İyi Dağda: Sunuş
İrlanda bereket ve yaratılış söylenceleri o denli birbirleriyle ilişkilidir ki, giriş bölümünde sözü edilen yaratılış söylencesi burada da geçerliliğini korur. Üç büyük istilacı topluluk İrlanda'yı bereketli kılar. Partholon ırkı İrlanda topraklarına vardığında bütünüyle kıraç bir toprak bulur. Yeni göller yaratır, sığırı getirir, toprağı işler ve adayı zengin bir tarım ülkesine dönüştürür. Nemed ırkı başka göller, bereketli ovalar yaratarak ve koyun yetiştirerek yaşamını sürdürür. Tüatha De Danann oldukça ayrıntılı anlatılır; onların bereket tanrısı aşağıdaki söylencenin konusudur.
İrlanda söylencelerinde ışığın gücü, bereket ve yaşam, her zaman karanlığın gücünün, kısırlığın ve ölümün karşısında olmalıdır. Bu iki güç sık sık İrlanda'nın yönetimi için birbirine karşı savaşır. Kimi zaman ışığın gücü (bu gücü Partholonlar, Nemedliler ve Tüatha De Danann temsil etmiştir) kazanır, kimi zaman da karanlığın gücü (Fomorianlar temsil etmiştir) kazanır.
İrlanda söylencelerinde ilginç olan yön, her iki gücün de toprağın bereketini sağlayabilmesine karşın, ışığın gücünün ayrıca insanları uygarlaştırıyor olmasıdır. Sonuç olarak, İrlanda bereket söylencesindeki çatışma, başka kültürlerin bereket söylencesindekinden oldukça farklıdır. Alışkın olduğumuz, yoksun ya da onuru kırılmış bereket tanrısı bu söylencede yoktur. Bunun yerine, bereket güçlerine sahip iki gücün toprağın yönetimi için birbiriyle savaşması vardır.
İyi Dağda
Dünyanın beşinci çağında, tanrısal ırk Tüatha De Danann büyük hareket gücüne sahipti. İyi Dağda, ırkın en büyük tanrılarından biriydi. İnsanlarını himaye ediyordu, çünkü bütün bilginin efendisiydi. Onları besliyordu, çünkü bolluğun efendisiydi; onları koruyordu, çünkü yaşam ile ölümün efendisiydi.
Dağda büyük büyüler yapabilirdi. Yeteneği, sahip olduğu muhteşem nesnelerden ve yaptıklarından belliydi. Havaya hükmedebilir ve bereketli bir hasat sağlayabilirdi. Arpını çalarak mevsimleri, her biri kendi sırasında getirirdi. Her insanı açlığını giderecek kadar yiyecekle besleyen bir bronz Bolluk Kazanı da vardı Dağda'nın. Ayrıca, meyveleri her zaman olgun olan bir bahçesi de vardı. Ve iki inanılmaz domuzu vardı; ne zaman biri yenilmek için pişirilse diğeri pişirilme sırasını bekleyerek canlı kalırdı.
Dağda'nın sekiz çatallı savaş sopası öylesine ağırdı ki, taşıyabilmek için sekiz güçlü adam gerekirdi. Sopasının bir ucuyla, bir vuruşta dokuz insanı öldürebilir, diğer ucuyla onları canlandırabilirdi. Bu sopayı Fomorianlara, Tüatha De Danann'ın düşmanı canavar dev ırkına karşı savaşta kullandı.
Dağda, emrindeki doğa kadar bereketli ve canlıydı. Yemek yemeyi severdi. Bir defasında Fomorianlar onun şaşılacak iştahına meydan okudular. Çok konukseverlermiş gibi görünerek, "Hoşgeldin Dağda. Çok aç olmalısın, biliyoruz. Senin için en sevdiğin yemeği, yulaf lapasını hazırlıyoruz" dediler.
Dağda, Fomorianların büyük bir kazana, beş devin yumruğu kadar büyük bir çömleğe un, yağ ve tütsülenmiş domuz etiyle birlikte seksen galon süt dökmelerini ilgiyle izledi. Bu karışıma bütün domuz, koyun ve keçi gövdelerini de eklediler. Karışımı, kaynayana kadar bir ateşin üstünde pişirdiler, daha sonra çömleği sacayağından indirdiler.
"Şimdi, Dağda" dediler, "canlı kalmak ve insanlarına dönmek istiyorsan bu lapayı yemen gerekiyor. Tüatha De Danann'a, Fomorianların konuksever olmadığını ve konuklarından yemek esirgediğini söylemeni kesinlikle istemiyoruz. Böyle bir yalan söylemene izin vermeden seni öldürürüz."
Dağda bu meydan okumadan yılmadı. Çanağına, iki insanın boylu boyunca kolayca uzanabileceği büyüklükte bir kaşığı daldırdı. Kaşıkla iri domuz parçalarını, tuzlu etleri kaldırdı. "Kesinlikle mükemmel kokuyor" diye haykırdı. Daha sonra bütün "yulafını" yemeye devam etti. Parmaklarını kullanarak çukurun dibini sıyırdı ve kum tanelerinin karıştığı son parçaları bile yedi.
Uzanmak için bir yer ararken Fomorianlar görünüşüne güldüler. Dağda'nın midesi yemekten öylesine şişmişti ki yalpalayarak yürüyordu. Büyük bir ailenin sahip olduğu en büyük kazandan daha büyüktü Dağda'nın midesi, rüzgâr yönünde giden geminin bir yelkeni gibi bedeninin önünde kabarmıştı.
Ama bu, Fomorianların son gülüşü oldu. Dağda'nın düşmanlarını ziyaretteki amacı, onların dikkatini yakındaki savaştan başka yöne çekmek ve savaşa hazırlanmaları için kendi insanlarına daha çok zaman kazandırmaktı.
Tüatha De Danann gibi Fomorianlar da bereket konusunda büyük büyülere sahiplerdi. Prensleri Breş, büyük savaşçı uzun kılıçlı Lug'a tutsak düşünce, Bres Lug'a kendisini öldürmemesi İçin yalvardı.
"Yaşamın için bana ne bedel ödeyeceksin?" diye sordu Lug
ona.
"İneklerinin her zaman süt vereceğine söz verebilirim" diye yanıtladı Bres.
"İnekleri daha uzun yaşatamazsan bu yeterli değil" dedi
Lug.
"Bunu yapamam" diye yanıt verdi Bres. "Ama Tüatha De' nin her yıl daha iyi buğday hasatı alacağına söz verebilirim."
"Bu da yeterli değil" diye yanıtladı Lug, "Zaten dört mevsime sahibiz. Toprağı sürmek ve ekmek için baharımız, ekin yetiştirmek için yazımız, hasat için güzümüz ve ekmeğimizi yemek için kışımız var. Ama tam olarak ne zaman sürüleceğini, ne zaman ekileceğini ve ne zaman hasat yapılacağını söyleyebilirsen canını sana bağışlayacağım."
"Bunu yapabilirim" dedi Bres. "Bu işlerin her birini her zaman bir Salı günü yapın."
Lug, Bres'in öğüdünü kabul etti ve Fomorianlara geri dönmesine izin verdi.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder