MERVAN (685)
Dördüncü Emevi Halifesidir. Daha önceki halife Yezid'in hanımı olan Ummü Haşini tarafından, oğluna hakaret ettiği gerekçesiyle, uyurken, cariyeleri ile beraber üzerine çökülerek, yüz yastığı ile boğulup öldürülmüştür.
ABDULLAH b. ZÜBEYR (692)
Cennetle müjdelenmiş on büyük sahabeden biri olan Hazreti Zübeyr ile Hazreti Ebubekir'in kızı ve Hazreti Aişe'nin kızkardeşi Hazreti Esma'nın oğlu olan Abdullah, Emevi halifesi Abdülmelik'in hilafetini kabul etmeyerek, Mekke'de kendi hilafetini ilan etmiş, uzun mücadelelerden sonra 40 000 askerle Mekke'yi kuşatan Emevi komutanı Haccac-ı Zalim karşısında mağlup olmuş, giriştiği kahramanca mücadele sonunda şehid edilmiştir. Döneminde 50.000 erkek ve 30.000 kadının hapishanelerde can verdiği rivayet edilen Haccac-ı Zalim, Mekke'yi ele geçirdikten sonra Hazreti Abdullah'ın mübarek nâşını bir dar ağacına asıp teşhir etmiş, oğlunun cesedi yanına gelen Hazreti Esma'ya iyi davranmaya çalışmıştır.
Büyük şehid Abdullah b. Zübeyr, son anlarında annesi ile görüştüğünde Hazreti Esma'nın söylediği sözler tarihe geçmiştir ki bunlar şöyledir:
"Oğlum! Sen kendini daha iyi bilirsin. Eğer Hak yolda olduğuna inanıyorsan ve Hakka davet ediyorsan, Hakkın yolunda ölünceye kadar diren ve Benî Umeyye çocuklarına kendini maskara etme..."
Nitekim o vakitler 70 yaşında bulanan Hazreti Abdullah, annesinin dediği gibi, teslim olmak yerine çarpışmayı tercih ederek şehadet rütbesine kavuşmuştur.
ÖMER b. ABDÜLAZİZ (720)
Emevi halifeleri arasında isminden en çok söz edilen büyük bir şahsiyettir. 683 yılında Medine'de doğmuş, iyi bir tahsil yaparak yetişmiş, 706 yılında Hicaz valiliğine getirilmiştir. O dönemde halife olan amcası Abdülmelik'in kızı Fatıma ile evlenen Ömer b. Abdülaziz 712 yılında, sekizinci Emevi halifesi olarak İslâm dünyasının başına geçmiştir.
İki yıl kadar süren hilafeti sırasında idaresi altında bulunan herkes maddî ve manevî bir rahatlama ve huzur yaşamıştır. Adaletiyle de meşhur olduğu için kendisine İkinci Ömer denilmiştir. O ayrıca dört büyük halifenin beşincisi sıfatıyla da anılmıştır. Gerek kendisi, gerekse hanımı Fatıma çok dindar, Allah'tan korkan kimselerdi. Devlet yönetiminde hiçbir hata yapmamaya gayret ediyorlardı. Onların bu adilâne siyasetleri ve Peygamberimizin sünnetine olan bağlılıkları etraflarındaki fâsık ve zalim kimselerin işine gelmemiş ve Ömer b. Abdülaziz henüz 37 yaşında iken zehirlenerek şehid edilmiştir. Kabri Suriye'de, Halep ile Hama arasındaki bir köydedir.
BİLGE KAĞAN (734)
Göktürk Devleti'nin en büyük hükümdarlarından biridir. İl Teriş Kağan'ın oğlu, meşhur vezir Bilge Tonyukuk'un damadıdır. Kardeşi Kültigin'le beraber devletinin yükselişi için mücadele vermiş; Çinlilerle bitip tükenmez savaşlara girişmiş ve milletine karşı gösterdiği büyük sevgi ve merhamet sebebiyle daima hayırla anılmıştır.
Bilge Kağan kayınpederi Tonyukuk'un öğütlerini dinleyerek akıllıca hareket eden bir hükümdardır. Şehir kurmak, Budha dinine girmek gibi bazı fikirlere kapılmışsa da Tonyukuk, bunların Türkler için tehlikeler doğuracağını söyleyerek onu düşüncelerinden vazgeçirmiştir.
Bilge Kağan kardeşi Kültigin'le de çok iyi anlaşmıştır. Ordulara komuta ederek büyük zaferler kazanan Kültigin bir sefer sırasında öldürülünce tüm ülkede yas ilan etmiş, onun adına anıtlar yaptırmıştır. Meşhur Orhun Abideleri'nde Bilge Kağan'ın, Kültigin ve Bilge Tonyukuk'un mücadeleleri ve sözleri yazılıdır. Çinlilerle iyi ilişkiler geliştirmek ve aradaki savaşlara son vermek isteyen Bilge Kağan aslında onlar tarafından da sevilip sayılmakta, ince ruhlu büyük bir hükümdar olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple onun cinli bir perensesle evlenme isteği olumlu karşılanmış, fakat düğün hazırlıkları yapılırken bu büyük hükümdar kendi yakın adamlarından biri tarafından, 734 yılında, zehirlenerek öldürülmüştür.
EBÛ MÜSLİM HORASÂNÎ (756)
Emevilerin yıkılışı ve Abbasilerin iktidarı ele geçirişi sırasında, unutulmaz başarı ve zaferler kazanarak İslâm tarihinin önemli simalarından biri haline gelen Ebû Müslim'in, son derece zeki, cesur, dikkatli, soğukkanlı, acımasız ve teşkilatçı bir kimse olduğu söylenmiştir. Nitekim o, Abbasilerin iktidarı için bütün hayatını ortaya koymuş, Horasan bölgesinde çok büyük bir askeri güç oluşturup Emevileri mağlup etmiş ve bağlı bulunduğu insanlara tam bir sadakatle hizmet ederek devletin en etkili kişilerinden biri haline gelmiştir. Ne var ki kazandığı güç ve iktidar, halifeleri bile gölgede bırakmaya başlayınca, öteden beri kendisine düşmanlık hissi besleyen Halife Mansur tarafından, bir çok yalan vaadler ve sözlerle Medayin Sarayı'na çağrılmış; yanındaki az sayıda askeriyle halifenin bulunduğu yere gelen ve huzuruna çıkan Ebû Müslim, orada, Mansur'un kendisine ağır hakaretler yapmaya başladığını duyunca şaşırmış ve nihayet sinirlenerek; "Ben Allah'tan başka hiç kimseden korkmuyorum!" diye bağırmıştır. Bu arada halife, ellerini birbirine çarparak odaya daha önce gizlenmiş olan adamlarına işaret vermiş ve onlar bütün şiddetleriyle Ebû Müslim üzerine çullanıp, vücudunu delik deşik etmişlerdir. Hadise 756 yılının Ocak ayında vuku bulmuştur. Cesedi bir kilime sarıldıktan sonra bir kaç gün bekletilen Ebû Müslim'in adamlarına da, onun sarayda bir süre daha istirahat edeceği, dağılmaları gerektiği söylenmiştir.
Öldürüldüğü öğrenilince bütün Horasan'da isyanlar patlak vermisse de Abbasiler zor kullanarak ve çok kan dökerek bu isyanları bastırmayı başarmışlardır. Aslında kendisi de hedefine ulaşmak için büyük katliamlar gerçekleştirmiş bir asker olan Ebû Müslim, daha sonra efsanevî bir kahraman haline getirilerek hem Iran ve Irak'ta, hem de Anadolu'da anılmaya devam etmiştir.
İMAM-I AZAM EBÛ HANİFE (772)
Dört büyük mezhep imamının birincisi ve Hanefi Mezhebi'nin kurucusudur. Hicri 80 yılında Kufe'de doğmuştur. Asıl ismi Numan, babasının ismi ise Sabit'tir. Kufe, Basra ve Mekke gibi şehirlerde ilim tahsil ederek İslâm fıkhında üstad olmuş, 40 yaşında iken hocası Hammad b. Süleyman'ın yerine geçip ders vermeye başlamıştır. Kısa zamanda şöhreti yayılan ve yetiştirdiği talebeleriyle de adından sıkça söz ettiren büyük imam, 70 yaşlarına eriştiğinde Abbasi halifesi Mansur'un kadı olması için yaptığı teklifi kabul etmemiş, onun bütün ısrarlarına rağmen hiçbir taviz vermediği gerekçesiyle hapsedilmiş ve her gün on kırbaç vurulmak suretiyle işkenceye tabi tutulmuştur. Hapsedilişinin 15. Gününde sağlığı iyice bozulan fakat buna rağmen kararından dönmeyen imam, tahliye edilerek evine gönderilmişse de hiç kimseye fetva vermemesi istenmiştir. Zaten buna da gerek kalmamış, dünyanın en büyük şahsiyetleri arasına girmeyi hak eden İmam-ı Azam Ebû Hanife, Hicretin 150. yılında Bağdat'ta, şehid olarak yüce Rabbine kavuşmuştur. Cenazesine 50.000 kişinin katıldığı, bunlar arasında halife Mansur'un da bulunduğu rivayet edilmiştir. Kabri Bağdat'tadır.
HÂDÎ (786)
Dördüncü Abbasi Halifesidir. Annesi Hayzuran'ın devlet işlerine müdahalelerini önlemek için, onu zehirleterek öldürmeyi istemişse de; daha atik ve akıllı davranan Hayzuran ele geçirdiği bazı cariyeler aracılığıyla, oğlunu yatakta boğdurarak öldürtmüştür. Cariyeler Hadi'nin hasta olarak yatağında istirahat ettiği sırada başının üstüne oturup nefessiz bırakmışlar ve ölünceye kadar öylece durmuşlardır. Hadise 786 yılında Bağdat'ta vuku bulmuştur.
CAFER BERMEKÎ (803)
Abbasi halifelerinin en kudretlisi olarak kabul edilen Harun Reşid'in yakın dostu ve veziri idi.
Genç yaşta olmasına rağmen zekası, bilgisi, dirayeti ve dehasıyla devletin en yüksek mevkisini işgale lâyık görülmüş, fakat bir süre sonra, çocukluk arkadaşı olan halife Harun Reşid tarafından idamına hükmedilmiştir. Bir gece yarısı saraya davet edilen Cafer, giyinip kuşandıktan sonra yanındaki görevli ile saraya ulaştığında kendisini hemen bir çadır içine sokmuşlar ve onu katletmekle vazifeli olan adam tarafından, bütün yalvarmalarına rağmen; boynu kılıçla kesilmek suretiyle öldürülmüştür. Kesik başı hemen saraya götürülüp Harun Reşid'e gösterilmiştir. Arkadaşı ve vezirinin kanlar içindeki başına bakan Harun'un çok üzülüp ağladığı da rivayet edilmiştir. Cafer Bermekî'nin idamına bir çok sebepler gösterilmekle beraber asıl mesele, Harun Reşid'in, gittikçe büyük bir itibar kazanan Bermekî sülalesinin, ilerde kendi iktidarını sarsacağını düşünmüş olmasıdır. Buna benzer hadiseler tarihte o kadar çok yaşanmıştır ki sayılacak olsa bitmez. Ne var ki insanoğlu hadiseleri çabucak unutur ve ondan ders çıkartmasını da bilmez. Büyüklerden birinin şu sözü ne kadar manidardır: "Saray erkanı, tıpkı yüksek bir dağa tırmanıp da sonra aniden düşen insanlara benzerler. Ne kadar yükselirlerse düşüşleri de o kadar feci olur."
EMİN (813)
Altıncı Abbasi Halifesidir. Harun Reşid'in vefatından sonra, merkezde bulunduğu için kendisine biat edilmiş, Horasan'da bulunan kardeşi Memun ise bir süre sonra ona itaat etmeyeceğini bildirince aralarında kavgalar başlamıştır. Üç yıl kadar süren ve ülke içinde bir çok karışıklıklara sebep olan iktidar kavgası sonunda, Me'mun'un ordusu halifeyi Bağdat'ta sıkıştırmış; o, bir kayıkla Dicle'yi geçip kurtulmak isterken rakiplerinin hücumuna uğramış, kayığı batırılmış olmasına rağmen kıyıya çıkmayı başarmışsa da yakalanıp hapsedilmiştir.
Aynı gece içinde mahpus tutulduğu hücreye giren bir kaç İranlı asker tarafından boğularak öldürülen Emin'in başı kesilerek Me'mun'a gönderilmiştir.
MÜTEVEKKİL (861)
Onuncu Abbasi Halifesidir. El Mu'tasım'ın oğludur. Özel muhafız birliklerini Türklerden oluşturmuş, kendisinden sonra yerine geçecek olan halife konusunda onlarla aykırı düşünce; tertip edilen bir eğlence gecesinin sabahında, muhafızlarının aniden üzerine saldırması sonucu hançer ve kılıç darbeleriyle öldürülmüştür.
MUNTASIR (862)
On birinci Abbasi Halifesidir. Babasını öldürerek kendisinin halife olmasını sağlayan Türk birliklerini tesirsiz hale getirmek ve böylece iktidarını sağlamlaştırmak isteyen Muntasır'ın niyetleri ortaya çıkınca saraya hakim güçler, kendisinden kan alan doktorla anlaşarak, onun, zehirli bir neşterle halifeyi öldürmesini sağlamışlardır.
Muntasır öldürüldüğünde henüz 26 yaşında bulunuyordu.
MUSTAİN (866)
On ikinci Abbasi halifesidir. Samarra'da görev yapmaktayken, hilafet merkezini değiştirerek Bağdat'a çekilince, buradaki Türk birlikleri Mu'tez'i halife seçip biat ettiler. Bağdat ve Samarra'da bulunan halifeler bir yıldan daha fazla bir süre mücadele ettikten sonra, Mustain mağlubiyeti kabul edip çekildi. Ancak Vasıt şehrine gitmek isterken, yolda Mu'tez taraftarlarınca yakalanıp öldürüldü. 866 yılında yaşanan bu olay sırasında Mustain Billah 35 yaşında bulunuyordu. Asıl ismi Ahmed'dir.
MUHTEDÎ (870)
On dördüncü Abbasi Halifesidir. Hilafet merkezini tamamen kontrol altında tutan Türk askeri birliklerinin iktidara getirdiği Mühtedi, bir süre sonra onları tesirsiz hale getirmek için faaliyetlere girişmişse de, tıpkı selefleri gibi, başarılı olamamış, kaçmak istemesine rağmen yakalanıp hapsedilmiş ve bir kaç gün sonra da boğularak öldürülmüştür. Ancak bir yıl kadar hilafet makamında kalabilmişti.
HALLAC-I MANSUR (922)
Ünlü mutasavvıflardandır. İran'da doğduğu, Basra'da yetiştiği ve genç yaşından itibaren tasavvuf mesleğine girerek kısa zamanda üne kavuştuğu bilinmektedir. Dönemin ünlü mutasavvıflarından Cüneyd – i Bağdadi ile görüştüğü ve fakat Cüneyd'in kendisine ilgi göstermediği rivayet edilmiştir.
Hallac–ı Mansur aşırıya kaçan fikir ve düşüncelerini ortaya saçınca devrin yöneticileri tarafından izlenerek yakalanmış; uzun süre hapiste yattıktan sonra hakkında Maliki kadısı tarafından verilen "zındık" hükmü gereğince Bağdat'ta, idam edilerek öldürülmüştür.
Mutasavvıflar arasında asırlar boyunca isminden en çok söz edilen şahıslardan biri olan Hallaç, " Ene'l-Hak " yani "Ben Hakk'ım " sözüyle meşhur olmuştur. Bu söz âlimler nezdinde küfür telakki edilmiş, fakat bir kısım tasavvuf erbabınca savunulmaya devam edilmiştir. Hallac'ın asılmak suretiyle öldürülüşü de onun ününün yaygınlaşmasına sebep olmuştur.
MUKTEDİR (932)
On altıncı Abbasi Halifesidir. 13 yaşında iken halife yapılmış, 25 sene kadar süren hilafetinden sonra Bağdat'ta çıkan bir isyan üzerine öldürülmüştür. Muktedir'den sonra da Abbasi hanedanına mensup bir çok kişi hilafet mevkiine çıkmışsa da onlar artık eski güç ve kuvvetlerini tamamen yitirmiş durumda idiler.
NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER?
YAZAN: AHMET EFE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder