24 Nisan 2022 Pazar

Gündelik Hayatımızda Ev ve Çevresi - 5

 


Halı


Troya’da IO 2000, Frig örenlerinde IO 7. yüzyıl, Orta Asya’da Pazırık’ta IO 3-2. yüzyıllara ait halılar bulunmuştur. Halı, kilim, örtü anlamında Eski Yunanca tapes, Latince tapes ve tapelum sözcüklerinin Frigceden geldiği düşünülmektedir ve Italyancada tappeto, Ispanyolcada tapiz, Fransızcada tapış, Almancada Teppich, İngilizcede tapestry biçimleriyle bulunmaktadır. Halı sözcüğü Türkçeye Farsçadan geçmiştir. Pers imparatoru Kyros (Kuraş) IO 500 yılında halı fabrikası sahibiydi. Kaşgarlı Mahmud’un Divan’ında yaygı, halı, kilim karşılığı olarak Anadolu ağızlarında da görülen kiviz sözcüğü bulunmaktadır. Bu sözcük Altaylarda, Moğolcada kebis, Tibet’te kibs biçimiyle vardır. Kilim ise Farsça esas olarak örtü, elbise, cübbe demektir.

Anadolu’da halıcılığın her zaman gelişmiş olduğu, çevreye ihraç edildiği 10. yüzyıl seyahatnamelerinde de görülmektedir. Bugüne gelen Selçuklu halı örneği fazla değildir ve en eskisi Konya Alaeddin Camii’nde bulunmuş, 13. yüzyıla tarihlenmiştir. 13. ve 14. yüzyıl Anadolu halıları hakkında Avrupalı ressamların resimlerinden bilgi edinilebilmektedir (örneğin, ressam Hans Holbein’in (1497-1543) adıyla anılan Holbein halıları). 16. yüzyıl klasik dönem kabul edilir ve Uşak ve Saray tipi olmak üzere iki ana tip belirlenmiştir. Ressam Lorenzo Lotto’nun (1480-1556) adıyla anılan halılarda 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hayvan desenlerinin yerini bordür ve göbeklerin aldığı görülmekte, sıra madalyonların bezemeleri giriftleştikçe halı motifleri kilimlerinkine benzemeye başlamaktadır. 18. yüzyılda Avrupa’ya ihracat artmış ve halılar ihraç limanı İzmir’in adıyla anılmışlardır.

1833’te Sivas, Manisa, Ladik’ten getirilen ustalarla açılan Hereke halı fabrikasında 100 tezgâh vardı ve fabrika sarayın ihtiyacının karşılanmasını ve ihracatı hedefliyordu. Hereke halıları gerçekten çok beğenildi ve büyük ün yaptı. 19. yüzyılda halı ihracatının artması sonucunda, Paris ve Bohemya’da Türk zevkine göre mobilya ve cam eşya üretildiği gibi, Anadolu’da Avrupa, öncelikle de İngiliz zevkine, onların görmek istediği oryantal anlayışa göre halı üretilmeye başlanmıştı. Örneğin bu dönemde Bünyan halılarına Manchester halısı deniyordu. Ingiltere’de 1880’lerde makine halısı çıkana kadar artan talebi karşılamak üzere çeşitli halı işletmeleri kurulmuş, bunlar da doğu taklidi ve ‘Türk işi’ diye anılan halılar üretmişlerdi.


Ege ve İç Ege’de İngiliz halı şirketlerinin kurduğu tröst ve yerli tüccarların direnmek için verdiği mücadele, 1908 Mart’ında Uşak’da halı fabrikalarına karşı ludist-makine kırıcı ayaklanmanın hatırası, halının kırsal kesim için önemli bir gelir kapısı ve devlet için döviz kaynağı olarak görülmesi halı edebiyatının yaratılmasında herhalde etkili olmuştur. Cumhuriyet döneminde halı tezgâhları desteklenmeye çalışıldığı gibi, daha 1927’de Bünyan dokuma fabrikası işletmeye açılmıştır.


El halısı her zaman makbul oldu ve Çin, Hint, İran, Kafkas ve Afgan halıları rağbet gördü. Antika Türk el halıları Nureddin Büngül’ün “o zamanlar bunlar mebzul, halk lakayd, evkaf bilgisiz, kayyum kurnaz, başimam antikacı idi” diye durumu özetlediği gibi vakıf eserlerden ve camilerden kişiler eliyle yurtdışına pazarlandı. Türk el halıcılığına talep, üstünde durulmasına karşın dünyada geriliyor ve Türk halıları İran, Afgan halıları ile rekabet edemiyor.


Halıcılıkta Türk veya Gördes düğümü ile Iran veya Sine düğümü olarak temel iki düğüm tipi vardır. Halıcılığın bütünüyle Türklere mal edildiği halı edebiyatına ve neredeyse hamasiyat konusu yapılmasına karşın, halı zenginlerin harcıydı. “Seferberliğe kadar en zengin evlerde bir iki kilimden fazlası bulunmazdı. Geri kalanlar altlarına hasır bile bulamazlardı. Bunlar yere ot sererler, üstüne bir iki çapıt koyarak minder yaparlardı. Şimdi en beğenmediğin evde bile iki üç kilim var,” (İbrahim Yasa, Haşan oğlan Köyü, 1955). 1944-45’te Ankara köyünde durum böyleyken gene İbrahim Yasanın araştırmalarına göre, 1966’da Ankara gecekondularında hanelerin % 79’u kilim, % 45’i halı, % 24’ü çul-palas, % 24 u hasır ve % 3 ’ü muşamba kullanmaktaydı (Ankara'da Gecekondu Aileleri, Ankara, 1966).


Zengin evlerinde bile hasır varsa da, bunlar ince işçilikle yapılmıştı: “Haremin, selamlığın her yanında yerler hasır kaplıydı. Fakat bu hasırlar, bizim dışarıda gördüğümüz kalın, kaba türden değildi. Sarı kehribar renkli ve ince örülmüş, halı gibiydi; üzerlerine baktığımda gözlerimin içi gülerdi,” (Hagop Mintzuri, İstanbul Anıları 1897-1940).

Makine halılarının yaygınlaşmasıyladır ki, geniş kesimler halı ihtiyaçlarını karşılama olanağı bulabilmişlerdir.



Duvar Halısı, Duvar Kâğıdı, Poster 


Duvar halısı Romalılar zamanından beri yalnızca duvarları süslemek için değil, duvar yerine geçmesi için de kullanılmıştı. Ancak pahalı olduğu için ortaçağ aristokratları bile duvar halılarını şatodan şatoya taşırlardı. 14- ve 15. yüzyıllarda Fransa ve Flandra duvar halısı üretiminin merkezleriydi, 16. yüzyılda büyük tüccarların denetimi altına giren üretim sanayileşmeye başladı. Fransa’da duvar halısı imalathaneleri sarayın doğrudan ilgilendiği bir konuydu, fakat Avrupa’nın her yerinde etkin olanlar Flaman ustalardı.

Duvar halıları yerine, daha ucuz olan, Arapların ürettiği işlenip süslenmiş derilerin kullanılması denendi. Ama en ucuzu duvar kâğıdıydı. Fransızcada tapis halı demekken, tapissier’nin döşemeci, tapisserie duvar kâğıdı, tapisser’nin duvar kâğıdıyla kaplamak anlamlarına gelmesi bu ikameyi gösterir.

Avrupa’da duvar kâğıtlarının yaygınlaşması Çin’e giden misyonerler aracılığıyla oldu. Bilinen en eski duvar kâğıdı 1481 yılına aittir ve Fransa’da kullanılmıştır. Fransa kralı XI. Louis (1461-1483) Plessisles-Tours Şatosu için mavi fon üstüne melek resimleri yaptırmıştı.


Avrupa’da kâğıt üretiminin artmasıyla duvar kâğıdı da yaygınlaşmıştır. Soğuğa karşı yalıtım işlevi de gören duvar kâğıtları lambri, mermer vb. desenleriyle evleri ‘zengin’ de göstermektedir. 17. yüzyılın ikinci yarısında ‘Hint kâğıdı’ adıyla Çin duvar kâğıtlarının piyasaya girmesiyle çiçek, kuş resimli desenler yaygınlaşmış, her duvar kâğıdı şeridi ayrı resimleriyle odaları şenlendirmiştir. Bu yüzyılda Fransa’da duvar kâğıdı modası doruğuna çıkmış, duvarlar kır manzaralarını, sütun ve frizleriyle klasik mimari formlarını içeren resimlerle süslenmiştir.

Duvar kâğıdında geleneksel elek baskı (serigrafi) veya blok baskı teknikleri yerine yeni baskı teknolojilerinden yararlanılmaya başlanmasıyla 1950’lerden sonra duvar kâğıdı tekrar yaygınlaştı.


Çocukluğumuzun duvar halılarının geyik, kahve falı bakan kadınlar, saraydan kız kaçırma gibi sınırlı birkaç resimden ibaret oluşu, duvar halısı üreticisinin de sınırlı olduğunu akla getiriyor. Sonra Türkiye haritası, Atatürk, Özal, Kennedy, Elvis Presley gibi resimler çıkmış olsa da, artık evlerde divanların arkasını duvar halısıyla süsleme modası geçmişti.


Duvar kâğıdı Osmanlının son döneminde büyük şehirlere girdi; otel ve lokantalarda daha geniş kullanım alanı buldu. Yağlı boyanın pahalı, alternatif boyaların yaygınlaşmamış olduğu 1970’li yıllarda son teknoloji ile üretilen duvar kâğıtları tüketimi tekrar canlandı. 1980’lerden sonra ise dükkân ve hatta evlerde duvar boyu orman, şelale, Havai manzaraları içeren posterler kaplama olarak kullanıldı. Geleneksel stilize ve arabesk tavan bezemeleri ve duvar sularının yerine 1890’larda başlayan ‘İstanbul manzarası’ yağlı boya resim modası taşra konaklarına kadar uzanmıştı, 1970’lerde ise ‘Şark köşesi’ modasıyla kolan, minder gibi eşyayla birlikte kilimler de revaç buldu.


Perde


Perde bekarların en büyük sıkıntısıdır ve camları gazete kâğıdıyla kaplı öğrenci evlerini ailelerden ayıran göstergelerden biridir. 1970’li yılların sonlarına kadar büyük şehirlere göç eden kesimlerin ekonomik refah göstergeleri de perdeleriydi.

Fransa’da görkemli saray törenlerinin mekânı XIV. Louis’nin yatak odasında her yer kat kat perdeyle doluydu. Pencere ve yatak perdelerinin birbiriyle uyumlu olmasına özen gösterildiği gibi, perdeler fiyonk, kurdele, püsküllerle süslenmişti. Antik çağlardan beri kapı, oda bölmesi olarak kullanımı daha yaygın olan perdeler, her şeyi giydirme anlayışıyla birlikte, pencerelerin yaygınlaştığı 18. yüzyıldan itibaren bugünkü konumunu kazandı.


Önce sentetik kumaşlarla perdeliklerin, sonra doğrudan perdelerin üretimiyle perde, tül ve güneşlikten oluşan perde takımlarında yaşanan son gelişme kornişlerin (Fransızca comiche) takozlarla duvarlara çakılması yerine dübellerle tavana taşınmasıdır. Kornişlere geçen ve perdeleri hare ket ettirmeye yarayan sahra topunu andırır metal ‘makaraların yerini de örümceği andıran plastikleri aldı.

Jaluzi, stor ve güneşlik kâğıt, hasır gibi çözümler Batı’da daha yaygınsa da Türkiye’de işyerlerine özgü kaldılar. Becerikli ev hanımlarının dantelleri naylon tüllerle yan yana pencereleri süslüyor.



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak