8 Mayıs 2023 Pazartesi

RUSYA TARİHİ -1

 Bas Devletinin kuruluğundan Moskova Büyük Knezliğinin yükselişine kadar (862 — 1462)

 


SLAVLAR, DOĞU SLAVLARI, VAREG - RUSLAR


Slavların Slavların hind-avrupa (arî) menşeli kavimlerle aynı ırk menşei  dan oldukları  antropolojik ve dil araştırmalarıyle tesbit edilmiştir.  IX. - X. yüzyıl mezarlarında bulunan iskelet kalıntıları eski Slavların  ekseriyetle dolikosefal ,  uzun boylu, yani şimal ırkının hususiyetlerini taşıdıklarını gösterir.

Kavimler Büyük Göçler devrine ait bazı slav iskeletleri üzerinde yapılan incelemeler de bunu sağladığı gibi, VI. Yüzyıl Bizans  kayıtlariyle, IX.-X. yüzyıl arap kaynaklarındaki  bilgiye  göre de  Slavların "sarışın,, bir kavim  oldukları bilinmektedir. Bu suretle antropolojik hususiyetler, Slavların - german, yani şimal ırkına yakın olduklarını gösterir. Somatologya (beden  yapısı) bakımından artık M. ö. I. Bin tarihlerinde, halis bir hind-avrupa ırkı olmadığı, bütün ırkların az çok birbirleriyle karışmış oldukları anlaşılıyor. Buna göre Protoslavların safkan bir ırk olmadıkları muhakkaktır; yani eski Slavlardan büyük bir  kısmı  dolikosefal ve sarışın olmakla beraber, aralarında mezosefal veya brakisefal ,  kumral,orta boylu, kara saçlı olanların da bulunduğunu kabul etmeliyiz, işgal ettikleri sahanın icabı - fin ve Türk ırklarına  mensup kavimlerle komşu bulunmaları yüzünden,  Slavların  gittikçe "turanlı,, unsurlarla karışmağa başladıkları ve ilk ırkî özelliklerini de tedricen kaybettikleri  anlaşılıyor.

Dil, arkeologya  ve bitki adlarının  araştırmasından  çıkan neticelere göre " ilk slav vatanı,, nın Vistül nehrinden başlıyarak Pripet havzasını ve Orta Dnepr sahasını işgal ettiği anlaşılıyor. Bunun batı, kuzey, doğu ve güney sınırları katiyetle tesbit edilemiyor. Bu saha güneyde Karpatlann eteklerine dayanmış olmalıdır; batıda, Elbe nehrine  kadar uzandığını iddia edenler varsa da, bu hususta kesin bir şey söylemek için müsbet deliller yoktur; Slavların  Elbe  boyuna kadar yayılmaları M. s. vukubulsa gerektir.  Eski Slavların İlmen gölüne ve doğuda Oka nehrine kadar yayıldıkları da kesin olarak ispat edilemiyor; aynı veçhile Turla (Dnestr) ve Aksu (Bug) boyunca ta Karadenize kadar indikleri iddiası da müspet delillere dayanmıyor. Slavların, Karpatların kuzeyindeki sahadan, daha doğrusu Pripet havzasından (bugünkü Polesie) muhtelif istikametlerde yayılmaları ancak milâttan sonraki bir gelişme olsa gerektir. Slavların tarih sahnesine çıkmalarına ve aşağı kültür basamağından daha yukarı bir dereceye yükselmelerine de Türkler ve Germanlar'ın âmil oldukları bazı bilginler tarafından ileri sürülmüştür; bu iddia slav tarihçileri tarafından red edilmişse de, büsbütün esassız değildir. Hele tarihî devirlerde buna benzer olayların çokluğunu göz önünde tutarsak, bu görüşü hemen red etmek doğru olmasa gerektir. Her halde Slavların pek erkenden Türk (Altaylı) ve german kavimlerinin tesirlerine maruz kaldıkları muhakkaktır; yalnız bu tesirlerin şumulü henüz olduğu gibi tesbit edilmiş değildir.


Slav (Slovene) adına ilk defa, eserini M. s. VI. yüzyılın başlarında yazan, Nazians'h Pseudo-Cesarios'un kitabında raslanıyor. "Slav” sözünün ne anlama geldiği bilinmiyor; bu isim de, birçok kavimler adı gibi, menşei ve mânası açıklanamıyor.



Doğu Slavları


Eski slav  yurdunun doğu sahasını işgal eden uruğlar, Doğu Slavları grubunu teşkil etmişlerdi. Bunların yaşadıkları saha: Pripet havzası (Polesie), Berezina nehrinin aşağı kısmı, belki de Desna ve Teterev boyları ile, galiba, Volinya çevresini ihtiva ediyordu. Milâttan önceki devir Slavlarına ait her hangi bir kayıt bulunmadığından, Doğu Slavlarının bu devirde işgal ettikleri sahayı tayin imkânsızdır. Slavlara milât sıralarında, "Vened,, denildiği biliniyor; daha sonraları, M. s. VI. yüzyılda Slavların bir kısmına "Ant,, denildiğini de biliyoruz. Antların Dnestr ve Dnepr boylarında yaşadıkları anlaşılıyor. Slavların bu kısmının diğer zümrelerine nisbetle daha harpçı oldukları nazarı itibara alınırsa, bunların "slavlaşan,, herhangi bir "Türk,, kavmi olması ihtimali de hatıra gelmektedir; fakat bu görüş henüz isbat edilmiş değildir.




Slavlar Üzerinde  Avar ve Hazar hâkimiyeti   



Türk Kağanlığının  kurulmasından  sonra (M. s. 552) jujanlar (Avarlar)'ın bir  kısmı idil (Volga)  nehrini  aşarak  Avrupa'ya  geçmişler, ve  568 e  doğru,  Pannonya  merkez  olmak üzere,  büyük  bir  Avar  imparatorluğu kurmuşlardı. Slavlarla  meskûn  sahanın kâmilen Avarlara tâbi olduğu biliniyor. Slavlar bu suretle uzun zaman avar hâkimiyetinde kalmışlardı. Bu yeni durum onların tarihî gelişmeleri üzerinde büyük bir tesir yaptı. Slavların faal bir unsur olarak ilk defa tarih sahnesinde görünmeleri, Balkanlarda ve Bohemya'da yerleşmeleri, ilk siyasî teşkilât kurmaları ve hatta etnik bakımdan ve karakter itibariyle değişmeleri Avar hâkimiyetinin tesiriyle olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâkimiyetin hatırası Doğu Slavlarda tâ XII. yüzyıla kadar devam etmiştir. "Avar„'ın slavcası olan obr, slav dillerinde "alp,, veya "müstebit,, anlamına gelir (Çekçe-obr, lehçe-olbrzym). Bohemya'da ve Karpatlar mıntakasındaki slav kadınlarının sık sık Avarlar tarafından da ziyaret ediidikleri hakkında eski rus vekayinâmeierinde birtakım hatıralar bulunmaktadır. Bunun neticesi olarak Slavların etnik durumları da epeyce "Avarlaşmış,, olmalıdır. Avar hâkimiyetine karşı durmak istiyen slav uruğları şiddetle tedip edilmekte idi. Bu kabilden olmak üzere, avar kumandanı Apsich, 602 yılında Ant'ları tedip için Dnestr boyuna hareket etmişti. Bu tarihten sonra kaynaklarda bir daha "Ant,, adına raslanmadığı nazarı itibara alınırsa, Antların önderliği altında kurulan siyasî birliğin tamamiyle dağıtıldığı ve Antların da imha edildikleri anlaşılıyor. Avarların zâfa uğrayarak slav sahasından çekilmeleri üzerine, Doğu Slavları ikinci bir Türk kavminin nüfuz ve tesirine maruz kaldılar. Bu kavim Hazarlar idi.


Hazar Kağanlığı VII. yüzyılın sonlarına kadar Doğu Avrupasının en büyük ve yegâne siyasî teşkilâtı idi. Hazarlar, Don nehrinin aşağı kısmında, Kerç boğazında hem ticaret iskeleleri, hem de kaleler yaptıkları gibi (Sarkel, Tamatarhan) Orta Dnepr'de de şehirler kurmuş olmalıdırlar (Kiyef'in eski adı hazarca: Sambata veya Sarkata olabilir). Doğu Slavlardan Polyan, Radimiç, Severyan ve Vyatiç uruğlarının Hazarlara tâbi oldukları ve vergi ödedikleri biliniyor. Kiyef'te, sonraları, "Pasınga,, (paşınga veya basınga) adı ile bir hazar valisinin bulunması, ve Kiyef'in bir mahallesinin "Hazarlar,, (Kozare) adı ile anılması, burada hazar hâkimiyetinin derecesini göstermeğe kâfidir. VIII. yüzyıl sonu ve IX. yüzyıldan beri Dnepr boyunca Karadenize inmeğe başlayan iskandinavyalı Normanlar (Vareg-Ruslar) da Orta Dnepr'de kaldıkları müddetçe hazar hâkimiyetini tanımışlardı. Kiyef mıntakasındaki Polyan'ların bilhassa hazar tesirine maruz kaldıkları ve siyasî bakımdan diğer Doğu Slavlara nisbeten daha evvel "olgunlaştıkları,, anlaşılıyor. Eski rus-slav kanunlarında, ekonomik hayatlarında ve hatta bazı din telâkkilerinde hazar tesirini görmek kabil oluyor. Slavlar üzerindeki hazar hâkimiyetinin hiç te ağır olmadığı, vekayinâmedeki (859) yılı şu kayıtla tesbit edilmiştir: Hazarlar, Polyanlar ve Vyatiçlerden "her baca,, yani (ev)'den birer beyaz sincap kürkü vergi olarak alıyorlardı. Hazar devlet ve ekonomik teşkilâtının sonraki Vareg-Rus idaresinde örnek tutulduğu kuvvetle muhtemeldir.


Slav Uruğları ve Komşuları


Doğu Slavlarının, VII. - VIII.  yüzyıllarda  birçok  uruğlara  böiündiikieri  biliniyor.  Bunlar şunlardı: ilmen gölü  çevresinde ve Beloozero (Akgöl) civarında Slövene (Sloven'ler); Dûna nehri başlarında - Kriviç'er; Dûna ile Vilya nehirleri çevresinde - Poloçan'lar; Pripet boyunda ve Berezina sahasında - Dregoviç'ler ; bunlardan biraz cenupta, Dnepr'in sağ tarafında Drevlyan'ler; Soj nehri boyunca Radimiç'ler; Desna havza-sında Severyan'ler ; Oka ırmağının baş kısmında - Vyatiç'ler; Batı Bug nehrinin baş kısmındaki Bujan'lar ve Yukarı Dnestr havzasındaki Vollnyan'ların da Doğu Slavlardan oldukları anlaşılıyor. Aksu ile Turla (Dnestr) arasındaki Tiverts' lerle, Turla ile Prut arasındaki Ugliç (Uiiç) lerin slav olup olmadıkları katiyetle tesbit edilemiyor.


Slavların en eski komşularından biri de Litav'lardır. Slavların ve Litavların çok eskiden bir arada yaşadıkları ve müşterek bir slav-litav dilinin mevcudiyetinden bile bahsedilmektedir. M. s. VII. - VIII. yüzyıllarda Slavlarla Litavlar arasında artık büyük farklar vardı. Litavlar, Niemen ve Vilya havzasında bulunuyorlardı; Aşağı Niemen ile Vistül arasında, yine Litav aslından, Prus'lar, Aşağı Dûna boyunda da Jmud'ler yaşıyorlardı. Batı Bug nehrinin aşağı tarafında da Yatvyag'Iar vardı. Slav yayılışı neticesinde litav kavimlerinin tedricen Baltık denizine doğru sürüldükleri anlaşılıyor. Kültür seviyesi ve içtimai teşkilât bakımından Litavların Slavlardan geri oldukları biliniyor.


Doğu Slavları Pripet havzasından doğu-şimal ve doğu istikametinde ilerledikçe, fin kavimleriyle temasa geldiler ve fin sahasını işgale başladılar. Fin kavimleri de birçok zümrelerden ibaretti. Bugünkü Estonyada Çud'ler ve Est'ler; Neva mansabında Vod 'ler; Finlandiya'da Suom'lar; Yukarı Volga mıntakasında Ves'ler; Yukarı Volga ile Klyaz'ma nehirleri arasında Merya'ler; Klyaz'ma ve Moskova nehirleri boyunda Muroma ve Meşçer'ler vardı. Sura havzasında da Mordva'lar; Volga'nın sol sahili ta Ural dağlarına kadar Çirmiş (Mari), Votyak (Ar) ve Perm'lerle meskûndu. Sukhona ile şimali Dûna arasında da Çud'ler; Vıçegda havzasında da Urallara kadar, Zıryan'ler vardı. Ormanlık ve çok geniş bir sahaya dağılan bu fin kavimlerinin, birbirlerinden uzak bulundukları, esas meşguliyetlerini avcılık teşkil ettiği biliniyor. Fin kavimlerinin, hem kültür, hem içtimai teşkilât bakımından, Slavlardan aşağı bir derecede bulundukları muhakkaktır. Bundan ötürü fin kavimleri, Doğu Slavlarının ilerlemelerini durduramamışlardır; İlmen gölü ve Yukarı Volga ile Oka havzasındaki Finler, ya Slavlar önünde çekilmişler, veya yerlerinde kalarak Slavlarla karışmışlardır. Doğu Slavlarının, bu suretle, fin unsurları ile karışmağa başlamaları VII. yüzyıla kadar çıkmaktadır.


İdil ile Kama nehirlerinin birleştikleri sahada, VI. yüzyıl sonundan itibaren bir devlet kurmuş olan Bulgar Türkleri ile Doğu Slavları arasındaki temas, mesafe uzaklığından ötürü, oldukça geç başlamıştır. Slavlar, Volga ve Oka nehirlerini takiben aşağıya inmeğe başladıktan sonra, idil Bulgarlariyle de temasa geldiler. Hazar kağanına tâbi olmakla beraber, iç işlerinde tamamiyle müstakil olan Bulgarlar, Kiyef-Rus Devletiyle ve Volga'nın yukarısındaki rus şehirleriyle münasebet tesis etmiş ve Rus Devletinin hem ekonomik, hem kültür gelişmelerinde mühim rol oynamışlardır.




Doğu Slavları Tarafından İşgal Edilen Sahanın Karakteri



Doğu Slavları ilk yurtlarından çıkıp Dnepr nehrinin başlarına doğru ilerleyerek yavaş  yavaş Rus Ovasını işgal ettiler. Slavlar, bulundukları yerlerin coğrafî ve tabii şartlarına uymak mecburiyetinde idiler. Rus tarihçilerinin, üzerinde ısrarla durdukları gibi, Doğu Slavlarının yayılışlarında , yaşama tarzlarında, nihayet rus milletinin teşekkülünde ve Rus Devletinin siyasi gelişmesinde , Doğu Slavlarının VII.-VIII. yüzyıldanberi işgal edegeldikleri sahanın coğrafi durumu  ve tabiî şartlarının çok büyük tesiri  olmuştur. Bu saha esas itibariyle düzdür. Ancak yer yer tepeler göze çarpar. Volga ve Dnepr nehirlerinin baş kısımlarına düşen mıntakada tepeler ve Alaun yüksekliği bulunuyor; en karakteristik vasıflarından biri de burada nehirlerin çokluğudur . Bu ırmakların suları bol, akışları yavaş olduğundan gemiciliğe müsaittir; bunlar, üstelik birbirlerine yakındırlar veya kolları vasıtasiyle bir nehirden ötekine geçmek gayet kolaydır. Dnepr, Volga, Don ve Şimalî Dûna gibi büyük nehirlerin akış istikametleri, Doğu Slavlarına yayılış sahalarını önceden tayin ve tesbit etmiş gibidir. Dneprin yukarı kısımdan Batı Düna'ya, oradan da İlmen gölüne akan nehirlere geçmek gayet kolay olduğundan, Slavların güçlük çekmeden İlmen ve Beloozero kıyılarına ulaştıkları anlaşılıyor; aynı tarzda, sonraları, Volga boyunca aşağıya doğru iniş hareketi başlamıştır. Nehirlerde balık çokluğu, Slavlara geçim derdini kolaylaştırıyordu. Yaz mevsimlerinde kayıklar vasıtasiyle  rahat bir münakale yolu teşkil eden bu nehirler, kışın, kalın buzlarla örtülünce çok rahat birer yol oluveriyorlardı; sık ormanlar içinden akan bu ırmakların suları azalmıyor ve ormanlar içinden kolayca geçmek imkânını da veriyorlardı.


Doğu Slavlarının işgâl ettikleri sahanın ikinci hususiyeti de, buranın baştanbaşa ormanlık olmasıdır. Rus ovası, Karadeniz kıyılarından başlıyarak, istep (bozkır), ormanlık ve tundra olmak üzere üç bölgeye (mıntaka) bölünür. Ormanlık saha en genişi olup, eskiden şimdiye nazaran, çok daha cenuba inerdi; Kiyef çevresini ve Kharkof'u aşardı; bu bölgenin şimalde 60° dan yukarı çıktığı biliniyor. Volga, Dûna, Don ve Oka nehirleri boyları (baş ve orta kısımları) sık ormanlarla örtülü idi. Zaten en eski slav yurdunda da nehir, bataklık ve ormanın çok olduğu hatırlanırsa, Doğu Slavları cetlerinin içinde yaşadıkları muhiti yeni yurtlarında da bulmuşlardı. Ormanlarda av hayvanlarının çokluğu, avcılığa; yabani arıların çokluğu, arıcılığa sevkettiği gibi, orman aralarındaki alanlar, küçük mikyasta olsa dahi, ziraatle meşgul olmaya ve hayvan beslemeğe imkân veriyordu. Dnepr boyunca yapılan ticaretin inkişafında kıymetli hayvanların kürkünü satmak maksadiyle yapılan avcılığın bilhassa ehemmiyeti olduğu görülüyor.



Doğu Slavlarının Yaşayış Tarzları



Slavların işgal ettikleri bataklık ve ormanlık  saha onların esaslı bir şekilde ekin ekmelerine  elverişli  değildi;  bundan  ötürü Doğu Slavları da,  işgal  ettikleri  yerlerin  tabiî ve coğrafî şartlarına uyarak,  ziraatten ziyade avcılık, balıkçılık ve kısmen de arıcılıkla meşgul  olmuşlardır. Ormanlık sahada alanlar açıldıkça ziraatin de inkişaf ettiğini görüyoruz. Slavların geçim  tarzları ve meşguliyetlerinin  icabı olarak, uzun  zaman bir yerde kalmadıkları anlaşılıyor. Bulundukları sahada av hayvanları azalınca, veya tarla durumu darlaştıkça onların daha müsait mıntakalar arıyarak mütamadiyen yer değiştirdikleri biliniyor. Karşılarında mukavemet edecek bir zümre bulunmadığı zaman, yayılış sahalarının süratle genişlediği anlaşılıyor. Fin kavimleri arasına giren Doğu Slavları, ormanlardaki alanları ektikleri ve ağaçları keserek, köklerini çıkarıp tarlalar hazırladıkları ve bu suretle ziraat sahalarını genişlettikleri malûmdur. Batı ve Güney Slavlarının devamlı olarak yerleşmelerinde ve çiftçi bir kavim olmalarında Avar'ların büyük bir rolü olduğunu biliyoruz; fakat aynı tesirin Doğu Slavlarının üzerinde de hükmü olup olmadığı bilinmiyor. Maamafih Avar (veya başka bir Türk kavmi ) hücumlarına karşı koymak ve tehlikelerden korunmak maksadiyle ilk slav, müdafaa kampları, kazıklardan ( palisad ) yapılan ilk müstahkem mevkiler, "gorodişçe,, lerin inşa edilmiş olması muhtemeldir; bu suretle daha büyük toplulukların bir arada kaldıkları mevkiler vücude gelmiş olmalıdır. Doğu Slavlarında ziraat kültürünün X. yüzyılda bile çok basit bir seviyede bulunduğu göz önünde tutulursa, çiftçiliğin bunlar arasında esas meşgale teşkil etmediğine ve çok sonraları başlamış olduğuna hükmedilmektedir. Hububattan, darı, çavdar, buğday ve arpa ekildiği biliniyor.

Orman ve bataklık sahanın hayvan beslemeğe müsait olmadığı aşikârdır; bundan ötürü Slavlarda, dolayısıyle Doğu Slavlarında da, ehli hayvan beslemek adetinin oldukça geç başladığına hükmetmeliyiz. Kuvvetli bir ihtimale göre ehli hayvanlardan bazıları Türk göçebeleri veya german kavimleriyle temas neticesinde öğrenilmiştir. Doğu Slavlarının Dnepr-Desna-Volga sahasını işgal ettikleri sırada artık hayvanları bulunduğu anlaşılıyor. Ormanlık sahada yaşamının icabı olarak ağaç kesmek, kereste hazırlamak, ağaç tabak yapmak, ağaç kabuğundan eşya hazırlamak veya bazı giyim parçaları (meselâ çarık) yapmak sanatının inkişaf ettiğini öğreniyoruz. Doğu Slavlarında (ve umumiyetle diğer Slavlarda da) dokumacılık sanatının erkenden inkişaf ettiği biliniyor; keten veya kendirden kumaş hazırlandığı anlaşılmaktadır. Ormandaki hayatın icabı olarak avcılığın en mühim meşgale teşkil ettiğini söylemiştik; aynı veçhile yabani arıların ballarını toplamak ve balmumu hazırlamak ta mühim bir yer tutuyordu.


Doğu Slavlarının İlmen gölü ile Dnepr aralarını işgal ettikleri zaman sosyal hayatları hakkında bilgimiz pek azdır. Elde mevcut bazı kayıtların gösterdikleri veçhile, Doğu Slavları patriarkal bir hayat yaşıyorlardı. Onların birçok büyük uruğlara bölündüklerini görmüştük. Her uruğ (plemya) ayrı "boy,, (rod) lara ayrılıyordu; boylar da "soy,, (familiya)'lardan teşekkül ediyordu. Bu üç bölüm aynı zamanda uruğların ekonomik ve dinî, hukukî ve siyasî hayatlarının esasını da teşkil ediyordu; yani her soy, boy ve uruğun ayrı ayrı veya müşterek iktisadî menfaatleri, din telâkkileri ve hukuk kaideleri bu nizama dâhildi. En eski rus vekayinâmesinin bildirdiği veçhile, Rus Slavlarının 'cetleri ayrı boy(rod)lar halinde, her boy kendi sahasında ve herkes kendi boyunda hâkimiyet sürerek yaşamakta idiler.' "Boy,,, birbirine akrabalık bağiyle bağlı "soy,, lardan teşekkül ediyordu; boy'un mal ve mülkü müşterekti; her boy'un başında bir şef (boy'un en yaşlısı) dururdu. Bu "boy nizamı,, dışında uzun zaman herhangi bir siyasî ve içtimaî bir teşkilâtın bulunmadığı anlaşılıyor; "boy,, ları ilgilendiren mühim meseleler, "boy,, büyüklerinin bir araya geldikleri Veçe (veşçet-konuşmak) lerde müzakere edilirdi. " Veçe „ ler bu suretle uruğ büyüklerinin bir toplantısı mahiyetinde idi.


Doğu Slavlarının yaşayış şartlarının değişmesi, ve daha geniş ölçüde ziraat kültürünün gelişmesiyle bu "boy nizamı,, nın dağılmaya başladığını görüyoruz. IX uncu yüzyılda bazı slav uruğlarında "boy nizamı,, nın kalıntıları müşahede edildiği halde, birçok uruğlarda artık bunun çözüldüğü biliniyor. Onun yerine gelen "cemaat,, (obşçina) nizamında eskiden kalma "müşterek mülk,, usulünün tedricen kalktığı anlaşılmaktadır. "Cemaat nizamı,, nda artık kan akrabalığı birinci rolü oynamıyor; hatta akraba olmıyan "soylar,, aynı arazi parçasında yerleşebiliyorlardı ; yani bir arada yaşıyan ailelerin işledikleri arazi üzerinde şahsî mülk hakları teşekkül etmişti; böylece, her ailenin kendi toprağı olan birlikler meydana gelmişti; bu gibi cemaatlara "verv,, adı verilirdi; cemaat efradı da "smerd,, diye anılırdı; orman ve mera bütün cemaatın müşterek mülkü sayılırdı. Her aile müşterek merada kendi hayvanını otlatmak, müşterek ormandan keseceğini tasarladığı ağaca kendi işaretini koymak, veya ağaç kovuğunda ve yaz sonunda toplamak istediği bal arısı yuvasına damga koymak, yahut hayvan avlamak için ormanda, dilediği yerde ağını kurmak hakkını haizdi. Tehlike anlarında sığınmak üzere ayrıca müstahkem yerler (gorodişçeler) in yapıldığı da bilinmektedir. Cemaat işlerini görmek, örf ve adetlere göre ihtilâflı meselelere bakmak üzere "büyük,, ler (stareyşina) seçildiği anlaşılıyor. Mühim meselelerin halli için bu cemaat büyükleri ve ayrı soy reisleri, "veçe,, de toplanırlardı. Bununla beraber eski boy nizamından birçok kalıntıların daha uzun zaman devam ettiği, hatta yakın devire kadar geldiği de malûmdur: Bu meyanda müşterek mal ve mülk nizamının (ilk komünizm) bir devamı olarak Güney Slavlarındaki büyük aileler, "zadruga,, lar, gösterilmektedir.



İlk siyasî teşkilâtın ise "büyük uruğ,, lar halindeki toplulukla nihayet bulduğu anlaşılmaktadır. Her ayrı uruğun başında bir şefin bulunması keyfiyeti, ancak bazı uruğlarda tesadüf edildiğine göre, bunun yabancı tesirlerle meydana geldiği sanılmaktadır. VI. - VIII. yüzyıllarda Doğu Slavlarının herhangi bir siyasî faaliyet göstermedikleri nazarı itibara alınırsa, onların devlet kurmak hususunda fazla kabiliyetleri olmadığına hükmetmek icabeder. Ancak güneyde Hazarların, kuzeyde Normanların (Vareg-Rusların) tesiri ve müdahalesiyle Slavlar arasında devletçilik hareketi başlamış olmalıdır. Bu hareket, hazar tesirinin en kuvvetli olduğu Kiyef mıntakasında ilk önce belli oluyor. Vekayinâmedeki bir rivayete göre, Vareg-Rusların gelişinden önce Kiyef'te Kiy adlı biri hâkimiyet sürüyordu. Drevlyan'ların başında Mal adlı bir beyin bulunduğu da bilinmektedir. Doğu Slavlarının bir tek devlet halinde teşkilâtlanmaları ise, doğrudan doğruya Normanların, yani Vareg-Rus başbuğları, knez 'lerinin faaliyetiyle mümkün olmuştur.



Doğu Slavlarının Din Telâkkileri  




Slav'larının din telâkkilerine gelince, onlar bütün  iptidai  kavimlerde olduğu  gibi, tabiat kuvvetlerini canlı birer varlık diye kabul eden ve her kuvveti bir ilâha isnat etmek şeklinde meydana gelen  bir animizm idi. Slav din telâkkisinin  çok basit bir merhalede kaldığı anlaşılıyor ; eski slav mitolojisinin yok denecek kadar fakir oluşu bunu gösterir. En büyük tanrı olarak Dajbog kabul edilmişti; o, ışığın ve sıcaklığın menşei telâkki edilirdi; " Svarog „ adı verilen makamın gökte olduğuna inanılırdı ; bu suretle Dajbog'un babası Svarog, yani gök, olması lazımgeliyordu. Gök gürültüsü ve şimşek tanrısı diye bilinen Perun, Slavlar arasında çok sayılırdı ; şimşek çaktığı ve gök gürlediği zaman, Perun'un gök yüzünden yüksek arabasiyle gezindiği ve ruhları yıldırımlariyle vurduğuna inanılırdı. Güneşe de Khors (hors) adı verildiği biliniyor. Veles ise sürülerin hâmisi, yani "hayvan tanrısı,, idi. Rüzgâr ilâhına da Stribog denildiğini öğreniyoruz. Yer tanrısı da "Yaş-Ana-Yer,, (Mat' sıra zemlya) diye anılır ve insanların "annesi,, sanılırdı; Dajbog ile Veles ise insanların dedeleri olarak telâkki edilirlerdi. Bu eski slav dininin zahiri kültü (merasimi) de inkişaf edememişti ; ne mâbetler ve ne de rahipler vardı; ancak bazı mıntakalarda bazı " din adamlarının „ gaipten haber veren "kudesnik„lerin türemeğe başladığı bilinmektedir. Yer yer, tanrıların gayetle kaba, ağaçtan yontulmuş putları olduğu görülüyor; bu putlara kurbanlar getirildiği, hatta insan kurbanları takdim edildiği bildirilmektedir. Doğu Slavlarının X. yüzyıl sonlarında hıristiyanlığı kabullerini müteakip, halk arasında eski din akideleri ve adetleri uzun zaman yaşayıp gitmiş ve putperest devri tanrıları yeni hıristiyan azizleri şeklinde Ortodoksluğa karışmıştır.


Bu " büyük tanrılar,, bütün Doğu Slavlarında müşterekti. Bunların dışında her " boy „ un. ve " boy nizamı „ çözüldükten sonra " soy „ un ölmüş cetlerin ruhlarına tapmak adetinden doğan "cetler kültü,, meydana gelmişti. Bu cetler ruhuna önceleri “rod „ (boy) denmiş, sonra " şçur „ (veya " çur „) adı verilmişti. Bu "çur„ un, Türklerdeki "çura „ (bir lâkap) ile ilgisi olması çok mümkündür; ya Avarlardan veya Hazarlardan geçmiş olmalıdır. Boy nizamının çözülmesinden sonra, her soy (familya ) ve ev kendi ceddinin ruhuna tapmıya başlamış ve böylelikle "deduşka domovoy „ ( ev dedesi) meydana gelmiştir; bu "ev dedesi„ o ailenin iyiliğini istiyen ve yardım eden bir ruhtur. Öldükten sonra ruhların yaşadıklarına inanıldığından, ona göre cenaze merasimi ve ölüleri anma adetleri husule gelmişti. Ölenlerin cesetleri ya gömülür veya yakıldıktan sonra külü bir testi içinde mezara konurdu. Mezara, hayatta iken kullanılan eşya ve silâhlar konurdu. Ölenin ruhu için mezar başında anma töreni yapılırdı (trizna); bu münasetbele yenir, içilir ve eğlenceler tertip edilirdi; bu merasime ölenlerin ruhlarının da iştirak ettiklerine inanıldığından - anma töreni neşeli bir ziyafet halini alırdı. Ölenlerin ruhlarının yer yüzünde dolaştıklarına, kırlarda, ormanlarda ve hattâ ırmaklarda yaşadıklarına inanılırdı. Ayrıca ormanların "leşiy,, (orman adamı) denilen sahipleri ve ırmakların da "rusalki,, dedikleri su perileri ile meskûn bulunduğu zannedilirdi. Slavlar bütün tabiatı canlı bilirler ve hayatlarını tabiatta vukua gelen bütün değişikliklere göre düzenlerlerdi. Güneşin yaza dönmesi münasebetiyle (21 aralık) "kolyada,, bayramı (lâtincesi-calendae), kışın uğurlanıp ilkbaharın karşılanması da "krasnaya gorka,, (kırmızı dağcık) bayramı ile yapılırdı. Yazın karşılanması olan "kupala,, yortusu bilhassa mühimdi; bu münasebetle, 24 haziran (7 temmuz) gecesi tanrılar şerefine genç bir kız suya atılır ve boğulurdu; sonraları kız yerine bir kukla atmak adet oldu; bu münasebetle orada bulunanlar hepsi de suya girerlerdi. Bu yortunun hatırası Ukrayna'da yakın zamana kadar yaşamış ve halk arasında "îvan Kupala Gecesi,, adiyle bilinmektedir. Bütün bu inançlar ve yortular, Doğu Slavlarının hıristiyanlığı kabüllerinden sonra da devamla zamanımıza kadar gelerek rus halk adetlerinin bir kısmını teşkil etmiştir.



İlk Şehirler   



Doğu Slavlarından bazılarının IX. yüzyıl ortalarına doğru şehirlerde, daha doğrusu yabancılar tarafından tesis edilen ticaret merkezlerinde yaşamağa başladıkları biliniyor. Bir müddet sonra her büyük uruğun ayrı bir şehri olduğu anlaşılmaktadır. Polyan'lerin - Kiyef, Severyan'lerin - Çernigov, Radimiç'lerin - Lübeç, Kriviç'lerin - Polotsk ve Smolensk, İlmen gölü çevresindeki Sloven'lerin - Novgorod şehirleri vardı. Bunların nasıl ve ne zaman kuruldukları tesbit edilemiyor; fakat IX. ve X . yüzyıllarda çok işlek olan Iskandinavya-Bizans nehir ticaret yolu boyunda bulunmaları, bu mevkilerin ticaretin inkişafı sayesinde kurulduklarına delâlet eder. Hazar Kağanlığının genişlemesi neticesinde Orta Dnepr Slavlarının, Hazarların tavassutu ve önderliği sayesinde "beynelmilel ticaretle karıştıkları muhakkaktır. Normanların (Vareg-Rusların) da bu ticarete iştirakleri Slavların faaliyetini arttırmıştır. IX . yüzyıl ortalarına kadar kuzeydeki Slavların vareg başbuğlarına tâbi oldukları ve güneydekiierin de Hazar kağanına vergi verdikleri gözönünde tutulursa, kuzeydeki şehirlerin Vareg-Rus başbuğları tarafından birer dayanak yeri, ve vergi tarikiyle veya zorla alınan slav mallarının depo edildiği merkez olmak üzere kuruldukları anlaşılıyor; güneydekilerin ise aynı amaçla Hazarlar tarafından tesis edildiklerini kabul etmeliyiz.


Doğu Avrupa Boyunca Büyük Ticaret Yolları


Volga tâ İskandinavya'nın doğu sahillerine kadar ve Gotland adasında bulunan arap  dirhemleri (VIII. - X. yüzyıllar) bura ahalisinin müslüman memleketleriyle ticaret yaptıklarının  en bariz delilleridir. İskandinavya - Volga - Hazar  denizi üzerinden yapılan ve Orta İdil ile Harezm ve Sasanilerle olan münasebetlerin VI.-VII. yüzyıla kadar çıkabileceğini gösteren izlere raslandığı biliniyor. Fakat bu nehir boyunda büyük faaliyet VIII. yüzyılda başlamıştır. Bu ticaret yolu İskandinavya'dan, Fin körfezi üzerinden Neva'ya, Ladoga gölüne ulaşırdı; sonra Volkhov nehri, İlmen gölü, Msta nehri ve buradan kara yolu ile Volga'ya varılır ve bu nehri takiben tâ Hazar denizine gidilir ve aynı yolla dönülürdü.


İkinci büyük ticaret yolu olan Dnepr nehir yolu ise, rus kaynaklarında, "Vareg yolu,, veya "Büyük su yolu,, diye anılır. Bu yol, Fin körfezinden Neva nehrine, Ladoga gölüne, Volkhov nehrine, İlmen gölü, Lovat nehri, kayıklar karadan sürüklenerek Batı Dûna nehrine; yeniden karadan sürüklenerek Dnepr nehrine varılırdı; Kiyef'in aşağısında Dnepr (Özü veya Ozu) nehrinin dirsek yaptığı 60 km. uzunluğundaki şelâlelerin ve kayalıkların bulunduğu yerlerde kayıklar yeniden sahile çıkarılır ve karadan sürüklenirdi; Dnepr boyunca Karadenize çıkılır ve sahili takiben İstanbul'a varılırdı. Baltık denizinden Riga körfezi ve Batı Dûna nehirleriyle daha kısa ikinci bir yol da vardı; fakat birinci yolun daha işlek olduğu biliniyor.



Varegler ve Ruslar


Normanların doğu kısmı, yani İsveçlilerin cetleri, VIII. yüzyıldan itibaren Ladoga ve İlmen gölünün çevrelerindeki Doğu Slavlarını hâkimiyetleri altına almıya başlamışlardı. Bunlar hem eşkiya, hem tüccardılar. Bir müddet sonra Ladoga gölünün güneyinde "Rus,, (Norman) şehirleri tesis edildi; buralarda yerli fin ve slav ahalisinden alınan vergiler (kıymetli kürkler ve diğer eşya) toplanmakta idi. Şehirlerin çokluğu yüzünden Normanlar bu çevreye "Gardar,, veya "Gardaraki,, adını vermişlerdi, ki "şehirler yeri» demekti. İlk şehirlerlerin Ladoga gölü kıyısındaki Aldagen ve Holmgard ile İlmen gölü sahilindeki Ostragard (Novgorod) olduğu anlaşılıyor. VIII. yüzyıl içinde Ladoga - İlmen gölü çevresine nüfuz eden bu Normanlar, Beloozero ve Yukarı Volga ile Dnepr nehri istikametine yayılmaya başlamışlardı. Bunlar Volga nehri ile aşağı inerek Bulgar ve Hazar iline ulaştıkları gibi, Dnepr boyunca Karadenize inerek oradaki Slavlarla da temasa geldiler. Doğu Avrupada faaliyete geçen bu Normanlar hem istilâcı, hem tüccar, hem eşkiya idiler. Müsait duruma göre hareket ederlerdi. Kendilerine tâbi fin ve slav ahaliden aldıkları kıymetli kürkleri ticaret emtiası olarak hazar pazarlarına, ve hatta islâm memleketlerine getirerek, satarlardı; aynı zamanda Bizans ile de münasebet tesis etmişlerdi. Normanların ayrıca ücretli askerî kıt'alar halinde Bizans imparatorlarının hizmetine girdiklerini de biliyoruz. Yerli slav ahalisinin de bu İskandinavyalı Normanlarla birlikte Bizans ticaretine karıştıkları anlaşılıyor. Bir müddet sonra hatta "ticaret birlikleri,, nin teşekkülünden bahsetmek mümkün gibi görülüyor; şehirlerde biriken ticaret emtiasının muhafazası ve bilhassa nehir boyunca bu eşyanın Bizansa sevki zamanında herhangi bir hücumdan korunması için askerî kıtalara ihtiyaç vardı; işte bu kıtaların iskandinavyalı Normanlardan, "Vareg,, lerden, teşekkül ettiği biliniyor; zaten "Vareg,, adı bu gibi ücretli asker kıtalarına yerli Slavlar tarafından verilen bir isim idi (İskandinavya "Saga,, larında da ücretli kıtalar mânasına gelen Waeringer sözüne raslandığı gibi, Bizans kaynaklarında da "Varangoi,, ye ve Araplarda da "vareg,, tabirine tesadüf edilmektedir; Bizans'ta bu sözle "Normanlardan teşekkül eden ücretli kıtalar,, kastedilirdi; (bu sözün Avarlar tarafından Franklara verilen bir ad olduğunu söyliyenler varsa da, doğruluğu şüphelidir). Slavlar arasında faaliyette bulunan bu "Vareg,, kıtaları veya "Drujina,, ların başında duran norman beylerine, germancadaki "konung,, dan tahrif edilerek slavca knez (knyaz') derlerdi. İşte bu vareg- rus "knez,, leri gittikçe ehemmiyet kazanmışlar ve kurulmakta olan siyasî teşkilâtın reisi olmuşlardı. Slavlar uzun zaman "Vareg,, ler ile "Rus„ ları birbirleriye karıştırmışlardır. Hakikaten bu iki ismin mahiyeti tamamiyle anlaşılamıyor; bu adların iki muhtelif mâna ifade etmiş olması mümkündür; "Vareg,, ler ücretli kıtalar halinde hareket eden Normanların umumi isimleri; "Rus,, ise bu Vareg'lerden olup Slavlar arasında yerleşen, devlet kuran ve Slavlar üzerinde hâkimiyet süren zümrenin adı olsa gerektir.


Rus adının (Slavcası-Rus, Rusi) menşei ve mahiyeti hakkında ileri sürülen birçok görüşün en doğrusu "Norman mektebi,, tarafından kabul edilenidir. Bu görüş şöyle ifade edilmiştir: Rus adının eski şekli Rusi olduğu nazarı itibara alınırsa, bunun fincedeki Ruotsi den alınmış olması lâzımgelir. Finler ise, Maeller gölü (Stockholm çevresi) yanında yaşıyan İsveçlilere "Ruotsi,, derlermiş; bunun aslında İsvesçe "Roeder„ (Almanca - "Ruderer,, yani kayıkçılar, kürekçiler) sözü olduğu anlaşılıyor. Finler bugün dahi İsveçlilere "Ruotsi,, adını verirler; (Estonce-Rots); Finler kendilerine "Suomi,, derler; bu söz Slavcaya Sum (Sumi) şeklinde geçmiştir; bu suretle Fincedeki "Ruotsi,, de Slavcaya evvelâ "Rusi,, sonra "Rus,, olarak geçmiş ve Slavlar İsveç'ten gelenlere umumiyetle " Rus „ (Rusi) demişlerdir.


Norman zümrelerinin yerli slav ahalisini hâkimiyetleri altına alarak, şehirler, yani ticaret ve siyaset merkezleri kurmalariyle hâkim sınıf derecesine yükselmeleri mümkün olmuş ve bundan dolayı "Rus,, adı gittikçe siyasî bir mefhum ifade etmiştir. Hazar hâkimiyetinin zâfa uğraması nisbetinde bu "Rus knez,, lerinin de siyasî faaliyetleri çevresi genişlemişti. Kiyef'te rus başbuğlarının hâkimiyeti ele geçirmelerini müteakip Orta Dnepr boyu "Rus yurdu,, adını aldı. Nestor vekayinâmesinden görüldüğü veçhile, yerli slav ahalisi, Kiyef'te devlet kurulduktan daha uzun zaman sonra, "Rus„ larla "Slav„ lar arasında ayrılık gözetmiştir. Yabancı memleketten gelen Ruslar-Normarıların adedi az olduğundan, bunlar çok geçmeden slavlaşmışlardır. X.  yüzyıl içinde İsveç'ten yeni norman zümrelerinin gelmesi kesilmiş, Hıristiyanlığın Kiyef'te kabulünü müteakip, slav ahalisi ile "Rus,, lar hem din, hem dil bağlariyle birbirlerine bağlanınca, iki unsur büsbütün kaynaşmıştır; fakat "Rus,, adı aynı zamanda yerli slav ahalisine de teşmil edilmiş bulunuyordu.



RUSYA TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 1917'YE KADAR

Prof. Dr. AKDES NİMET KURAT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak