15 Nisan 2023 Cumartesi

YALANCI PEYGAMBERLERİN ORTAYA ÇIKIŞLARI VE BUNLARIN HAYAT VE FAALİYETLERİ-2

 


TULEYHA BIN HUVEYLİD



Sahte peygamberlerden ikincisi olarak inceleyeceğimiz Tuleyha, şahsiyet itibariyle diğer sahte peygamberler kadar kuvvetli olmamakla beraber, bir aralık Medine'yi tehdit edecek derecede cesaret göstermiş, daha sonra da Hâlid bin Velid'in ordularını ciddi şekilde uğraştırmış olduğundan tarihte oldukça önemli bir yer kazanmıştır.


Tuleyha'nın soyu:


Asıl adı "Talha" olan Tuleyha, Necid'de oturan Esed kabilesinin ileri gelenlerindendir. Müslümanlar ona kızdıkları için " Tuleyha" yâni "Talhacık" adını verdiler.

İbn ül - Esir'e göre onun soyu şöyledir: Tuleyha bin Hüveylid bin Nevfel bin Nadle bin ül-Eşter bin Hecvan bin Fak'as bin Tureyf bin Amr bin Müseyl bin ül - Hâris bin Dudan bin Esed bin Hüzeyme bin Müdrike bin İlyas bin Mudar ül - Esedi ül - Fakasi. Zehebi bu soy kütüğünü daha kısa gösterir, şöyle ki: Tuleyha bin Hüveylid bin Nevfel bin Nadlet ül - Esedi ül - Fakasi.



Tuleyha'nın birinci defa İslamiyeti kabulü:


Tuleyha'nın hayatını tarihen mallim en eski günlerinden alarak inceleyecek olursak, onu Hicretin 5. yılında putperest Kureyşlilerle birlikte Medine'yi kuşatmış bir düşman, 9. yılında kabilesinden bir heyetle birlikte Medine'ye gelip islâmiyet'i kabul etmiş bir mümin, Hicretin, 10.yılında mürtedlerin başına geçmiş, peygamberlik iddiasında bir komutan, Buzaha savaşından bir müddet sonra ise Kadisiye ve Nihâvent savaşlarında Islam ordusunun zafer plânlarını hazırlayan kıymetli bir Müslüman askeri olarak görmek mümkündür. 


En kısa şekilde yukarıya aldığımız Tuleyha'nın maceralı hayatının tarihi de bize gösteriyor ki, o bütün iddialarına rağmen hakiki bir peygamber değildi'; o, sadece bir kahindi. Bir iki kehanet sözü, Peygamber'in ölüm haberi, bunun sonucu olan Ridde, bazı kabile ileri gelenlerinin menfaat ümitleri, Tuleyha'nın etrafına adam toplamasına fırsat vermişti.


Tuleyha'nın adı tarihte ilk önce Gatafan seferinde islamlar tarafından yenilgeye uğratılmış bir Esedi olarak geçer. Bundan bir yıl sonra, Hendek savaşı sırasında Esed kabilesinin başında Tuleyha bin Huveylid'i, Ebu Süfyan ve Fezareli'lerin başbuğu Uyeyne ile birlikte yeniden islamlar'a karşı harekete geçmiş görüyoruz. Bundan dört yıl sonra, yani Hicretin 9. yılında, içinde Tuleyha'nın da bulunduğu, Esed kabilesinden bir heyet Peygamber'i ziyaret edip ona "Ey Tanrı'nın elçisi! Biz sana Tanrı'nın birliğine ve senin Tanrı elçisi olduğuna tanıklık etmek üzere geldik. Bu iş için sen, bize haber yollamadın, biz arkada kalan kabilemizi burada temsil ediyoruz"" dedi. İbn ül Esir'in Vakıdi'den aldığı bu rivayet Tuleyha'nın 9. yılda kabilesi ile birlikte islamiyeti kabul ettiğini apaçık anlattığı halde, en küçük teferruatı bile didik didik eden Caetani, bu önemli noktayı atlayıvermiştir. Ona göre, Tuleyha ve taraftarları hiçbir vakit Müslüman olmamışlardı ki, islamiyet'in mürtedleri sayılsınlar". Caetani, Hâlid' in savaştan önce Tuleyha'yı İslâmiyet'e davet edişini, onun daha evvel Müslüman olmadığının bir delili sayıp bu iddiasını kuvvetlendirmeğe çalışmaktadır. Böyle bir iddia tamamiyle yanlış bir görüşün ifadesidir. Zira Hâlid sadece eskiden beri putperest kalmış Arapları doğru yola davet ile görevlendirilmemiş, daha ziyade islam'ı terketmiş olanları dine davet ve dinde kalanlara da bir takım vaızlarda bulunmak üzere Ebu Bekr tarafından gönderilmiştir. Tuleyha'yı da bu düşünce ile ve aynı emri yerine getirmiş olmak amacı ile dine davet etmiştir. Yoksa Tuleyha putperest kalmakta devam ettiği için değil. İrtidadla mücadelenin daha sonraki olaylarında da görüleceği üzere Hâlid, Ebu Bekr'in kendisine verdiği mektuptan da anlaşıldığı gibi, her yerde önce dinden dönenleri dine davet emiş, kabul etmeyenlerle de savaşmıştır.


Bu noktaya kadar hadiseleri olduğu gibi açıklıyan Vacca (Enc. de del islam, IV, 874), sıra kendi fikrini yazmağa geldiğinde, belki de Caetani'nin tesiri ile, yalnız Tuleyha'nın islamiyet'i kabul ettiğini ve bunun da siyasi bir inkiyadı gösterdiğini söylemekte, arkasından bütün bunların Müseylime'nin Medine'yi ziyaretine bir nazire olarak uydurulmuşa benzediğini ilâve etmektedir. Halbuki, Medine'ye gelen Esed'li heyetlerin sözlerinin Yemâme'den gelen Hanife heyetinin sözleri ile hiçbir benzerliği yoktur. Bunlara Hazret-i Muhammed'in davranışı başka, Hanifelilere söylediği sözler gene bambaşkadır. Gene ibn ül - Esir bu heyetin, Hazret-i Muhammed'e gelip kendiliklerindenMüslüman olduklarını söylemeleri üzerine, Peygambere aşağıdaki âyetin inmiş olduğunu kaydediyor ki, bu suretle Tuleyha'nın Medine'ye gelip islâmiyet'i kabul ettiği inkâr edilemez bir vesika ile teyid edilmiş oluyor:



“Onlar: Müslüman olduk diye seni minnet altında bırakmak istiyorlar, de ki: Müslüman olduk diye siz beni minnet altına sokamazsınız. Belki siz, sizi inanma yoluna ileten Allah'a karşı minnettar oluyorsunuz; eğer doğru kimseler iseniz."


Tuleyha'nın islâmiyet'i kabul ettiğini, hem de mensup olduğu kabile üyeleri ile birlikte kabul ettiğini biz İbni Sad'da da görmekteyiz.

İbni Sa'd'a göre Tuleyha kardeşi Seleme ile birlikte Peygamber'in savaşlarına katılmak üzere hareket etti. Allahın Resülü Muhammed, Seleme'yi çağırıp ona, sancak verdi ve Muhacirün ile Ensar'dan yüz elli kişiyi de emrine verip ona, "Beni Esed'in toprağına varıncaya kadar yürü, onlara baskın yap" dedi. Bunun üzerine Seleme üç çobanı ve deve sürülerini ganimet olarak alıp Medine'ye dönmüştü. En inanılır kaynakların aslâ islâmi bir gayretkeşlik gütmeden verdiği bu küçük, küçük haberler bize Esed kabilesinin Tuleyha'ya uyarak - Vacca'nın iddiası hilafına-islâmiyet'i kabul etmiş olduklarını açıkça gösterir.



Tuleyha'nın ayaklanması ve peygamberlik iddia etmesi:


Hazret-i Muhammed vedâ haccından döndükten sonra uzun süren bir hastalığa yakalanmıştı. Hastalığı haberinin sür'atle etrafa yayılması, bazı kabilelerin dinden dönmelerine sebep oldu. Bundan istifade etmesini bilen Tuleyha bin Hüveylid, kâhinliğinin de yardımıyla, peygamber olduğunu iddiaya koyuldu. Musevilerden birçokları ona yardım ettiler. Tuleyha, Semira denilen yere gelip ordugâh kurdu. Halkın aşağı tabakası ona uydu. Az zamanda Tuleyha'nın taraftarları çoğaldı. Tuleyha yeğeni Habbâl'i bir anlaşmaya varmak için Hazret-i Muhammed'e gönderdi. Habbâl, Tuleyha'nın peygamberliğinden, ona "Zu'n-Nun" adında bir meleğin vahiy getirdiğinden bahsetti. Peygamber ona, "Bir de melek mi buldu?" deyince, Habbâl iftiharla, "Ben Huveylid'in oğluyum" diye cevap verdi. Peygamber o zaman ona, "Allah seni kahretsin ve şehadet rütbesinden mahrum kılsın" dedi. Taberi’nin (Arap. Metin, III, 189) kaydettiği bu haberi Caetani kendine göre özetlendirmekte ve akla gelmiyecek bir mantıkla şöylece münakaşa etmektedir:


".... Bundan şu sonuçları çıkarım: Muhammed, Tuleyha'nın peygamberlik iddialarını müsamaha ile karşılıyor. O, buna hiddet etmedikten başka, Tuleyha'nın kendisine vahiy getirdiğini iddia ettiği Zu'n-Nun adındaki melek hakkında da Müslümanlara açıklamada bulunuyor”.

Biz yukarıya aldığımızı, Hazret-i Muhammed ile Habbâl'ın konuşmasında müsamahaya delâlet eden bir husus göremiyoruz. Bilâkis Hazret-i Muhammed, "Bir de melek mi buldu?" sözleriyle önce istihza etmiş sonra da Tuleyha'nın temsilcisi ve yeğeni olan Habbâbe beddua etmiştir. Caetani hemen bu sözlerin arkasından, en güvendiği kaynakların verdikleri bilgilere aykırı olarak, Tuleyha'ya tâbi olanların, daha önceleri Hazret -i Muhammed'e tâbi olmadıklarını Medine'ye karşı hiçbir anlaşmayı ihlâl etmemiş olarak Tuleyha ile birleşmiş bulunduklarını ilâve etmekle, Esed'Ierin, Gatafan'ların Fezâre’lilerin İslâmiyet'i kabul etmemiş olduklarını bir kere daha tekrar ediyor. Bu hususta Alman orientalisti Dr. Höhnerbach'ın fikri de Wellhausen ve Caetani'nin tamamiyle tesiri altındadır. Büyük bir değer taşıdığı açık olan Vesime'nin Kitab ür - Ridde'sini İbni Hacer'den çıkararak yayınlayan Höhnerbach'ın neden kendi yayınladığı bu kitaptaki kayıtlara bu derece lâkaydi göstermiş olduğunu anlıyamadığımızı söylemek mecburiyetindeyiz. En eski İslâm kaynaklarından olan Vesime'nin Kitab ür - Ridde'si bize aşağıdaki ip uçlarını vermekle Tuleyha ve taraftarlarının daha önce Müslüman olduklarını şüphe götürmez bir şekilde anlatmaktadır. Meselâ: Zübyân bin Rebia el-Esedi adındaki şahıstan bahseden Vesime (S. 40), onun Hazret-i Muhammed ile buluştuğunu söyledikten sonra, "Tuleyha peygamberlik iddiasında bulunduktan sonra, ondan ayrılıp, ona şöyle demiştir; Sen yalnız bir kâhinsin ki, kâh isabet ettirir, kâh isabet ettirmezsin; bize Kur'ana benzer bir şey getirsene. Eğer bunda muvaffak olamazsan, bırak bizi senden ayrılalım" demiş olduğunu bize bildirmektedir. Gene Vesime'nin bize bildirdiğine göre: Hubeyş hükemâdan Galip bin Bişr ül-Esedi, Yezid bin Huzeyfe Eşraftan Zufar, Tuleyha'dan ayrılıp islâmiyete sabit kalanlardandır. Harim bin Kutbe bin Sinan el- Fezeiri de İslama sadık kalmış ve Uyeyne bin Hısn'a da İslamda sadık kalmasını tavsiye etmiştir. Uyeyne bunu dinlememiş ve bunun üzerine Harim de onun hakkında bir şiir yazmıştır. (Harim Cahiliyye devrinde yargıç idi). Zimman bin Ammar el- Fezâri, Tuleyha ile birlikte irtidad edip Müslümanlarla mücadele edenlerdendir; fakat sonra pişman olup Yemame'ye gitmiştir. Ahaliye irtidadın kötü sonuçlarını anlatmış ve onları İslam'a davet etmiştir. El Hâris Malik üt - Tai: Peygamberle bir arada bulunmuştur. Ridde sırasında sadık kalıp zekâtı Ebu Bekir'e vermiştir.


İbni Sa'd (Tabakat, IV. I., S. 177) da bize bu yolda misaller vermektedir: "Et-Tufeyl irtidad konusunda Tuleyha işine karışmış ve Necid'i tekrar İslâmlığa iade işinde büyük hizmeti olmuş, sonra Yemame'ye gitmiştir". Daha birçok ilâvelerle zenginleştirilmesi mümkün olan yukarıdaki misaller bize Tuleyha başta olmak üzere Esed, Gatafan, Fezare ve Tay kabilelerinin, kalben olmasa bile, şeklen islamiyeti kabul etmiş olduklarının ve Medine hükümetine bağlı bulunduklarını pek güzel ispat etmekte iken, Höhnerbach, İslam tarihçilerinin Hazret-i Muhammed'in şahsiyetini idealleştirmek maksadiyle düşman kabilelerin elçilerini bile ihtida etmiş gösterdiklerini iddia ediyor ve bu arada önce hakikaten Müslüman iken irtidad eden Müccaa, Malik bin Nüveyre gibi temsilcileri de iddiasına misal olarak gösteriyor (Höhnerbach. a. g. e. S. 88) ve Halid'in bunların üzerine yürümesini — gene Caetani'nin tesiriyle — ülkeler fethetmek arzusundan doğan bir hareket, karşı tarafın mukavemetini ise ilk defa fethedilen bir memleketin direnmesi saymak gerektiğini ilave ediyor.


Ceatani ve Höhnerbach gibi değerli Orientalistlerin, nasıl bir düşünüşün tesiri altında, apaçık tarihi hakikatleri reddettiklerini anlamak zordur.


Habbal memleketine döndükten sonra Allah'ın resulü Muhammed derhal Dırar bin ül - Ezver'i Esed'lerin ülkesindeki valilerine göndererek dininden dönen herkese karşı harekete geçmelerini ve tedbir almalarını emretmişti. Bu emir üzerine onlar ciddi tedbirler aldılar ve Tuleyha'yı korkuttular. Müslümanlar Vâridat denilen yerde, mürtedler ise Semira'da toplandılar. Bu sırada Tuleyha'nın taraftarları gittikçe azaldı. Müslüman ordusuna katılanlar ise her an çoğalmaktaydı. Nihayet Dırar onu sağ olarak ele geçirmek istediğinden üzerine yürüdü. Karşılaştıkları zaman keskin kılıcı ile Tuleyha'ya vurdu fakat kılıç Tuleyha'ya işlemedi. Bu olay Tuleyha'nın halk arasındaki itibarını arttırmaya yardım etti. "Ona kılıç işlemedi" sözü gittikçe yayıldı. Müslümanlar Tuleyha'nın isyanı ile uğraşırlarken, Hazret-i Muhammed'in öldüğü haberi geldi. Bu defa halk Tuleyha'nın etrafında toplanmaya başladı. Tuleyha artık kabına sığamaz oldu. Zı'l-Himarin Avf Cezmi ona Cedile'lerden beşyüz kişiyi istediği anda yardımcı olarak vereceği haberini yolladı. Gavs'ların başkanı da aynı şekilde Tuleyha'ya yardım vâdetti. Uyeyne bin Hısn ise Gatafan'ların başına geçip "Ben Esed'lerle aramızdaki eski anlaşma bozulduktan sonra Gatafan yurdunun sınırlarını tanımıyorum. Şimdi ise Cahiliyye devrinde Eesed'lerle aramızda mevcut olan anlaşmayı yenileyeceğim ve Tuleyha'ya yardım edeceğim. Tanrı adına yemin ederim ki, müttefikimiz olan iki kabilenin peygamberine tabi olmayı Kureyşli Peygambere tabi olmağa tercih ederim. Hem Muhammed ölmüştür. Tuleyha ise sağdır ve kavmi ona uymuştur dedi. Sonra kabilesi ile birlikte Tuleyha'nın yanı başında yer aldı. Böylece Esed Gatafan ve Tayy kabileleri dinden dönüp Cahiliyye devrindeki anlaşmalarını yenilediler


Sahte peygamberlerin ortaya çıkış sebeplerini genel olarak açıkladığı zaman gösterdiğimiz üzere, Tuleyha'nın ortaya çıkışında ve kuvvetlenişinde de kabile şeflerinin siyasi nüfuzlarını arttırmak hevesleri, bunların, birbirleriyle başkalarına karşı birleşmeleri, zekât ve sadaka vergisinden kurtulmak istekleri büyük rol oynamıştır. Peygamber'in ölümü de İslam dinini henüz pek yeni kabul etmiş ve henüz hazmetmemiş olan bu insanları bir şaşkınlık ve bocalama devresine sürüklemişti. Kabileler olgun ekinler gibi, kuvvetli esen rüzgarın önünde başeğiyorlardı.


Bu durum karşısında Kuzaa'lı Sinan ve Dırar bin el - Ezver, Esed'ler arasındaki bütün diğer Müslüman memurlar kaçıp Medine'ye Ebu Bekr'e geldiler. Durumu kendisine anlattılar. Ebu Bekr'in bu haberleri endişe ile değil adeta memnuniyetle dinlediğini Taberi (Ter. ter. III., S. 98), Dırar'ın ağzından anlatmaktadır. Bu sırada Gatafan ve Esed kabileleri, mütereddit kalan Havâzin ve Kuzadların elçileri, Hazreti Peygamber'in ölümünden on gün sonra Medine'ye gelip Müslümanlar'ın önemli ailelerinin evlerine misafir oldular. Yalnız Abbas bunlardan kimseyi misafir etmedi. O sırada Üsâme de Suriye seferine çıkmıştı ve ancak kırk gün sonra geri dönecekti. İsyan eden kabilelerin delegeleri Ebu Bekr'in huzuruna çıktıkları zaman, namazı kılacaklarını, fakat zekatı vermekten affedilmek istediklerini, dilekleri kabul edildiği takdirde bir barış andlaşması yapacaklarını söylediler. Bu teklif birçok sahabe tarafından da uygun görüldü. Az kalsın elçiler maksatlarına ereceklerdi. Fakat Ebu Bekr bu isteği şiddetle reddetti ve heyetleri geri çevirdi. Bu hususta kaynaklar menşei Ömer'e kadar dayanan, aşağıdaki rivâyeti kaydederler: Ömer ve diğer Eshâb, Halife Ebu Bekr'e gidip: "Bırak insanları, zekât vermeden namaz kılsınlar; zira yüreklerine iman girseydi onu da kabul ederlerdi" dediler. Buna Ebu Bekr'in verdiği cevap şöyle olmuştur: "Tanrıya and içerim ki, göklerden yere düşmek, uğrunda döğüştüğü bir işi bırakmaktan nice daha hoştur. Hiç böyle bir şey uğrunda savaşmaz olur muyum? Belazuri (Fütuh, S. 91), de ise bu nokta şöyle aydınlatılmıştır: Sahabilerin yukarıda söylediğimiz teklifi üzerine, Ebu Bekir onlara: "Bir devenin yularını dahi eksik verseler, onlarla savaşırım" cevabında bulundu. Süyuti (Tarih ül - Hülefa, S. 29)'de de bu hususta şunlar yazılıdır: Ömer buna karşılık, Peygamberin "Ben, Tanrıdan başka bir Tanrı yok, Muhammed de onun elçisidir diyinceye kadar, onlarla savaşmaya emredildim, her kimki bunu söylerse, malını ve kanını benden korumuş olur" dediğini hatırlattı. Ebu Bekr ise "Namaz ile zekât arasında bir fark gören herkesle savaşacağım, çünü zekât maldan alınan bir haktır, Peygamber de haktan bahsetmiştir" dedi.


Gene tekrar edelim ki, dinden dönüp ayrıca savaştan da kaçınmayanlar dâima iktisadi gayelerle harekete geçmiş bulunuyorlardı.


Halife ile bir anlaşmaya varamayan kabile üyeleri kendi yerlerine döndükleri zaman, kabiledaşlarına Müslümanların sayısının az olduğunu söyleyerek onları Medine üzerine akın etmeğe heveslendirdiler. Ebu Bekr ise bunu önceden tahmin edip Medine'lilerin Mescitte hazır bulunmalarını, mürtedler tarafından bir hücuma maruz kalmalarının muhakkak olduğunu haber verdi. Bu sırada Süleym kabilesi kısmen dinden dönmüş, Havazinler mütereddit, Sakiller ise islâmiyette sabit kalmışlardı. İsyan edenler Kureyşlilerle Ensar arsındaki anlaşmamazlığı unutturup bunların birleşmelerine sebep olacaklarını hiç hatırlarına getirmemişlerdi.


Biraz sonra Peygamberin şuraya buraya tâyin ettiği valilerden, her yerde toptan veya kısmen irtidat ve isyan olduğu haberleri geldi. Müslümanlar'ın uğradıkları felâketler dillerde dolaşmaya başladı. Ebu Bekr, Hazret-i Muhammed'in yaptığı gibi ihtilâlcileri elçilerle oyaladı. Valilerin elçilerini yeni emirlerle geri çevirdi; başka elçiler de gönderdi. Maksadı Üsâme ordusunun geri döneceği zamana kadar vakit kazanmaktı.


Ebu bekr'in ilk savaşı Abs ile Zubyiin kabilelerine karşı oldu.


Bunlar acele ile Medine üzerine yürüdükleri için Ebu Bekr, Üsame'nin dönüşünü beklemeden bunları karşılamak mecburiyetinde kaldı. Kuzeyde bulunan Kelb ve Kuzaalılar da irtidat etmişlerdi. Tuleyha'nın etrafında toplanan Tay, Esed ve Gatafanlardan pek azı Müslüman kalmıştı.


Kinâne kabilesinden bazıları da isyancılara katılmışlardı. Tuleyha çoğalan taraftarlarını ikiye böldü. Bunlardan bir grubu el - Abrak, bir grubu da Zu'l - Kassa'ya gönderdi ve Habbal'i de bunlara komutan tâyin etti.


Çok kısa bir zaman sonra mürtedlerin hücuma geçeceklerini anlayan Ebu Bekr, Medine yollarını gözetlemek üzere, Ali, Zübeyr, Talha ve Abdullah bin Mesud'u gönderdi Camide topladığı halka da, isyancıların Medine'den bir merhale uzakta olduklarını haber verdi. Bundan üç gün sonra isyancılar Medineye bir gece baskını yaptılar. Bunu haber alan Ebu Bekr camide bulunan halkın başında, baskını yapanlara karşı çıktı ve onları kaçmıya mecbur etti. Ebu Bekr onları, Tuleyha'nin yedek kuvvetlerinin buluduğu yere kadar kovaladı. Fakat bu yedek kuvvetler, hava doldurulmuş tulumları Müslümanlar'ın develerinin ayakları altına yuvarlayarak ürküttükleri için, develer dörtnala koşarak Medine'ye geri döndüler. Bu çarpışmada hiç bir Müslüman ölmemiştir. İsyancılar, Müslümanları zayıf sanarak Zu'l-Kassa'ya bulunan arkadaşlarını kendi yanlarına çağırdılar. 


Zu'l-Kassa savaşı:


Ebu Bekir bu sırada, bütün geceyi askerlerini nizama koymakla geçirmişti. Ertesi gün, gün doğmadan hücuma geçti. Güneş doğarken mürtedler bozulup bir hayli adam kaybettiler. Tuleyha'nın yeğeni Habbâl de bu sırada öldürüldü. Ebu Bekr ilerleyip, Zu'l-Kassa'ya indi. Numan bin Mukarrin'i bir bölük askerle orada bırakıp kendisi Medine'ye döndü. Bu savaştan Tuleyha taraftarlarının cesareti kırıldı. Zubyânlar, Abs'ler Müslüman kalmış olanların üzerine atılıp çeşitli işkencelerle, onları öldürdüler. Ebu Bekr bunu haber alınca, öldürülen Müslüman sayısı kadar, belki de daha fazlasıyla, daha şiddetli bir tarzda karşı taraftan adam öldüreceğine and içti. Zu'l-Kassa savaşı sonunda Müslümanlar'ın cesaretleri arttı. İrtidad edenler arasında yeniden dine dönenler çoğaldı. Bunun sonucu olarak da Medine'ye her taraftan zekât, sadaka malları gelmeğe başladı. Bu olayın üstünden birkaç gün geçtikten sonra Üsâme, Suriye seferinden döndü. Ebu Bekir onu askelerle birlikte Medine'de bırakıp kendisi Zu'l-Huhisa ve Zu'l-Kassam mevkilerine hareket etti. El - Abrak denilen yere gelince, orada Abs, Zubyân, Abdu Menat bin Kinane'lerden bir toplulukla savaştı; onları da bozguna uğrattı. Bu arada Ebu Bekr'e (Ebu Fasil'e) tâbi olmayız diyen şair Hutay'e de esir düştü. Bundan sonra Medine'ye dönen Ebu Bekir, artık elçi gönderme işini durdurdu ve onbir birlik kurarak bunlara komutanlar tâyin edip isyan eden bölgelere yolladı Bunlardan biri de Tuleyha üzerine giden bir birlikti ki, komutanlığına Hâlid bin Velid tayin edilmişti. Halid'in elinde de öteki komutanların sahip oldukları gibi, Ebu Bekir'in emirlerini ihtiva eden iki mektup vardı. Seyf bin Ömer'in rivâyetine göre mektuplardan birinin önemli kısımları, aynen şöyledir: ".... Ben size eşi olmayan tek ve bir Tanrıyı över ondan başka mâbud bulunmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ederim.... Tanrı elçisi dâvetini kabul ettirinceye kadar savaştı Muhammed ancak Tanrı elçisidir. Ondan önce birçok resüller gelip geçmişlerdir. O ölür veya öldürülürse, siz yüz çevirip dönecek misiniz ? Her kim yüz çevirip irtidad ederse yüce Tanrı'ya bir zarar vermez.... Aranızda Muhammed'e tapanlar varsa o ölmüştür. Tanrıya ibadet edenler için ise Tanrı her vakit vardır. Onun hiçbir ortağı yoktur Ben sizi Tanrı'nın dinine sıkı bir surette riayete çağırıyorum Bana aranızdan bir kısmınızın Müslüman olup islâm dini ile amel ettikten sonra Tanrı'yı aldatarak, ne yaptığını bilmiyerek, şeytanın çağrısını kabul ederek, dininden dönmüş olduğu haber verildi... Ben size Muhacir, Ensâr ve Allah'ın bir lûtfu olarak Tanrı yoluna gidenlerden bir ordu ile falan komutanı gönderiyorum. Ona, Tanrı dinine çağırmadan önce, kimse ile savaşmamasını ve kimseyi öldürmemesini... salih olanlara yardımını esirgememesini.. çağrısını kabul etmeyenlerle savaşmasını, onlardan ele geçirebildiği kimseleri sağ bırakmamasını, onları ateşle yakmasını ve her türlü işkence ile öldürmesini... emrettim... Islâmiyeti bırakan Tanrı'yı âciz bırakamaz.... gönderdiğim elçime, bu mektubumu her toplantıda size okumasını, ezan, okuyarak namaza çağırmasını emrettim. Ezan okumadıkları takdirde onları cezaya çarptırınız dedim Ezan okudukları takdirde onlardan Müslüman olup olmadıklarını, sorunuz, islâmiyeti ikrar etmezlerse onları cezaya çarptırınız diye emrettim...."


İkinci mektup ise doğrudan doğruya komutanlarına emir ve tavsiyelerini ihtiva etmekte idi. Buradan gittikleri her yerde halkı Tanrı'nın emirlerine dâvet etmelerini, kabul edenlerin islâmiyet'in onların üzerine yüklediği bütün hükümleri, hak ve vazifeleri tam olarak vaktinde yerine getirmelerine önem vermeleri yazılı idi.


Diğer komutanlar gibi Hâlid bin Velid de Zu'-l-Kassa'dan ordusunun başında harekete geçti. O sırada, Tuleyha ile Gatafan kabilesi başkanı Üyeyne bin Hısn, Buzaha suyu üzerinde bulunuyorlardı. Es-Seri'nin Seyf'den aldığı rivâyete göre Müslümanlar bu sırada Esed kabilesinden birini yakalayıp Hâlid'in yanına getirmişlerdi. Hâlid ona: "Bize onun hakkında bilgi ver. O size neler söylüyor ?" diye sordu.


Yakalanan Esed'li Tuleyha'nın kendisine şöyle bir âyet inmiş olduğunu iddia ettiğini söyledi: "Güvercin ve dâima oruçlu olan kuş adına andiçerim ki, Tanrı sizin bu ülkeleri yıllarca koruyacağınızı mülk ve devletinizin, Şam ve Irak'a kadar uzanacağını temin etmiştir" (Taberi, Tür. ter.,III.,S. 103).


Yukarıda Tuleyha'nın âyet diye iddia ettiği sözler, onun halkı nasıl kandırdığına bir misâl teşkil ettiği gibi, gene onun şahsi hırs ve emellerinin ne kadar geniş ve kolay tatmin edilemez olduğunu açıkça göstermektedir.


Hâlid yolu üzerindeki kabileleri kah tehdit, kah dostluk yoluyla kendisine yardım etmeğe mecbur kılarak ilerledi. Bu cümleden olarak Adi bin Hâtim'in Tayy ve Cedileleri islamlığa kazanmış olması başta sayılmak gerekir. Kelbinin rivayetine göre Hâlid Mürted'lere yaklaştığı sırada, keşif yaptırmak üzere Ükkaşe bin Mihsan ile Sabit bin Ekran' ı yolladı. Bunlar yolda Tuleyha ile kardeşi Seleme'ye rastladılar ve onların ani hücumu ile şehid edildiler.  Gamr halkı Buzaha'ya sığındıktan sonra Tuleyha onlara "Sizlerin bir taş değirmen yapmanız bana emredildi; Tanrı onunla istediği kimseleri vuracak ve yukardan aşağıya yuvarlanacak olan kimseler onun üzerine fırlıyacaklardır" dedi. Her halde Tuleyha bu sözleriyle, üstünlüklerini kaybedeceğini umduğu Müslüman askerlerini kastetmektedir. Tuleyha yanında Gatafan kabilesinden Harice bin Hısn ül - Fezari ve Manzur bin Zuby an ül - Fezari bulunduğu halde Hâlid'in ordusu ile karşılaştı. Hâlid geldiği zaman, o deriden çatılmış bir evde Ashabı ile birlikte oturuyordu. Hâlid onlara: "Söyleyin Tuleyha çıkıp bana gelsin" dedi. Tuleyha'nın adamları ise: "Peygamberi küçültme, Tuleyha değil Talha'dır" dediler. Biraz sonra o çadırından çıkıp geldi. Hâlid ona: "Helifemizin öğüdü şudur ki: seni Tanrı'nın birliğine ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğunu tasdik etmeğe çağırıyor" dedi. Tuleyha da ona: "Ey Hâlid! Bir Tanrı'dan başka Tanrı olmadığını, kendimin de Tanrı'nın resâlü olduğunu bilip bildiririm" dedi. Bu cevabı alan Hâlid askerine hücum emri verip savaşa başladı. Müslümanlar mürtedleri fena halde sıkıştırdılar. Bir ara komutanlardan Fez'al- eli Üyeyne bin Hısn, Tuleyha'nın yanına gelerek, sana Cebrail geldi mi? diye sordu. Savaşta durum o kadar kötüleşti ki, Üyeyne her halde böylece Tuleyha'nın güya peygamberliğinden ve kehanetinden bir kuvvet almak istiyordu. Tuleyha ona: "Hayır gelmedi" diye cevap verince tekrar savaş meydanına döndü; fakat savaşmaktan yorulup tekrar onun yanına geldi: "Tanrı seni başkasının yardımına muhtaç eylemesin; ben yanından ayrıldıktan sonra Cebrail geldi mi?" diye sordu. Tuleyha gene gelmediğini söyledi Uyeyne üçüncü gelişinde Tuleyha ona: "Senin de onunki gibi bir değirmen taşın var, senin de unutamıyacağın sözlerin var, diye söyledi" dedi; Üyeyne: "Tanrı onun yakın bir zamanda halk arasında bir hikâye konusu teşkil edeceğini bilmiş olacaktır. Ey Fezâre oğulları bu böyledir; geriye dönünüz, Tuleyha yalancıdır" dedi ve Fezârelileri alıp çekildi. İbni İshak'dan (Taberi, III, 231 - 232) alınan bu rivâyetin daha birçok değişik şekillerine tesadüf etmek mümkündür. Meselâ Beyhaki (Kitab ül - Mehâsin, 32 - 34): Tuleyha güya vahiy bekler gibi harmanisinin içine büzülmüş bir halde dururken Uyeyne ona "Cebrâil gelmedi mi ?" diye sorar o da "Henüz gelmedi" cevabını verir Üyeyne "Ocağın sönsün" diyerek onun örtüsünü çeker. Tuleyha bundan kızar, "Allah lâyığını versin, bu peygamberlik icabıdır" deyip oturur. Üyeyne "Sana ne söyledi" diye gene sorar. Tuleyha bu defa "Muhakkak sana (göğün) değirmeni gibi bir değirmen var, bir de iş var ki, unutma onu dendi" cevabını verir. Üyeyne " Şüphesiz yüce Tanrı senin başına unutmıyacağın bir iş geleceğini bildi" der ve onun yalancı olduğunu ilân eder.


İbni Halchin ( İber, II., S. 71) da, Tuleyha "Evet geldi, gök değirmeni gibi bir değirmenin vardır ve unutmıyacağın sözü vardır âyetini getirdi" diye cevap verdi.


Belâzûri bu noktayı şöyle açıklamaktadır: " Tuleyha " Evet geldi, ve şunu söyledi: Senin de onunkine benzer bir değirmen taşın var" dedi. Üyeyne cevap olarak "Valla/yı senin unutmıyacağın bir günün olacaktır" dedi.


Yakut (Mu'cem ül - Buldân, II. S. 160 - 161)'da: Üyeyne İslâm kılıçlarının kendi askerlerini doğradığını görünce Tuleyha'ya koşup dedi ki, "Ebu Fasil'in neler yaptığını görüyor musun? Zu'n-Nün sana bir şey dedi mi ?" Tuleyha "Evet" dedi "sen öyle bir gün göreceksin ki, başı senin olmayacak, fakat sonu senin olacaktır ve Halid'in orduları senin ordularını nasıl öğüteceklerse, sen de onun ordusunu bir değirmen taşı gibi öğüteceksin ve hiç unutmıyacağın bir vaka ile karşılaşacaksın" diye cevap verdi.


İbn ül - Esir'de (Üsd ül - Gâbe, III. 65) Üyeyne üçüncü defa Cebrâil'in bir şey söyleyip söylemediğini sorunca, Tuleyha gene "Hayır" cevabını verdi. O zaman Üyeyne ona "Cibril seni kendisine en muhtaç olduğun bir zamanda bıraktı" dedi. O zaman Tuleyha " Şerefiniz için döğüşünüz, yoksa ortada din falan yok" diye cevap verdi. İbn ül-Esir' in bu kaydı daha sonra görüleceği üzere Müseylime için de söylenmiş bir sözü pek andırmaktadır. Tuleyha'nın "ortada din falan yoktur" sözünü böyle nâzik bi zamanda söylemesi bizzat Tuleyha'nın şahsi için her halde pek tehlikeli olacağından, onun böyle bir söz söylemiş olmasını şüphe ile karşılamamız gerekmektedir. Tuleyha'nın etrafındakilerin onu Peygamber değilse bile bir kâhin olarak kabul ettikleri muhakkaktır ve bir kahin de olsa kendilerini aldatmasını elbette hoş görmeyecek olan Araplara onun böyle bir söz söylemesi tabiatiyle imkansızdır.


Zehebî Tecrid'inde (S. 299) İbnül - Esir 'in söylediklerini aynen tekrar etmektedir.


Mirhond'da (Ravzat us - Safa, II., S. 222): Tuleyha, Üyeyne'ye üçüncü gelişinde şöyle söyledi: "Cebrâil geldi. Senin ümidin Halid'in ümidi ile aydınlanmaz ve aranızda bir vaziyet var ki onu unutmamalı". Üyeyne: "Allaha kasem ederim ki, yakın bir zamanda sana bir hâl gelecek. Bu asla senin hatırından çıkmıyacak" dedi. Mirhond başka bir rivâyete dayanarak, Üyeyne islâmlar'ın savaşı kazanacaklarını anlayınca gayretten âciz kalıp kaçmaya yüz tuttu. O zaman Tuleyha kendisine "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Üyeyne, "Bizim cenk nöbetimiz sona erdi. Cebrâil'e de ki, elini muharebe kolundan dışarı çıkarsın! Artık nöbet onundur". Bu nokta üzerine Muir (Annal of the early Califate, S. 25) Tuleyha'nın sözlerini "başına onun gibi bir boyunduruk geçecek ve öyle bir iş gelecek ki, sen onu unutmıyacaksın" şeklinde kaydediyor.


Yukarıdan beri zikrettiğimiz kaynakların hiçbirinde bu boyunduruk sözüne rast gelmedik. Çeşitli kaynak ve tetkiklerde gene çeşitli şekillerini kaydettiğimiz "değirmen taşı" mecâzi sözünün hakiki mânasını anlamak biraz güç olmakla beraber, elimizde bazı anahtarlar var ki, bunlarla bilmeceye pek benzeyen Tuleyha'nın iması açıklanabilir. Bir kere, "değirmen taşı" mecâzi sözünün islami devirlerde olsun, ondan çok önce olsun, nasıl bir anlama geldiğini araştırmamız gerekir. Marcus İncil'nde buna dair şöyle bir âyet vardır (IX., 42): "Her kim bana iman eden bu küçüklerden birini sürçtürürse, boynuna büyük bir değirmen taşı takılıp denize atılması kendisine daha iyidir". Tuleyha'nın halka güya ilahi bir emirmiş gibi anlattığı, biraz önce bahsettiğimiz, "Sizlerin bir taş değirmen yapmanız bana emredildi, Tanrı onunla istediği kimseleri vuracak " sözünün de İsa'dan beri, belki de daha önceki devirlerden beri değirmen taşının Önasya'da bir ceza aracı anlamı taşıdığını ifade etmektedir. Şimdi bu tâbiri cümlenin içinde araştıracak olursak: Belazûri, Taberi, İbni Hald'ün "Senin de bir değirmen taşın..." demekle, değirmen taşına Uyeyneyi sahip olacakmış gibi göstermektedirler. O halde değirmen taşı kimin elindeyse, kuvvet, iktidar ondadır, anlamı çıkmaktadır. Yakut'da, Tuleyha, Üyeyne'ye savaşın sonucu hakkında cesaret vermektedir. Beyhaki'de ise bu husus açık değildir. Bu dört değerli tarihçinin ve mantığımızın bize gösterdiği yolda yürüyecek olursak, Tuleyha'nın bu güya ayet olan sözü, kumandanı olan Üyeyne'ye sırf bir cesaret vermek için söylediği kanaatine varım. Aksi halde en nazik bir anda müttefiki olan Fezareliler'in komutanını kızdırmak amacıyla-Muir'in kabul ettiği gibi, senin de boynuna bir boyunduruk geçecek veya ezileceksin anlamına — söz söylemesi tamamiyle menfaatine aykırı olurdu. Halid'in kuvvetlerinin üstünlüğü karşısında zayıf imanlı mürted Üyeyne, Tuleyha'yı da yarı yolda bırakmış, yediyüz süvarisi ile birlikte çekilip gitmiştir. Bunun üzerine Tuleyha'nın taraftarları, Tuleyha'ya gelip "Bize ne emrediyorsun" diye sorunca, o, daha önceden hazırladığı bineklere eşi Nevvar ile birlikte atlayarak kaçmaya hazırlandı ve bu arada, "Elinden gelen herkes benim gibi yapsın” kendisini ve ailesini kurtarsın"  diye cevap verdi.


Böylece kurtuluşu kaçmakta bulan Tuleyha Şam'a geldi. Arkada bıraktığı Süleym, Havazin ve Âmir kabileleri yeniden dine dönüp, af dileyip, islamiyet'in, malları ve şahısları hakkındaki hüküm ve emirlerine baş eğdiler.


Vakidinin beyanına göre Halid, Üyeyne'yi de esir almıştı ve öldürmek istiyordu. Fakat Halid'in bir akrabası onu bu fikirden vazgeçirdi ise de, Tuleyha'nın annesinin intiharını önliyemediler. Ona Müslüman olması teklif edilmişti. o bu teklifi kabul etmeyip bir şiir söyliyerek Halid'in daha önceden hazırlattığı ateşlerden birine kendini atıvermişti" Halid'in bazı esirleri ateşte yaktığırdığı rivâyeti doğru ise, bunun mühim bir sebebi olmalıdır. Esed ve Havazinlerden bazı kimselerin Peygamber' in aleyhinde sarfettikleri bir takım sözlerin buna sebep teşkil ettiği ibni Hubeyş tarafından ifade edilmiştir. Taberi'de de bazı esirlerin ateşte yakıldıkları, bazdarının okla vurulduğu v. s. anlatılmakta, fakat bunların daha önce Müslümanları aynı şekilde öldürenler oldukları da açıklanmaktadır.


Buzaha olayından sonra Tuleyha, Beyhaki'ye göre (Kitbül - Mehasin, 32 - 34) Şam'a gitti , " Şeytanı onu bırakmadı"; Ebu Bekir ölünceye kadar Gassanlılardan Cefne oğullarının yanında kaldı. İbni Haldan (Kitab ül - İber, II., S. 71) Tuleyha'nın kaçıp Kelp kabilesine sağındığını sonra Müslüman olduğu, Ömer zamanında Umre için Mekke'ye gittiğini zikreder. Süleyman Nedvi (Asr- ı Saadet, VI., S. 81) onun ilk olarak Ömer'e biat ettiğini daha doğru bulmuş, Ebu Bekir yaşadığı müddetçe de Kelb kabilesi yanında misafir kaldığını kabul etmiştir. Taberiye gelince (III. S. 232, Tür. ter., III., S. 104), o da Tuleyha'nın Kelb kabilesine sığındığını , fakat Umre Haccına, İbni Haldûn ve İbn ül - Esir'in yazdıkları gibi Ömer zamanında değil, Ebu Bekir zamanında gittiğini yazmaktadır. Hatta Ebu Bekir'e, " İşte Tuleyha! Yakalatınız!" dedikleri zaman, o "Onu serbest bırakın; Tanrı onu doğru yola sevketti, Müslüman oldu. Onu ne yapayım" diye cevap vermiştir.


Ebu Bekir'in ölümü ve Ömer'in başa geçmesi üzerine, Tuleyha biat etmek için Medine'ye geldi. O zaman, Ömer ona: "Sen Ukkâşe ile Sübit' in kaatilisin. Seni hiç sevmiyeceğim" dedi. Tuleyha: "Ey Müminlerin emiri, Allah'ın benim elimle şereflendirdiği ve beni onların elleriyle küçültmediği bu iki adama neden bu kadar önem veriyorsun?" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer biatı kabul edip ona : "Ey aldatıcı ! Hilekar! Kahinliğinden ne kaldı bakalım" diye sordu. Tuleyha bu soru karşısında mahçup olarak: "Onlar bir çift ciğerden çıkan bir iki nefesten başka bir şey değildi"  diye mukabelede bulundu.


Tuleyha Müslüman askeri:


Bundan sonraki askeri hayatı uzun ve methe layık olan Tuleyha, Esedlerden kurulmuş olan kuvvetlerin başında olduğu halde, Kadisiye savaşına katıldı. Celala'ya Müslüman piyadesini sevketti. Nihavend zaferi onun hücum planı ile kazanıldı Onun değerli bir savaşçı olup bin süvariye eşit sayılabileceği iddia edildiği halde, kısa süren âsilik hayatı göz önünde tutulursa şef olma kabiliyetinin, şairlik, hatiplik vasıfları yanında çok zayıf olduğu meydana çıkmaktadır. Esasen bunu İbn ül - Esir'in şu mühim kaydından da anlamaktayız: "Ömer bin Hattâb, Numan bin Mukarrin'e şöyle yazmıştı: Savaş işlerinde Tuleyha ile Amr bin Ma'dikerib' den istifade et. Onlara danış; fakat onlara hiçbir komutanlık verme Her işçi kendi işini daha iyi bilir".


Tuleyha'nın Kadisiye ve Nihavend savaşlarındaki büyük başarılarından Vakıdi, Vesime ve Seyf bahsetmektedirler. Kadisiye savaşında Tuleyha düşman ordugahına yalnız başına giderek bir çadırın iplerini kesip üç at kaçırdı. Takip edenleri kılıçtan geçirdi; bir adamı da esir olarak beraberinde getirdi. Nihavend savaşının islamlar için çok tehlikeli anlarında keşfe çıkmak vazifesi gene Tuleyha'ya verilmişti. Beni Esed'in eski peygamberi olan Tuleyha bu vazifesinden dönmekte o derece gecikmişti ki, askerler meraklanarak aralarında, "Yoksa Tuleyha gene mi dinden döndü?" diye söylenmeğe başladılar. Bu sebepten Tuleyha dönünce, tekbir sedaları yükseldi. Bunun duyan Tuleyha, kendisi yokken ortaya çıkan kanaatten haberdar olup "Tanrıya and içerim ki, aramızda din bağı olmayıp da sadece Araplık bağı olsaydı, gene şu Farslara katılmazdım" diye cevap vermişti.

Genel olarak onun H. 21 yılında öldüğü söylenirse de, H. 24 yılında onu 500 Müslüman askeri ile birlikte Kazvin'i savunurken görüyoruz. Böylece ölüm yılı şüpheli kalıyor. H. 21 yılı Halid'in, Numan bin Mukarrir'in, Amr bin Ma'dikerib'in ölüm yılları olarak gösterilir.


Tuleyha'nın doktrini:


Tuleyha'nın doktrini hakkında elimizde pek az bilgi var. O, bir peygamberden çok bir kahin gibi ortaya çıkmakta ve vahiy diye söylediği sözlerden birkaçı o zamanki hadiselerle ilgili arzularını ifade etmektedir. Her kâhin gibi, kısa ve secili konuşan Tuleyha'da hiç bir dini sistem görülmemektedir. O, günümüzde bile eşine pek çok rastlanabilen parapsikolojik kuvvetlere sâhip insanlardan biridir.


Onun Cebrail yahut Zu'n-Nun adli bir melekten aldığını iddia ettiği vahiyleri hakkında da az şey bilmekteyiz. Bunlardan birisi, yukarda açıkladığımız: Taberi, Kahire 1939, c. II s. 489.


"Güvercin ve her zaman oruçlu olan kuş üzerine yemin ederek, Esedlerin Şam ve Irak topraklarını fethedeceklerine" dair olan sözleridir. İkincisi, bir gün Tuleyha:

yâni "Birkaç fersah öteye giderseniz su bulursunuz" demesi ve gerçekten orada az miktarda su bulunması, birtakım Araplar' ı Tuleyha'nın peygamber olduğu inancına sevketmiştir Zamanımızda da, nerede su veya bazı mâdenlerin bulunduğunu bilen genç ihtiyar birçok insanlar vardır. Üçüncü mucize gösterisine gelince: Hâlid, Medine'den çıkıp Tuleyha'nın üzerine yöneldiği zaman Tuleyha halka "Alınları akıtmalı, ayakları sekili atlara binen insanların kendilerine doğru geldiklerini" haber verdi. Gönderilen öncüler, bunlara tesadüf ettiler, tarife tamamiyle uygun olduklarına gördüler. Beyhaki burada, Üyeyne'nin önceden casusları vasıtasiyle gelenler hakkında haber alıp bunu hemen Tuleyha'ya bildirdiğini ileri sürmektedir 


Tuleyha'nın ibadet hakkındaki tavsiyeleriyle ilgili olarak Yâkut'da öyle bir kayda rastlıyoruz:


Allahı ayakta zikrediniz; Allahın, yüzünüzü topraklara sürmenizle ve secde ederken aldığınız çirkin şekille ne işi var 

Bazı tarihçiler Tuleyha'nın peygamberliğinin, halkı namaz ve oruçtan muaf tuttuğu, zinayı da mubah kıldığı ve bunun gibi şeytani işlerde kolaylık gösterdiği için kabiledaşları tarafından kolayca kabul edildiğini kaydetmişlerdir 


Cahiliyye devrinde belli günlerde veya mühim teşebbüslerden önce putlarını hatırlayıp ziyaret ve onlara ibadet eden Araplar'', henüz pek yeni olan İslam dininin, her gün beş vakit namazı şart kılan sıkı kaidelerinden kurtaran yeni bir peygamber, sahte de olsa, bu toplum içinde kolayca taraftar kazanabilirdi. Ancak peygamberlik iddia eden bir kimsenin zinayı mubah kılacağını kabul etmek biraz güçtür. Bu itibarla yukarıdaki iddiaları ileri sürerken tarihçilerin, sahte peygamberlere karşı duymuş oldukları kızgınlıktan ötürü, objektif davranamamış olduklarını hesaba katmak yerinde olur. Kaynaklar, Esved'in meleğine olduğu gibi, Tuleyha'nın Zu'n-Nun adlı meleğine de şeytan demekte, olayları hakikata uygun bir şekilde anlatırken, onların sahte olduklarını belirtebilmek için, zaman zaman hakikat yolundan sapmaktadırlar. Hattâ bunu bazen Taberi ve Mirhond gibi tarihçilerde bile müşahede etmek mümkündür.


Yukarıdan beri söylenenler göz önüne getirilirse Tuleyha'nın halen kabile şefi tipini tam bir şekilde canlandırdığı, ayrıca kâhinlik, şairlik ve savaşçılık vasıflarına da sahip olduğu için müttefikler bulduğu, fakat Üyeyne'nin Fezarelileri alıp çekilmesi yüzünden, kurmak istediği siyasi otoriteyi kuramadığı anlaşılmaktadır.

Tuleyha'nın savaşta yenilmesi üzerine, dinden dönen o civardaki Esed, Gatafan gibi kabilelerin mensuplarının gerektiğinden fazla vergiyi hemen Hâlid'e veya Ebu Bekir'e götürüp teslim ettiklerini görüyoruz. Ayrıca bunların vergiyi ödememiş olmayı, haisislikleriyle izah etmeleri, onların Tuleyha'ya bağlılıklarının din yoluyla olmayıp iktisadi yolla olduğunu bir kere daha göstermektedir ( İbni Hubey ş, bk. Caetani, VIII. S. 312).



Görülüyor ki, Tuleyha hakiki bir peygamber değildir. Eğer hakiki bir peygamber olsaydı her şeyden önce, yeniden islâmiyet'i kabul etmez ve islâmiyet uğrunda hayatını tehlikelere atmazdı. Onun çok imanlı bir Müslüman olarak Iran savaşlarında nasıl fedakârlıklarda bulunduğunu biraz önce anlatmş bulunuyoruz. O, sadece Hazret-i Muhammed'in hastalanmasından ve sonra ölümünden istifade ederek Kureyş hâkimiyetinden kurtulmak ve kabile otoritesini yeniden tesis etmek, ayrıca Hazreti Muhammed gibi başka ülkeleri ( Şam ve Irak gibi) kendine bağlamak hevesinde, oldukça kuvvetli bir kabile şefi ve iyi bir asker olmaktan ileri geçememiş siyasi bir maceraperestti. Siyasi nufuzu gibi bildirdiğini iddia ettiği dini de tarihte hiçbir iz bırakmadan kaybolup gitmiştir.

 



İSLÂMDAN DÖNENLER VE YALANCI PEYGAMBERLER (Hicri 7.-11. Yıllar)


Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak