İdun'un Elmalarının Çalınması: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Snorri Sturluson bu söylenceyi MS 1220 yılında yazdığı Nesir Edda'da anlatır. Neredeyse özdeş bir türevi, üç yüz yıl önce yazılmış bir şiirde de vardır. Sturluson'un Idun'u en önemli Kuzey tanrıçalarından biri olarak sınıflandırmasına rağmen bu onunla ilgili tek söylencedir. Aslında büyük olasılıkla Frigg ve Freya gibi Ulu veya Ana Tanrıça'dır. Meyveler, mitolojide yaşam ve ölümle ilişkilidir. Kabuklu yemişler ise ölümsüz yaşamı temsil ediyor olabilir.
Çekiciliği ve Değeri
Diğer Kuzey söylencelerinin pek çoğu gibi "İdun'un Elmalarının Çalınması" da öncelikle iyi bir serüven öyküsüdür. Ragnarak (kıyamet) yaklaştıkça, gitgide daha kötüleşen Loki karakterini işler. Ayrıca Kuzey tanrılarının kırılgan doğalarını da açığa çıkarır. Sadece Ragnarak'ta ölmekle kalmazlar, yemeleri için İdun'un altın elmaları olmasa gençliklerini de yitirirler.
Yunan tanrıları gibi Kuzey tanrıları da, İnsanlar gibi duygulanır, düşünür ve insanlar gibi davranırlar. Bununla birlikte rolleri Yunan tanrılarınınkinden oldukça farklıdır. Kuzey tanrıları genel olarak kendi türleriyle ilişki içindedirler ve insanların dünyasını kendi haline bırakırlar.
Tanrılarla insanlar arasındaki mesafe dolayısıyla pek az Kuzey söylencesinde insanlara, birbirlerine ve tanrılara karşı nasıl davranmaları gerektiği Öğretilir.
İdun'un Elmalarının Çalınması
Bir gün Odin, Loki ve Hoenir, sık sık yaptıkları gibi birlikte yolculuk ediyorlardı. Asgard'dan yanlarına hiç yiyecek almadan ayrılmışlardı. Karla kaplı dağlar ve kurak çöller üzerindeki yolculukları onları yormuştu. Tepelerden sulak bir vadiye doğru inerlerken bir öküz sürüsü gördüler ve çok acıkmış olduklarını fark ettiler.
"iyi pişmiş bir sığır, aç yolcular için mükemmel bir yemek olur" diye haykırdı Loki: "Şunlara iyice bakıp yapılı bir tanesini seçin, eti ben hazırlarım."
Tanrılar iyi görünen bir hayvanı kestiler. Ateşin üzerinde kızartmak için hazırladılar. Eti iyice pişmiş görünene dek kızarttılar, ateşi söndürdüler ve yemeğe oturdular. Büyük bir şaşkınlıkla etin tamamen çiğ olduğunu gördüler. İkinci bir ateş yakıp eti ikinci bir şişe geçirerek, iyice pişmiş görünene dek kızarttılar. Ateşi söndürdüler ve yemeğe oturdular, ancak et hâlâ tamamen çiğdi.
"Bu ete ne olmuş, ne olabilir?" diye sordu Odin yoldaşlarına.
"Şu meşe ağacının dallarında oturan bir şey etinizin pişmesini engelliyor" dedi bir ses.
Tanrılar hemen meşe ağacına doğru baktılar ve Buz Devi Thjazi'nin ağacın dallarından birinde, büyük bir kartal şekline girmiş olarak oturduğunu gördüler.
"Öküzünüzden istediğim kadar yememe izin verirseniz" dedi kartal, "ben de etinizin pişmesine izin veririm."
Tanrılar kabul edince kartal tüneğinden uçtu ve etin üzerine indi. İki omuz parçasını ve bir budunu kaptı ve ansızın yuttu.
Kartalın açgözlülüğüne çok sinirlenen Loki, yerden dayanıklı bir sopa aldı ve bütün gücüyle kartalın gövdesine savurdu. Loki daha sopayı elinden bırakamadan, kartaldan ayrılamadığını ve kendisinin de sopayı bırakamadığını gördü. Kartal,
Loki'nin ayakları toprağın yüzeyine sürtülüp, yollarının üzerindeki çalılara ve taşlara çarpacak kadar alçaktan uçarak onu sürükledi. "Kollarım! Yuvalarından çıkarmadan önce bırak da gideyim" diye haykırdı Loki.
"Bunu yapmayı ben de isterim" dedi kartal. "Eğer İdun'u ve onun altın elmalarını getireceğine söz verirsen... İdun'u Asgard'ın dışına, hemen yanı başındaki ormana getirmelisin ki onu yakalayabileyim. Tam iki gün sonra sizi orada bekleyeceğim. Sözünü tutacağına dair kutsal bir yemin et.
"Yemin ederim, istediğini yapacağım" diye haykırdı Loki. Böylece kartal onu serbest bıraktı ve Loki yol arkadaşlarının yanına döndü. Kartala verdiği sözden onlara söz etmedi. Üç tanrı Asgard'a döndüklerinde Loki, İdun'a yaklaşarak şöyle dedi: "Ormanda çok güzel altın elmalar buldum. Seninkiler kadar güzel görünüyorlar. Karşılaştırmak için kendi elmalarını da alıp benimle gel. Bulduklarımı seninkilere eklemek isteyeceksin."
İdun'un gözleri umutla ışıldadı. Mutlulukla gülümseyerek elmalarının olduğu sepeti aldı ve Loki'yle beraber yola koyuldu. Ormanın derinliklerine girdiklerinde kartal aniden üzerlerine süzüldü. İdun daha ne olduğunun ayrımına varmadan koca kuş onu pençeleriyle kaldırdı ve uçarak uzaklaştı.
Asgard'daki tanrılar İdun'un kaybolduğunu; onlara yemeleri için altın elmalarından getirmediği zaman anladılar. Nereye bakarlarsa baksınlar, ne onu ne elmalarını buldular ne de kimse ona ne olduğunu tahmin edebildi. Elbette Loki de tüm diğer tanrılar kadar şaşırmış görünüyordu.
İdun'un kaybolması önemli bir sorundu. Çünkü tanrılar, ancak düzenli olarak onun elmalarından yiyerek genç kalabiliyordu. Günler geçip de İdun dönmeyince tanrılar gitgide yaşlandılar. Saçları beyazladı. Elleri ve yüzleri kırıştı, yürüyüşleri yavaşladı ve kararsızlaştı.
Odin, sorunu tartışmak için tanrıları toplantıya çağırdı. İdun'un son görüldüğünde Loki'yle birlikte Asgard'dan dışarı çıkmakta olduğu anlaşıldı. Tanrılar hemen Loki'yi yakalayarak onu bağladılar. "İdun'a ne olduğunu bize anlatmazsan sana ölene dek işkence yapacağız" dedi Odin.
Yaşamının tehlikede olduğunu anlayan Loki yanıtladı:
"Gidip İdun'un Jotunheim'da (Devlerin Evi) olup olmadığına bakacağım. Sizler için onu orada arayacağım. Freya! Bana şahin tüylü pelerinini ödünç ver."
"Ne istersen veririm!" diye haykırdı Freya.
Böylece Loki, Freya’nın şahin tüylü pelerinini giyerek kuzeye, Jotunheim'a uçtu. Thjazi'nin evine vardığında, dev, denize açılmıştı ve İdun yalnızdı. Loki, tanrıçayı ve altın elmalarını hemen bir fındığa çevirdi ve onu pençeleri arasında sıkıca tutarak havalandı.
Thjazi döndüğünde her yere baktı, ancak Idun'u bulamadı. Yokluğunda sorun çıktığını tahmin ederek kendini kartala dönüştürdü. Yapabileceği bir şey olup olmadığını anlamak için havalandı. Şahini gördü ve peşine takıldı.
Asgard'da yol gözlemekte olan tanrılar, Loki'yi pençelerinde bir fındıkla kendilerine doğru uçarken gördüler. Dev bir kartal hızla arkasından yaklaşıyordu. Tanrılar hemen talaşlarla dolu torbalar hazırlayıp Asgard'ın duvarlarının çevresine yerleştirmeye koyuldular. Şahin, duvarların üzerinden güvenli tarafa geçer geçmez, talaşları, kükreyerek göklere yükselen alevler çıkaracak şekilde ateşlediler.
Kartal, yönünü değiştiremeyecek kadar büyük bir hızla şahini izlemekteydi. Alevlerin içine daldı ve tüyleri ateş aldı. Acı içinde kapıların yanında toprağa düştü ve tanrılar onu öldürdüler.
Thjazi'nin kızı Skadi, babasının öldürülmesinin intikamını almakla yükümlüydü. Bütün bir zırh kuşandı. Her iki eline birer silah alarak Asgard'a yöneldi.
Asgard'a ulaştığında Odin dedi ki: "Ölen bir adamın yakınına, uvrgild (bir tür kan bedeli, ç.n.) sunmak geleneğimizdir. Bu yüzden sana aramızdan istediğin kocayı seçme hakkını sunuyoruz. Ancak bir koşul, o seçimini sadece ayaklarımıza bakarak yapmalısın."
Skadi kabul etti. Odin'in oğlu Balder'e âşıktı. Çünkü o çok iyiydi. "Balder'i kocam olarak seçeceğim" dedi. "Onu ayaklarından tanıyacağımdan eminim, çünkü her şeyi öyle güzel ki ayakları da öyle olmalı. Bu yüzden... İşte bu ayakları seçiyorum!"
Ayakların sahibi ortaya çıkarken tanrılar gülümsemelerini saklamaya çalıştılar. Çünkü ayaklar Balder'in değil, Njord'undu.
Bunun üzerine Odin "Seni sevindiremediğimiz sürece verdiğimiz bedel yeterli sayılmaz" dedi. Skadi, ona karanlık bir bakış fırlatarak, "Aranızdan bunu yapabilecek olanı görmek isterdim" dedi. "Seçtiğim bu kocayla içimden hiç de gülmek gelmiyor."
Fakat Loki, pek çok yeteneği olan bir tanrıydı. Hemen bir oyuncu oldu ve bir tekeyle halat çekme oyununa girişti. Tanrı kucağına düştüğünde, Skadi kendini tutmasına rağmen, onun maskaralıklarına gülmekten kendini alamadı.
Daha sonra Odin, Thjazi'nin iki gözünü çıkarıp parlak yıldızlar olarak göklere yerleştirdi. Skadi, babasına yapılan bu Övgü nedeniyle onurlandı. Kızgınlığının yerini tatmin aldı ve tanrılarla barıştı.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder