8 Nisan 2022 Cuma

Gündelik Hayatımızda Ev ve Çevresi - 1

 Evin taşıdığı anlam klandan çekirdek aileye değişecektir. Orta Asya’da oba, içinde yaşayan insanlarla birlikte üstünde kurulduğu coğrafyayı da kapsayan kutsal bir yerdir. Bugün ‘vatan’ ve öğrenci yatakhanesi anlamını kazanmış olan ‘yurt’ da Eski Türkçede ve bugün Orta Asya’da çadır demektir. Köşk sözcüğünün geçirdiği evrim, evin her dönemde başka konut biçimlerini anlatmış olduğunu da örnekleyecektir. Köşk Eski Türkçede gölgeli yer anlamına gelmektedir ve kölge/gölge sözcüğünden türetmedir. Türkçe diyalekt ve sesbilgisi kurallarından olan ş-1 değişmesine göre bu bağlantıyı Şinasi Tekin örnekleriyle gösterdiği gibi (Tarih ve Toplum, 66), Eflâkî de Mevlana ile Şemseddin’in “medresenin damında bir köşkte yalnızca sohbet ediyorlardı” diyerek, Selçukluların son döneminde köşkten ne anlaşıldığını ortaya koyar.


Tek katlı evlere beyt, altlı üstlü olanlara menzil deniyordu. Osmanlı klasik sisteminde her milletin (din grubunun) mahallesinin ayrı olması ve hiç kimsenin evinin komşusunun mahrem’ini görecek biçimde inşa edilmemesi en önemli kurallardandı. 1 -1,5 m kapalı çıkma -cumbalı evler, Bizans döneminde İstanbul’da kaçak inşa edilen kat ve damlara yapılan, Arapça adıyla gurfe denilen çardakla ilişkilendirilmektedir. Cumba İtalyanca bir sözcüktür, kafesli-şahnişinli evleriyle Osmanlı mahallesi yöneticilere sıkıntı vermiştir. Padişahın alayla geçmesi gerektiğinde her türlü çıkma yıktırılır, istimlak bedelleri ödenirdi. 1568’de mimarbaşı Sinan’a, “tarık-ı amm üzerine şehnişin ve çardak çıkarıp ve dükkân yapıp yola müzayaka” verildiği, bunların ‘def ve ref’ edilmesi için ferman verilmişti.


Anadolu’nun hayat ve avlulu evleri, eski şehir dokusunda yüksek duvarlarla yabancı gözlerden korunmuş iç bahçeleri barındırıyordu. Hasan Eren Latince aula, Yunanca ctule ve Türkçeye geçtiği biçimiyle avlu ile ağılın ilgisi olmadığını söyler. Ağıl sözcüğü Eski Türkçe döneminden beri kullanılır ve bugünkü Orta Asya Türk dillerinde de çeşitli ses değişimleri ile mevcuttur. Sürülerin gecelediği çevrilmiş alan anlamı yanında aile, yerleşim, çadır grubu anlamına da geldiği görülmektedir.

Eski Yunanlılarda insula adı verilen bitişik ev yaşamında, andron yani erkek odası denilen yerde erkekler toplanıp yemek yerlerdi ve ocak da burada bulunurdu. Urkos denilen odalar ailelere ayrılmıştı. Pustas denilen koridorlar, sarnıç ve depolarla bu yaşam alanlarını birbirine bağlıyordu. Tek tek banyolar İÖ 6. yüzyıldan itibaren görünmeye başladı. Tuvalet yerine anuis denilen oturaklar kullanılıyordu.


Roma’da konutlar bölümleri ve eşyası ile daha gelişkindi ama sanayinin bugünkü anlamıyla ortaya çıkışına kadar bazı istisnalar dışında şehirlerin nüfusu çok küçüktü ve yaşam temelde doğayla iç içe olduğundan, birçok ihtiyacın evde karşılanması söz konusu değildi.

Bugünkü apartmanların, mutfak, salon, yatak odası biçiminde bölünmüş evlerin ve onlara uygun eşyanın ortaya çıkışı 18. yüzyılın başlarında Avrupa’da şehirlerin büyümesinin sonucudur. İtalya’da Medicilerin, Fransa’da XIV. Louis’nin özel yaşamı ve yaşam alanı yoktur. Aristokrasinin yaşam biçimini izleyen burjuvazi 18. yüzyılda değişen ekonomik, toplumsal koşullara uyum gösterdi. Ziyafetler, kabullerle gösterişli salon hayatının gittikçe pahalanması üzerine, alt katları bu ilişkilere açık, üst katları yaşam alanına ayrılmış konutların üretimi başladı. Arsa fiyatları karşısında daha anlamlı olan bu hacim, toplantıların da düzen altına alınmasını sağlıyordu. O zaman gösteriş, salonların ve nihayet aileye ayrılmış alanın döşenmesine yöneldi. Gittikçe gelişen sanayi ve dünyanın her yeriyle gelişen ticaret bu lüksü besledi.


Apartman Avrupa dillerinde daire anlamına gelirken bizde her dairesinde ayrı aile yaşayan çok katlı bina anlamına geliyor. Zenginlerin selamlığı ve harem dairesi olan konakları vardı ama iç içe geçen odalar yerine, günlük yaşamın geçtiği sofaya açılan odalar sistemiyle genel olarak ev planlaması da Avrupa’yla benzeşmiyordu. Çeşitli ailelerin aynı binada barınmasına yalnız Yahudiler arasında rastlanıyordu ve bu tür yapılara Yehudhane deniyordu. İlk apartmanlar İstanbul’da Akaretler’de 19. yüzyılın sonuna doğru yapıldı. İstanbul halkının “bakla oda nohut sofa” diye küçümsediği bu yeni tarz binalar şehirleşmeyle birlikte çoğaldı. Şehrin sunabileceği toplumsal ilişki ve altyapı olanaklarına kavuşma arzusu duyan gecekondu yaşamı başladı. 1980’lerden itibaren apartman gecekonduların yapımı ve şehirleri kuşatan ‘site’lerin kurulması birlikte gelişme gösterdi.


Apartman yaşamının gelişimi ile mutfak, yatak, çamaşır, tuvalet, kömürlük, kiler, bodrum ve bahçe gibi ev bölümleri ve müştemilatında yaşanan değişim, bütün bu faaliyetlerde Avrupa yöntemlerini ve teknolojisini de yaygınlaştırdı. 1966’da Ankara gecekondularının % 42’sinde mutfak, % 92’sinde hela (ortaklaşa çukur yaygın), % 76’sında sofa, % 46’sında bahçe, % 22’sinde kümes, % 8’inde sebzelik, % 5’inde hayvan barınağı bulunmaktaydı (Ibrahim Yasa, Ankara’da Gecekondu Aileleri, An kara, 1966).



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak