İSBÂT:
1. Sağlamlaştırma, dayanıklı hâle getirme. Delil ve
şâhit göstererek bir sözün ve fikrin doğruluğunu ortaya koyma.
Bütün varlıklar Allahü teâlânın varlığına alâmet
olduğu, O'nun varlığını isbat ettiği için mahlûkların (yaratılmışların) hepsine
âlem denilmiştir. (Teftâzânî)
Müslümanlar, maddelerin ve sıfatlarının hâdis
(sonradan yaratılmış) olduğunu çeşitli yollarla isbât etmektedirler. Bunlardan
birisi şöyledir: Maddeler ve bütün zerreler hep değişmektedir. Değişmekte olan şey
kadîm (başlangıçsız) olamaz, hâdis (sonradan yaratılmış) olması lâzımdır. Çünkü
her maddenin kendinden öncekinden meydana gelmesi, sonsuz öncelere kadar
gidemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması, yâni ilk maddelerin yoktan var
edilmiş olmaları lâzımdır... (Seyyid
Şerîf Cürcânî)
Allahü teâlânın var ve bir olduğu, hattâ Muhammed
aleyhisselâmın, O'nun resûlü olduğu ve O'nun getirdiği her emrin ve haberin
doğru olduğu güneş gibi meydandadır. Düşünmeye ve isbât etmeye hiç lüzum
yoktur. Fakat, bunu görmek, anlamak için, kalbin bozuk olmaması, mânevî
hastalığı bulunmaması lâzımdır. (İmâm-ı
Rabbânî)
2.
Tasavvuf yolunda ilerlerken Lâ ilâhe dedikten sonra illallah demek.
Tasavvuf ehli Nefy ve isbât zikri denilen "Lâ
ilâhe illallah" kelimesini söylemekle yükselir. Lâ ilâhe "Nefy
zikri" makâmında bulundukça yolcu mertebesindedir. "La ilâhe"yi tamamlayıp Allahü teâlâdan başka hiçbir şey görmeyince, yolu
tamamlamış ve fena makâmına yetişmiş olur. Nefyden sonra isbât makâmına gelir
ve Bekâ hâsıl olur. (Ahmed Fârûkî)
Allahü teâlâya teveccüh, nefy ve isbât ve murâkabe,
Resûlullah efendimizin zamânında da vardı. (M.
Ma'sûm Fârûkî)
ÎSEVÎ:
Îsâ
aleyhisselâmın getirdiği hak dîne inanan kimse.
Hıristiyanlık çıkmadan ve putperestlik karışmadan
önce, îsevîler müşrik değildi (Allah'a eş, ortak koşmazlardı). Bolüs adındaki
bir yahûdî, îsevî görünüp, havârîler (Îsâ aleyhisselâma inananlar) arasına
karıştı. Îsâ aleyhisselâmdan sonra ilk işi, hakîkî İncîl'i yok etmek oldu. (Harputlu İshâk Efendi, Mevlânâ
Hâlid-iBağdâdî)
ÎSEVÎLİK:
Îsâ
aleyhisselâmın bildirdiği hak din, nasrânîlik.
Mûsâ aleyhisselâmın dîni, Îsâ aleyhisselâm zamânına
kadar devâm etti. Fakat, Îsâ aleyhisselâm gelince, bunun dîni, Mûsâ
aleyhisselâmın dînini nesh etti, yâni Tevrât'ın hükmünü kaldırdı. Bundan sonra,
Mûsâ aleyhisselâmın dînine uymak câiz olmayıp, tâ Muhammed aleyhisselâmın dîni
gelinceye kadar, Îsâ aleyhisselâmın dînine uymak lâzım oldu. Fakat,
İsrâiloğullarının çoğu, Îsâ aleyhisselâma îmân etmeyip, Tevrât'a uymakta ısrar
ettiler. İşte yahûdîlik ile Îsevîlik böylece ayrıldı. (İshakEfendi-Ahmed Cevdet Paşa)
Yahûdîlerin ileri gelenlerinden ve Îsevîlerin en
büyük düşmanlarından olan Paul, Îsevîliği kabûl ettiğini, Îsâ aleyhisselâmın
kendisini, yahûdî olmayan milletleri Îsevîliğe dâvet için şâkirt (talebe) tâyin
ettiği yalanını uydurdu. İsmini Pavlos (Bolüs) olarak değiştirdi. Çok iyi bir
Îsevî görünerek, Îsâ aleyhisselâmın dînini bozdu. Tevhîdi (tek Allah inancını),
teslîse (üç tanrı inancına= Baba-oğul-kutsal rûh); Îsevîliği hıristiyanlığa
çevirdi. İncîl'i değiştirdi. Îsâ, Allah'ın oğludur dedi... (Harputlu İshâk Efendi)
İSFÂR:
Sabah
namazını ortalık aydınlanıncaya kadar geciktirmek.
Sabah
namazını isfâr ediniz. Bunun ecri, sevâbı çoktur. (Hadîs-i şerîf-Nasb-ur-Râye)
Sabah namazını her mevsimde isfâr etmek,
müstehabdır. Bu geciktirmeler, hep cemâat ile kılanlar içindir. Evinde yalnız
kılan, her namazı vakti girer girmez kılmalıdır. (Mergînânî-Halebî)
İSFİRÂR-I ŞEMS VAKTİ:
Güneşin sararması vakti. Tozsuz, dumansız, berrak
bir havada güneş ışığının geldiği yerlerin veya kendisinin bakacak kadar
sararmaya başlamasından (güneşin alt kenarının görünen ufuktan bir mızrak boyu
yükseklikte olduğu vakitten) güneş batıncaya kadar geçen zaman. İslâm astronomi
âlimleri, bir mızrak boyunu, güneş merkezinin hakîki ufka 5 derece yaklaşması
olarak tesbit etmişlerdir.
İkindi namazının vakti, öğle vakti bitince
başlayarak, güneşin üst kenarının ufk-i mer'i (görünen ufuk) den kaybolduğu
görülünceye kadardır. İsfirâr-ı şems vaktinden sonra her namazı kılmak ve ikindiyi
bu vakte geciktirmek haramdır. Fakat o günün ikindi namazı gecikmiş ise yine bu
vakitte de kılınır. Kazâya bırakılmaz. Önceden hazırlanmış cenâzenin namazı,
secde-i tilâvet de bu vakitte câiz değildir. Hazırlanması bu vakitlerde biten
cenâzenin namazını, bu vakitlerde kılmak câiz olur. (İbn-i Âbidîn)
İSHÂK ALEYHİSSELÂM:
Şam ve
Filistin ahâlisine (halkına) gönderilen peygamberlerden. İbrâhim aleyhisselâmın
ikinci oğlu olup, annesi hazret-i Sâre'dir. İbrâhim
aleyhisselâmın dînini insanlara tebliğ etti.
İsmi, Kur'ân-ı kerîmde on yedi
yerde bildirilmiştir.
Allahü
teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Biz İbrâhim'e oğlu İshâk'ı ve İshâk'ın oğlu Yâkûb'u
hibe ettik ve herbirine hidâyet ve nübüvvet (peygamberlik) verdik. (En'âm sûresi: 84)
Kullarımız İbrâhim, İshâk ve Yâkûb'u da zikreyle (hatırla, an). Onlar tâat ve ibâdette kuvvet, kudret ve
dinde basîret (anlayış) sâhibleridir. (Sâd sûresi: 45)
İbrâhim
aleyhisselâm hazret-i Hâcer ve oğlu İsmâil'i aleyhisselâm Mekke'ye bıraktıktan
sonra, rüyâsına sadâkat, bağlılık gösterip, İsmâil aleyhisselâmı kurban etmekle
ilgili imtihânda başarılı olunca, Allahü teâlâ ona ihtiyar yaşta bulunan
hazret-i Sâre'den İshâk adlı bir oğul ihsân etti. Şam diyârında (Filistin ve
Sûriye) doğan İshâk aleyhisselâm büyüyünce babası ve annesiyle Mekke'ye gitti.
Kâbe-i muazzamayı ziyâret edip ağabeyi İsmâil aleyhisselâmla görüştükten sonra,
üçü birlikte Filistin'e döndüler. İshâk aleyhisselâm anne ve babasına hizmet
etti. Her sene hac zamânında Mekke'ye giderek hac ibâdetini yerine getirdi. Şam
ve Filistin ahâlisine peygamber olarak gönderildi. İbrâhim aleyhisselâmın
dîninin hükümlerini insanlara anlattı . Altmış yaşındayken Allahü teâlâ ona Iys
ve Yâkûb adında ikiz olan iki oğul ihsân etti. Iys, amcası İsmâil
aleyhisselâmın kızı ile evlendi. Babasının duâsı bereketiyle, soyu bereketli
olup, kısa zamanda çoğaldı. Yâkûb aleyhisselâma da peygamberlik verildi. İshâk
aleyhisselâm yüz yirmi sene veya daha fazla yaşadı. Vefât edince Filistin'de
Halîlürrahmân civârında baba ve annesinin de kabrinin bulunduğu mağaraya
defnedildi. (İbn-ül-Esîr-Sa'lebî,
Nişancızâde)
İSKÂT VE DEVR:
Müslüman bir kimsenin ölünce, namaz, oruç ve diğer
bâzı borçlarından kurtulması için yapılan muâmele. (Devr)
Tutulmamış oruçların ve ölüm hastalığına yakalanmış
bir kimsenin kazâ edemediği namazları için iskât ve devr yapmanın lâzım
olduğunda bütün âlimlerin söz birliği vardır. Peygamber efendimiz sallallahü
aleyhi ve sellem; "Ümmetim dalâlet üzerinde birleşmez" ve "Mü'minlerin
güzel gördüğü şey, Allah indinde de güzeldir" buyurdu. (Tahtâvî, İbn-i Âbidîn, Ebû Bekr Ali,
Muhammed Hâdimî, Halebî, Alâüddîn Haskefî, İmâm-ı Birgivî)
Bugün, hemen her yerde, iskât ve devr işleri,
dînimizin bildirdiği şekilde yapılmamaktadır. İslâmiyet'te iskât yoktur
diyenler, böyle söylemeyip de, bugün yapılmakta olan iskât ve devrler dînimize
uygun değildir deselerdi, çok iyi olurdu. (M.
Sıddık Gümüş)
İSLÂM:
Boyun bükerek teslim olmak. Allahü teâlânın
Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla bildirdiği emirler ve yasakları. (İslâmiyet)
İslâm Ahlâkı:
İslâm
dîninin bildirdiği ahlâk.
Müslümanlar birbirine hürmet eder, yardımlaşırlar.
Din ve dünyâ işlerinde birbirlerinin sıkıntılarını giderirler. Kul ve hayvan
haklarını gözetirler. Kânunlara karşı gelmezler. İslâm ahlâkı üzere yaşayarak
herkesin sevgi ve saygısını toplarlar. (Ali
bin Emrullah)
İslâm Âlimi:
Dînî ilimleri bütün incelikleri ile zamânın fen
bilgilerini de lüzûmu kadar bilen âlim.
Emr-i ma'rûfu (iyiliği emr) ve nehy-i münkeri
(kötülükten menetmeyi) el ile yapmak hükûmet adamlarına, dil ile yapmak İslâm
âlimlerine, kalb ile yapmak da her Müslümana farzdır. (Taşköprüzâde)
İslâm-ı Hakîkî:
Nefsin
itminâna (Allahü teâlânın emirlerine itâate) kavuşmasından sonraki müslümanlık.
Bir müslüman Allahü teâlânın ihsânı ile şerîatin (İslâmiyet'in)
hakîkatine kavuşur, İslâm-ı hakîkî ile şereflenirse, peygamberlere tam uyar ve
o büyüklere vâris olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Cümle âlem bir yere gelse ve Rabbini inkâr etse,
İslâm-ı hakîkî sâhibi olan inkâr etmez ve kalbine aslâ şek ve şüphe gelmez. (İmâm-ı Rabbânî)
İslâm-ı Mecâzî:
Nefsin, itminâna gelmeden yâni Allahü teâlânın
rızâsına uygun hareket etmeye başlamadan önce, kişide bulunan ve Cennet'e
girmek için yeterli olan İslâmiyet.
Vilâyet-i hâssa (evliyâlığın en yüksek makâmı) ile
şereflenmedikçe, İslâm-ı mecâzîden kurtulup, İslâm-ı hakîkiye kavuşulmaz. (İmâm-ı Rabbânî)
İSLÂMİYYET (İslâmiyet):
Allahü teâlânın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası
ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların dünyâda
ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâideler, emirler ve
yasaklar.
Allahü
teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâ Peygamberini hidâyet ve hak din
İslâmiyet ile gönderdi. İslâm dînini diğer dinler üzerine üstün kıldı. (Muhammed aleyhisselâmın hak) peygamber olduğuna şâhid olarak Allahü teâlâ
yeter. (Feth sûresi: 28)
Bir zaman gelir ki, İslâmiyet'e yapışmak, elinde
ateş tutmak gibi güç olur. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Beyhekî)
Dünyâ lezzetlerine kavuşmak için, İslâmiyet'in
dışına çıkan kimse, âhiret lezzetlerine kavuşamaz. (Hadîs-i şerîf-İzâlet-ül-Hafâ)
İzzet (şeref, îtibâr, üstünlük) İslâm'dadır.
İslâmiyet'in ahkâmına (hükümlerine) uyan azîz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip,
izzeti, huzûru, saâdeti, başka şeylerde arayan zelîl olur. (Hazret-i Ömer)
Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyet'in
içindedir. Eski dinlerin görünür görünmez bütün iyiliklerini, İslâmiyet
kendisinde toplamıştır. Bütün seâdetler, muvaffakiyetler ondadır. (Abdülhakîm Arvâsî)
Îmân muma benzer, dînimizin emir ve yasakları mum
etrâfındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de İslâmiyet'tir ve din-i
İslâm'dır. Îmânsız mum çabuk söner, îmânsız İslâm olmaz. İslâm olmayınca, îmân
da yoktur. (Abdülhakîm Arvâsî)
İSM (İsim):
Varlıklara
ad olan kelime.
Sizler kıyâmet günü kendinizin ve babalarınızın
adları ile çağırılırsınız. Öyle ise çocuklarınıza güzel isimler veriniz. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)
Ana-babanızı isimleri ile çağırmayınız. Onları
yalanlamayınız. Onlarla yumuşak konuşunuz. Onlara boş söz söylemeyiniz. (İmâm-ı Mücâhid)
Doğduğu zaman çocuğa güzel bir isim koymak, aklı
erdiği zaman Kur'ân-ı kerîmi öğretmek ve evlenecek yaşa gelince evlendirmek
çocuğun babası üzerindeki üç hakkıdır. (Muhammed
Rebhâmî)
Çocuk dünyâya gelince, yedinci günü isim koymak ve
başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veya gümüş, kız için
gümüş sadaka vermek ve erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmek,
Hanefî mezhebinde müstehabdır. Akîka, her zaman kesilebilir. (Muhammed Rabhâmî)
İsm-i A'zam:
En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını
kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i
İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın
"Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe
illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn", bâzıları "Yâ
ze'l-Celâli ve'l-ikrâm", bâzıları, sâdece "Allah" ism-i şerîfi
olduğunu bildirmişlerdir.
Mûsâ aleyhisselâm zamânında Bel'âm-ı Baûrâ, ism-i
a'zamı biliyordu. Her duâsı kabûl olurdu. İlmi ve ibâdeti o derecede idi ki,
sözlerini yazıp istifâde etmek için, iki bin kişi hokka, kalem ile yanında
bulunurdu. Bu Bel'am, Allahü teâlânın az bir haramına meyl ettiği için îmânsız
gitti. (Senâullah Dehlevî)
İsm-i Celâl:
Allah
ism-i şerîfi. (Allah Celle Celâlühü)
İSMÂİL ALEYHİSSELÂM:
Yemen'den gelip Mekke ve civârına yerleşen Cürhüm
kabîlesine gönderilen peygamber. Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden.
Peygamber efendimizin dedelerindendir. Cürhüm kabîlesine peygamber olarak
gönderildi. İbrâhim aleyhisselâmın oğludur. Annesi Hacer Hâtun'dur.
Allahü
teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
(Yâ Muhammed!) Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere
vahy ettiğimiz gibi, sana da vahy ettik ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a,
Yâkûb'a ve oğullarına, Îsâ'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a da vahy
ettik ve Dâvûd'a Zebûr'u verdik.
(Nisâ sûresi: 163)
Allahü teâlâ Âdemoğullarından hazret-i İsmâil'i
seçti. İsmâil'in evlâdından (oğullarından)
Kinâne'yi,
Kinâneoğullarından Kureyş'i seçti ve ayırdı. Kureyş'ten Hâşimoğullarını,
Hâşimoğullarından da beni seçti ve ayırdı. (Hadîs-i şerîf-Kâdızâde)
İsmâil aleyhisselâm, Peygamber efendimizin
dedelerindendir. Şam diyârında doğdu. Babası İbrâhim aleyhisselâm, Allahü
tealânın emriyle, annesi Hâcer Hâtun'la berâber onu Mekke'ye götürdü. Yanlarına
bir miktâr yiyecek ve su ile birlikte, şimdiki Kâbe'nin bulunduğu yere
bırakarak Şam'a döndü. Annesi su ararken, şimdiki zemzem kuyusunun yerinde
yatan çocuk tepindi. Ayaklarını vurduğu veya Cebrâil aleyhisselâmın vurduğu
yerden Zemzem suyu çıktı.
Hâcer Hâtun bu vâdide yaşarken, Yemen tarafından
Cürhüm kabîlesi gelip Mekke'nin bulunduğu yere yerleştiler. İbrâhim
aleyhisselâm gördüğü bir rüyâ üzerine oğlu İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek
istedi. Allahü teâlâ rüyâsına sadâkat (bağlılık) göstermesi üzerine ona bir koç
ihsân buyurdu. İsmâil aleyhisselâm böylece kurban edilmekten kurtuldu. İsmâil
aleyhisselâm gençlik çağına gelince, Cürhümlülerden iki defâ evlendi. Daha
sonra tekrar Mekke'ye gelen İbrâhim aleyhisselâmla birlikte Kâbe-i muazzamayı
inşâ edip, hac ibâdetini yaptılar. Cürhüm kabîlesine peygamber olarak
gönderildi. İnsanlara babası İbâhim aleyhisselâma bildirilen dînin hükümlerini
bildirdi ve dâveti elli yıl sürdü. Buna rağmen pek az kimse îmân etti. İsmâil
aleyhisselâm vefâtına yakın kardeşi İshâk aleyhisselâmı yanına dâvet edip, kızını
onun oğlu Iys'a nikâhladı ve bâzı vasiyetlerde bulundu. 133 veya 137 yaşlarında
iken Mekke'de vefât etti. Rivâyetlerin çoğuna göre Mescid-i Haram'da Kâbe-i muazzamanın kuzey duvarı önünde bulunan Hatîm denilen yere
defnedildi.
İsmâil aleyhisselâmın on iki oğlundan çoğalan
torunları, zamanla Arabistan Yarımadası'nın her tarafına yayıldılar. Peygamber
efendimizin yirminci dedesi Adnan ile İsmâil aleyhisselâm arasında otuz baba
vardır. (Molla Miskin-Nişancızâde)
İSMÂİLİYYE:
Sapık fırkalardan biri. Bâtıniyye de denir.
Peygamber efendimizin torunlarından büyük âlim İmâm-ı Câfer-i Sâdık'ın
vefâtından sonra, büyük oğlu İsmâil müslümanların imâmıdır ve ondan sonra
çocuklarıdır dedikleri için İsmâiliyye denilmiştir.
İsmâiliyye fırkası mensubları, Cennet, ibâdetlerden
kurtulmak ve lezzetli şeyleri yapmaktır; Cehennem ise, ibâdetlerin yüklerine
katlanmak ve haramlardan sakınmaktır derler.
(Seyyid Şerîf)
Selçuklu veziri Nizâmülmülk ile şâir Ömer Hayyâm'ın
talebelik arkadaşı olan Hasan Sabbâh, Selçuklulara isyân ederek İran'da
İsmâiliyye Devletini kurdu. Alamut kalesini alıp merkez yaptı. Kurduğu Fedâyîn
adlı terör örgütüyle pekçok müslüman devlet adamını ve âlimi şehîd ettirdi.
Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan) âlimlerinin
kitablarını okumayı ve onlarla görüşmeyi şiddetle yasakladı. (Şehristânî)
Bugün Hindistan'da Bohra veya Bohara adıyla tanınan
İsmâiliyye mensûbları, Dâvûdî ve Süleymânî olmak üzere iki kısımdırlar.
Zamânımızda İslâm âlimi olarak tanıtılan, fakat yetmiş iki bozuk fırkanın en
zararlısı olan İsmâiliyye yolunda olanlar, görülmektedir. Bunlar Peygamber
efendimizin aleyhisselâm annelerinin ve babalarının kâfir olduğunu ve Peygamber
efendimizin peygamberlik bildirilmeden önce putlara kurban kestiğini söyleyerek
temiz gençleri aldatmaya çalışmaktadırlar. (M.
Sıddîk bin Saîd)
İSMET:
1. Peygamberlerin sıfatlarından biri.
Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun,
büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Peygamberler aleyhimüsselâm hakkında bizlere
bilmesi vâcib olan sıfatlar beştir. Sıdk, Emânet, Tebliğ, İsmet ve Fetânet. (Kutbüddîn İznikî)
2.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
İSNÂ AŞERİYYE:
Şiîliğin kollarından biri. Hazret-i Ali'nin halîfe
olması açıkça emr olunmuştu, Eshâb (Peygamber efendimizin arkadaşları) bu emri
yerine getirmediği için kâfir oldu diyen, Peygamber efendimizin vefâtından
sonra hazret-i Ali ve sırasıyla onun iki oğlu ile torunlarını meşrû (geçerli)
imâm kabûl eden ve on iki imâma inanmayı îmânın şartlarından sayan bozuk fırka.
On iki imâmı kabûl ettikleri için Onikiciler mânâsına gelen İsnâ aşeriyye adı
verilmiştir.
İsnâ aşeriyye fırkası, imâmlığın sâdece on iki
imâma âit olduğuna, son imâmın İmâm-ı Mehdî olduğuna ve bunun hâlen sağ
olduğuna, kıyâmetten önce ortaya çıkarak zulümle dolmuş olan dünyâyı adâletle
düzelteceğine inanırlar. Bunu bir inanç esâsı olarak kabûl ederler. (Şâh Abdülazîz Dehlevî)
İmâmiyye adı da verilen İsnâ aşeriyye fırkasına
göre; mutlak olarak temiz toprağa secde etmek vâciptir. Halıya, kilime, yünden
ve pamuktan örülmüş yaygılara secde etmek câiz değildir. Kerbela toprağından
yapılmış türbet veya mühür denilen bir parça üzerine secde etmek daha
fazîletlidir. Abdestte çıplak ayak üzerine mesh etmek vacibdir. Bu sebeble
ayaklar yıkanmaz ve mest üzerine kesinlikle mesh edilmez. (Şâh Abdülazîz Dehlevî)
Dayandırma, sened gösterme.
1.
Söylediği sözü bir başkasına dayandırmak, bir şeyi, birisi için yaptı demek.
Benden işittiğiniz şeyleri rivâyet ediniz. Ancak
hakkı söyleyiniz. Kim benim söylemediğimi bana isnâd ederse, onun için
Cehennem'de bir ev binâ edilir ve o kimse, o evin içine tıkılır. (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed
bin Hanbel)
Bir kimseye küfür isnâd edildiğinde eğer o kimse
kâfir değilse, küfür isnâd edenin kendisi kâfir olur. (İbn-i Âbidîn)
2.
Hadîs ilminde hadîs-i şerîf
metninin sırasıyla kimler tarafından nakledile geldiğini bildirme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder