11 Mart 2022 Cuma

Gılgamış Destanı VIII. Bölüm


(Utanapiştim, Gılgamış 'tan bir hafta boyunca uyumamayı denemesini ister. Gılgamış bunda başarısız olunca Utanapiştim, sihirli bir bitki verir ve onu evine gönderir. Gılgamış Uruk'a gelmeden önce bitkiyi kaybeder, ancak eve sağ salim döner.)

Utanapiştim, yani Çokuzak, Gılgamış'a şöyle dedi: "Eğer göksel tanrılar gibi olmak ve sonu olmayan günler boyunca yaşamak istiyorsan önce bir tanrının gücüne sahip olmalısın. Güçlü olmana rağmen, bir insan gibi zayıf olduğunu göstereceğim sana. Bu geceden başlayarak, ayakta durup yedi gece ve altı gün boyunca uyanık kalmanı istiyorum."

Gılgamış itaat ederek yere çömeldi ve uyanık kalmayı denedi. Çok istemesine rağmen uyku üzerine yumuşak bir sis gibi çöktü ve onu yenik düşürdü.

Utanapiştim karısına, "Sonsuz yaşam isteyen şu kahramana bak! Uyku yumuşak bir sis gibi onu sarmış" dedi.

Karısı Utanapiştim'e tavsiyede bulundu. "Gılgamış'a dokun da uyansın ve sağlam surlu Uruk kentine güvenli bir şekilde dönsün. Geldiği yoldan ülkesine geri dönebilmesine ve çıktığı kapıdan geçmesine yardımcı ol!"

Çokuzak yanıt verdi. "Zamanı gelince dediğini yapacağım. Bu arada, Gılgamış hiç uyumadığını söyleyerek seni aldatmaya çalışacaktır. Gerçekten ne kadar zayıf olduğunu ona göstermek için uyuduğunu kanıtlamalıyız. Her gün, senden bir somun ekmek pişirmeni ve başının yanına koymanı, arkasındaki duvara her gün bir işaret atarak ne kadar uyuduğunu kaydetmeni istiyorum."

Böylece Gılgamış'ın uyuya kaldığı her gün, Utanapiştim'in karısı başının yanına bir somun ekmek koydu ve o gün için arkasındaki duvara bir işaret çizdi. Yedinci günün sabahında Gılgamış hâlâ uyuyordu. Başının yanında altı somun ekmek dizilmişti ve duvarda da altı tane işaret vardı. İlk ekmek kurumuş, ikinci ekmek bozulmuş, üçüncü ekmek sırılsıklam olmuş, dördüncü ekmeğin kabuğu beyazlamış, beşinci ekmek küflenmiş, altıncı ekmek hâlâ tazeydi ve yedinci ekmek fırından yeni çıkmış olduğundan sıcaktı.

Utanapiştim, karısı yedinci ekmeği de diğerlerinin yanına koyarken Gılgamış'a dokundu. Gılgamış uyandı ve "Bana dokunup uyandırdığında daha uykuya dalmamıştım" dedi.

Utanapiştim yanıt verdi "Gılgamış başının yanındaki ekmek somunlarını say ki kaç gün uyuduğunun farkına varabilesin! Birinci ekmeğin kupkuru olmuş, İkincisi bozulmuş, üçüncüsü sırılsıklam, dördüncüsünün kabuğu beyazlamış, beşincisi küflenmiş, altıncısı hâlâ taze ve karım başının yanına fırından yeni çıkmış sıcak yedinci ekmeği koyduğunda ben seni uyandırdım."

Gılgamış teslimiyet içinde inledi ve şöyle dedi: "Şimdi ne yapmalıyım? Nereye gitmeliyim? Hırsız Ölüm şimdi kol ve bacaklarımdan tutuyor, ölümün yatak odamda saklandığını ve hiçbir zaman ondan kaçamayacağımı biliyorum! Ayağımı nereye atsam ölüm orada benimle birlikte olacak! Asla göksel tanrılar gibi olamayacak ve sonu olmayan günler boyunca yaşayamayacağım!"

Utanapiştim yanıt verdi: "Kalbinin umutsuzluğa kapılmasına izin verme Gılgamış! Göksel tanrıların senin de tıpkı bütün diğer insanlar gibi sonu olmayan günler boyunca yaşayamayacağına karar verdikleri doğru. Sonsuza dek yaşama yeteneği ihsan etmediler sana. Ama Anu, Enlil ve Ea sana başka armağanlar bağışladılar."

"Sana ihsan ettikleri üstesinden gelinemeyecek bir güç. Sana bağışladıkları güreş yeteneği. Sana ihsan ettikleri kılıç, hançer, yay ve balta kullanma yeteneği. Sana ihsan ettikleri savaşta tahrip edici tufan gibi olma gücü. Sana ihsan ettikleri hiç kimsenin elinden kurtulamayacağı saldırılar yapma gücü."

"Sana kahramanlıkta rakipsiz olma gücünü bağışladılar. Sana göklerin boğasını yakalama ve katletme gücünü bağışladılar, sana Canlılar ülkesindeki Sedir Ormanı'na gidip, Humbaba'yı yenme ve öldürme, sedir ağaçlarını kesip devirme gücü bağışladılar. Sana benimle görüşmek üzere uzun, zor ve tehlikeli yolculuğu yapman için güç bağışladılar."

"Ve sanki olağanüstü güç ve kahramanlık yeterli birer armağan değilmiş gibi, sana insanlar arasında üstün olma gücü bağışladılar. Sana halkını bir kral olarak yönetme ve önderlerin en büyüğü olma gücünü bağışladılar. Sana halkın üzerine ışık veya karanlık getirme gücünü bağışladılar. Sana insanları serbest bırakma ya da köle etme gücünü bağışladılar. Sana insanlarına hocalık yapma ve onları bilgeliğe götürme gücünü bağışladılar."

"Bunun için" diyerek öğüt verdi Utanapiştim, "korku ve üzüntüyü at içinden. Göksel tanrılar seni sevdikleri ve yüzüne güldükleri için kalbini neşelendir."

Sonra Utanapiştim sandalcısına döndü ve şöyle dedi: "Urşanabi, Gılgamış'ı temizlenmesi için yıkanma yerine götür, uzun saçları kar gibi temiz olana kadar yıkansın. Hayvan postlarını çıkarsın ve derin denizler onları uzağa taşısın. Yakışıklılığı yeniden ortaya çıksın. Başına yeni bir bant taksın ve çıplaklığını örtmek için yeni elbiseler giyinsin. Sonra da sağlam surlu Uruk'a doğru dönüş yolculuğunda ona eşlik et."

Urşanabi, Çokuzak'ın emrettiği gibi Gılgamış’la ilgilendi. Gılgamış temizlenip yeni elbiseler giydiğinde, ikisi birlikte Urşanabi'nin sandalına bindiler ve uzaklara yelken açmaya hazırlandılar.

O zaman Utanapiştim'in karısı şöyle dedi: "Gılgamış seninle görüşmek için uzun, zor ve tehlikeli bir yolculuk yaptı. Onun bu çabasını takdir ederek kentine götürmesi için nasıl bir armağan vereceksin?"

Utanapiştim, Urşanabi'den sandalı kıyıya yaklaştırmasını istedi. Sonra şöyle dedi: "Gılgamış, benimle görüşmek için uzun, zor ve tehlikeli bir yolculuk yaptığın için, seni sağlam surlu Uruk kentine göksel tanrılar tarafından yaratılmış gizli bir şeyle göndereceğim. Orada, derin suların içinde yetişen gül gibi bir bitki görüyorsun. Onu almak istediğinde dikenleri ellerine batacaktır. Bununla birlikte, eğer bu bitkiyi toplayabilirsen, ellerinde sonsuz gençlik armağanını tutuyor olacaksın. Bu bitki seni sonsuza dek yaşatmaz, fakat seni yaşamının her günü genç ve güçlü tutar."

Gılgamış yanıt verdi: "Eğer bana iki tane ağır taş verirsen bitkiyi toplayabilirim." Ayaklarının her birine bir taş bağladı ve hançerini dişlerinin arasına yerleştirdi. Sandalı derin denizin içine, bitkinin yakınlarına doğru itebilmek için bir sırık kullandı ve suya atladı. Taşlar Gılgamış'ın gövdesini derin suların içinde bitkiye ulaşabileceği yere kadar çekti. Ellerine batmasına rağmen bitkiyi başarılı bir şekilde kopardı. Sonra ağır taşların iplerini kesti ve suyun kendisini denizin yüzeyine taşımasını sağladı.

Gılgamış bir kez daha sandala çıktı, bitkiyi güvenli bir şekilde yerleştirdi ve Urşanabi ile yola koyuldular. Ölüm sularını başarılı bir şekilde geçtiler. Üç günde, başka bir teknenin bir buçuk ayda alacağı mesafeyi aştılar.

Zamanı gelince Siduri'nin küçük kulübesini gördüler ve yolculuğun ilk bölümünün geride kaldığını anladılar. Yorgun ve aç oldukları için, sandalı davetkâr bir kıyıya doğru yönelttiler ve karaya çıktılar.

Gılgamış bitkisini korumak için sandaldan aldı ve yanında taşıdı. Sert topraklar üzerinde hareket edebilmenin ve bacaklarını germenin özgürlüğünden tat alarak çevrede dolaştı. Bir tatlı su akıntısını, gölcük oluşturduğu yere dek takip etti. Orada bitkiyi elbiseleriyle birlikte toprağın üstüne koydu ve kendine gelmek için suya girdi.

Suyun içindeki yılan bitkinin çekici kokusunu aldı. Sudan dışarı doğru kaydı, yine kayarak kıyıyı aştı, bitkiyi ağzıyla tuttu ve onu suyun içine taşıdı. Suyun içine geri döner dönmez derisini düşürdü ve daha genç, daha taze bir görünüme sahip oldu.

Gılgamış olan bitenin farkına vardığında, bitkiyi kurtarmak için çok geçti. Oturdu ve ağladı. Sonra Urşanabi'nin elini tutup şöyle dedi: "Ellerim kimin için çalıştı? Kalbimin kanı kimin için dolaşıyor? Kendim için hiçbir şey elde edemedim. Yalnızca yılana yardım ettim. Şimdi akıntı bitkiyi denizin derinliklerine geri götürecek!'"

Gılgamış kendini topladıktan sonra devam etti: "Bitkiyi geri getirmek mümkün olmadığına göre kaybıma boyun eğmeliyim. Planladığımız gibi sandalı kıyıda bırakalım ve yolculuğumuza sağlam surlu Uruk'a doğru devam edelim ."

60 mil yürüdükten sonra, yemek yemek için durdular. 90 mil daha yürüdükten sonra geceyi geçirmek için hazırlandılar. Pek çok gün ve gece sonra uzakta Uruk'un sağlam surlarını gördüler. Kente doğru yürürlerken, Gılgamış Urşanabi'ye bir açıklama yaptı: "Uruk dört bölümden oluşur: Kent, bahçeler, sınır bölgesi, Anu ve İştar Tapınağı bölgesi."

Kapılardan içeri girerken Gılgamış şöyle dedi: "Urşanabi, kentimiz Uruk'un sağlam surlarına dikkat etmeni istiyorum. Bu duvarları, ülkemize büyük bilgiler getiren yedi bilge tarafından eski zamanlarda yapılan bir temel üzerine inşa ettim. Dış surlarımızın tepesi, bir bakır parlaklığıyla ışıldar, fakat pişmiş tuğladan yapılmıştır. Şimdi kentimizin iç surlarını incele. İnce tuğla işçiliğine dikkat et. Bu surlar da diğer bütün surlardan üstündür! Bir kral bile olsa hiçbir insan, benim kentimiz Uruk için inşa ettiğim surlardan daha etkileyici surlar yapamayacaktır. Şimdi görkemli Anu ve İştar Tapınağı'na yaklaş. Bir kral dahi olsa hiçbir ölümlü benim yarattığım kadar güzel bir yapı inşa edemeyecektir. Uruk'un surlarına tırman ve üzerlerinde yürü. İnce tuğla işçiliğini incele. Görkemli Anu ve İştar tapınağına hayranlık duy. Bir insanın üstün başarısına bak!"

Gılgamış bu seyahatleri ve düşüncelerini taş tabletler üzerine kaydetti ve halkının bilgelik kazanabilmesi, kendisini anımsaması için tabletleri Uruk'un sağlam surlarına yerleştirdi. 



Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak