16 Eylül 2022 Cuma

İSKİT KÜLTÜRÜ-3

 İSKİTLERİN DİNİ





İskitlerde bütün göçebelerde ve dağlı kavimlerde olduğu gibi ruha inanış düşüncesi köklü bir geleneğe bağlıydı. Hayatları boyunca tabiatla mücadele eden bu insanlar, zaman zaman birtakım korkunç veya garip doğa olaylarıyla karşılaşmış ve açıklayamadıkları bazı şeyleri ruhlara atfetmişlerdir. Bu ruhları iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Bu ruhların bazıları onlara yardım etmekte, bazıları ise işlerini bozmaktadır (Hermann 1920: 1797). İskitlerin tapındıkları her varlık bir ruh taşımaktadır. İskitlerin özellikle Greklerle temaslarından önceki dininde Şamanizme ait unsurlar bulunmaktadır. Şamanizm, genellikle Sibirya'daki kavimlerin inanışlarını ifade eden bir tabir olup, bu kelime kuzey Asya halkları arasında büyücü, sihirbaz anlamına gelen şaman kelimesinden türemiştir (Buluç 1979: 320).




İskit dininde Şamanizmle birlikte görünen unsurlar Türk-Moğol kültür tarihinde de görülmektedir. Çok geniş bir sahaya yayılmış olan ve Türk-Moğol kültür tarihinin önemli bir bölümünü oluşturan Şamanizm, 18. ve 19. yüzyıllarda Georgi, Banzarov ve Şaşkov gibi bazı yazarlarca, eski bir din olarak gösterilmiştir. Buna karşılık, aynı yüzyıllarda Hıristiyanlık taassubu ile hareket eden diğer bazı araştırıcılar ise, Şamanizmin bir din sayılmaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Şaman, bir sihirbaz, kötü ruhları kovmak suretiyle hastalıkları iyileştirmeye çalışan bir üfürükçü ve nihayet gelecekten haber veren bir falcı veya kâhinden başka bir şey olmadığı için, Şamanizm de bir din sayılmazdı.


19. yüzyılın ikinci yarısında Radloff ve 20. yüzyılın ilk yansında Anohin, Culloch ve diğer birçok yazarlar Şamanizmi sadece Ural-Altay halklarının dini olarak göstermişlerdir. Bu inanış üzerine geniş bir araştırma yapmış olan Nioradze, Şamanizmde belli bir dinî sistemden çok, dine doğru bir gelişme safhası görmektedir. Ohlmarks'a göre ise, Şamanizm tam anlamıyla bir din sayılmazsa da, yayıldığı yerlerde dinin yerini almıştır. Ayrıca, W. Schmidt de Şamanizmi başlıca Gök Tanrı ve Yer Tanrı unsurlarından oluşan bir din olarak kabul etmektedir (Buluç 1979: 320).


İskitlerde ruhlar âleminin dışında bir de Tanrılar âlemi vardır. İskitlerdeki Tanrılar âlemi anlayışında Greklerin büyük etkisi olmuştur. Bu etki İskitlerin Karadeniz'in kuzeyindeki coğrafyaya yerleştikleri ve Greklerle temas kurdukları zaman başlamıştır. İskit Tanrılar âlemiyle ilgili bilgileri bize antik yazar Herodotos vermektedir. Fakat Herodotos'un İskit Tanrılar âlemi hakkında verdiği bilgiler oldukça sınırlıdır. Böyle bir inanış yalnız Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlara yayılmış İskitler arasında görülmektedir. Tamamen bozkır coğrafyasına yayılmış İskit/Saka toplulukları arasında mevcut değildir.





1) İskit Tanrıları



Yukarıda da bahsedildiği üzere, İskitlerde ruhlar âlemi inancı yanında bir de Tanrılar âlemi anlayışı vardı.

İskitlerin Tanrılar âlemine, Grek Tanrılar âleminin çok fazla etkisi olmuştur. İskitlerin Tanrıları tabiatıyla İskitçe adlarla adlandırılmıştır. Herodotos, İskitlerin başta Hestia olmak üzere en büyük Tanrılarının Zeus ve Zeus'un karısı olarak kabul edilen Toprak olduğunu bildiriyor. Sırasıyla Apollon, Göksel Aphrodite, Herakles ve Ares'in de yukarıda adı geçen Tanrılarla birlikte bütün İskitya'da ululandıklarını belirtmektedir. Ayrıca Herodotos, İskit dilinde Hestia'ya Tabiti, Zeus'a Papaios, Toprak'a Api, Apollon'a Oitosyros, Göksel Aphrodite'ye Artimpasa, Poseidon'a Thamimasadas dediklerini de bildirmektedir (Herodotos IV: 59).




İskitlerin polytheism dediğimiz çoktanrılılıkları Greklerin etkisi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu etkinin doğu İskitlere kadar ulaşıp ulaşamadığı tam olarak açıklığa kavuşturulamamasına rağmen, Greklerle temas kuran denizin ötesindeki Sakalara, yani Karadeniz İskitleri'ne ulaştığını anlamamız mümkündür. Elimizde bulunan yegâne kaynak Herodotos'un eseri olduğundan, bu konuda ancak onun verdiği bilgilerle yetinmek zorunda kalışımız da bilgilerimizi sınırlamaktadır. Değişik yerlerde üzerinde durulduğu üzere, İskit/Saka topluluklarının en büyük grubu olan Massagetler için ise, tek tanrı inancından söz etmektedir. Karadeniz'in kuzeyindeki İskitlerin dahi böyle bir inanca sahip olabilecekleri, Gök Tanrı'nın varlığı, diğer tanrı gibi isimleri verilenlerin ise dinlerinin tamamlayıcısı unsurlar olabileceği de hatıra gelmektedir.


2) Adak ve Kurbanlar



İskitler Tanrılarına çeşitli hayvanları adamış ve kurban etmişlerdir. En çok kurban ettikleri hayvan ise attır (Herodotos IV: 61). Herodotos İskitlerin kurban merasimleri hakkında da bilgi vermektedir. İskitlerin kurban merasimlerinin her yerde aynı olduğunu, kurbanların ön ayaklarının bir ipe bağlandığını, kurbanı adayan şahsın onun arkasında yer aldığını ve elinde tuttuğu ipi çekerek hayvanı yere yıktığını bildirmektedir. Hayvan yere düşünce, kurban hangi Tanrı'ya sunuyorsa, ona dua ettiğini, sonra hayvanın boynuna bir ip doladığını, ipin arasına bir sopa soktuğunu, sopayı çevire çevire sıkarak kurbanı boğduğunu ve sonra onların onu yüzüp, etini pişirdiklerini yazmaktadır (Herodotos IV: 61). Herodotos İskitlerin kesinlikle domuz kurban etmediklerini de bildirmektedir (Herodotos IV: 63).


Herodotos, Masagetlerin de Güneş'e at kurban etmelerinden bahsetmektedir ve bunu şu şekilde ifade etmektedir: "Tapındıkları biricik ilah, Güneştir. Ona atları kurban ederler ve bu suretle İlahların en süratlisine ölümlü mahlukatın en süratlisini sunduklarına inanırlar" (Herodotos I: 216).Vogullar, Ostjaklar, Votjaklar ve Altay Türklerinin buna benzer merasimlerde geyik, at ve sığır kurban ettikleri de bilinmektedir (Buluç 1979: 331).







3) Şamanlar ve Sihir


Eskiçağ kavimlerinin çoğunda bulunan Şamanlık İskitlerde de vardır. Şamanlar, genellikle kehanette bulunmak, büyü yapmak ve kurban kesmek gibi çeşitli işler yapmaktaydılar. Fakat bu işleri Şaman olmayan kimseler de yapabilmekteydiler. Hakiki Şaman'a ancak ruhlarla temasa geçilmek suretiyle halledilebilecek meselelerde müracaat edilmekteydi (Buluç 1979: 318-319).


İskitlerde Şamanlık üzerine Herodotos önemli bilgiler vermektedir. O, İskitlerde pek çok falcının bulunduğunu ve onların ileride olacak şeyleri söğüt değneklerine bakarak haber verdiklerini bildirmektedir. Bunun için değneklerden büyük demetler meydana getirdiklerini, onları yere koyup dağıttıklarını, sonra değnekleri birer birer ayırarak gelecekte olacak şeyleri söylediklerini, konuşurken değnekleri toplayarak bir demet haline getirdiklerini ve bu tür falcılığın onlara atalarından kalmış olduğunu anlatmaktadır (Herodotos IV: 67).




İskit toplumunda falcılar, yani Şamanların önemli bir yeri vardı. İskit hükümdarı hastalandığı zaman falcılara müracaat edilmektedir. En iyi üç falcı getirtilmekte ve falcılar yukarıda belirtildiği üzere, fala bakmaktadırlar. Falcılar hanedan üzerine birisinin yalan yere yemin ettiğini söylemektedirler. O şahıs getirilip hükümdarın huzuruna çıkarılmaktadır. Kendisi hanedan üzerine yalan yere yemin ettiğinden, hükümdarın hastalanmış olduğunu söylerler. O şahıs bunu inkâr edince, yine falcılar getirilmekte ve bunlar da yalan yere yemin suçlamasına katılırlarsa, o şahsın hemen kafası kesilmektedir. Adamı suçsuz çıkarırlarsa, yeni falcılar getirilerek, onlara da danışılmakta ve çoğunluk sanığı temize çıkarmışsa, ilk gelmiş olan falcı ölüme mahkûm edilmektedir (Herodotos IV: 68). Onlar bir arabaya çalı çırpı doldurup, öküzler koşulduktan sonra, elleri ve ayaklan bağlı bir şekilde arabadaki odunların içerisine atılarak, odunlar ateşe verilmekte ve ateşten ürken öküzler hareket etmektedir. Çoğu kez öküzler de, büyücülerle beraber yanmaktadır. Büyücülere verilen bu cezaya, eğer varsa, erkek çocukları da dahil edilmekte, sadece kızlarının yaşamasına müsaade edilmektedir. Öküzler onları, koşum kayışları yanıp, kendilerini kurtarıncaya kadar sürüklemektedir (Herodotos IV: 69). İskitlerde Şamanlığın son derece önemli olduğu, hastalanan hükümdarın tedavi edilmesinden de anlaşılmaktadır. Söğüt çubuklarıyla fala bakma usulü, günümüzde birçok gayrimüslim Türk topluluğunda hâlâ görülmektedir (Minns 1913: 87).





4) Yemin ve Kan Kardeşlik Merasimleri



İskitlerde yemin ve kan kardeşlik merasimlerine de rastlanmaktadır. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Herodotos bize bilgi vermektedir. Herodotos'un bildirdiğine göre; İskitler toprak bir kupanın içerisine şarap doldurmaktadır. Sonra yemin edecek olanlar bir sivri uçlu cisim ya da kılıç ucuyla derilerini çizerek, bu kabın içerisine kanlarını karıştırmaktadırlar. Sonra kabın içine bir pala, birkaç ok ve bir balta daldırmaktadırlar. Uzun bir dua okuduktan sonra yemin edip, sonunda yemin edenler ve orada ileri gelenler bu kaptaki kan karıştırılmış şaraptan içmektedirler (Herodotos IV: 70).


Yemin ve kan kardeşlik merasimlerinin İskitlerden başka Hunlar, bir Ural-Altay kavmi olan Macarlar ve Kumanlar arasında da yaygın olduğu bilinmektedir (Minns 1913: 87). Hun hükümdarlarından Huhanye MÖ I. yüzyılın ortalarında Çin elçileriyle anlaşma yaptığı zaman şaraba kan karıştırarak içmiştir (Biçurin 1950:78). Daha pek çok toplumda kan karıştırma ve kan içme geleneği olmakla beraber, İskitlerde görülen bu hukuki antlaşma ve kan bağlılığı esasına dayalı usul bu tür bağlılıkların en eski örneğidir (Ebert 1929: 98).


Bu geleneğin varlığı arkeolojik buluntularla da ispatlanmıştır. Kurganlardan bununla ilgili çok kıymetli pek çok eser çıkarılmıştır. Kul Oba'da bulunan bir altın varak üzerinde yer alan bir İskitli Kul, Oba'da Voronez kurganında ve daha başka yerlerde sık sık rastladığımız kıymetli madenden yapılmış oldukça süslü dinî karakterli bir kan çanağı olması muhtemel bir kabı sağ elinde tutmaktadır. Sol eli ise, bir ok çıkarmak için okdanlığa uzanmıştır. Yine Kul Oba'da bulunmuş olan başka bir altın kabartma üzerinde, birbirine sarılmış iki İskitli, tek bir kaptan bu kutlu kan içkisini içmektedir. Aynı sahneye Solocha kurganında bulunan bir altın plaka üzerinde de rastlamaktayız (Tarhan 1969: 159).


Belgelerin gösterdiği üzere, kendi kanlarından ve içkiden oluşan ve içine kendi kılıçlarını, oklarını ve mızraklarını koydukları daha önce doldurmuş oldukları karışımı içirerek ve bu esnada efsunlu sözleri uzun süre mırıldanarak iki savaşçı birbirlerine karşı ölünceye kadar sadık olma yemini yapıyorlardı. Biz bu kan kardeşlerinin oldukça hareketli hikâyelerini içeren literatürden ve onların birbirine yakın olan bağlarından günlük hayatta karşılaşılan tehlikelerin onlar için kesinlikle büyük önem arzetmekte olduğunu biliyoruz. Kendi kardeşi için savaşmaya şartsız olarak riayet etmenin yanı sıra, eşyalarından, karısından ve çocuklarından, görme duyusundan ve hayatından fedakârlıkta bulunma İskit ideallerinin elzem bir unsuruydu ve dolayısıyla bundan şeref duyuyorlardı (Rolle 1980: 69-70).


Yazılı belgelerde pek üzerinde durulmayan, fakat içme törenlerinin resimle tasvir edilmelerinde ortaya çıkan gerçek, her iki savaşçının tek bir kaptan, bir içme boynuzundan veya benzeri şeylerden içmeyi bu ciddi tören esnasında yapmasıdır. Geleceğin iki kan kardeşi içkiye kanlarını karıştırmış, birbirlerine çok yakın olarak dayanmış, her ikisi de kabı dudaklarına kadar kaldırarak bu karışımı içmişlerdir. Aynı anda içme belirgin bir şekilde bir önem arzetmektedir; onları ölüme kadar ve belki de öbür dünyada birbirine sıkıca bağlamıştır. Bu törene çevrede bulunan savaşçılar tanıklık yapmaktadır (Rolle 1980: 71).



İlhami Durmuş'un İskitler adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak