ETÜGEN
Yeryüzü tanrıçası. Toprağı ve yeryüzünü, ayrıca toprağa dayalı üretimi, tarımı ve hasadı temsil eder. Devleti, egemenliği ve ayrıca mecazen emeği ve helal kazancı simgeler. Toprağı ve toprakla ilgili tüm unsurları, bitkileri ve hayvanları korur. Konur (kahverengiye çalan kızıl) saçları vardır. İnsanların bilmediği bir yerde topraktan (kerpiçten) yapılmış evinde yaşar. Son derece alçakgönüllüdür.
Onun yaşadığı Ötügen (Ötüken) şehri Türklerin yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan dünyaya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Orhun Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır ve Göktürk Devleti'nin başkenti de yine burada kurulmuştur. inanca göre bütün büyük devletlerin başkenti burada kurulmalıdır ki devletler uzun ömürlü, bereketli olabilsin. Bazı kaynaklarda oğlunun adının Kılan olduğundan bahsedilir.
EV iYESi
Evin koruyucu ruhu. "Ev Bekçisi" olarak da bilinir. Her evin kendi iyesi vardır. insanlarla birlikte aynı evde yaşar ve kimi zaman aileyi de korur. Bazen gözleri kor gibi yanan bir yılan olarak betimlenir. Bu nedenle evde görülen yılanın bereket getireceğine inanılır. Onu öldürmeden dışarı çıkarmak gerekir, aksi takdirde evin bereketi kaçar. İnsan biçimine girebilir ve ocak başında oturur. Bazen eşyaların yerini değiştirir. Ara sıra bağırarak insanları korkutur. Orta boylu, dağınık saçlı, esmer vücutlu ihtiyar bir erkek şeklinde betimlenir. Eve girildiğinde ona selam vermek gerekir. Yoksa küsüp gider ve evin bereketini de götürür, ev de bir süre sonra örene döner. Evi kara ruhlardan ve hastalıklardan koruduğuna inanılır. Ona kaz, tavuk, horoz, ördek gibi evcil kuş kurban edilir. Bir evden başka bir eve taşınılınca bir veda töreni yapılır ve bu tören sırasında Ev İyesi'ni yeni eve davet ederler. Bazen de onun için özel at koşulur ve onu eski evden yeni eve götürürler. Böylece onun gönlünü hoş ederek yeni mekanına alışması sağlanmış olur. Çuvaş kültüründe Ev İyesi'nin iki yardımcısı vardır:
1) Kilti Tura: Dam/Tam (ev) bekçisidir. Bu varlık genellikle karayılan olarak betimlenir.
2) Karta Tura: Damız/Tamız (ahır) bekçisidir. Genelde beyaz tavşan veya beyaz köpek kılığındadır.
GAL HAN
Ateş tanrısı. Ateşin ve ocağın devamlılığını sağlar. Moğol kökenli bir kavramdır. Al/Hal inancıyla bağlantılıdır. Türklerdeki Al (Hal) Ana'nın eril karşılığı olarak düşünülebilir. Tehlikeli bir varlıktır ve zaman zaman kızıp yangınlar çıkarır. Bu kelimeden türeyen ve ocak tanrısı olan Golomto Han adlı bir karaktere yine Moğol Mitolojisi'nde rastlamak mümkündür. Sibirya inançlarında ölüm ve hastalık getiren Kala adlı varlıklardan bahsedilir. Kala'lar yeraltında yaşarlar ve özellikle kalp hastalıklarına neden olurlar. Kaldaz denen ateş ciniyle de etimolojik bağlantısı bulunur.
GESER HAN
Abay Geser olarak da anılır. Türk, Moğol, Tunguz ve Tibet efsane kahramanı hakandır. Büke Beligte asıl adıdır. Moğol ve Tibet yönü ağır basar. Avrupalı araştırmacılar tarafından Sezar, Kayzer isimleriyle benzerliği dikkat çekmiştir. Moğol ve Tibet geleneğinde, gerçekleştirdiği akınlar ve yaptığı kahramanlıklar uzun destanlarda işlenmiştir. Tarihsel bir kişilik olduğu iddia edilmiş fakat ispatlanamamıştır. Mucizevi bir biçimde babasız doğmuştur. Tibet, Buryat, Bhutan, Moğol versiyonlarının hepsinde ortak motif olarak Geser olağanüstü bir doğumla dünyaya gelir. Bu yönüyle Moğolların Alankova adlı soy anası ve Hz. Meryem'in babasız çocuk doğurmalarını akla getirir. Hor görülen çocukluk yıllarından sonra hükümdar olur. Gökyüzünden tanrılar tarafından yeryüzüne gönderildiğine inanılır. Bir olağanüstü kahramanlık yaptıktan sonra ilk eşini elde eder.
Sonraki bölümlerde kavmini, insan kaynaklı ve insanüstü çeşitli tehlikelere karşı savunur. Halkını kurtarmak için gizli bir aleme yolculuk yapar. Türk destanlarındaki gibi yeraltına iner. Geri dönmeyi başarır. Bu durum destanda ölüp dirilme şeklinde görünür. Moğol, Tibet ve Ladakh halkları arasında bilinen bu kahramanlık destanın Türki desenlere pek çok açıdan uygun düştüğü ve Türk kaylarıyla (destanlarıyla) benzer yönleri olduğu açıkça görülür. Bu benzerliklerin ortaya çıktığı noktalar aynı zamanda hikayenin de ana hatlarını oluşturur. Örneğin Kırgız kahramanları gibi çocukken yeraltına iner. Yeraltı geçidine kayalık dağlardaki bir delik veya oyuktan girer. Tıpkı Türk Şamanı Karaçak (Karaşah) gibi dişi bir ruh aracılığıyla yönlendirilir. Bu koruyucu ruh, yeraltındaki korkunç düşmanlara karşı ona yardımcı olur. Kırgız efsane kahramanı Bolot gibi, o da ölümsüzlük yiyeceği ve yaşam suyu taşıyarak dünyaya geri döner ve kavmini iyileştireceği otu elde etmek için cennete giden bir kuşun sırtına biner.
GEYİK ANA
Geyik tanrıça. Bedenindeki lekeler yıldızların işaretleridir. Bazı Türk boylarına yol göstericilik yapar. Ak Deniz'den çıkarak Göktürklerin atasıyla birleşmiş ve soyları türemiştir. Efsaneye göre her gün güneş batınca bir Ak-Geyik (Ak-Buğu) kılığında sulardan çıkıp gelen "Su Ruhu': mağarada yaşamakta olan Türklerin atasıyla buluşarak onu deniz altına götürür ve sabah olunca da geri getirir. Görkemli çatal boynuzları ve kanatları vardır. İnsan biçimindeyken çok güzeldir. Masal veya söylence kahramanları bir geyiği kovalarken peşinden bir mağaraya girer. Burada rastladığı güzel kızın aslında geyik kılığına girdiğini (veya biraz daha gerçekçi versiyonlarda geyikler ile birlikte yaşadığını) anlar. Cengiz Aytmatov bir kitabında Yenisey kıyılarındaki kabilelerin bir savaşta katledildiğini ve sağ kalan küçük bir kızla erkek çocuğun ölmek üzereyken bir "Buğu" (geyik) tarafından kurtarıldığını anlatır. Büyüyünce evlenen bu iki gençten türeyen kabileye bu nedenle Buğu adı verilir ve onlar için "Maral Ana" kutsal bir varlıktır.
GEYİK ATA
Geyik tanrı. Bazı Türk ve Moğol boyları geyikten türediklerine inanırlar. Çoğu zaman soyun bir kolu Gökkurt'tan, diğer koluysa Gökgeyik'den gelmektedir. Kubamaral dokuz boynuzlu, boynuzları dokuz hudaklı olarak betimlenir. Geyikli Baba gibi erenler halk kültüründe sıklıkla yer alır ve bunlar daha eski çağlardaki Geyik Ata anlayışının farklı bir yansıması olarak ortaya çıkmış inançlardır. Anlatılanlara göre bir bey avlanırken güzel bir maral (geyik) görerek peşine düşer ve bir süre kovaladıktan sonra geyiği bacağından okla vurarak yaralar. Fakat maral kaçarak yakınlardaki Abdal Musa'nın tekkesinden içeri girip kaybolur. Bey geyiğini geri istediğinde postunun üzerinde oturan Abdal Musa cüppesini yukarı kaldırır ve bedenine saplanmış oku gösterir. Bazen kutlu bir hayvan olarak erenlerin veya ozanların yanında yer alırlar: "Yaramı sarsınlar şehitler ile/Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile." (Pir Sultan Abdal.)
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder