CAG İYESİ/ÇAGLIK İYESİ
Banyonun koruyucu ruhu. Banyo yapan insanlara zararsız şakalar yapar. Bazen kendisi yıkanır ve sesi duyulur. Cağlık genellikle oturma odalarındaki tahta sedirlerin veya divanların bir köşesinde bulunur. Üzerindeki örtü açılarak sedirin bir köşesindeki sabit olmayan tahtalar kaldırıldığında altından içinde yıkanılabilecek bir boşluk ortaya çıkar. Eskiden taştan, daha sonraları kısmen betondan yapılan bu basit banyo alanının dışarıya suyun akmasını sağlayan bir gideri bulunur. Cağlık iyesinin bu mekanda yaşadığına, bazen dışarıya çıktığına, kimi zamanda tahtaları kaldırarak cağlığı açıp kendisinin yıkandığına inanılır.
CAYIK
ırmak tanrısı. ırmaklara, göllere ve sulara ve bazen de rüzgarlara hükmeder. 17 ırmağın kavuştuğu yerde yaşar. Ayrıca ruhsal gök yolculuklarında şamanlara yardım ettiği söylenir ve ayinlerde onun temsili görüntüsü beyaz kumaştan yapılır. Bir efsaneye göre Büyük Tufan'dan sonra gökyüzüne çıkmıştır ve göğün üçüncü katında oturur. Dizgini gökkuşağı, kamçısı boz alevli şimşektir. Su yılanı veya su ejderi kılığına bürünebilir. Yerlerden sular fışkırtabilir. Kendisi için "yayık kaldırma" adı verilen saçı (kansız kurban) törenleri yapılır. Özellikle ilkbaharda davarların ve atların "avuz/ağuz" adı verilen ilk sütleriyle bulgur karıştırılarak yapılan lapalar ırmaklara saçılır. Tölösler "tayık" dedikleri bu ruha yalnızca ağır belalar geldiğinde yakarırlar. Altaylarsa ırmaklar taştığı zaman "Yayık sudan çıktı" derler ve onlara göre Ak Yayık gök tanrılarının habercisi, Sarı Yayık ise yeryüzü tanrılarının habercisidir. Kazak ve Kırgız söylencelerinde Tepegöz'ü kör eden kahramanın adı da "Yayık'' (Jayık) olarak geçer. Cayık'ın insanları kötülüklerden koruduğuna da inanıldığı için "koruçı/koruçu" (koruyucu) olarak nitelenir.
CEDEY
Korucu tanrısı. Altındağ'ın koruyucusudur. Yedi köpeği vardır. Köpekleriyle birlikte Altındağ'a giden yolu korur. Başında takılı tolgasıyla betimlenir. Kaya Kapısı adlı yeraltı geçidinin başında durmaktadır. Bu kapı büyük bir denizin (Ak Deniz) ötesindedir. Zincirlerle bağlanmış yedi azgın köpeğiyle bu Ak Deniz'in ötesinde kıyamet gününü beklemektedir. Bazen yeryüzünde kötülüklere neden olduğu söylenir. Şamanla Erlik Han (yeraltı tanrısı) arasında arabuluculuk yaptığı da anlatılır.
CEMBİL
Dağ tanrıçası. Dağları koruyan bir tanrıçadır. Köroğlu Destanı'ndaki Çenlibel/Canlıbel!Çamlıbel yer adıyla yakından ilgilidir. Köroğlu'nu koruyan bu dağ tanrıçası zaman içerisinde bir yer adına dönüşerek daha gerçekçi bir motife bürünmüştür. Azerilerin Köroğlu Destanı'nda Çenlibel olarak geçen dağın adı, söylencenin Anadolu'daki versiyonunda Çamlıbel olarak yer alır. Cembil bazen de Köroğlu'nun annesinin adı olarak ifade edilir doğrudan. Başka bir bakış açısıyla geçen zaman içerisinde onu var eden yerlere kişilik verilip anlatılarda annesi haline getirilmiş olması da mümkündür. Köroğlu'nun başı sıkıştığında bu dağlara sığınmıştır. Dağ, su ve ağaç gibi tüm kutlu unsurlar burada toplanmıştır. Ayrıca Türk ülkelerinde Cambıl/Canbıl/Jambıl/Janbıl gibi yer adlarına günümüzde de rastlanmaktadır.
CONGOLOS
Kayıp cini. Kışın en soğuk zamanında ortaya çıkar. Evin kapısına gelerek, içeride bulunanlardan birisinin adını seslenir ve dışarı çıkarıp peşine takarak götürdüğü o kişiyi kaybeder. Bir daha o kişiden haber alınamaz. Kapı ve pencere önüne pancar yemeği koyulursa musallat olmaktan vazgeçeceğine inanılır. Karakoncolos adlı varlıkla alakalıdır.
CURUNTAY
Yasa tanrısı. İlahi yasaları yazar. Yasaların yazıya dökülmesi anlayışı derin bir içeriğe sahiptir. Sözün yazılı hale getirilmesi onun somutlaştırılması demektir. Bir anlamda vücut bulması, canlı bir varlığa dönüşmesidir. Gerçekten de çağdaş hukuk anlayışında pek çok ülkede kanunların yazılı olması esastır.
ÇADIR İYESİ
Çadırın koruyucu ruhu. Her çadır için farklı bir koruyucu ruh (iye) vardır. Çadır iyesi bazen geceleri çadırın etrafında gezerken görülür. Kimi zaman da içeridekileri tehlikelere karşı gürültü çıkararak uyarır. Örneğin bir yabancı geldiğinde, çadırın yakınındaki bekçi köpeğini ürküterek havlamasına neden olur. Zaman zaman komşu çadırların iyelerinin birbirleriyle kavga ettikleri bile düşünülür, bu durumda ortaya çıkan gerilim nedeniyle anlaşmazlık çadırlarda yaşayanlar arasına da yansır.
ÇAK
Şeytani özellikleri olan varlıklardır. Başlarında önder olarak bir "Ulu Çak" bulunur. Bu çirkin görünümlü, hırıltılı sesi olan 12 başlı bir varlıktır. Yeraltında yaşarlar, yaz gelince yüzeye çıkıp ağaç köklerinde barınırlar. Kısa boyludurlar. İslamiyet'i kabulden sonra Arap kültüründe Deccal'ın soy atası olarak anılan tek gözlü "Şik" adlı varlıkla özdeşleştirilmiştir. Çulım Türklerinde şamanların "Çak Çak" veya "Çek Çek" diyerek ruhlardan yardım istediği bazı kaynaklarda söylenir. Tatarlarda Çakra adlı doğal bir gücün varlığına inanılır ve bunun dağlarda bir ruh olarak belirebileceği düşünülür.
ÇAKAY
Yıldırım tanrısı. Şimşekler ve yıldırımlar çaktırır. Attığı oklar yıldırımlardır. Yıldırım Tengricilik inancında kutsal bir olgu olarak kabul edilir. Eski Türkler gökten yere inen bu ışıklı yakıcı unsurun "Yıldırım İyesi" veya "Yıldırım Tanrısı" tarafından gönderildiğine inanırlardı. Onlara göre yıldırım ve şimşek Tanrı'nın başlıca silahı ve gücünü gösterme biçimidir. Söylencelerde gökten gelen yıldırımın parçalarından hazırlanmış olan kılıçlardan bahsedilir. Örneğin yıldırımdan yapılmış oldukları için Köroğlu ve Attila'nın kılıçları kutsal kabul edilir. Türk ve Moğol halk inanışa göre, yeryüzünü kötü varlıklardan arındırmak için, yıldırım tanrısı kendi oğullarını yeryüzüne gönderir. Çakay Han yerdeki kötü ruhları izler ve onların saklandığı ağaçların üzerine yakıcı ateşini gönderir. Bu nedenle yıldırım düşen ağaçtan bir parça alınıp saklanırsa o eve kötü ruhların giremeyeceğine inanılır. Ayrıca yıldırımın düştüğü yere kimi zaman tapınak yapılır. Bazı Türk toplulukları yıldırım tanrısına süt ya da ayranı saçı (cansız kurban) olarak verirler. Süt yıldırım ateşini söndürebilen ve uzak tutabilen tek şeydir. Yıldırımın düştüğü yer artık Çakay Han'a aittir ve orayı kimse mülk edinmez. Moğollar şimşek ve yıldırımdan korkarlar. Moğol tarihinde yıldırım ve çakan şimşekler nedeniyle yarım kalan veya kaybedilen savaşlar olduğu söylenir. Türkler yıldırım düşünce at sürüp göğe ok atarlar. Çünkü yıldırım da Tanrı'nın okudur. Onun oklarının görüldüğünün aynı biçimde karşılık verilerek böylece kendisine bildirilmesi gerekir. Baharda ilk düşen yıldırım Yılgayak'ın (yeni yılın) habercisi demektir. Yıldırım ve yılgayak sözcüklerinin kökensel ortaklığı (yıllı/il kökü) bu bakımdan dikkat çekicidir.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder