29 Mayıs 2022 Pazar

Choular’ın Zaferi ve Sonuçları

 Chou prensliği, bugünkü Shen-si’nin bulunduğu topraklarda kurulmuştu ve savaşçıları arasında pekçok Junğdan başka, Çinliler’e sınır baskınları düzenleyen kişiler de vardı. Aynı günlerde Aheyler Tru-va’yı yıkmışlar; Hyung-nular Gobi’yi baştan sona ele geçirmişler, Chou hükümdarı Wen-wang ise, “sarı saçlı (ve hatta kara saçlı) barbarlarla, deniz ile Tibet dağlık bölgeleri arasının fetih işini tamamlamış” ve oğluna “kaplan ve kurt yürekli” kalabalık bir savaşçı güç bırakarak, Shang-Yin devletini ele geçirmekle görevlendirmişti. 

Babasının buyruğuyla harekete geçen Wu-wang, pusatlarını kuşanmış; Huang-ho nehrine kadar varmış, fakat hezimete uğramıştı. Aradan iki yıl geçtikten sonra, M. Ö. 1027’de yeni bir saldırıda bulunmuş, fakat bu defa başarılı olmuş ve Shang-Yin devleti yıkılmıştı. Pek çoğu köle yapılmış olan mağluplar, Chou kumandan ve devlet erkanının insafına terkedilmişler; onlar ise bütün bir kabileyi affetmişlerdi. Kölelerin çoğu Shang-Yin’in komşuları olan doğulu “İ” [Yih]ler ve güneyli “Man”lardı. Chou hükümdarı, büyük Huang-ho ve Yang-tse nehirleri arasıyla sahillerini tamamen ele geçirmişti.

Shang hanedanının yıkılışı konusunda, kesinlikle birbirini tutmayan üç görüş var. Avrupalı tarihçilere göre Shang hükümdarlığı, batıdan Huang-ho Vadisi’ne sarkan Chou kabilelerinin saldırıları neticesinde yıkılmıştır. Feodal Çin tarihi kaynakları, Shang hanedanının soysuzlaştığını ve 1066’da Chou hanedanını işbaşına getiren devlet darbesinin ileri doğru atılmış bir adım olduğunu varsaymaktadırlar. Ve nihayet, iç karışıklıklardan faydalanan Choular’ın iktidarı

zorla ele geçirdikleri görüşünü ileri süren Kuo Mo-jo ise, bu darbenin sadece Çin’in parçalanması ve yıkılmasına yol açtığının altını çizmektedir. Chou devleti, hükümdarın hâkimiyetini sadece göstermelik olarak kabul eden bağımsız ülüş sahibi prenslikler tarafından 1855’de kurulmuştu.

Bazı tarihçiler, bu dönemi Çin feodalizminin başlangıcı olarak kabul ederler.

Acaba, küçük prenslerin toprak ıslah işleriyle nehir kenarlarına bent çekilmesini organize etmeleri yüzünden mi ülkenin birçok prensliğe bölünmesi halkın işine gelmemişti? Mülkiyet, kesinlikle sona ermişti.

Ayrıca, ideoloji de değişmişti: “Dünyanın hâkimi olan tanrıların en yücesi Shang-ti hakkındaki düşünceleri karanlığa gömen Choular, yeni bir naturalist din ve kahramanlar kültünü getirmişler” ve insanların tanrılara kurban edilmesi geleneğini ortadan kaldırmışlardı. Böylece etnik bir kaynaşma başlamıştır ki, bunun sonucu olarak, Çinliler arasında gaga burunlular ve gür sakallılara rastlanmıştır.  

Kabiliyetli ve çalışkan Çin halkı, düzenli ve sakin bir hayat için can atıyordu, ama böylesine parçalanmış bir toplumla bunu gerçekleştirmek imkansızdı. Hükümdarlık yönetimi, onun karşısında acz içindeydi. Prenslikler, zaman içinde komşularının aleyhine genişlemeye başlamışlardı. Ch’un-ch’ü döneminde (“Baharlar ve Sonbaharlar”, 722-480 yılları) sadece 124 büyük prenslik vardı. Daha sonraki Chan-kuo (“Muharip Hükümdar”, 403-221 yılları) döneminde ise, ancak yedi büyük ve üç küçük prenslik kalmıştı. Bu devre, “Shang-shu” isimli eserin klasik taksimini inceleyen “Yü-kung” coğrafî çalışmasında gösterilmiştir. “Yü-kung”un tasvirleri, Kuzey Çin hükümdarlığının çağdaş Sih-ch’uan (Sıçuan okunur) bölgesiyle ilişki içinde bulunduğu “Baharlar ve Sonbaharlar” dönemine aittir ki, eserde işaret edildiği gibi, burada demir filizi işlenmekteydi. 

“Yü-kung”da anlatıldığına göre Çin, Huang-ho ile Yang-tse’nin orta akımlarıyla, Kuang-tung’u da içine alan Yang-tse’nin ağzından güneye doğru uzanan sahiller arasındaki bölgeyi kapsayan dokuz eyalete ayrılmaktadır. Yazar, güneye Annam adını vermekte; fakat batı bölgelerinde yeralan Tibet, Ch’ing-hai, Hsi-ang, Kan-su, Yünnan ve Kui-chou (Guycav okunur) konusunda ise herhangi bir bilgi vermemektedir. “Dağ, orman ve çölleri ele geçirmiş olan güçlü ve cesur barbarlar -”Yü-kung”un yazarı onları bu şekilde tasvir etmektedir- “ merkezi doğunun kültürünü Batı Akdeniz ve Güney Hint kültüründen uzun bir süre ve kesin bir şekilde ayırmışlardı.”

Peki, Doğu ile Batı’yı birbirinden ayıran bu barbarlar kimdi? Bunlar, o dönemde kervan yollarının geçtiği yönde, oldukça kuzeyde yaşamakta olan Hyung-nular olamazlardı.

Bu karmaşık soruya, antik batı tarihçileri ve özellikle de Ptolemaeus kısmen ışık tutmaktadır. Ptolemaeus, içinde bulunduğu çağda, Çin topraklarına iki ayrı halkı yerleştirmektedir: “Hsin”ler ve “Ser”ler. “Ser”lerin güneyinde yer alan “Hsin”lerin başkenti, Tina idi ve Kattigar limanın iç kısımlarında yer almıştı.

O dönemde ulaşılması çok zor olan oldukça uzak bir bölgenin coğrafî yönden tasviri hayalî olarak kabul edilmezse, Ptolemaeus’un haritası, aşağı yukarı doğrudur. Ancak, bizi burada tamamen başka bir şey ilgilendiriyor: “Hsin”ler, kesinlikle Ch’in dönemi Çinlilerinin uzantılarıdır ve Parth ve Roma İmparatorluğu’nu Serika ipeğiyle besleyen “Ser”lerle özdeşleştirilemezler. “Ser”ler, başka bir yerde “Hsin”lerden daha önce zikredilirler. Mesela, Greko-Baktria Hükümdarı Eutydemus, M. Ö. takriben 200’de, hâkimiyet alanını “Faunaların ve “Ser”lerin bulunduğu” doğuya kadar genişletmişti. Bilahere, büyük kervan yolunda ipek ticareti yoluna girince, “Ser” kelimesi Çinliler için değil, Tarım Havzası’na ipek gönderenler için kullanılmaya başlandı.

Daha da önemlisi, Thompson’un “saçma” olarak nitelediği “Ser”ler hakkındaki bilgilerin, Seylan elçilerinin rivayetlerine dayanmış olmasıdır. Onlara göre Serler, gür ve sarı saçlı, mavi gözlü insanlardır. “Yemod”da yani Himalayalar’da yaşarlar. Yule, bu bilgileri mesnetsiz bir şekilde gerçek dışı kabul ederek, reddeder. Halbuki Pse-udo-Arrian, (Perikles, Erythreia Denizi, § 39, 49, 64) Serler’in ülkesinden Baktria, oradan da Hint savanlarına uzanan bir yoldan bahseder. Binaenaleyh, Seylanlılar’ın Serler’le karşılaşmış olmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Tomson’un raporlarına göre “Serika” toprakları, Kaşkar’dan “Bautlar”ın yani Tibetli-Botlar’ın kuzeyindeki Kuzey Çin’e kadar uzanıyordu. Bu bölge, gerek coğrafî açıdan ve gerekse fizikî özellikler itibariyle Serler’le özdeşleştirebileceğimiz Ti kabileleri tarafından iskân edilmişti.



Lev Nikolayeviç Gumilev

Ruscadan Çeviren D. Ahsen BATUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak