Şamanizm ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir inançtır. Bunun ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişikliklerden geçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak eski Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, Şamanlığın önce Orta Asya Türkleri arasında ortaya çıktığı, daha sonra da diğer Türk boyları arasında yayıldığı anlaşılmaktadır. Bugün Şamanizm diye adlandırılan geleneklerin din adamlarını ifade etmek üzere kullanılan Şaman kelimesinin etimolojik kökeni üzerinde de çok durulmuştur. Bu terimin Tunguzcadan Rusça yoluyla Batı dünyasına geçtiği bilinmektedir. Aslen Sanskritçenin bir koluna bağlı olduğu sanılan kelimenin, Hint-Avrupa dillerinden Toharca (Samane=Budist rahip) ve Sogdçadaki (Saman) transkripsiyonları keşfedilince, bu terimin Hint-Avrupa menşeine dayandığı iddiası kuvvet kazanmıştır. Çünkü bu kelime Tunguzcaya yabancı görünmekte ve Şamanlığın güneyden kuzeye doğru yayılışında Budizm'in tesiri sezilmektedir. Fakat Tunguzların komşuları ve Türk boylarından biri olan Sahaları etkiledikleri de gerçektir. Bazı bilim insanları bu sözcüğün köken olarak, Türkçedeki karşılığı olan "Kam'' sözcüğü ile fonetik bakımdan aynı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Şamanizm ve eski Türk dini meselesine dair pek çok araştırma yapılmıştır. Ancak Şamanizm düşüncesi çok farklı ve karmaşık olduğundan dolayı araştırmacıların ortaya attığı bakış açıları ve düşünceleri de çok farklıdır. Liushong "Şaman dini din değildir, genelde Tanrı'ya (ruha) inanan inançların bir çeşidi, ona din olarak bakmak yanlıştır" diyor. Tayvanlı Türkolog Liu Yi Tang da "Kesinlikle Şamanizm'e din diyemeyiz, o sadece ilkel doğa ilahilerinin gücüne inanmaktan ortaya çıkmış hadisedir" görüşünde bulunuyor.
Yukarıdaki araştırmalara göre Şamani ruhlara inanılsa da din olarak kabul edilemeyeceği savunulmaktadır. Ancak Çinli bilim adamları Wu Bing An ve Mu Dong Yan, Sincan bölgesindeyse Abdulkerim Rahman, Li Cin Shing, Dilmurat Ömer ve Türkiyeli Abdül¬ kadir İnan gibi araştırmacılar Şamanizm'i din olarak görmektedirler. Li Cin Shing'in "Sincan'daki Dinlerin Tarihi" adlı eserinde "Şaman dini ilkel toplumun son dönemlerinde din olarak şekillenmeye başlamıştır, o balıkçılık ve çoban hayvancılık yapan milletlerin tarihinde bu din önemli rol oynamıştır" diye bahsediliyor. Abdülkadir İnan "Tarihte ve Bugün Şamanizm'' adlı eserinde "Şamanizm Orta Asya göçmenlerinin eski dini. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Yakutlar gibi Orta Asya ulusları bu dine inanıyordu" diye yazıyor.
Yukarıda görüşlerini paylaştığımız bilim adamlarının bazıları doğa kültü, totemizm, atalar kültü gibi inanç unsurlarını da "Şaman dini" dairesinde bakmaktadırlar. Bazıları onu ilkel toplumdan geçiş sürecinde geçici bir din olarak, bazılarıysa büyücülük faaliyeti olarak bakıyorlar. Dolayısıyla bilim insanlarının bu konu üzerindeki görüşleri çok farklıdır. İbrahim Kafesoğlu'na göre eski Türklerin dini üç noktaya toplanır:
1. Doğa Kültü
2. Atalar Kültü
3. Gök Tanrı Kültü.
Bahaddin Ögel de "Eski Türk topluluklarının Şamanistler olduğu hakkındaki görüşler çok yanlıştır." demektedir. Uluslararası Şamanizm Medeniyet Araştırma Kurumu'nun Başkanı Hoperr "Orta Asya Şamanizm'i" adlı bildiri konuşmasında şunları ifade ediyor:
"Şamanizm bir medeniyet olgusu, o ne büyücülük faaliyeti, ne de siyasi faaliyettir. Şamanizm kültür, tıp ilimi, edebiyat-sanat, örf, adet, ekoloji gibi alanlara bağlıdır. Onu din olarak nitelendiremiyoruz. Şamanizm dinin kapsadığı alandan geçmiş bir hadisedir. Şamanlar Orta Asya toplumlarının tarihi sürecinde önemli rol oynamışlardır. Onlar şair, sanatçı, usta ve kahramanların yerine geçmiştir. Avrupa dillerindeki 'Shamanism' teriminin başka dillere 'Şaman dini' olarak tercüme etmenin yanlış algılamaya yol açmaktadır; onun yerine 'Şaman Kültürü' diyerek tercüme edilmesi gereklidir:'
Şamanizm hakkındaki araştırma karmaşık ve zor bir konu olduğu için bilim adamlarının da Şamanizm hakkındaki görüşleri çok farklı ve çeşitlidir. Daha önce belirtilenlere ek olarak Şamanizmin tek tanrılı dinlerde görüldüğü gibi bir inanç sisteminin ve kesin kurallarının mevcut olmadığı söylenebilir. Şamanizm'i tarif ederken, Orta Asya ve Sibirya bölgesini çevreleyen dinlerden çeşitli yollarla etkilenmiş ve zamanla kendi kültür kimliğini oluşturmuş bağımsız bir "kültür ocağıdır" denilebilir. İlkel toplumda insanoğlu karşılaştığı sosyal olaylar, çelişkiler, hastalıklar gibi bazı olgu ve olayların sebeplerini anlayamazdı ve bunları anlamak ve kontrol altına almak isteğiyle Animizm düşünceleri etkisiyle kötü ruhları kovalayıp, iyi ruhların yardımına kavuşacağı maksadıyla büyücülük faaliyetleri ortaya çıkmış ve hayatlarını sürdürmede önemli bir unsur haline gelmiştir.
Büyücülük belli tören ve faaliyetlerle doğaüstü güçlerden (ruhlar, periler, cinler, dev vb.) yararlanarak doğa, insan ve başka nesnelerle "hissi ilişki" kurarak gerçek amaca ulaşmak için aranan veya hayal kurulan bir eylemdir. Büyücülüğün tarihi süreci uzun, ilkel medeniyet etaplarından geçmiş, ulusların tarihinde bu tür eylemler farklı biçimlerde ayakta kalmıştır ve kalmaya devam etmektedir. Tarihteki bu tür büyücülük eylemleri ve onun günümüzdeki izleri veya kalıntılarına Şamanizmin dairesi içinde bakılmaktadır. Yani bu tür olaylar din olarak, Türk Topluluklarının ilkel dini olarak kabul edilmektedir.
Göktürk Hanlığı ve Orhun Uygur Hanlığı'na dair yazıtlarda büyücülük veya Şamanlara ait yazılarla karşılaşılmamıştır. Bu belki onların hayatında bu (büyücülük) eylemin o kadar önemsenmediğini ya da önemli bir etkide bulunmadığını gösterebilir. Ancak Çin kaynaklarında Hun, Türk ve Uygur tarihindeki büyücülükle ilgili yazılar oldukça fazladır.
"Han nama"da şöyle yazmaktadır: "Hunlar büyücüleri gönderdi ve inek, koyun gibi hayvanları gömdürürdü ve askerler için dua okuturdu. Tanrı Kut Han padişahına at ve başka şeyleri hediye etti ve birkaç büyücünün orada kalmasını istedi:'
"Divani Lügat'it Türk"te bu konuda ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Ve bu alanı anlamada önemli katkıları olmuştur. Daha çok Şamanilik inanılan doğa güçlerini etkilemeyi amaçlayan bir eylem olarak anlatılmıştır.
Şaman inanışına göre evren üç bölümden oluşmaktadır:
Gök: Aydınlık olandır. Orada iyilik, güzellik ve mutluluk vardır. Tam anlamıyla bir cennet demektir. 17 kattan oluşmaktadır. En büyük tanrı/ruh olan ülgen, eşi ve çocuklarıyla kendisine bağlı iyi ruhlar orada oturur.
Yeryüzü: İnsanların yaşadıkları yerdir.
Yeraltı: Karanlık olandır. 14 kattır. Kötülüklerin, bahtsızlıkların, çirkinliklerin hüküm yeridir. Bu nedenle cehennem demektir. Korkunç bir tanrı/ruh olan Erlik, ailesi ve ona bağlı kötü ruhlar yeraltın¬ da bulunurlar.
Şamanlar bu üçe ayrılan evrende kendi dualarıyla hastaların dua isteklerini gökteki ve yeraltındaki ruhlara ilettiklerini, onlarla konuştuklarını söylerler ve böylece hastaya ya da büyü okutmaya ihtiyaç duyan kişiye gelecek kötülüklerden gökteki ve yeraltındaki ruhların kendilerini koruduğu duygusu aktarılmış olur.
Şamanın (Kam'ın) Özellikleri
Şamanizmde bir peygamber ya da kutsal bir kitap olmadığı için Kamlar toplum içinde sivrilmiş ve statü olarak önemli bir yer edinmişlerdir. Kamların görev ve nüfuzları hakkında Çin, Bizans, İslam ve Hıristiyan kaynaklarında birçok önemli bilgiye ulaşılmaktadır. Bunlar içinde ünlü İranlı tarihçi Cüveyni'nin adı zikredilebilir. Cüveyni Uygurlarda sihir ilmini bilenlere " Kam'' adı verildiğini, bunların şeytanlara hükmettiğini bildirmiştir. Tarihçi, Kamların Tanrı ile ilişkide bulunduklarından da söz etmiş, bu yolla onların gelecekten haber verdiklerini ileri sürmüştür. Ona göre, Moğollar döneminde şiddetli kışta çıplak bir vaziyette dağlara giderek Tanrı ile konuşan Moğol Kamı, Tanrı'nın yeryüzünü Temuçin (Cengiz Han) ve oğullarına verdiğini bildirmiştir
Kam, Şaman inancında bu dinin ayinlerini gerçekleştiren, fani insanlarla ruhlar arasında aracılık yapan kişidir. Kaşgarlı Mahmut "Kam" sözünü "kahin" kelimesiyle açıklıyor. Bu söz o zamanki Müslüman Türkler tarafından da unutulmamıştır. Yusuf Has Hacip ise Kutadgu Biligde Kamları "otacılar" olarak çevirmekle beraber, bunların insan toplulukları için faydalı kişiler olduğunu söyler. Kanaati temsil eden Odgurmuş hakana nasihat verirken "Bazı insanlar yoksul, bazı insanlar da kaygıyla yıpranmışlardır. Bunların ilacı, dertlerine derman sendedir. Bunları tedavi et, bunların Kam'ı ol" demektedir. Dolaysıyla onlar aynı zamanda bir tıp adamıdır. Şamanistlerin inancına göre Kam, tanrılar ve ruhlarla insanlar arasında aracılık yapma kudretine sahip kişilerdi. Ayin ve törenlerde insanlarla ve ruhlar arasında aracılık edip insanları kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruduklarına inanılırdı. Şamanlar bu faaliyetlerde bulunurken özel kıyafet giyerlerdi. Şaman giysisinin özel bir görevi vardı. Bu giysi bir kült aracı gibi kullanılmaktadır. Sözgelimi, bir Şaman'ın giysisi üzerinde kuş resminin bulunması, Şaman'ın bu kuş resmi yardımıyla öte dünyaya uçabileceği şeklinde yorumlanmaktadır. Şaman giysisi diğer kültler gibi kutsaldır. Bu nedenle de herkesin görebileceği ve dokunabileceği yerlere konulmaz. Özellikle kadınların ve küçük çocukların dokunmasının onların güçlerini azaltacağına inanılmaktadır. Bir diğer araç olan davulsa genellikle tahta bir kasnağa deri geçirilerek yapılmaktadır. Bu davula, doğaüstü kudretlerin, cinlerin bulundukları ve eğlendikleri bir araç olarak bakılmaktadır. Bazı bölgelerde davulun, Şaman tarafından bir binek hayvanı gibi gökyüzüne ya da yeraltına yaptığı yolculuklarda kullanıldığına inanılmaktadır. Davulların üzerindeki ağaç motifleri "Dünya Ağacı"nı sembolize etmekte, merdiven resmi gökyüzüne çıkmayı kolaylaştırmakta, atlar uzun mesafeleri almak için kullanılmakta ve eciş bücüş cinlerse çeşitli işler görmektedir. S. Malov ise 1915 yılında Aksu şehrinde izlediği Şaman ayinini şöyle anlatıyor:
"Bakşı önce abdest aldı, çalgıcılar ateş yanında davul teflerini kurutuyorlardı. Bakşı ekmek üzerine Arapça bir dua okudu, orada bulunanlar hep amin diyerek ekmeği yediler. Bakşı tuğ yanına oturup bir Arapça, biri Türkçe iki dua okudu. Tütsüyü tutan biri tuğa yapışıp duran hastayı tütsüledi; bakşı elinde kamçı dua okuyor, çalgıcılar çalgı çalıyorlardı. Hasta, tuğ etrafında dönüyor, bakşı onu takip ediyordu. Hasta düşüp bayıldı. Ona şerbet verdiler. Hasta ayıldı. Dört tane mum yakıp ekmeğe soktuktan sonra hastanın eline verdiler. Hasta yine tuğ etrafında dolaşmağa başladı. Bakşı bir avuç samanı mumun ateşiyle yakıp hastaya vurup beyaz tavuğu etrafında dolaştırdı. Bununla ayinin birinci kısmı tamam oldu. Hastayı yatağa yatırdılar. Ayin sırasında her yaptıklarında 'Kur'an başı bismillah, işin başı bismillah .. .' diye başlamalarına rağmen, sonrasında şaman ilahileri okudular:'
Dolayısıyla halen Şamanlar İslami örtü altında da olsa Şamanizm'i muhafaza etmektedirler. Toplumda onların yaptıklarına inanan kesimler de bulunmaktadır. Şamanlara ve ayin sırasında kullandıkları aygıtlara da kutsal olarak bakmaktadırlar. "Şaman, "Kam': "Bakşı" adlarıyla adlandırılan kişiler eskiden tanrılarla insan arasında aracılık eder biçimde algılandığı için onlara karşı saygı büyüktür. Toplumda onlar kutsal kişiler olarak kabullenilmiştir. Toplumdaki diğer kişiler onlara boyun eğer, onlara karşı fikir ve eylemde bulunmaktan kaçınırlar. Eğer Kamlara karşı saygısızlık yapılırsa, onların bet duasını alacaklarına, böylece uğursuzluklara uğrayacaklarına inanırlar. Kamların kendileri tabu öznesi olduğundan dolayı kullandıkları aygıtları da tabu açısından bakılmaktadır. Sözgelimi, Uygur toplumunda bakşıların kullandıkları davul, tefler, tuğ, ayna, kamçı gibi gündelikler bile tabu haline getirilmiştir. Başkalarının, özellikle kadınların onları tutmalarından, kullanmalarından ihtiyat edilir. Bunlar aslında günlük hayatta sık kullanılan eşyalar olmalarına rağmen Şaman gibi toplum tarafından kutsal bakılan insanlar tarafından kullanıldıkları için toplumca kült haline getirilmişlerdir. Aynı zamanda Şamanlar da bu eşyalara başka insanların dokunmasının bu eşyaların güçlerini azaltacağına inanmışlardır.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder