Babası Şuppiluliuma’nın icraatını da bize aktaran 2. Murşili, kendi döneminde olup bitenleri egemenlik yıllarına ayırarak, ayrıntıları ile vermektedir. Yıllık icraatlarının yazıldığı bu tür belgeler annal = yıllık olarak bilinir. 2. Murşili’nin yıllıkları Ön Asya tarih yazıcılığı içinde anlatım biçimi ve ayrıntılara girmesi açısından çok önemli bir yer tutar. Özellikle devletler arası antlaşma metinlerinin başlarına konan ve o güne değin, bu antlaşmanın yapıldığı devletle ilişkilerin nasıl geliştiğini özetleyen ve geriye bakış adını verdiğimiz bölümler, Hititler’de tarih bilincinin ne denli güçlü olduğunu kanıtlamaktadır. 2. Murşili yıllıkları, şimdiye değin Boğazköy arşivlerinde bulunmuş en geniş tarih içerikli belge topluluğunu oluşturmaktadır. Bunları birinci sınıf tarih kaynakları olarak değerlendiriyoruz. Bu bakımdan, Yeni İmparatorluk döneminin en güçlü krallarından biri olan 2. Murşili dönemi ile ilgili hemen hemen her şeyi bu kaynaktan öğrenebilmekteyiz. Elimizde bu kralın, biri ilk 10 yıllık süresini, diğeri daha ayrıntılı bir biçimde 20 ve daha ileri krallık yıllarını kapsayan belgelerinin iki ayrı versiyonu bulunmaktadır. Yalnız, bunların da tarihsel olayların kronolojisi bakımından bazı sakıncaları yok değildir. Bunun günümüze uygulayarak bir örnekle açıklamakta yarar vardır: Bir tarih kitabının cildinden ayrıldığını, içinden pek çok sayfanın yırtılıp atıldığını, geriye kalan ve üzerlerinde sayfa numarası bulunmayan diğerlerinin dağıldıktan sonra, biraraya getirildiğini varsayalım. İşte elimizdeki 2. Murşili yıllıkları çok değerli olmakla beraber, bu durumdadır ve tarihinin yorumuna gerek vardır. Diğer yandan, askeri seferlerde adları geçen çok sayıdaki kentin, dağın ve ırmağın bugünkü adlarını bilemiyoruz. Bu bakımdan, anlatılan bir askeri seferin nerede geçtiğini, orduların hangi yolları aşarak, nereye geldiklerini bazen kesinlikle anlayamıyoruz. 2. Murşili, babasının son günlerini (İÖ 1345) ve tahta geçmeden önce oluşan olayları şöyle özetlemektedir: Ben babamın tahtına oturmadan önce, yöredeki düşman ülkeler benimle savaşa girdiler. Babam tanrı olunca (yani ölünce), kardeşim Arnuwanda (2.) babasının tahtına oturdu. Fakat sonra o da hastalandı. Düşman ülkeler, kardeşim Arnuwanda’nın hasta olduğunu öğrendiklerinde, gerçekten düşmanlığa başladılar. Fakat kardeşim Arnuwanda da tanrı olduğunda, henüz savaş açmamış olan düşmanlar da açıkça düşmanlığa başladılar, yöredeki düşman ülkeler şöyle diyorlardı: ‘Onun babası Hatti ülkesi kralı, kahraman bir kraldı. Ve düşman ülkeleri yenmişti. O şimdi tanrı oldu. Babasının tahtına oturan oğlu da (yani Arnuwanda 2.) eskiden bir savaş kahramanıydı. Fakat o da hastalandı ve tanrı oldu. Ama şimdi babasının tahtına oturan küçüktür. Ve o Hatti ülkesini ve Hatti ülkesine bağlı toprakları kurtaramaz. Babam uzun süre Mitanni ülkesinde kaldığından, efendim Arinna kentinin Güneş Tanrıçası’nın belirlenmiş (yani belli bir takvime göre yapılan) bayramları ile ilgilendim, onları kutladım. Ve Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na ellerimi kaldırıp, dedim ki: ‘Efendim Arinna’nın Güneş Tanrıçası! Bana küçük diyen ve beni saymayan yöredeki düşman ülkeleri sürekli senin topraklarını almaya uğraşırlar. Bana, aşağı gel ve benimle bu ülkeleri yen!’ Arinna’nın Güneş Tanrıçası benim sözlerimi işitip, bana geldi ve ben babamın tahtına geçer geçmez, 10 yıl içinde yöredeki düşman ülkeleri yendik. Bu bölümden 2. Murşili’nin, daha babası ölmeden zorluklarla karşılaştığı, kardeşinin de hayatta fazla kalmayışı yüzünden, düşmanlarının Hatti topraklarına göz diktikleri anlaşılmaktadır. Ayrıntılı yıllıklarda bulunan şu parça da ilginçtir: ... onlar (düşmanlar), aşağı ülkenin valisi Hannuti’nin öldüğünü öğrenince bana şu sözleri yazdılar: ‘Sen daha çocuksun ve (bir şeyden) anlamazsın. Senin ülken yıkılmaya (mahkum). Piyadelerin ve arabalı askerlerin azalmış. Benim piyadelerim ve arabalı askerlerim seninkilerden çok. Babanın askeri, arabası çoktu. Sen çocuksun onunla nasıl bir olabilirsin?’ Beni böyle aşağıladılar ve uyruğumdan (olanları) geriye vermediler. 2. Murşili’nin ilk yıllarında Kaşkalar ile uğraşmak zorunda kaldığı, bu arada Kuzey Suriye’de de bazı düşmanca hareketler olduğu anlaşılmaktadır. Kargamış kralı olan amcası Şarrkuşuh, Hitit güçlerinin en büyük desteğiydi. Bu bölge üzerinde Asur etkileri artınca, Kargamış kralı Asurlular ile savaşılması emrini vermiş, fakat Hititler’in burada kendilerine karşı hazırlıklarını duyan Asur komutanları savaşmaktan çekinmişlerdi. Firavun Haremheb döneminde, Mısırlılar’ın da Suriye’ye akınlar yaptıkları ve Halep’in güneyindeki Nuhaşşe’nin Hatti ülkesinden koptuğu sırada, yine Şarrikuşuh’un yardımlarıyla Mısır askerleri geri çekilmeye zorlanmıştı. Fakat Kargamış kralı, Kummanni kentinin tanrıçası Hepat’ın bir bayramını kutlamak için Hatti kralı ile Kizzuwatna’da buluştuğu sırada hastalanıp ölünce, bu bölgedeki denge, Hitit ülkesi aleyhine bozulmuştu. Bunun üzerine Nuhaşşe yeniden isyan etmişse de, 2. Murşili onları ekonomik açıdan çökertecek bir önleme başvurarak, yola getirmeyi başarmıştı: Onu piyadeler ve arabalı askerlerle Nuhaşşe’ye gönderdim. Ve ona şöyle talimat verdim: ‘Nuhaşeliler düşman olduklarım, git, onların ekinlerini yak ve onları zarara sok’ O, gidip, Nuhaşşe’nin ekinlerini yaktı. Onları zarara soktu. Nuhaşşe kralları, babama ve bana ettikleri andı bozmuş olduklarından, ant tanrıları tanrısal güçlerini gösterdiler...Kinza (=Kadeş) kralı Aitakam’nın en büyük oğlu, (yandaşı olan Nuhaşşe’nin) nasıl zarara uğradığını ve ekinlerinin azaldığını görünce, babası Aitakama’yı öldürdü... Kinza (=Kadeş) ülkesi tekrar benim yanıma geçti. Fakat ben onları uyruk olarak kabul etmedim. İçtikleri andı bozdukları için, onlara şöyle söyledim: ‘Ant tanrıları öçlerini alsınlar. Oğlu babasını öldürsün, kardeş kardeşini öldürsün ve o kendi etini kendi canını bitirsin.’ O (komutanlardan biri) Kinza’ya gitti ve Kinza’yı aldı. 2. Murşili’nin acımasızca elde ettiği bu başarıdan sonra, Kargamış’ı da yeniden düzene soktuğunu ve ölen ağabeyi Şarrikuşuh yerine, onun oğlunu tahta geçirdiğini öğreniyoruz. Eskiden Halpa (Halep)kralı olan, diğer ağabeyi Telipinu yerine de yine onun oğlu Talmişarruma’yı geçirdi ve onunlar bir antlaşma yaparak kendine bağladı. Kuzey Suriye krallıklarından Amurru’nun kralı Duppi-Teşup ile de, Şuppiluliuma’nın aynı ülkenin kralı Aziru ile imzaladığı gibi, bir antlaşma yaptı. Bu belgenin geriye bakış bölümünde özetle şöyle yazılmıştır: Ey Duppi-Teşup, Aziru senin büyükbabandı. O babama başkaldırdıysa da, babam onu yola getirmişti. Sonra ise, Nuhaşşe ve Kinza kralları ona isyan ettiklerinde, Aziru onlara katılmamıştı. Babam düşmanlarıyla savaşırken, senin büyükbaban Aziru da onunla gitti. O babamı hep korumuş, hiç öfkelendirmemişti. Babam da Aziru’yı ve ülkesini korumuştu. Babamın, büyükbabandan istemiş olduğu 300 şekel (=bir ağırlık birimi) temizlenmiş, birinci kalite altını, her yıl büyükbaban ödemiş, hiç karşı gelmemiş, onu kızdırmamıştı...
Ugarit arşivlerinde bulunan yazılı belgelerde de, 2. Murşili döneminde bu bölgenin de Hitit nüfuz alanı içinde kaldığını belli eden anlatımlar görülmektedir. Ugarit kralı Niqmepa ile yapılan bir antlaşmaya göre Hitit kralı, Ugarit ile sınırı olan bir ülkeyle savaş halinde bulunursa, Niqmepa’nın esas görevi, onun yardımına koşmak olacaktı. Aynı antlaşma metninde, Şuppiluliuma tarafından belirlenen eski sınırlar da onaylanıyordu. Ancak, bazı ufak sınır düzeltmeleri ile, Kargamış kralının egemenlik alanı genişletilmiş ve Ugarit o güne değin işlettiği tuz yataklarından yoksun kalmıştı. 2. Murşili’nin desteği ile tahta geçtiği anlaşılan Niqmepa, buna karşı koyamıyorsa da, ödediği haracın orantılı olarak azaltılmasını istemiş ve bu istem, Hitit kralı tarafından da olumlu karşılanmıştı.
Anadolu içindeki duruma gelince, bu alanda Hititler’in en büyük sorununun Kaşkalar olduğunu ve 2. Murşili’nin de ilk yıllarda bunlarla uğraşmak zorunda kaldığını yukarıda belirtmiştik. Ancak bu dönemde, Kaşkaların yönetim biçiminde büyük bir değişiklik olmuş ve o zamana değin bağımsız boylar halinde yaşayan Kaşkalar, şimdi bir kişinin yönetiminde toplanmışlardı. Bu olayı 2. Murşili şöyle aktarmaktadır: Pihhuniya Kaşka tarzında hüküm sürmüyordu. Kaşka ülkesinde tek bir kişinin hükümdarlığı olağan değildi; Pihhuniya birdenbire kral gibi yönetmeye başladı. O zaman, ben majeste ona karşı çıkıp, bir elçi yollayıp şöyle yazdım ‘sürüp Kaşka’ya götürdüğün ve benim uyruğumdan olanları bana geri gönder.’ Pihhuniya ise bana şöyle yanıt verdi: ‘Sana hiçbir şeyi geri vermeyeceğim. Ve sen eğer bana karşı sefere çıkarsan, savaşı hiçbir zaman kendi topraklarımda kabul etmeyeceğim. Seninle senin ülkende savaşa gireceğim.’ Kaşka kralının bu meydan okumasına karşı, 2. Murşli’nin karşısında tutunamadığı ve yenilerek, ülkesinin bir kesiminin yakılıp yıkıldığı, Pihhuniya’nın da tutsak edilip Hattuşa’ya götürüldüğü, yine 2. Murşili tarafından anlatılmaktadır.
Anadolu’nun doğusundaki Azzi-Hayaşa Bölgesi de Hititler ile sürekli sürtüşme halinde kalmış bir yerdir ve 2. Murşili döneminde de savaşın sürdüğü anlaşılmaktadır. Krallığının 10. yılında 2. Murşili bu ülkeyi barışa zorlamayı başarmıştı. Kendi anlatımı şöyledir: Azzi ülkesinin insanları, tahkim edilmiş kentleri savaşta fethettiğimi görünce, kendileri de dik tutunabilen Azzi halkı korktular. O zaman, ülkenin en yaşlıları bana gelip, ayaklarıma kapandılar ve dediler ki: ‘Efendimiz! Bizi mahvetme! Bizi uyruğun olarak kabul et. Biz de şimdiden sonra, sürekli olarak askerlerimizi ve arabalı savaşçılarımızı efendimizin emrine verelim. Bizde bulunan Hatti uyruklu kişileri de geriye verelim. O zaman ben majeste, onları mahvetmedim; onları uyrukluğa aldım. Yıl kısaldığı için (yani kış yaklaştığı için), Azzi ülkesini düzene sokmadım, fakat Azzi insanlarına ant içirdim. Sonra Hattuşa’ya döndüm ve kışı Hattuşa’da geçirdim... İlkbaharda, Azzi’yi düzene sokmaya gidecektim. Ama, Azzi halkı majestenin geldiğini duyunca, bana (birini) gönderip şu haberi verdiler: ‘Sen, efendimiz, bizi bir kez mahvettiğin için, ey efendimiz, tekrar gelme. Bizi uyrukluğa al!... Bana uyruğumdan 100 kişiyi geri verdiler. Ben de Azzi’ye gitmedim ve onları uyrukluğa kabul ettim. Bu yıl (yani 11. yıl içinde) başka sefere çıkmadım ve Ankuwa’ya gidip orada kışı geçirdim.
Ülkenin batı ve güneybatısındaki Mira, Kuwaliya, gibi ülkelerin kralları ile de kimi zaman antlaşmalar yoluyla, kimi zaman da güç kullanılarak bir denge sağlanmaya çalışılmış olduğu anlaşılmaktadır: Bazen Arzawa ülkeleri ‘bir yıldırım gibi’ gelen Hitit ordusu tarafından ezilmiş, bazen ise Sen, Maşhuiluwa, kaçıp babama sığınmıştın. Babam seni kabul edip, kendisine damat yapmış, kızı, kız kardeşim Muwatti’yi sana eş olarak vermişti. Fakat, sonradan seninle ilgilenememiş, senin düşmanlarını yenememişti. Oysa ben seninle ilgilendim, senin düşmanlarını yendim. Ayrıca kentler kurup, onları tahkim edip, askerle donattım. Ve ben seni Mira ülkesinin beyliğine getirdim sözleri ile ülkenin batısında yandaşlar aranmıştı.
2. Murşili döneminde çok ilginç bir saray entrikasına şahit olmaktayız. Şuppiluliuma’nın ilk karısı Henti’den başka bir de Babilli bir eşi olduğuna yukarıda değinmiştik. Sonradan Nalnigal diye bir Hurri adı da takılan bu kraliçe, ele geçen mühürlere göre Tawananna unvanına da sahipti. Gerek Arnuwanda’nın kısa egemenlik döneminde, gerek ondan sonra başa geçen 2. Murşili’nin krallık zamanının başlarında da, Malnigal, Tawananna unvanını ve bunun kendisine verdiği hak ve yetkilerden yararlanmayı sürdürmüştü. 2. Murşili bu durumu şöyle anlatıyor: Babam tanrı olduğunda, kardeşim Arnuwanda ve ben Tawananna’ya hiç kötülük etmedik, onu görevinden indirmedik. O, babamın zamanında sarayı ve Hatti ülkesini nasıl yönettiyse, kardeşimin döneminde de öyle yönetti. Kardeşim de tanrı olunca, ben de ona kötülük etmedim, Tawananna’yı hiçbir zaman indirmedim... Siz tanrılar, onun babamın sarayını bir ‘türbe’ye çevirdiğini görmüyor musunuz? Babil’den eşya (?) getirtti, başka eşyaları ise Hattuşa’da bütün halka dağıttı; geriye hiçbir şey kalmadı. 2. Murşili bunlara karşın, Tawananna’ya iyi davranmıştı. Fakat Tawananna, gece gündüz tanrıların önünde durup 2. Murşili’nin karısını lanetlemeye başlayıp da, bu beddualar sonucu gelini ölünce, iş ciddileşmişti. Bunun üzerine sarayda bir mahkeme düzenlendi ve Malnigal’den Tawanannalık unvanı ve yetkileri alınıp, saraydan kovuldu ve kendisine bir ev ile yaşamını sağlayacak yeterli maddi olanaklar verildi. Bütün toplumlarda var olan kaynana-gelin çekişmelerine Hitit döneminden bir örnek olan bu olayın nedeni, eldeki belgelerin yetersizliği yüzünden kesinlikle anlaşılamamaktadır. Ancak ölen gelinin adının Gaşşulawiya olduğu sanılmaktadır.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder