Resuller İle Nebilerin Kıssalarına Dair
Peygamberlerin tarihi, büyüklük ve yücelik tarihi olup hayatları, Allah'ı inkar edenlere karşı mücadele ve yapılan saldırılara karşı savunma hayatıdır.
Diğer insanlar, ne kadar kuvvetli olursa olsun onların konumuna veya ruhi yüceliklerine, ahlaki olgunluklarına, dünyadaki zühtlerine, ila-i Kelimetullah'tan dolayı Allah'ın davasını tebliğ etme ve ilahi risâleti yayma uğrundaki fedakarlıklarına ulaşamazlar... Çünkü Peygamberlerin tarihi, her zaman ve her vakitte Allah düşmanlarına, Hak düşmanlarına, insanlık düşmanlarına karşı yapılan devamlı bir mücadele ve azim dolu uzun bir hayat silsilesini içermektedir!
Peygamberlerin Tarihi; ıslahatçı, komutan, imparator ve liderlerin tarihinde bir benzerine az rastlanan cesaret, sabır ve kahramanlıklarla dolu şerefli bir tarihtir... Çünkü Peygamberlerin bu tarihi, Allah'ın gözetiminde meydana getirilmiş olup hayatları, Allah yolunda eziyete ve zulme tahammül, sıkıntı anında sabır, Hak uğrunda sebat, batıla karşı cihad ile doludur. Zira Yüce Allah, Peygamberlere; öyle bir azim ve kararlılık vermiştir ki, kuvvetli kişiler bu azim ve kararlılık karşısında acizliğe düşer. Sabit durmakta olan dağlar bile bu azim ve kararlığa karşı güç yetiremez, dayanamaz.
Peygamberler, ümmetleri ve milletleri idare etmeye ve yönetmeye ehil olduklarından dolayı her zaman üstünlüğü koruyan bir hak üzeredirler.
İnsanlığın üzerine sapıklık ve cehalet karanlığı çöktüğünden ötürü insanlık, hayr ve saadet yolunu kaybetmiştir. Bundan dolayı Yüce Allah, insanlığa; Peygamberler göndermek suretiyle onlara dosdoğru yolu göstermiştir.
Nitekim Yüce Allah, insanlara; Peygamberler göndermesinin sebebini şöyle açıklamaktadır: "Peygamberler (geldikten) sonra insanların Allah'a karşı ileri sürebilecekleri bir bahaneleri olmaması için (Biz), Peygamberleri; müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik “
Peygamberlerin Kıssalarının Kuranda Anlatılmasının Hikmeti
Peygamberlerin kıssalarını anlatmaktaki amaç; sadece davetçilerin ve ıslahatçıların, aydın ve güzel yollarına girerek aydınlığa kavuşmak ve onların kılavuzluğunda dosdoğru yolu bulmak, bütün davranışlarda ve tasarruflarda onları örnek edinerek metotları üzere yürümek ve Peygamberlerin hayatı onların önünde en büyük örnek olması demek değildir..
Kur'an'da ki kıssaların anlatılmasından maksat; okuyanlara teselli vermek ve kişinin yükünü hafifletmekte değildir...
Asıl maksat ancak, öğüt ve ibret almaktır... Nitekim Yüce Allah'ın, şu ayeti buna işaret etmektedir:
"Doğrusu onların (Yûsuf ve kardeşlerinin) kıssalarında ahi sahipleri için bir 'ibret' vardır."
Başka bir ayet ise nebilerin ve resullerin metotları üzere yürümek için tefekkürle ve inceden inceye
düşünmekle Kur'an'da ki kıssalardan yararlanmanın zaruri olduğuna şöyle işaret etmektedir:
"(Ey Muhammedi) Sen (bu) kıssayı (veya çeşitli Öğütler ihtiva eden diğer kıssaları onlara) anlat. Belki (anlatılan bu kıssaları iyice) düşünürler (de ibret alırlar)."
Kur'an'da Peygamberlerin kıssalarının anlatılması, davetçilerin makamına nispetle daha özeldir.
Çünkü Kur'an'da Peygamberlerin kıssalarının anlatılmasından maksat, her peygamberin kendinden önceki Peygamberlerin hayatını ve Allah yolunda çektikleri eziyet karşısında gösterdikleri tahammülü gözler önüne sermek suretiyle insanlara yaptıkları davette karşılaşacakları durum karşısında sebatlarını sağlamak ve azimlerini güçlendirmektir.
Nitekim Yüce Allah, mahlukatın efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)'e hitaben şöyle buyurmaktadır: "Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini 'sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz (ki, kavminden gördüğün haksız davranışlara karşı kalbin güç bulsun ve ruhun açılsın).
Kur'an da Kıssaların Anlatılmasının Amaçları
Kur'ân -ı Kerîm'de anlatılan kıssaların, bir çok önemli amacı vardır. Bunları maddeler halinde kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Vahiy ve Risâleti ispat etme,
2. Semavi Dinlerin birliğine işaret etme,
3. Peygamberlerin davetlerinin hedefini açıklama,
4. Ümmetlerin, Yüce Peygamberlere karşı konumu,
5. Semavi Dinler ile Şeriatlar arasında sağlam bir bağın olması,
6. (Yüce Allah'ın, risâletin sonunda) Peygamberlerine yardım etmesi ve (ilahi mesajı) yalanlayanları helak etmesi,
7. Yüce Allah'ın, harikulade şeyleri yaratma gücüne sahip olduğunu açıklama,
8. İyilik ile düzeltme ve kötülük ile bozgunculuk çıkarmanın sonucunu açıklama.
Bunlar, Kur'an'da kıssaların anlatılmasının amaçlarının en önemlileridir. Burada, bu amaçların dışındaki diğer amaçları derinlemesine incelemek mümkün değildir. Çünkü bu, başlı başına bir konudur. Bundan dolayı da bunu, burada derinlemeşine incelemeye gerek yoktur. Biz burada sadece bize lazım olan amaçları inceledik...
Bizim burada İslam Şehidi Seyyid Kutub (rh.a)'in, "et-Tasvirü'l-Fenni fi'l-Kur'an" adlı kitabının "Kur'an'daki Kıssalar" başlığı adı altında söylediklerinin bir kısmını anlatmamız uygun olur. Zira Seyyid Kutub (rh.a) bu kitabında, bu konuyu derinlemesine incelemiş ve bize çok güzel bilgiler sunmuştur. Seyyid Kutub (rh.a.) bu kitabında şöyle der:
"Kur'an'daki kıssalar, -daha öncede belirttiğimiz gibi-Kur'an'da yalnızca dini amaçları gerçekleştirmek için yer alırlar. Dini amaçların çoğunu kapsayan ve hemen hemen Kur'an'da tüm konularına uzanacak kadar geniş bir alana yayılmış olan kıssaları burada teker teker saymak oldukça zordur...
Vahyin, risâletin ve Allah'ın birliğinin ispatı, tüm dinlerin ana ilkelerdeki birliği, uyarma, müjdeleme, ilahi gücü görüntüleyen sahneler, iyilik ve kötülüğün, acelenin ve yavaş gidişin, sabır ve sızlanmanın, şükür ve nankörlüğün sonu... Ve buna benzer daha nice amaçlar ve ahlaki ilkeler, Kur'an'daki kıssalar tarafından ele alınmıştır. Kur'an'daki kıssalar, bu ilkelerin ve amaçların açıklanmasında ve anlaşılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Biz, Kur'an kıssalarının amaçlarını gözden geçirirken bunların en önemlilerini ve en açık olanlarını ele alacak, onların hepsini tespit edip inceliklerini araştırmayı ise bir kenara bırakacağız."
Şimdi Kur'an da kıssaların anlatılmasının amaçları ile ilgili bu konunun başında bir bütün olarak ele aldıklarımızı burada detaylı bir şekilde anlatalım:
Vahiy ve Risâleti İspat Etme:
Kur'an'da ki kıssaların amaçlarından biri, vahyi ve risâleti ispatlamaktadır. Peygamberlerin getirdikleri din ise, ancak Yüce Allah katından gelen vahye dayanmakta olup bu Peygamberler, Allah katından gönderilmişlerdir. Özellikle de bu kıssalar, Hz. Muhammed (s.a.v)'in getirdiği vahyin ve risâletin doğruluğuna işaret etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm bu kıssaların ancak Allah'ın vahyi ile olduğunu ve Hz. Muhammed (s.a.v)'in de; ümmi, okuma ve yazma bilmediğini şöyle açıklamaktadır:
"Sen bu (Kur'ân-ı Kerîm) den, önce bir kitap okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi"
Hz. Muhammed (s.a.v)'in, Yahudi hahamları ve Hıristiyan din adamlarıyla oturup onlardan bir şeyler öğrendiği -tarih kitaplarında- bilinmemektedir. Sonra kendisinden önceki Peygamberleri, ümmetleri, toplulukları, onların başına gelenleri ve onların yok edilişlerini anlatan bu muhteşem kıssalar, Kur'an da gelmiştir. Kur'an'da ki bazı kıssalar, son derece incelik taşıyor ve detaylı olarak veriliyor. Hz. İbrahim (a.s), Hz. Yûsuf (a.s), Hz. Mûsâ (a.s) ve Hz. İsâ (a.s)'ın kıssaları gibi.
Yine Kur'an'da ki bazı kıssalar, son derece bir incelikle gelmiştir. Bu kıssaların, Kur'an 'da tam bir açıklıkla anlatılmaları; bunun, Yüce Allah katından gelen bir vahiy olduğuna en büyük bir delildir. Kur'an ayetlerinin çoğu, açık ve net bir biçimde, bu gayeye, bazı kıssaların giriş kısımlarında ve bazen de kıssaların sonlarında işaret etmektedir. Yüce Allah'ın şu sözü gibi:
"(Ey Muhammed!) Biz, sana bu Kur'an'ı vahyetmekle (geçmiş toplulukların kıssalarını) en güzel bir şekilde sana anlatıyoruz. Gerçek şu ki: Sen bu (Kur'an) 'dan Önce (bu kıssaları), elbette bilmeyenlerden idin."
Yine Yüce Allah'ın şu sözü gibi:
"(Ey Muhammedi) İşte sana vahyettiğimiz bu (kıssalar), gayb haberlerindendir. Bundan önce o kıssaları, ne sen biliyordun ve ne de kavmin. O halde (Nûh gibi) sen de sabret.Çünkü iyi sonuç, (sabreden) muttakiler içindir."
Semavi Dinlerin Birliğine İşaret Etme:
Kıssaların amaçlarından birisi de; Hz. Nûh (a.s)'dan Hz. Muhammed (s.a.v) dönemine kadar, 'tüm semavi dinlerin, tamamen Allah katından geldiğini açıklamaktır... Dolayısıyla bütün müminler, tek bir ümmettir. Allah, birdir. O, bütün insanların Rabbidir... Bu sebepledir ki; Peygamberlerin kıssalarının çoğu; semavi dinlerin "bir" olduğu gerçeğini doğrulamak için, ya bir sure de bir araya gelmiş ya da belirgin bir yolla gelmiştir. Buna örnek olarak, Enbiyâ Suresini inceleyelim: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"And olsun ki Biz, Mûsâ ve Harun'a takva sahipleri için bir ışık ve öğüt olan Furkan 'ı verdik. O takva sahipleri, tenhada da Rablerine gönülden saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir."
Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"And olsun ki Biz, daha önce İbrahim'e de hidayet (Peygamberlik veya bilgi gücü) vermiştik.
Biz, onu iyi tanırdık. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Lût'a gelince, ona da hüküm, (Peygamberlik) ve ilim verdik. Onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Çünkü o memleket halkı, gerçekten pis işler yapan kötü bir kavimdi." Yüce Allah, Hz. Nûh, Hz. Eyyüb, Hz. İsmâîl, Hz. İdrîs ile Hz. Zekeriyyâ Peygamberleri, onların risalet görevlerini ve kavimlerine yaptıkları davetleri anlattıktan sonra, sözü; Kur'an'ı kerim'in doğruladığı bu apaçık hakikate getirmektedir. Bu apaçık hakikat ise, İlahın "bir" oluşu ve Ümmetin de "bir" oluşudur. İşte Şanı Yüce Allah, bu hususu şöyle anlatmaktadır:
"Hakikaten bu, 'bir' tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de, sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin."
işte bu, uzun bir uğraşının sonucunda elde edilmiş temel bir hedeftir.
Peygamberlerin, davetlerinin hedefini açıklama:
Kur'an'daki bu kıssaların amaçlarından birisi de, Allah tarafından gönderilen semavi dinlerin hepsinin hedefi ve temelinin bir olması ile peygamberlerin -Allah'ın salât ve selamı onların hepsinin üzerine olsun- buna tabi olmasıdır.
Peygamberler, bir tek hedefi ve bir tek gayeyi yerleştirmek için uğraşmışlardır ki o da; "İnsanları, Allah'ın birliğine inanmaya davet etmekti." İşte bu nedenle, pek çok peygamberin kıssası tekrar tekrar olarak toplu halde verilmekte ve burada onların esas akideye (yani bir olan Allah'ın birliğine inanmaya) davet metodu anlatılmaktadır. Bu da, peygamberlerin davette kullandıkları vasıtaların esas maksadıdır. Örnek olarak A'raf Süresindeki Yüce Allah'ın şu ayetlerini inceleyelim:
"And olsun ki, Nuh'u kavmine (Peygamber olarak) gönderdik. Bunun üzerine (O, kavmine): "Ey kavmim! Yalnızca Allah'a ibadet edin. Sizin için Ondan başka bir ilah yoktur." dedi"
Yine Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Ad kavmine de kardeşleri olan Hûd'u (Peygamber olarak) gönderdik. Bunun üzerine (o, kavmine): "Ey kavmim! Yalnızca Allah'a ibadet edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." dedi."
Yine Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Semûd kavmine de kardeşleri olan Salih'i (Peygamber olarak) gönderdik. Bunun üzerine (O, kavmine): "Ey kavmim! Yalnızca Allah'a ibadet edin. Sizin Ondan başka ilahınız yoktur...." dedi"
Yine Yüce Allah bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:
"Medyen kavmine de kardeşleri olan Şuayb 'ı (Peygamber olarak) gönderdik. Bunun üzerine (O, kavmine): "Ey kavmim! Yalnızca Allah'a ibadet edin. Sizin Ondan başka ilahınız yoktur... dedi.
İşte bu tevhid, akidenin temelidir. Allah tarafından gönderilen semavî dinler ve bütün peygamberler bu konuda müşterektir. İşte bu hususi amacı desteklemeleri için bu geliş ve gidiş üzere Peygamber kıssaları toplu halde birçok surede tekrar tekrar olarak anlatılmıştır.
Ümmetlerin Yüce Peygamberlere Karşı Konumu:
Kur'an'da ki kıssaların amaçlarından birisi de, Yüce peygamberlere karşı tavır konulmasına işaret edilmesidir. Peygamberlere karşı koyan milletlerin tavırları genelde birbirine benzemektedir...
Kavmini bir olan Allah'a ibadet etmeye çağıran bir Peygamber, kavminin ileri gelenlerinden olan suçluların inat ve müstekbir tavrı ile yalanlama ve bilebile inkar etme tavrıyla karşılaşmaktaydı. Nitekim Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammedi) Böylece her Peygamber için (kavminin ileri gelenlerinden) suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğru yolu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter." Peygamberlerin kavimleri kendilerine gönderilen peygamberlerin kıssalarında görülen davet şeklide tek bir şekil üzeredir...
Şimdi de Yüce Allah'ın, Hz. Nûh (a.s)'ın kıssası hakkında anlattığını dinleyelim!
"Dediler ki: "Ey Nûh! Bizimle tartıştın, hem de tartışmayı çok ileri götürdün. Doğru sözlü kimselerden isen haydi tehdit ettiğin (uzaktan) bir şeyi getir."
Hz. Hûd (a.s)'ın kıssasını da, Kur'an'ın bize naklettiğine göre kavminin tavrı şu şekilde olmuştur: "Dediler ki: "Ey Hûd! Sen bize bir delil ile getirmeden, senin sözünden ötürü ilahlarımızı terk etmeyiz ve sana inanmayız. Dediğimiz şu ki: Seni olsa olsa ilahlarımızdan biri (delilikle yahut da ahmaklaştırmak suretiyle) fena çarpmış. "
Hz. Salih (a.s)'ın, kavmi Semûd ile arasında geçen kıssayı, kavminin ağzından naklen Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır:
"Dediler ki: "Ey Salih! aramızda bundan önce kendisine (önderlik makamına veya değişik işlerde danışılacak bîr konuma geleceksin diye) umutla bakılır bir kimse idin sen. Şimdi kalkıp da babalarınızın taptıklarına tapmaktan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden (yalnızca Allah 'a ibadet etmekten) şüphe ve endişe içindeyiz."
Peygamberlerin davetlerini alay, yalanlama ve bile bile inkar etme suretiyle geçmiş milletlerin tavırlarında bir değişiklik olmadığını bulmaktayız. İşte geçmiş peygamberlerde bu şekildedir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Onlardan önceki (kavim)lere herhangi bir Peygamber gelince: "'sihirbazdır' veya 'delidir' derlerdi."
(Semavî) Dinler ile Şeriatlar Arasında Sağlam Bir Bağın Olması:
Kur'an'da ki kıssaların amaçlarından birisi de; semavî dinlerin sağlam olmasındaki bağı açıklamaktadır. Zira semavî dinler, birbirleriyle çelişkili ve karışıklık halinde değildir. Bunun aksine semavi dinler, toplu bir kaynaktan sulanmıştır. Her Peygamber, daha önce geçen peygamberin tamamlanmış ve mükemmelleşmiş risâletiyle gelir ve insanları bir olan Allah'a iman etmeye, risâletine ve Yüce Allah tarafından kendisine gönderilmiş olan doğruya inanmaya davet eder. îşte bundan dolayı şeriatın kaynağı birdir. O kaynakta, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Peygamberler, kavimlerini tartışmaya, mücadeleye ve münakaşaya davet etmiyorlardı. Nitekim Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"(Allah) Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. (Ey Muhammedi) Sana da vahyettik. İbrahim'e, Mûsâ 'ya ve îsâ 'ya: "Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin" buyurduk..."
Ayrıca Peygamberlerin atası sayılan Hz. İbrâhîm (a.s)'ın (Hanü) dini ile peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v)'in (İslam) dini, özel bir bağ ile temelde birdir. Aynı şekilde Hz. Muhammed (s.a.v)in dini ile İsrailoğullarının dinleri de ana hatlarıyla aynıdır. (Bu dinler ile Hz. Muhammed (s.a.v)'in dini arasındaki bağ, diğer beşeri dinler arasındaki genel bağdan daha sağlamdır. Bunun içindir ki; Hz. İbrahim (a.s), Hz. İsâ (a.s) ve Hz. Mûsâ (a.s) kıssalarında bu noktaya tekrar tekrar dikkat çekilmiştir.)
Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu bu buyruklar, ilk sahifelerde ve İbrahim ile Mûsâ 'nın sahifelerinde de vardır. "
Yine Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Allah, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kalmamıştır. Daha önceden (nazil olmuş kitaplarda) ve bunda da (Kur'ân -ı Kerîm'de de) size Müslüman adını veren Odur, (O sizleri diğer ümmetlere üstün tutarak bu güzel isimle adlandırılmıştır.) "
Şimdi de Hz. İbrâhîm (a.s) ile Hz. Muhammed (s.a.v) arasında gerçekleşen bağa bir göz atalım: "Doğrusu İbrâhîm 'e en yakın olanlar, ona uyanlar (hem kendi döneminde ve hem de ondan sonra onun peşinden gidenler) bu Peygamber (Hz. Muhammed ve onun ümmetinden) iman eden kimselerdir. Allah'da müminlerin velisidir."
Şanı Yüce Allah bütün peygamberlerden, Hz. Muhammed (s.a.v)'e iman etmek, ona tabi olmak, onun dönemine ve hayatına ulaştıkları takdirde ona tabi olmak ve onun yardımcılarından olmak üzere misâk yani söz almıştır. İşte bu misâk, bütün semavi dinler arasında bir bağın bulunduğunu göstermektedir. Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Hani Allah peygamberlerden kendileri tarafından yerine getirilmek üzere şöyle misâk (söz) almıştı: "And olsun ki size kitabı ve hikmeti verdim. Yanınızda bulunanı (Tevrat, İncîl ve Zebur'u) doğrulayıcı bir Peygamber geldiğinde mutlaka ona inanacak ve yardım edeceksiniz... İkrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi? " demişti. Onlarda; "İkrar ettik" demişlerdi. Allah: "Şahit olun. Ben sizinle birlikte şahitlerdenim " demişti.
Yüce Allah'ın Peygamberlerine Yardım Etmesi ve İlahi Mesajı Yalanlayanları Helak Etmesi:
Kur'an'daki kıssaların amaçlarından birisi de, Yüce Allah'ın peygamberlerin risâletinin sonunda onlara yardım etmesi, ilahi mesajı yalanlayan kavimleri helak etmesi, bu konuda peygamberlerine destek vermesi ve kavminin tehlikelerinden onların temize çıkmasını açıklamaktadır.
Öyle ki Allah, ilahi mesajı yalanlayan peygamberlerin kavimlerini helak etmek suretiyle ve peygamberlerine de yardım etmekle, davetlerini yüce kılmakla ve onları din düşmanlarına karşı üstün kılmakla onların dünyada iken (kendilerine ve Allah'a karşı yaptıklarını) peygamberlerinin gözleri önüne de serdetmekle peygamberleri hoşnut ediyor.
Yüce Allah'ın Olağanüstü Şeyleri Yaratma Gücüne Sahip Olduğunu Açıklamak:
Kur'an'daki kıssaların amaçlarından birisi de, Yüce Allah'ın olağanüstü şeyleri yaratma gücüne sahip olduğunu açıklamaktır. Örneğin, Hz. Adem (a.s)'ın yaratılış kıssası, Hz. İsâ (a.s)'ın doğuş kıssası gibi kıssalar Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılmıştır.
İşte bunlar, bir şeye "kün feyekün" yani "ol" dediğinde o şeyin oluvermesi, Yüce Allah'ın her şeyi yaratma gücüne sahip olduğuna delâlet etmektedir. Örneğin: Hz. Adem (a.s)'ı babasız ve annesiz, Hz. İsâ(a.s)'ın ise annesinin olup babasız oluşu, Hz. Havva'nın Hz. Adem (a.s)'ın kaburga kemiğinden yaratılışı gibi olayların hepsi Yüce Allah'ın acayip olan olağanüstü şeyleri yaratma gücüne sahip olduğuna bir delildir.
Yüce Allah'ın, Hz. İsâ (a.s)'ı nasıl yarattığına dair olan ayeti ise şöyle!:
"Allah katında İsâ 'nın durumu, -kendisini topraktan yaratıp sonra "ol" demesiyle oluvermiş olan-Adem'in durumu gibidir."
Hz. İbrahim (a.s)'ın bir kuşu parçalayıp daha sonrada onun her bir parçasını bir dağın üzerine koyduktan sonra kuşun kendisine doğru uçup-gelme kıssası, harabe haline gelen bir kasabaya uğrayıp geçerken "Allah burayı nasıl diriltilecek" dediğinde Allah'ın onu yüzyıl öldürüp daha sonra dirilttiği adamın kıssası da bu şekildedir.
Bu kıssalar ve misâllerin hepsi, Yüce Allah'ın acayip olan harikulade şeyleri ortaya çıkarmadaki yaratma gücüne sahip olduğuna delâlet etmektedir.
İyilik ile Düzeltme ve Kötülük ile Bozgunculuk Çıkarmanın Sonucunu Açıklamak
Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan kıssaların amaçlarından birisi de, iyilik ve kötülük sonucunu açıklamaktır. Mesela; Hz. Adem (a.s)'ın oğulları olan Habil ile Kabil Kıssası gibi. Bu olay, Maide Sûresinde Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde geçmektedir:
"Onlara (Ehl-i Kitab'a) Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat (ki hasedin ve çekemezliğin neler getirdiğini öğrensinler) Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı da; birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti O (Kabil, kardeşi Habil'e), andolsun ki "Seni mutlaka öldüreceğim" dedi. (Kardeşi Habil ise): "Allah, ancak muttakilerin (kurbanını) kabul eder" demişti." (Mâide: 5/27) Ayette, Kabil'in, kardeşi Habil'e nasıl zulmettiği, onu öldürmeye geldiği belirtilmektedir. Kıssada, mutlak ilahi adalet etrafında gerçekleşen Hz. Adem (a.s)'ın iki oğlu arasında geçen bir mücadele anlatılmaktadır:
Ma'reb seddinin kıssası, iki bahçe sahibinin kıssası, Ashabı Uhdûd kıssası ve Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük eden milletin kıssası gibi kıssalar vardır.
Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan bu kıssaların hepsi, iyiliğin ve kötülüğün sonucunu açıklamak içindir. Kıssaların, buna benzer daha nice öğüt dolu amaçları da vardır. Kur'ân-ı Kerîm, kıssaları bu amaçla verir ve onlardan alınacak dersleri, öğütleri en güzel şekilde ortaya koyar." Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu Biz, peygamberlerimize ve mü'minlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri (kıyamet) gününde de yardım ederiz. O gün zalimlere mazeretleri (kendilerine) fayda sağlamaz. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır."
Yüce Allah'ın suçlular topluluğuna nasıl azap ettiğine dair olan adili mutlak şu ceza gerçektende düşündürücüdür:
"Karun'u, Firavun'u ve Hâman'ı da helak ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık deliller (mucizeler ve belgeler) getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki onlar kurtulabilecek değillerdi. (Onlardan) her birini (işledikleri) günahıyla yakaladık. Kimine taşlar savuran kasırga gönderdik. Kimini çığlık tuttu. Kimini de yerin dibine geçirdi. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyordu, una onlar (küfürleri sebebiyle) kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Kur'an'daki Kıssaların Tekrar Edilmesindeki Sır
Yüce Allah, içerisinde öğüt ve nasihat bulunan nebilerin ve resullerin kıssalarını Kur'ân-ı Kerîm'de bize anlatmıştır. Aynı zamanda da onların güzel gidişatlarına ve temiz ahlaklarına uymamız için ve insanlara mutluluk ile kurtuluş yollarını aydınlatan lambalar olması için peygamberin hayatından ibret ve öğüt alma yerlerini bize göstermiştir. Bu konuyla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu peygamberlerin kıssalarında akıl sahibi kimseler için ibretler vardır. Bu (Kur'ân-ı Kerîm,
kafirlerin ileri sürdükleri gibi) uydurulmuş bir söz değildir. Fakat o, sadece kendinden önceki
(semadan daha önce indirilmiş olan) kitapların tasdiki ve her şeyin tafsilidir. "
Peygamberlerin kıssaları birçok surelerde anlatılmıştır. Bundan dolayı da bu kıssalar -dış görünüşü
itibariyle- tekrarlayıcı gibi gelmiştir. Fakat bu tekrarlar, Yüce Allah'ın açık bir hikmetinin ve önemli bir işaretinin gereğidir. Çünkü bu durum, Kur'ân-ı Kerîm'in mucizeliğine delâlet etmektedir. Çünkü belâgatçıların en belâgatlı konuşanı ile fesahatçıların en düzgün konuşanı bile, bir defasında bir kıssa yazdığı zaman başka bir defasında aynı kıssayı ilkinin dışında başka lafızlarla metnin üslubunu düzgün lafızlarını ve açık sözlerini koruması mümkün değildir. Zira iki üslup arasında bütün çıplaklığıyla açık bir fark görülür. Kur'ân-ı Kerîm'e gelince ise o, kıssaları anlatırken bu fesahati, açıklamayı, konunun anlatılış güzelliğini ve sağlamlığını çeşitli şekillerde anlatmaya sahiptir. Bundan dolayı kıssalar, Kur'an'da bir manada olmak üzere insanlara ibret verici ve tekrarlayıcı bir şekilde gelmiştir. Fakat bunlar, değişik lafızlarla ve çeşitli ifadelerle kullanılmıştır. Doğrusu her şeyi açıklayıcı ve müminlere bir rahmet ve bir hidâyet rehberi olması için mucize kitabını indiren Yüce Allah, bu kıssalarda da görüldüğü gibi her şeyi yapmaya gücü yeter.
Kur'an'da Kıssaların Tekrar Edilmesi İle İlgili Örnekler
Kıssalardaki ifadelerin ve metin üslubunun güzelliğinin devamlı olmasında bir manaya ve çeşitli üsluplarla Kur'ân-ı Kerîm'deki kıssaların tekrarlanmasındaki neden, bizim bu anlatılan kıssalardan bir örnek olabilmemiz içindir. İşte bu, Hz. Adem (a.s)'ın kıssasında da vardır. Bundan dolayı Hz. Adem (a.s)'ın kıssası, Kur'an surelerinin farklı yerlerinde ve değişik üsluplarda anlatılmıştır. Örnek olması bakımından, Kur'an ın şahane üslubunu görmek için bu kıssanın tamamının anlatıldığı surelerden ikisini geçelim:
1. Yüce Allah, A'raf Sûresinde bu kıssayı şöyle anlatmaktadır:
"Ey Adem! Sen ve eşin (şeytanın cennetten çıkarılmasından sonra rahatlık içinde) cennette oturun. Her ikinizde (cennette bulunan ağaçların meyvelerinden) dilediğinizden yiyin. Yalnızca şu ağaca da yaklaşmayın. Sonra (Allah'ın bu emrine muhalefet edecek olursanız, bu muhalefetiniz sebebiyle) zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi. Ve: "Rabbiniz sizi başka bir şey için değil, ancak iki melek veya ebedî kalanlardan olmanızı önlemek için (bu ağaçtan yemeyi size) yasaklamıştır. Ve doğrusu ben, size öğüt verenlerdenim" diye ikisine yemin etti. Böylece onların ikisinin de gururlarını okşayarak aldattı. Bunun üzerine ikisi de ağaçtan tadınca, ayıp yerleri kendilerine göründü. Hemen ikisi de kendilerini cennetin yaprağı ile örtmeye başladılar. Rabbleri de onlara: "Ben sizi bu ağaçtan men etmiş miydim?" diye seslendi. İkisi de: "Rabbimiz! Kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ki biz, hüsrana uğrayanlardan oluruz' dediler."
2. Yüce Allah Tâhâ Sûresinde ise bu kıssayı şöyle anlatmaktadır:
"Hani (Allah) meleklere: 'Adem'e secde edin' demişti. İblis dışında hepsi (Adem 'e) secde etmişti. O ise (Adem'e secde etmekten) kaçınmıştı. Bunun üzerine (Adem'e): Ey Ademi Doğrusu bu (İblis), hem senin ve hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi (aldatıp da) cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun. Zira cennette, ne acıkırsın ve ne de çıplak kalırsın. Orada (cennette içecek her şey bulunduğu için) ne susarsın ve ne de güneşin sıcağında kalırsın" demiştik Ama şeytan ona vesvese verdi ve: Ey Adem! Sana Sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez mülkü göstereyim mi? ikisi de ondan yedi ve ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarıyla üstlerini örtmeye başladılar. Adem, Rabbine isyan etmişti ve yolunu şaşırmıştı. Daha sonra da Rabbi onu seçip tövbesini kabul etti ve onu hidayete eriştirdi"
Yüce ilahın gücünü göstermek için Kur'ân-ı Kerîm'de tekrarlanan milletlerin olayları ile peygamberlerin kıssaları, bu güzellik ve sağlamlıkla bu Örneğe göre anlatılmıştır.
PEYGAMBERLER TARİHİ
Muhammed Ali Sabuni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder