İNKİSÂR:
Kırıklık,
kırılma. Allahü teâlânın huzûrunda kalbin kırık olması.
Ben,
kalbleri benim için inkisârda olanların yanındayım. (Hadîs-i kudsî-Keşf-ül-Hafâ)
Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki, Allahü teâlâ
ilim ve kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur.
Fakat, yalnız üç sıfatı kendine mahsûstur. Bu üç sıfatı hiçbir mahlûkuna
vermemiştir. Bunlar; kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ,
büyüklük, üstünlük demektir. Ganî olmak, başkalarına muhtâç olmamak, her şey
O'na muhtaç olmak demektir. Buna karşılık kullarına üç aşağı sıfat vermiştir.
Bunlar da, zül (aşağılık) ve inkisâr ile ihtiyâç ve fâni olmak, yok olmaktır.
Bunun için kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günâhtır. Hadîs-i kudsîde; "Azamet
ve kibriyâ bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok
acı azâb ederim" buyruldu. (Osman
bin Nâsır)
İNNÂ LİLLAHVE İNNÂ İLEYHİ RÂCİ'ÛN:
Belâ ve musîbet gelince veya kötü bir haber duyunca
okunan, Bekara sûresinin; "Biz Allahü teâlânın kullarıyız
(vefât ettikten sonra diriltilip yine) O'na döneceğiz" meâlindeki yüz
elli altıncı âyet-i kerîmesi. ( İstirca')
Bir belâ gelince; "İnnâ lillah ve innâ ileyhi
râci'ûn" demek yalnız bu ümmete mahsûs bir ihsândır. Geçmiş ümmetlerden
hiç birisine verilmemiştir. Yoksa Yâkûb aleyhisselâm, Yûsuf aleyhisselâmın
ayrılığı musîbeti başına gelince; "Ey Yûsuf'un firâkıyla (ayrılığı ile) beni kaplayan hüzün ve hasretim"
demez; "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci'ûn" derdi. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)
Abdullah bin Abbâs'ın kızı öldüğünde "İnnâ
lillah ve innâ ileyhi râci'ûn" dedikten sonra; "Bu mahrem idi, Allahü
teâlâ bunu örttü, yardıma muhtâc idi, himâyesine aldı ; bizim için de bir
mükâfât idi onu bizden önce gönderdi" dedi. İki rek'at namaz kıldıktan
sonra, Allahü teâlânın; "Sabır ve namaz ile yardım isteyin"
(Bekara sûresi 45) meâlindeki emrini
yerine getirdik" dedi. (İmâm-ı
Gazâlî)
Namazda kötü habere "İnnâ lillâh ve innâ
ileyhi râci'ûn" demek namazı bozar. Bunu, namaz dışında söylemek, sünnettir.
(Alâüddîn Haskefî)
İNNÎN:
İhtiyârlık,
tenâsül hastalığı veya sihir sebebi ile cimâ yapamayan. İktidârsız erkek.
Kendinde bir mâni, kusur bulunmayan kadın,
kocasının innîn olduğunu anlarsa, nikâhın feshi (bozulması) için, çok zaman
sonra bile dâvâ açabilir. (İbn-i Âbidîn)
İNSÂF:
Adâlet,
doğruluk. Hakkı gözetip adâletten ayrılmama.
İnsâf,
dînin yarısıdır. (Hadîs-i
şerîf-İhyâ)
Allah korkusu
kalbine yerleşmiş olan kimse, insanlar hakkında insâflı muâmelede bulunur.
İnsanlar ise, kendilerine insâf ile iyi muâmelede bulunan kimseyi severler. İşte
bunun için, insanların sevgisi, kişinin kalbinde Allah korkusunun mevcûd
olduğuna ve o kişinin iyiliğine; insanların buğzu (kini) ise, o kimsenin
kötülüğüne ve kalbinde Allah korkusunun az olduğuna delîl gösterilmiştir. (Mâverdî)
İNSAN:
Rûh ve
bedenden meydana gelen akıl sâhibi varlık.
Allahü
teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Biz insanı muhakkak ki çamurun özünden yarattık.
Sonra Âdem'in neslini sağlam bir yerde
(rahimde) döllenmiş yumurta yaptık. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı hâline getirdik.
Ondan sonra kan pıhtısını bir parça et yaptık; o et parçasını da
kemikler hâline çevirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (rûh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en güzeli olan Allahü teâlânın şânı ne
kadar yücedir. (Mü'minûn sûresi:
12-14)
Cinleri ve insanları yalnız beni tanımaları, bana
ibâdet etmeleri için yarattım. (Zâriyât sûresi: 56)
İnsanın hayırlısı haramlardan sakınan, akrabâyı
ziyâret eden ve emr-i ma'rûf ve nehy-i münker edendir. (Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yayandır.) (Hadîs-i şerif-Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)
İnsanın sevmesi ve buğz etmesi, vermesi ve
vermemesi Allah için olursa, îmânı kâmil (tam,
olgun) olmuştur. (Hadîs-i
şerîf-Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)
İnsanın yaratılmasından maksat, yağlı ve lezzetli
yiyecekler, güzel ve nefis elbiseler, mal ve mülk toplamak, nîmetlenmek, oyun
ve eğlence değildir. Onun yaratılmasından maksât, Allahü teâlâya kulluk etmek,
O'na karşı gönlü kırık, boynu bükük olmak ve yalvarmak içindir. (İmâm-ı Rabbânî)
Şu insan dedikleri el ayakla baş değil
İnsan rûha denilir, surat ile kaş
değil.
(M. Sıddîk bin Saîd)
İnsan-ı Kâmil:
Kemâle ermiş, olgun insan. İslâmiyet'in emrettiği
bütün emirleri yapan, yasaklardan sakınan, Peygamber efendimizin güzel ahlâkıyla
ahlâklanan, hareketleri ve sözleri hep Allahü teâlânın ilhâmı ile olan üstün
insan.
Doğruyu tanı, doğru ol! İnsan-ı kâmilin her işi,
düşünceleri, sözleri, ahlâkı, Resûlullah'a tam uygun olur. Çünkü bütün
seâdetlere, iyiliklere O'na uymakla kavuşulur. O'na uymak, İslâmiyet'e yapışmak
demektir. (Muhammed bin Muhammed
Endülüsî)
İnsan Sûresi:
Kur'ân-ı
kerîmin yetmiş altıncı sûresi. (Dehr
Sûresi)
İNŞÂALLAH:
Her zaman Allahü teâlânın adını anmağa alışmak ve
Allahü teâlâ dilerse olur mânâsına bütün işlerini Allahü teâlânın dilemesine
havâle etmek için söylenen söz.
Kur'ân-ı
kerîmde meâlen buyruldu ki:
Bir şeyi yarın yapmağa azmettiğin, karar verdiğin
zaman, onu yarın yaparım deme. İnşâallah yarın yaparım de! (Kehf sûresi: 23, 24)
Ey mü'minler! Elbette gelecek yıl, inşâallah, Mescid-i Harâm'a girersiniz. (Feth sûresi:27)
Allahü teâlâ onların Mescid-i
Harâm'a gireceklerini dilemiş ve bunu biliyordu. Fakat kullarına öğretmek için
inşâallah buyurmuştur. Nitekim Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem
de kabirdekilere kavuşacağını kesin olarak bildiği hâlde, mezarlığa
uğradığında; "Esselâmü aleyküm yâ ehle dâr-il -kavmil-mü'minîn ve innâ inşâallahü
an karîbin biküm lâhıkûn: Ey mü'minler diyârı! Size selam olsun. İnşâallah biz
de size yakında kavuşacağız" buyurarak ilâhî emre uyarak inşâallah
demiştir. (İmâm-ı Gazâlî)
İNŞİKÂK SÛRESİ:
Kur'ân-ı
kerîmin seksen dördüncü sûresi.
İnşikâk sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi). Yirmi
beş âyet-i kerîmedir. Göğün yarılmasından bahsedildiğinden, Sûret-ül-İnşikak
denilmiştir. Sûre, amel defterlerinin kıyâmette sâhiplerine gösterileceğini
bildirmektedir. (İbn-i Abbâs, Taberî, Ebû
Hayyân)
Allahü
teâlâ İnşikâk sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Îmân edip
sâlih amel işleyenler için, arkası kesilmeyen bir mükâfât vardır. (Âyet: 25)
Kim İnşikâk sûresini okursa, kıyâmet günü amel
defterinin arkasından verilmesinden Allahü teâlâ onu muhâfaza eder (korur). (Hadîs-i şerîf-Kâdı
Beydâvî Tefsîri)
İNŞİRÂH SÛRESİ:
Kur'ân-ı
kerîmin doksan dördüncü sûresi.
İnşirâh sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Sekiz
âyet-i kerîmedir. Resûl-i ekremin kalbinin açılma hâdisesine işâret
edildiğinden, Sûret-ül-inşirâh denilmiştir. İnsanoğlunun hayâtı ve çalışmanın
esas olduğu bildirilmektedir. (İbn-i
Abbâs, Râzî, Taberî)
Allahü
teâlâ İnşirâh sûresinde meâlen buyurdu ki:
(Ey
Resûlüm!) Senin için, senin zikrini yükselttik. (Âyet: 4)
Kim İnşirâh sûresini okursa, sanki ben elemli iken
bana gelip, beni ferahlandırmış gibi olur. (Hadîs-i şerîf-Envâr-üt-Tenzîl ve Esrâr-üt-Te'vîl)
İNTİHÂR:
Kendini
öldürme.
Bir kimse bir demirle intihâr etse, Cehennem'de
ebedî olarak demiri elinde karnını dürter durur. Bir kimse zehir içerek intihâr
etse, Cehennem'de ebedî olarak onu içer durur. Bir kimse de kendisini uçurumdan
atarak intihâr etse, Cehennem'de ebedî kendini atar durur. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
İntihâr
eden kimse hemen ölse bile, yıkanır ve namazı kılınır. (İbn-i Âbidîn)
Malını, mevkiini kaybettiği için veya düşman eline
esir düştüğü için intihâr eden ahmaklarda şecâat (yiğitlik) değil korkaklık
vardır. (Muhammed Hâdimî)
İNTİKAM:
1. Öc
alma.
İntikâm almağa gücü yeten kimseye yakışan;
kızmamak, kin tutmamak ve bağışlamaktır.
(Ebû Ziyâd)
2.
Allahü teâlânın; zâlim, inadcı ve
kibirli (büyüklenen) kimseleri şiddetli bir azâb ile cezâlandırması.
Allahü
teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
(Yâ Muhammed!) Biz senden önce, kendi kavimlerine
(nice) peygamberler gönderdik de, (o peygamberler) onlara
(helâl ve harâmı bildiren, hak peygamber olduklarını isbât eden
apaçık) delillerle
geldiklerinde, kavimleri onları yalanladılar. Fakat (îmân etmedikleri
için)
biz o günâh işleyenlerden intikâm
aldık... (Rûm
sûresi: 47)
Vaktâ ki (Fir'avn
ve kavmi inâd ve isyân ederek) bizi gazablandırdılar (kızdırdılar).
Biz
de kendilerinden intikâm alıp, hepsini birden (denizde) boğarak
helâk ettik. (Zührûf sûresi: 55)
Haramları (Allahü teâlânın yasaklarını), büyük ve
küçük günah diye ikiye ayırmışlar ise de, küçük günahlardan da, büyük günah
gibi kaçınmak, hiçbir günâhı küçümsememek gerekir. Çünkü, Allahü teâlâ intikâm
alıcıdır. Gadabını, düşmanlığını günâhlar içinde gizlemiştir. Küçük sayılan bir
günâh, intikâmına, gadabına sebeb olabilir. (Muhammed
Rebhâmî)
İNTİSÂB:
Mensûb olma, bağlanma. Bir işe, bir mesleğe girme.
Bir mürşîd-i kâmile (rehbere) bağlanma, talebe olma.
Hocam Şems-i Tebrîzi'ye intisâb edince, aklımı
tamâmen bırakıp ona tâbi oldum. (Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî)
İNTİSÂR:
Hakkını
alandan, yalnız hakkını geri almak, fazlasını almamak.
Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem
bir kimsenin zâlime (zulmedene) bedduâ ettiğini görünce; "İntisâr eyledin"
buyurdu. (Muhammed Hâdimî-Berîka)
İNZÂL:
1.
İndirmek.
Kur'ân-ı
kerîmde meâlen buyruldu ki:
İşte bu
(Kur'ân-ı kerîm) bizim inzâl ettiğimiz mübârek bir kitabdır. O'na uyun, O'na muhâlefet
etmekten sakınınız ki merhamet olunasınız. (En'âm sûresi: 155)
2.
Kur'ân-ı kerîmin, Ramazân-ı şerîf
ayında Kadir gecesinde Levh-i mahfûzdan, dünyâ semâsındaki Beyt-ül-izze denilen
makâma bir defâda, topluca indirilmesi. (Tenzîl)
Kur'ân-ı
kerîmde meâlen buyruldu ki:
Ramazân
ayı, Kur'ân-ı kerîmin inzâl edildiği aydır. (Bekara sûresi: 185)
Müfessirlerin (tefsîr âlimlerinin) çoğuna göre
Kur'ân-ı kerîm, Ramazân ayının Kadir gecesinde dünyâ semâsındaki Beyt-ül-izze
denilen makâma inzâl olunmuş, sonra, buradan hâdiselere ve ihtiyâca göre azar
azar yirmi üç senede Peygamber efendimize indirilmiştir. (Fahreddîn-i Râzî, Abdülhak-ı Dehlevî)
İNZİVÂ:
Bir köşeye çekilmek. Haramlardan ve günâhlardan
korunmak, nefsini terbiye etmek ve sâdece Allahü teâlâyı anmak ve âhireti
düşünmek için bir yerde yalnız kalma.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, Peygamber efendimizin
Kabr-i şerîflerini ziyâret edip selâm verdiğinde, Kabr-i şeriften: "Allahü
teâlânın selâmı da senin üzerine olsun ey müslümanların imâmı (büyüğü) diye
cevap verildi. İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe ziyâret dönüşü ilk fırsatta inzivâya
çekildi. (Ferîdüddîn-i Attâr)
İmâm-ı Gazâlî on sene kadar Şam'da Mescid-i
Emevî'nin minâresinde inzivâ eyledi.
(Tâcüddîn Sübkî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder