12 Nisan 2023 Çarşamba

NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER-4

 




Hz. Ö M E R (r.a.) (644)


İslâm tarihinin unutulmaz simâlarındandır.

Mekkeli, Hattab isimli bir zatın oğludur. Pehlivan, hatip, kültür sahibi, celalli ve cesur bir insandır. İslâm'ı kabul ettikten sonra Peygamberimizin en yakınlarından biri olmuş, hemen her savaşta bulunarak yararlık göstermiş, Hazreti Ebubekir'in vefatından sonra Müslümanların halifesi seçilmiş ve bu şerefli görevi on yıl yapmıştır. 63 yaşına eriştiğinde, Medine'de, bir sabah namazı kıldırırken, hemen arkasında saf tutan Ebu Lü'lü isimli bir köle tarafından, sırtından hançerlenerek şehid edilmiştir. Ebu Lü'lü'nün Medine'de sanat ve ticaretle uğraştığı ve İslâm'ı kabul etmediği bilinmektedir. Onun münafıklar tarafından tutulmuş bir kiralık katil olduğu zannedilmektedir. Hazreti Ömer'in şehid olmasından sonra Ebu Lü'lü de hak ettiği cezaya uğratılıp, katledilmiştir.



Hz. O S M A N (r.a.) (656)


Peygamberimizin yakın akrabalarındandır. Resûlullah'ın iki kızı ile evlendiği için kendisine "Zinnûreyn", yani iki nur sahibi denilmiştir. Son derece cömert, ihlaslı ve gerçek haya sahibi bir sahabedir. Hazreti Ömer'in şehadetinden sonra İslâm halifesi olmuş; uzunca bir süre bu görevde kaldıktan sonra, Yahudi ve münafıkların çıkardığı bir isyan sonucu, kuşatıldığı evinde, Kur'an-ı Kerim okurken şehid edilmiştir.

Kendisini öldürmek için içeri girenler, hanımı Naile'nin de parmaklarını kılıç darbeleriyle kesmişler ve 80 yaşına erişmiş bulunan Hazreti Osman'ı katlederek kaçmışlardır. Mübarek cenazesi Medine'de Cennetü'l-Baki Kabristanı'na defnedilmiştir.



H z . T A L HA (r.a.) (656)


Peygamberimizin yakın arkadaşlarından ve daha dünyada iken cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. Mekke'nin zengin ve hatırı sayılır kişilerindendir. İslâmiyeti kabul ettikten sonra bütün mal ve servetini Resûlullah'ın yolunda harcamış, Uhud Savaşı sırasında vücudunu, kılıç ve mızrak darbelerine kalkan ederek Peygamberimizi korumuştur. Onun, kendisine inen bir kılıç darbesine kolunu uzattığını ve ağır biçimde yaralandığını gören Resul-i Ekrem, Hazreti Talha'ya "Hayırkâr" unvanını vermiştir.

Hazreti Talha, Hazreti Osman'ın şehadetine çok üzüldüğü için Hazreti Aişe ile birlikte Cemel Vakası'na karışmış; içinde bulunduğu ordu Hazreti Ali'nin askerleriyle karşılaşınca, münafıkların fitneleri  sonucu  ufak çaplı  bir arbede  yaşanmış ve  bu  arada  atılan  serseri oklardan biri de bu büyük sahabenin şehadetine sebep olmuştur. Defninin nasıl cereyan ettiği ve kabrinin nerede olduğu kesin olarak bilinmemektedir.


Hz. ZÜBEYR (r.a.) (656)


Sevgili Peygamberimizin yakın arkadaşlarından ve dünyada iken  cennetle  müjdelenen  on sahabeden biridir. Resûlullah'ın halası Hazreti Safiye'nin oğludur. Bütün hayatını İslâm davası uğruna sarfetmiş, bir çok savaşlarda unutulmaz yararlıklar göstermiş ve Hazreti Ali'nin hilafeti sırasında, Hazreti Aişe ile birlikte hareket ederek Cemel Vakası'na karıştığı için; savaş meydanını terkedip çekildiği halde, kendisini takip eden bir hain tarafından vahşice katledilmiştir. Hazreti Zübeyr'i şehid eden adam belki bir mükafat alırım düşüncesiyle Hazreti Ali'ye durumu haber verdiğinde büyük sahabenin acı ve üzüntüyle kıvrandığı ve iğrenerek baktığı kanlı katili, Resûlullah'ın bir hadisini söyleyerek yanından kovduğu bilinmektedir. Bu hadise göre Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr'dir." Peygamberimiz bir başka hadisinde de: "Safiye'nin oğlu (Hazreti Zübeyr'i) öldürene cehennemi müjdeleyiniz!" buyurmuşlardır.



Hz. A M M A R b. YASİR (r.a.) (657)


İslâm'ı ilk kabul eden büyük sahabelerdendir. Babası Yasir ve annesi Sümeyye de Müslüman oldukları için Ebû Cehil tarafından şehid edilen, hatta İslâm için kanları dökülmüş ilk şehidlerdir.

Hazreti  Ammar  da  dini  uğruna  akıl  almaz işkencelere uğramış,  fakat büyük bir sabır ve metanet göstererek mücadelesini sürdürmüştür.

Peygamberimiz, her türlü eziyete uğrayan Ammar'a sabretmesini, çektiği eziyetler karşılığında Cennete kavuşacağını müjdelemiştir.

Daha sonraki yıllarda Medine'ye hicret eden Ammar Bedir, Uhud ve Hendek gibi Resûlullah'ın  bütün  gazvelerine  iştirak edip yararlıklar göstermiş, Peygamberimizin vefatından sonra da halifelere yardımcı olmuş ve  nihayet  Hazreti Ali'nin  hilafeti  sırasında meydana gelen  Sıffin Muharebesi'nde,  onun komutanlarından biri olarak vazife yaparken, 93 yaşında ihtiyar bir kimse olmasına rağmen, fiilen savaşa iştirak edip şehid olmuştur. Uzun boylu,  iri gövdeli ve yakışıklı bir insan olan Hazreti Ammar aslen Yemenlidir.

Peygamberimizden 62 hadis-i Şerif  rivayet etmişti. 



Hz. VEYSEL KARANÎ (r.a.) (657)


Tabiîn'in en büyüğü olarak kabul edilen Hazreti Veysel Karanî, Yemen'in Karen Köyü'nden Amir isimli bir zatın oğludur. Asıl ismi Üveys'dir ve bu kelime Arapça'da "Kurt yavrusu" manasına gelir.

Peygamberimiz henüz hayattayken, kendisini görmediği halde Müslümanlığı kabul eden Veysel Karanî büyük bir aşkla bağlandığı dinini en iyi şekilde yaşamak için uğraşmış, yaşlı annesinin bakımı sebebiyle kendi köyünden ayrılıp bir yere gidememiştir. Yemen'den Medine'ye gidip gelenler onun zühd ve takvasından bahsetmişler, sevgili Peygamberimiz de Hazreti Ömer'e Veysel Karanî'nin çok hayırlı bir kimse olduğunu, onun duasını almalarında fayda bulunduğunu söylemiştir.


Rivayete göre Resûlullah'ın vefatından sonra Medine'ye gelen Veysel Karanî Hazreti Ömer'le görüşmüş, daha sonra Kufe'ye gidip yerleşmiş ve nihayet Hazreti Ali'nin hilafeti sırasında Sıffın savaşına katılarak, kalbine isabet eden bir ok sebebiyle şehid olmuştur. Hazreti Ali ve Hazreti Muaviye arasında cereyan eden bu kanlı muharebe sırasında, peygamberimizin seçkin sahabelerinden bir çok kimse de şehid olmuştur ki içlerinde Ammar b. Yasir hazretleri de bulunmaktadır.


Hz. ALİ (r.a.) (661)


Peygamberimizin amcası Ebû Talib'in küçük oğludur. Resûlullah'ın evinde ve onun terbiyesi altında yetişmiş, henüz çocuk yaşta iken İslâm'ı kabul  edip  Resûlullah'a tabi  olmuş,  bütün ömrünce ona hizmet etmiştir. Sahabeler arasında en cesur, en bilgili ve en kahraman kimse olarak tanınır. Teke tek giriştiği hiç bir mücadeleden mağlup ayrıldığı görülmemiştir. Hazreti Osman'ın şehadetinden sonra dördüncü halife olarak Müslümanların başına geçmiş fakat, onun hilafetini kabul etmeyen Şam Valisi  Hazreti Muaviye ve adamlarıyla uzun mücadelelere girmek zorunda kalmıştır. Döneminde hayli üzücü olaylar yaşandıktan sonra, 63 yaşında iken, Kufe'de, sabah namazını kıldırmak için camiye giderken, İbn-i Mülcem isimli bir Haricî tarafından, zehirli bir kılıç darbesiyle  şehid edilmiştir. Cenaze namazı oğlu Hazreti Hasan tarafından kıldırıldıktan sonra Necef'te defnedilmiştir.



Hz. HASAN (r.a.) (671)


Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma'nın büyük oğludur.

Sevgili Peygamberimizin, kendisine çok benzeyen torunu , Cennet gençlerinin efendisi, Müslümanların beşinci halifesidir. Babası Hazreti Ali'nin şehadetinden sonra halife olmuş fakat Hazreti Muaviye'nin de Şam'da halifeliğe devam etmesi sebebiyle, altı ay kadar sonra, kendi isteğiyle hilafet iddiasından vazgeçerek Medine'de yaşamaya başlamıştır. Ümmet arasında kan dökülmesini istemediği için bir çok hakkından feragat eden Hazreti Hasan, Medine'de ibadet ve taatle vakit geçirip, çevresine toplananlara öğütler vererek, ilim ve irfanla uğraşırken, Hicretin 49. senesinde, 46 veya 47 yaşlarında iken vefat etmiştir. Ölümüne, hanımının içirdiği bir zehrin sebep olduğu rivayet edilmiştir. Mübarek cenazesi Baki Kabristanı'na defnedilmiştir. Hazreti Hasan'la, 30 yıllık İslâm hilafeti devri sona ermiş ve saltanat dönemi başlamıştır.



Hz. HÜSEYİN (r.a.) (680)


Peygamberimizin torunu , Hazreti Ali ve Fatıma'nın oğludur. Ağabeyi Hazreti Hasan'ın hilafet iddiasından vazgeçmesinden sonra Hazreti Muaviye tek başına halife olmuş fakat vefatından sonra yerine geçen oğlu Yezid'e bir çok sahabe tarafından biat edilmemiştir. Bunlar arasında Hazreti Hüseyin de vardır. Nitekim bir süre sonra isyana kalkışmış; kendisini şehirlerine davet eden Kufelilerin çağrısına uyarak Kerbela'ya kadar gelmiştir.  Bu sırada etrafını kuşatan Yezid kuvvetlerince ablukaya alınmıştır. Ailesi ve diğer yakınları ile birlikte günlerce susuz bırakılan ve cengaver akrabalarını birer birer kaybeden Hazreti Hüseyin sonuna kadar muharebeye devam ettikten sonra, muharip olarak tek başına kalmış; Emevi kumandanı Şimr'in emri üzerine hücum eden dört kişi ile de vuruşmuş, nihayet sol eline yediği bir kılıç darbesi ile atından yere düşmüş, tekrar kalkarken, başka bir hasmı tarafından mızrakla vurulmuş ve mübarek ruhunu teslim etmiştir. Onu mızraklayarak şehid eden Sinan Bin Enes-i Nihaî isimli adam atından inip kutlu başını keserek vücudundan ayırmış ve bu mübarek baş önce ordu komutanı Ubeydullah'a, sonra da halife Yezid'e gönderilmiştir. Hazreti Hüseyin'in na'şında 33 mızrak yarası, 34 darp eseri, ayrıca bir çok ok yarası sayılmıştır.

İslam dünyasının birbirine girmesine sebep olan bu cinayetten sonra da pek çok kanların döküldüğü bilinmektedir. Hazreti Hüseyin'in başsız vücudu Kerbela'daki türbesinde, başı işe Şam'daki Emeviyye Camii'nin yanındaki bir hücrede gömülüdür.


NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER?

YAZAN: AHMET EFE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak