GIYASEDDİN KEYHÜSREV II.
Birinci Alaeddin Keykubad, tahtını ecel otağına kurup, ruhu sonsuzluk alemine göç ettikten sonra yerine oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Annesi (Mahperi Hatun) du. Bu kız Alanya tefkuru (Kirfard) ın kızı idi. Alaeddin Keykubad bununla evlendi.. Keyhüsrev 1223 yılında dünyaya geldi. Bu tarihe gelinceye kadar Selçuk hakanları Oğuz töresine göre Türkmen kızı alırlardı. Baba ve ana soyu Türk olmıyanlar hakan olamazlardı. Türk anadan olan hakan kızlarına (İnal) denilirdi. Hakan eşlerine de (Hatun) denilirdi. Hatun (Katan) kelimesinden gelmektedir. (Prenses) anlamına ... Hakan oğullarına önceleri (Tekin) sonradan (Bey) daha sonra (Çelebi) denilmiştir. İkinci Keyhüsrev'in anası Rum olduğundan Saltanat hırsına kapılarak, Selçuk tahtında valide sultan olmak istedi. Mahperi Hatun, Birinci Alaeddin Keykubat'ın devlet büyüklerinden (Sadeddin Köpek) ile anlaştı. Bu adam ikinci Keyhüsrev'in annesiyle gizli temaslarda bulunuyor, Keyhüsrev'i tahta çıkartmak için planlar hazırlıyordu. Sadeddin Köpek'i Selçuk Sarayına sokan (Baba İshak) adında Babai tarikatının şeyhi idi. Bir ziyafette zehirli bir pilici Alaeddin Keykubad'a yedirten, Sadeddin Köpekti. Türk tarihinin en büyük hükümdarı bir suikasta kurban gitmişti. Yükselmesine devam eden Selçuk saltanatı onun ölümüyle (Yıkılma Devri) ne girdi.
Sultan Alaeddin sağlığında yerine oğlu ( İzeddin Kılıçaslan) ı seçmişti. Buna rağmen Sadeddin Köpek İkinci Keyhüsrev'i tahta davet etti. Fakat Alaeddin taraftarı büyükler Kılıçaslan'ı tahta çıkarmaya çalıştılar. Fakat Sadeddin Köpek ve adamları İkinci Keyhüsrev'i Konya'ya getirmişler iş işten geçmişti. Bunu gören Emir Kemaleddin:
Tanrı mülkü dilediğine verir diyerek, boyun eğdi. Bütün vezirler biata katılıp and içtiler.
İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev onuncu Selçuk Hükümdarı olarak 30 Mayıs 1237 de tahta çıktı. 23 yaşında ve tecrübesizdi.. Sadeddin Köpeği emir ünvanıyla başvezir tayin etti. İkinci Keyhüsrev şahsiyet itibariyle zayıftı. İçkiye düşkündü. Devlet idaresi annesi Mahperi Hatun ile Babailerin adamı olan Sadeddin Köpeğin elinde kaldı. Oysa İkinci Keyhüsrev, Selçuk Devletinin en zengin ve parlak bir devrinde tahta çıkmıştı. Babası ona zengin bir hazine, güçlü bir kara ordusu, zengin bir donanma bırakmıştı. Anadolu'nun birliği sağlanmış, siyasal anlaşmalarla komşu devletlerle dost olmuştu. Trabzon Rum İmparatorluğu, Kilikya Ermeni Krallığı, Mısır Eyyubi Devleti, Artuk Oğulları Selçuklulara tabi olmuşlardı. Fakat başa geçirilen İkinci Keyhüsrev bu durumu muhafaza edebilecek yaradılışta değildi.
SADEDDİN KÖPEK
Sadeddin Köpek, Başvezir olduktan sonra, genç hükümdarı avucu içine aldı. Memleketi dilediği gibi idare etti. Kısa bir zamanda soysuzluğunu, mayasının bozukluğunu ortaya attı. Fesatlığa başlamıştı. Selçuk tarihinde bundan kötü adam gelmemişti. Devleti içinden çökertti.
Selçuk ülkesine sığınmış birçok beyler vardı. Bunlar devlete bağlı olarak hizmet ediyorlardı. Harzemlilerin ileri gelenleri (Kırhan) idi. Alaeddin Keykubadın da sevdiği bir zattı. Şehzade Kılıçaslan'ı da tutmakta idi. Sadeddin Başbuğ Kırhan'ı ortadan kaldırmağa karar verdi. Bir gün İkinci Keyhüsrev'e dedi ki :
Sultanım Kırhan sizden yüz çevirdi. Memleketten kaçarak, Rum Diyarına gidip, düşmanları üzerimize saldırtacaktır. Kırhan'ı hapsetmek lazımdır. Bu diğer beylere de gözdağı olacaktır.
İkinci Keyhüsrev gençlik ve tecrübesizliği yüzünden, bu sözlere hemen kandı. Vezirine de :
Savaşa davet edin, derhal onu tutup (Zemento) kalesine hapsediniz, diye emir verdi. Kırhan yakalanarak hapsedildi. Fakat kalede hastalanarak öldü. Bunu haber alan Harzem Beyleri oymaklarını alıp kaçmağa başladılar. Geçtikleri yerleri yağma ederek, yurdun iç düzenini sarstılar. Bütün bunlara sebep Sadeddin Köpek oldu. Anadoludan binlerce insanın göç ettiğini görünce bunların sınır dışı çıkmalarına rnani olmağa çalıştı Kemalettin Kamyari'yi onları geri çevirmeğe memur etti. Harzemler Fırat nehrini geçerlerken önledi. Fakat beyleri dediki:
Biz felakete uğramış Harzemliler merhum Sultan Alaeddin'in gölgesi altında rahata ermiştik. Fakat yeni Sultan Başbuğumuz Kırhan'ın ölümüne sebep oldu. Biz de bu hanedana hizmet etmemeğe karar verdik. Başka diyarda rızkımızı aramaya çıktık.
Beyler bunları yola getirmeğe çalıştılarsa da Harzemliler dinlemediler. Nihayet Harzemlilerle savaş başladı. Birçok beyler öldü. Ertakuş Bey de esir düştü. Harzemliler yollarına devamla Urfa tarafına giderek mevzi tuttular. Selçuklular yenildiler. Bu yenilgeyi duyan Sadeddin Köpek yenilen Kemalettin Kamyarı da yok etmeği fırsat bildi. Onu da (Kavele) kalesi zindanında öldürttü. Çünkü bu bey de Alaeddin'in adamı idi. Aynı zamanda şairdi.
Bu hallerden canı sıkılan Çaşnigir (Altubey) bir gün;
Bu Köpeği saraydan uzaklaştırmazsak, ısırmadık kimse bırakmıyacaktır dedi.
Bu sözler Sadeddin Köpeğin kulağına gitti. Bir gün Sultan İkinci Keyhüsrev'in huzurunda divan toplanmıştı. Görüşürken, Köpek sultanın yüzüğü parmağında olduğu halde ilerliyerek Altubey'in ak sakalından tutarak onu yere çaldı ve sürükleyerek saray ağasına teslim etti. Derhal dışarda başı vuruldu. Köpek bu derece korkunç bir hal almıştı.
Sadeddin Köpek bu defa Şehzadeler meselesini ele aldı. Şehzadelerle üvey annesi Melike Adileyi birbirlerinden ayırıp hapis edilmesini Gıyaseddin İkinci Keyküsrevden istedi ve ondan ferman aldı. Melike Adileyi Ankara kalesine hapsettirdi. Melike Adile Mısır Eyyubi hükümdarı Melih Muazzam'ın kızı, Alaeddin Keykubad'ın ilk eşi idi. Melike Adile 1238 yılında Ankara kalesinde keman kirişiyle boğduruldu. İkinci Keyhüsrev'in ölümünden sonra Melike Adilenin kızları annelerinin cesedini Kayseri'de yaptırdıkları bir türbeye gömdüler. Melike Adile'nin oğulları Süleyman ile Kılıçaslan'ı da Borgulu'ya gönderip hapsettirdi. Sonra da bunları öldürtmek için (Armagan Şah) a emir verdi. Fakat bu iyi kalbli adam bu iki masum şehzadeleri öldüremedi. Fakat bir müddet sonra celladlara boğdurttu.
Kana susamış olan Sadeddin Köpek bu defa da Alaeddin Keykubad devrinin büyüklerinden Pervane (Taceddin) in vücudunu ortadan kaldırmağa karar verdi. Taceddin Sadeddin'in elinden kurtulmak için Ankara'ya çekilmişti. Fakat Köpek onun peşini bırakmadı. Nihayet ona da bir çamur attı. Güya Taceddin Ankara'da Harput Melikinin sarayında bulunmuş güzel sesli bir çalgıcı kızıyla nikahsız olarak yaşadığını ileri sürdü. Bu uygunsuz hali din adamlarına müracaat ederek:
Nikahsız bir kadınla yaşıyan bir adamın cezası nedir? diye sordu. Kadılar da (Recm) edilmesi, yani yarı beline kadar toprağa gömülüp taşlanarak öldürülmesi lazımdır, dediler. Bir de fetva verdiler. Köpek bu fetvayı İkinci Keyhüsrev'e gösterip öldürülmesi için emir aldı. Mührünü Sultana uzatarak fermanı yazdırttı. Sadeddin Köpek bu fermanı alınca Ankara'ya gitti. Derhal Taceddin'i tevkif ettirerek Ankara'nın bir meydanında beline kadar toprağa gömdürttü. Devlete büyük hizmetler etmiş, ince ruhlu bu adamı feci bir şekilde ölüme hazırladı. Meydanı dolduran halk onu taşlaya taşlaya öldürdüler. Bu tarihte görülmemiş bir olay olmuştu. Bütün mallarını da Sadeddin Köpek alarak Konya'ya döndü. Artık bütün vezirler, beyler onun dehşetinden titriyorlardı.
Sadeddin Köpek bundan sonra bir kuvvetin başında Suriye'ye doğru hareket ederek 1238 tarihinde (Samsad) kalesini aldı. Askerlerine pek çok mal armağan etti.
Sadeddin Köpek öyle bir hal almıştı ki İkinci Keyhüsrev bile ikinci planda kalmıştı. Köpek Samsad Kalesini aldıktan sonra buraya bağlı (Kefersud) köyünde gizlice (Babai) tarikatını kurmuş olan (Baba İshak) ile temasa gelmeğe başladı. Bababileri isyan ettirip Selçuk Devletini yıkıp, kendisi baş olmak sevdasında idi. Sadeddin Köpek İkinci Keyhüsrev'in huzuruna, boynundan asılı bir kılıç ile girip çıkmağa başladı. Keyhüsrev bu adamdan yavaş yavaş şüphelenmeğe başladı. Nihayet Babailerle babası zamanından beri gizli temaslarda bulunduğunu öğrendi. Köpeğin maksadının devleti yıkmak olduğunu pek geç anlayabildi. Sadeddin Köpeği yok etmeğe karar verdi. Fakat bu işi kim başarabilirdi. Bunu Candar (Karaca) nın yapabileceğini öğrendi. Hassa kölelerinden birini Sıvas'a gönderip Karaca'yı davet etti. O da acele geldi. Köpek bu adamdan nedense fena halde ürkerdi. Karaca gece yarısı Köpeğin evine gitti. Köpek ona sordu:
Sultanla görüşmek için mi geldiniz?
Karaca :
- Ben veziri azamın izni olmadan hiç sultanın huzuruna çıkabilir miyim? dedi.
Köpek onu o gece evinde misafir etti. Sabahleyin de Keyhüsrev'in huzuruna çıkardı. Karaca hükümdarla gizlice konuştu. Ona:
Artık bu adam gemi azıya aldı. Bütün vezirleri yok etti.
Şimdi de huzura kılıçla giriyor. Babailerle temastadır. Bu adam devlet için bir tehlike oldu. Bunun vücudunu kaldırmak lazımdır .. Bu işi de size bırakıyorum dedi. Sadeddin Köpeği bir ziyafete davet edip kararını orada tamam etmeği kararlaştırdılar. Ertesi gün İkinci Keyhüsrev Köpeği davet etti. Sofra kuruldu. Biraz sonra Sadeddin'in geldiğini haber verdiler. Karaca bir kaç adamıyla onu karşıladı. İlerlerken elindeki bir çomağı Köpeğin başına salladı. Fakat başına gelmeyip omuzuna geldi. Köpek Karaca'nın üzerine saldırdı. Bu esnada Doğan Bey kılıcını çekerek vurdu. Köpek başından kanlar akarak sarayın Şaraphanesine kaçtı. Buradaki adamlar üzerine üşüşerek onu kanlar içerisinde yere serdiler. Bir caniyi yok ettiler. Cesedini de parçaladılar. İkinci Keyhüsrev herkese ibret olsun diye cesedinin yüksek bir yere asılmasını istedi. Köpeğin parça parça cesedi demirden bir kafes içersinde astırıldı. Sonra onun cesedi Konya - Aksaray yolu üzerinde bulunan (Zazadin) kervansarayı civarına gömüldü. Memleket bu hain adamdan kurtuldu.
Sadeddin Köpek, Köprü kazasında bulunan Köpek köyünde doğmuştu. Adı sadece Köpektir. Babasının adı Mehmet'tir. Annesi Konya zenginlerinden birinin kızı olan (Şehnaz) olup, bu güzel ve aynak kadın Keyhüsrev'in sevgilisi kötü bir kadındı. İşte bu anadan doğan Köpek, Selçuk saltanatını alt üst etti. Devleti zayıf düşürerek yıkılmasına sebep oldu.
DİYARBAKIR'IN FETHİ
Selçuk komutanları uzun zamandan beri fethedilemiyen Diyarbakır'ın alınmasına karar verdiler. Bu kararlarını Sultan İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev'e bildirdiler. O da bu sefere razı oldu. Derhal komutanlardan (Çavlı) Bey ile (Yutaş) ın emrine bir ordu verdi. Ordu harekete geçti ve Diyarbakır'a gelerek kaleyi kuşattı. Bir türlü bu büyük ve kuvvetli kale alınamıyordu. Bir gün bir burcun komutanlarından (Dinari Oğlu Fahrettin) bakıyordu. Bu burç komutanıyla (Kaymaz Oğlu Aslan Bey) görüştüler. Aslan Bey dedi ki:
Sultana karşı daha ne zamana kadar savaşa devam edeceksiniz?. Fahrettin de :
Size öğle üzeri şehrin su yolu kapısına bir adam göndereceğim. Onu komutanınıza götürün dedi. Öğle üzeri su yolu kapısından dilenci kılığında bir adam göründü. Aslan Bey onu alıp komutanın yanına götürdü. Ona dedi ki:
Selçuk ordusu dünya ordularının en üstünüdür. Onun ordusu bu kaleyi de kuşatmıştır. Maksadına erişmeden geri dönmiyecektir. Kaleyi teslim ederseniz nimetlere nail olacaksınız dedi. Bu elçiye de elli altın verdi. Elçi ertesi gün tekrar geldi. Dedi ki:
Gece kalenin demir kapısı önünde ateş yakınız. Biz o zaman mancınık iplerini burçlardan sarkıtacağız. Askerleriniz de kaleye çıksınlar dedi. Kale karşılığı dört yüz bin akçe sandıklara konuldu. Gece askerler demir kapının önünde ateş yaktılar. Bunu gören Dinari Oğlu Fahrettin kendi burcundan ipleri sarkıttı. Askerler burca tırmanırlarken diğer burçlardaki nöbetçiler gördüler. Meşaleler yakarak etrafı aydınlattılar. Ve hücuma başladılar. Selçuk askerleri de kaleye çıkamadılar. Fahrettin'in hiyanetini anladılar. Fakat ertesi gün şehrin büyükleri toplanarak şehri teslime karar verdiler. Diyarbakır büyükleri Aslan Bey'le görüşerek şehri teslim edeceklerini bildirdiler. Ertesi gün beyler birliklerinin başında şehre girip, Sancaklarını kale burçlarına çektiler. Anadolunun büyük ve tarihi şehri Diyarbakır (Amid) Selçuklu mülküne katıldı 1240. Bu zafer ikinci Kayhüsrev'e bildirildi. Candar Mübarizeddin İsa Bey Subaşı tayin olundu. Bu devrin tek zaferi bu oldu. Şenlikler yapıldı. Her tarafa fetihnameler gönderildi.
İkinci Keyhüsrev, Sadeddin Köpeğin darıltmış olduğu Harzemşahlara geri dönmeleri için elçi gönderdi. Fakat gelmediler. Bunlarla savaş başladı. Harzemşahlar yenilerek Bağdat'a sığındılar. Bu sıralarda Gıyaseddin Keyhüsrev gürcü kızı (Tamar) ile evlendi. Keyhüsrev Tamar Hatunu o derece sevdiki, bastırdığı paralarda güneş şeklinde Tamarı, kendisini de aslan şeklinde göstermiştir. Bu gürcü kızdan İkinci Alaeddin dünyaya gelmiştir. İkinci Keyhüsrev Diyarbakır'ı aldıktan sonra, Suriye Eyyübi melikliği Selçuklulara bağlandı. Bundan sonra Anadolu Selçukluları için tehlike çanı çaldı. Babai isyanı, arkasından Moğol istilası devleti kökünden sarstı. Yıkılışa sürükledi.
BABAİ İSYANI
Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev zamanının en önemli olayı (Babai isyanı) olmuştur. Bu isyan Türkmenlerin Selçuklu idaresine karşı düşmanlığıdır. Türkmenler zaman zaman Selçuk idaresine karşı isyanlar çıkarmışlardı. Kınık hanedanının devamını istemiyorlar, diğer Oğuz boylarının devlet idaresini ele almasını istiyorlardı. Babai isyanının üç sebebi vardı. Birincisi Kınık hanedanını çekememek, ikincisi sünni idareye karşı Alevi Türkmenlerin düşmanlığı, Arap ve Acem kültürüne karşı tepki, üçüncü sebep ise sosyal ve ekonomik idi. Halk bakımsız ve yoksuldu. Bu sosyal sefalet, sultanların safahatına karşı kin beslemesi olmuştur. Bu isyanı da Horasan erenleri denilen, tasavvuf ehli şeyhler idare ettiler. Babailik adı altında bir tarikat isyanı Anadolu'yu ateşe verdi. Dolayısıyla devletin birliği sarsıldı. Babai isyanını hazırlayan İkinci Keyhüsrev'in veziri Sadeddin Köpek olmuştu. Hükümdara nüfuz ederek Babaileri teşvik etmişti.
Babailik Tarikatını kuran (Horasanlı Baba İlyas) adında birisi idi. Bu şeyh Horasan'dan kalkarak Amasya'ya geldi. Kendisini tanıtarak Kayseriye kadı tayin olundu. Sonra (Mesudiye) dergahı şeyhliğine getirildi. Burada Babai tarikatını yaydı. Babailik kısa bir zamanda Türkmenler arasına yayıldı. Bunlar Selçuk idaresine düşmandılar. Bu esnada Baba İlyas'ın dergahına (Baba İshak) adında birisi devama başladı. Bu adam kısa bir zamanda kendisini şeyhine sevdirdi. Onun halifesi oldu. Baba İshak (Samsad) kalesine bağlı (Kefersud) köyüne yerleşerek Babailiği yaymaya başladı. Burada bir çok müridlere sahip olduktan sonra Amasya'ya gitti. Dindar görünerek halka kendini sevdirdi. Çok muhteris bir adamdı. Anadolu'da büyük bir isyan hazırlığını kafasına koydu. Bu maksadına erişmek için Sadeddin Köpeği Konya sarayına gönderdi. Köpek koyu bir Babai idi. Birinci Alaeddin'i zehirleyen o oldu. İkinci Keyhüsrev'i tahta çıkarttı. İşte bu zaman Köpek vasıtasıyla Baba İshak teşkilatını genişletti. Tokat, Çorum, Sivas ve Canik vilayetlerinde binlerce Türkmeni tarikatına soktu. Her iş tamam olunca Baba İshak isyana hazırlandı.
Halka İkinci Keyhüsrev'in kötülüklerini, onun şarap içtiğini söylüyordu. Harzemlilere de adam göndererek onları da teşvik ediyordu. İki adamını Türkmenlere göndererek hazır olmalarını bildirdi. Bunun üzerine Şimşat, Kefersut, Antep ve Suriye'deki Türkmenler (20.000 kişi) toplandı. Ayrıca Amasya, Tokat, Sivas ve Çorum Türkmenlerinden de 30.000 kişi isyan bayrağını açtılar.
3.Ağustos.1239 tarihinde 50.000 Türkmen Şimşat bucağından hareket ederek ortalığı gürültüye verdiler. Kimi atlı, kimi yaya ellerinde koca palalar, baltalar, teberler bir sel gibi önce Baba İshak'ın doğduğu (Kefersut) bucağını ateşe verdiler. Siyah dumanlar etrafı yalamağa başladı. Babailiğe boyun eğenlere aman verdiler. Karşı koyanları insafsızca öldürdüler, mallarını yağma ettiler. Her tarafı kana boyadılar.
İsyan eden Babailerin üzerine (Alişir oğlu Muzafferüddin) bir kuvvetle yürüdü. Her iki taraf saflar tutarak kanlı bir kavgaya tutuştular. Babailerin çılgınca hücumlarına dayanamıyan Selçuk ordusu bozguna uğradı. Bayrağı, davulu asilerin eline geçti. Alişir oğlu Malatya'ya döndü. Bu defa Babailerin üzerine Kirman oymaklarından kalabalık bir kuvvet gönderildi. Yine savaş başladı. Bu kuvveti de perişan ettiler. Asiler büsbütün şımardılar. Sıvas üzerine yürüyerek köyleri bastılar. Sıvas halkı bunlara karşı koymağa çabaladı. Baba İshak müridleri onları da bozguna uğrattı. Kendilerine karşı gelenleri öldürdüler. Bu çarpışmada ellerine çok mal geçti. Bundan sonra Tokat ve Amasya üzerine bir çekirge sürüsü gibi akmaya başladılar. Tokatlıları da yendiler. Burada bulunan Türkmenler de bunlara katıldı. Amasya'ya geldikleri zaman büyük bir kuvvet haline gelmişlerdi.
Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev Anadolu'nun bu büyük ayaklanmasını haber alınca Kayseri'deki (Kubad Abad) kalesine çekildi. Bir ordu hazırlayarak Amasya serdan (Hacı Armağan Şah) ı Babailerin üzerine gönderdi. Anadolu bu şekilde yağmaya uğrayınca Zenginler ve ulema Mısır'a kaçtılar.
Orta Anadolu'nun yerinden oynadığını gören uç beyi (Ertuğrul Gazi) Kayıhanlılardan topladığı bir kuvvetle Babailerin üzerine yürüdü. Babailerle Amasyanın Çat mevkiinde çarpıştı. Önlerine gelenleri kılıçtan geçirdiler. Babailer neye uğradıklarını bilemediler. Kayıların bu kahramanlığını gören Anadolu Beyleri ve zenginleri Söğüt'e gittiler. Bu olay Selçuklu Kınık hanedanı yerine ilerde Kayı hanedanın yerini alacağını haber vermişti.
İkinci Keyhüsrev'in Hacı Armağan Şah'la gönderdiği ordu asilerle çarpışarak onları bozguna uğrattı. Babailer Amasya kalesine sığındı. Baba İshak da dergahına sindi. Kale kuşatıldı. Sonra da askerler içeri girdiler. Armağan Şah Baba İshak'ı tekkesinden çıkarıp derhal başını vurdurdu. Kanlı cesedini de kaleye astırdı. 23 Temmuz 1240.
Baba İshak öldürüldü. Fakat asiler teslim olmuyorlardı. Armağan Şah bunları takibe koyuldu. Nihayet bir vuruşmada yaralanarak öldü. Bunun üzerine ikinci Keyhüsrev Erzurum'da bulunan orduya haber gönderdi. Bu ordu süratle Sivas'a geldi. Babailer Kırşehir'in (Malya) ovasında toplanmışlardı. Bunların üzerine öncü olarak Candar (Behram Şah) gönderildi. Büyük ordu da arkadan yürüdü. Babailer ani olarak hücuma kalktılar. Her iki taraf şiddetli bir kavgaya tutuştular. Babailer beraberlerinde çoluk çocuklarını da taşıyorlardı. Babailerden dört yüz kişi öldürüldü. Bunu gören Babailer yüklerini siper yaparak Selçuk ordusunu ok yağmuruna tuttular. Büyük ordu da yetişti. Babailerin etrafını sardılar. Nihayet teslim oldular. Bunlar çoluk çocuğuyla kılıçtan geçirildi. Son Babai kuvvetleri de yok edilmiş oldu. Derhal İkinci Keyhüsrev'e bir ulak gönderilerek Babai isyanının bastırıldığı haber verildi 1241. Fakat Babailiği Anadolu'da (Süleyman Türkmani), (Burak Baba), (Baba Aybey) uzun zaman yaşattılar. Bunlara (Işık Tayfası) adı verildi.
Babai isyanı Selçuk devletinin zayıfladığını, halkın devlet idaresinden memnun olmadığını, Anadolu'nun birliğinin bozulduğunu belirtti. Bundan da İran'a yerleşmiş olan Moğollar faydalandılar. Sadeddin Köpek gibi soysuz bir hain, Baba İshak gibi bir şeyh devleti kökünden sarsmağa kafi geldi.
KÖSEDAĞ SAVAŞI
Anadolu Selçuklu Devletinin başında zayıf bir hükümdar olan Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev bulunuyordu. Her bakımdan acizdi. Babası Birinci Alaeddin Keykübad siyasi dehasiyle doğu komşusu olan Moğol'larla dost olmuştu. Moğol'lar Anadolu için en büyük tehlike idi. İkinci Keyhüsrev bunu düşünemedi. Moğol'ların dostu olan babasını da zehirletti. Babası ağrılar çekerek can çekişirken Moğol Beylerinin biri bu feci sahneyi görmüş, bunu da Moğol Hanına anlatmıştı. Bu yüzden Moğol'ların da nefretini kazanmıştı. Esasen onlar fırsat bekliyorlardı.
Birinci Alaeddin devrinde Moğol'ların Hanı (Cengiz Han) Orta Asya'yı kavuruyordu. Cengiz Moğol'du. Moğol ve Türk kabilelerini başına toplayıp, büyük bir ordu hazırlamıştı. Ordulariyle Çin'e akın ederek idaresi altına aldı. Bundan sonra Harzemşah'lıların üzerine yürüyerek Maveraünnehri, Semerkant'ı, Buhara'yı, Horasan'ı işgal etti; İran'ı da idaresi altına alarak, Selçuklularla komşu olmuştu. Cengiz her tarafı yakıyor yıkıyordu. Asya Cengiz zamanında kana boyandı.
Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev 1240 tarihinde Babai isyanını bastırdığı sıralarda İran ordusu komutanlığına (Bayçu Kurçi) tayin olundu. Bayçu itibarını yükseltmek ve askeri kudretini tanıtmak istediğinden, Anadolu'ya sefer açarak Selçuklu Devletini ortadan kaldırmak için bir ordu hazırlattı. 30.000 kişilik Moğol ordusu ile Erzurum üzerine yürüdü. Erzurum surlarının etrafına mancınıklar yerleştirdikten sonra şehri kuşattı. Durmadan şehrin içine taş yağdırdılar. Erzurum serdarı (Sinanüddin Yakud) bir kaç defa kaleden çıkış yaptı. Fakat, Moğollar bir türlü şehri alamıyorlardı.
Esasen kış da bastırmıştı. Çekilip gideceklerdi. Lakin (Müşerref Duyni) adında şehir beyi şehri teslim etmek için Bayçu'ya gizlice haber saldı. Bu alçak ruhlu adam Sinanüddin Yakud'a düşman olduğundan bu hiyaneti işlemişti. Duyni kendi kale burcuna geceleyin iki yüz Moğol askerini çıkardı. Bunlar kale kapılarının kilitlerini parçalayıp kapıları açtılar. Moğol askerleri karınca sürüsü gibi şehre daldılar. Komutan Yakud, üzerlerine vardı. Güneş doğana kadar Erzurum'un içine kan döküldü. Moğol'lar mahallelere dalarak çocuk, kadın, genç, ihtiyar demeyip kılıçtan geçirdiler. Bir taraftan da yağmaya koyuldular. Kale serdarı Sinanüddin Yakud ile oğlunu başları açık elleri bağlı olduğu halde Bayçu'nun karşısına getirdiler. Altın ve gümüş nesi varsa önüne yığdılar. Bayçu da mücevherlere bakarak dedi ki:
Sende mademki bu kadar servet vardı da, bunları vatanın için niçin sarfetmedin, asker toplamadın? Ak akçe kara gün için değil midir?
Sinanüddin de :
- Bir gün sana kalacak bu malları sarf etmek elde değildi, çünkü sana nasipmiş dedi. Bayçu:
- Başını vurun!
Diye bir emir verdi. Oğlu ile beraber başını kestiler. Moğol'lar Erzurum'u yağmaladıktan sonra geri döndüler 1241. Sultan İkinci Keyhüsrev Erzurum'u Moğollar'ın kuşattığını duyunca bir ordu gönderdi. Bu ordu Erzincan'a geldiği zaman iş işten geçmişti. Ordu geri döndü.
Erzurum felaketi üzerine İkinci Keyhüsrev bir divan kurdu. Moğol tehlikesini önlemek üzere ne gibi tedbirler alınmasını görüştüler. Komşu devletlerle dostluk sağlamak, onlara para yardımı yaparak asker toplamağa karar verdiler. Bu yardım Şam Melikinden, Ahlat Bey'i ile Sis Tekfurundan istenildi. Bunlar da askeri yardımda bulundular.
İlkbahar'da 80.000 kişilik bir odu toplandı. Bu hazırlık iki yıl sürdü. Moğol ordusu ise 40.000 kişilik idi. Ordu Sivas'a gelip bekledi. Bayçu, Selçukluların bu hazırlığını duyunca o da ordusunu hazırladı. Tecrübeli komutanlar İkinci Keyhüsrev'e düşmanı Sivas'ta beklemesini söylediler. Fakat genç komutanlar hiddetlendiler, ileri gidilmesini istediler ve:
Bu can kaygusu, ölüm korkusu ne zamana kadar devam edecek. Erzurum halkı kılıçtan geçirilirken bize ileri gitmek, düşmanı Tebriz'de karşılamak gerekir dediler. Bunun üzerine İkinci Keyhüsrev bir gün sonra yola çıkılmasını emretti. Sipahilerden 80 kişi öncü olarak gitti. Bunlar Kösedağ'a gidip konakladılar. Fakat hükümdarın huzurunda kumandanlar birbirlerine girdiler. Ne sultanı sayıyorlar ne de yararlı bir fikir ortaya atıyorlardı. Bunların içinde sarhoş olanlar bile vardı. Bunların hiç birisi düşmanı yenecek kudrette değillerdi. Eski değerli komutanlar kalmamıştı. Derhal taarruz edilmesini bildirdi. Bayçu da 40.000 süvarisiyle Erzincan'ın Akşehir ovasına gelmişdi. Selçuk ordusu ilerleyip 3 Temmuz 1243 tarihinde (Kösedağ) a vardı. Kösedağ Sivas'ın 60 km. doğusunda, Zara kasabasının kuzeyindedir. Moğol ordusu buraya gelmiş konmuştu. Selçuk askerlerinin dağ geçitlerinden süzülerek indiklerini gören Bayçu dedi ki:
Bunların karşısında kaçmaktan başka çare yoktur. Başımı kılıçların altında görüyorum.
Öncü kuvetler ovaya indiler. Bunların indiklerini gören Bayçu derhal bunların etrafını çevirdi. Bir anda birbirlerine girdiler. Ovada kanlı bir boğuşma başladı. Bayçu askerlerini çekti. Selçuklular sevindiler. Fakat tekrar bir hücumla hepsini öldürdüler. Büyük kuvvetler dağ üzerinde dağınık bir halde idi. Bütün bu kuvvetlere komuta edecek bir baş komutan yoktu. Ordunun baş komutanı hayatında harp görmemiş olan Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev idi. Kösedağ ovasına askerlerini sevk edemedi. Öncü kuvvetlerin kılıç altında can verdiklerini gören komutanlar taarruz edeceklerine kaçmağı tercih ettiler. Seksen bin kişilik bir ordu kırk bin Moğol'a yenildi. Selve oğlu adlı bir komutan bayrağını indirip kaçmağa başladı. Nasuhiddin adlı bir komutan da düşmanla çarpıştıktan sonra geri dönerek, İkinci Keyhüsrev'in karargahına geldi. Sert bir şekilde:
Değersiz komutanların tedbirsizliğine uyup ta, düşman karşısına çıktık. Memleketi, milleti felakete sürüklediniz.
Dedikten sonra atına atlayıp Halep'e doğru atını sürdü. İkinci Keyhüsrev Kösedağ Savaşının kaybedildiğini anlayınca, mendilini yüzüne kapayıp ağladı. Güneş batmak üzere iken atına binip savaş meydanından ters yüz etti. Öncülerin bozulmasını yenilgi zanneden İkinci Keyhüsrev, Selçuk devletini büyük bir felakete sürükledi. İyi bir savaş adamı olsa idi büyük kuvvetlere emir verir, meydan savaşı yapardı. Bu tecrübesiz, iktidarsız hükümdar, ordusunu mukadderatiyle baş başa bırakıp Tokat yolunu tuttu. Hazine ve Çadırını da Tokat'a gönderdi. Yolda karşısına çıkan Çavlı Bey'e sordu:
Durum ne halde? Çavlı Bey:
Alınacak bir tedbir kalmadı.
İdare dizginini sana bırakıyorum. Nasıl yapabilirsen öylece hareket et! Deyip Tokat yolunu tuttu. İkinci Keyhüsrev kılığını değiştirerek Tokat'a girdi.
Kösedağ tepelerinde dağınık bir halde bulunan askerler Sultanın kaçtığını haber alınca dağıldılar. Moğol komutanı sessizliğe bir mana verememiş, olan bitenden haberi yoktu. O, büyük bir savaş bekliyordu. Ertesi sabah Selçuk çadırlarının yerinde olduğunu görerek askerlerini pusuya yatırmış olduğunu zannetti. İki gün daha geçince çadırları yokladılar. Askerlerin kaçtıklarını görünce hayret etti. Sayısı belirsiz mallara sahip oldular. Derhal kaçanları takibe koyulup Sivas'a kadar geldiler. Sivas kadısı Bayçu'ya karşı çıkıp aman diledi. O da üç gün yağmaya razı oldu. Cana kıymadılar, mal yağma ettiler. Bu yüz kızartıcı Kösedağ bozgunu, Moğollara Anadolu'yu istilaya yol açtı.
Gıyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Hatun Kayseri'de idi. Onu Kayseri'den kaçırdılar. Çünkü Moğol'lar buraya doğru hareket ettiler. Kayseri'yi kuşatıp, nihayet aldılar. Burası zengin bir ticaret şehri idi. Günlerce yağma ettiler. Sonra da ateşe verdiler. Aldıkları esirleri de Meşhed ovasında kestiler. Sonra da Erzincan'ı yağma ettiler. Memleket büyük bir felakete uğradı. Bu hale bir son vermek lazım geliyordu.
Selçuk baş veziri Mühezzibüddin Ali Amasya'da idi. Amasya kadısıyla görüşüp Moğollar'la barış yapmasına karar verdi. Kadıya dedi ki :
Memleket Sultanın bilgisiz ve gençliği yüzünden bu hale düştü. Bunlara kılıçla mukabele etmektense, bunu barış yolu ile halledelim.
Kadı bu teklifi doğru buldu. Her ikisi yola çıktılar Erzurum sınırında Bayçu'ya yetiştiler. Onunla barış şartlarını görüştüler. Bayçu'ya dedi ki:
Bu savaşta üç bin er'imiz öldü. Fakat Sultanın emrinde daha yüz bin kişilik ordu vardır. Anadolu halkı Selçuk Sultanlarına çok bağlıdır. Bu bozgun komutanlar arasındaki anlaşmazlıktan doğdu. Bunun için barış, her iki taraf için hayırlı olur. Barış şartlarını ikinci Keyhüsrev'de kabul etti. Şartlar pek ağırdı. Her yıl vergi vermek şartiyle barış yapıldı. Bu vergi her yıl 1.200.000 altın 500 parça sırma işlemeli ipek kumaş, 500 at, 500 deve, 5.000 koyun ve bunlardan başka hemen bu değerde hediyeler verilecekti. Kösedağ yenilgisinden sonra Orta ve Doğu Anadolu'ya hakim oldular. Barış yapmağa muvaffak olan Başvezir Mühezzibüddin'e İkinci Keyhüsrev altın işlemeli bir kılıç. ile tımarlar verdi. Fakat o tımarları devlete bağışlamak büyüklüğünü gösterdi. Bu vezir bir müddet sonra öldü. Onun yerine Başvezirlik (Şemseddin) e verildi. Vezir Şemseddin Anadolu'da bulunan (Sis) şehrini Ermenilerden almağa gitti. Fakat alınamadı. Ordu bu seferden döndüklerinin yedinci günü, İkinci Keyhüsrev'i Alanya'da vahşi bir hayvan ısırdı. 30 Mayıs 1246 üç; gün yas tutuldu. Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev 9 yıl saltanattan sonra 23 yaşında genç olarak öldü. Babasını zehirletmek suretiyle tahta geçmişti. Fakat huzur bulmadı. Sefahat ve içkiye düştü. Memleketi idare edecek kudrette değildi. Kösedağ yenilgisi de, memleketi felakete sürükleyip yıkılmasına sebep oldu. Zamanı, cinayetler ve entrikalarla geçti. Annesi Rum Mahperi Hatun'un ihtirasları, Sadeddin Köpeğin hiyaneti, Babai isyanı, nihayet Moğol istilası, bu kuvvetli devleti kökünden sarstı. Bir daha kendini toparlayamadı yıkılma devrine girdi.
SELÇUKLU İMPARATORLUĞU TARİHİ
Yazan: Enver Behnan ŞAPOLYO
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder