Simidiyle müjdesini gündüzden veren kandil geceleri, Arapçada leyle-i berat, leyle-i kadir gibi adlarla bilinirler, genel olarak kalabalık tören, anma anlamında ihtifal olarak adlandırılırlar. Kandil lamba gibi çok eski sözcüklerden olup Türkçeye Arapçadan girmiş ve daha çok camilerin aydınlatılmasında kullanılmıştır. Rivayete göre Hz. Muhammed Berat gecesi mescidine geldiğinde mescidin çerağ, kandil ve benzerleriyle aydınlatılmış olduğunu görmüş, bunu yapanın Ömer olduğunu öğrenince, “Benim mescidimi nurlandırdığın gibi, Tanrı da senin kalbini nurlandırsın,” demiştir. Gene Ali’nin üç hayır yapma âdeti olduğu, misafire bal çıkardığı, fakirlere şalvar verdiği ve mescitlere çerağ gönderdiği söylenir.
Mahya âdeti I. Ahmed (1603-1617) zamanında minare kandilleriyle başladı. III. Ahmed (1703-1730) çift minareli bütün camilerde mahya yapılması için ferman verdi. Eyüp Camii’nin minareleri mahya asmaya uygun olmadığı için ikişer şerefeli yeni iki minare yapılarak uzatıldı. Mısır hıdivine ve İran şahına da İstanbul’a geldiklerinde mahya gösterisi yapılmıştı. Mahyayla Ramazan ve kandilleri karşılayan cümleler yazıldığı gibi, hareketli mahya yöntemi ile iki minare arasında gidip gelen araba, balık ve kayıklar da resmedilip oynatılırdı.
Elektrik döneminin başlamasıyla mahya unutuldu. Fakat kandil gecelerinin şerefelerin aydınlatılarak belirlenmesi âdeti devam etti. Son on yıldır, kandil geceleri ve Ramazana özgü aydınlatmalar yanında, sanat eseri sayılan camilerin ışıldaklarla sürekli aydınlatılmaları da yerleşen bir âdet oldu.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ
kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder