14 Ağustos 2022 Pazar

TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE GEÇEN KİŞİLER, KAVRAMLAR VE TANRILAR - 27

 


ÇAKILGAN


Şimşek tanrısı. Fırlattığı şimşekler onun mızraklarıdır. Şamanların davula vurarak ses çıkarmalarındaki amacın aslında şimşek çakmasına benzetmek olduğu düşüncesi de öne sürülür. Yeryüzündeki toplulukların ortak belleklerinde yıldırımlara ve şimşeklere dair anılar (söylenceler) bulunur. 


ÇARŞAMBA


Türklerde haftanın çalışma   günlerinin   sonuncusudur   (bazen de haftanın  tam  ortasıdır)  ve bu  nedenle  bu  güne  değişik  anlamlar yüklenmektedir. Diğer günlerden farklı olarak görülmektedir. Nevruz'dan önceki son dört çarşambaya özellikle Azeri kültüründe ayrı bir önem verilir. Nevruz yaratılışın aşamalarını simgeleyen dört öğeyle (su, ateş, rüzgar ve toprak) ilgili kutlamaları içerir. Genel olarak çarşamba günlerinde ve özellikle bu son dört çarşambada gece vakti dikkatli olunması ve doğaya (doğa ruhlarına) saygısızlık yapılmaması gerektiğine inanılır.

1. Su Çarşambası (Sular Nevruzu) : Ezel Çarşamba da denilmektedir. Bugünde su kanallarında düzenleme çalışmaları yapılır, su kaynakları ve kuyular temizlenir.  Henüz  gün  doğmadan  tüm  insanlar su kıyılarına veya kuyulara, çeşmelere gider. Önce ellerini yüzlerini yıkarlar ve sonra su üstünden atlarlar. Yaralılar yaralarına su sürer. İnsanlar birbirlerinin üzerine su serperler.  O  gün  sudan  geçenlerin yıl boyunca hastalığa yakalanmayacağına inanılır. Eski Türklerde su tanrıları Aban ve Yadan'ın onuruna türküler ve dualar okunduğu bilinmektedir.

2. Od Çarşambası (Otaş Navruzu): Üskü Çarşamba veya Addı Çarşamba olarak da bilinen gündür.  Bu gelenek eski Türklerin güneşe ve oda (ateş) olan kutsal inancından veya saygısından kaynaklanmaktadır. Geleneklere göre, bugün ateş yakılarak ateşin üzerinden atlandığı takdirde insanın içinde bulunan tüm kötülük ve çirkinliklerin yakılmış (ortadan kaldırılmış) olacağına inanılır.

3. Yel Çarşambası (Salhın Navruzu): Uyandıran Çarşamba veya "Esen Çarşamba" olarak da bilinir. Bu günde esen sıcak veya ılık rüzgarlar yazın gelişini insanlara haber verirler. Uyanan yel, daha önceden uyanmış olan suyu ve ateşi harekete geçirir. Nevruz şenliklerindeki Yel Baba töreni geçmiş çağlardaki yel tanrısı inancıyla ilgilidir. O gece söğüt ağacının veya kutlu sayılan başka bir ağacın altına gidilerek "Yel Baba" çağırılır. Eğer Yel Baba (Yel Ata) insanların sesini duyup eserse ve söğüdün dallarını toprağa dokundurursa, tutulan dilekler yerine gelecek demektir.

4. Yer Çarşambası (Toprak Nevruzu): Toprak Çarşambası veya Yılahır Çarşambası da denir. Nevruz öncesindeki son çarşamba gününde nihayet yer uyanır, nefes almaya başlar. Toprak artık ekilmeye hazır olduğu için ona tohum serpilebilir. Söylencelere göre geçmiş çağlarda gıda kıtlığından dolayı eziyet ve sıkıntı çekilen bugünde su, ateş ve yel bir araya gelerek Toprak Hatun'un yeraltı tapınağına konuk olarak giderler, ondan yiyecek isterler ve böylece uyumakta olan toprağı uyandırırlar.



ÇIS HAN


Kış tanrısı. Kış  mevsiminin  tanrısıdır.  Kış Baba veya Gış  Babay da  denir.  Bu  mevsimi  düzenler  ve  zamanında  başlayıp  zamanında sona ermesini sağlar. Kışın gerçekleşecek olayları belirler. Kışla köylerini (kışın kalınan köyleri) korur. Daha çok Yakutlar arasında inanılan bir kişiliktir. Tıpkı Ayaz Ata gibi o da çocuklara armağan dağıtmanın bir simgesi haline gelmiştir. Çıs Han (Kış Han) mavi ve beyaz renklerin ağırlıkta olduğu bir  cübbe veya kaftan giyer. İyi kalpli ve uzun sakallı bir yaşlı olduğu anlatılır. Elinde beyaz ve çok uzun bir asa taşır. Başındaysa çok uzun ve sivri iki boynuzu olan bir börk bulunur. Bu boynuzlar bağayı (veya mamutu) anımsattığından onu tanımlamak için "Kış Buka" (Kış Boğa) veya "Kış Mamont" ( Kış Mamut) sıfatları lakap olarak takılır.

ÇIVI


Savaş cini.  Geceleri birbirlerine ok attıkları söylenir.  Bu nedenle bu varlıkların bulunduğu söylenen yerlerde dışarıya çıkmaya korkulur ve mecburen çıkıldığında ise temkinli davranılır. Divan-ı Lügat-it Türk'te şu cümleler yer alır:

"Çıvı cinlerden bir bölüktür. Türkler şuna inanırdı ki, iki bölük birbiriyle  çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilayetlerinde oturan  cinler dahi kendi vilayetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilayet halkı da yener. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilayetin hakanı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar. Bu, Türkler arasında yaygındır görenektir."

Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere eski Türk inancında cinlerin veya ruhsal varlıkların  da tabi oldukları uluslarının veya kavimlerinin olduğu düşünülmektedir.



ÇOLPAN


Gezegenler tanrıçası. Gezegenleri yönetir ve birbirleriyle çarpışmadan hareket etmelerini sağlar. Adı gökyüzündeki en parlak gezegenlerden biri olan Venüse verilmiştir. Türklerde dişil olarak algılanmıştır (Moğollarsa eril olarak kabul ederler). Bir kelime benzerliği nedeniyle yanlış olarak "Çoban Yıldızı" dendiği de olur. Bir başka görüşse çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve bu nedenle de Çalpan'ın aynı zamanda bir Çoban Tanrıçası/Sürü Tanrıçası olduğudur. Çoban kılığında dağlarda gezdiği söylenir.

ÇOR


Cin. Gözle görülemeyen, ateşten yaratılmış varlık. İyicil veya kötücül olanları mevcuttur. Çor bazen de ruhsal hastalık anlamına gelir. Çor vurması, çor çarpması, çor değmesi gibi  deyimler  cinlerle  alakalı hastalıkları ifade eder. En çok da ağız eğilmesi, kısmi felç veya us kaybı bu olayla bağlantılandırılır. Her yerde bulunabilirler fakat göze görünmezler. Koruyucu ruh  değildirler.  Çarlar  başıboşturlar  fakat bir yere bağlı olabilirler (İyeler yani koruyucu ruhlarsa bir nesneye, canlıya veya varlığa bağımlıdırlar). Ağaç altı, örenler, yıkık evler, su kıyıları, köprü altları gibi doğanın sınırı olan yerlerde yaşamaları onların karanlık güçlerle olan ilgisini ortaya koyar. Demirden korkarlar. Besmele çekmek onları uzaklaştırır (Besmeleden çekinmeleri İslam'ın etkisiyle gelmiş bir unsurdur). Çarların başlarındaki kalpak veya papak ele geçirildiğinde ölür. Ölmeden önce de görünmezliğini yitirir. Çünkü görünmezliği sağlayan başındaki kalpaktır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, masal ve destanlarda sihirli börkünü giyerek görünmez olan kahramanlar vardır. Bu başlıkların cinlerden ele geçirilme olasılığı yüksektir. Yılan ve kuş görünümünde olanları vardır. Kılıktan kılığa girebilirler. Bu varlıklar niteliklerine göre ikiye ayrılırlar:

1- Akçora (Akçor): İyi ruh/cin.

2- Karaçora  (Karaçor):  Kötü ruh/cin.

Ayrıca çarların daha özel niteliklere sahip türleri de bulunur. Bunlar farklı özelliklere sahip olsalar da hepsinin ortak yönü, soyut varlıklar olmalarıdır.  Örneğin, Tatar halk kültürü içerisinde birbirinin akrabası olduğu söylenen iki varlıktan çok sık olarak bahsedilir:

1. Bıçura (Kiler Cini): Evlerde ve bodrumlarda yaşar. Kırmızı giysili kadın kılığına girebilen varlıklar olarak betimlenirler.

2. Arçura (Orman Cini): Ormanlarda gezer. Oyun oynamayı sever ve onun isteğini kabul eden olursa öldürene kadar gıdıklar. 



Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak