14 Ocak 2024 Pazar

IRAK SELÇUKLULARI

 


Hemedan, Kirmanşah ve İsfehan dahil olmak üzere Batı İran ile Irak'da, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra bağımsız olarak 1194 yılına kadar varlığını sürdürmüş olan bu Selçuklu devleti, Sultan Sencer tarafından 1119 yılında kurulmuştur.

Sencer'in kardeşi olan Sultan Muhammed Tapar 18 Nisan 1118'deki ölümünden kısa bir süre önce, o sıralarda ondört yaşlarında bulunan en büyük oğlu Mahmud'u veliaht göstermiş, ölümünden sonra da Mahmud Büyük Selçuklu Sultanı ilan edilmişti. Küçük yaşında büyük bir mesuliyeti yüklenen Mahmud, Hacip Ali Bar ile onun katibi Ebu'l-Kasım ed-Dergüzini'nin tesirinde kalmış ve devlet işleriyle ilgilenmeyip, vaktini eğlence ile geçirmeye başlamıştı. Onun bu durumundan istifade eden Ali Bar ve Ebu'l-Kasım gibi kişiler, onu devlete hizmet eden kişiler aleyhine kışkırttılar. Bunlar arasında Bağdat şahnesi Mücahideddin Bihruz da vardı.

Sultan Muhammed Tapar zamanında Bağdat şahneliği vazifesini uhdesinde bulunduran Bihruz, Sultan Mahmud tarafından azledildi. Yerine tayin edilen Aksungur Porsuki de bu vazifede fazla tutulmayıp yerine Emir Mengü Pars getirildi. Aksungur Porsuki, Emir Mengü Pars'ın naibine vazifeyi teslim etmeyince, iki emir arasında çatışma çıktı. Sultan Mahmud'un saltanatının ilk aylarında böyle bir çatışmanın çıkması, hükümdarlık peşinde koşan Mahmud'un kardeşi Mesud'un isyanına sebep oldu. Melik Mesud'un atabegi Cüyuş Bey Irak'a gelerek Aksungur Porsuki'yi destekledi. Gerçi durum kısa bir süre sonra kontrol altına alındıysa da Mahmud, Azerbaycan'ı kardeşine bırakmak zorunda kaldı.

Melik Mesud'dan sonra diğer kardeşi Melik Tuğrul da atabegi Emir Gündoğdu'nun teşviki ile Mahmud'a isyan etti. Mahmud, kardeşinin bu asi davranışına son vermesi için ona kıymetli hediyeler ile otuzbin dinar yollamasına rağmen onu ikna edemedi. Neticede onbin kişilik bir ordu, Melik Tuğrul üzerine sevkedildi. Bu ordu, Ağustos 1119'da Melik Tuğrul'un Semiran'daki karargahına bir baskın düzenleyerek onu yendi. Kaçan Tuğrul ve atabegi Gündoğdu, adamlarıyla Gence'ye çekildiler.




I -   IRAK SELÇUKLU DEVLETİ'NİN KURULUŞU



Sencer, kardeşi Tapar'ın ölümünden sonra tahtı elde eden yeğeni Mahmud'un devlet işlerinden anlamadığını, idarenin bazı emirlerin elinde olduğunu ve halkın bundan memnun olmadığını görünce saltanatı ele geçirmek üzere sefer hazırlıklarına girişti. Bu arada halifeye elçiler yollayarak sultanlığının tasdikini istedi. Halife el-Mustazhir Billah, onu desteklediğinin bir işareti olarak ona saltanat hil'atı ile birlikte doğu eyaletlerinin menşurunu yolladı.

Sultan Mahmud, amcasının üzerine gelmesine mani olabilmek için Enuşirvan b. Halid'i kıymetli hediyeler ile birlikte ona gönderip Mazenderan ile her yıl ikiyüzbin dinar vermeyi vaat etti. Fakat Sencer, Mahmud'un teklifini kabul etmeyip Rey'e kadar geldi. Bu durumda çaresiz kalan Mahmud, otuzbin kişilik bir ordu ile amcasına karşı çıktı. Rey yakınlarındaki Save'de 11 Ağustos 1119 tarihinde yapılan muharebeyi Sencer kazandı.

İbnü'l-Esir, bu muharebenin tafsilatını verirken; “Sencer'in ordusunun yirmibin süvari ile onsekiz filden mürekkep olduğunu, başlangıçta Sencer'in ordusunun sağ ve sol kanatlarının bozulduğunu, merkezde Sencer'in fillerin önünde bulunduğunu, filler savaşa sürülünce, karşı taraf süvarilerinin atlarının ürküp dağıldıklarını ve bu sayede Sencer'in zaferi kazandığını” anlatmaktadır. Mağlup olan Sultan Mahmud, veziri Ebu Talib es-Sümeyremi ile İsfehan'a çekildi. Sencer ise Hemedan'a gitti. Zafer haberi Bağdat'a ulaşınca, Halife el-Müsterşid Billah, 4 Eylül 1119'da Sencer adına hutbe okuttu.

Sencer, Mahmud'a haber göndererek yanına gelmesini istedi. Amcasının kendisine karşı nefret duymadığını anlayan Mahmud, Sencer'in huzuruna çıktı. Sultan yeğenine çok iyi davrandı, hatta kendi oğlu olmadığı için onu kızlarından Mehmelek Hatun ile evlendirerek veliaht tayin etti. Gazne, Maveraünnehr, Horasan ve Bağdat gibi merkezlere mektuplar yazıp kendisinden sonra, Mahmud'un sultan olacağını bildirdi. Rey şehri hariç bütün yerleri Mahmud'a verdi. Kendisine tabi olmak şartıyla onu sultan ilan etti. Sencer, Sultanü'l-Azam (en büyük sultan) ünvanını alırken Mahmud'a da Sultanü'l-Muazzam ünvanını verdi. 

Hemedan merkez olmak üzere, Kirmanşah ve İsfehan'dan oluşan Batı İran, Irak, Filistin ve Güneydoğu Anadolu'yu Mahmud'a veren Sultan Sencer, Irak Selçuklu Devleti'nin temelini de böylece atmış oldu. Doğal olarak Sencer, Sultan Mahmud'un hükümdarlık yapacağı devleti yönetecek yüksek mevkideki sivil idarecileri de kendisi tayin etti. Hev, Mazenderan ve Kumis bölgelerini (Mahmud'a kendi kudretini zaman zaman hatırlaması için olsa gerek) kendi alarak, Mahmud'un dört kardeşine de ıktalar tevzi etti. Bunlardan Melik Tuğrul'a Irak-ı Acem denen Cibal eyaletinin doğu yarısı ile Deylem denen Gilan bölgesini, Melik Selçukşah'a atabegi Karaca es-Saki ile birlikte bütün Fars eyaletini, İsfehan ve Huzistan'ın yarısı ile birlikte verdi.

Sultan Sencer, bütün bu toprak tevziini yaparken, Mahmud'un sadakatten ayrılmamasını ve kardeşlerinin her zaman onun yerini alabileceklerini belirtmiş oluyordu. 




-  SULTAN MAHMUD (1119-1131)


Babası Tapar'ın ölümünden sonra, kısa bir süre Büyük Selçuklu sultanı olan Mahmud, şimdi de amcası Sultan Sencer'in hakimiyeti altında Irak Selçuklu sultanı oldu. Mahmud'un sultan olduğu yıllarda Irak, oldukça hareketli bir siyasi hayat yaşamaktaydı. Abbasi halifesi el-Müsterşid Billah, öteden beri Selçukluların halifelik üzerinde takip ettiği siyaseti engellemeye ve dünyevi hakimiyetini ihyaya çalışıyordu. Bölgedeki Arap emirlikler arasında bir birlik olmadığı gibi, bunlardan Hille emiri Dübeys b. Sadaka, Sultan Sencer'e ve kayınpederi Artukoğlu İlgazi'ye güvenerek daima huzursuzluklar çıkarmaktaydı. Bunların yanısıra I. Haçlı ordusu ile gelen Franklar, Urfa'da bir kontluk, Antakya'da bir prinskepslik ve Kudüs'te de bir krallık kurmuşlardı. Bu ciddi meselelerin yanısıra, bazı emir ve meliklerin siyasi bunalımı artırmaları, daha yeni kurulmuş olan Irak Selçuklu Devleti'ni müşkil duruma soktu. Nitekim Melik Mesud'un atabegi Ayaba Cüyuş Bey, Hille emiri Dübeys ile anlaşarak Mesud'u sultan yapmak maksadıyla isyan etti.



al Devrindeki Olaylar:


.1 --  Melik Mesud'un İsyanı:


Mahmud'un sultan olarak Irak'a tayin edilmesi, Irak'ı kendi nüfuzu altına almak isteyen Hille emiri Dübeys b. Sadaka'nın hiç işine gelmemişti. Dübeys, bütün Fars eyaleti ile İsfehan ve Huzistan'ın yarısına sahip olan Melik Mesud'un atabegi Cüyuş Bey'e mektup yazarak onu Melik Mesud adına saltanatı ele geçirmeye teşvik ediyor ve kendisine bu hususta yardımcı olacağını söylüyordu. Ayrıca daha önce Bağdat şahneliğinde bulunmuş ve aralarında düşmanlık bulunan Aksungur Porsuki'ye inanmamasını, onun Sultan Mahmud taraftarı olduğunu bildiriyordu. Dübeys ile Cüyuş Bey arasındaki anlaşmadan haberdar olan Porsuki ise Sultan Mahmud'a giderek onu durumdan haberdar etti.

Mahmud, kardeşi Mesud'a mektup yazarak eğer itaatkar kalırsa lütuf ve ihsanda bulunacağını, aksi halde ağır bir şekilde cezalandıracağını bildirdi. Ancak Mesud'un atabegi Cüyuş Bey, Mesud adına hutbe okutup kapısında beş vakit nevbet çaldırarak onu sultan ilan etti. Neticede Mahmud ile Mesud, 14 Haziran 1120'de çetin bir muharebeye tutuştular. Akşama kadar devam; eden savaştan Mahmud galip çıktı. Mesud civarındaki dağlara kaçarken, aralarında veziri Ebu İsmail'in de bulunduğu bir çok adamı esir alındı. Mesud, rikabdarı Osman'ı Mahmud'a yollayarak eman dilediyse de sonradan bundan vazgeçip Musul'a gitmeyi ve Dübeys ile birleşerek yeniden mücadele etmeyi uygun buldu. Buna rağmen Porsuki, Mesud'un peşinden Musul'a kadar gidip daha vahim meseleler çıkmadan onun kardeşiyle anlaşmasını tavsiye etti. Buna uyan Mesud, ağabeyinin huzuruna gelerek af diledi. Mahmud, ·kardeşi Mesud ile atabegi Cüyuş Bey'i bağışladı.

Yalnız kalan ve Mesud'un mağlubiyetini duyan Dübeys, Irak'da bazı bölgeleri yağmaladı. Halife el-Müsterşid Billah kendisini kınayınca bu defa da Bağdat önünde karargahını kurdu. Bunun üzerine halife, Sultan Mahmud'dan yardım istedi. Mahmud, Hille'ye doığru kuvvetli bir ordu ile yürüyüşe geçince, Dübeys eman dileyip bağışlanmasını sağladı. Daha sonra Bağdat'a dönen sultan, kendisine yardımcı olan Aksungur Porsuki'ye Musul'u ıkta etti.

Fakat Dübeys uslanacak gibi değildi. O, bu sefer kayınpederi Artukoğlu İlgazi'nin yardımına sığındı. Halife ile sultan, bir elçi vasıtasıyla İlgazi'den damadına yardım etmemesini istediler. İlgazi, damadının yaptıklarından dolayı halife ve sultandan özür diledi. Fakat yine de damadının Irak'a geçmesini engelleyemedi.


2 -·· Melik Tuğrul'un İsyanı:


Mahmud, Irak'a sultan olunca Ave, Save ve Zencan gibi yerlerin ıktasına sahip olan sekiz-dokuz yaşlarındaki Tuğrul'a Emir Gündoğdu'yu atabeg tayin etmiş ve Gündoğdu'dan kardeşine ait bölgeleri onun adına kendisinin idare etmesini, kardeşini de kendi yanına göndermesini istemişti. Fakat Gündoğdu, Tuğrul'u göndermediği gibi, onu Sultan Mahmud'a karşı isyana da teşvik etti. Mahmud durumu öğrenince Şerefeddin Enüşirvan b. Halid'i hil'atler, hediyeler ve otuzbin dinar ile kardeşinin yanına gönderdi. Yanına geldiği takdirde, onun mevcut ıktalarına bir çok ilaveler yapacağını da vaat etti. Fakat Gündoğdu ile Melik Tuğrul, bu ikazı dikkate almayıp bir taraftan Mahmud'a bağlılıklarını arzederlerken bir taraftan da hazırlıklara giriştiler. Durumu iyi değerlendiren Mahmud, 1119 yılının sonbaharına doğru yanına aldığı onbin süvari ile kardeşine bir baskın düzenlemek maksadıyla yola çıktı. Lakin durumdan haberdar olan Melik Tuğrul ile Gündoğdu, bulundukları karargahı terk ederek Sercihan kalesine çekildiler. Ordusu ile Semiran'a gelerek burada bulunan hazineyi ele geçiren Mahmud, kardeşinin Gence'ye çekildiğini duyunca, seferden bir netice elde edemeden Irak'a döndü ve orada kardeşi Mesud'un isyanı ile uğraştı.

Melik Tuğrul'un atabegi Gündoğdu 1122 yılında ölünce onun atabegi olacağını ümit eden Aksungur, Melik Tuğrul'un yanına gelip onu bir kere daha sultan olmaya heveslendirerek: «Meraga'ya gidersen, onbin süvari ve piyade derhal sana katılır» dedi. Bunun üzerine Melik Tuğrul, onunla beraber yola çıkıp Erdebil'e geldi. Fakat Erdebil müdafileri, şehrin kapılarını kapayıp Melik Tuğrul'a itibar etmediler. Hunenç'e dönen Tuğrul, eski atabegi Emir Şirgir'e haber gönderip yardımını istedi. Emir Şirgir, kendisini atabeglikten azleden Sultan Mahmud'a içerlemiş olduğundan teklifi kabul edip Melik Tuğrul'a katıldı. Ebher'e gelen Tuğrul, burada umduğu desteği sağlayamayınca Sultan Mahmud'a müracaat edip yaptığı yanlışlıktan dolayı özür dileyip itaat arzetti. Böylece bir anlaşmaya varıldı ve aralarındaki ihtilaf sona erdi.


3 -   Dübeys'in Irak'taki Faaliyetleri:


Dübeys b. Sadaka, sığındığı kayınpederi Artukoğlu İlgazi'nin yanından ayrılarak Hille'ye dönünce Şahne Barankuş Zekevi'nin aracılığı ile yeniden Sultan Mahmud'un teveccühünü kazanmıştı. Halife ise Dübeys'in Irak'tan uzaklaştırılmasını istemekteydi. Buna rağmen Sultan Mahmud, Sultan Sencer'in takip ettiği siyasete uygun olarak Dübeys'i halifeye karşı bir koz olarak kullanma politikasına devam etti ve oğlunu rehin alıp onunla anlaştı. Lakin 'Sultan Mahmud, Bağdat'tan ayrılıp Hemedan'a gidince Dübeys yeniden harekete geçip birtakım yağmalarda bulundu. Bunun üzerine halife, bir süre önce Bağdat şahneliğine tayin edilmiş olan Aksungur Porsuki'den, Dübeys'i Hille'den çıkarmasını istedi. Aksungur Porsuki, Musul'dan getirttiği kuvvetlerle Dübeys'in üzerine yürüdü. Ancak, 9 Haziran 1122'de Fırat nehrinin doğu sahilinde, Beşir nehri yakınında giriştiği muharebeyi kaybetti. Dübeys, bu galibiyetten sonra, bir devlet adamıymış gibi halifeye vezirini azletmesi halinde kendisiyle bir antlaşma yapacağını bildirdi. Halife Dübeys'in teklifini kabul ederek veziri Celaleddin Ebu Ali'yi azl ve tevkif etti.

Böyle bir antlaşma, Selçukluların halifelik üzerinde takip ettikleri siyasete ters düştüğünden Sultan Mahmud, kendisinden habersiz Dübeys ile yapılan antlaşmaya şiddetle karşı çıktı ve Dübeys'in oğluyla kardeşini hapsetti. Bu durumdan haberdar olan Büyük Sultan Sencer de Mahmud'a elçisi Herevi'yi göndererek boşalan halifelik vezirliğine Ahmed b. Nizamü'l-Mülk'ü tayin etmesini istedi. Mahmud, halifeye durumu bildirince Ahmed vezir tayin edildi. Dübeys ise böyle bir tayinin yapılmasından dolayı mesul tuttuğu halifeyi anlaşmayı bozmak ile suçlayarak yeniden Bağdat üzerine saldırıda bulundu.

Halife el-Müsterşid Billah, Dübeys'in her saldırısında Selçuklu sultanı ve emirlerine muhtaç olması ve kendisinin sadece uhrevi işler ile uğraşmaya zorlanması karşısında, kendi ordusunu kurmak istedi. Hadım Afif ile Nazari'yi komutan tayin eden halife, onlara süratle bir ordu teşkil etmelerini bildirdi. Ayrıca Aksungur Porsuki'ye de haber yollayıp kendisine katılmasını istedi. Halife, 13 Şubat 1123 günü üzerinde siyah bir cübbe, başında siyah bir sarık ve şal, omuzunda hırka ve elinde bir asa olduğu halde Bağdat'tan yola çıktı.

Aksungur Porsuki, Musul'da bulunan komutanlarından Altuntaş ile Zengi b. Aksungur'a, Dübeys'e karşı açılan sefere katılmalarını bildirdi. Toplanan kuvvetler, en-Nil denilen yere gelip el -Mubareke'de karargahlarını kurdular. Dübeys onbini süvari, ikibini piyade olan ordusu ile en-Nil'e geldi. Halife kendi adamlarını Selçuklu askerinin arkasına yerleştirdi. Böylece, Dübeys ile ön saflarda sekizbini süvari, beşbini piyade olan Selçuklu askeri çarpışacaktı. Neticede, muharebeyi Dübeys ağır bir şekilde kaybetti. Hanımları ve cariyeleri ile birlikte bir çok komutan ve askeri de esir edildi. Dübeys ise kaçmaya muvaffak oldu (Mart 1123).

Mağlup olmasına rağmen Dübeys, Melik Tuğrul'u Irak'da sultan olmaya tahrik ve teşvik etti. Onun sultan olmasını kendi menfaatlerine uygun gören Dübeys, halifenin asker sevketmesi üzerine istediğini elde edemedi. Bir muharebeyi göze alamayan Melik Tuğrul, amcası Sultan Sencer'e sığındı. Yalnız kalan Dübeys, Tuğrul'u takip ederek Sencer'in yanına geldi. Sultan Sencer, Melik Tuğrul'u sevgiyle karşılarken, Dübeys'i geçici bir süre için gözaltına aldı.



4 -   Halifenin Siyasi Emelleri:



Halife el-Müsterşid Billah, Irak şahneliğini elinde tutan Aksungur Porsuki'den memnun olmadığını bildirmiş, Sultan Mahmud da halifenin isteği üzerine Aksungur'un yerine Sadüddevle Barankuş ez-Zekevi'yi tayin etmişti. Fakat kısa bir süre sonra Barankuş, halifenin asker toplamasına itiraz ederek onun naipleriyle anlaşmazlığa düştü ve Bağdat'tan çıkmaya zorlandı. Bu durum karşısında Barankuş, Sultan Mahmud'un yanına gelerek halifenin Selçuklu politikasının aksine asker topladığını, savaşlara bizzat katıldığını, eğer Irak'a gidip Bağdat'a girmekte acele etmezse halifenin daha da güçleneceğini ve şu anda elinde bulunan fırsatı o zaman kullanamayacağını söyledi.

Sultan Mahmud, Barankuş'un anlattıklarının doğruluğunu görünce bir taraftan Irak'a gitme hazırlığı yaparken bir taraftan da durumu Sultan Sencer'e bildirdi. Halifenin siyasi emeller peşinde koşup, bir dünya devleti kurma çabasında olmasını Selçuklu siyasetine uygun bulmayan Sultan Sencer, Mahmud'a vakit kaybetmeden Bağdat'a gitmesini tavsiye etti. Sultan Mahmud'un Bağdat'a geleceğini haber alan halife, zaman kazanmak için bölgede kıtlığın hüküm sürdüğünü, bu bakımdan bir yıl sonra gelmesinin daha doğru olacağını Mahmud'a bildirdi. Ancak Mahmud, yoluna devamla Bağdat önlerine geldi (4 Ocak 1126) .


Halife el-Müsterşid Billah, sultanı Bağdat'a sokmak niyetinde değildi. Bu sebeple savunma tedbirleri alan halife, Aşağı Irak bölgesini de emniyete almak maksadıyla komutanlarından Afif'i güneye yolladı. Fakat bu kuvvetler, Basra'dan Fırat nehri boyunca Vasıt'a gelen İmadeddin Zengi tarafından bozguna uğratıldı. Bağdat dışında Babü'ş-Şemmasiyye'de karargahını kurmuş olan Sultan Mahmud, halifeye anlaşma teklif etti. Halife sultanın teklifini reddedince Selçuklu ordusu kılıç zoruyla şehre girdi. Bazı askerlerin halifelik sarayını yağmalamakla meşgul olması, Bağdat sokaklarında devam eden çatışmayı bir ara Selçukluların aleyhine çevirdiyse de; Vasıt, Basra ve Batiha'dan temin ettiği küçük gemilerle Dicle nehri üzerinden Bağdat'a giren Zengi, Sultan Mahmud'un galip gelmesini sağladı. Sultan Mahmud halifeye hürmetle davrandı. Hatta bazı komutanlarının karşı çıkmasına rağmen, bir miktar para ve mal karşılığında, onunla bir antlaşma yapan Mahmud, bir süre Bağdat'ta kaldıktan sonra Hemedan'a döndü.



5 -  Musul Atabegliği'nin Kuruluşu:


Sultan Mahmud, halife ile olan mücadelesinde askeri kabiliyetini takdir ettiği Zengi'yi, Bağdat'a şahne tayin etti. Bir süre bu vazifesini yürüten Zengi, Musul valisi Aksungur Porsuki'nin Batıniler tarafından 26 Kasım 1126'da öldürülmesinden sonra yerine tayin edilen oğlu Mesud'un da Temmuz 1127'de ölümü üzerine Musul valiliğine getirildi. Ayrıca sultan, onu oğullarından Alparslan'a atabeg tayin etti (1127).

Zengi, yanına Melik Alparslan'ı da alarak Musul'a geldi. Mesud'un ölümünden sonra onun küçük' yaştaki kardeşi adına Musul'un idari ve askeri işlerini üstlenmiş olan Emir Çavlı, Zengi'ye karşı direnmediği gibi, şehir dışına çıkarak onu karşıladı. Böylece Musul'a yerleşen İmadeddin Zengi, kısa bir zaman içinde Halep ve civarını ele geçirerek bir asırdan fazla hüküm sürecek olan Musul Atabegliği'ni tesis etti.


6 -   Sultan Sencer'in Rey'e Gelmesi ve Irak'taki Gelişmeler:



Sultan Sencer, Irak'tan kaçarak yanına sığınmış olan yeğeni Melik Tuğrul ile Dübeys b. Sadaka'nın, Sultan Mahmud'un halife ile kendi aleyhine anlaştığı şeklindeki sözlerine inanarak Rey şehrine geldi ve Mahmud'a yanına gelmesini emretti. Mahmud, tabi olduğu Sultan Sencer'in bu emrine hiç vakit kaybetmeden uyarak Rey'e gitti. Böylece Sencer'e olan bağlılığını gösterip hakkında söylenenlerin doğru olmadığını ispat etti. Sultan Sencer, bir süre hapiste tutmuş olduğu Dübeys'i serbest bırakarak Mahmud'dan onunla halifenin arasını düzeltmesini istedi. Ayrıca Dübeys'i, Atabeg Zengi'nin yerine Musul'a tayin etmesini bildirdi. İçine düştüğü güç durumu gören Mahmud, Bağdat'a gelerek Sultan Sencer'in isteğini halifeye açtı. Halife, ilk önce ezeli düşmanı Dübeys ile anlaşmak istemedi. Fakat Dübeys'in Bağdat'a gelerek Sultan Mahmud'un misafiri olmasına da ses çıkarmadı. Ancak Musul'a Atabeg Zengi'nin yerine Dübeys'in tayin edilmesine şiddetle karşı çıktı. Durumu duyan Atabeg Zengi, çok kıymetli hediyeler ile Sultan Mahmud'un yanına geldi ve yüzbin dinar vererek bu tayin işini durdurdu. Bağdat'ta, Sultan Mahmud'un yanında üç gün kalan Zengi, sultanın iltifatına mazhar olup Haleb'e döndü. Mahmud, Emir Bihruz'u Hille valiliği dahil olmak üzere Bağdat şahneliğine tayin ettikten sonra Dübeys'i de yanına alarak Hemedan'a gitti.

Emrine rağmen Dübeys'i Musul'a tayin etmeyen Mahmud'un bağımsız bir sultan gibi hareket etmesine kızan Sultan Sencer, daha önce Mahmud'un sultanlığına itiraz ederek zorluklar çıkaran Melik Mesud'u serbest bıraktı.

Sultan Sencer'in desteğini alan Melik Mesud, hiç vakit kaybetmeden asker toplamaya başlamış ve kardeşi Sultan Mahmud'u devirmek maksadıyla sefer hazırlıklarına girişmiştir.

Dübeys b. Sadaka ise, bu sıralarda Sultan Mahmud'un karısı Mehmelek Hatun'un ölümüyle bir koruyucusundan olmuş ve endişeye kapılarak sultanın çocuklarından Ferruhşah'ı da yanına alarak Suriye'ye kaçmıştır. Sultan Sencer'in kızı olan Mehmelek Hatun, babasının isteği doğrultusunda Dübeys'i desteklemekte ve onu kocasına karşı da korumaktaydı. Suriye'ye gelen Dübeys, kısa bir sürede epey taraftar buldu ve eski ıkta merkezine yürüyerek burayı ele geçirdi (Temmuz 1128). Bunu duyan halife, Hille'ye bir sefer yapmaya hazırlanırken Sultan Mahmud da komutanlarından Kızıl ile Aksungur Ahmedili'yi, Dübeys üzerine gönderdi.

İki ateş arasında kalan Dübeys, halife ile Sultan Mahmud'a müracaat ederek affedilmesini rica etti. Hatta halifeye, sebep olduğu bütün ziyanı ödeyeceğini ve bir daha ona karşı gelmeyeceğini söyledi.

Sultan Mahmud'a ise ikiyüzbin dinar ile üçyüz seçme Arap atı vereceğini vaat etti. Dübeys'e hiçbir şekilde itimat etmeyen sultan, harekatı durdurmadı ve onu Hille'den çıkmaya zorladı. Selçuklu ordusu karşısında dayanamayacağını bilen Dübeys, Basra'ya çekildi. Burada yağmalarda bulunup halifeye ve sultana ait ne kadar mal-mülk varsa ele geçirdi. Kızıl komutasındaki onbin süvarilik Selçuklu ordusu Basra'ya geldiği zaman, Dübeys'in  Suriye çölüne  çekilmiş  olduğunu gördü.

Bir süre Suriye çöllerinde kalan Dübeys, ölen Serhad valisi Gümüştekin'in dul karısından evlenme teklifi aldı. Fakat evlenmek üzere Serhad'a doğru giderken kılavuzları yolu şaşırıp, Dımaşk atabegliği topraklarına girdi ve yakalanarak Dımaşk'a getirildi. Dımaşk atabegi Böri, halifeye haber yollayıp ne yapması gerektiğini sorunca halife onu iyi muhafaza etmesini ve göndereceği muhafızlara teslim etmesini istedi. Lakin bu haberi duyan Musul atabegi Zengi, devreye girerek Dübeys'in kendisine teslim edilmesi karşılığında bir süredir yanında esir bulunan oğlu Sevinç ile komutanlarını serbest bırakacağını, ayrıca ellibin dinar ödeyeceğini bildirdi. Böylece Zengi, Böri'yi en hassas noktasından yakaladı ve Dübeys'i vaatlerine karşı ele geçirerek Musul'a getirtti. Dübeys'in bir süre önce Zengi'nin yerine Musul'a tayin edilmek istenmesi, onu Zengi'ye bir rakip yapmıştı. Buna rağmen Zengi muhtemelen Sultan Sencer'in emri ile Dübeys'i düşünülenin aksine at, silah ve para verip serbest bıraktı.



Sultan Mahmud'un Ölümü :


Sultan Mahmud, genç yaşta olmasına rağmen zayıf ve hastalıklı bir bünyeye sahipti. Sık sık hastalandığından, ölümünden kısa bir süre önce oğlu Davud'u emirlerin de tasdiki ile tahta çıkardı. O, el- Cibal bölgesinde ve Azerbaycan'da Davud adına hutbe okutturdu. Halife el-Müsterşid Billah'a da müracaat ederek oğlunu sultan olarak tanımasını istedi. Halife, bu hususta Büyük Sultan Sencer'in karar verebileceğini söyleyerek Mahmud'un teklifini kabul etmedi. Davud'un sultanlığına Hemedan ve el-Cibal'in diğer şehirlerinde de itirazlar olduysa da ortalık sonradan yatıştı. Ülkenin durumu bu vaziyette iken Sultan Mahmud, Eylül 1131'de yirmiyedi yaşında öldü.



-   SULTAN DAVUD (1131-1132)


Babası Sultan Mahmud'un ölümünden kısa bir süre önce hükümdar ilan edilen Davud, 1131. yılının sonbaharında Hemedan'dan Azerbaycan'a geldiğinde amcası Mesud'un Tebriz'i istila ettiğini duydu. Zaten Mesud, amcası Sultan Sencer'in yanından ayrıldıktan sonra asker toplamaya başlamış ve Mahmud zamanında saltanatı ele geçirmek istemişti. Nitekim uzun süredir hazırlıklar yapan Mesud, bu sefer yeğeni Davud ile mücadeleye girdi. Davud, Tebriz'de 22 Aralık 1131 tarihine kadar amcasını muhasara altında tuttu. Sonunda Davud ile Mesud anlaştılar. Buna göre; Davud, Tebriz kuşatmasını kaldırıp geri çekilecek, Mesud da Tebriz' den çıkıp gidecekti. Fakat Tebriz'i boşaltan Mesud, Hemedan'a gidip yeniden asker toplamaya başladı. Ayrıca Musul atabegi İmadeddin Zengi'den de yardım istedi. Zengi, Mesud'a yardım edeceğini bildirince cesaretlenen Mesud, Halife el-Müsterşid Billah'tan adının hutbede okunmasını istedi. Halife daha önce kendisine müracaat edip aynı istekte bulunan Davud'a verdiği cevap gibi, Irak'a sultan tayin etme hakkının Büyük. Sultan Sencer'e ait olduğunu Mesud'a bildirdi.

Davud'un saltanatına itiraz eden tek melik Mesud değildi. Diğer amcası Selçukşah da saltanat iddiası ile ortaya çıkmıştı. Fars ve Huzistan hakimi olan Selçukşah'ın atabegi Karaca es-Saki, büyük bir orduyla Bağdat'a gelip halifeyi kendi istekleri doğrultusunda ikna etmeye çalıştı. Halife, Melik Selçukşah ile atabegini iyi karşıladı ve onlardan kendisine bağlı kalacaklarına dair söz aldı. Ama yine de Selçukşah'ın adını sultan olarak hutbede okutmadı. Bu sıralarda Melik Mesud'un elçisi Bağdat'a geldi ve hutbeyi efendisinin adına okutmazsa Bağdat'a gireceklerini söyledi. Ancak halife elçinin isteğini kabul etmedi. Bunun üzerine Mesud, harekete geçip Abbasiyyetü'l-Halis'te konakladı. Halife ile Selçukşah'ın askerleri, Melik Mesud'a karşı harekete geçtiler. Mesud'u Musul atabegi Zengi de desteklemekteydi. Bunu bilen Selçukşah'ın atabegi Karaca es-Saki, Atabeg Zengi üzerine bir baskın düzenleyip onu el-Maşuk denen yerde mağlubiyete uğrattı ve adamlarından pek çok kişiyi esir aldı. Atabeg Zengi, ordusunun geri kalan kısmıyla Tekrit'e çekildi. Buranın dizdarı olan Necmeddin Eyyub, Dicle üzerine köprüler yaptırıp Musul askerini karşı tarafa geçirdi. Böylece Karaca es-Saki'nin takibinden kurtulan Atabeg Zengi, Melik Mesud ile buluşamadan Musul'a dönmek zorunda kaldı.

Abbasiyye'de konaklamış olan Melik Mesud, el-ivrelekiyye'ye geldiğinde ordusunun öncüleriyle Selçukşah'ın öncü birlikleri arasında ilk çatışma çıktı ve iki gün devam etti. Mesud, Atabeg Zengi'nin mağlubiyetini duyunca Atabeg Karaca es-Saki ile ciddi bir çatışmaya girmek istemedi ve geri çekildi. Halifeye haber gönderip Sultan Sencer'in Rey şehrine geldiğini, bunun kendisi için de tehlikeli olacağını, böyle bir durumda işbirliği yapmalarının ikisi için de daha iyi olacağını söyledi.. Mesud'un bu mantıklı teklifi üzerine iki taraf arasında elçiler gidip geldiler. Neticede Irak'ın halifenin vekiline verilmesi, Mesud'un sultan, Selçukşah'ın da onun veliahtı olması şartlarında anlaştılar ve Sultan Sencer'in adını hutbeden kaldırarak yerine Mesud'un adını koydular.

Gerek Melik Mesud'un gerekse Melik Selçukşah'ın, Büyük Sultan Sencer'e karşı takındıkları bu isyankar tavır, elbette cezasız bırakılmayacaktı. Bu arada halife de melikleri tahrik ederek gerginleştirdiği siyasi havadan faydalanıp kendi devletini kurma faaliyetlerini sürdürüyordu. Irak'ta hakimiyet peşinde koşan halife, bu davranışı ile Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile münasebetlerini kesmiş olduğu gibi, Sultan Sencer'i de meşru bir hükümdar olarak görmediğini ortaya koymuş oluyordu. Irak ise bundan böyle onun hakimiyetinde olup kendi vekili Mesud tarafından idare edilecekti.

Halifenin bu davranışı karşısında Sultan Sencer, Musul atabegi İmadeddin Zengi'yi, Musul yine uhdesinde kalmak üzere Bağdat şahneliğine tayin ettiği gibi, halifenin baş düşmanı Dübeyse de Hille'yi ıkta etti. Sultan Sencer'den gerekli talimatı alan Atabeg Zengi ile Dübeys, Bağdat yakınlarına kadar geldiler. Sultan Sencer de Irak sultanlığına bağlı Hemedan'a girip burayı zaptetti. Sultan Hemedan'da iken Mesud, Selçukşah ve halifeden oluşan müttefiklerin kendisiyle savaşmak üzere Bağdat'tan çıktıklarını haber aldı. Sultan Sencer'in uzun süredir yanında bulunan yeğeni Melik Tuğrul, kardeşlerinin halife ile birlikte harekete geçişi karşısında kendisinin Irak sultanı olma ümidi kalmadığını düşünerek amcasına haber vermeden onun yanından ayrılmıştır. Sultan Sencer, Tuğrul'un kendi vezirini ve komutanlarından Kamac'ı Tuğrul'un peşinden göndererek ona Irak sultanlığını ve ölümünden sonra da. Horasan'a sahip olmak için veliahtlik teklif etmiştir. Bunu duyan Tuğrul, Sultan Sencer'in yanına döndü ve beraberce Nihavend'e doğru ilerlemeye başladılar. Amcasının kararlı olduğunu gören Mesud, onunla savaşmaktansa, Azerbaycan'a çekilmeyi uygun buldu. Fakat Sultan Sencer onların peşini bırakmayıp suratli bir yürüyüş ile dört günde müttefiklere Dinever'de yetişti. Halife, durumun vehametini görerek Bağdat'ın Atabeg Zengi ile Dübeys'in tehdidi altında olduğunu ileri sürerek geri döndü ve Mesud ile Selçukşah'ı kendi akıbetleri ile baş başa bıraktı.

Dinever'e gelen Sultan Sencer, ordusunu derhal harp düzenine soktu. Sağ kanada Melik Tuğrul ile Kamac, sol kanada Harezmşah Atsız, merkeze de kendisi yerleşti. Müttefik ordusunun sağ kanadında Karaca es-Saki ile Emir Kızıl, sol kanadında Barankuş Bazdar ile Yusuf Çavuş, merkezinde ise Mesud ile kardeşi Selçukşah bulunuyordu. Sultan Sencer'in ordusu yüzbin askeri buluyordu. Buna karşılık otuzbin askere sahip olan müttefik ordusunun hiç şansı yoktu. Bunu gören Atabeg Karaca es-Saki, doğrudan doğruya merkeze hücum etti. Çok şiddetli geçen muharebeyi Sultan Sencer kazandı (25 Mayıs 1132) . Pek çok esir alındı; bunların arasında Karaca es-Saki de vardı. Bütün bu olanlardan Karaca es-Saki'yi mes'ul tutan Sultan Sencer onu öldürttü. Muharebe meydanından kaçmayı başaran Mesud'a haber gönderip yanına çağırttı. Büyük bir mahcubiyet içinde amcasının huzuruna gelen Mesud'u Sultan Sencer affetti. Onu Gence'ye gönderirken Melik Tuğrul'u da Irak Selçuklu sultanlığına tayin etti.




3 --   I. SULTAN TUĞRUL (1132-1134)



Sultan Sencer, Tuğrul'u Irak'a tayin ettikten sonra, ona ed- Dergüzini'yi vezir olarak atadıktan sonra isyan eden Maveraünnehr hükümdarı Ahmed Han'ı cezalandırmak üzere Horasan'a döndü. Onun gidişi ile Irak sultanlığını kaybeden Gıyaseddin Davud, amcası Tuğrul'a isyan edip, Azerbaycan ve Gence yöresinden asker toplamaya başladı. Sultan Tuğrul, Melik Davud'un bu faaliyetini ve Hemedan civarındaki Vahan köyü yakınlarında konakladığını öğrenince askerleri ile onun üzerine yürüdü. Karasungur, İbn Porsuk ve Kızıl gibi komutanların idaresi altındaki Sultan Tuğrul'un ordusu, Temmuz 1132'de yapılan muharebeyi kazandı. Davud ile atabegi Aksungur Ahmedili kaçmayı başardıysa da komutanlarından Barankuş Zekevi esir düştü. Davud ise çaresiz bir vaziyette olup aynı yılın Eylül, ayı ortalarında atabegi ile beraber Bağdat'a geldi. Selçuklu meliklerinin kendi aralarındaki mücadeleyi destekleyip bunu kendi hakimiyetini kuvvetlendirmek için kullanan Halife el-Müsterşid Billah, Melik Davud'u iyi karşılayıp ona ikramlarda bulundu. Hatta onu saltanat sarayında misafir etti.

Melik Davud'un mağlup olup Bağdat'ta olduğunu duyan Melik Mesud da bulunduğu Gence'den hareketle Bağdat'a geldi. Davud, şehir dışına çıkarak Mesud'u atından inerek onu saygıyla karşıladı. Davud'un bu davranışı, onun amcasına olan saygısının yanısıra sultanlık iddiasında onun büyüklüğünü kabul etmesinden ileri gelmekteydi. Nitekim Mesud, saltanat sarayına inip adına hutbe okutulmasını isteyince, hutbe evvela Mesud, sonra da Davud adına okundu.

Selçuklu hanedanı mensupları arasındaki mücadeleleri her fırsatta destekleyen halife, huzuruna kabul ettiği Mesud ve Davud'a sultan gibi muamele ederek onların sultanlık arzularını kabarttı. Yapılan müzakereler sonunda Mesud ile Davud'un Azerbaycan'a yürümelerine karar verildi. Halife ise askeri birliklerle onları destekleyecekti. Mesud ile Davud yola çıkıp Meraga'ya gelince, Davud'un atabegi Aksungur Ahmedili bunlara bol miktarda erzak ve techizat ikmali yaptı. Mesud Azerbaycan'a girince, başta Karasungur olmak üzere Sultan Tuğrul'un komutanları, Erdebil'e kapandılar. Erdebil üzerine yürüyen Mesud'un karşısında duramayan bu emirler, kaçmak zorunda kaldılar. Azerbaycan'da pek çok yeri ele geçiren Mesud, kardeşi Tuğrul ile son kozunu paylaşmak üzere Hemedan'a gitti. Tuğrul, Mesud'un yaklaştığını haber alınca ordusu ile karşısına çıktı. Öğleye kadar süren muharebeyi Tuğrul kaybedip Rey şehrine çekildi (Haziran 1133). Hemedan Mesud tarafından tamamen işgal edildi. Rey şehrine çekilmiş olan Tuğrul, daha sonra İsfehan'a geldi. Mesud, Tuğrul'un peşini bırakmayarak onu İsfehan'da yakalamak için oraya yöneldi. İsfehan halkı Tuğrul'u desteklemedi. Bu sıralarda Tuğrul'un atabegi, Mesud tarafından kiralandıkları rivayet edilen Batınilerce öldürüldü. Gerek atabeginin, gerekse İsfehan halkının desteğinden mahrum kalan Tuğrul, Farş'a gitti. İsfehan da Mesud'a teslim oldu. Mesud, Tuğrul'u yeniden takibe koyuldu ve onu Zikraver denilen yerde yakalayıp bir kere daha yendi. Tuğrul amcası Sultan Sencer'e sığındı. Rakipsiz kalan Mesud, Büyük Sultan'ın iznini almadan Irak Selçuklu tahtını ele geçirdi. Adı zaten hutbede okunan Mesud, bu zaferi sayesinde halifeden büyük iltifat gördü.

Mesud ile Tuğrul arasında bu mücadele devam ederken halife, Musul atabegi İmadeddin Zengi'ye bir mektup yollayıp onun bir süre önce Selçukşah ile Mesud'un Sencer ile savaşları sırasında Sencer'in emri ile Bağdat'a yürümüş olmasını ağır bir dille kınadı. Halifenin bu mektubunun yanısıra elçi Ebu'l-li'ütuh el-İsferayini'nin de sert ifadeleri Atabeg Zengi'yi kızdırdı ve elçiyi tevkif etmesine sebep oldu. Artık düzenli bir orduya sahip olan halife, Musul üzerine yürümeye karar verdi. Halifenin bir ordunun başında ilerlemekte olduğunu öğrenen Zengi, Musul'dan çıkarak yaklaşmakta olan Bağdat ordusunun ikmal yollarını kesti. Musul, halife tarafından bir süre kuşatıldı (Temmuz 1133). Ancak bu kuşatmadan bir netice çıkmayınca halife Bağdat'a döndü. Zengi, herşeye rağmen halifeye hediyeler yollayarak onunla anlaşma yollarını aradı ve bunda da muvaffak oldu.




-  SULTAN MESUD ( 1134-1157)


al  Tahta Çıkması ve İlk İcraatı:


Kardeşi Sultan Tuğrul'un ölüm haberini alan Mesud, hiç vakit kaybetmeden Irak Selçuklu sultanlığı tahtına sahip çıkarak Hemedan'a girdi. Sultan Tuğrul'un emrinde bulunan Hemedan valisi Humar Tekin, Kızıl, Barankuş Bazdar, Abdurrahman b. Togayürek, Zencan emirleri Çavlı ve Haydar b. Şirgir gibi kuvvetli komutanlara düşünme fırsatı vermeyerek, hatta halifenin takınacağı tavrı dikkate almayarak kendisini sultan ilan etti. Böyle ani bir durumla karşılaşan emirler, Mesud'un sultanlığını tanımak zorunda kaldılar.

Kısa bir süre içinde tahta hakim olan Gıyaseddin Mesud, Enuşirvan b. Halid'i kendisine vezir tayin ederek devlet işlerini intizama sokmaya başladı. Yeğeni Davud'dan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için onu kızı ile evlendirdi ve kendisine veliaht tayin etti. Ayrıca ona Arran ve Ahlat bölgelerini ıkta olarak verdi. Tuğrul'un atabegi Karasungur'u eski vazifesinde bırakarak onun mevkiini korumasını sağladı. Ancak onun bu hareketi bazı emirlerin hoşnutsuzluğuna sebep oldu. Barankuş Bazdar, Kızıl, Sungur b. Humartekin, Abdurrahman b. Togayürek gibi komutanlar, Mesud'dan çekinerek onun yanından ayrıldılar. Daha sonra Hille emiri Dübeys b. Sadaka da onlara katıldı. Bunlar, beraberce halifeye haber gönderip hizmetine girmek istediklerini bildirdiler. Halife, Dübeys b. Sadaka'nın onlar ile birlik olmasından endişelendiyse de sonra Sedidüddevle b. el·-Enbari'yi elçi olarak gönderip onların yanına gelmelerine izin verdi. Bu emirler, Dübeys'i yakalayıp halifeye götürmek ve onun endişelerini gidermek istediler. Bunu duyan Dübeys b. Sadaka, Sultan Mesud'un yanına kaçtı.

Bağdat'a gelen emirlere hil'atler ve armağanlar vererek kendisine bağlayan halife, Mayıs 1135'de Mesud ile savaşmaya karar verdi. Onun adını hutbeden çıkarıp Sencer ile Davud'un adını koydu. Ağır bir şekilde yola çıkan halifeye yolda Emir Porsuk da katıldı. Böylece halifenin ordusundaki süvari sayısı onbeşbini buldu. Bu sıralarda Hemedan'da bulunan Sultan Mesud'un, yanında da ancak binbeşyüz kadar atlı vardı. Mesud, bir yandan asker toplamaya çalışırken bir rivayete göre beş, bir rivayete göre hiç kimse ölmedi.

Ordusunun dağılmasına rağmen halife, bulunduğu tepeden ayrılmadı. Sultanın süvarileri tepeyi çevirdi. Çenberin daraltılmasından sonra Sultan Mesud'un sancak emiri (Emir-i Alem) atından indi, ikide bir yer öperek ilerledi ve halifeye yaklaşıp atının dizgininden tutarak onu esir aldı. Halife el-Müsterşid Billah'ın yanında bulunan veziri Şerefeddin Ali, Kadı'l Kudat (başkadı), Hazinedar İbn Talha, inşa katibi İbnü'l-Enbari ve hatip "ne fakihler de esir alınıp Sercihan kalesine götürüldüler. Halife bir otağa alınıp Sultan Mesud'un yanında kaldı. Halifenin ordugahındaki bütün para ve mala el konuldu. Sultan Mesud, halifeye hürmet gösterdi ve onunla Meraga'ya iki fersah mesafede kurmuş olduğu karargahında bir antlaşma yaptı. Buna göre, halife bir daha asker toplamayacak, sarayından çıkmayacak, sadece dini işler ile ilgilenecek ve sultana harp tazminatı ödeyecekti.

Sultan Mesud, halife ile bu antlaşmayı yaparken, bir taraftan da halife ile birlik olup kendisine karşı ayaklanmış olan Melik Davud'u takip ediyordu. Yapılan antlaşmadan sonra, halife Bağdat'a dönmek üzereyken Emir Kuran, Büyük Sultan Sencer'in elçisi sıfatıyla Mesud'un ordugahına kalabalık bir heyet ile geldi. Sultan Mesud ve birkısım komutan ve askerler bu elçilik heyetini karşılamak üzere ordugahı terkettiler. İşte bu sırada gelen elçilik heyeti içine sızmış olan birkaç Batıni, çadırında korumasız bırakılmış olan Halife el-Müsterşid Billah'ı ve yanındaki bir-iki adamını öldürdü (29 Ağustos 1135). Son zamanlarda asker toplayan ve melikler arasında savaşlara sebep olan halifenin öldürülmesini, Sultan Sencer'in tertiplediği ve Sultan Mesud'un bundan haberdar olmadığı bazı eserlerde kayıtlıdır.

el-Müsterşid öldürüldükten sonra oğlu Ebu Cafer el-Mansur, «er- Raşid Billah» lakabı ile halife seçildi (8 Eylül 1135) . Sultan Mesud, bir süre önce Bağdat şahneliğine tayin ettiği Beyaba'ya mektup yazıp kendi adına biat edilmesini istedi ve isteği Bağdat'ta yerine getirildi. Mesud, halifenin öldürülmesinden kısa bir süre sonra Hille emiri Dübeys b. Sadaka'yı öldürttü. Dübeys, halifeye karşı daimi bir mücadele halindeydi. Onun sık sık Irak'ta hadise çıkarmasını Selçuklu sultanları, halifeye karşı bir koz olarak kullanmaktaydılar.




bJ Halife er-Raşid ile Mücadelesi:



Büyük Selçuklu devletinin kuruluşundan itibaren Selçuklu sultanlarının halifeliğe karşı takip ettiği siyaseti önemsemeyerek kendi hakimiyetini kurmaya çalışan Halife el-Müsterşid Billah'ın öldürülmesinden sonra yerine geçen oğlu er-Raşid, babasının bu siyasetini takip etmeye başladı. Bu husus ise gerek Sultan Sencer'in, gerekse Sultan Mesud'un politikasına ters düşmekteydi.

Sultan Mesud, halifeliğini tasvip etmediği er-Raşid'e komutanlarından Barankuş Zekevi'yi göndererek yapılan antlaşmaya göre el-· Müsterşid Billah'ın ödemesi gereken dörtyüzbin dinarın gönderilmesini bildirdi. Yeni halife, yanında hiç para olmadığını, bütün hazinenin babasının mağlubiyeti esnasında ordugahda bulunduğunu ve yağmalandığını söyledi. Barankuş, halifenin söylediklerinin doğruluğunu anlamak için sarayı aramak isteyince er-Raşid, sarayını korumak için asker toplamaya başladı. Teşkil ettiği kuvvetlerin başına Kicaba'yı getirdi. Ayrıca Muhammed b. Aker'in desteğini sağlayıp beşbin süvarilik bir ordu teşkil etti. Barankuş ise Bağdat şahnesi Beyaba ile kuvvetlerini birleştirip halifeye karşı çıktıysa da Selçuklu kuvvetleri çekilmek zorunda kaldılar.

Halife bu davranışının karşılıksız kalmayacağını bildiğinden, bir taraftan Bağdat surlarını tamir ettirirken bir taraftan da bölgedeki bütün bey ve emirlerden yardım istedi. Sultanlık peşinde koşan Melik Davud, Azerbaycan askeri ile birlikte 13 Kasım 1133'de Bağdat'a geldi. Halife, Musul atabegi Zengi'ye de mektup yollayarak kendisine yardıma geldiği takdirde yanındaki Melik Alparslan'ı sultan ilan edeceğini vaat etmişti. Melik Davud'dan sonra Atabeg Zengi de Musul'dan geldi. Daha sonra İsfehan hakimi Alpkuş el-Kebir, Hille emiri Sadaka b. Dübeys, Kazvin hakimi Barankuş Bazdar, ile Porsukoğlu ve İbnü'l-Ahmedili gibi emirler Bağdat'a geldiler. Melik Davud, Bağdat'ta bir sultanmış gibi davranarak şehrin şahneliğine Barankuş Bazdar'ı tayin etti. Daha sonra da Zengi'ye rağmen kendi adının hutbeye konulmasını sağladı.

Sultan Mesud, birkısım melik ve emirlerin Bağdat'ta toplandıklarını, kendi adının yerine yeğeni Davud'un adının hutbeye konulduğunu duyunca, Bağdat üzerine yürüdü ve el-Malikiyye'ye gelip karargahını kurdu. Bağdat halkı ve ileri gelenleri tutarlı ve ileri görüşlü davranışlarıyla dikkati çeken Atabeg Zengi'nin etrafında toplanmaya başladılar. Hele Vasıt'ı işgal etmiş olan Selçukşah'ın oradan uzaklaştırılması, atabegin itibarını daha da artırdı. Zengi, Bağdat yakınlarında konaklamış olan Sultan Mesud'un askerleri üzerine de gece baskınları düzenlemekteydi. Fakat çok küçük çaptaki bu baskın ve çatışmalardan bir netice almak mümkün değildi, BU vaziyette Sultan Mesud elli gün kadar Bağdat'ı kuşattı. Kuşatmanın devam ettiği süre içinde de Bağdat'daki Türk komutanlara mektuplar yazarak onları kazanmaya çalıştı. Hatta Atabeg Zengi'ye halifeyi desteklemediği takdirde, kendisinin hüküm sürdüğü bölgeleri yeniden ona vereceğini bildirdi. Muhasara esnasında Bağdat halkı, çok sıkıntılı günler yaşadı. İşsiz-güçsüzlerin yanısıra birkısım asker de yağmalarda bulunuyordu.

Bu sıralarda Melik Davud, sultanlıktan ümidini keserek Bağdat'ı terketti. Sultan Mesud, oldukça tedbirli bir şekilde şehre hücumlar düzenlemekteydi. Bu hücumlar neticesinde Bağdat'ın batı kısmına girmeyi başardı. Melik Davud'un gitmesinden ve bazı komutanların halifeyi terk etmesinden sonra yalnız kalan Atabeg Zengi, Musul'a dönmeye karar verdi. Ancak gitmeden önce Halife er-Raşid'e isterse kendisi ile beraber Musul'a gelebileceğini bildirdi. Halife atabegin davetini kabul edince, ikisi birden Musul'a gittiler (Ağustos 1136)

Bağdat'a giren ve kısa sürede şehirdeki hayatı normale çeviren Sultan Mesud, halifeye Bağdat'a dönmesini bildirdi. Fakat halife, bunu kabul etmedi. Sultan Mesud, er-Raşid'in yerine yeni bir halifenin seçilmesinin uygun olacağını Sultan Sencer'e bildirdi. Onun da muvafakatını aldıktan sonra, elinde esir bulunan el-Müsterşid'in veziri Şerefeddin Ali, eski vezirlerden İbnü'l-Anbarı, Hazinedar Kemaleddin Talha gibi devlet adamlarını serbest bırakmak suretiyle Bağdat'ta birçok taraftar topladı. Daha sonra Sultan Mesud, Bağdat ileri gelenlerinden, er-Raşid'in halifelikten azledilmesini, yerine halifelik makamına uygun bir kimsenin halife tayin edilmesi gerektiğini bildirdi. Halife er-Raşid Billah görevinden azledilerek adına okutulmakta olan hutbeye son verildi. Halife adayı olarak sultana, er-Raşid'in amcası Ebu Abdullah'ı tavsiye etti. Sultan buna uyarak Ebu Abdullah'ın halifeliğini kabul etti ve Ebu Abdullah el-Muktefi Biemrillah lakabıyla halife ilan edildi (18 Ağustos 1136).

Halife el-Muktefi, kendisini sultana tavsiye eden Şerefeddin Ali Tarrad ez-Zeynebi'yi, kendisine vezir tayin etti ve onu Musul'a göndererek er-Raşid ile birlikte oraya gitmiş olan Kadı'l-Kudat Ebu'l-Kasım Ali'yi Bağdat'a getirtip onu yeniden başkadı tayin etti. Hazine nazırı Kemaleddin Hamza'yı vazifesinde bırakan el-Muktefi, Sultan Mesud'a müracaatla gelirinin artırılmasını istedi. Mesud, öldürülen halife el-Müsterşid Billah'a ait ıktaların hepsini, el-Muktefi'ye verdi.

Bağdat'taki bu gelişmeler üzerine siyasi irtibatını bozmak istemeyen Atabeg Zengi, Kadı Kemaleddin eş-Şehrizuri'yi Bağdat'a elçi olarak gönderdi. eş-Şehrizuri divana çıktığında ona; «Emiru'l-Mü'minin'e biat edecekmisin?» diye sordular. Şehrizuri “Emiru'l-Mü'minin Musul'da bizim yanımızdadır. Halk daha önce ona biat etmişti, bu sebepten biat mesuliyetini boyunlarında taşımaktadırlar” dedi. Huzurdan ayrılan Şehrizuri ertesi günü fikrini değiştirerek, «Ben bir fakih ve kadıyım. Önceki halifenin hal'edildiğini görmeden buna biat etmem caiz olmaz» dedi. Bunun üzerine daha önce yapılmış olan işlemler tekrarlanıp, er -Raşid azledilip yerine el-Muktefi halife ilan edildi. Böylece, Musul atabegi Zengi adına elçisi Kemaleddin eş-Şehrizuri, el-Muktefi'ye biat etti. Bunun üzerine halife; Sarifin, Derb-i Harun ve Harba'yı Atabeg Zengi'ye mülk olarak verdi. O zamana kadar hiç bir hükümdar ve emire yapılmayan bu lütfa Zengi nail oldu.

Kadı Kemaleddin Şehrizuri, er-Raşid'in hal'edildiğine dair mazbata ile Musul'a gelince, onun adı hutbeye konulup biat edildi. Bu yeni durum karşısında Atabeg Zengi, er-Raşid'in Musul'dan ayrılmasının ve Melik Davud'un yanına gitmesinin daha doğru olacağını eski halifeye söyledi. Nitekim Sultan Mesud, Musul üzerine ikibin süvarilik bir kuvvet sevkederek Musul'un alınmasını ve er-Raşid'in yakalanmasını istemekteydi. er-Raşid, Atabeg Zengi'nin tavsiyesine uyarak Hemedan'a gidip Melik Davud ile birleşti. Bunlar yanlarına Fars hakimi Mengüpars ile Huzistan hakimi Bozaba'yı alarak, Sultan Mesud'a karşı çıktılarsa da mağlup oldular. Bu hadiseden kısa bir süre sonra da er-Raşid, İsfehan'da, Horasan'dan gönderilen Batıniler tarafından öldürüldü.


iç Olaylar:


Sultan Mesud, Sultan Sencer'in kendisine bir ferman ile tayin etmiş olduğu veziri Ebu'l-Berekat'ı, Kasım 1138'de öldürttü. Eski halife er-Raşid'e karşı olan mücadeleyi sevk ve idare etmiş olan bu vezirin öldürülmesiyle Sultan Mesud, Sultan Sencer'in devleti üzerindeki nüfuzunu azaltmak istemiş olmalıdır. Ancak Sultan Sencer'den çekinen Mesud, onun yerine Sultan Sencer'in hazine nazırlığını yapmış olan Rey valisi Kemaleddin Mehmed'i tayin ederek, Sultan Sencer ile bütün bağlarını koparmadığını göstermek istedi. Kemaleddin Mehmed, kabiliyetli ve adaletli bir kişiydi. Kendinden önce yapılan birkısım suistimalleri ortaya çıkararak devlet hazinesinin artmasına sebep olmuştur. Onun bu tür davranışlarından rahatsız olan birkısım kişiler, onun aleyhinde birleştiler. Hatta vezir ile Azerbaycan hakimi Karasungur'un arasını öyle açtılar ki, Karasungur'un, Sultan Mesud'a; «Ya vezirin başını verirsin veya biz başka bir sultanın hizmetine gireriz.» diye haber yollamasına sebep oldular.

Böyle bir istek karşısında şaşıran ve birkısım komutan ve devlet adamlarının Karasungur'u desteklediğini gören Sultan Mesud, vezirini feda etmek zorunda kaldı (1138). Kemaleddin Mehmed'in yerine Karasungur'un veziri İzzü'l-Mülk Mecdüddin Tahir vezir oldu. Bu durum Mesud'un itibarını çok sarstı. Mesud, bir taraftan Büyük Sultan Sencer'in metbüluğundan kurtulmak isterken diğer taraftan emirlerinin buyruğu altına düşmekteydi. Emirler, kendi kendilerine arazi ıkta edecek kadar işi ileri götürmüşlerdi. Bu hadiselerin yanı sıra Batı'da yeni gelişmeler vardı.


el Atabeg Zengi ile Münasebetleri :


Sultan Mesud, Atabeg Zengi'ye halife er-Raşid ile birleşip kendisine karşı cephe almasından ve daha sonra da er-Raşid'i Musul'a götürmesinden dolayı kızgındı. Hatta Sultan Mesud, er-Raşid'i yakalamak için ikibin süvariyi Musul'a doğru yola çıkarmışsa da, er-Raşid'-in Musul'dan ayrılması gerginliği azaltmıştı. 1137 yılının Eylül ayında doğudaki meseleleri halletmek isteyen Bizans İmparatoru II. Yohannes, 1138 yılının ilkbaharında Suriye şehirleri üzerine harekete geçince, Atabeg Zengi sultanın ülkesine sahip olmasını tercih edeceğini bildirdi. Bunun üzerine Bağdat'a giden kadı, sultanın asker yollamakta ağır davrandığını görünce, parayla münadiler tutarak, «İslama yardım!» diye sokaklarda bağırttı. Durumu gören Sultan Mesud, onbin süvarinin Atabeg Zengi'ye gönderilmesini emretti.. Ancak bu kuvvetler, Fırat nehrini geçmeden, Bizans İmparatorunun Suriyeden çekilmesi üzerine geri döndüler.

Sultan Mesud, Irak'ta oldukça sık çıkan isyanlardan Atabeg Zengi'yi mesul tutmaktaydı. Esasen Zengi, sultanı meşgul etmek ve ona kendisiyle uğraşma imkanı vermemek için birkısım emirleri tahrik etmekteydi. Onun bu tahriklerine bir son vermek isteyen Sultan Mesud, ülkesini oldukça genişletmiş ve kudretini artırmış olan Atabeg Zengi üzerine bir sefer yapmak için hazırlıklara başladı. Bunu duyan Atabeg Zengi, sultan ile anlaşma yollarını aradı ve ona bağlılığını arzetti (1143). Sonunda Zengi'nin yüzbin altın ödemesi şartı ile Mesud bu seferden vazgeçecekti. Sultanın göndermiş olduğu Ebu Abdullah b. el-Enbari'ye yirmibin altın verip gerisini daha sonra ödemeyi kabul etti. Zengi, Sultan Mesud ile iyi geçinmek mecburiyetinde olduğunu anlayınca, oğlu Seyfeddin Gazi'yi sultanın yanına göndererek onun itimadını kazandı, ve Sultan Mesud'un emri ile Urfa'yı 4 Aralık 1144'de Haçlıların elinden aldı. Bu arada, Sultan Mesud'un Musul'u Zengi'nin elinden alıp kendisine vermeyi düşündüğü yeğeni Melik Davud, Tebriz'de Batıniler tarafından öldürüldü. Onun Zengi tarafından öldürüldüğüne dair kaynaklarda rivayetler mevcuttur. Davud'un öldürülmesinden sonra Atabeg Zengi'nin endişeleri de zan olmuş ve ölümüne kadar Sultan Mesud'a bağlı kalmıştır.


dl  Sultan Mesud'un Ölümü :


Sultan Mesud, ömrünün son yıllarını hakimiyetini tanımak istemeyen bey ve emirlerle mücadele ederek geçirdi. Bunlardan Rey valisi olan Abbas ve Bozaba, yanlarına bazı Selçuklu meliklerini de alarak isyan ettiler. Fakat Mesud, onların hakkından gelmeye muvaffak olmuştu. Ayrıca 9 Eylül 1141'de Katvan'da ağır bir yenilgiye uğramasına rağmen Büyük Sultan Sencer'e bağlılıktan ayrılmadı. Onun kendisini Rey'e davetini kabul edip, tereddüt etmeden gitti (1150) .

Sultan Mesud, Gürcüler üzerine de birlikler yollayıp Halep'ten Erzurum'a kadar olan bölgeyi kendisine tabi hale getirdi. Ancak hakimiyetinin bu kudretli ve parlak zamanında şiddetli bir hummaya yakalanan Mesud, 2 Ekim 1152'de Hemedan'da öldü ve Celalüddevle İkbal medresesine defnolundu.

Sultan Mesud fazilet sahibi, halkla ilgilenmekten hoşlanan bir hükümdardı.




5 -  MELİKŞAH  ( 1152-1153)


Sultan Mesud'un oğlu yoktu. Bu bakımdan kendisine ölen kardeşi Sultan Mahmud'un oğlu Mehmed'i veliaht göstermişti. Fakat Sultan Mesud ölünce Emir Has Bey b. Belengeri Mehmed'in kardeşi Melikşah'ı sultan ilan edip adına hutbe okuttu. Has Bey'in asıl maksadı, devlet yönetimini kendi eline geçirmekti. Bu bakımdan bir çok emirle arası da bozuktu. O, Melikşah'ı zevk ve eğlenceye alıştırarak onu devlet işlerinden uzaklaştırıyor ve itibarını sarsıyordu. Nitekim kısa bir süre sonra Has Bey, birkısım emir ve devlet adamlarına, Melikşah'ın sultanlık vasfının olmadığını, onun yerine kardeşi Mehmed'in tahta daha layık olduğunu söylemeye başladı. Has Bey'den hoşlanmayan birkısım emirler, onu böyle tehlikeli bir işe girmeye teşvik ettiler. Neticede Has Bey, bir fırsatını bulup Sultan Melikşah'ı hapsetti ve Mehmed'e haber yollayarak hemen gelmesini istedi. Melik Mehmed bu daveti alınca Has Bey'in yanına gitti ve Irak Selçuklu Sultanı ilan edildi. Muineddin lakabı ile üç ay kadar hükümdarlık yapmış olan Melikşah ise bir fırsatını bulup Hemedan'da hapsedildiği kaleden kaçtı ve Huzistan'a giderek orada faaliyetlerine devam etti.




-   SULTAN MEHMED (1153-1160)


al  Sultan Olması ve İlk İcraatı:


Kardeşi Melikşah'ın yerine Irak Selçuklu sultanı olan Mehmed, 1128 yılında doğmuş ve kardeşi gibi Bozaba'nın yanında yetiştirilmişti. Bozaba, Sultan Mesud'a karşı Mehmed'i de saltanat mücadelelerinde kullanmıştı. Bozaba, Sultan Mesud tarafından ele geçirilip öldürülünce. Mesud yeğenlerini yanına almış ve Mehmed'i kızı ile evlendirip kendisine veliaht tayin etmişti. Sultan Mesud ölünce, Has Bey ordunun da desteği ile Melikşah'ı sultan ilan etmiş, ancak onun sultanlığı üç ay kadar sürmüştü.

Mehmed sultan olunca, Has Bey'in her zaman tehlikeli bir kişi olduğunu görerek sultanlığının ikinci günü Emir Candar Zengi ile birlikte onu öldürttü. Mehmed'in sultanlığının daha ilk günlerinde kendisini tahta çıkaran bir kişiyi öldürtmesinden dehşete düşen emirler, onun amcası Süleymanşah'ın etrafında toplanmaya başladılar. Süleymanşah, kardeşi Mesud'un saltanatı esnasında uzun süre hapis yatmış, Mesud'un ölümüyle de serbest bırakılmıştı. Daha sonra da Huzistan'a gitmiş, fakat orada bulunan eski sultan Melikşah'tan yakınlık göremeyince, Halife el-Muktefi'ye müracaat ederek Bağdat'a gelmesi için izin istemiştir.

Halife, Mehmed'in sultan olmasına karşı olduğu için onun adını hutbeye koydurmamıştı. Süleymanşah'ı Sultan Mehmed'e karşı bir koz olarak kullanmak maksadıyla onun yanına gelmesini memnunlukla karşıladı. Yanındaki üçyüz atlı ile Bağdat'a gelen Süleymanşah'a da iyi davranıp, saltanatı elde etmesi için onu teşvik etti. Hatta ona “Gıyasü'd-Dünya ve'd-Din” lakabını vererek adını hutbede okuttu. Yeğeni Sultan Mehmed'e karşı saltanat müddeisi olarak ortaya çıkan Süleymanşah, Mehmed'in kardeşi Melikşah'a da haber yollayarak kendisine katılmasını istedi. Sultanlığı kardeşine kaptırmış olan Melikşah da ellibin atlı ile Süleymanşah'a katıldı. Halife'den üçbin kişilik bir kuvvet ile gerekli silah ve techizatı sağlayan Mehmed, Hemedan'ı ele geçirmek maksadıyla harekete geçti.

Sultan Mehmed, kardeşi ile amcasının saltanatı ele geçirmek için harekete geçtiklerini duyunca, Musul atabegi Kutbeddin Merdud ile onun naibi Zeyneddin Ali Küçük'ten yardım istedi. Onların da desteğini sağlayan Sultan Mehmed, Süleymanşah'ı ağır bir yenilgiye uğrattı (Haziran-Temmuz 1156) . Süleymanşah, yanındaki çok az bir kuvvetle Bağdat'a doğru çekilirken, Ali Küçük tarafından yakalandı. Ali Küçük, Sultan Mehmed'e Süleymanşah'ı yakaladığını ve ona ne yapması gerektiğini sorunca, sultan cevap olarak «Ona saygılı davranmasını ve kendisinden emir alıncıya kadar onu hapsetmesini» bildirdi.



bl Bağdat Kuşatması :


Süleymanşah'ı yenen Sultan Mehmed, sultanlığını tasdik etmeyen ve hanedan mensuplarını kendi aleyhine kışkırtan ve Mille, Kufe, Basra gibi yerleri ele geçiren Halife el-Muktefi'ye karşı Bağdat üzerine bir sefer düzenledi. Musul atabegi Mevdud da Ali Küçük komutasındaki bir orduyu sultana yardıma gönderdi. Bu birleşik Selçuklu ordusu, Bağdat'ı batı ve güneydoğu yönlerinden kuşattı. Ayrıca Dicle nehrine gemiler indirilerek Bağdat teslime zorlandı. Zor durumda kalan halife, veziri vasıtasıyla Azerbaycan atabegi İldeniz ile irtibat kurarak Melikşah veya Arslanşah'ı sultan ilan etmeye teşvik etti. Atabeg İldeniz Melikşah'ı yanına alarak Hemedan'a yürüdü. Onun bu harekatını duyan Sultan Mehmed, Bağdat'a son olarak şiddetli bir taarruzda bulunmaya, şehir düşmediği takdirde kuşatmayı kaldırıp· İldeniz ile Melikşah'ın üzerine yürümeye karar verdi. Selçuklu ordusu, taarruza geçmek için Dicle üzerinde kurulan köprüden karşıya geçmeye başladı. Fakat çıkan fırtına yüzünden yıkılan köprü, asker arasında paniğe sebep oldu. Bunun üzerine Sultan Mehmed dört ay süren Bağdat kuşatmasını kaldırıp (Nisan 1157) Atabeg İldeniz ile Melikşah'ı takibe koyuldu ve onları mağlup edip itaatlerini sağladı.

Sultan Mehmed, kardeşi Melikşah'ı yendikten sonra yeniden Bağdat'ı kuşatmayı tasarlıyordu. Lakin verem hastalığına yakalandı. Hayatından ümidini kesen Mehmed, küçük yaştaki oğluna Aksungur Ahmedili'yi atabeg tayin ettikten kısa bir süre sonra öldü (Ocak 1160).




-   SULTAN  SÜLEYMANŞAH (1160- 1161)


Sultan Mehmed'in ölümünden sonra toplanan komutanlar ile devlet adamları, kimin sultan olacağı üzerinde ihtilafa düştüler. Bunlardan bir kısmı, Arslanşah b. Tuğrul'un, bir kısmı Süleymanşah'ın ve bir kısmı da Melikşah'ın sultan olmasını istiyorlardı. Sonunda Arran valisi Emir İnanç'ın ağırlığı ile Süleymanşah'ın sultan olmasına karar verildi. Süleymanşah ise bu sıralarda olanlardan habersiz bir şekilde Musul'da hapis bulunuyordu.

Emir İnanç ve diğer emirler, Musul atabegi Kutbeddin Mevdud'a haber göndererek Süleymanşah'ın serbest bırakılmasını istediler. Mevdud, kendisinin onun atabegi, Cemaleddin Muhammed'in vezir, Ali Küçük'ün de ordu komutanı olması şartı ile Süleymanşah'ı serbest bıraktı. Ayrıca Mevdud, Ali Küçük komutasındaki bir orduyu refakat için Süleymanşah'ın emrine verdi.

Süleymanşah ve Ali Küçük, Hemedan yolu üzerindeki Bilad-ı Cebel'e ulaştıkları zaman bir çok emir, askerleri ile Süleymanşah'ı karşılamaya geldi. Ali Küçük, bu gelen emirlerin sultana karşı davranışlarını görünce, endişelenerek Musul'a döndü.

Nitekim bu emirler, kısa bir süre sonra sultanı tevkif ederek Arslanşah b. Tuğrul adına hutbe okutmaya başladılar. Bir süre sonra da Gıyaseddin Süleymanşah'ı boğarak öldürdüler (1160) .




-   SULTAN ARSLANŞAH ( 1161-1176)


al Yetişmesi ve Sultan Olması :


Arslanşah, babası Sultan Tuğrul öldüğü sırada (1134) bir yaşlarında olup amcası Sultan Mesud zamanında hapsedildiği Tekrit kalesinde büyümüştü. Daha sonra, Sultan Mehmed'in emirlerinden Irak şahnesi Mesud Bilali ile Alpkuş tarafından Tekrit'ten alınan Arslanşah, bir süre Alpkuş'un yanında kalmış, onun ölümüyle de Halife el-Muktefi'nin yanına iltica etmişti. Daha sonra Arslanşah, halife'nin müsaadesi ve emirlerden Hemedanlı Sungur'un yardımı ile üvey babası Şemseddin İldeniz'in yanına gitti. Süleymanşah sultan olduğu zaman, İldeniz'in himayesi altındaki Arslanşah'ın kendisine rakip olarak kullanılmaması için onu kendisine veliaht tayin etti.

Emirlerden büyük bir kısmının ve bilhassa İldeniz'in muvafakatı ile Sultan Süleymanşah'ı Hemedan'da boğduran Emir Şerefeddin Gürdbazü, İldeniz'e haber gönderip Arslanşah adına hutbe okutulmasını ve Hemedan'a gelmesini istedi. Bu haber üzerine İldeniz, yanına Arslanşah'ı alıp yirmibin atlısıyla beraber Hemedan'a geldi ve burada Şerefeddin tarafından karşılanarak hükümdarlık sarayında ağırlandı. Daha sonra da adına hutbe okutularak sultan ilan edildi. İldeniz sultanın atabegi, İldeniz'in oğlu Pehlivan da hacibi oldu. Vezirliğe ise Şihabeddin Mahmud tayin edildi.

Bütün devlet işlerini ele alan İldeniz, Halife el-Müstencid'den, Arslanşah'ın sultan olarak tanınmasını ve adının Bağdat'taki hutbede okunmasını istedi. Fakat halife, İldeniz'in bu isteğini kabul etmedi. Atabeg İldeniz'in İran ve Irak'ta Selçukluların hakim oldukları bölgeleri ele geçirmek istemesi, bir kısım emirlerin muhalefetine sebep oldu. Rey valisi Hüsameddin İnanç, İsfehan valisi lzzeddin Satmaz ve Kazvin valisi Alp Argu, Fars atabegi Sungur'a haber gönderip Şiraz'da onun yanında olan Arslanşah'ın kardeşi Melik Mehmed b. Tuğrul'u kendilerine yollamasını ve onu sultan ilan edeceklerini bildirdiler. Bu teklifi kabul eden Atabeg Sungur, Melik Mehmed için gerekli her şeyi hazırlayıp yanına da bin atlı vererek İsfehan'a yolladı. Rey valisi İnanç'ın yirmibin civarındaki askerleri ile birleşen Melik Mehmed, Hemedan üzerine yürüdü. Bu hadise üzerine Atabeg İldeniz ve Emir Gürdbazü, yanlarına Sultan Arslanşah'ı alıp İnanç Bey ile Melik Mehmed'in üzerine yürüdüler.

İki ordu, Hemedan civarında 1161'de karşılaştı. Yapılan savaşı Sultan Arslanşah kazandı. Melik Mehmed ise Huzistan'a çekildi. Bu galibiyet üzerine Sultan Arslanşah ile atabegi İldeniz'e karşı olan emirler, Arslanşah'ın sultanlığını şartlı olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Buna göre İnanç Bey, kızını İldeniz'in oğlu Pehlivan ile evlendirecekti.



bl  Devrindeki Olaylar :


1 -   Gürcistan Seferi:



Selçuklular'ın iç mücadelelerinden istifade eden Gürcistan kralı Georgi, 1161 yılında Ani'yi ele geçirmişti. Onun Selçuklu hakimiyeti altındaki topraklara saldırması üzerine Ahlat emiri II. Sökmen, Erzurum emiri İzzeddin Saltuk, Erzen emiri Fahreddin Devletşah gibi emirler toplanarak Gürcüler üzerine yürüdüler. Fakat ağır bir mağlubiyete uğrayıp çok esir ve kayıp verdiler. Bu galibiyetten cesaretlenen Gürcü kralı, ertesi yıl (1162) Duveyn'e gelerek burasını zapt ve tahrip etti. Buradan Gence'ye geçen kral, burada da yağma ve tahriplerine devam etti.

Gürcülerin bu taarruzlarını durdurmak ve bir misillemede bulunmak üzere Arran'a gelen Atabeg İldeniz, burada Gürcü kralının Arran ile Gence'nin haracının gönderilmesi teklifi ile karşılaştı. Bu teklifi kabul etmeyen İldeniz, Arran'a harp için geldiğini, Tiflis'i almadan da dönmeyeceğini bildirdi. Bu sıralarda Sultan Arslanşah da Irak'ı Acem askerini yanına alarak Nahçıvan'da kendisini bekleyen İldeniz ile birleşti. Ayrıca Meraga emiri Arslanaba, Ahlat şahı II. Sökmen ve Erzen emiri Devletşah kuvvetleriyle sultana katıldılar. Lukri kalesi yakınlarında yapılan muharebede Gürcü kralı ağır bir bozguna uğradı (Temmuz 1163) .

Civardaki ormanlara kaçan kralın bütün hazinesi, kıymetli eşya ve ağırlıkları ele geçirildi. Muharebeden sonra Gürcülerin ülkesine akınlar düzenleyen beyler, Gürcü kralının daha önce yaptığı tahribat ve katliamın öcünü böylece almış oldular. Sultan Arslanşah ile İldeniz Gence ve Nahçıvan'da kalıp buraları tahkim ettikten sonra muzaffer olarak Hemedan'a döndüler. Muharebeden sonra da mahalli emirler, Gürcüler üzerine akınlara devam ettiler. Gürcü kralının elinde tutamayacağını anladığı ve tahliye ettiği Ani'ye (1164) Atabeg İldeniz girdi ve burayı imar etti.



2 -  Salgurlu Atabegi Zengi'nin İtaat Altına Alınması:


Sultan Arslanşah ile atabegi İldeniz, büyük gayretler neticesinde Selçuklu ülkesinde intizamı sağlamayı başarmışlar, Gürcüler'e de gerekli dersi vermişlerdi. Böylece Sultan Arslanşah'a karşı muhalefet eden kalmamıştı. Lakin bu husus, Selçuklular'ın aralarındaki mücadeleden faydalanıp kendi gücünü artırmaya çalışan Abbasi halifesinin hiç işine gelmedi. Ayrıca eskisi gibi Selçuklu otoritesini üzerinde yeniden hissetmek istemiyordu. Bu sebeple halife, veziri Avneddin Yahya vasıtasıyla Sultan Arslanşah ile atabegi İldeniz'e karşı diğer Selçuklu hanedan mensupları ile komutanlarını kışkırtmaya başladı. Vezir Avneddin, Fars atabegi Zengi'ye de haber yollayarak Melikşah'ın oğlu Melik Mahmud adına hutbe okutulmasını istedi. Halifenin de desteğini sağlayan Atabeg Zengi, Melik Mahmud'u İstahr kalesinden alarak sultan ilan etti.

Bu davranışının İldeniz tarafından karşılıksız bırakılmayacağını da iyi bilen Zengi, asker toplamaya başladı. Ayrıca Rey valisi İnanç Bey'in de kendisine katılmasını istedi. Bütün bu olanlardan haberdar olan Atabeg İldeniz, kırkbin kişilik bir ordu ile yeniden İsfehan'a doğru harekete geçti.

Atabeg Zengi, İldeniz'in Arslanşah adına hutbe okutması teklifini kabul etmeyerek, bu ülkenin halife tarafından kendisine verildiğini, bu bakımdan üzerine gelmesi halinde halifenin de işe karışacağını cevap olarak bildirdi. Ayrıca Bağdat'a mektup yollayıp halifeden yardım istedi. Halifenin teşviki ile İnanç Bey Rey'den onbin, Meraga ve Tebriz'den Arslanaba b. Aksungur beşbin süvariyle Atabeg Zengi'ye yardım için yola çıktı. Atabeg İldeniz bu kuvvetlerin birleşmelerine engel olmak maksadıyla evvela İnanç Bey'in kuvvetlerine karşı yürüdü. Bunu duyan Atabeg Zengi, bir kısım kuvvetlerini İnanç Bey'e süratle yolladı. Yeni gelenler ile kuvvetlenen İnanç Bey, Save'de Atabeg İldeniz ile 3 Ağusots 1161'de muharebeye girdi ve ağır bir yenilgiye uğradı. Canını zor kurtaran İnanç Bey, kaçarak Taberek kalesine sığındı. İldeniz, İnanç Bey'i takip ederek Taberek kalesini bir süre kuşattı. Müşkül durumda kalan İnanç Bey, Arslanşah'ın sultanlığını kabul edince İldeniz, kuşatmayı kaldırdı.

İnanç Bey'in itaat altına alınmasından sonra Zengi yalnız kaldı. Atabeg İldeniz, Zengi'ye huzura gelip Arslanşah'a bağlılığını arzetmesi için haber gönderdi. Zengi, öldürüleceğinden korkuyordu. Bu yüzden kendisinin affedilmesini isteyip sultana olan bağlılığını kıymetli hediyeler ile birlikte arzetti. Meselenin büyütülmesini istemeyen sultan onu affetti. Bunu duyan Atabeg Zengi, İsfehan'da bulunan sultan'ın huzuruna geldi. Sultan ile atabegi onu iyi karşıladılar, hediyeler verip hil'atler giydirdiler. Sultan ona Fars eyaletinin valiliğini de verdi. Böylece büyük bir ihtilafın önüne geçildiği gibi Salgurlularda resmen Irak Selçuklu Devleti'ne tabi oldular, (1 Nisan 1165).




3 -  İnanç Bey'in İsyanı:


Irak Selçuklu devleti içinde intizam sağlandığı bir sırada, Rey valisi İnanç Bey, ölen bazı ümeranın sahip olduğu ıktaların kendi emirliğine bağlanmasını Sultan Arslanşah'dan rica etti (1167) . Fakat sultan hakimiyeti altındaki emirlerin fazla kuvvetlenmesinden endişelenerek İnanç Bey'in bu ricasını kabul etmedi. İnanç Bey, Atabeg İldeniz'in bütün işlere yaptığı gibi buna da müdahale ettiğini ve sultanın onun tesirinde aciz bir kişi olduğunu ileri sürerek isyan etti. Sultanın kuvvetleri karşısında gücünün az olduğunu da gören İnanç Bey, Harezmşah İl-Arslan'ın yanına giderek onu kendisine yardım emeye ikna etti.

İnanç Bey'in isyan haberi kendisine ulaşan İldeniz, İnanç Bey'e ait Rey şehri ile civarını oğlu ve sultanın baş hacibi Pehlivan'a ıkta ettirmeye muvaffak oldu. Pehlivan zaten Sultan Arslanşah'ın ana bir baba ayrı kardeşiydi. Rey'in ıktaını alan Pehlivan, oraya kendi naibi olarak Ömer b. Ali'yi gönderdi. İnanç Bey'in Harezmşah İl-Arslan'ın yanında olmasından faydalanan Ömer b. Ali, Rey'e kolayca girdiği gibi oradaki bazı emirleri de kendi tarafına çekmeyi başardı. Diğer taraftan Harezmşah İl-Arslan, Karluk ümerasından Şemsü'l-Mülk ile diğer bir kısım komutanların idaresindeki, kuvvetleri İnanç Bey ile birlikte Irak-ı Acem'e gönderdi.

Gelen kuvvetlerin fazlalığı karşısında Rey şehrini müdafaa edemeyeceğini anlayan Ömer, sultandan yardım istedi. Fakat yardımın gelmesi gecikti. Bu yüzden de İnanç Bey, Rey'i yeniden ele geçirdi ve Save'ye kadar ilerledi. Bu sıralarda Sultan Arslanşah ile hacibi Pehlivan, İnanç Bey'e karşı yola çıkmışlardı.  Fakat yapılan muharebeyi sultan kaybetti. Azerbaycan'da bulunan Atabeg İldeniz, süratle sultanın yardımına yetişerek İnanç Bey ile Harezm askerini mağlubiyete uğrattı. Harezmşah ile Sultan Arslanşah'ın bu yüzden araları açıldı. Bu sıralarda Nişapur emiri Müeyyed Ayaba, Harezmşah İl- Arslan'ın taarruzuna karşı Sultan Arslanşah'tan yardım istedi. Bunun üzerine sultan ile atabegi İldeniz, Harezmşah'a Horasan'a müdahalesi halinde harekete geçeceklerini bildirdiler. Buna rağmen Harezmşah İl-Arslan, Nişapur önüne kadar geldi. Buna karşılık İldeniz, Bistam'a kadar ilerlediyse de Nişapur emirinin Harezmşah ile barıştığını duyunca, meselenin üzerine daha fazla gitmeyerek geriye döndü.


4 --- Arslanaba ve İnanç Bey'in İsyanları:



Meraga emiri Arslanaba b. Aksungur Ahmedili, Halife el-Müstencid'in teşvikiyle 1168 yılında Sultan Arslanşah'a isyan etti ve II. Sultan Mehmed oğlunun adına hutbe okutmaya başladı. el-Müstencid, Selçuklu komutan ve hanedan mensuplarını sık sık isyana teşvik etmekte ve bundan siyasi menfaat sağlamaktaydı.

Arslanşah'ın adının hutbeden çıkarılması üzerine Atabeg İldeniz, oğlu Pehlivan'ın komutasında bir orduyu Arslanaba'nın üzerine gönderdi. Pehlivan ile yaptığı muharebeyi kaybeden Arslanaba, Meraga kalesine çekildi. Pehlivan, bir süre Meraga'yı muhasara etti. Neticede, Arslanaba özür dileyip Sultan Arslanşah'ın hakimiyetini kabul etti.

Bu hadiseden kısa bir süre sonra Pehlivan'ın Rey naibi Ömer, merkezden gelen emirlere riayet etmediğinden bu vazifesinden alınarak hapsedildi. Onun Rey'den alındığını duyan İnanç Bey, eski vilayetini almak maksadıyla muhtelif bölgelerden topladığı asker ile Rey'e giderek burayı ele geçirdi. Bu haber üzerine Azerbaycan'da bulunan Atabeg İldeniz, 1169'da Irak-ı Acem'e gelerek, Rey şehri önlerinde İnanç Bey'i mağlup etti.

İnanç Bey, kaçarak Taberek kalesine sığındı. İldeniz, ikide bir isyan eden bu emirin peşini bırakmayıp Taberek kalesini dört ay kuşattı. Bu arada kale içindeki İnanç Bey'in adamlarıyla temas kurup onlar vasıtası ile İnanç Bey'i öldürttü. Rey, yeniden İldeniz'in oğlu Pehlivan'a tevdi edildi.



el Kirman Selçukluları ile Olan Münasebetleri :


Kirman Selçuklu hükümdarı Tuğrulşah, Mart 1170'de ölünce oğulları Arslanşah, Turanşah, Behramşah ve Terkenşah arasında saltanat mücadelesi başladı. Bunlardan Behramşah, Atabeg Müeyyedüddin Reyhan'ın yardımı ile tahtı ele geçirdi. Tuğrulşah'ın en büyük oğlu ve veliahtı olan Arslanşah, kardeşinin hükümdarlığına razı olmadığı gibi ona karşı da koyamadı ve Ciruft'dan ayrılıp Bem'e gitti. Bem halkı Arslanşah'ı iyi karşıladı. Burada Arslanşah'ın kuvveti kısa zamanda çok arttı. Behramşah'tan memnun olmayan emirler, Arslanşah'ın etrafında toplanmaya başladılar. Bu durumdan endişelenen Behramşah, Horasan'a kaçtı. Onun ayrılmasından hemen sonra diğer kardeşi Turanşah, Berdesir'e geldi ve tahtı ele geçirdi. Bu son durumdan habersiz olan Arslanşah, Berdesir'e geldiğinde kardeşi Turanşah'ın tahtı ele geçirmiş olduğunu gördü. Yanında az sayıda asker olmasına rağmen, Turanşah'ın Salgurlulardan meydana gelen kalabalık ordusunu yendi. Turanşah yanındaki az bir kuvvetle Şiraz'a çekildi ve böylece Arslanşah, Kirman Selçuklu hükümdarı oldu (Haziran 1170) .

 Ancak bu uzun sürmedi. Horasan'a kaçan kardeşi Behramşah, buranın hakimi Müeyyed Ayaba'dan yeni kuvvetler temin ederek Arslanşah'ın üzerine yürüdü. İki kardeş arasında Kumadin'de yapılan savaşı Behramşah kazandı. Arslanşah ise yanındaki bir kısım adamıyla kaçarak Irak Selçuklu sultanı ve adaşı olan Arslanşah'a sığındı (Şubat 1171). Sultan ve atabegi İldeniz, Arslanşah'ı iyi karşılayıp ona yardım ettiler. Emir Cemaleddin Muhammed b. Akkuş, Atabeg Şirgir ve Emir İzzeddin Satmaz gibi emirler Arslanşah'ın hizmetine verildi. Kuvvetli bir ordunun desteğinde Berdesir'e gelen Arslanşah, şehri altı ay kadar kuşattı. Berdesir'de başgösteren kıtlık, halkın ve askerin dayanma gücünü azalttı. Nihayet Behramşah'ın emirlerinden Karakuş'un gayretleriyle iki taraf arasında bir antlaşma yapıldı. Buna göre; Berdesir, Sircan, Ciruft ve Habis gibi merkezler Arslanşah'a bırakılıyor, Bem ve Mekranat ise Behramşah'a veriliyordu. Böylece Kirman Selçuklu hakimiyeti, iki ayrı meliklik haline geldi.

Kirman bölgesinde daha geniş topraklara sahip olan Arslanşah, yardımını gördüğü Irak Selçuklu sultanı Arslanşah'a tabi olup onun adına ülkesinde hutbe okuttu. Atabeg İldeniz zamanında kuvvetli bir hale gelen Irak Selçukluları, Musul atabegliği, el-Cezire, Diyarbekir, Ahlat ve Erzurum gibi bölgedeki atabeglik ve emirlikleri kendilerine tabi kılmışlardı. Esasında sultan olmasına rağmen Arslanşah'ın merasimlere katılmaktan, bir kısım toplantılara başkanlık yapmaktan fazla bir şey yaptığı yoktu. Devletin bütün idari, mali ve askeri işleri üvey babası Atabeg İldeniz'in elindeydi. O, küçük oğlu Kızıl Arslan'ı da ordu komutanlığına getirerek ona da bir istikbal hazırlamaktaydı.

Nitekim ölen Arslanaba'nın oğlu Feleküddin'in elinden Tebriz'i alan Pehlivan, burayı sefere katılmış olan kardeşi Kızıl Arslan'a verdi. Ayrıca İldeniz gittikçe gücü artan Huzistan'ın Türkmen asıllı beyi üzerine oğlu Pehlivan'ı yollayarak onu mağlup ve esir etti. Muharebede bir okla yaralanmış olan bu Türkmen emiri, esaretinin ikinci gününde öldü.



dl  Sultan Arslanşah'ın Ölümü:



Atabeg İldeniz'in oğulları Pehlivan ve Kızıl Arslan, İran'da yeni bölgeler ele geçirmekle meşgul olurken, kendisi de Gürcülerin yeniden Ani şehrini aldığını duyunca Arran'a geldi. Burada giriştiği bir muharebeyi kaybedip Nahçıvan'a çekildi ve yeni kuvvetler toplamaya başladı (Temmuz 1175). Ahlat emiri Sökmen, kuvvetleriyle İldeniz'e katılırken, Sultan Arslanşah da Hacip Pehlivan, ordu komutanı Kızıl Arslan ile diğer Irak ve Azerbaycan ümerasını yanına alarak Nahçıvan'a geldi. Fakat burada hastalandı. Sefere devam edemeyen Sultan Arslanşah, evvela Kilye kalesine daha sonra da Duveyn'e çekildi. Atabeg İldeniz ve oğulları, Gence Türkmenlerini de yanlarına aldıktan sonra Ahılkelek'e kadar ilerlediler. Gürcü kralı, bu kuvvetli Selçuklu ordusunun karşısına çıkma cesareti gösteremedi. Bu yüzden de bazı akınlar dışında önemli bir meydan muharebesi yapılamadı.

Bu sıralarda hastalığı biraz geçen Sultan Arslanşah, Nahçıvan'a kadar gelmişti. Sefere katılan bütün komutanlar, Nahçıvan'a gelip sultanı ziyaret ettiler. Sultan daha sonra Hemedan'a geçti. Buraya geldiği sırada Nahçıvan'da bulunan annesinin, daha sonra da üvey babası İldeniz'in peşpeşe ölüm haberlerini aldı. Babasının öldüğünü. duyan Pehlivan ise Nahçıvan'a gelip, buradaki babasının hazine ve ordusuna sahip çıkarak kendisini atabeg ilan etti (1176).

Pehlivan'ın bu davranışı, yeni bir tahakküm devresinin başlıyacağına işaretti. Bu bakımdan bütün Irak-ı Acem ümerası birleşip Sultan Arslanşah'ı onun üzerine bir sefere ikna ettiler. Sultan da bu maksatla Azerbaycan'a yürüdü. Ancak Zencan'dayken Sultanın hastalığı arttı ve Hemedan'a dönmek zorunda kaldı. Sefere iştirak edemeyeceğini anlayan sultan, üvey kardeşi Pehlivan'ı yanına çağırdı. Bu davete uyan Pehlivan, sultanın huzuruna gelince aralarındaki husumet kalktı. Sultan onu atabeg tayin edip, devlet işlerini ona bıraktı.

Sultan Arslanşah'ın hastalığı gün geçtikçe artmaktaydı. Nitekim bu hastalıktan kurtulamayan sultan kırküç yaşındayken öldü. Onyedi yıla yakın bir süre sultanlık yapan Arslanşah'ı bir rivayete göre Pehlivan zehirlemiştir. Arslanşah, babası Sultan Tuğrul'un, kendisi için yaptırmış olduğu medresenin yanındaki türbeye defnolundu.

Hükümdarlığı esnasında, bütün devlet işleri Atabeg İldeniz tarafından yürütülmüştü. Kendisi İldeniz'in tahakkümünden kurtulmak için bazı teşebbüslere girişmek istediyse de bunlar annesi tarafından önlendi.





-   SULTAN II. TUĞRUL  ( 1176- 1194)


al Sultan İlan Edilmesi ve Devrindeki Olaylar:


Sultan Arslanşah ölünce, yerine küçük yaştaki oğlu Tuğrul, Atabeg Pehlivan tarafından sultan ilan edildi. Fakat onun sultanlığına ilk itiraz, amcası Mehmed'den geldi. Melik Mehmed, Huzistan hakimi Şerefeddin Emiran'ın da teşvikiyle sultan olma hevesine kapılıp asker toplamak maksadıyle İsfehan'a gitti. Burada Atabeg Pehlivan'a darılmış bazı emirler kendisine katılmaya başladılar. Gün geçtikçe Melik Mehmed'in gücünün arttığını gören ve Tuğrul adına devlet işlerini sevk ve idare eden Atabeg Pehlivan, kuvvetli bir ordu ile İsfehan üzerine yürüdü. Kafşud b. Kaymaz, gibi emirlerin kendisini desteklemesine rağmen Melik Muhammed, ağır bir bozguna uğrayıp Huzistan'a kaçtı. Fakat Huzistan hadmi Şerefeddin Emiran, daha önce Tuğrul'u isyana teşvik etmiş olmasına rağmen, Atabeg Pehlivan'dan korkup Melik Muhammed'i ülkesine sokmadı.

Çaresiz bir durumda kalan Mehmet gitmiş olduğu Bağdat'ta da barınacak yer bulamayınca Fars atabegi Zengi'nin yanına gitti. Melik Mehmed'in peşini bırakmayan Pehlivan, Zengi'ye mektup yazıp Mehmed'i kendisine teslim etmesini istedi. Onu korkutmak maksadıyla da Fars ve civarında yağma ve tahribatta bulundu. Atabeg Zengi, Pehlivan'a karşı koyacak güçte olmadığı için Melik Mehmed'i ona teslim etmek zorunda kaldı. Mehmed'i ele geçiren Pehlivan, onu kısa bir süre sonra vaki olacak ölümüne kadar Sercihan kalesinde hapsetti.

Melik Mehmed'in saltanat iddiasını bu şekilde bertaraf eden Atabeg Pehlivan, komşu küçük devletlere haberler göndererek II. Tuğrul adına ülkelerinde hutbe okutmalarını istedi. Musul atabegliği, Fars atabegliği, Ahlat Ermenşahlar Devleti, Saltuklular ve Huzistan mahalli beylikleri, Atabeg Pehlivan'ın isteğine karşı çıkmayıp, Tuğrul adına para basıp hutbe okutarak, Irak Selçuklu devletinin yüksek hakimiyeti altına girdiler.

Atabeg Pehlivan, Abbasi halifesi el-Müstezi Biemrillah'a da müracaat ederek Tuğrul'un adının Bağdat'ta hutbede okunmasını istedi. Halife, Atabeg Pehlivan'ın denetimindeki Tuğrul'un komşu devletler üzerindeki hakimiyetini görünce, onun adını sultan olarak hutbeye koyduğu gibi, ayrıca ona «Rüknüddevle ve'd-Din Kasimu Emiri'l-Mü'minin» lakabını da verdi.




bl  Komşu Devletler ile Münasebetleri:


Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra bağımsız hale gelen Irak Selçuklu devleti, Atabeg İldeniz ile oğlu Atabeg Pehlivan zamanında toparlanma imkanı bulmuş ve kudreti artmıştı. Lakin Irak Selçukluları gibi bölgede siyasi güçlerini artıran devletler de ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunlar arasında Harezmşahlar, Türkiye Selçukluları ile Eyyubi Devleti, Yakın ve Orta Doğu'nun kaderini etkileyecek birer siyasi teşekkül haline gelmişlerdi.

Atabeg Pehlivan, Harezmşahlar devleti ile dostça geçinmeye büyük önem verdi. Aynı şekilde Abbasiler ile de iyi münasebetler kurdu. Fakat Nureddin Mahmud b. Zengi'nin ölümünden sonra, kudreti artan ve Musul atabegliği üzerinde hakimıyet sağlamak isteyen Eyyubiler, Irak Selçuklu Devleti'nin en büyük rakibi olarak ortaya çıktı. Nitekim Eyyubi hükümdarı Selahaddin'in Irak Selçuklu devletinin tabii olan Musul atabegliği topraklarına girmesi, Irak Selçukluları ile Eyyubileri karşı karşıya getirdi. Selahaddin'in müdahalesi üzerine Musul atabegi İzzeddin Mesud, Sultan II. Tuğrul'dan haklı olarak yardım talebinde bulundu.

Tuğrul adına devlet işlerini yürüten Atabeg Pehlivan, bu isteğe kayıtsız kalamazdı. üstelik Selahaddin ertesi yıl (1183) Erbil ve el Cezire'ye yürüdü. Musul atabegliğine bağlı ve dolayısıyla Irak Selçuklu devletine bağlı olan Erbil hakimi Zeyneddin Yusuf'a Atabeg Pehlivan'ın yardım etmesine rağmen Zeyneddin Yusuf, Selahaddin'in metbuluğunu tanımak zorunda kaldı. Böyle bir durum karşısında Musul atabegi İzzeddin Mesud'a kardeşi Kızıl Arslan komutasında Selçuklu kuvvetlerini yardıma gönderen Pehlivan, Selahaddin'in yeniden Musul'a müdahalesine ve Musul'u hakimiyeti altına almasına sebep oldu.

Selahaddin Eyyubi'nin Suriye ve Irak'a müdahalesi, Irak Selçuklularının bölgedeki otoritelerinin zayıflamasına sebep oldu. Musul atabegliğinden sonra Bitlis hakimi ile Artukoğulları da Selahaddin adına hutbe okutmaya başladılar.

Bu sıralarda Ermenşahlar hükümdarı II. Sökmen öldü. Sökmen' in oğlu olmadığından yerine Beytemür adlı kölesi geçti. Böyle bir durumun yarattığı karışıklıktan faydalanan Atabeg Pehlivan, Ahlat üzerine yürüyünce, Beytemür kendisine tevcih edildiği takdirde tabiliğini kabul edeceğini Selahaddin Eyyubi'ye bildirdi. Musul'u muhasara etmekte olan Selahaddin, Beytemür'ün bu teklifi üzerine muhasarayı kaldırıp Ahlat'a doğru hareket etti. Yolu üzerindeki Meyyafarikin (Silvan) kalesini de zaptetmek isteyen Selahaddin bir ay kadar zaman kaybedince, Beytemür Ahlat'ta duruma hakim oldu. Beytemür'ün gayesi zaten Irak Selçukluları ile Eyyubiler arasındaki siyasi gerginlikten faydalanıp kendi hakimiyetini devam ettirmekti. Nitekim bu politikasında da muvaffak oldu. Selahaddin ile Atabeg Pehlivan, Beytemür'ün Ahlat hakimiyetini kabul etmekte anlaştılar (Ekim 1185).

Bir süre sonra Nusreteddin Ebu Cafer Muhammed Cihan Pehlivan, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak öldü (Şubat 1186). Atabeg Pehlivan herbirini bir ülkeye tayin edip önemli mevkilere getirmiş olduğu oğullarına Sultan II. Tuğrul'a isyan etmemelerini ve kardeşi Kızıl Arslan'a itaatkar olmalarını vasiyet etmişti.



Kızıl Arslan ile Mücadelesi:


On yıl kadar Irak Selçuklu devletini idare eden Atabeg Pehlivanın ölümü üzerine o zamana kadar devlet işlerinden uzak tutulmuş olan Tuğrul, fiilen de sultan olmak istedi. Fakat Kızıl Arslan, Tuğrul'a fırsat vermeden atabeg sıfatı ile idari işleri yürütmeye başladı. Bu husus gerek Tuğrul'u, gerekse kendi oğullarını iktidar sahibi yapmak isteyen Pehlivan'ın dul karısı İnanç Hatun'u memnun etmedi. Ordu ve devlet işlerinde yetkili kişiler, Tuğrul ve Kızıl Arslan taraftarı olmak üzere ikiye ayrılmaya başladılar. İnanç Hatun da sultanın safına geçti. Buna rağmen Kızıl Arslan'ı destekleyen komutanlar daha fazlaydı. Bunların hapiste bulunan Selçuklu meliklerinden birini sultan ilan etmelerinden çekinen Tuğrul, Pehlivan'ın isteklerini kabul etmek ve onu taraftarları ile birlikte Azerbaycan'dan hükümet merkezi Hemedan'a davet etmek zorunda kaldı.

Kızıl Arslan, durumunu daha da kuvvetlendirmek için sultanın tarafını tutmuş olan komutanları hapsediyor, sultana danışmadan hükümet işlerini bildiği gibi yürütüyordu. Bu arada İnanç Hatun da boş durmamış, ölen kocasının komutanlarından Ayaba ile Hus'u kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Bunlar, Sultan II. Tuğrul ile temasa geçip anlaştılar. Kızıl Arslan bunların üzerine bir sefer tertip etti. Bu sefere katılmış olan sultan, bir fırsatını bulup kendisine bağlı kuvvetler ile Ayaba ve Rus'un yanına gitti. Sultanın kuvvetlerinin birden bire artması, Kızıl Arslan'ın endişelenmesine ve Azerbaycan'a çekilmesine sebep oldu.

Tuğrul, Kızıl Arslan'ın Azerbaycan'a çekilmesinden sonra, o sıralarda bulunduğu Rey'den Hemedan'a döndü ve gölge bir hükümdar olmaktan kurtularak devlet işlerini ele aldı. Fakat Kızıl Arslan'a karşı kendisine yardımcı olan Ayaba ile Rus'un aşırı nüfuz kazanmaları, diğer komutanlar arasında huzursuzluk yarattığı gibi, bu iki komutan arasında da geçimsizliğin başlaması, Tuğrul'un otoritesini sarstı. Sultan Tuğrul, huzursuzluğa sebep olan Rus'u yakalatıp hapsettirdi, ayrıca mallarını da yağmalattı. Sultanın bu davranışından endişelenen bazı komutanlar, Kızıl Arslan'ın yanında toplanmaya başladılar.

Kızıl Arslan, Abbasi halifesi en-Nasır ile temas kurarak onunla bir antlaşma yaptı. Buna göre, Kızıl Arslan doğudan, halife de batıdan hücum ederek Tuğrul'u mağlup edeceklerdi. Halife, veziri İbn Yunus komutasında iyi techiz edilmiş bir orduyu Tuğrul'a karşı Hemedan'a gönderdi. Bunu duyan sultan, süratle harekete geçip Hemedan civarındaki Day Mere'de yakaladığı halifelik ordusunu ağır bir bozguna uğrattı ve Vezir İbn Yunus esir alındı (Mayıs 1188).

Sultanın bu zaferi, etrafında Meraga hakimi Alaüddin, Şumla ve oğlu Garsüddin gibi komutanların toplanmasına sebep oldu. Bunlardan Alaüddin'i oğlu Berkyaruk'a atabeg tayin eden sultan, Kızıl Arslan üzerine yürüdü. Hemedan civarında uzun süren çatışmalar neticesinde Kızıl Arslan, halifeden yeni kuvvetler temin etmek için Esedabad'a çekildi.

Kızıl Arslan meselesini kısa bir süre için de olsa halleden sultan, kendisine tahakküm etmeye başlayan Ayaba'dan da kurtulmak istiyordu. Nitekim bir fırsatını bulup onu ve ona bağlı birkaç komutanı öldürttü. Sultanın bu davranışları, etrafında toplanmış olan emirleri ürküttü. Başta Pehlivan'ın oğlu Kutluğ İnanç olmak üzere bir çok komutan sultandan ayrıldılar. Hele Atabeg Alaüddin'in Meraga'ya dönmesi, sultanın ümitsizliğe kapılarak payitahtını terk edip İsfehan'a sonra da Azerbaycan'a çekilmesine sebep oldu.

Diğer taraftan halifenin gönderdiği yeni kuvvetler ile harekete geçen Kızıl Arslan Hemedan'a geldi. Burada sultan taraftarlarını aramak bahanesiyle Hemedan halkının evlerini yağmaladılar. Kızıl Arslan, sultan ile bir muharebeye girmeyı planlarken, halifeliğe bağlı askerler anlaşmazlığa düştü. Bu yüzden Bağdat askerleri, Kızıl Arslan'ı terk ederek geri döndüler.

Bu sırada Tebriz civarında bulunan Sultan Tuğrul, Azerbaycan'ı altüst ederek Hemedan'a geldi. Lakin o, Hemedan'a gelince Kızıl Arslan Azerbaycan'a gitmişti. Bu sebeple iki taraf arasında bir muharebe yapılamadı. Sultanın meşguliyetinden istifade eden Kutluğ İnanç da İsfehan'ı bir süre kuşattıktan sonra ele geçirdi ve İsfehan şahnesini öldürdü. Kışı Hemedan'da geçiren sultan, baharda Kutluğ İnanç'ı cezalandırmak maksadıyla İsfehan'a doğru harekete geçti. Sultanın geldiğini duyan Kutluğ İnanç, amcası Kızıl Arslan'ın yanına kaçtı.

Sultan Tuğrul'a itimadı sarsılan komutanlardan biri, Kızıl Arslan ile irtibat kurup mektuplaşıyordu. Ravendi, «Bu mektupların bir değnek içine konularak bir serhengi aracılığı ile Rey'e gönderildiğini» kaydetmektedir. Bu yüzden sultan, askerine güvenemediğinden Kızıl Arslan ile bir muharebeye girmeyip bir Türkmen beyi olan İzzeddin Hasan b. Kıfçak'ın yanına gitti. Buradan Eyyubi hükümdarı Selahaddin'e elçiler gönderen sultan, ondan yardım istedi.

Selahaddin, sultana yardıma hazır olduğunu, ancak Haçlılar ile meşgul olduğu için bizzat gelemeyeceğini, fakat kendisine bağlı emirleri yardıma göndereceğini bildirdi. Nitekim Selahaddin, Erbil hakimi Zeyneddin Yusuf'a, İzzeddin Hasan b. Kıfçak'a ve Şehrizur naibine sultana yardım etmelerini emretti.

Fakat İzzeddin Hasan'dan başka hiç kimse sultana yardıma yanaşmadı. Buna karşılık Kızıl Arslan, durumunu kuvvetlendirmek için yeğeni Kutlug İnanç ile barıştı. Onun dul annesi İnanç Hatun ile evlendi. Bununla da kalmayarak güya sultan ile uzlaşmak istediğini Tuğrul'a bildirerek onunla bir antlaşma yaptı. Buna göre, Irak-ı Acem Sultan Tuğrul'a kalıyordu. Yapılan bu antlaşmaya inanan İbn Kıfçak, yanına toplamış olduğu Türkmenlerin memleketlerine dönmelerine izin verdi. Gelişmeleri yakından takip eden Kızıl Arslan, askeri yardımdan mahrum kalmış olan Sultan II. Tuğrul'un üzerine baskın düzenleyerek onu mağlup etti.

Sultan Tuğrul, sığınmış olduğu İbn Kıfçak'a ait kaleden Abbasi halifesi en-Nasır'a oğlu Alparslan'ı göndererek affedilmesini, isterse huzuruna bizzat geleceğini ve layık görüldüğü takdirde ülkenin kendisine tevcihini rica etti. Halife, elbise yerine kefen giyerek elindeki kılıcıyla huzurunda yer öpen sultanın küçük yaştaki çocuğuna hil'at giydirip babasını affettiğini söyledi. Sultan Tuğrul'a da haber gönderip işler düzelinceye kadar bulunduğu yerde kalmasını bildirdi. Buna rağmen Kızıl Arslan'ı desteklemeye devam etti.

Sultan Tuğrul, topladığı bir kısım kuvvetlerle birkaç defa Kızıl Arslan ile muharebeye girdiyse de her seferinde mağlup olup geri çekildi. İbn Kıfçak'ın yanında daha fazla kalamayan sultan, Hemedan'a döndü. Artık eskisi gibi Hemedan halkı da sultana pek yüz vermiyordu. Kızıl Arslan, bir kere daha sultanı aldatmak için bir kısım komutanlarını sultanın yanına gönderdi. Bunlar, Kızıl Arslan'dan kaçtıklarını ve kendisine hizmet etmek istediklerini sultana söylediler. Bu sözlere inanan sultan, bunlardan sadakat yemini alıp biat töreni düzenledi. Lakin bu sırada Fahreddin Kutluğ Karakızi adlı bir komutan sultanın çetrine bir kılıç darbesi vurup sultan'ı yakaladı (Kasım 1192).

Kızıl Arslan, sultan ile oğlu Melikşah'ı Aras nehri kenarında bulunan Kehran kalesine hapsetti. Daha sonra da Süleymanşah'ın oğlu Sencer'i hapis bulunduğu kaleden çıkartarak Irak Selçuklu tahtına oturttu. Fakat bir süre sonra halife ile anlaşan Kızıl Arslan, Sencer'i hapsederek kendi sultanlığını ilan etti. Böyle bir durumu, başta karısı İnanç Hatun olmak üzere bir çok komutanlar hoş karşılamadılar. Hatta onlar Tuğrul'a haksızlık ettiklerini anlayarak Kızıl Arslan aleyhine bir ittifak oluşturdular ve onu çadırında içkili bir vaziyette uyurken öldürdüler.

Irak Selçukluları ülkesi, Kızıl Arslan'ın öldürülmesinden sonra ikiye bölündü. Azerbaycan Atabeg Bekr'e, Irak-ı Acem de Kutlug İnanç'ın hakimiyetine geçti. Bunu takip eden günlerde Sipehsalar Hüsameddin Dizmari ile Emir-i Bar Anasuglı, sultanı hapsetmiş olduğu Kehran kalesinden çıkardılar. Irak'a doğru ilerleyen Sultan Tuğrul'un yanında çok az kuvvet bulunuyordu. Hatta öyleki Irak-ı Acem'deki her komutanın emrinde o kadar asker mevcuttu. Bu emirler, sultanın gücünü hafife alıp ciddi bir tedbir almadılar. İlk olarak Atabeg Ebu Bekr'in üzerine yürüyen sultan, onu mağlup ederek Irak-ı Acem'e yöneldi. Kendisine Türkmen asıllı Kafşud'un katılmasıyla daha da kuvvetlenen sultan, Kazvin dışında Kutlug İnanç'ı yendi (Haziran 1120) .

Üçbin kişilik kuvvetiyle onbeşbin kişilik bir orduyu yenen sultan, Hemedan'a gelerek yeniden tahtına oturdu. Etrafa dağılmış olan komutanlar, yeniden onun hizmetine girdiler. Sultan ilk iş olarak çetrine kılıç indirmiş olan Fahreddin Kutlug'u ele geçirip oniki parçaya ayırtmak suretiyle öldürttü. Devlet işlerini düzene koyarak vezirliğe Hace Muinneddin Kaşi'yi getirdi.



il -   IRAK SELÇUKLU DEVLETİ'NİN YIKILIŞI



Atabeg Kızıl Arslan'ın öldürülmesinden sonra ortaya çıkan karışıklıktan faydalanmak isteyen Harezmşah Tekiş, Selçukoğullarının hakkını korumak bahanesiyle Irak üzerine yürüdü. Tekiş, Rey civarına gelip Taberek kalesini ele geçirdi. Bu sıralarda Sultan Tuğrul, ondört ay kadar kaldığı hapisten kurtulmuş ve Kutıug İnanç'ı mağlup etmişti. Esas gayesi Selçuklu ülkesine sahip olmak olan Tekiş, Sultan Tuğrul'un yeniden tahtı ele geçirip kuvvetlenmesi karşısında, sultan ile anlaşma yoluna gitti.

Tuğrul'a tabi olmayı teklif eden Tekiş'in bu teklifi kabul olunmadıysa da o, Rey şehrini sultandan almaya muvaffak oldu. Böylece Irak Selçukluları ile Harezmşahlar arasında barış sağlandı. Fakat bu barış uzun sürmedi. Bir kısım emirlerin tahrikleri, iki taraf arasında gerginliğe sebep oldu. Sultan Tuğrul'un Taberek kalesini ele geçirip yıktırması, Harezmşah'ın yeniden harekete geçmesine sebep oldu. Ona Kutlug İnanç da yardıma koştu.

Sultan Tuğrul, Tekiş'in öncü kuvvetler komutanı Kutlug İnanç'ı yendi (Ocak 1194). Buna rağmen henüz Harezmşah tehlikesi atlatılamamıştı. Kutlug İnanç'ı da bir kısım emirler destekliyor, hatta ona; «Sultanı yakalar, sana teslim ederiz» diyorlardı. Harezmşah Tekiş'in Semnan'a geldiği haberini alan Sultan Tuğrul da harekete geçti (Mart 1194). Bir birine yaklaşan iki ordu arasında barış müzakereleri başladı. Ancak bunlardan müspet bir netice elde edilemedi. Ordusunu tanzim eden Sultan Tuğrul, muharebe esnasında bizzat savaşmak için ileri atılınca, ordu mensupları onu yalnız bıraktılar.

Maiyetindeki az bir kuvvetle çarpışmayı azimle sürdüren sultan, gözüne isabet eden bir okla yaralanıp atından düştü. Karşısında düşmanı ve aynı zamanda üvey kardeşi Pehlivan'ın oğlu Kutlug İnanç'ı buldu. Sultan Kutlug İnanç'a kendisini Tekiş'e götürmesini söylediyse de o, sultanın boğazını keserek öldürdü. Sultanın başını ise Tekiş'e götürdü. Daha sonra cesedi, Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucusu Tuğrul Bey'in türbesine defnolundu. 1119 yılında kurulmuş olan Irak Selçuklu Devleti, Sultan Tuğrul'un öldürülmesi ile yıkılmış oldu.




IH -- IRAK SELÇUKLULARINDA DEVLET TEŞKİLATI


A ·-  DEVLET YÖNETİMİ VE SARAY TEŞKİLATI


Irak Selçuklularının devlet teşkilatı, mahiyet itibarı ile Büyük Selçuklularınkiyle aynı idi. Yalnız devletin başında «Sultanü'l-Muazzam» lakabı ile bulunan sultan, Büyük Selçuklu sultanına tabi idi. Bu durum, Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılışına kadar (1157) devam etti. Bu zamana kadar «Sultanü'l-Azam» sıfatıyla Büyük Sultan Sencer'e bağlı olan Irak Selçuklu sultanları, daha sonra bağımsız birer sultan haline geldiler.

Irak Selçuklu Devleti'nin saray teşkilatı içinde; hacipler, silahdarlar, candarlar, nedimler, ferraşlar ve taştdarlar vazife almaktaydılar. Hükümet işleri ise Büyük Divan (Divan-ı Saltana) tarafından yürütülmekteydi. Bu divana ise mali işlere bakan Divan-ı İstifa, mali ve idari işlerin kontrolünü yapan Divan-ı İşraf, yazışma işlerini yürüten Divan-ı İnşa ve askeri işleri yürüten Divan-ı Arız gibi divanlar bağlıydı.

Irak Selçuklu Devleti'nde yargı, şer'i ve örfi olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Şer'i işlere bakan kadıların başkanına Kadı'l-Kudad denilirdi. Kadılar ayrıca tereke, hayrat ve vakıfların idaresine de nezaret ederlerdi.



B -   ORDU


Irak Selçuklu Devleti ordusunu  Büyük Selçuklu ordusu gibi üç kısımda mütalaa etmek mümkündür. Bunlardan Gulaman-ı Saray, sultanın bir nevi muhafız birliği idi. Bunların bir kısmı saray içi hizmetlerde kullanılırdı. Ordunun esas unsurunu sipahiler meydana getirmekteydiler. Sultan Mesud zamanında sipahilerin mevcudunun onbeşbin kadar olduğu bilinmektedir. Ayrıca merkeze bağlı atabeglikler ile eyaletlerde de asker beslenmekteydi.

Mesela, Irak Selçuklu Devleti'ne bağlı Musul atabegliği ordusunun asker sayısı sekizbin civarında idi. Üçüncü kısım ise yardımcı kuvvetlerdi. Bunlar sefer esnasında ya bir ücret karşılığı veya ganimetten pay almak için orduya katılan gönüllülerdi. Büyük Selçuklularda görmediğimiz, fakat Irak ve Suriye'nin büyük şehirlerinde rastladığımız el-Ahdas denilen milis kuvvetleri, gereğinde orduya yardımcı olmaktaydılar. Ordu içerisinde ayrıca, «neffatun» denilen neftçiler, «heccarun» tabir edilen mancınıkçılar, “sunna” denilen ustaların yanısıra, cerrahlar, imamlar ve kadılar vazife görmekteydiler.


C -  İKTİSADİ VE İCTİMAİ HAYAT


Irak Selçuklu Devleti'nin haklın olduğu topraklar üzerindeki en önemli yerleşme merkezleri, Hemedan, İsfehan, Musul, Samerra (Tedmür), Erbil ve Halep gibi şehirlerdi. Bu şehirlerin bir kısmı doğrudan doğruya merkeze bağlı, bir kısmı ise tabi atabeglerin idaresi altında bulunuyordu. Her biri bir ticaret merkezi olan bu şehirlerde dokumacılık ve el sanatlarının yanısıra ziraat da çok gelişmişti. Büyük Selçuklu sultanlarından Melikşah ile Sencer zamanında Horasan ve Harezm'de olduğu gibi Irak'ta da açılan sulama kanalları sayesinde zirai istihsal çok artmıştı. Musul bu sayede meyve ve sebze üretiminin yanısıra pamuk ziraatında da önemli bir merkez durumundaydı.

Özellikle Sud, Sarmin ve Samerra, sabun; Cebelü's-Sumak, mutfak eşyası imalinde meşhur merkezlerdi. Erbil'de de pamuk ziraatı yaygındı. Bu bakımdan dokuma sanayii büyük bir gelişme göstermişti. Bu devirde Türkler, genellikle Kuzey Irak bölgesinde yaşıyorlardı. Kuzey Irak, coğrafi bakımdan dağlık ve yaylalık bir yapıya sahip olduğundan hayvancılığa daha elverişliydi. Bu sayede deri sanayii Kuzey Irak'ta büyük bir gelişme göstermiştir.

İktisadi hayatın gelişmiş olması Irak'ta ictimai hayatın da yükselmesine sebep oldu. Ahmed b. Münir, el-Kaysarani, Müslim b. el Hazır el-Hamevi gibi şairlerin yanısıra el-Azimi ve İbnü'l-Esir gibi tarihçiler de bu devirde yetişmiştir.



Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi

İLMİ MÜŞAVİR ve REDAKTÖR

Prof. Dr. Hakkı Dursun YILDIZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak