BOZKURT
"Gökkurt/Kökkurt" veya "Çalkurt/Çalkurd" olarak da anılır. Yakut metinlerinde "Bosko" olarak bahsedilir. Tüm Türk ve Moğol boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar ve geçmişte "ongun'' sayarlardı. Bozkurt gökyüzünü temsil eder (Çoğu zaman soyun bir kolu Gökkurt'tan, diğer koluysa yeryüzünü simgeleyen Alageyik'den gelmektedir). Anadolu'da ve Asya'da kurt sürülerinin başında bulunan ve onları yöneten kurtlara da Gökkurt denilir. Bozkurt savaşçılığı ve savaş ruhunu, özgürlüğü, hızı, doğayı temsil eder. Türk ulusunun başına bir iş geldiğinde, bir tehdit belirdiğinde ortaya çıkar ve yol gösterir. Savaş ruhu kurt görünümüne bürünerek insanların arasına gelir. Başkurt rivayetlerine göre kurt onların atalarının önüne düşerek yol göstermiştir ve ulus isimleri de buradan türemiştir (Baş ve Kurt sözcüklerinin bileşimi). Erenler, evliyalar zaman zaman kurt kılığına girerler. Bozkurda "Gök Oğlu" da denir. Türeyiş Destanı'na göre Hung-nu hükümdarının çok güzel iki kızı vardır ve onları Tanrı'ya sunmaya karar verir. Çok yüksek bir kule inşa ettirir ve kızlarını oraya bırakarak Tanrı'ya eş olarak alması için yalvarır. Bir süre sonra bir kurt kulenin dibindeki mağaraya yerleşir. Kızlardan küçük olanı ablasının tüm itirazlarına rağmen kuleden iner ve kurdun karısı olup ondan gebe kalır. Bozkurt Destanı'ndaysa bir Türk kavmi komşu ülkenin askerleri tarafından yapılan bir baskında yok edilir. Geride yaşayan sadece bir çocuk kalır. Onun da ayaklarını (bazı rivayetlerde kollarını da) keserek bataklık bir bölgeye bırakarak ölüme terk ederler. O bölgede yaşayan bir dişi kurt çocuğu bulur ve mağarasına götürür ve etle besler. Çocuk büyüdüğünde kurtla evlenir ve dişi kurt ondan hamile kalır. Komşu ülkenin kralı düşmanının soyunun sürdüğünü, bir çocuğun yaşadığını öğrenince yeniden asker gönderir ve bu kez kurdu da öldürtmek ister. Kurt bir dağdaki inanılmaz genişlikte bir mağaranın içine sığınır. Burada uçsuz bucaksız çayırlarla kaplı bir ova bulur. Mağaranın içine saklanır ve bir süre sonra da on tane erkek çocuk doğurur. Bu çocuklar büyüyünce dışarıya çıkarlar. Çevrede yaşayan boylardan kız alıp evlenirler. Her birinin soyu yeniden çoğalır. Birkaç nesil geçtikten sonra mağaradan çıkarlar. Bu efsane dağların arasındaki yurda sığınma anlayışıyla Ergenekon Destanı'nı çağrıştırmaktadır. Vusun Kavmi'yle ilgili bir efsanedeyse bir karga ile dişi kurdun kimsesiz kalan bir çocuğu beslediği rivayet edilir. Ergenekon Destanı'nda, dağların arasından çıkan kabileye Börteçine adında bir kurt kılavuzluk eder. Kurtarıcıların ve önderlerin Türk geleneğinde daima bozkurtla ilişkilendirilmesi en çağdaş ve özgür yorumlarda bile kendisini belli eder. Örneğin Nazım Hikmet'in şu dizelerinde Atatürk anlatılmaktadır:
O, saati sordu. Paşalar "üç" dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun kenarına kadar...
BÖRTEÇİNE
Tarihi kayıtlara göre Türkleri Ergenekon'dan çıkaran kurdun adıdır. Kelime anlamına bakıldığında yol gösterici, kılavuz kurda verilen başka bir isim olduğu veya en azından mecazen onu çağrıştırdığı anlaşılmaktadır. Bazı tarihçilerin görüşlerine göre bu destanda dağları eriten demircinin, kimilerine göreyse Ergenekon'dan çıkarken için yol gösteren dişi kurdu takip eden başbuğun (önderin) adıdır.
BÖRÜ
Kurt tanrıça. "Gökbörü/Kökbörü" tabiri de kullanılır Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar. Eski Türkçede büri sözcüğü ok başı demektir ve kurdun dişine benzer.
BUGA
Cennet tanrısı. Evreni, cenneti ve tanrısal nitelikleri kapsar. Her şeye gücü yeter ve tüm yaşamı kontrol eder. Tunguz kökenlidir ancak Moğol ve Türk kavimlerinde de saygı duyulur.
BURLA
Savaşçı kadın motifini simgeler. Yanında korkusuz kırk kız/kadın savaşçısı bulunur. "Boyu Uzun Burla Hatun" ve "Saçı Uzun Sırma Hatun" şeklindeki bir ifade içerisinde başka bir karakterle birlikte söylencelerde adı geçer. Korkut Ata öykülerinde Burla Hatun savaşçılığı, Sırma Hatun ise güzelliği simgeler.
BURŞUN
İkiz atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun adlı uçabilen iki at. Tıpkı bu atların isimlerinde olduğu gibi Cengiz Han'ın devleti oğulları arasında ikiye bölerek Ak Orda ve Gök Orda adını vermesi, renklerin çağrışımı bakımından önemlidir. Bu tabirler asimetrik karşıtlık oluştururlar. Yani her ikisi de olumlu, fakat biri diğerine göre biraz daha baskındır.
BÜKE
Yılana benzer dev bir sürüngen biçimindeki efsanevi yaratık. Çoğu zaman kanatlı olarak tasvir edilir. Uçabilir. Ağzından ateş saçar, dişlerinden asit akıtır. Derisi zırh gibi pullarla kaplıdır. Moğolların söylencelerinde Buka Noyan adlı varlık devlerin babasıdır ve dokuz oğlu vardır. Bunların hepsi de Yelbüke'dir (ejder görünümlü bir tür dev). Masallarda Bükeler suyun önünü keser ve bırakmak için karşılığında kurban ister. Suyu kendi egemenliği altına alarak yaşama sahip olacaktır. Bazen ejderhaların ruhları başka bir yerde ve genellikle bir balığın, ayının, kuşun veya geyiğin karnında saklıdır ya da altın veya gümüş bir sandığın içinde bulunur. Onları öldürebilmek için engelleri önce ruhlarını bulmak gerekir. Örneğin, Demirbüke adlı ejderhanın yedi canından biri yedi ırmağın ötesinde yer alan yedi ovanın ilerisindeki yedi dağın ardında bulunan yedi boynuzlu bir geyiktedir. "Subuka/Suvbuga" ise denizlerde veya göllerde yaşayan bir canavardır.
BÜKREK VE SANGAL
İyi ve kötü ejderhalar. Türk ve Altay Mitolojilerinde birbirleriyle çok vahşi ve acımasızca savaşan iki ejderha. Savaşırlarken görünümleri "Yin-Yang" sembolünü anımsatır. Devasa kertenkelelere benzerler. Kanatları yoktur, bu nedenle uçamazlar, uzun boyunları ve çok güçlü pençeleri vardır. Bükrek, dünyanın sonundaki tüm denizlerin birbirine bağlandığı büyük okyanusta yaşar. Sesinin çok güzel olduğu ve dünyanın öbür ucundan bile duyulduğu söylenir. Onun sesini duyan kötü ejderhalar kaçacak yer ararlar. Sangal adlı kötü ejderhayla yaptığı dokuz yıl süren savaşı kazanmıştır. Her bin yılda yeryüzüne iner. Sangal ise kötü güçleri temsil eder. Dünyanın sonundaki Oddenizde (ateş denizi) yaşadığı rivayet edilir.
BÜRKÜT
Kartal tanrı. Güneşin sembolüdür. Yeniden doğuşu, ebedi yaşamı, ölümsüzlüğü, güneşin doğuşunu simgeler. Ateşi, sıcaklığı ve hasat mevsimini çağrıştırır. Bu kuş o kadar büyüktür ki, ay onun sol kanadını, güneş de sağ kanadını ancak kapatır. Bürküt (Merküt) kuşu şamana kendinden geçerek yaptığı yolculukta eşlik eder. Yağmur yağdırabilme gücüne sahiptir. Bolluğu ve bereketi temsil eder. Kazakistan bayrağında sırtında güneş taşıyan bir kartal vardır. Bu kuş türü aynı zamanda görünmez alemle olan bağlantıyı temsil eden bir ruh olarak da görülür. Şamanlar onun yardımına başvurur. Kartallar bazen yiğitleri bütün olarak yutar ve onlar da onun karnından tekrar sağ olarak çıkmanın bir yolunu bulurlar. İlk şamanları yeryüzüne Merküt getirmiştir. Şaman olacak bir çocuğun ruhu bir kartal tarafından yutulur. Bu kartal çayırların ortasında bulunan kızılçamla kara kayın ağaçlarından birinin tepesine yumurtasını bırakır. Bir süre sonra yumurta çatlar ve içinden bir çocuk çıkar, ağacın hemen altında bulunan bir beşiğe düşer. İyi şamanlar kızılçamdaki kızıl yumurtadan, kötü olanlarsa kara kayındaki kara yumurtadan çıkarlar. Bu kartal tüm ömrü boyunca o şamanı korur ve yardımcı olur. Sibirya inançlarına göre Tanrı insanlara yardım etmesi için kartalı yeryüzüne göndermiştir. İnsanlar onun dilini anlamayınca da kartal bir ağacın altında uyuyan kadını gebe bırakır ve doğan çocuk şaman olur. Buryat kağanının karısının bir kartalla girdiği ilişki sonucu şaman olduğu anlatılır. Buryatların ilk şamanı da Bürked adını taşır. Bu şaman istediği zaman rahatlıkla öbür dünyaya atlayabilir. Merkit kabilesi kara bir kartaldan türemiştir.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder