16 Mart 2022 Çarşamba

ATASÖZLERİ

 



EKSİLTİLİ ATASÖZLERİ:


Kimi atasözleri etsiltili anlatımla söylenegelmiştir. Örnekler:


Borç vermekle, düşman kırmakla.


Ata arpa, yiğide pilav.


Aş tuz ile, tuz ozan ile


Atın ürkeği, yiğidin korkağı.


Ana hakkı Tanrı hakkı.


Aba vakti yaba, yaba vakti aba.


Bağ bayırda, tazla çayırda.


Elmayı çayıra, armudu bayıra.


Bakarsan bağ, bakmazsan dağ.


El el ile değirmen yel ile.


Sen sen, ben ben.


İncir babadan, zeytin deden.



ÖYKÜ BİÇİMİNDEKİ ATASÖZLERİ:


Kimi atasözleri çok kısa bir öykü biçiminde söylenmiştir. Örnekler: Oynamasını bilmeyen kız "yerim dar" demiş. Yerini gelişletmişler "gerim dar" demiş.


Deveye "inişi mi seversin yokuşu mu" demişler; "düz yere mi girdi" demiş.


Eşeği düğüne çağırmışlar; "ya odun eksik, ya su"


demiş.


Kurda "neden boynun kalın" demişler; "işimi kendim


görürüm de ondan" demiş. 

Katıra "baban kim" demişler; "dayım at" demiş. 

Yengece "niçin yan yan gidersin*' demişler; "serde kabadayılık var" demiş.


Kediye "bokun kimya" demişler; üstünü örtmüş.

Terziye "göç" demişler; "iğnem başımda" demiş.


Tilkiye "tavuk kebabı yer misin" demişler; "adamın güleceğini getiriyorsunuz" demiş. 

Ağaca balta vurmuşlar; "soyu bedenimden" demiş. 

Tencere demiş: "dibim altın"; kepçe demiş: "girdim çıktım"


Yalancının evi yanmış; kimse inanmamış.



ATASÖZLERİNDE DEVRİK TÜMCE:


Birçok atasözü devrik tümce ile kurulmuş; böylece daha güçlü bir anlatım sağlanmıştır.


Örnekler:


Ada bana, adayım sana.


Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu.


Say beni sayayım seni.


Açma sırrını dostuna o da söyler dostuna.


Ağlama ölü için ağla deli için.


Al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur.


Besle kargayı oysun gözünü.


An beni bir kazla o da çürük çıksın.


Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.


Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.


Var ne bilsin yok halinden.



ATASÖZLERİ ULUSAL DEĞERLERİ YANSITIR:


Her ulusun atasözleri, kendi varlığının ve benliğinin ay nasıdır. Atasözlerinde bir ulusun düşünceleri, yaşayışları, inanışları, gelenekleri görülür. Atasözleri, uluslann zekâlanndaki keskinliği, hayallerindeki genişliği, duygulanndaki inceliği belirten en değerli örneklerdir. 

Bu sözler, derin felsefelerden başka güzel buluşlarla, parlak nüktelerle, ince alaylarla, sert taşlamalarla doludur. Böylece her atasözü, kendi ulusunun damgasını taşır.




ATASÖZLERİNİN ÇIKIŞI VE BİÇİMLENMESİ:


Bir atasözünün ilk taslağını kuşkusuz ki tek kişi ortaya atmıştır. Ama zamanla birçok kişiler onun üzerinde yontmalar, eklemeler, değiştirmeler yapmışlar; ona kamunun beğendiği, benimsediği bir biçim vermişlerdir. İşte ilk taslak, bu son biçimiyle atasözlerinin bütün niteliklerini kazanmış ve bir kişinin malı olmaktan çıkarak toplumun malı olmuştur.


 ATASÖZLERİNİN ESKİLİĞİ, YENİLİĞİ:


Atasözlerinin, atalardan kalma, eski, ulusal varlıklar olduğunu söylüyoruz. Bu "eskilik"


niteliği üzerinde biraz durmak gerekir:


Yüzlerce yıl halk potasında kaynadıktan sonra atasözü niteliğini kazanmış olan bir sözün sözcüklerinde sözdiziminde zamanla değişiklikler olabilir. Örnek olarak iki atasözünün bugünkü, XV. ve XI. yüzyıllardaki biçimlerini bir arada gösterelim:


Kurt komşusunu yemez. Kurt konşısın incitmez. Böri koşnısın yimes. ( Bugünkü) (XV. yüzyıldaki) (XI. yüzyıldaki)

(Bugünkü) (XV. yüzyıldaki) (XI. yüzyıldaki)


taramadığın eli öp başına ko. Kesemedüğün eli öp başına ko. Taşığ ısrumasa öpmiş kerek. (Taşı ısıramazsa öpmesi gerek)

Eski atasözlerinden bugün unutulmuş olanlar bulunduğu gibi yeni zamanlarda doğmuş atasözleri de vardır. Dokuz yüzyıl önce yaşadıkları Divanü Lûgat-it-Türk'ten anlaşılan atasözlerinden kimisi bugün de yaşamakta ise de kimisi unutulmuştur. Dahası XV. yüzyıl atasözlerinin durumu da böyledir. Örneğin Divan'daki:


Otug odhguç birle ücürmes. (Ateş alevle söndürülmez.) 

Buzdan suv tamar. (Buzdan su damlar.) 

Teşük suvda belgürer. (Kasık yarığı suda belli olur.)

gibi birçok atasözleri unutulmuştur. Bunun gibi XV. yüzyılda derlenmiş olan atasözlerinden: Sünnet var cümle kesmek yok.

Eşek eti diriyle tatludur.


İl ilden ayruksı olmaz, töresi ayruk olur.


gibileri bugün işitilmemektedir. Öte yandan: Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var. gibi kahvenin yurdumuza yayıldığı tarihten sonra çıkan atasözleri de vardır. Demek ki atasözleri de dilin sözcükleri gibi sürekli bir oluş-unutuluş durumu içindedir.



DÖRT BÖLÜK ATASÖZÜ:


Atasözleri, kullanıldıkları yer ve zaman bakımından dört bölüğe ayrılabilir: a) Yurdun her yerinde kullanılanlar; b) Sadece bir bölgede bulunanlar; c) Türkiye dışındaki Türk lehçelerinde yaşayanlar; ç) Eski zamanlarda kullanılmış iken bugün bırakılmış olanlar. Biz bunları ayrı ayrı derleme konusu yapmayı uygun buluyoruz. Nasıl ki sözlüklerimiz: a) Ortak yazı dili sözlüğü; b) Bölge ağızlarının sözlüğü; c) Lehçeler sözlüğü; ç) Tarihsel sözlük olarak ayrı ayrı ortaya konulmaktadır.


ÇELİŞİK ATASÖZLERİ:


Atasözleri içinde anlamlan birbirine aykırı olanlar vardır. Her atasözü bir kural olduğuna göre bu çelişik sözlerden her biri nasıl kural sayılabilir? Bu soruya cevap verebilmek için görüp geçirdiğimiz olayların çelişmelerle dolu olduğunu düşünmek gerekir. Bunları belirten kurallar da şüphesiz öyle olacaktır. Bundan başka aynı olay, değişik koşullar altında ayrı ayrı sonuçlar verebilir. O zaman birbirini tutmayan düsturlar ortaya çıkar. Nitekim yalan söylemenin kötü sonuçlar vereceğini bildiren atasözleriyle birlikte doğru söylemenin kötü sonuçlar vereceğini bildiren atasözleri de yaşamaktadır:


Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Doğru söyleyenin tepesi delik olur. (Çünkü herkes başına vurur.) 

Bunun gibi, iyilik yapanın iyilik göreceğini bildiren ata-sözlerimiz de, kötülük göreceğini


bildiren atasözlerimiz de vardır:


İyilik eden iyilik bulur.


İyiliğe iyilik olsaydı koca öküze bıçak olmazdı.


Burada bir inceliği belirtmek yerinde olur: Birbirine aykırı olan atasözlerinin hepsi kural gibi söylenmiş olmakla birlikte doğru yargılı olmayanlar, ya toplumla alaydır, ya taşlamadır ya uyarmadır ya yermedir ya da bir kötümserlik ve öfke anlatımıdır. Bunlar doğru şeyler söylemek için değil, toplumca benimsenmek gibi bir genelliği bulunan ruh hallerini yansıtmak için ortaya çıkmışlardır. Aralarında yerine göre inanılarak söylenilmiş olanlar da bulunabilir. Örneğin:


Devlet malı deniz, yemeyen domuz.


sözü taşlama da, öfke anlatımı da, inanılarak söylenilmiş bir söz de olabilir. 


iKi YARGILI ATASÖZLERİ:


Birtakım atasözleri çifte yargılı, çifte kurallıdır. Bu özellik eski atasözlerinde de bugünkülerde de görülür. Yargılar arasında başlıca iki türlü ilgi bulunur:


Atasözü iki cümleli bir benzetmedir. Cümlelerden biri benzeyen, öteki kendisine benzetilen yandır. Divanü Lûgat-it-Türk'teki şu söz gibi:

Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas.


(İşaret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz sapıtılmaz.) Bugünkü atasözlerinden örnekler: Demir tavında, dilber çağında.

Hırsızlık bir ekmekten, kahpelik bir öpmekten. 

Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır. 

Kavurga karın doyurmaz, kar susuzluk kandırmaz. 

Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.


Eken biçer, konan göçer.


Tarlayı taşlı yerden, kızı kardaşlık yerden. Paran çoksa kefil al, işim yoksa şahit ol.

Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork.


Atasözünün iki cümlesi arasında bir benzetme değil başka bir ilgi vardır: İki yargı birbirini tamamlar ya da birbirine karşıt olabilir. Örnekler:

Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin. Baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk. Var evi kerem evi, yok evi verem evi. Güzel bürünür, çirkin görünür. 


ATASÖZLERlYLE KARIŞTIRILAN SÖZLER:


Atasözlerinin niteliklerinden kimisini taşıdıkları için atasözlerini andıran ve birçok kitaplarda atasözü diye gösterilen birtakım sözler vardır. Aşağıda çeşitlerini gösterdiğimiz bu sözler, gerçek atasözleriyle karıştırılmamalıdır:

"Özsöz", "özdeyiş" (vecize) adları verilmesi gereken ve uzun uzun açıklanabilen derin anlamlı kısa sözler. Bunlar içinde yazanı, söyleyeni belli olanlar da olmayanlar da vardır. Örnekler:


Kendini bil.  (Khilon)

En büyük utku, kişinin kendine egemen olmasıdır. (Eflatun)

*


Malı az olan değil, istekleri çok olan insan fakirdir. (Seneca)


* Düşünüyorum, öyleyse var (Descartes)


* Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. (Atatürk)


* Hakaret muhayyerdir, reddolunur. (Hâmit)


Açıkgözlülük, sırasında göz yummayı bilmektir. (Cenap Ş.) 

*


Suiistimal kapısını aralık etmeye gelmez; derhal ardına kadar açılır. (Cenap Ş.)


Kâinatta yalnız bir sosyalist tanırım: Ecel.(Cenap Ş.)


En metin nokta-i istinat, insanın kendi kuvvetidir. (Cenap Ş.)

Bir güzel kıyafet, iyi bir tavsiye mektubudur. (Cenap Ş.)


Keskin kılıç kullananlar yanlış hamlelerden sakınmalıdırlar.


0Kabiliyetin mektebi yoktur.


Adalet mülkün temelidir.


Özdeyiş dışında kalan ve halk arasında sık sık kullanılan kısa, kuru, yalın gerçekler: Parasızlık her fenalığı yaptırır.

Çalışan kazanır.


Cümlemizin gireceği kara topraktır. Baba evladının fenalığını istemez. Meşveretsiz yapılan işten hayır gelmez. İlim deryadır.


Lakırdı ile iş bitmez. Takdir ne ise o olur.

Talih yâr olmayınca elden ne gelir. Can tatlıdır.

Herkes ana baba evladıdır. Fena söz çekilmez.

Yazanı bilinsin, bilinmesin "bilgece" dize ve beyitleı


Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.(Kanunî, *


Akla mağrur olma Eflâtun-i vakt olsan eğer, Bir edib-i kâmili gördükte tıfl-ı mektep ol. (Nef i)


Hâk ol ki Huda mertebeni eyleye âli.


Atasözleri Sözlüğü - F.3


(Ruhî) 33


Taklid-i zağ kebk-i hıramanı güldürür. (Yahya Ef.)


*


Sükût etmek gibi nadane âlemde cevap olmaz. (Şefiî Dede) *


Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler.


(Ragıp Pş.)


*


Erişir menzil-i maksuduna aheste giden


Tiz reftar olanın payine damen dolaşır. (Hatemî)


*


Lâf-ı dâvâ-yı enaniyyet ne-lâzım âkile, - Herkesin âlemde bin mafevki bin madunu var.


(Esat Muhlis Pş.)


Mihneti kendüye zevk etmedir âlemde hüner. (Vasıf)


Zerdûz palan ursan eşek yine eşektir. (Ziya Pş.)


*


İhtilâfatıyle uğraşmakta dehrin zevk yok Zevk anın mirsad-ı ibretten temaşasındadır. (Muallim Naci)


ç) Kimi şairler manzumeleri içine aldıkları atasözlerinin kalıbını bozmuşlardır: Vezne uysun diye ve başka nedenlerle sözcükleri değiştirmişler, araya sözcükler katmışlar, sözdizi -mine başka biçim vermişlerdir. Edebiyatımızda örneği pek çok olan böyle sözler, manzume 

içindeki değişik biçimleriyiz atasözleri sayılamazlar; asılları başka türlü olan atasözleri-ne "işaret" sayılırlar. İşte birkaçı:



Yüce olur ise her ne kadar dağ,


Yol üstünden aşar yakın u ırağ. (Güvahî)


(Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar.)

* (Güvahî)

Ecel olduğu yoktur havf ile def.

(Korkunun ecele faydası yoktur.)

* (Güvahî)

Ki başka buzağı, kaçma bu sözden, Yeğ olur seksiz ortaklık öküzden.

(Ortaklık öküzden yalnız buzağı yeğdir.)

* (Güvahî)

İşitmedin mi rişvet kapudan şad Giricek bacadan gamgin çıkar dad.

(Rüşvet kapıdan girerse iman bacadan çıkar.)

* Bu mesel meşhurdur kim dest ber bâlâyı dest.

(El elden üstündür.) (Nev'î)

Ağlamak ne demek kendi düşenler?

(Kendi düşen ağlamaz.)


(Levnî)


Binenler tiz nüzul eyler semend-i müstear üzre.


(tğrctı ata binen tez iner.) (Nabi)


Zeminin gûşu var derler meseldir.

(Yerin kulağı var.)

(Hıfzî) (Molla) (Davulun sesi uzaktan hoş gelir.)

Hoş gelir âvâze-i davul u zurna dûrdan.

Anlamaza davul çalsan vız gelir, Anlayana sivrisinek saz olur.


(Mestî)


(Anlayana sivrisinek saz, anlamaya davul zurna az.) Bir atasözünün ayrı ayrı kişilerce, hatta bir şairce türlü biçimlere sokulduğuna da örnekler verelim:

Verilmez oğlan ağlamasa emcek. (Güvahî)

* (Gufranî)

Ağlar sabi bile: Verin mememi.

(Ağlamayan çocuğa meme vermezler.)

* Demekle bal tatlu olmaz ağız. (Güvahî)

*

Meseldir zikr-i şehd ile şehâ olmaz dehen şirin.

(Kâlâyî)

* (Gufranî)

Bal bal desen ağız bal olur mu ya?

(Bal bal demekle ağız tatlı olmaz.) (K. Paşazade)

Ki vardurur gönülden gönüle rah.

Ki derler var gönülden gönüle yol. (K. Paşazade)

Ki gönülden gönüle vardır rah. (K. Paşazade) (Gönülden gönüle yol vardır.)

BAŞKA DiLE ÇEVİRlLME:

Atasözleri başka dile çevrilebilir. Bu çevirde anlam kaybolmaz, sadece biçim özellikleri kaybolur. Birçok uluslarda aynı anlamı taşıyan atasözleri de vardır. Ç. TANIM


Yukarıdaki açıklamalarla atasözlerinde bulunan çeşitli özellikleri ortaya koymuş bulunuyoruz. Bütün bu özellikleri içine alan bir tanım çok uzun olur. Bunun için ana nitelikleri belirterek olabildiğince kısa bir tanım yapacağız:


Atalarımızın, uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş özsözler. 

Ki atlaslar olur zaman ile dut. (Süheyl ü Nevbahar) Ki atlaslar olur eyyam ile


tut. (Tutmacı) (Şeyhî)

Küyenler hardan hurma yediler, Koruktan sabr ile helva yediler.

Nice şirin demiş bunu dana (Hamdullah Hamdi) Bağda sabr ile biter hûşe,

Ki olur sabr ile koruk helva.

Hûşe hem sabr ile olur tûşe. (Hamdullah Hamdi) Eğer sabredesin ey nahl-i ziba, Koruk

helva ola vü har hurma. (Kemal Paşazade) (Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas)


*



Göz yummak - Gönül almak - Dirsek çevirmek - Damarı tutmak - Baltayı taşa vurmak - Boyunun ölçüsünü almak


Bir taşla iki kuş vurmak - Ağzına bir parmak bal çalmak


Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak...


Bunlar "göz yumdum", "gönlünü alalım", "baltayı taşa vurdunuz", "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu" ... gibi tümceden oluştururlar. 


B. KAVRAM ÖZELLİKLERİ


Deyim, bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir anlatım kalıbıdır; genel kural niteliğinde bir söz değildir. Deyimi atalarsözünden ayıran en önemli özellik budur. Deyimleri biçim özellikleri bakımından incelerken iki bölüğe ayırmıştık.. b) bölüğünde bulunanlar, çoğu zaman atasözleriyle karıştırılmaktadır. Bu karıştırmanın nedeni, her iki söz çeşidinin de tümce durumunda bulunması ve hoşa giden bir anlatım taşımasıdır. Biçim benzerliğinden ileri gelen bu karışıklık, kavram ayrılığına dikkat edilirse ortadan kalkar. Örneğin:


Bitli baklanın kör alıcısı olur. İşleyen demir ışıldar. Bugünkü işini yarına bırakma. cümleleri atasözleridir. Çünkü her biri bir genel kuraldır. Denenmiştir: Her zaman bitli baklanın kör alıcısı olur. İşleyen demirin ışıldadığı su götürmez bir gerçektir. Bugünkü işini yarına bırakmamak öğüdü de her zaman uygulanmak üzere ortaya konulmuş bir düsturdur. Oysa:


Atı alan Üsküdar'ı geçti. Armut piş, ağzıma düş.

Bu perhiz ne, bu lahana turşusu ne?


sözleri deyimdir. Çünkü hiç biri genel kural olarak söylenemez: Her zaman atı alan Üsküdan geçmez. "Armut piş ağzıma düş" sözü her vakit değil, ancak kimi durumlar için doğrudur. Perhizle lahana turşusu da bir düstur gibi yürütülemez.


Deyimlerin amacı, bir kavramı ya özel kalıp içinde, ya da çekici, hoş bir anlatımla belirtmektir. Atasözlerinin amacı ise yol göstermek, ders ve öğüt vermek, ibret almamız için gerçekleri bildirmektir. Görülüyor ki deyimle atasözü, amaçta da birbirinden ayrılmaktadır.


Deyimle atasözü arasında, sınırda bulunan sözlere dikkat edilmelidir:


Atasözleri arasına da alınsa, deyimler arasına da alınsa yanlış sayılamayacak sözler vardır. Bu, atasözleriyle deyimleri birbirinden ayıran özelliklerin iyice belirmemiş olmasından değil, bu çeşit sözlerin iki anlam taşımasından ya da iki türlü yorumlanabilmesinden ileri gelir. Örneğin:


Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.


sözü, "karşındakini kızdırarak seninle ilgili şeyleri ortaya dökmesine, senin için kötü şeyler söylemesine yol açma" anlamına kullanılırsa atasözü olur. "Beni kızdırırsan senin için kötü şeyler söylerim" anlamına kullanılırsa deyim olur.


Başka bir örnek:


Çam sakızı çoban armağanı. sözü


sözü ••zengin olmayan kimsenin armağanı, pahalı bir şey alamaz diye yorumlanırsa atasözü sayılmış olur. "Sunduğum şey değersiz ama gücüm ancak buna yetiyor" diye yorumlanırsa deyim sayılmış olur. 


Böyle iki niteliği bulunan sözlerden birkaç örnek:


Arnavut'a sormuşlar: "cehenneme gider misin?"


diye, "aylık kaç?" demiş. Atın ölümü arpadan olsun. Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok? Keçiye can kaygısı, kasaba yağ kaygısı. Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa? Üzümü ye de bağını sorma. Varışına gelişim, tarhana aşına bulgur aşım. Balaban aş pişirmiş, çocuklarını başına üşürmüş. -Deveyi gördün mü?- Yeden ölsün. Karınca kararınca.


Kimi sözler, fiil çekiminin değişmesi ile atasözü iken deyim, deyim iken atasözü durumuna girer. Örneğin: Dağ yürümezse abdal yürür atasözüdür. Dağ yürümezse abdal yürüsün deyimdir. Bunun gibi: Doğmadık çocuğa don biçilmez atasözüdür. Doğmadık çocuğa don biçmek deyimdir.


Bir örnek daha: Ölümü gören hastalığa razı olur, atasözüdür. Ölümü görüp hastalığa razı olmak ya da Ölümü gördü de hastalığa razı oldu deyimdir.

Bu biçim deyimler, kalıpları bilinen atasözlerine "rişaret" de sayılabilir.


4. Biçim bakımından iki bölüğe ayırdığımız deyimleri kavram bakımından da ikiye ayırabiliriz:


Deyimlerin çoğunda kalıplaşmış sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamları dışındadır. Örnekler:

Devede kulak - Düttürü Leyla - Başlı başına - İçinden pazarlıklı - Sapı silik - Çantada keklik - Gün görmüş - Ömür törpüsü - Püsküllü bela - Dişe dokunur - Yıldızı dişi - Danışıklı dövüş - Hem nalına hem mıhına - Ağır ezgi, fıstıkî



makam - Balık kavağa çıkınca - Abayı yakmak - Hapı yutmak - Pabucu dama atılmak - Mercimeği fırına vermek -İki ayağını bir pabuca koymak - Tozdan dumandan ferman okunmamak - Karda gezip izini belli etmemek - Tavşana kaç, tazıya tut demek - Fol yok, yumurta yok - Ne şiş yansın ne kebap - Öküz öldü ortaklık ayrıldı - Tencere yuvarlandı kapağını buldu - Ben diyorum hadımım, o soruyor oğul uşaktan neyin var?


Kimi deyimlerde kalıplaşmış sözden çıkan anlam, sözcüklerin gerçek anlamları dışında değildir. Örnekler:

Çoğu gitti azı kaldı - İsmi var cismi yok - İyiye iyi kötüye kötü demek - Âdet yerini bulsun - Allah bana, ben de sana - Kimi kimsesi yok - Özrü kabahatinden büyük - Hem suçlu, hem güçlü - Yeri yurdu bellisiz - Ağzına layık - Dosta düşmana karşı - Yükte hafif pahada ağır - İyi gün dostu.



Ömer Asım Aksoy'un Atasözleri ve deyimler sözlüğü kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak