Cahiliye Döneminde Tıp
Tıb bilimi, Keldaniler tarafından temelleri atılan bilimler arasındadır. Hastalıklara ilaç bulmakla ilk meşgul olanlar Keldanili kahinlerdi. Keldaniler, gelenek olarak hastalarını sokaklarda ve halkın geçtiği yerlerde teşhir ederlerdi. Öyle ki oralardan geçenlerden böyle bir hastalığa yakalanmış birisi geçerse nasıl tedavi olduğunu öğrenip ona göre davransınlar ve tedavi etsinler. Keldaniler bu alanda topladıkları bilgi ve deneyimi levhalara yazarak ibadethanelerinin duvarlarına asarlardı. lşte bu yüzden tıp bilimi onlarda kahinlerin uğraştığı sanatlardan sayılıyordu. Diğer eski milletler ve özellikle Araplar tıbbı Keldanilerden öğrenmişlerdir. Eski tababetin Mısır, Fenike ve Asurlularda birbirine benzemesi de buradan kaynaklanıyor. Daha sonra tıp bilimini Yunanlılar daha da geliştirmişler ve düzenlemişlerdir. Romalılar ve İranlılara da Yunanlılar aracılığıyla geçmiştir. Araplar söz konusu devletlerle çağdaş olduklarından onların tıp konusundaki bilgilerini aldıktan başka, daha önce Keldanilerden aktardıkları bilgi ve deneyimlerle, kendilerinin doğrudan doğruya buldukları tedavileri ve bilgileri de eklemişlerdir. Bu şekilde toplanan bilgilerle Cahiliye dönemindeki tıp bilgileri ortaya çıkmıştır. Bu bilgilerden birçok şey hala çöl kabileleri arasında bilinmekte ve kullanılmaktadır. Araplarda tıp iki metoda bağlıydı. Biri kahin ve muskaların metoduydu. Diğeri ise gerçek ilaç kullanma metoduydu. Kahinler; hastaları önce de belirttiğimiz üzere okuyup üfürmek, sihir yapmak veya Kabe'de kurban kesmek, duada bulunmak veya muska (nüsha) yazmak vs. metodlarla tedavi ederlerdi.
Okumak ve üfürmek yoluyla tedavi bütün eski milletlerde yaygın olan yöntemlerdendir. Eski Mısırlıların kalıntıları arasında hastaların tedavisi için önerilen birçok muska bulunmuştur. Onlardan bize gelen bilgilerden anlaşıldığına göre, o zamanlarda bir kahin bir hastanın tedavisi için davet olunduğu zaman kahinin yanında, biri muska ve dua kitabını, diğeri ilaçları taşıyan iki adam bulunurdu. Eski Mısırlılar hem muska ve dua hem de ilaçlarla hastaları tedavi ederlerdi. Gerek muska yazmakta gerek okumakta sözü ma'büdlarından birine ve özellikle eski Mısır ma'büdlarından lsiz, Osiriz ve Ra'ya yönlendirirlerdi. İlacı yaparken veya onu hastaya içirirken birtakım özel dualar okurlardı. Bunlara örnek olmak üzere aşağıdaki duayı gösterebiliriz ki, bu dua hasta ilaç içerken okunurdu: "Bütün hastalar için şifa kitabı budur. Ey lsiz! Horus'u erkek kardeşi Set tarafından, babası Osiriz öldürüldüğü zaman onun yüzünden karşılaştığı elemler ve sıkıntılardan şifaya kavuşturduğun gibi beni de şifaya kavuşturur musun? Ey lsiz ! Ey büyük sihirbaz! Oğlun Horus'u nasıl kurtardıysan beni de acı çektiğim üzüldüğüm kötü ve şeytani şeylerden, bana bulaşacak bulaşıcı ve öldürücü ve kötü hastalıkların hepsinden şifaya kavuştur ve kurtar. " Onların inancına göre insanın içine girerek hastalıkları doğuran kötü ruhları çıkarmak için özel dualar vardı. Eski Mısırlılarda bu gibi şeyler insanlık düşüncesinde nasıl yayılmışsa Araplarda da aynı durumlar gerçekleşmiştir. Araplar hastalandıkları zaman, kendi putlarına bu gibi dualarla hitap ederlerdi. lnsanların içlerine girdiklerine inandıkları şeytanları da okumakla, muska yazmakla çıkarmak isterlerdi. Bu inançlardan biri olarak; bir vebadan kurtuldukları zaman eşek gibi anırırlardı. lnsan eşek gibi anırırsa vebadan kurtulurmuş. Yine o inanca göre padişahların kanı felç ve sakatlığı tedavi edermiş.
Arapların ilaçlarla tedavi yöntemine gelince; bu yöntem Eski Mısırlılarda ve diğer eski milletlerde ne haldeyse Araplarda da aynı durumdaydı. Araplar basit tıbbi ilaçlar, şerbetler ve özellikle bal gibi maddelerle hastalıkları tedavi ederlerdi. Onlara göre bal, iç hastalıkları için en etkili ilaç sayılırdı. Bununla beraber hastalıkları tedavide en büyük önem hacamat (kan almak), demirle dağlamak gibi yöntemlere verilirdi. "Her hastalık sonunda dağlamakla kesilmiştir. Şu halde doktorlukta en son çare yarayı dağlamaktır" cümleleri Arapların ünlü sözlerindendir. Çoğu kez bir organı keserek tedavi ederler. Ve bu kesme işini ateşle yaparlardı. Çünkü ateş o devirlerde bugün bizdeki çürümeyi ve kokmayı giderici maddeler yerine kullanılırdı. İnsanın organından birini kesmek istediklerinde ateşte büyük bir bıçak kızdırarak onunla o organı keserlerdi. Örneğin ünlü şairlerden Hansa'nın erkek kardeşi Sahr ibn Amr'ın aldığı bir yaranın etkisiyle karnında ciğer gibi bir şiş oluşunca bir bıçak kızdırarak onunla o şişi kesmişlerdi.
Araplar göz şaşılığını, gözü; dönen değirmen taşını takip etmekle tedavi ederler ve gözün değirmen taşına baka baka doğrulacağına inanırlardı. O dönemdeki düşünce ve inançlardan olup günümüzde hurafe kabul ettiğimiz şeylerden biri de bir yaralının su içtiğinde öleceğine inanmalarıdır. Bir kadın bir şeyden korkupta yüreği soğursa ona sıcak su içirirlerdi.
Tabipler
Tabipler önceleri kahinlerden ibaretti. Daha sonra Araplar Rum ve lranlılarla karşılaşıp kaynaşınca tıp ilmini onlardan alarak tabipliği yani hekimliği öğrenmiş ve bu bilimde ün sahibi olmuşlardı. Bunların çoğu miladi 6. yüzyıl sırasında lslam'dan önceki Arap uyanışını başlatan kişilerdi. Bununla birlikte o hekimlerden bazıları daha önceki devirlere de yetiştiler. Lokman, Arapların en eski hekimlerinden biridir. Aynı zamanda Arapların hakim ve filozofudur. Lokman'ın kişiliğiyle bulunduğu zaman hakkında anlaşmazlık vardır. Lokman'dan sonra Teymur Rebab'dan lbn Huzeym gelir ki bu zat hekimlikteki ustalık ve uzmanlığı ile Araplar arasında efsane halini almıştır. Araplar bir hekimin ustalığını belirtmek istedikleri zaman lbn Huzeym'den daha hazır derlerdi.
Haris ibn Kelede, Cahiliye devrinin en son hekimlerindendi. H. 13. yüzyılda öldü. Sakaf oğullarından ve Taif halkından olan bu zat lran ülkesine giderek Cündişapur'da (Cündisabur) tıp ilmini öğrendikten ve oralarda bu sanatı uygulayarak para kazandıktan sonra kendi ülkesine dönmüş ve Taif'te yerleşmiş ve hekimlikte büyük bir ün kazanmıştı. lslamiyet'in doğuşuna yetişti. Hz. Peygamber her kimde hastalık olursa bu kişiye gidip kendini tedavi ettirmesini önerirdi. lbn Ebi Rumiyye el-Temimi, Nadr b. Hars b. Kilde de Cahiliye devri tabiplerindendi.
Sözü edilen tabiplerden çoğu, tabipliği Iran ve Rum ülkelerinde öğrenmişlerdi. Manastırlarda ve ibadethaneler vs.'de bulunan kahin ve hahamlardan tıbbı öğrenenler de vardı. Bunlar tıp ilmini öğrenirken bazan eski felsefeden de bilgiler aktarırlardı. Durumdan anlaşıldığına göre tabiplikle uğraşanlardan bazıları cerrahlık alanında da uzmanlaşır ve tabip isminden çok cerrah lakabıyla ünlenirlerdi. Cahiliye devrinin en ünlü cerrahı yukarıda sözü geçen lbn Ebi Rümiyye'dir.
Bundan başka Araplar at ve develere çok fazla önem verdiklerinden tabiplerden bazıları bugünkü veterinerler gibi hayvanların tedavisinde uzmanlaşmışlardı. As b. Vail Cahiliye devrinin veterinerlerindendi.
Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder