Yabgu
Hun Devleti’nin başında, “en büyük” anlamına gelen yabgu (shan-yü) vardı. Aynı mânâdan anlaşıldığı kadarıyla yabgu, elinin altında tebaaları bulunan bir hükümdar demek değildir. Fakat, sayısı 24 olan diğer beyler arasında en önde gelen kişidir. Yabgunun iktidarı büyüktür, ama mutlak değildir. Bu iktidar, boy aristokratları yani her biri 2 bin süvariden 10 bin süvariye kadar ulaşan silahlı güce sahip beyler tarafından sınırlanmıştır. İlk yabgular, muhtemelen seçim yoluyla işbaşına geliyorlardı. (Bu mümkündür; çünkü Çinliler Me-te’ye kadar olan yabguların silsilesini tesbitte zorlanmaktadırlar). Daha sonrakilerin seçiminde de tahta oturtma (kotarma) usulü uygulanmıştır. Bazıları ise, nadiren de olsa tahttan indirilmiştir. Mesela 102 yılında “.. oğlu küçük olduğu için, Hunlar, yabgunun küçük amcasını tahta geçirmişlerdir.” 85-60 yılları arasında ise, prensler yeni yabgu seçimi için kurultaylar topladıklarından, benzeri olaylar olagelmiştir. Fakat tahttan uzaklaştırma kurumu, ancak belli şartların mevcudiyeti halinde devreye girmiştir. Tahtın miras yoluyla bir sonrakine bırakılması usulü ise, çok daha sonraları uygulanmıştır. Gerçi, zaten yabgu tahtını genelde oğluna bırakıyorsa da, iktidarın bu şekilde devri yaygınlaşmıştı. Burada, seçim geleneğinin tamamen yabgunun hür iradesine bırakılması şeklinde tedricî bir gelenek değişikliğine şahit olmaktayız. Yabgu, başkumandan ve aynı zamanda diplomatik ilişkilerinde son sözü söyleyen kişi olmanın yanı sıra, dinî merasimlere de riaset ederdi. Yani yılda bir defa yabgunun otağı önünde yapılan kurban takdim merasimini yönettiği gibi, günde iki defa da güneşe veya aya karşı saygıyla eğilme vazifesini resmen icra ederdi.
Önemli Boylar
Me-te döneminde önemli boyların sayısı üçtü: Kuyan [Hu-yen], Lan ve Su-pu. Kuyan, Türkçe bir kelimedir ve “tavşan” anlamına gelir. Su-pu da Türkçedir ve “il, ülke, memleket” anlamındadır. Lan ise Çince bir kelimedir ve “orkide” demektir. (Eski dönemlerde Çin’in milli çiçeği). Bu boyların terkibinde, Hunlar’ın türeyişlerinin izlerine rastlıyoruz. Bu izler, Shung Wei’den Lan’a doğru uzanır. Ku-yan ve Su-pu ise, eski “Hu”ların torunları olarak karşımıza çıkıyorlar. Çinliler, Kuyan boyunun reisine prens (k’un) değil, hükümdar (wang) adını vermektedirler ki, bu boy temsilcileri, yabgunun akrabalarının en önemli kesimini teşkil ederler. Yabgunun mensup olduğu boya ise, Hsi Lü-an-ti denilmektedir. İktidar, yukarıda adı belirtilen ailelerin inhisarındaydı. Bunun yanında yabgunun hanımları, ancak bu boylardan olabileceği gibi, devletin üst düzey memurlukları da veraset yoluyla devrolunuyor, yani özellikle beylikler miras olarak bırakılıyordu. Mesela devlet hakimleri, devamlı olarak Su-pu boyundan seçilirdi. Bu gözde boyların dışında, tâli derecede öneme sahip boylar da vardı, ama bunların yönetimi de, yine o boylardan çıkan prenslerin elindeydi. Bunlara bey denilemezdi. Çünkü seçim yoluyla değil, miras yoluyla iktidara geliyorlardı. Bazan bağımsız hareket etme girişimleri de oluyordu, fakat oligarşi yönetimi bu tür separatist hareketleri başarıyla bastırıyordu. Bununla birlikte, her bir prens ve beyin emrinde, kendini merkez yönetime karşı koruyabilecek, ayrıca boyunun çıkarlarını savunabilecek yeterli sayıda silahlı kuvvet bulunduğu için, bu boylar yabgunun iktidar sahasını sınırlıyorlardı.
Memurî Hiyerarşi
Hunlar’da yönetim sistemi, oldukça geniş ve karmaşıktı. Doğulu ve batılı olmak üzere ikiye ayrılan devlet memurlarını veya daha doğru bir ifade ile devlet erkanını da birkaç gruba ayırabiliriz. Bir kere, “doğulu” [sol] ve “batılı” [sağ] tabiri “büyük” ve “küçük” anlamındadır. Birinci gruptakilere Chu-ki-prens denilirdi. Chu-ki [t’u-ki] kelimesi ise “bilge” anlamındadır. Veliahtlar, Doğu Chu-ki prens [sol bilge elig] lerden olmak zorundaydı. Ancak bu hak, sık sık ihlal edilirdi. İkinci grup Lu-li-prens [sağ bilge elig]; üçüncü grup ulu-şef; dördüncü grup ulu-t’u-yü ve beşinci grup ise ulu-tang-hu idi. Bu en yüksek dereceli memurlar, daima yabgunun mensup olduğu boyun fertleriydiler. Bunların miras yoluyla sahip oldukları ülüşleri yoktu, ama üstlendikleri önemli görevlerle birlikte ülüşler de edindiler. Rütbenin yükselmesi halinde, yabguyla birlikte boyun derecesi ve ülüşü de değişirdi. Yabgu soyundan türeyen prensler, istisnaî bir aristokrat rütbesiyle birlikte mevki sahibi olurlardı. Bu rütbe, her zaman kabiliyete ve yaşa göre verilmezdi. Bu yüzden, yabgu ailesinden gelen aristokratların yanında, yabgunun akrabalarından olmayan ve bey vazifesi gören kabiliyetli aristokratlar bulunurdu. Bunlara ku-tu-hou (Guduhav okunur) denilirdi. En üst düzey beylerin “yardımcıları”ydılar ve yönetimde bütün işleri onlar becerirlerdi. Üst düzey beyler gibi onlar da ayrı boylarla bağlantılı değil, aksine merkezî yönetim sistemine bağlıydılar. Bütün beylerin şahsî ordusu vardı ve bu ordular, en az birkaç bin, en çok onbin kişi olabilirdi. 24 beyden başka bir de boy beyleri vardı. Bunlar, boylarla yakınlığı bulunan ve bir tür klan reisi durumunda olan prenslerdi. Alashan eteklerinde göçebe olarak yaşayan Hü-chui ve Hun-shieh prensleri ile, doğu sınır boylarında yaşayan Hsi-ju (Siju okunur), Ku-hsi (Gusi okunur) vd. klan prensleri gibi. Me-te döneminde bunların bir önemi yoktu, fakat daha sonra merkezî iktidar çökünce, bunlar ön plana çıktılar.
Şu halde, Hun aristokrasisini üç gruba ayırabiliriz: Doğuştan prensler, hizmet aristokratları ve boy beyleri. Yabgu, böylesine güçlü bir kesime hesap vermek zorunda olduğu gibi, onlar da onsuz bir şey yapamazlardı. Beyler ve kabile ileri gelenleri, sadece geleneklere değil, aynı zamanda sahip oldukları silahlı güçlere de güvenirlerdi ve yabgu da prenslerin arzusunun hilafına bir şey yapamazdı. Elbette bu durum, yönetimin çoğunlukla elini kolunu bağladığı gibi, yabguların iktidarını sınırlayarak, onların birer despota dönüşmesini de engellemekteydi. Mevcut belgelerden, Hun Devleti’nin esasen patriarkal yapı şartlarının ortaya çıkardığı oligarşik bir yönetim olduğu anlaşılmaktadır.
Lev Nikolayeviç Gumilev
Ruscadan Çeviren D. Ahsen BATUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder