22 Nisan 2022 Cuma

KEHANET VE FALCILIK

 Eski toplumların herhangi biri için doğadaki fenomenlerin hepsi belitseldi, yani insanoğlunun kontrolü dışında olduğu görülen olağanüstü olayların hepsi kudretli ama insana benzeyen güçler tarafından düzenlenirdi, dünyanın bölümlere ayrılması ve her birinin ayrı bir ilahi gücün kontrolü altında olması, insani olayları deneyim sonucu kolaylıkla ortaya çıkarılabilecek bir görüştü, ki bu görüş kuşkusuz aynı tanrılara tapınan iki toplumun hiç olmamasının erken keşfiyle desteklendi. Her kentin kendi tapınağı vardı ve her tapınakta normal olarak görülemeyen ve hatırlanamayacak kadar eski zamandan beri orada var olan bir varlık yaşardı. Bir Hititli masal anlatıcı bunu şöyle ifade eder:

Güneş Tanrısı Sippar'da oturur, 

Ay Tanrısı Kuzina'da oturur, 

Fırtına Tanrısı Kummiya'da oturur,

İştar Nineve'de oturur, 

Nanaia Kissina'da oturur ve 

Babil'de Marduk oturur.

Tanrılar, bu yüzden, görülemez ve ölümsüzlerdi. Fakat diğer açılardan, ihtiyaçları, ilgi duydukları konular ve kendilerine tapınanlara yönelik tutumlarında kesinlikle bir insan olarak düşünülürlerdi. Bu tarihe kadar sözü edilen teolojik kurgulama henüz ortadan silinmemişti. Özellikle Hititler tanrı ve tanrıçalarına bizlerin yakışıksız veya en azından ağırbaşlılıktan yoksun kabul edeceğimiz davranışları atfetmekte hiç tereddüt etmiyorlardı. Bir köleye göre sahibi neyse, kendisine tapınan için bir tanrı da tam olarak oydu. Tanrının beslenmesi, bakılması, tatmin edilmesi ve iltifatlara boğulması gerekliydi. Bu durumda bile, kullarının çıkarlarını her an için gözeteceğine tam olarak güvenilemezdi; zamanının bir kısmını eğlenerek, seyahat ederek, uyuyarak veya başka işlerle meşgul olarak geçirebilirdi ve böylesi zamanlarda kendisine tapınanlar yardım dilemek için ona boş yere yakarmış olacaklardı (Karmel Dağı'ndaki Baal Azizleri'nin yaptığı gibi). Görevini yaptığı zamanlarda bile, hareketleri daima makul olmayabilir ve beklenmedik sonuçlar doğurabilirdi. O taktirde, bu hatasına işaret etmek sadık hizmetkârlarının görevi olur ve tanrıdan hatasını düzeltmesi beklenirdi. Bir Hitit kralı tanrı huzurunda insanların iflah olmaz günahkârlar olduğunu kabul ederdi; fakat bir insan ya da ulus, sadece işlediği günahın cezasının bir sonucu olarak değil, ama tamının ihmalkarlığı ve kayıtsızlığı yüzünden de bir felaketle karşı karşıya kalma talihsizliğini yaşayabilirdi. Koruyucu tanrının ihtiyatı bir an için olsun elden bıraktığı anı kollayan şeytan ve kötü ruhların varlığına inanılırdı.

Ey tanrılar, nedir bu çektirdiğiniz bize? (Kral Murşili yalvarır) Siz ülkeme ve Hatti Ülkesi'ne veba salgını verdiniz, herkes ölüyor, öyle ki size yiyecek ve içecek sunularını hazırlayacak hiçkimse yok. Ve siz bize geliyorsunuz, ey tanrılar, ve bu meseleden dolayı bizi suçlu buluyorsunuz ... ve sizin gözünüzde doğru yaptığımız hiçbir şey yok.

Burada kral, açık bir biçimde, böyle bir ihmalkârlığın son tahlilde tanrılara hiçbir fayda sağlamayacağını, çünkü bu durumda kendilerine tapınanların hizmetlerinden mahrum kalacaklarını anlatıyor.

Ancak, eğer felaket bir günahın cezası olarak gelirse, günah itiraf edilip zararı tazmin edilinceye kadar ceza kaldırılmayacak ve affedilmeyecektir. Fakat suçlu herhangi bir günah işlediğinin bilincinde olmayabilirdi; aslında Hititler, babaların işlediği günahlar için çocuklarının cezaya çarptırılacağına inanırlardı ve bu açıdan söz konusu olan suç bir nesil önce işlenmiş olabilirdi. Böylesi durumlarda tanrının, kefaret ödenmeden önce cezalandırılacak suçluyu cezanın içeriği hakkında bilgilendirmesi gerekirdi. Bu bilgi kimi zaman, vecde gelmenin ve rüya görmenin ilahi kudret sahibi olmanın biçimleri olduğuna inanıldığı için, doğrudan vecde gelen birinin ağzından veya bir rüya yoluyla ulaştırılırdı. İlahi soruşturmanın daha güvenilir ama daha yorucu ve emek isteyen bir metodu ise kehanette bulunmaktı. Kehanetin üç biçimi vardı: Kurban edilen hayvanların iç organlarının incelenmesi, fal (kuşların hareketlerinden anlam çıkarılması) ve basitçe kendilerine "Yaşlı Kadınlar" denilen falcı kadınların uzmanlık alanına giren bir tür piyango. Kehanet sanatı Hititlere, Babilli kahinlerinin gaipten haber verme ilminden miras kalmıştır. Tanrıların kendilerine tapınanlara onları gelecekte bekleyen kaderlerine ilişkin kimi işaret ve alametler, ama özelikle de kurban edilen insanların karaciğeri ve iç organları vasıtasıyla uyarılar gönderdiklerine inanılırdı. Karaciğerin ve diğer bazı iç organların aldığı şekiller, kuşların bazı hareketleri ve diğer bazı fenomenler olumlu, diğer bazıları ise olumsuz kabul edilirdi (bu bakış açılarının hangi prensiplere dayandığı çoğu durumda belirsizdir). Hititler, tıpkı diğer eski toplumların yaptığı gibi, askeri bir sefere çıkmadan veya önemli bir girişimde bulunmadan önce mutlaka kahinlere başvururlardı. Ayrıca tanrının gazabının nedenini soruşturmak amacıyla da bu geleneksel kehanet ilmine başvururlardı. Olumlu bir kehanet "evet", olumsuz bir kehanet ise "hayır" cevabının karşılığı olarak görülürdü (sorunun anlamına göre bunun tersi de olabilirdi). Bu esaslara göre kâhine sorular yöneltilirdi ve oldukça uzun süren olasılıkları ayıklama süreci sonunda hata payı olmaksızın kefaret gerektiren suç meydana çıkarılırdı. Aşağıda böylesi bir soruşturma verilmiştir:

Saraydan (yani, sarayın yetkili rahibinin) "Kâhin, Nineve'li İştar'ın tapınağında kızgın" olduğunu bildiren yazısını aldığımızda diğer rahiplere danıştık ve dediler ki: "Bir şarkıcı altından bir kâseyi çaldı ve yerine yenisi konulmadı; tanrının giydiği altından bir Amurru giysisi eskidi; savaş arabası bozuk; saray dan bir sunulurdu, fakat sunulmadı; Asrahitassi Festivali kutlanırken, tanrıya bir şekel değerinde gümüş, kırmızı yün, mavi yün ve bir verilirdi, fakat şimdi Asrahitassi Festivali'ni kutladıkları halde, ne bir şekel değerinde gümüş, ne kırmızı yün, ne mavi yün ve ne de verilmedi; Aiaru Festivali her yıl kutlanırdı, fakat bu kez ihmal edildi." Tanrının kızgınlığının nedeni bu günahlar mıdır? O halde kehanetimiz olumsuz olsun. Eğer neden bu ve başka bir şey yoksa, o zaman kehanetin olumlu olması için çabalamak... 

Kehanetin olumsuz çıktığı durumlarda, olumlu bir cevap alınana kadar soruşturma devam ederdi.

Bir başka durumda, Tanrı Hurianzipaş'ın öfkeli olduğu görülür. Soru yöneltilen rahiplerden şu cevap alınır:

... festivali ihmal edilmiştir; Altar'daki güneş kursu süslenmemiştir." Kâhin, tanrının bu nedenle kızgın olduğunu bildirdi, fakat kızgın olmasının tek nedeni bu değildi. "Kehanet olumsuz çıktığına göre, acaba tanrı adakların kendisine geç sunulduğu için mi kızgındır? Eğer böyleyse, alametler olumsuz olsun." (Sonuç:) Olumsuz. Keza aynı durum söz konusuysa (yani, tek nedeni bu ise), kehanetler olumlu olsun. (Sonuç:) Olumsuz. Bunun üzerine tapınak hizmetkârlarını tekrar sorguya çektik ve dediler ki: "Tapınağa bir köpek girdi ve masayı devirdi ve üzerindeki adak ekmeğini yere düşürdü. Tanrı bunun için mi kızdı?" Olumsuz.

Bu böylece sürer gider. "Kâhinin" kehanet soruşturması kayıttan Hitit arşivlerinin en büyük ve en çok sayıdaki (ve en kötü yazılmış) tabletleri arasındadır ve yaratıcılığın yanlış yönlendirilmesinin tuhaf bir abidesi gibidir.


Alıntıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak