İ.Ö. 6 yy. Hindistan'da Vedaların sorgulandığı, arayış ve çıkışların olduğu dönemdir. Bu arayışı yapanlardan birisi de Siddharta Gautama'ydı. Söylenceye göre Siddharta (Buda) insan olarak doğmadan önce gökyüzündeki Tuşuta cennetinde yaşamaktaymış. Kendisine gelen bir esinle yeryüzünde doğmak zorunda olduğunu anlamış. Şimdiki Nepal sınırları içerisinde kalan Himalaya eteklerindeki Lumbini bölgesinin Kapilavatsu kentinde doğmuş Babası Suddhodha Şakya soyundan gelen bir kralmış. Babası doğan oğluna "amacına ulaşan" anlamına gelen Siddharta adını koymuş. Siddharta krallık içerisinde bir prens nasıl büyütülürse öyle büyütülmüş; bir prens nasıl eğitim alırsa öyle eğitim almış. Erken denebilecek bir yaşta kuzeni Yoshodhana ile evlenmiş. Bir oğlu olmuş. Adını Rohula koymuşlar. Sarayında mutlu bir yaşam sürüyormuş. Ne olmuşsa 29 yaşında olmuş. Yine söylenceye göre daha önce hiç karşılaşmadığı yaşam gerçeklerini görmüş: Hastalık, yaşlılık, ölüm ve huzur. Bu gerçekler onu öylesine etkilemiş ki o ünlü arayışına çıkmış. Amacı doğum-ölüm döngüsünden kurtulmak, yaşamın acılarına çare bulmak, gerçeğe erişmekmiş. Budacılık, Gautama Siddharta denilen genç prensin baba ocağını terk edip de yaşamın acılarına çare aramaya çıkmasıyla başlar.
Budacılık Hint felsefe ekollerinden astik olmayan ya da diğer bir deyimle ortodoks olmayan bir öğretidir.
Başlangıçta Buda'nın öğretisi basit ve sadeydi. Tek amacı vardı Buda'nın, o da yaşamın acılarından, ıstıraplarından insanları kurtarmak. Aydınlanmaya erişipte gerçeği görünce ilk vaazını Benares'de vermiştir. Benares vaazında Buda: "Doğmak acıdır, yaşlılık acıdır, hastalık acıdır. Ölüm acıdır, sevilmeyenle birleşmek acıdır, sevilenden ayrı kalmak acıdır. İstediğini elde edememek acıdır..." diyerek öğretisinin en önemli sacayağını ortaya koymuştur. Buda konuşmasının devamında acıyı doğuran nedenler olarak hırs ve arzuyu göstermiş ve ancak arzuyu, hırsı yenmekle acının üstesinden gelinebileceğini söylemiştir.
Geriye tek bir şey kalıyordu, o da hırsın, arzunun ortadan nasıl kaldırılabileceği. Buda, bunun için birçok öğretide izlerini görebileceğimiz sekiz aşamalı yolu gösteriyordu: Doğru sözlülük, tam davranış, doğru yaşama, tam uygulama, tam bilinçlilik, tam uyanıklık...
İşte Budacılığın özü budur. Buda 45 yıl boyunca Magadha ve Kosala krallıklarındaki kentlerde bu öğretiyi halka yaymaya çalışmıştır. Buda öğretisini yayarken yukarıdaki dipnottan da anlaşılacağı gibi bir taraftan Vedaların otoritesi, diğer taraftan bu otoriteye karşı çıkan düşünce akımları vardı. Buda bir taraftan Upanişad Brahmanların idealizmine karşı çıkarken diğer taraftan kendisiyle aynı safta olan Çarvakalılar'ın (Maddecilerin) dünya görüşüne, yaşam anlayışına karşı çıkıyordu. Buda, kendi öğretisini bu iki öğreti arasında orta yol olarak gösteriyordu.
Buda Vedaların otoritesini reddedip kurban törenlerine, kastların yapısına karşı çıkarken amacı Hindistan'ın toplumsal yapısında bir değişiklik yapmak değildi. Özde reformcu olmasına rağmen reformculuğu, devrimciliği dışa dönük değil, içe dönüktü.
Buda'nın izdeşçilerini bağlı bulundukları kast yapısına bakmadan kabul etmesi o dönem Hindistanı için önemli bir hareketti. Ancak yine de Buda’nın öğretisine bağlı olanların büyük çoğunluğu üst kastlardan olmuştur.
Buda öldüğünde 80 yaşındaydı. Ölümünden sonra öğretisi Magadha ve Kosala krallıklarında izdeşçileri tarafından sürdürüldü. Ölümünden sonra ilk Budacı dinsel kurul (Konsey) Racagriha'da toplandı. Racagriha'da toplanan dinsel kurul Buda'nın sözlerinin derlenmesi ve kurallara dökülmesi kararını aldı. Ancak bu kurul aldığı kararı daha sonra yaşama geçiremedi.
İkinci dinsel kurul Buda'nın ölümünden aşağı yukarı 140 yıl sonra Vaişali kentinde toplandı. Ancak bu dinsel kurul da yeterli etkinlik gösteremedi. Bu kuruldan hemen sonra Budacılıkta ayrılık tohumlarının ekildiğini görüyoruz. Daha sonraki yüzyıllarda tam filiz verecek olan bu tohumlar Hinayana ve Mahayana Budacılığını doğurmuştur. Ayrılığı doğuran neden ise geleneğe bağlı olanlarla gelenekten kopup Budacılığa yeni bir yaklaşım, yeni bir soluk, yeni bir anlayış getiren Mahayana ekolü arasındaki düşünce ayrılığıdır.
Üçüncü Budacı dinsel kurul İ.Ö 250'ye doğru ünlü hükümdar Çandragupta'nın torunu Aşoka'nın girişimiyle Pataliputra'da toplandı. Kral Aşoka dedesi tarafından başlatılan Hindistan Birliğini kurma işini üstlenmişti. Aşoka diğer iki Budacı dinsel kurulun yapamadığını yaptı, Budacı öğretiyi kaleme aldırdı ve Tripitaka yasası diye bilinen derlemeyi hazırlattırdı. Aşoka'nın bu girişimi ve Budacılığın koruyuculuğunu üstlenmesi hiç kuşkusuz Budacılık tarihi açısından yeni bir sayfanın açılmasına neden olmuştur. Aşoka'nın Budacılığı benimsemesi söylentiye göre bugünkü Kalküta - Madras arasındaki Kalinga ülkesine yaptığı askeri sefer sırasında olmuştur. Kalingalıların direnmesi üzerine patlak veren büyük savaşta, düşmanlarının binlerce ölü verdiğini gören Aşoka derin bir pişmanlık duymuş ve bir daha savaşmama kararı almıştı. Aşoka bununla da yetinmemiş insanların da hiçbir zaman savaşmamasını sağlamak için ahimsa (şiddet göstermeme) anlayışına, ilkesine gönül bağladı. Aşoka'nın barışçı politika güdüp Budacılığı benimsemesi Budacılık için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Aşoka Budacılığı yaymak için Hindistan’ın her tarafına, Gandhara'ya, Baktaria'ya, Birmanya'ya ve Seylan'a misyoner göndermiştir. Böylece Budacılık için güneyde Malezya, Seylan ve Endonezya'ya kadar kuzeyde de Tibet ve Nepal’i aşarak Çin'e kadar yayılma olanağı doğmuştur.
İmparatorluğu süresince Aşoka Hindistan'ın önemli yol kavşaklarına ve kilit noktalarına sütunlar diktirmiş ve sütunlar üzerine liberal din anlayışını, insan sevgisini temel alan yazılar kazdırmıştır.
Budacıların ikinci büyük koruyucusu hiç kuşkusuz Kanişka'dır. Kanişka döneminde Budacılığın altın devrini yaşadığı söylenebilir. Kanişka Kuşanların İ.S. 30 yıllarında Gandhara ve Pencab'ın hakimiyetini ele geçirmesiyle kurulmuş olan krallığın İ.S. 78 - 120 yılları arasında hükümdarlığını yapmıştır. Kendisi hakkında pek çok efsane yaratılmıştır. Onun zamanında Keşmir'de Budacı dinsel kurul toplanmıştır. Kuşan krallığının sınırları Kuzey Hindistan, Pakistan, Doğu Afganistan, Özbekistan ve Tacikistan'a kadar uzanıyordu. Budacılığın İç Asya'ya doğru yayılışı Kanişka zamanında olmuştur. Budacılığın yayılması için Kanişka İç Asya’da birçok keşiş tapınağı yaptırmıştır. Kanişka'nın yaşadığı dönemlerde Mahayana Budacılığı da gelişmeye başlamış, tanrısız, tapınaksız öğreti giderek tanrılar, yarı tanrılar, koruyucu ruhlar ve ayinlerle kalabalıklaşmış çoktanrılı bir din haline gelmişti. Ne var ki Budacılık Kanişka'dan sonra ana yurdu olan Hindistan’da önemini giderek yitirmiş ve birkaç yüzyıl süren parlak Budacı hükümdarlar döneminden sonra gösterişe dönük törenler ve uygulamalarla yozlaşıp İ.S. ikinci yüzyıla doğru çökmeye başlamış ve bunun üzerine kendisini toparlayarak yenileyen eski Brahmanizm yeni bir solukla ileri atılmıştır.
Budacılığın Brahmanizm'e karşı yenilgisini tam anlamıyla açıklayabilmek zor. Ancak bu dönemlerde (İ.S 2. yy.) özellikle Vişnuit Brahmanlar Buda'yı Vişnu'nun dokuzuncu avatarası (genedoğumu) olarak görüyorlar ve onun için dinsel törenler yapıyorlardı. Bu, Budacılığın Hinduculuk karşısında bir tür yenilgisiydi.
Budacılık Hindistan'da önemini kaybedip azınlık durumuna düşmesine karşılık komşu ülkelerde yayılmasına devam etti. Hindistan’dan kaçan keşişlerin İç Asya'daki önemli kentlerde yeniden yaşam alanları, dinlerini sürdürecek ortam bulduklarını görüyoruz. Bu kentlerden Hotan, Yarkent, Kaşgar ve Kuça Budacılığın İç Asya’daki tarihi açısından önemlidir. Bu kentlerde Budacılık birçok kültürle karışmış ve görkemli sanat eserleri ortaya çıkmıştır.
Bu bölgelerde 19. yy. başında yapılan kazılarda Budacılığa ait birçok tapınak ve çeşitli sanat eserleri ortaya çıkarılmıştır.
Budacılığın İç Asya'da yayılışı Türk tarihi ve kültürü açısından da önemlidir. Budacıların bu zengin ve renkli yaşamları İslamiyet İç Asya'ya gelene kadar devam etmiştir.
ESKİ METİNLERE GÖRE BUDİZM
(BUDACILIĞIN DİYALEKTİK YORUMU)
WALTER RUBEN
Hazırlayan: LÜTFÜ BOZKURT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder