu dili kullanacak, Yidiş edebiyatının ve tiyatrosunun gelişmesini destekleyeceklerdi. Sosyalistler Yidişçeyi, halkın, "seçkinlerin, entellektüellerin ve hahamların" dili olan İbranice kadar geliştirdiği bir dil olarak görmekteydiler. Ama Yidişçe yalnızca Orta Avrupalı Yahudilerin ve Aschkenazi kökenli göçmenlerin diliydi ve ulusal bir tasarım çerçevesinde Yahudi halkının tamamının dili olamazdı oysa her yerde ibadet ve eğitim dili olarak kalmış olan İbranice, kutsal dilin kutsal olmayan alanlarda kullanılmasına kızan altra-ortodoks çevrelerin muhalefetine karşın, yeniden ulusal dil haline gelebilirdi. Özellikle Rusya'daki Siyonistler Yidişçeyi, gaut'taki Yahudilere yapılan baskı sonucu ortaya çıkmış ari olmayan bölgesel bir dil olarak değerlendiriyorlar, Yahudi kimliği yansıtan ulusal dili, İbraniceyi ateşli şekilde savunuyorlardı.
b-Kültür devrimi insanların anlayışlarını da dönüştürmüştü. Yahudiler artık kaderlerine boyun eğmeyi reddediyorlar, direnişi örgütlüyorlar, insanlık onurlarını koruyorlar, Yahudi olmaktan duydukları kıvancı ifade ediyorlardı. Kuşkusuz, kültürel yenilenmenin gerekliliğine vurgu yapan ve insanların dikkatlerini, demografik ve politik merkezden önce, Yahudi halkının ruhani merkezi olarak algılanan Siyon'da yoğunlaştırmalarını sağlayan kişi Ahad ha Am idi. Bu ruhani uyanış kaygısı aynı hahamlar çok geçmeden belirecekse de Biouimler'den Pinsker'e Bialik'ten Mendele'ye dönemin tüm entellektüelleri tarafından paylaşılmaktaydı.
Siyonizm en sağlam neferlerini, Yahudi kültürün ulusal bir ifade arayışı içinde edinmiştir; kültürel devrimin damga vurduğu entellektüeller hareketin anlamını kavrayacaklar, Rusya'da doğmakta olan Siyonizmin kadrosunu oluşturacaklardır.
Yeni fikirlerin ortaya çıkıp anlayışların dönüşmesini sağlamış olan Siyonizme Bağış Hareketi Yahudi kimliğinin modern düşüncelerle çarpışmasının yarattığı belirsizlikten ötürü, açık bir politik tasarının birleştiriciliğinden yoksundu. Siyonist harekete bu özelliği kazandıracak kişi Herzl idi. .
4. A'had Ha Am (1856-1927) ve Ulusal Duyguların Uyanışı - Pinsker ve Lilienolum, Yahudi halkının geleceğini tehlikeye atan ulusal bir programı ilan etmişlerdi. Siyonizme Bağış Hareketi kolonileri güçlükle ayakta tutmaya çabalıyordu. 1889'da A'had Ha Am (Halktan biri) takma adını kullanan tanınmamış genç bir yazar, Ascher Gainsburg Lo ze ha dere'h (Yol Bu Değil) adlı denemesinde tasarlananla gerçekleşen arasındaki farka işaret ediyor, bu farkın nedenini Yahudiler arasında ulusal duygulann güçlü olmamasına bağlıyordu. Odesa Komitesi tarafından 1891 ve 1893'te Filistine gönderilen A'had La Verile sur Erets Israet -İsrail Ülkesi Üzerine Gerçekler- başlıklı yazı dizisinde kolonizasyon yöntemlerini eleştiriyordu: kolonizasyon başarılı olmak için kişisel çıkarlara seslenip bireysel girişimlere güvenmektense; örgütlü biçimde geniş bir motivasyon yaratmalıydı.
Yine de Filistin, yıkıma uğramış tüm Yahudileri kabul edemezdi. O, ruhani bir merkez haline getirilmeliydi. Önemli olan ulusal duyguların yeniden doğmasıydı ve bu da her şeyden önce bir eğitim sorunuydu. Bu amaçla Ahad ha Am, kendini Yahudi halkının yeniden doğuşuna adamış seçkin grupları "Bnei Moşe"leri kurdu. Bunlar İbrani yayınevleri ve kütüphaneleri oluşturacak, İbranice eğitim veren okullar açacak, Rehovot tarım kolonisini yaratacaklardır. Bnei Moşe'ler varoldukları 1889-1897 yılları arasında en fazla yüz kadar üyeyi biraraya getirdilerse de gelecekteki Rus Siyonizmi'nin kadrolarını yetiştireceklerdir.
5. Nathan Birnbaum ''Siyonizmi Bulan Kişi"
Siyonizme Bağış Hareketi Batıda yayılıyor, Boston'da Ha Pisga, Kudüs'te Ha Or, Bükreş'te Ha Yoez gibi pek çok gazete Filistin'in kolonizasyonuna eğilmeye başlıyordu. Köln'lü avukat Max Bodenheimer, (1865-1940) 1891 yılında yazdığı Quefaire des Juifs Russes? - Rus Yahudilerine Ne Yapmalı? adlı broşüründe, onları Filistin'e göndermeyi önerecekti. 1896'da Menahem Usiskin Odesa Komitesi'nin başına geçerek canlılık kazandıracaktı. Batı Avrupa'daki Rus kökenli Yahudi öğrenciler, Les Motzkin Nah'man Syrki ve Shmaryahu Levine'in Berlin' de kurduğu ve İsrail devletinin ilk cumhurbaşkanı Haim Weizmann'ın da sonradan saflarına katılacağı Yahudi-Rus Bilimsel Derneği gibi, ulusal karakterde örgütler kuruyorlardı. Heinrich Löwe (1867-1950) Zien dergisiyle, Rusya ve Almanya Yahudileri, ulusal Yahudiler ve Willy Bambus gibi kolonizasyon yanlıları arasında bağlantılar kurmaya çabalamaktaydı.
Yine de, insancıl kolonizasyonu destekleyenlerle, ulusal Yahudilik yanlıları arasındaki ayrılıklar gittikçe daha net olarak ortaya çıkıyordu. 1883'te Polonya ve Romanya kökenli bir grup Viyanalı Yahudi öğrenci, Filistin'e yerleşen Rus Yahudilerini desteklemek amacını güden Ahavat Zion örgütünü, asimilasyoncu eğilimini kınayarak terkedeceklerdi. Bunlar Smolenskin'in teklifi üzerine hem "ileri" hem de "doğuya" anlamına gelen Kadima'yı kuracaklardı. Hareketin lideri Nathan Birnbaum pek çok yazısında antisemitizmin salt ekonomik bir olgu olmadığını, politik kökenlerinin bulunduğuna dikkat çekmekteydi. Ona göre ulusal Yahudi hareketi politik bir güç haline gelmeli ve Yahudi halkının Filistin üzerindeki haklarının tanınmasını sağlamalıydı. Gazetesi Selbstemancipation'u ''Yahudi ırkının ulusal, toplumsal ve politik çıkarlarını" savunan "ulusal Yahudilerin yayın organı" yapmayı arzuluyordu.
1890'da, Yahudi ulusunun varolduğunu ilan edip, asimilasyonun ve yıkıcı sonuçlarının ilacı olacak bir tür Yahudi milliyetçiliğini överek ilk kez "Siyonist" düşünce deyimini kullanıyordu. 23 Ocak 1892'de Les principes du sionisme - Siyonizmin İlkeleri üzerine verdiği bir konferansta, ilk kez ifade etmiş olduğu kavramı şöyle tanımlayacaktı:
"Siyonizm, Siyon sözcüğünden türemektedir. Eski zamanlardan beri Kudüsteki bir tepenin adı olan Siyon, aynı zamanda Kudüs kentinin şiirsel ' adlandırması olarak kullanılmıştır. Çünkü bu kent Yahudi Devletinin merkezi olmuş, bu ad da Filistin'deki Yahudi ülketerini belirtmiştir. Bağımsızlığın Roma tarafından' sona erdirilmesinden itibaren de "kurtuluş"a duyulan ulusal Özlemi simgelemiş, diriliş umudunu temsil etmiştir. Siyon'a geri dönüş iki bin yıllık sürgün ve acılar boyunca Yahudi halkının ülküsü olagelmiştir. İşte bu ülkü, Siyonizmin temelidir".
Birnbaum tüm dünyada ezilen Yahudileri toplayacak bir sığınak oluşturmayı amaçlayan planının tüm ayrıntılarıyla açıklıyordu: Yahudilerin ulusal varoluş haklarının ifadesi olacak bu devlet ancak Filistin'de kurulabilirdi. Bu, Yahudi konumu üzerine tüm düşünüşlerini ve ulusal uyanışa tüm çağrıların vardığı son nokta idi. Ama ulusal güçleri biraraya getirip coşturarak Siyonist hareketi yaratacak kişi Herzl olacaktı. Zamanın atmosferi içinde zaten oluşmuş düşünceye bir ad ve program sunma bilinçliliğine sahip olan Birnbaum örgütçü yetenekten, kişisel hünerden ve elbette maddi olanaklarda yoksundu. Harekette yerini bulamayan Bimbaum "diaspara'da ulusal Yahudilik" fikrini savunmak, Yidişçenin gelişimini desteklemek ve ultra-ortodoks dinci parti Aguda İsrail'de mücadele etmek suretiyle Siyonizmden uzaklaşmıştır. Bu inkarlar kuşkusuz Birnbaum'un rolünün aniaşılmasını engellemiştir; Siyonizme Bağış Hareketi Siyonizme açılıyordu, başkaları hareketi örgütlerneye ve geliştirmeye girişeceklerdi.
SİYONİZMİN KÖKENLERİ
ALAIN BOYER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder