15 Mart 2022 Salı

Görgü Kuralları

 


İlmihal ve Hal ve Gidiş



İlmihal, İslam dininin temel ilke ve kurallarıyla, günlük davranışlarında insanların doğruyu yanlışı, helal, haram, mekruh, vacib, müstehab, bidat, vb. işleri öğrenmeleri için hazırlanmış başvuru kitabı, kılavuzdur. İslam hukukunun muamelat denilen toplumsal ilişkileri düzenleyen kurallarının bir araya getirildiği kitapların ve günlük yaşamla ilgili fetva derlemelerinin, Halebi, Kuduri, Mülteka gibi fıkıh kitaplarının işlevsel olduğunun görülmesinden kaynaklanan ilmihal kitaplarının en beğenileni ve halen basımı devam edeni Mızraklı İlmihal (Edirne’de ölen Muhammed bin Kut-biddin İznikî’nin 1480/81’de yazdığı Mıftâh’ul-Cenne) oldu. Mehmet Zihni Efendi’nin yazdığı Nimeta tslam (1892/93) adlı ilmihal Cumhuriyet döneminde yazılan ve Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı ilmihallerin öncüsüdür. Tarikatların güçlenmesi ve karar meşruiyetinin tartışılır hale gelmesiyle fetva ve ilmihal sayıları arttı.


Batıda Augustinus’la başlayan ve 16. yüzyılda matbaa ve Reform hareketiyle büyük önem kazanan, 17. yüzyılda kilise ve mezheplerin kendi standart metinlerini oluşturdukları, ilmihalin tekabülü kateşizmler, 19. yüzyılda Pazar okulu anlayışının yaygınlaşmasıyla önemini kaybetti. Bizde de dinsel eğitim ve basının, her türlü iletişim kanalını kullanma olanak ve terbiyesinin gelişimi ile, ilmihal kitaplarına artık eskisi gibi ulvi değerler atfedilmiyor.


Bugün, bir gayri Müslim kadınla yurttaşlık hakkı almak için evlenmek günah mıdır veya emekli olduktan sonra gayri Müslim ülkesinde oturulabilirmi gibi, yeni sorunlar karşısında fetva almak ihtiyacı kendisini gösterirken, 60’lı yılların büyüklerin önünde bacaklarını uzatmak, sigara içmek gibi sorunları geride kaldı. Milliyetçi Cephe Hükümeti zamanında ders programına konulan ahlak dersi, 12 Eylül yönetimince din ve ahlak dersine dönüştürüldükten, askeri mahkemelerde 210 bin dava açıldıktan, 348 bin kişiye pasaport tahdidi konulup 14.509 kişi kamu görevinden atıldıktan ve 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkartıldıktan sonra, 68 hareketinin önderlerinden Harun Karadeniz’in, meşru öğrenci derneği yönetiminin tespiti sorunundan doğan dava nedeniyle “mahkemeye düşmek, benim için ölmek, yok olmak ya da çok kötü katil, hırsız gibi bir şey olmaya eşdeğerdi. ‘İyi adam’ mahkemeye düşmezdi, iyi, dürüst adamın mahkemede ne işi olabilirdi?” (Olaylı Yıllar ve Gençlik, 1975, s. 29) diye uykularının kaçması, mülkün temelini anlayamamış klan çocuğunun tepkisi kadar naif kalıyor.


Sosyete, Başıbozuklar ve Siviller


Atatürk, muasır medeniyet seviyesine getirilecek halkı ‘sosyete’ olarak  adlandırmıştır: “Uçurum kenarında yıkık bir ülke... yıllarca süren savaş... ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler...” (9 Mart 1935, CHP 4- Büyük Kurultayı).

Sosyete kadınsız olamayacağı için önceleri çok sıkıntı çekildiyse de, İkinci Dünya Savaşı’nın zenginleri imdada yetiştiler ve magazin dünyası, Avrupa, Hollywood haberleriyle yetinmek zorunda kalmayarak, Sosyete/ Cemiyet Haberleri köşelerini hazırlamaya başladı. Bugün magazin ve sosyete basını, uluslararası uzmanlık alanı haline gelerek, iletişim ve roller konusunda ‘sokaktaki insanı’ kazanma mücadelesi verecek ölçeğe ulaşmıştır. Aristokratların, büyük burjuvaların, gösteri dünyasının şaşalı yaşamının orta sınıfların ilgisini çekmesini değerlendiren Avrupa basın devleri, birçok dünya ülkesinde aynı tarz yayınları devreye sokmuştur. Farah Diba ve Prenses Süreyya ile başlayıp Prenses Diana’ya kadar gelen bu ilgi, sosyetik olana tanınan öncü konumla iletişim kanallarının demokratikleşmesi arasında ortaçağ masal dünyasının çelişkilerinin aşınmadığını göstermektedir.

Oy hakkının genelleşmesiyle parlamentoların demokratikleşmesi tamamlanırken, seçimlere duyulan ilginin azalması, Avrupa'da kamusal ve sivil yaşam alanları ayrımı tartışmalarında önemli bir sorun oluşturuyor. Seçimlere duyulan ilgi Türkiye’de sorun oluşturmuyor ama yaşam alanlarının tartışılması bizde de başladı. Halkı millet olmak için vergi vermeye çağıran kamusal alan, özelleştirme konusunda uzlaşamadıkça Avrupalılığı konusundaki tereddütleri gideremeyeceğinin farkına varıyor, tartışmanın yaşam alanını ilgilendiren önemli boyutu bu.

Sivilleşmenin tarihi bizde iki boyut içeriyor. Birincisi başıbozukluk, İkincisi çıplaklık. Giyim bölümünde göreceğimiz gibi, Osmanlı her millet, meslek ve zanaatın ayrı giyimi olmasını sağlamaya çalışıyordu. Ama ana ayrım, bu sınıflamayı başarıyla uygulayabildiği memurlarıyla siviller arasındaydı. Böylelikle Kırım Savaşı döneminde sayıları artan, silah altına alınmamış talimsiz askerlerden oluşan gönüllü birliklere başıbozuk askeri adı verildi. 1877 Savaşı’ndan sonra başarısızlığı iyice açığa çıkan usûl terk edildiyse de, taşradan İstanbul’a gelen yersiz yurtsuzlara zamanında şehri dolduran asker gibi başıbozuk denir oldu. Zamanla ordu mensubu olmayan herkese başıbozuk denmeye başlandı, hatta şimdi sinema biletlerinin tam ve öğrenci diye iki kategoriye ayrılması gibi, kumpanya, tiyatro, vb. kapılarında bilet fiyatları, asker ve başıbozuk olarak sınıflandırılmaya başlanmıştı.

Bir işe soyunmayana, yani bir zanaat elbisesini giyinmeyene anadan doğma kalmış gözüyle bakabiliriz. Deniz hamamından plajlara geçildiği dönemde çıplak denize giren küçük veya gariban çocuklar için İstanbul argosunda sivil denmeye başlanması da çocukların zaten doğdukları gibi dolaştıklarını bilen, yalnız elbiselerini çıkarmakla sınıf farklarından soyunduklarını gören arifane bir ifade. Polis de üniformasından soyunduğunda sivilleşiyor.

Önce Gramsci çevirileriyle yaşamımıza girmeye başlayan sivil toplumun önemi yöneticiler ve köşe yazarları tarafından daha iyi anlaşılmaya başladığında, altyapısı oluşmuş sivil ve sosyete kavramları artık kazanılmış durumdaydı.

Centilmen ve Efendi

Centilmen eski Fransızca gentilz hom yani hanedandan olmamakla birlikte silah taşıma yetkisi olan adama verilen addır. Kökü Latince gens ve gentilis yani soy ve aynı soydan olan sözcüklerine çıkar. Edmund Howes (1607-1631) centilmeni, doğuştan gelen bir nitelik olarak adlandırarak, kralın verebileceği şövalye, baron, dük, vb. unvanlarına üstün tutmuştur. Centilmen burjuvazinin gelişimiyle görgü sahibi, topluluk yaşamında belirli bir konuma sahip ve davranışlarıyla bunun hakkını veren kişi anlamını kazanmıştır. Toplumumuzda enteresan, bonkör gibi sözcüklere karşılık bulunmadığı dönemde, tuvalet kapılarında göründü. Sonra futbol dünyasında kendisine yer arandı.

Centilmenin eski karşılığı çelebi idi. Çelebi, 12. yüzyıldan başlayarak

17. yüzyıla kadar Anadolu mistisizmini etkileyen Kalenderîlik akımından doğan sıfatla ‘kalenderleşirken, etimolojik kökeni onun kadar tartışmalı olan efendi ortaya çıktı (1919 ’dan sonra İstanbul Efendisi Opereti de bestelendi). Cumhuriyet’ten sonra efendi şehre yerleşmiş köylünün adına takıldı; evlere temizliğe giden karısı da ‘kadın’ oldu. Doğuştan silah taşıma hakkı olan beyefendilerle, sıkı delikanlıların arasında centilmenlerin pek yeri kalmadığından, efendi halen itibarını koruyor.

Mağanda

Mandingolar, Nijerya-Kongo dil ailesine bağlı Mande dili konuşan Batı Afrika halklarındandır, Maninka, Manding olarak da bilinirler. IO 4000-3000 yılından beri tarım yapan bu insanlar, 14. yüzyılda en parlak dönemini yaşayan Mali Imparatorluğu’nun da kurucularıdır ve dünyanın en uzun ömürlü hanedanlarından birine sahiptirler. Ataerkil ve kastlı toplulukları da barındıran bu insanlar kölecilik döneminde satılarak veya kaçırılarak Amerika’ya götürülme talihsizliğine uğradıktan sonra, 70'li yıllarda ‘kara güzeldir’ akımından esinlenen macera filmlerinden birine de konu oldular. Bu filmde rol alan ve zincirleriyle beyaz adama kök söktüren insan azmanı artist, Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’ne göre görgüsüz, kaba saba, yontulmamış kimse anlamına gelen maganda’nın esin kaynağı oldu. Mandingo adlı bu filmin yönetmen ve oyuncularını hatırlamıyorum, filmi kimler gördü bilmiyorum ama 90’lı yıllardan itibaren çok sayıda karikatüre, çizgi romana konu olan magandaların hediyelik eşya dükkânlarında çıkartmaları da satılmaya başlanmıştı.



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak