Devletlerin ilk kuruldukları andaki sınırları dışına iten, başka topraklar üzerinde yayılmaya zorlayan etkenlerin başlıcası büyük imparatorluklar kurma, daha büyük alanları ve daha kalabalık toplumları egemenlik altına alma gibi tutma gibi tutkuların yanında, hiç kuşkusuz ekonomik faktörlerdir. Devlet, ekonomik, askeri, dinsel ve sosyal her alanda örgütlenme demektir. Bu örgütlemeyi yapabilmek ve yürütebilmek ise, tümüyle ekonomik güce dayanır. Tanrılara düzenli kurbanlar adanmasından, kentlerde savunma sistemleri inşa edilmesine değin her şey, devletin maddi varlığı ile orantılı olarak gerçekleştirilebilir. Bu bakımdan, Hitit Devleti de kuruluş evresini tamamlar tamamlamaz, ekonomik gücünü artırmak için zengin alanlara yönelik bir genişleme siyaseti izlemeye çift-dilli olan ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi icraatını konu alan belgesi, bu siyasetin ana ilkelerini saptamaktadır.
1. Hattuşili’nin bu belgesine göre ilk seferler güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye Bölgesi’ne düzenlenmiştir. Bu alandaki en büyük başarı, Alalah kentinin alınmasıdır. Bugün Hatay ilindeki Tell Açana olan Alalah, Kuzey Suriye kapılarının kilidi durumundaydı. Bu kentin düşmesi ile beraber, daha güneydeki alanlar Hitit kuvvetlerine açılmış oluyordu. Ancak, Anadolu’nun batısı ve Hitit Devleti’nin çekirdeğini oluşturan Kızılırmak kavsi içinde kalan toprakların kuzey ve güneyinde de düşman toplumlar vardı. Belgeden anlaşıldığına göre, 1. Hattuşili güneydoğuya yönelince, Anadolu Yarımadası’nın güneybatısına lokalize edilen Arzawa Hititler’e karşı gelmiş, bu kez kral o yöne yürümek zorunda kalmıştı. Bu durumda ise, güneydoğuda ele geçirdiği topraklarda kıpırdanmalar başlamış ve Hititler iki ateş arasında kalmışlardır; öyle ki, belgedeki anlatımla ülkelerin tümü Hititlerden kopmuş, geriye yalnız Hattuşa kalmıştı. Ancak Hitit kralı kısa sürede toparlanmayı başarmıştı: Güneş Tanrıçası, gözdesi Büyük Kralı dizlerine oturttu, onun elinden tuttu ve savaşa onun önünde koştu, artık kentler birbiri ardından düşüyor, Büyük Kral bir aslanın pençesiyle yaptığı gibi ülkeleri yeniyordu. Altın ve gümüşün ne başı ne sonu vardı, Hattuşa’yı ganimetle doldurdu... aldığı kentlerin tanrıların altın ve gümüş heykellerini ülkesine getirdi ve onları kendi tanrı ve tanrıçalarının tapınaklarına koydurdu. Büyük Kral, aldığı ülkelerde kadın köleleri de kendi ülkesine getiriyor ve Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın hizmetine veriyordu. Hattuşili’nin en büyük başarısı da belgede şu sözlerle anlatılmaktadır: Fırat Irmağı’nı benden öncekiler hiç geçmemişti. Ben, Büyük Kral, onu yaya geçtim, ordularım da benim ardımdan yaya geçtiler. (Akadlı) Sargon da onu geçip, Hahhu ordusunu yenmişti. Ama, Hahhu’ya kötülük yapmamıştı; kenti ateşe vermemiş, dumanını Gökyüzünün Fırtına Tanrısı’na yükselttim ve Hahhu kralını bir yük arabasına koştum!
Bu metinden de görüldüğü gibi, Hitit genişleme siyaseti öncelikle Kuzey Suriye’ye yönelikti. Önce Alalah, sonra Hahhu ile Haşşu’nun ele geçirilmesi, Hititler’e miktarı hesaplanamayacak kadar çok altın ve gümüş ile içinde insanlar da olan çeşitli zengin ganimetler sağlamıştı. Anı metnin başka yerlerinde, Anadolu içindeki düşmanlara karşı yapılan askeri seferlerde kazanılan ganimetler, sadece koyun ve sığır olarak bildirilmektedir. Şu halde, Hitit kralının neden ısrarla güneydoğuyu topraklarına katmak istediğini anlamak güç değildir. İlgi çekici bir başka nokta yenik düşen ülkelere ait tanrı heykellerinin Anadolu’daki tapınaklara taşınmasıdır. Tanrı heykelleri sadece maddi değerleri bakımından götürülmemiştir; eğer böyle olsaydı, bunlar eritilip, başka eşyaların yapımında kullanılırdı. Bunlar, Hititlerin kendi tanrılarına ait tapınaklarda kutsanıyor ve böylelikle Hitit pantheon’u dediğimiz tanrılar topluluğunun birer üyesi oluyorlardı. Bu olay bize, ileriki bölümlerde değineceğimiz gibi, Hititler tarafından kutsanan tanrıların neden fazla olduğunu göstermektedir. Belgedeki diğer önemli bir nokta, Hattuşili’nin Fırat Irmağı’nı geçmekle övünmesidir. Hitit kralı Fırat’ı kendinden önce geçen Akadlı Sargon’dan söz etmektedir. Bu, Hititler’deki tarih bilincini kanıtladığı kadar, Sargon’un bütün Ön Asya’da nasıl yaygın bir efsane kahramanı halini almış olduğunu da göstermektedir.
Hattuşili’nin güneydoğudaki askeri faaliyetleri başka tabletler üzerinde de anlatılmaktadır. Bunlar, gerçi küçük ve kırık parçalar olmasına karşın bu bölgeye Hititler tarafından verilen önemi belirtmeye yeterlidir.
Hitit genişleme siyasetinin uygulanmasının pek kolay olmadığı, toprakların genişlemesi ile birlikte, askeri ve yönetim kademelerinde görev yapanların zaman zaman ihmaller ve yanlışlar yaparak, Hitit çıkarlarına zarar vermeleri yüzünden cezalandırılmalarını konu alan metinlerden belli olmaktadır. Urşu adlı kentin sarılması ve düşmeye zorlanması sırasında görevlilerin, Hattuşili’ye ihanetleri ve bu gibilerin, düşmanların yandaşları durumunda olan Karkamış, Halpa (bugün Halep) ve Hurriler tarafından nasıl desteklendiği, bir tablette çok açık dile getirilmektedir. Yukarıda ana çizgilerini verdiğimiz ve Hattuşili’nin vasiyetnamesi niteliğini taşıyan belgede, bu kral zamanında iç siyasette de her şeyin iyi gitmediği, tahta geçmek için bazı prens ve prenseslerin daha komploların içine girdiği, belirgin biçimde ortaya konmaktadır. Ancak bütün zorlulara karşın, devletin esasları ve özellikle dış siyasetinin ilkeleri Hattuşili döneminde saptanmış oluyordu.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder