14 Mart 2022 Pazartesi

Türk Mitolojisi'nde Hayat Ağacı

 



Ağacın başlı başına hayatımızdaki yeri ve önemi tartışma götürmez.  Ama "dünya ağacı", "yaşam  ağacı':  "evrensel ağaç" gibi isimlerle de anılan "hayat ağacı': yeri göğü birleştiren mitolojik ağaç, diğer ağaçlardan çok daha farklı ve özel bir öneme sahiptir. Çeşitli Türk boyları içinde  Bay Akağaç, Bay Direk, Demir Ağaç, Bayterek, Bayağaç gibi isimlerle anılan hayat ağacı dört mevsim boyunca yeşil kaldığına inanılan ve yeşil kaldığı müddetçe de dünyanın var olacağına inanılan ağaçtır.

"O tektir, yalnızdır ve kendi başına ayakta durabilir. Onun insanlara değil, insanların ona ihtiyacı vardır.

Bütün ağaçlardan büyüktür, hepsinden gösterişlidir, hepsini kucaklar.

Koyu gölgelidir ve gölgesine sığınanları kötülüklerden koruduğuna inanılır:'

Bu nedenle "Hakan Ağaç"tır. Altay Türkleri şöyle anlatır onu: "Ağaç Hakan büyüktü, her şeyin esasıydı,

Varlık ona bağlıydı, gökle yer binasıydı, Kökleri kaplar idi yer altı dünyasını Zirvesi deler idi göğün dokuz katını Tam yedi ayak idi ağacının yaprakları:'

Hayat Ağacı dünyanın merkezini sembolize eder. Yeraltı, yeryüzü ve gökyüzünü dikey bir merkezde birleştirir. Kutlu bir dağın tepesinden yükselerek cennete ulaştığına inanılır. En önemli özelliklerinden biri meyvesiz oluşudur. Ama bu beslemediği anlamına gelmez tersine gövdesinden ve dallarından çıkan öz suyuyla besleyen bir ağaçtır Hayat Ağacı.  Bu  anlamıyla  onu minik bir bebeğin annesine benzetmek yanlış olmayacaktır. Bir anne fedakarlığıyla kendisine ihtiyaç duyan tüm canlıları ayakta kalıncaya kadar besler. Ve onun özsuyu anne sütü gibi en faydalı besindir. Doğumun ve ölümün simgesidir bu nedenle ... Çocuğu olmayan  kadınlar  onun  köklerinin dibinde Tanrı'ya yalvarır, onun doğurganlığı ve besleyiciliğine sığınarak teselli bulmaya çalışır. Mezarların başına ağaç dikmek de yine ölüleri onun kollarına bırakmak, ona  emanet  etmekle eşdeğerdir. Bu kutsallığına rağmen Türkler Hayat Ağacı'na tapmazlar. Ağaç bir put ya da dua edilen, kendisinden bir şeyler beklenen bir yaratıcı değildir. O yalnızca Tanrı'nın temsilcisi, ona en yakın olan canlıdır. Kökleri yerin altından, dalları gökyüzünden ona ulaşır bu nedenle insanoğlunu da Yaradan'a ulaştırır. İnsanoğlu Tanrı'ya o ağaca tırmanarak ulaşır, onun mertebesine ancak o ağaç sayesinde yükselir simgesel olarak.

Manas Destanı'nda Manas'ın ölümünden sonra kötü insanların saldırısından oğlu Semetey'i korumaya çalışan Kanıkey'in, "Bayterek"e yani hayat ağacına seslenerek aslında Tanrı'ya  yalvarması belirleyici örneklerden biridir. Uzun ve ızdıraplı bir yolculuğa çıkar, aç ve susuz kalır ve hayat ağacının önünde Tanrı'ya el açar:

"Evliya isen el açıp

Duacı alsana Bayterek 

Evliyamdan ayrılıp

Karaltı bulamadan dururuz, 

Bizim gibi zavallılara

Ata alsana Bayterek 

Aziz candan geçtik 

Gizleyip saklamak için

Kurbanın olayım Bayterek 

Altına sığındık baş sunduk

Kendimden geçtim uykuya kandırsana 

Kurban olayım Bayterek

Yoruldum canı dinlendirsene 

Kana kana uyuyayım Bayterek 

Yetimine güç versene

Ayağa kalkayım Bayterek

Haksız nimetsiz kaldım süt versene 

Sönen ateşimi yandırsana

Ölen canı diriltsene

Kopup gittim birleştirsene!"

Bayterek, Kanıkey'in yalvarışını duyacak ve budaklarından ırmak gibi süt akıtacaktır. Bu yalvarışı duyansa gerçekte Tanrıdır ve Kanıkey'i kutundan mahrum bırakmaz, onu kutsar ve korur.



Hayat Ağacı ve Kartal


Hayat Ağacı tüm bu özelliklerinin yanında çoğu zaman yalnız değildir. Motifin üzerinde genellikle çift başlı kartal ya da iki büyük kartalla tasavvur edilir. Bu aracılık görevini zaman zaman ağaç adına onlar yapar, ihtiyaç olduğunda insanoğlunun isteklerini hızlıca Tanrı'ya ulaştırırlar. Selçuklu Devleti'nin güç ve hükümdarlık sembolü olan çift başlı kartal ağaçla birlikte sembolize edilmiştir. Camilerin, medreselerin, sarayların kapılarında bu iki figürü birlikte görmek mümkündür. Örneğin Sivas'ta bulunan Gök Medrese'nin kapısında üzerinde çift başlı kartal olan Hayat Ağacı motifi işlidir. Adının Gök Medrese olması da İslamiyet döneminde bile Gök Tanrı inancının hala etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Selçuklu en güzel yapılarından birine Gök Tanrı'yı, Hayat Ağacı'nı ve kartalı aynı anda işlemiştir.

Sibirya ve Altay bölgesinde yurtların yanına dikilmiş uzun bir sırık bulunur. Sırığın tepesine yerleştirilen tahtadan kuşun adı "gök kuşu'dur. Yakutlarda bu sırık göğün direği olarak kabul edilir ve üzerindeki kuş da çift başlı kartaldır. Kartal Tanrı'nın gücünü ve erkini temsil eder.

Manas Destanı'nın "kardeşi" kabul edebileceğimiz Kazak ve Kırgızlara ait Er- Töştük Destanı'nda bahsi geçen "karakuş" da yine bu gücü temsil eden kartaldır ve bu kartal Hayat Ağacı'nın üzerine tünemiş olarak tasvir edilir destanda. Ağaçla kartal bir bütündür o nedenle Türk Mitolojisi'nde kartal ağacı, ağaç kartalı korur.

Hayat Ağacı'nın en başta gelen özelliklerinden biri göğün direği olmasıdır. Kutsal sütun ya da merkezi temel direk de denir. O dünyanın dengesini kuran, onu her daim dengede tutan bir direk ve bir temel gibidir. Zaman zaman sırık sözcüğüyle de eş anlamlı olarak kullanılan bu direk evrensel ekseni belirtmek için kullanılır. Farklı evrensel düzeyleri birleştiren ve taşıyan bu sütunun tabanının yer altı bölgesine saplı olduğu, diğer ucunun da Kutup Yıldızı'na ulaştığı kabul edilir. Dünyanın merkezi fikri evrensel eksen kavramıyla tam bir bütünlük gösterir. Hayat Ağacı işte bu bütünlüğün ortasındadır. Göğe yükselme, tanrılara ulaşma, öbür dünyaya geçme bu direk ve ağaç boyunca gerçekleştirilir. Bir başka ifadeyle o sonsuzluğa giden bir yoldur.

O direk Türk çadırının da simgesidir. Kimi zaman dünyanın merkezinde, kimi zaman "yurt''un ortasında ama hep denge kuran, denge sağlayan, ayakta tutandır. Türk çadırları gök kubbeye benzetilerek yapılmıştır ve aileyi koruyan bu çadır dünyayı temsil eder. Yeryüzünün direği nasıl ki Hayat Ağacı ise, çadırın ortasındaki direk de o ailenin ağacıdır bir anlamıyla. Anadolu'da Türkmen obaları bir yere konduklarında oba reisinin çadırı diğer tüm çadırların ortasında olacak şekilde yerleşir. Bu merkezciliğin bir parçasıdır. Hakan ya da padişah otağı da ordugahın merkezinde yer almak zorundadır. Ordu sözü zaten "orta" sözünden türemiş bir sözcüktür. "Orta" yani "merkez'den geçen direk bu anlamıyla o kutlu düzen için, kurulan devletin bekası, gücü kudreti için son derece önem arz eden bir simgedir. Ama bu "direk" olma ağaca özgüdür, insana değil. O nedenle çok çok uzun boylu insanlar hoş karşılanmaz, "Göğe direk mi olacaksın" diyerek alaya alınırlar Anadolu'nun çeşitli yerlerinde hala. Ya da toplum içinde herkes otururken sürekli ayakta bekleyene "Korkma otur göğün direği var yıkılmaz" ya da bazen biraz daha tepkiyle "Yalı kazığı gibi dikilme" denir. Bu Hayat Ağacı ve direk anlayışının günümüze kadar gelen başka bir yansımasıdır. Çok uzun boylu insanların antipatik bulunmasının altında yatan neden budur. Dengeyi sağlayan bir mekanizma varken birilerinin bu dengeye "şirk" koşması pek dile getirilmese de sempatik bulunmaz. 




Hayat Ağacı ve Bilgi Ağacı


Hayat Ağacı aynı zamanda bitmez tükenmez yaşamın, sonsuzluğun simgesidir. Sonsuzluk, ölümsüzlükle, Tanrı'yla özdeştir, o da döner dolaşır mutlak gerçeklikle aynı noktada birleşir. Tüm dinlerde ortak olan "yasak ağaç" anektodu biraz da bu anlayışın ürünüdür. Tanrı Adem ile Havva'ya yasak ağaca dokunmama şartıyla bahçeden her istediklerini yeme izni vermişti. Kur'an'ı Kerim'de cinsi saptanamayan bu ağaç Eski Ahit'te oldukça belirgindir. Yasak olan ağaç Bilgi Ağacıdır. Yani Hayat Ağacı... Kendini Tanrı'yla eşdeğer gören onun sonsuzluğuna, ölümsüzlüğüne özenen insan bu nedenle cezalandırılıp yeryüzüne gönderilmiştir. Bu ağacın meyvesi ölümsüzlüğü, mutlak gücü ve her şeyi bilmeyi sunan mucizevi bir meyvedir. Hayat Ağacı bu anlamıyla da bilginin simgesi olmakta ve "Bilgi Ağacı"na dönüşmektedir. O öylesine yüksek, uludur ki, yükseldikçe ufku genişletir, yükseldikçe bilgisizlikten arındırır. Hayat Ağacı eksen görevi görürken, iki ucuyla yeryüzü ve Kutup Yıldızı'nı birleştirirken de bu işlevine devam etmektedir. Çünkü Kutup Yıldızı yol gösteren, yön çizen, insanoğlunu içinde bulunduğu "kaybolmuşluktan" da kurtarandır. Bulunduğu yer hiç değişmez ve o yerden insanoğluna kendi bulunduğu yeri de öğretir. Kutup Yıldızı biraz da bu nedenle Türk inancında göğün merkezidir. Buradan Türklerde hayatın merkezinde "bilgi" ve "ilim" olduğu gerçekliğine de kolaylıkla varabiliriz.

Yunus Emre'nin dediği gibi: 

"ilim ilim bilmektir

ilim kendin bilmektir

 Sen kendini bilmezsen 

Ya nice okumaktır"


Hayat Ağacı her daim bunu hatırlatır durur. Cehaletle ve küstahlıkla mücadele eder. İnsanoğluna bilgisizliğini hatırlatır, onu yükselerek bu cehaletten arındırmaya teşvik eder. O nedenle ağaca sahip çıkmak "eğitim" ve "bilinç" meselesidir.



Kayın Ağacı


Türkler için kutsal kabul edilecek ağaçlar kayın, çam, kavak, ardıç, çınar, servi, sedir, meşe, dut, söğüt ve elma gibi ağaçlardır. Ancak bunların içinde en kutsalı ve Türk mitolojisinin belkemiği sayılacak ağaç, kayın ağacıdır. Kayın, iyi ve koruyucu ruhların yeryüzüne inme yoludur. Tanrı kutunu içinde barındıran bir ağaçtır, bu nedenle de insanoğlu kayın ağacının olduğu yerde ferahlık bulur, rahatlar, arınır, temizlenir ve mutlu olur. Türklerin anlayışında kayına kadının, ananın ruhu sinmiştir. Zaten adı bu nedenle kayındır. Divanı Lügat-it Türk'te "kadın" olarak geçen kayın, Tuva Türklerinde hala "kadın" olarak anılmaktadır. Yani ona "kadın ağacı" demek yanlış olmayacaktır. Hayat Ağacı'nın her zaman güneyinde bulunan onun en büyük yardımcısı ve bazen de birebir hayat ağacının kendisi yerine geçen kayın, ilk insanın varoluşunu anlatan Er Sogotoh Destanı'nda şöyle anlatılır:

"Evden yine çıkıp güneye bakınca, güneyde büyük bir kayın ağacının yükseldiği görülürmüş. Bu kayın ağacı da o kadar güzelmiş ki tıpkı bir genç kızı andırırmış .. ."

İlk insan Er Sogotoh bu kayın ağacının yönünde ilerleyerek bulur eşini ve öyle iner yeryüzüne ... Kadınların ve çocukların koruyucu ruhu Umay Ana yeryüzüne inerken iki kayın getirir yanında ... Kayın ağacının yanında yapılan dualar Tanrı'ya daha çabuk ulaşır daha çabuk kabul olur. Üzerine şimşek ya da yıldırım düşmez, kötü ruhlar ondan uzak durur. Yeni kurulan aileye mutluluk, iyilik ve sevgi getirir. Gençliğin, mutluluğun, özgürlüğün, barışın, dostluğun ve vatanın simgesidir. Hayat Ağacı, kayın ve kartalla bir bütündür ama yine de bu yalnız ve tek başına yeter olduğu gerçeğini değiştirmez.  O büyük ve ulu gövdesiyle dünyanın ve var olan her şeyin dengesi olmaya bulunduğu yerden devam eder, varlığıyla ruhlara dinginlik verir.



Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak