12 Mayıs 2022 Perşembe

Britanya Adalarının Söylenceleri - 3 İrlanda-İskoçya

 Dünya Çağları


Başlangıçta İrlanda vardı ve dünya orasıydı. Dünya’nın ilk çağında, ilk ırk İrlanda'ya yerleşti. Büyük önder Ladhra’nın on altı karısı vardı. Ladhra, İrlanda topraklarında Ölen ilk insandı ve onun ölümünden sonra İrlanda büyük bir tufanla sulara gömüldü. Ladhra'nın bütün ırkı selde yok oldu. Sonraki iki yüz altmış sekiz yıl boyunca İrlanda toprakları insansız kaldı.


Dünyanın ikinci çağında, ikinci ırk İrlanda'yı istila etti. Bu, Partholon'un ırkıydı; İrlanda'nın tanrısal atalarının ilkiydi. Kırk sekiz tanrıdan oluşuyordu; yarısı erkek, yarısı kadın. Dünyanın üç yüz yıl süren ikinci çağının büyük bir kısmında, Partholonlar adada en güçlü topluluk olarak hüküm sürdüler. Zamanla, sayıları ilk baştaki kırk sekizden beş bine çıktı.


Partholon ırkı geldiğinde İrlanda'da otlar ve ağaçlar yoktu, temiz su sağlayan üç göl ve dokuz nehir vardı. Partholon yedi göl daha yarattı ve toprağı bereketli kıldı. Daha sonra ağaçsız, otsuz üç ova daha yarattı ve insanlar toprağı işlemeye başladılar. Bir Partholon tacir, sığır sürüsü getirdi; bu, çiftçilerin ödülü oldu. Bir başkası altını tanıttı. Tarım temel uğraş oldu ve toplum gelişti.


Partholon'un yaşamı boyunca, insanlar ilk evleriyle birlikte konuk evlerini kurdular, ilk kazanları yaptılar, yabani eğreltiotundan ilk birayı elde ettiler. Hukuk ve eğitim sistemlerinin temelini attılar, kehanetin ve kurbanın da olduğu kurallı dinsel etkinlikler düzenlediler.


İkinci çağ genel bir refah dönemi olmasına karşın, anlaşmazlıklar kimi zaman barışı tehdit ediyordu. İlk düello oldu ve zina ilk kez ortaya çıktı. Partholon uzaklardayken, karısı onu uşağıyla aldattı. Partholon bunu öğrenince, onlardan kendisine bir "onur bedeli" ödemelerini istedi.


Partholon'un karısı, hatanın kendisinde değil Partholon'da olduğunu ve asıl kendisine bedel ödenmesi gerektiğini söyledi. Kadının, kocanın mülkiyetinin bir parçası olduğunu ve kocanın da mülkiyetini korumakla sorumlu olduğunu ileri sürdü. Ayrılmakla, Partholon karısını yeterince korumamış oluyordu. Bu nedenle kadın "onur bedelini" hak etmişti. Hukuksal düzen, bu tartışmada Partholon'un karısını destekledi ve Partholon'a karşı verilen bu hüküm İrlanda'da ilk hukuk kararı oldu.


Yerli tanrı ırkı ve iki yüz yıldan beri İrlanda topraklarının kıyılarında yerleşmiş azman deniz insanları olan Fomorianlar, Partholonların bol yiyeceklerini kıskandılar ve saldırıya geçtiler. Bir gözleriyle, bir elleriyle ve bir ayaklarıyla savaştılar; büyü kullanmakta ustaydılar, iki ırk arasındaki çetin savaş yedi gün sürdü. Sonunda Partholonlar Fomorianları kendi topraklarından sürmeyi başardılar. Ama galibiyet geçiciydi; Fomorianlar adalarına geri döndüler, buradan, İrlanda'yı uygarlaştıran insanları yenmek için onları sürekli izlediler ve fırsat kolladılar.


Mayısın ilk günü, yazın başlangıcını belirten büyük Beltine Bayramı'nda, bütün Partholon ırkı garip bir veba salgınıyla yok oldu. İrlanda otuz yıl boyunca insansız kaldı. Ama Partholonların İrlanda yaşamına yaptığı katkılar, onlardan sonra gelen ırkların yaşamlarını zenginleştirmeye devam etti.


Dünyanın üçüncü çağında tanrısal Nemed (kutsal) ırkı İrlanda'yı istila etti. Nemedler dört göl daha yaratıp on iki ova daha açtılar. Koyun getirdiler; koyunlar İrlanda topraklarında o denli çoğaldı ki, sayıları kısa zamanda Partholonların sığır sürüsünü kat kat aştı. Nemedler yönetiminde, tarım daha yaygınlık kazandı ve insanlar daha fazla refaha kavuştu.


Fomorianlara karşı kendilerini korumak için, Nemedler iki kale inşa ettiler. Nemed ırkı dört kez Fomorianlarla savaştı ve dört kez de savaştan zaferle çıktı. Daha sonra, büyük bir hastalık Nemed'i ve onun halkından iki bin kişiyi öldürdü. Fomorianlar onların savunmasızlığından yararlandılar ve yeniden saldırdılar. Bu kez savaşta Nemedleri kolayca yendiler ve onları köleleştirdiler. Bu olaydan sonra Nemedler, her yıl Kasımın ilk günü, kışın başlangıcını belirten büyük Samain bayramında, Fomorianlara çocuklarının üçte ikisini, sütlerinin üçte ikisini ve ürünlerinin üçte ikisini vermek zorunda kaldılar.


Nemedler bu yok edici haraçtan kurtulmanın bir yolunu bulamadılar. Fomorianlara umutsuzca son bir saldırı düzenlediler. Bu saldırıda Nemed ırkından on altı bin kişi öldü. Sağ kalan Nemedler evlerini ve çiftliklerini bırakıp İrlanda'yı terk ettiler.

Dünyanın dördüncü çağında Fir Bolg ırkı, Ağustosun ilk günü, güzün başlangıcını belirten büyük Lugnasad Bayramı'nda İrlanda'yı istila etti. Fir Bolglar birçok ayrı kabileden oluşmalarına karşın tek ırk gibi hareket edebildiler ve İrlanda’da bütün gücü elinde tutan bir kralın buyruğunda yaşadılar. İrlanda topraklarında yaşamayı sürdüren ırkların ilkiydiler. Düşmanları Fomorianların tersine, tanrısal değillerdi.


Fir Bolgların egemenliği süresince İrlanda tam bir tarım ülkesi oldu. Fir Bolglar demir mızrak ucunu geliştiren savaşçı aristokratlardı. Kralları, toprak mülkiyetinde adaleti kuran ilk kişiydi ve onun yönetimi altında toprak çok bereketli oldu. Yağmur yumuşak çiğ gibi düşüyor ve her yıl bereketli bir hasat oluyordu. Ama Fir Bolglar, savaşçı yeteneklerine karşın yeni bir istila dalgasıyla bozguna uğradılar.


Dünyanın beşinci çağında, Tüatha De Danann'ın tanrısal ırkı (Ana Tanrıça Danu'nun insanları) Mayısın ilk günü İrlanda'yı istila ettiler. Karaya ayak bastıklarında, yoğun bir bulut tabakası, gelişlerini Fir Bolglardan gizledi. İrlanda topraklarında kalma kararlılıklarının bir işareti olarak bütün gemilerini hemen yaktılar; onları ne tür zorluklar beklediğini düşünmediler; ya başarılı olacaklardı ya da öleceklerdi.


Dinsel önderleri Druidler, bütün adanın üzerini sis ve yağmur bulutlarıyla örttüler. Bu bulutlar, Fir Bolgların üzerine bir kan ve ateş seli yağdırdı, onları üç gün üç gece korunaklarda gizlenmek zorunda bıraktı. Fir Bolgların dinsel önderleri havayı kendi tılsımlarıyla temizlediler. Sonunda iki ırk, tarafların savaşa hazırlık süresi için yüz beş günlük bir ateşkes ilan etti.


Tüatha De Danann iki gruba ayrılmıştı: tanrılar ve tanrı olmayanlar. Tanrılar zanaatkar, sanatçı ve aristokrat savaşçılardı; çünkü ırkın iktidar ve becerilerine sahiptiler. Tanrı olmayanlar ise çiftçiler ve tarlalarda çalışan sıradan işçilerdi.


Tüatha De, çok yetenekli ve bilgili bir tanrılar ırkıydı. Kuzey Yunan adalarında büyüyle birlikte birçok sanat ve el ustalığı öğrenmişlerdi. Bilgelikleri, büyüleri ve dört tılsımları onlara tanrı kudreti sağlamıştı. En büyük üç Tüatha De; İyi Dağda, Uzun Kılıçlı Lug ve Gümüş Kollu Nuada idi. Dağda, adını, bereket tanrısı olmasından almıştı ve büyüde büyük ustalığa sahipti. Lug, yani güneş tanrısı, gün boyunca büyük bir parlaklık yayıyordu ve gün ağarana dek alacakaranlıkta güneşin kızıllığını yansıtıyordu. Lug ve Dağda, en büyük Tüatha De savaşçılarıydı. Nuada, Tüatha De'nin büyük kralıydı.


Tüatha De'nin ilk hâzinesi, Dağda'nın, kadın-erkek herkesi hak ettiği yiyecek miktarıyla sürekli besleyen ve ondan yiyen herkesin açlığını doyuran bronz kazanıydı. İkinci hâzinesi, İrlanda'nın yasaya saygılı kralı ne zaman üzerinde yürüse bir insan çığlığı yayan Kader taşıydı.


Üçüncü hâzinesi, Nuada'nın her zaman hedefini bulan ve yaraladığı kimseye ölüm getiren kılıcıydı. Dördüncü ve son hazine de Lug'un şimşek gibi çakan, alevli ateşlerle kükreyen ve kim kullanırsa ona kesinlikle zafer getiren kılıcıydı. Lug'un kılıcı sürekli kan tadı istiyor ve açlığını bastırmak için bir yol arıyordu, Lug, kılıcını ezilmiş haşhaş yapraklarından yapılmış bir meyve kabında saklıyordu; çünkü uyuşturucu, gereksinim duyulana dek kılıcın güven içinde uyumasını sağlıyordu. Lug bırakmaya görsün, kılıcı düşmanın içine hızla giriyor ve yorulmak bilmeden savaşçı ardına savaşçı öldürüyor, onların ılık kanlarıyla kendine ziyafet çekiyordu.


Tüatha De, büyüdeki büyük ustalıklarını kullanarak, Fir Bolglara karşı ilk savaşı kazandı. Savaşçılar bin yüz düşman öldürdüler ve savaştan arta kalan birkaçı, İrlanda'nın asıl topraklarının batısındaki adalara kaçtılar. Bu savaş birinci Mag Tured savaşı olarak anıldı.


Savaş sırasında Fir Bolglardan biri, kral Nuada'nın kolunu kesti. Tüatha De doktoru ve demircisi, birlikte, Nuada için gerçek kolun canlılığında ve diriliğinde bir gümüş kol yaptılar. Ama harika gümüş koluyla bile Nuada, sakat olarak kabul edildi. Kralın kusursuz sağlığı olması gerektiğinden, gümüş kollu Nuada tahtından vazgeçmek zorundaydı.


Tüatha De Danann'ın kabile reisleri yakışıklı Bres'i, gümüş kollu Nuada'nın yerine İrlanda kralı olarak seçtiler. Bres, Fomorianlar kralının oğluydu, ama annesi Tüatha De'den biriydi ve onların arasında büyümüştü. Tüatha De reisleri, Bres'in kral olarak seçilmesinin Fomorianlarla aralarda barışı sağlayacağını umuyorlardı.

Ama Bres çok yoksul bir kraldı. Cömert olması gerektiği zamanlarda eli sıkıydı. Kabile reislerine bira ve yağ sunmadı. Onları eğlendirmek için müzisyenlere, cambazlara, soytarılara ve şairlere iş vermeyi reddetti, zenginliğini kendisine saklamak istedi, insanlarından mücevher ve yiyecek biçiminde ağır vergiler talep etti. Tüatha De'nin kabile reislerine tanrı değilmiş gibi davrandı, onları çıra taşımaya, hendek kazmaya, kaleler ve şatolar inşa etmek gibi aşağı işler yapmaya zorladı.


Bres, Tüatha De'nin edebiyat tanrısı olan şairine de akılsızca kötü davranarak kendisine ve Fomorianlara yıkım getirdi. Şairi yatak ve ateşin olmadığı izbe, karanlık bir kulübede yaşattı ve günde yalnızca üç kuru ekmek parçası verdi. Öç olarak şair, kralı büyü gücü olan şu sözlerle lanetledi: "Başkalarını yaşamaya zorladığı gibi yaşamak Bres'in kaderi olsun; tabağı yiyeceksiz, kabı sütsüz olsun, kasvetli gecelerde onu koruyacak bir barınağı olmasın."


Şairin gücü öylesine büyüktü ki, bu sözleri duyan kabile reisleri Bres'i İrlanda tahtından vazgeçmeye zorladılar. Bres, babası Fomorianlar kralından, Tüatha De'ye saldırmasını istedi. Babası gerçek öyküyü bildiğinden oğluna yardım etmeyi reddetti, ama diğer Fomorianlar büyük bir ordu topladılar ve savaşa hazırlandılar. Tüatha De de savaşa hazırlandı.


Bu sırada, Nuada'nın omuzu, gümüş kolun bağlandığı yerden iltihaplanmıştı. Nuada, gümüş kolu yapan doktorun genç oğlunun babasından daha harika tıbbi tedaviler yapabildiğini duyunca, çocuktan kolunu sağaltmasını istedi. Doktor, Nuada'ya gerçek kolunun ne olduğunu sordu. Nuada gömülü olduğunu söyledi. Doktor kolu topraktan çıkardı, Nuada'nın omuzuna yerleştirdi ve şu sözleri okudu: "Kol, Nuada'nın omuzuna yerleş, sinir sinire ve kas kasa birleşsin."


Üç gün üç gece sonra Nuada'nın kolu canlandı ve yeniden omuzuyla birleşti. Böylece gümüş kollu Nuada'nın eski sakatlığı bütünüyle geçti ve Tüatha De Danann'ın kralı olarak eski konumuna yeniden döndü.


Genç doktorun babası, oğlunun bu yeteneğini çok kıskandı, kılıcını doğrulttu ve oğlunun kafasına vurdu, yalnızca deri kesildi. Çocuk derisindeki yarayı kolayca iyileştirdi. Babası yeniden kılıcını doğrulttu ve oğlunun kafasına yeniden vurdu, bu kez kemiği kesmişti. Oğlu yarasını yine kolayca iyileştirdi. Babası, kılıcını üçüncü kez doğrulttu ve oğlunun kafasına vurdu, bu kez beyni kesmişti. Çocuk yarasını yine kolayca iyileştirdi. Sonunda babası kılıcını dördüncü kez doğrulttu ve oğlunun başına vurdu, bu kez beyni ikiye ayrılmıştı. Bu vuruşla doktor oğlunu öldürdü.


Genç doktorun mezarında üç yüz altmış beş ot büyüdü. Her ot yaprağı insan bedenindeki üç yüz altmış beş sinirden birinin hastalığını iyileştiriyordu. Genç doktorun kız kardeşi, Tüatha De doktorları hastalarını tedavi etmekte kullanabilsinler diye bu otları dikkatlice topladı ve pelerinine düzgün bir sıra içinde yerleştirdi. Bu otlarla kardeşinin bütün hastalıkların tedavisini bulduğunu biliyordu. Ama babası oğlunun hastalıkları iyileştirmeye katkısını o denli kıskandı ki, kızının pelerinini ters yüz etti ve otları ayrıştırılamayacak biçimde karıştırdı. Otlar böylece kullanılmaz oldu, çünkü hiç kimse hangi otun hangi hastalığı iyileştirdiğini bilemedi.


Uzun kılıçlı Lug, Nuada'nın tahta dönmesinden hemen sonra saraya geldi. Muhafız Lug'u saygıyla selamladı, ama "Kralımız Nuada gibi üstün görünmene rağmen, Tüatha De Danann soyluları arasına kabul edilmen için özel bir beceri ustası olduğunu kanıtlamak zorundasın" dedi.


Lug muhafızı şöyle yanıtladı: "önce kralına git ve ona söyle. Ben usta ve güçlü bir savaşçı, mükemmel bir marangoz, iyi bir demirci, yetenekli bir çalgıcı, şair ve masal anlatıcısı, bilgili bir doktor ve becerikli bir büyücüyüm. Benim kadar yetenekleri olan başka bir Tüatha De Danann'ı göstermesi için Kral Nuada'ya meydan okuyorum."


Muhafız, Lug'un niteliklerini krala yineleyince, Nuada, Lug'u Tüatha De'nin en iyi oyuncusuyla satranç oyununa davet etti. Lug oyunu kazandığında Bilge Koltuğu'na oturdu ve Tüatha De'nin en güçlüsünün, sarayın zemininde ağır bir kaldırım taşı itmesini seyretti. Taş öyle ağırdı ki taşıyabilmek için seksenden fazla öküz çifti olmalıydı. Taş sürüklendikten sonra, Lug taşı tutup kaldırdı, dışarı taşıdı ve asıl yerine koydu. 


Kral Nuada o zaman Lug'a, Dağda'nın arpini kendileri için çalmasını emretti; Lug öyle hüzünlü bir melodi çaldı ki, tanrıların hepsi ağladı. Sonra öyle neşeli bir melodi çaldı ki, tanrıların hepsi güldüler. Son olarak bütün tanrıları bir sonraki güne kadar uykuya daldıran bir melodi çaldı.


Lug'un gerçekten söylediği kadar becerikli olduğunu görünce, Nuada, Fomorianlara karşı savaşın hazırlıklarını yönetebilsin diye ona on üç günlük krallık verdi. Lug, özel yeteneklerini göstermeleri için Tüatha De tanrılarının her birine başvurdu. Baş büyücü, İrlanda'daki on iki dağı kaldıracağı ve onları mermi gibi Formorianlara karşı fırlatacağı sözünü verdi.

Baş şarapçı, İrlanda'nın on iki gölünün ve on iki ırmağının sularını gizleyerek Fomorianlara içecek su bırakmayacağı sözünü verdi. Ama bu göller ve nehirler, savaş yedi yıl sürse bile Tüatha De için taze su sağlamaya devam edecekti.


Baş demirci, taşıyanları savaşta yenik düşürmeyecek silahlar yapmaya söz verdi. Onun mızrakları her zaman hedefini vuracak ve kurbanlarını Öldürecekti. Daha ötesi, savaş yedi yıl sürse bile yeni silahlar yapmaya devam edecekti.


Baş doktor, savaş sürdükçe, ertesi gün savaşmaya dönebilmeleri için yaralıları çok çabuk iyileştirebileceği sözünü verdi. Ayrıca öldürülmüş savaşçıların cesetlerini belirli bir kuyuya atmalarını salık verdi; onun nağmeleri ölüleri kuyudan yaşama dönmüş olarak çıkaracaktı.


Tüatha De'nin baş Druid'i, Fomorianların yüzlerine çarpması için üç yağmur seli yaratacağı sözünü verdi. Bundan öte, her solukta Tüatha De'nin her biri gücünü ve cesaretini yenilerken, her bir Fomorian'ın gücünün ve cesaretinin üçte ikisini yok edecekti. Sonuçta savaş yedi yıl sürse bile, Tüatha De yorulmaksızın savaşa devam edebilecekti.


Son olarak, İyi Dağda, ölümü ve yaşamın yenilenmesini getiren büyük topuzuyla, atların ayaklarının dolu tanelerini ezmesi gibi Fomorianların kemiklerini ezmeye söz verdi. Sekiz çatallı savaş topuzu o denli ağırdı ki, onu taşıyabilmek sekiz güçlü adam isterdi. Savaşta, Dağda onu iki tekerlekti arabasının arkasında çekecek, sonra onu kaldıracak ve her savuruşta dokuz adam öldürecekti. 


Artık Tüatha De savaşa hazırdı. Hemen sonra, İrlanda topraklarında ikinci Mag Tured savaşı başladı. Bu kızgın savaşta hem Tüatha De Danann hem de Fomorianlar sahip oldukları her türlü büyüyü kullandılar. Tüatha De'nin güçlü büyülerinin Fomorianların büyülerini bastırmasına karşın devler öylesine güçlüydüler ki, Tüatha De Savaşı kazanamadı. Sonuç olarak, tanrılar ve devler arasındaki savaş bitmek bilmedi.

Tüatha De'nin kabile reisleri, uzun kılıçlı Lug'un, savaşta ölmesini göze alamayacakları kadar değerli olduğuna karar verdiler. Onu dokuz güçlü savaşçının korumasına aldılar, ama Lug alıkonmaktan gittikçe sabırsızlaştı. Sonunda korumalarından kaçtı, savaş arabasına tırmandı ve savaşa girdi. Tüatha De savaşçıları arasında şöyle bağırarak sürdü arabasını: "Cesaretli olun. Savaşta Ölümle karşılaşmak, köle gibi yaşamaktan ve yenene vergi ödemekten çok daha iyidir."


Fomorianlar, Tüatha De savaşçılarının arasında parıldayan güneşin parlaklığını gördüler ve haykırdılar. "Üstümüzdeki bu dehşet verici kader ne? Güneş bugün doğu yerine batıdan yükseliyor! Bu mutlaka, Tüatha De’nin savaşı kazanmasına yardım edecek olan güneş tanrısı, uzun kılıçlı Lug olmalı!"


Düşen devlerin kanlarıyla kızıla boyanan alanı gören Fomorianlar, Lug ve diğer Tüatha De'lerin amansız takibinden canlarını kurtarmak İçin kaçtılar. Pek çok Fomorian savaşta öldü. Dörtnala koşan birçok atın ayaklarının altında çiğnenmiş ot ve yaprakları, fırtınalı denizdeki dalgaları, bir kumsaldaki kumları, baharda geniş otlaklara düşen çiğ damlalarını, ani bir güz fırtınasındaki dolu tanelerini, kudurmuş bir kış tipisindeki pul pul kar tanelerini ve bulutsuz bir gecede gökyüzündeki yıldızları saymak, Fomorianların cesetlerini saymaktan daha kolay olurdu.


Tüatha De'nin mutlak zaferi, İrlanda'daki Fomorian tehdidine kesinlikle son verdi. Tanrılar devlere karşı zaferlerini kutlarken, büyük savaş tanrıçaları Babd Catha, toplanmış ordunun önüne geçti ve şarkı söyledi: "Fomorianları topraklarımızdan kovduk, ama her şey iyi olmadı. Çağımızın sona erdiğini, yeni bir çağın şafağını görüyorum."


"Topraklarımızı istila edecek insan ırkını görüyorum. Bize saygı göstermeyecekler ve alışkanlıklarımızı kabul etmeyecekler. Onların hükümranlığında, yaz mevsimi çiçek, ağaçlar meyve, inekler süt ve denizler balık vermeyecek. Kadınlar onursuz, erkekler güçsüz olacak, yaşlı başlı adamlar yalan söyleyecek ve yönetenler adil yasalar yapmayacak. Dostlar birbirinden çalacak, savaşçılar birbirine ihanet edecek, iyi ve erdemli her şey dünyadan yok olacak."


Dünya'nın altıncı çağı sürerken. Mil Çocukları Mayısın ilk günü İrlanda'yı istila ettiler. Otuz altı gemi, demir atmadan önce üç kez adanın çevresinde dolaşmak zorunda kaldı, çünkü Tüatha De'nin Druidleri karayı yoğun bir sisle Örtmüştü.


Mil Çocukları kıyıya adım atar atmaz, Tüatha De Danaann'ın kraliçelerinden olan Büyük Tanrıça Eriu tarafından selamlandılar. "Ben tanrıça Eriu'yum" dedi. "Bu topraklar benim adımı taşır. Bu adaya hoş geldiniz diyorum. Güneşin battığı ve doğduğu yer arasında buradan daha iyi bir yer bulamasınız. Burası, ölümlüler dünyada yürüdükçe, size ve sizden sonra yaşayacak ırkınızın insanlarına ait olacak. Bu toprağı Eriu'nun toprağı ya da İrlanda olarak adlandırırsanız beni onurlandırırsınız."


Büyük Druid ve Mil Çocuklarının şairi Hoşdiz Amergin şöyle yanıtladı Eriu'yu: "Büyük Tanrıça, hoş karşılamanız ve armağanınız olan bu toprak için size teşekkür ediyoruz. Bizi onurlandırdığınız için size minnettarız. Karşılık olarak sizi onurlandıracağımıza ve ada durdukça adınızı taşıyacağına söz veriyoruz!" Ama Mil Çocuklarından en yaşlısı Don onun sözünü kesti: "Tanrıça, şair Amergin, ağzının ne konuştuğunun ayırdında değil! Aklı bulutlu ve sözleri saçma. Size minnettar değiliz, çünkü bizim için hiçbir şey yapmadınız. Bu topraklara bizi kendi tanrılarımız getirdi. Bizi burada onlar besleyecek ve biz onları onurlandıracağız!"


Eriu, "Tanrılarınızla bizi bir tutmadığın için, tanrıların ırkını besleyecek, ama seni beslemeyecek! Bu topraklarda hoşnut yaşamayacaksınız, ne sen ne de senin çocukların" diye yanıtladı.


Eriu'nun sözleri doğrulandı. Don, bu olaydan hemen sonra suda boğuldu. Mil Çocukları onu, Don'un Evi olarak adlandırdıkları, İrlanda'nın batı kıyısındaki bir adaya gömdüler. O zamandan beri, ne zaman Mil Çocukları'ndan biri Ölse, ruhu Don'un Evi'nde yaşamını sürdürür.

Daha sonra Amergin dedi ki: "Ana Tanrıça, sizin gücünüzle benim gücümü birleştirmeyi ve bu topraklara refah getirmeyi sizden istiyorum. Dağlardan, ormanlardan ve denizlerden daha çok bereket getirelim. Çünkü ben de büyük bir güce sahibim, ben, denizler üzerinde esen rüzgârım, köpüklü dalgaların gürlemesiyim, güçlü Öküzüm, yaban domuzunun cesaretiyim, yırtıcı kartalım, güneşin ışığı, bitkilerin en güzeli, bütün sanatların yaratıcı gücü ve güçlü silahların en usta kullanıcısıyım."

"Tanrılardan biri gibi" diye sürdürdü Amergin sözlerini, "kendi biçimimi, tepelerin ve vadilerin biçimini değiştirebilirim. Ben ayın yaşını bilirim. Temiz su kaynaklarının nerede bulunduğunu bilirim. Denizden balıkları çağırabilirim. Zafer kazanacağımız büyük bir savaşı önceden görüyorum. Evimizi bu adada kuracağız, burada güven ve barış içinde yaşayacağız."


Amergin ve ırkının öteki önderleri daha sonra Tüatha De Danann'ın kabile reisleriyle karşılaştılar ve dediler ki: "Bu toprakların bizim olduğunu söylüyoruz. Ya yönetimimize boyun eğersiniz ya da bizimle savaşı seçersiniz! Ama bilin ki büyük güce sahibiz."


Böylece, Tüatha De Danann ile Mil Çocukları'nın savaşına gelindi. Kimi tarihçiler, Mil Çocukları'nın çok sayıda Tüatha De Danann ile birlikte Büyük Tanrıça'yı da Öldürdüğünü ve hayatta kalanların İrlanda'yı terk ettiğini söylüyor. Ama sıradan insanlar gerçeği biliyorlar. Geçmişin büyük tanrıları İrlanda'da yaşamlarını sürdürüyorlar ve ölümlüler dünyada yürüdükçe orada kalacaklar. Ruhları tepelerin içinde ve yerin altında oturuyor.


Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak