4 Nisan 2022 Pazartesi

Gündelik Hayatımızda Mutfak Tarihi - 3

 Düdüklü Tencere


Gaz kanununu bulan ünlü fizikçi Robert Boyle’un öğrencisi Deniş Papin 12 Nisan 1682’de Londra’da Royal Society’de buharlı tenceresinde pişen ilk yemeği arkadaşlarına yedirdi. Papin bu icadı 1679’da yapmıştı. Yemeğin lezzetinden hoşlanan dernek üyesi Christopher Wren en sert malzemeyi yumuşacık yapan bu buharlı sindirici adlı tencere için broşür hazırladı. Broşür çok ilgi gördü ve av hayvanları, fasulye, vb. pişirmek isteyen Londralıların evlerinde birçok buharlı sindirici patladı. Açık ateşe uygun olmadığı anlaşılan tencereden vaz geçildi.


1810’da Napoleon ordu için yiyeceklerin korunmasını sağlayan bir sistem bulana ödül vaat edince Nicholas Appert pişirme, steril etme ve şişeleme tekniği geliştirerek buharla pişirmeyi tekrar gündeme getirdi.


Aziz Nesin 1950’li yıllarda montaj sanayiini eleştirmek için düdüklü tencere fabrikası müdürünü şöyle konuşturur: “Düdüklü tencere fabrikası için lazım olan malzeme, yani tencere, tencere kapağı, vidaları, düdük vesaire parçaları hep Amerika’dan gelir. Ama biz burada monte eder, düdüklü tencere yaparız. Yani Türk işçisinin alın teriyle olur. Üzerine ‘Yerli Malı’ diye de madeni bir etiket koyarız. Bu etiketler de Amerika’dan gelir. Fabrika, Türk ve Amerikan sermayesiyle ortak kurulmuştur. Parası bizden, akıl vermek onlardan! Fakat son zamanlarda parçalar gelmediği için düdüklü tencere yapmakta zorluk çekiyoruz...”



Isıya Dayanıklı Cam


Isıya dayanıklı cam Almanya’da 19. yüzyıldan beri sanayide kullanılıyordu, fakat kimse bu malzemeyi yemek pişirmekte kullanmayı düşünmemişti. New York’ta Corning Cam İşleri Şirketinin laboratuvarında çalışan Dr. Jesse Littleton 1913 yılında bir bataryanın kâse biçimindeki cam bölümünü keserek bunda kek pişirmişti. 1916 yılında şirket ilk cam fırın eşyasını piyasaya sürdü. Bu ürünler ağır, kalın olduğu gibi renkleri atıyordu ve içlerinde kılcal damarlar oluşuyordu. Ayrıca ateşe dayanıklılık derecelerinin de artırılması gerekiyordu. Uzun denemelerden sonra 1936 yılında fırın ve ocakta kullanılabilecek ilk cam ürün piyasaya çıkarıldı. Porselen gibi görünen kırılmaz camın piyasaya çıkışı ise 1970’i buldu. Türkiye’de 70’lerin sonunda ısıya dayanıklı cam eşya yurtdışından geliyordu. Paşabahçe’nin ürettiği Borcam bu alandaki ihtiyacı karşılayarak cins isim niteliğini kazandı.




Buzdolabı


Yiyeceklerin uzun süre saklanabilmesi için kullanılan soğutma sistemlerinin tarihi çok eskilere gider. Ev yapılacak yerin saptanması için çeşitli yerlere et asılarak çürüme sürelerinin gözlemlenmesi, sonradan oluşacak mahalleye adı verilen Ankara valisi Abidin Paşa’nın da uyguladığı çok eski bir yöntemdir. Evlerdeki kilerin havalandırma tekniği, avlulardaki kuyular, evler ve ticarethanelere dağdan getirilen veya yeraltı mahzenlerinde biriktirilen kar ve buzun satılması çeşitli yöntemlerdendir. İstanbul’da Katırcı ve Zulmet dağlarından getirilen kar ve buz Kârhane-i amire tarafından Eyüp’teki karlıklarda samanla örtülerek saklanır ve hanedan mensuplarına, devlet adamlarına, tekke ve sebillere tahsisatlarına göre buz verilirdi. 1879 ve 1889 tarihlerinde Şura-yı Devlet, devlete ait arazide kar kuyuları işletenlerden alınan vergiler hakkındaki başvuruları karara bağlamıştı. 1903’te de İstanbul Belediyesi ile “İngiltere tebasından Corc Arturbikr” arasında imzalanan mukavelename ile soğuk hava mahzenleri inşa ve işletme imtiyazı verilmiş, Bomonti Kardeşler Feriköy’de buz fabrikası kurarak İstanbul’un buz ihtiyacını çağdaş yöntemlerle karşılamaya başlamışlardı.


Kır gezmelerinde karpuzun kesilerek güneşe konması, karpuz suyunun hızla buharlaştırılması ve buharla yükselen moleküllerin kinetik enerjisinin buhar tarafından soğurulması, karpuzu soğutmanın yaygın yöntemidir. Ev avlusunda taşlıklara serinlemek için serpilen su da aynı ilkeye dayanır. Buzdolabında uygulanan gazların hızla genleştirilmesi de aynı yöntemden yola çıkmaktadır.


Yöntemin mekanik kullanımı ve elektrik, gaz veya petrolle çalışan emmeli bir soğutma düzeneği bulunan veya kompresör ve motorla basınçlı düzenekle soğutma yapan buzdolaplarının icadı 1748’de William Cullen’in üniversite çevresinde sınırlı kalan Glasgovv deneylerine kadar uzanır. Ticari amaçlı ilk soğutma düzeneği ABD ’de Alexander C. Twinning tarafından gerçekleştirildi ve Twinning yaptığı buhar sıkıştırma makinesiyle ürettiği buzu 1856’da satmaya başladı. Birkaç yıl sonra ABD, Avusturya ve Fransa’da ticarethaneler için soğutucular yapılmaya başlanmıştı. 1859’da Fransız Ferdinand Carre hava yerine çok daha düşük bir sıcaklıkta sıvılaşan ve daha fazla ısı soğuran amonyağı kullanmaya başladı. Carre’nin tekniği bugünkü soğutucuların temel anlayışını oluşturmaktaysa da, amonyak kötü kokulu ve zehirli bir gaz olduğu için tehlikeli kazalara yol açabiliyordu. Buzdolabının evlere ve ticarethanelere 1910’lu yıllarda girmeye başlamasına karşın, amonyak yerine yapay soğutucu madde bulma araştırmaları yürütülerek 1920’lerde en yaygını freon olmak üzere çok sayıda yapay madde bulundu.


Evlerde kullanılan buzdolaplarının çoğunda, 1920’lerde geliştirilen kompresör ve soğurma tekniklerinde sağlanan gelişmeler sonucu buhar sıkıştırmak, kompresörlü yöntem bulunur. 1960’larda buzdolabı üretiminde, Jean Peltier’in 1834’de Peltier etkisi adını verdiği iki farklı iletkene elektrik uygulandığında bağlantı noktasının bir yanının soğuduğuna ilişkin buluşundan yararlanılmaya başlanmıştır.


Buzdolabının Türkiye’ye girişi 1930’lu yıllarda oldu. Levis Hek ve şeriki “otomatik soğuk hava makinası” satarak reklamlarında buz elde etmenin kolaylığını överken, Burla Biraderler Frigidaire marka buzdolaplarını getirmeye başladılar; buzdolabının adı da bu dönemde frijitördü. 50’li yıllarda talep arttı fakat döviz sorunu ve pahalılığı nedeniyle ithalat talebi karşılayamıyordu. 1958 yılında Arçelik yılda beş bin adet üretim hedefiyle buzdolabı yapımına başladı. Bugünkü Profilo 1961’de Profil adıyla üretime başladı. Arçelik’in 13, Profilo’nun 7 kez Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’ndan kredi alarak yürüttükleri yerli üretim sonucunda bugün hanelerin % 97’si buzdolabına sahip. 1970’li yıllardan sonra başka firmalar da üretime başladılar ama halen yılda 600 bin adet üretim kapasitesi olan sektörün % 90’ı bu iki şirketin elinde.



Bulaşık Makinesi


Bulaşık makinesi önce evdeki hizmetçilerin özensizliğinden bunalan zengin hanımlar için icat edildi. Illinoisli bir politikacının karısı olan Josephine Cochrane verdiği yemeklerle tanınıyordu ve “Kimse bulaşık makinesi icat etmezse ben ederim,” diyerek sorununa çare aramıştı. Kocaman bir bakır kazanın üstüne yerleştirilen kompartmanlardaki bulaşık motor yardımıyla kazanın üstünden geçirilirken, aşağıdan sıcak köpüklü sular püskürtülüyordu. İcat Illinois otel ve restoranlarından teklif alınca Bay Cochrane Aralık 1886’da patent aldı ve makinesi 1893 Chicago Dünya Fuarı’nda en büyük ödülü kazandı.


O zamanın evlerindeki su kapasitesi bu makineyi kullanmaya yetmediğinden makine yaygınlaşmamıştı. 1914’de Cochrane şirketi daha küçük boyutlardaki ev modelini ürettiyse de beklenen talebi bulamadı. 1915’te şirketin yaptığı araştırmaya göre, ev kadınlarının çoğu bulaşık yıkamayı akşam yorgunluğundan sonra kendi başlarına kaldıkları rahatlatıcı bir iş olarak görüyordu. Şirketler bulaşık makinesinin bulaşığı ellerin dayanamayacağı ısıda yıkadığını ve mikropları öldürdüğünü reklamlarda öne çıkarsalar da, 1950’lere kadar rağbet fazla olmadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen zenginlik ve kadınların koca ve çocuklardan bağımsız boş zaman isteğinin artmasıyla bulaşık makinesi yaygınlaşmaya başladı.


Türkiye’de tek üretici olan Arçelik 72 parçadan oluşan Leydi modelini 10 Mayıs 1985’te 280 bin lira fiyatla piyasaya çıkardı. Bugün yılda 500 bin adet üretime ulaşmış durumda.



Konserve Açacağı


İlk teneke konserveler 1810’da İngiltere donanması için üretilmişti. 1817’de Amerika’da yiyecek saklamak için kullanılmaya başlanmış olsalar da 1861’e kadar yaygınlaşmadılar. Amerikan iç savaşıyla artan ihtiyaç teneke konserveyi yaygınlaştırdı. Ancak konservenin nasıl açılacağı konusu hiç düşünülmemişti, ele geçen ilk alet, bıçak, çekiç, vb. kullanılıyordu. Ancak ilk tenekeler de kocaman, sert ve genellikle içerdikleri yiyeceklerden ağırdı.


İlk konserve açacağı patentini 1858’de Ezra J. Warner aldı. Yarı bıçak, yarı orak şeklindeki bu aleti kullanmak zor ve tehlikeliydi. Aleti geliştiren ABD ordusu iç savaşta bunu kullandı. Bugünkü anlamıyla tenekenin ağzının çevresinde dönerek konserveyi açan açacağı William W. Lyman icat etti ve 1870’de patentini aldı. 1925’te ilk kez testere dişli çark eklendi ve 1931 ’de ilk elektrikli konserve açacağı yapıldı.


“Kulağıma yemek odasından sesler geliyordu:


- Ayol öyle açılmaz o... Nerede kutu açacağı?


- Sen bana ver.


- Bırak canım, ekmek bıçağını getir sen...


Derken bir çığlık duyuldu.


(...) Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı.


- Aman oğlum, nasıl açtın?


- Sizin okumanız, yazmanız yok mu? Dedi. İşte burada yazıyor ya...


(...) Kutuyu açmak için üst tarafdaki küçük ucu tutup sola doğru çevirmek kâfidir,” (Aziz Nesin, “Konserve Kutusu”, Koltuk, 1957).



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak