Türklerin, dünyanın yaratılışı hakkındaki duygu ve düşüncelerini, bu konudaki görüş ve inançlarını anlatan bir destandır. En doğru ve eksiksiz metni, Prof. W. Radloff tarafından tespit edilmiştir.
"Daha yer ve gök yaratılmadan evvel her şey sudan ibaretti. Ne toprak, ne sema, ne güneş, ne de ay vardı. Bütün tanrıların en büyüğü, her mevcudun başlangıcı ve ademoğlunun ceddi Tanrı Karahan evvela kendisine benzer bir mahluk yarattı ve ismine Kişi dedi. Karahan ve Kişi iki siyah kaz gibi rahatça su üzerinde uçuyorlardı. Fakat kişi bu mesut sükunetten memnun değildi. O, Karahan'dan daha yükseye uçmak istiyordu. Bu küstahlığı sebebiyle uçmak için lazım olan kuvveti kaybederek, derin ve sonsuz suya yuvarlandı. Tehlike içinde hemen bağulacak bir halde Tanrı Karahan'dan imdat diledi. Karahan, Kişi'ye derinlikten yükselmesini emretti. Kişi yükseldi. Bunun üzerine Kişi'nin üstüne oturarak batmaktan kurtulması için denizden bir yıldız yükseltti. Kişi artık uçmaya muvaffak olamadığından, Karahan arzı yaratmak tasavvurunda bulundu. Kişi'ye suyun dibine dalarak dipten toprak çıkarmasını emretti ve çıkan toprağı su yüzüne serpti. Kişi toprağı sudan çıkarınca onun bir kısmını kendisine gizli bir arz yapmak için ağzına sakladı. Fakat yukarı çıkınca ağzındaki toprak o kadar şişti ki, eğer Tanrı Karahan tükürmesini emretmeseydi artık nefes alamayarak boğulacaktı. Karahan'ın yarattığı dünya dümdüz bir sahadan ibaretti; lakin Kişi'nin ağzından çıkan toprak her tarafa fırlayarak bütün arzı bataklık ve tepeciklerle örttü. Bunun üzerine çok hiddetlenen Karahan bu itaatsiz Kişi'ye Arlık lakabını verdi ve onu nur ve ziya dairesinden kovdu, ondan sonra arzda yerleşebilecek başka adamlar yarattı. Dokuz dallı bir ağacı yerden bitirerek her bir dalın altında bir adam yarattı ki, bunlar dünyadaki dokuz insan cinsinin cetleridir. Arlık arzın bu yeni sakinlerinin o kadar güzel ve iyi olduklarını görünce, onları kendisine vermesini Tanrı Karahan'dan istedi. Karahan razı olmadı, lakin Arlık onları fenalığa sevk ederek zorla kendisine çekmeyi biliyordu. Karahan Arlık'ın bu aldatışlarına kolayca kapılan bu ahmaklara çok kızdığından bundan böyle insanoğlunu kendi haline terk etmeye karar verdi. Arlık'ı yeniden lanetleyerek yeraltı karanlık aleminin üçüncü tabakasına kovdu, kendisi için de semanın on yedinci tabakasını bütün sakinleriyle birlikte yarattı ve böylece semanın en yüksek tabakasını ikametgah olarak seçti. Kendi başlarına kalan insanlara hami ve öğretici olarak büyük May-tere'yi geri gönderdi. Arlık güzel semayı görünce o da kendisi için bir sema yaratmaya karar verdi ve bu maksatla "Karahan''ın müsaadesini aldıktan sonra kendi tebasını -yani aldattığı fena ruhları- orada iskan etti. Fakat bu fena ruhlar, Karahan'ın yarattığı arzdaki insanlardan çok iyi yaşıyorlardı. Bu hal Karahan'ın canını sıktı. Arlık.'ın semasını yıkmak için kahraman Mandişire'yi gönderdi. Onun kuvvetli mızrak darbeleri altında, gök inlediği zaman Arlık'ın seması parça parça yarılarak toprağa düştü, o zamana kadar düz olan arz, düşen yıkıntılar sebebiyle bozularak büyük dağlar, derin boğazlar, balta girmez ormanlar vücuda geldi. Karahan Arlık'ı arzın en derin tabakasına sürdü; ki orada ne güneş, ne ay, ne de yıldız ziyası vardı. Karahan ona, dünyanın sonuna kadar orada oturmasını emretti:'
Görüldüğü gibi gerek bu destanda, gerekse bu destanın muhtelif şekillerinde ara sıra İslamiyet'in ve daha çok Budizm'in tesirlerine rastlanır. "Mandişire" ve "May-tere'' adlarında Budizm tesirleri açıktır. Bu destana göre "Tanrı Karahan" on yedinci kat gökte yaşamakta ve oradan krunatı idare etmektedir. Ondan sonra sırasıyla üç büyük ulllhiyet (Allahlık sıfatı, Tanrılık vasfı) daha vardır; ki bunlardan "Bay Ülgun" (Bay-Ülgen) on altıncı katta Altın Dağöa altın bir taht üzerinde oturur. Yedinci katta "Gün Ana" yani güneş, altıncı katta "Ay Ata" vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder