29 Nisan 2022 Cuma

Gündelik Hayatımızda Ev ve Çevresi - 6

 Mobilya


Mobilya konusunda Çin ve Roma iki merkez olarak ortaya çıkmaktadır. Çin’den etkilenmiş olan geleneksel Japon evinde mobilya halen yerde oturma seviyesine göre düzenlenmişken, sandalyenin ilk kez İS 3. yüzyılda girdiği Çin’de özellikle kuzeyde, yerde ve sandalyede oturma düzenlerine göre ikili mobilya sistemi, yüzyıllara dayanmaktadır. Çin’e de girmiş olan Roma tarzının Avrupa’da gösterdiği yayılma ortaçağda gerilemiş, 1400’ler den itibaren İtalya’dan tekrar kıtaya yayılmaya başlarken, kapitalizmin gelişim tarihine paralel biçimde ikinci sıçrama halkasını Hollanda oluşturmuştur. Mobilya yapımında meşe dışında ceviz vb. ağaç kullanımı önce Hollanda’nın Anvers kentinde görülmüştür. Mutfak kültürünün tarihine benzer biçimde Fransa sarayı, 18. yüzyıldan sonra, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde geliştirilen tarzların yeniden üretildiği ve moda olarak bütün Avrupa’ya yayıldığı bir merkez işlevini görmüştür.


Mobilya sözcüğü, Latince mobilis (hareketli) sözcüğünden gelen İtalyanca mobili, Fransızca meuble’den birçok dile ve de Türkçeye girmiştir. 1851 Londra Sergisi’nde mobilya sanayiinin Avrupa çapındaki gösterisi, Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen İngiliz ve Fransızlar, 1853-55 yıllarında yapımı tamamlanan Dolmabahçe Sarayı’nın etkileriyle, Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı mobilya kullanımı ivme kazanmıştır. Sini yerine masa, minder, iskemle yerine sandalye, koltuk, sandık yerine dolabın benimsenmesinde saray kadar Pera semtinde yaşayan Avrupalılar, Levanten ve gayri Müslim yurttaşlar da etkili olmuş, 1867 yılında Pera’da Psalti Mefruşat Mağazası açılmıştır. Abdülaziz’in sarayları bu yönelimde etkili olduğu gibi, II. Abdiilhamid kendisi marangoz olduğu için doğrudan modalar yaratmış, Yıldız’da kurduğu marangozhane, çini fabrikası onu taklit etme mecburiyeti duyanlara ve gücü olanlara örnek oluşturmuştur.


Ev eşyası yapımı geleneksel olarak yalnızca ‘kaplamacı’ ve ‘çatmacı’ olarak ayrılan marangozların işiyken, Fransızca e'beniste’den (abanoz) ‘ebe-nist’ ve Almanca Tauschireriden (Tauschierer: altın ve gümüş kakmacı, Arapça tahsiyya’dan) ‘tavşan’ adı altında ince marangozluk işleri yapan esnaf gelişmiştir. Osmanlı döneminde açılan sanayi mektepleri, Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi), Cumhuriyet döneminde

 


Ankara’da açılan Gazi Enstitüsü ile Avrupalı ve Avrupa’da eğitim görmüş hoca ve ressamların mobilya zevkinin gelişiminde rolü büyüktür. Mobilya üretimi bugün atölye üretimi olmaktan sanayi olmaya doğru gitmektedir. Sanayinin öncü kuruluşlarından Kelebek Mobilya 1935’te, başlangıçta uçak kanadı üretmek amacıyla kurulmuştur.


Mobilyada seri üretim yapan şirketlerin kurulması ve çam, sunta (1954’de Kerimol kardeşlerin İstanbul Kartal’da kurduğu fabrikada, orman artıklarının sıkıştırılmasıyla üretildi; adını suni ve tahta sözcüklerinin birleştirilmesinden alır; ilk renkli sunta da aynı fabrikada 1972’de üretilip satışa çıkarıldı), formika (fenol formol reçinesine batırılmış, yüzeyi yapay reçine ile kaplanmış kâğıt tabakanın İngiltere’deki ticari adı Formica’dan) gibi dönem dönem moda olan yeni malzemelerin kullanımı ve modül uygulamasının başlamasıyla, evin en değerli işli yatak takımları, yastık ve şilteler, seccade ve havlularla döşenmiş misafir odasının yerini salona bırakması çakışınca, ev hanımları radyo, televizyonun, sehpa ve masaların üstünü el işleriyle donatsalar da, yeni tarz teşrifat kendini kabul ettirdi.


Köylerde son yıllara kadar varlığını devam ettiren duvarların ahşap bölmelerine yapılan oyma ve çıkma rafların dolaplara (Anadolu ağızlarında en yaygın adlarıyla terek ve sergen) dönüşmesi mobilyanın da başlangıcını oluşturur. Mutfak dolapları da, sandık ve kutu biçimli çekmeler de Anadolu’da ve Avrupa’da düz tahtalardan yapılırdı. Tahtaların bozuk yerlerinin görünmemesi ve evin içine renk getirmesi için bu eşyanın kırmızı, yeşil gibi parlak renklere boyanması âdeti Avrupa’da 16. yüzyılın sonundan itibaren yerini cilaya bırakmaya başladı. 18. yüzyıldan itibaren Fransa’da-yeni malzeme, moda ve adlarla üretilen değişik biçimlerde dolap ve Sehpalar, Osmanlının son döneminden başlayarak 1970’lere kadar Türkiye’de de, zenginlerden orta sınıfa doğru yayılan, klasik ev döşeme anlayışının temelini oluşturdu. Masa ve yatak üstünde ilgili bölümlerde durulduğundan, bu anlayışın en önemli mobilya parçalarını burada kısaca şöyle sıralayabiliriz:


Gardırop: Fransızca garde-robe 13. yüzyılda dolap anlamını kazandı ve ortaçağda şato surlarına genellikle hendek ya da ırmağın üstüne gelecek biçimde yapılmış asma tuvalet hücresine ad oldu.


Şifoniyer: Fransızca chiffonier 1640, üst üste çekmeceleri olan çamaşır dolabı.

Komodin: İtalyanca comodine, Fransızca commode 17. yüzyılda çekmeceli sandığa verilen, kolaylık anlamında addır. Gardırop gibi 18.-19. yüzyıllarda oturağı saklayan sandık anlamına da geliyordu.


Konsol: Tablasının arka yanı duvara gelen ve ön yanı süslü ayaklarla daha çok masa ve sehpayı andıran, üstüne süslü endam aynaları konulan ve lüks sayılan möble İtalya’da 17. yüzyılda gösteriş eşyası olarak yaygınlaştı. Fransa’da XIV. Louis döneminde içbükey ayaklar, süslü aynalarla rokoko üslubunun gözde parçası oldu ve genellikle çift olarak kullanıldı. Yeni-klasik akım sırasında İngiltere’de maun, sarı hint ağacından yapılan örnekleri modaydı.


Portmanto: Fransızca portemanteau, 16. yüzyılda kayıtlara geçmiştir


Büfe: Fransızca buffet 12. yüzyılda masa anlamındadır, 1268’de bugünkü möble anlamını kazanmıştır. Mutfak masasıyla mutfak dolabının bileşiminden gelişen büfe, hali vakti yerinde olanlarca günlük kullanım dışında tutulan değerli mutfak eşyasının, kap kacak, bardak ve şişelerin konulduğu, evin ‘ikinci büfesi’ olarak mutfaktan çıkarılıp salonlara alınmış, mobilya anlayışı ve zevki gelişince evin en itibarlı eşyası haline gelmiştir.

Vitrin: Fransızca vitrine, verre (cam) sözcüğünden türetilmiştir. Salonlarda evin porselen, kristal misafir takımlarının sergilendiği vitrinler, 1830’lu yıllardan itibaren moda oldu. Zenginler vitrinlerini Paris’ten getirtiyordu. Ceviz, formika, çam ve nihayet suntaları üretilmeye başlandığında salon döşeme anlayışı da artık oldukça değişmişti. Bugün sözcüğün kullanımı dükkân vitrinleriyle sınırlanmıştır.


Büro: 1850’lerden itibaren kullanıma giren açılır kapanır kapaklı, çekmeceli ve gözlü yazı masası.

1960’lı yıllarda tül perde, koltuk takımı, karyola prestij konusuydu, 70’lerde bunların yerini buzdolabı, televizyon sonra teyp pikap vb. aldı. 1970’lerde İstanbul Gültepe’de yapılan bir araştırma, evlerin buzdolabı ihtiyacının düdüklü tencere, teyp ihtiyacının elektrik süpürgesi, pikap ihtiyacının fırından önce geldiğini gösterir. Gültepe’de evlerin ihtiyaçlarını karşılama oranları şöyledir: Karyola % 92, tül perde % 91, buzdolabı %70, televizyon % 63, koltuk % 57, çamaşır makinesi % 30, teyp % 24, pikap % 23, düdüklü tencere % 21, fırın % 19, elektrik süpürgesi evlerin %10’unda vardır (Tansı Şenyapılı, Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu, ODTÜ , 1978, s. 136).


Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak