16 Ağustos 2022 Salı

TÜRK TARİHİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 





Avrasya’nın geniş bozkırları tarihin ilk devirlerinden itibaren Türk kökenli halklara yurtluk etmiştir. Bu sebepten İslam Öncesi Türk tarihi sadece Orta Asya’da değil, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyinde, hatta Macaristan ovalarına uzanan geniş sahada da gerçekleşmiştir. Milyonlarca kilometre karelik bu alanlar coğrafi olarak aşağı yukarı aynı iklim özelliklerini göstermektedir. Türk tarihinin bilinen en eski devirlerinden XI. yüzyıla kadar Türk kökenli topluluklar Moğolistan’ın doğusundaki Kerulen Irmağı’ndan Tuna boylarına kadar çok geniş bir alanda hareket etmişlerdir. Nitekim bu geniş alanda söz konusu halkların (boyların) izlerini takip etmek, bir bakıma erken dönem Türk tarihini aydınlığa kavuşturmaktır. Ancak, kaynakların çoğu Türk dilinde değil, komşu milletlerin dillerinde (Çin, Fars, Arap, Grek, Latin ve Rus dillerinde) yazılmıştır. Bu durum Eski Türk tarihini araştırmayı zorlaştırmaktadır. Ancak, söz konusu alanın tamamında eski Türk dilinin yadigârları bulunmaktadır; runik alfabe de denen bu oyma yazı çoğunlukla taşların üstüne kazınmıştır.


Eski Türk topluluklarının su kaynakları (ırmak, göl vs.) ve yaylak-kışlak hayatı üzerinde kurulu bir sistemleri vardı. Bu her boyun kendi insan topluluğu ve ekonomisinin temel dayanağı olan hayvanlarıyla birlikte yaşadığı belirli bir alan olduğu anlamına gelmektedir. Aslında, genel bir bakışla burada söz konusu edilmesi gereken iki önemli özellik ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Türk göçleridir. Bu normal bir yaylak kışlak hayatı değil, çeşitli nedenlerle yaşadıkları bölgeyi kitleler halinde terk ederek, çok uzun mesafeler kat etmek suretiyle bir başka alana gitmeleridir. Bunlar çok önemli tarihi sonuçlar doğurmuştur. Siyasi ve ekonomik olmak üzere göçlerin iki temel sebebi vardır. Ekonomik sebep denince özellikle nüfusun artması nedeniyle otlakların yetersiz kalması, kuraklık veya ağır kış şartları yüzünden kıtlık çıkması ve başka etkenler gösterilebilir. Siyasi sebebe gelince özellikle Çin, Hsien-pi ve Moğol gibi kavimlerin baskısıyla yerlerini terk edip başka sahalara gitmeleridir.


Ikinci karakteristik özellik ise Eski Türk toplumunun sosyal yapısıdır. Bu sosyal yapıyı aileden (oguş) başlayarak, urug-boy, bodun şeklinde birbirinin içine geçen halkalar şeklinde belirtmek mümkündür. Bu sosyal sistem halkaları içinde boy birimi ön plana çıkmaktadır. Boyların toplumsal özellik olarak taşıdığı sosyal dayanışma ve dinamizm, bireylerine birlikte hareket etme arzusunu getirmiş ve çok uzun mesafeleri çetin mücadelelerle aşmalarını sağlamıştır.

 

 




Böyle bir sistemle zaman (derinlik) ve mekân (genişlik) denkleminde Türk boyları Avrasya bozkırlarında kendilerini gösterme fırsatı buldular. Özellikle kendilerine elverişli alanlarda hayvancılıkla uğraşarak (bozkır ekonomisi) hayatlarını sürdürürken kendi aralarında siyasi birlikler oluşturdular. Bu siyasi birliklerin bazıları imparatorluk seviyesine yükseldiler. Asya Hun İmparatorluğu bu alanda ilk örnektir. Hunların yıkılmasından sonra Orta Asya’da egemenlik Tunguz ve Moğol kökenli (Juan-juan) topluluklara geçti. Ama bu esnada bölgeden Çin’e göç edenler, Kuzey Çin’de küçük çapta Hun ve Tabgaç devletlerini kurdular. Batı yönünde göç edenler, Batı Türkistan ve Afganistan’da Ak Hun, Orta ve Doğu Avrupa’da Avrupa Hun devletlerini kurdular (IV. yüzyıldan sonra).


552 yılında Juan-juan hâkimiyetine son veren Gök-Türkler, tarihte Türk adıyla tanınan ilk devleti kurarlarken kısa sürede Orta Asya’nın tamamına hâkim oldular. Bu yeni sosyal ve siyasi sistem içinde ortaya çıkan urug, boy, bodunlar toplamı X. yüzyılın ikinci yarısında Selçukluların ortaya çıkışına kadar sürdü. Gök-Türkler zamanında kurumsallaşmış bir bozkır devleti açıkça görülmektedir. Ayrıca bu dönemde Türk dili Yenisey ve Orhun ırmağı kıyıları başta olmak üzere bölgenin birçok yerinde taşlar üzerinde kazınarak ilk örneklerini veriyordu. Sosyal, kültürel ve devlet teşkilatı bakımından Gök-Türk Devleti bütün Türk tarihi içinde model devlet olarak kabul edilmelidir. Uygur, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu ve Osmanlı devletleri bu model üzerinde yükselmişlerdir.


Aynı modeli Avrupa’ya taşıyan Avarlar, 558-805 yılları arasında önce bir imparatorluk kurdular, daha sonra Orta Avrupa’da derin etkiler bıraktılar. Attila Hunlarının kalıntıları ile karışan Ogurlar, Bulgarları meydana getirdiler. Büyük Bulgarya Devleti’nin yıkılmasından sonra Tuna, İtil (Volga) ve Kafkaslarda üç ayrı Bulgar topluluğu doğdu. Bir kısmı Hıristiyan, diğer bir kısmı İslam dinlerine girdiler. Bu arada özellikle vurgulanması gereken bir başka Türk kökenli topluluk ise, Sabarlardır. Onlar Batı Sibirya’dan kopup gelerek Kafkaslarda yaklaşık bir yüzyıl hâkim oldular. Bizans kaynaklarında, Sabarların teknolojik bakımdan gelişmiş olduklarından bahsedilmektedir. Ayrıca 520’li yıllarda İncil’in Türkçeye tercüme edildiği bile rivayet edilmektedir. Üç yüz yıllık bir ömre sahip Hazar Kağanlığı, farklı dinlere tanıdığı geniş hoşgörü ile tanınmıştır. Hazarlar zamanın iki büyük imparatorluğu olan Bizans ve İslam (Emevi ve Abbasi) imparatorluklarını Kafkaslarda başarı ile durdurmuşlardı. 860’larda Peçenekler, yüzyıl sonra Uzlar (Oğuzlar), devamında da Kuman-Kıpçaklar, Orta Asya’nın bozkırlarından koparak Doğu Avrupa ve Balkanlara gelerek önemli tarihi roller oynadılar.


Asya Hunlarının sonunda olduğu gibi Gök-Türk ve Uygur dönemlerinde de çok sayıda Türk kökenli topluluk Kuzey Çin yönüne doğru göç etmiştir. Gittikleri yerlerde (Kansu ve Ordos) önceleri küçük devletler kurdularsa da 50-100 yıllık bir süreçte asimile olarak çinlileştiler. Ancak, bu bölgelerde günümüze kadar onlardan kalan bazı unsurlar vardır.

Alıntıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak