5 Nisan 2022 Salı

Gündelik Hayatımızda Mutfak Tarihi - 4

 


Blender


İlk blenderi (o zamanki adıyla ‘vibratör’) mayalanmış sütlü içecekleri seven Racineli (Wisconsin) Stephen J. Poplavvski üretmiştir. Yedi yıllık çalışmadan sonra 1922’de patent alan Poplawski ile rom ve limonlu içki sevgisi nedeniyle karıştırıcı üreten Fred Waring’in icadı kaynaştığında bugünkü blenderlere giden yol açıldı, iki üründen yararlanılarak yeniden tasarlanan ve Waring Blender adıyla 1936 Chicago Mobilya Pazarı’nda piyasaya sunulan mikser, bar ve evlerde buzlu içki hazırlamak için kullanılıyordu.


Blenderların kek, sos, püre, mayonez yapmak için mutfakta kullanımının yaygınlaştırması, bu alet içkiyle özdeşleştirildiği için kolay olmadı. 1950’lerden itibaren kampanyalar, yeni modeller ve makinelerin yeni yetenekleriyle rekabet hızlandı. Zaman ve hız ayarlayan düğmeler, bıçaklar artırıldı, ev kadınlarına ‘kurs’lar verildi ve blender mutfaklara girdi.


Köylerde yedi sekiz budaklı daldan kesilen ve öncelikle ayran yapmak için kullanılan ‘çırpı’dan sonra, el değirmeninkine benzeyen bir kolla dönen, iç içe çarkları olan metal çırpıcılar bile fazla yaygınlaşmış değildi.

 Yakın yıllara kadar robot, blender gibi mutfak araçları, Kilis, Adana gibi kaçak eşya merkezlerinin rağbette olduğu dönemde ancak buralardan, ucuz satın alınmaya değer bulunuyordu. Bir dönem yeni evlilere verilecek uygun hediye olarak görülmeleriyle mutfaklarda yer edinmeleri kolaylaştı.



Robot


Parçalayıcı, sıkıcı, öğütücü, köpürtücü, vb. parçalarıyla mutfak robotu İngiltere’de Kenneth Wood’un buluşu olarak 1947’de piyasaya çıkmıştı. 1963’te Fransız mucit ve aşçı Pierre Verdun kendi ‘robot-coup’ adını verdiği aletini piyasaya sürmüştü ve bir tank içinde dönen bıçaktan oluşan bu makine lokanta ve evlere girmeye başlamıştı. Verdun 197l'de bu aleti daha da geliştirerek Magimix adını verdiği modeli yapmıştı.


Fransa’da makineyi gören emekli elektronik mühendisi ve amatör aşçı Cari Sontheimer, makinenin ABD ’de dağıtım hakkını alarak ülkesine döndü. Makine üstünde çalışarak ilaveler yapan Sontheimer, Cuisinart adını verdiği modelini 1973 Chicago Ev Eşyası Fuarı’nda görücüye çıkardı. Blenderlara göre çok daha pahalı olan bu alet fazla rağbet görmese de satışlar düzenli olarak çoğaldı ve 70’lerin sonunda mutfakların yeni modası oldu.


1960’lı yıllarda uzay, daha doğrusu ay macerası ile günlük yaşamın tamamıyla makineleşeceği ve bütün üretimle hizmetin makinelerce -robot-larca yürütüleceği düşü yaygınlaşmıştı. Hatta insan biçiminde robot oyuncaklar, çakmaklar da yapılmıştı. Robot sözcüğünü 1920’de Çek yazar Karel Capek türetmiştir. Hint-Avrupa dillerinde yetim anlamına gelen orbho sözcüğü Slav dillerinde köle, hizmetçi anlamını kazanmıştı ve bugün çalışmak anlamındaki sözcüklerin de (Rusça, Lehçe rabota, Çekçe robota) köküdür; yazarın kullandığı kök buydu. Türkiye’de firmaların ürünlerini çeşitli sıfatlarla adlandırmalarına karşın tür adı olarak robot kaldı.



Termos


İlk termoslar evlerde sıcak çay veya soğuk meyve suyu için değil, sanayide gaz yalıtmak için kullanılmıştı.


Yalıtımda boşluğun (vakum) değeri 1643’te İtalyan fizikçi Evangelista Torricelli cıvalı barometreyi icat ettiğinden beri biliniyordu. Fakat boşluğu yaratacak yalıtım malzemesi (plastiğin yokluğunda) sorunluydu. 1892’de James Dewar boşluk yaratacak iç ve dış kapları camdan yaptığı gibi yalıtımı artırmak üzere iç camı gümüşle kapladı. Dewar'ın patent almaya gerek görmediği icadı, bilim dünyasında serum ve aşıların sabit ısıda tutulmasında kullanılıyordu. Laboratuvarlarda kullanılan bu termoslar Berlin’de cam ürünler üreten bir firmaya ortak olan Reinhold Burger tarafından üretiliyordu. Termosun günlük kullanıma da girebileceğini düşünen ilk o oldu. Kırılgan camı laboratuvar örneklerinde olmayan dış mahfaza içine yerleştirdi ve hacmini günlük kullanım boyutlarında küçülterek 1903’te termosun patentini aldı. Ürününü tanıtma kampanyasının parçası olarak ödüllü bir ad yarışması açtı ve yarışmayı Yunanca ısı anlamına gelen termos sözcüğü kazandı.


1970 yılına kadar Termos patentli bir marka adıydı. Rakip üreticiler arasındaki uzun davalardan sonra ABD mahkemeleri termos sözcüğünün özel ad olmadığını tescil etti.



Alüminyum Folye


Alüminyum folye sigara ve şekerleme üreticilerinin ihtiyacından gelişti. 1903’te amcasının tütün fabrikalarında çalışmaya başlayan ve 1919’da US Foil Co. adıyla kendi şirketini kuran Richard S. Reynolds, o dönemde neme karşı kullanılan teneke kaplamada uzmanlaşmıştı. 1920’lerde halen yeni sayılan alüminyumun fiyatlan düşünce, Reynolds alüminyumun çok geniş kullanım alanı bulacağı düşüncesiyle Reynolds Metal firmasını kurarak bu malzemeye yatırım yapmaya karar verdi. Evler için pencere kaplamalarından mutfak eşyasına kadar çeşitli ürünler üreten firma 1947’de 0.0007 inç kalınlığında alüminyum üretmeyi başararak en önemli ürününü piyasaya verdi. Buzdolabının yaygınlaşmasıyla alüminyum folye yemekleri korumanın en pratik yolu oldu.



Küfe


Eskiden günlük alışverişi kadınlar yapmazdı, bakkala kasaba erkekler giderdi. File veya kese kâğıdı yerine, ceplerde taşınan büyük mendiller, bez torbalar kullanılırdı. Paşa konaklarında ise kadınlar günlük alışveriş için mahalledeki dükkânlara gitmez, haftalık alışveriş için pazarlara, çarşıya giderlerdi. Topluca gidilen bu alışverişlerde pazarlığı yaşlı kadınlar yapardı.


“Hiçbir Türk erkeği eve eli boş dönmez. Bunun değeri az bile olsa, hiç önemi yoktur. Örneğin, bir salkım üzüm, biraz şeker, ayrıca daha aşağı sınıflarda küçük bir balık, bir baş salata olmak üzere, her erkeğin kutsal eve bir şey getirmesi gerekir. Bunu yapmamak demek, evle ilgisi azalmak demektir.” 1836’da İstanbul’a gelen Miss Julia Pardoe, son cümlesiyle işi anladığını belli ediyor.


Alışverişte kullanılan zenbil (halk arasında zembil, Arapça aslı zinbil), sazdan örülmüş, sazdan kulpları olan, ağzı geniş sepetti. Ama pazar alışverişinin esas taşıma aracı küfeli hamallardı. Zenginler esnaftan veresiye alışveriş yapar, hamalla satın aldıklarını eve göndertirken, mahalle pazarından alışverişte hamal tutmak 1970’li yıllara kadar olağandı. Sırt hamalı, sırık ve ip hamalları ağır yük taşırken, küfe hamalları sebze meyve taşırdı. Sonra alışveriş malzemesi poşetle taşınacak kadar azaldı. Meyhane kapılarında küfelik olanları bekleyenlerin yerini de taksiler aldı.




Kese Kâğıdı


Kahverengi kâğıttan, tabanı düz ve yanları köşeli olan kese kâğıdının kullanıma girmesi yüz yılı ancak geçmiştir. Daha önce de kese kâğıtları bulunmasına karşın, bunlar dik duramıyorlardı, dayanıklı değillerdi ve elle üretiliyorlardı.


Philadelphia’da bir düzineden fazla icadın patentini daha almış olan Charles Stihvell 1883 yılında kese kâğıdı yapan makineyi icat etti. Stihvell’in bir hareketle açılıp kapanan ve boşken bile dik duran kese kâğıdı 1930’larda ABD ’de süpermarketlerin yaygınlaşmasıyla revaç buldu.


Türkiye’de 15 Temmuz 1938 tarih ve 3517 sayılı Yazılı ve Basılı Kâğıtların Kese Kâğıdı Olarak Kullanılmamasına Dair Kanun’la yasaklanmış olmasına karşın gazeteden kese kâğıdı yapımı devam ederken, 1970’li yıllarda sanayinin en büyük sorunlarından ikisinin tanıtım ve ambalaj olduğu ileri sürülüyordu. 1977’de Ambalaj Araştırma Merkezi kuruldu. 1980’li yıllarda gelişim gösteren sektör içinde zarf, torba, kese yapımında kullanılan sargılık kâğıt üretimi büyük yer tutmuyor, fakat çevre duyarlılığının gelişimi ve geri dönüşümlü kâğıdın itibar kazanmasıyla kese kâğıdı yerine şirket adı yazılı torba kullanımı perakende ticarette istikrarlı bir artış gösteriyor.



File


Latince filum Fransızcada 16. yüzyıldan itibaren balık ağı, örgü, fileli nesne, Türkçeye de girmiş olan fileto gibi birçok sözcüğe analık etti. Enflasyon denince canavar çizmenin moda olmasından önce sokaktaki vatandaşın pazar filesi yaygın simgeydi. Filenin daha çok koyu kırmızı, yeşil renkli, küçük boy ama esnek solan havalıları çıktıysa da, süpermarketlerin poşet vermesi ve pazar önlerinde de poşet satışının yaygınlaşmasıyla file tahtını yitirdi.




Poşet


Plastik devri başladıktan sonra her türlü alışverişte dükkânların poşet vermesi olağanlaştı. Her biçim ve renkte ve dayanıklılık derecesinde üretilen poşetler mağazaların üzerine adlarını yazdırdıkları reklam aracına dönüştü. Pazar önlerinde poşet satıcıları türedi. Fransızca pouch (kese, torba) sözcüğünden türetilen ve küçültme ekiyle küçük torba anlamına gelen sözcük İngilizce pocket (cep) sözcüğüyle akrabadır. Doğada eriyip toprağa karışması çok uzun zaman isteyen plastik poşetlerin her yere saçılıp oluşturduğu çevre kirliliği dikkat çekmeye başlarken, belediyelerin yeni çöp kültürünün yarattığı pisliğe karşı ürettikleri çare çöplerin çöp poşetine konması oldu. 



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak