İSKİTLERİN DİLİ VE YAZISI
İskitlerin dili hakkında birçok çalışma yapılmıştır. Malzeme yetersizliği, İskitlerin dili üzerinde yapılan çalışmalardan istenilen sonuçların çıkarılabilmesine engel olmaktadır. İskitlerin dili yanında yazılarının olup olmadığı da önemli bir mesele olarak zihinleri meşgul etmektedir. Yazı Mezopotamya'dan Anadolu'ya, İran'a ve hatta batıda Yunanistan'a kadar yayılmışken, bu dönemde Urartulular, Persler çiviyazısını öğrenmişlerken, hatta Urartuluların bir de resim yazısı varken, "İskitler acaba yazıyı bilmiyorlar mıydı?" sorusu akla gelmektedir. İskitlerin çiviyazısı kültür sahası içerisinde uzun süre kalmaları ve bu coğrafyadaki kavimlerle temasta bulunmaları, onların yazıyı öğrendikleri ve kullandıklarını düşünmemizi mümkün kılmaktadır. Bu fikri Sus ve çevresinde bulunan çiviyazılı metinler de desteklemektedir.
1) İskitlerin Dili
İskitlerin hangi dili konuştukları bir mesele olarak karşımızdadır. Elde bulunan kaynaklar İskitlerin dili hakkında bazı ipuçları vermektedir. İskitlerin dili hakkında bilgileri çiviyazılı metinlerden ve antik Grek kaynaklarından öğrenmekteyiz.
İskitlerin dili hakkında en önemli bilgileri Sus'tan bulunmuş olan çiviyazılı metinler vermektedir. Bu dağınık olarak bulunmuş metin parçalarında fiillerin hemen hemen tamamı Türkçedir. Kelimelerin büyük çoğunluğu ise, Türk lehçelerinde kullanılmış ve halen kullanılmaktadır. Dağınık olarak bulunmuş bu metinlerde anira, onamak; arat, oturmak; daldu, doldurmak; du, dutmak, tutmak; git, götürmek, götürtmek; kappika, kapama; katzavana, kazımak; kutta, katmak; piri, barmak, varmak; rilu, yazmak; tartinta, tartın-mak; taufa, dayamak; tiri, deymek (Mordtmann 1870: 9, 15, 20-21, 24, 33-34, 36, 47-48, 58-59, 62) vb. fiiller bulunmaktadır. Aynı metinlerde çok sayıda Türkçe kelime bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Ata, Attata, Attati, Atta; ati, orta; ativa, ortasında; atzaka, uzak, uzun; balu, baru; gami, gemi; gik, gök; karata, kart; kiçi, kişi; çağrı, oğul; vitavana, öte yana; taka, tuğ; ufarri, öbürü; val, yol; vurun, yer, urun (Mordtmann 1870: 17,19, 23-24, 33, 35, 49, 55, 63, 66, 70) kelimeleri verilebilir.
Sus'tan bu metinlerin tahlili sonucunda Mordtmann, bu lisanı delillere dayalı olarak Sakaların Türk-Ugor dil köklü bir halk olduğunu, yani Ural-Altay dilinin kolları olan Fin-Ugor ve Türk-Tatar dilinin henüz ayrılmadığı zamandan olduğunu kabul etmektedir. Darius'un yazıtında adı geçen Saka haumavarga ve Saka tigrakhaudanın da Arî kavimlerden olmadığını kabul etmesine rağmen, "Qui trans mare habitant", yani denizin ötesine geçmiş olan Sakaları bu gruba dahil etmemektedir (Mordtmann 1870: 49-50). Oysa Kral Darius İskitler üzerine sefer yapmadan önce, İskit hükümdarları Sakesphares, Homarges ve Thamyris bir yere toplanıp vaziyeti görüşmüşlerdir (Junge 1939: 65). Daha önce de üzerinde durduğumuz ve hangi Saka gruplarına mensup olduklarını belirlemeye çalıştığımız hükümdarlar rahatlıkla mevcut durumu görüşebilmişlerdir. Bu, ancak üçünün de aynı dili konuşmuş olmalarıyla açıklanabilir.
Herodotos İskitlerin dini inançları ve Tanrılar âlemiyle ilgili bilgi verirken, İskitlerin Hestia'ya Tabiti, Zeus'a Papaios, Toprak'a Api, Apollon'a Oitosyros, Aphrodite'ye Artimpasa, Poseidon'a Thamimasadas dediklerini bildirmektedir (Herodotos IV: 59). Bunlardan en büyük Tanrı olan Papaios'un Türkçe Baba, Dede, Ata, Babir, Bayat; Thamimasadas'ın Denizin Atası; Artimpasa'nın Erdembaşı, Tabiti'nin Tapıt; Oitosyros'un Gongos, güneş olduğu kabul edilmektedir (Kuun 1981: LIX). Api kelimesi de Türkçe bir kelimeyi hatırlatmaktadır. Hemen hemen bütün Türk lehçelerinde Ebi, Ebe kelimesi doğuran kadın manasındadır (Arsal 1930: 10). İskitlerin kullanmış olduğu coğrafi adlar da Türkçe ile ilişkilendirilmiştir. Örneğin, Temerinda, Denizin Anası; Karumpaluk, Balık Gölü; Graucausus, Akkar; Silyn, Körfez vb. (Kuun 1981: LVII-LVIII).
Pers kaynaklarında denizin ötesindeki Sakalar olarak adlandırılan İskitlerin dilinden kalan gerek Tanrı ve gerekse coğrafya adlarının Türkçe ile bağlantılı olduğu görünmektedir. İskit coğrafyasında şüphesiz başka dilleri konuşan topluluklar olmasına rağmen, İskitlerin dilinin Türkçe ile bağlantılı bir dil ya da Mordtmann'ın Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga için kabul ettiği üzere, Fin-Ugor ve Türk-Tatar dil kollarının birbirinden henüz ayrılmadığı bir dönemde oluşmuş bir dil olduğu düşüncesi denizin ötesindeki Sakalar, yani Karadeniz İskitleri için de geçerlidir.
İskitlerin dili hakkında fikir verebilecek bir yazı da Kazakistan'da Alma-Ata yakınlarında Esik kurganından çıkarılmıştır. Küçük bir kap üzerindeki yazı deşifre edilmiştir. Altay Amancalov bunu, "Aya, sana ocuk; Bez çok, bugün icra azuk" şeklinde okumuştur (Amancalov 1971: 66). Bilim dünyasında en çok kabul edilen transkripsiyonu Olcas Süleymanov yapmıştır. Bu yazıyı, "Khan uya üç otuzi yok boltı utıg-sa tozıldı" şeklinde okumuş ve "Han'ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (Halkın?) adı sanı da yok oldu" diye günümüz Türkçesine aktarmıştır (Süleymanov 1970: 3). Sakalara atfedilen Esik kurganından çıkarılan bu yazının dilinin Türkçe olarak kabul edilmesi de Sakaların dilinin Türkçe olduğunu göstermek bakımından büyük önem taşımaktadır.
Gerek çiviyazılı metinler, gerek İskitlerin kullandığı bazı kelimeleri veren antik Grek kaynakları ve gerekse Esik kurganından çıkarılan yazı, İskitlerin dili hakkında kısmen de olsa bir hükme varmamızı mümkün kılmaktadır. Bundan dolayı İskit dilinin Türkçe ile bağlantılı olduğunu söylememiz mümkün olmaktadır.
2) İskitlerde Yazı
Önceki bölümlerde de bahsedildiği üzere, çok geniş bir coğrafyaya yayılan İskitler Ön-Asya'ya da giderek orada belirli bir süre kalmışlardır. Gerek Herodotos'un bahsettiği ve gerekse Sus ve çevresinde bulunmuş olan çiviyazılı metinlere dayanarak Mordtmann'ın ileri sürdüğüne göre, onlar bugünkü İran ve hatta Anadolu içlerine kadar olan yerlerde nüfuzlarını hissettirmişlerdir. MÖ 7. yüzyılın başlarında Asur imparatorluğu sınırına kadar ulaşan İskitlerin (Luckenbül 1968: 517), MÖ 4. yüzyılın başlarında hâlâ Anadolu'nun doğu kesiminde bir güç olarak bulunmaları (Ksenophon IV, 7: 18), onların çiviyazısı kültür sahasında ne kadar uzun bir süre kaldığını göstermek bakımından büyük önem taşır.
Bilim dünyasında çiviyazısı olarak kabul edilen ve MÖ 3100 yıllarında Sümerliler tarafından icat edilmiş olan yazı etkisini miladi yıllara kadar sürdürmüştür (Bilgiç 1982: 107). Bu yazı Mezopotamya sınırlarını aşarak, Anadolu, İran ve Yunanistan'a kadar yayılmıştır. İskitlerin Ön-Asya'ya doğru yöneldiklerinde bu yazı Asurlular, Persler ve Urartulular tarafından kullanılmaktaydı. Yani İskitler çiviyazısı kültür sahasına girmişler ve bu sahanın odak noktasında uzun sayılabilecek bir süre kalmışlardır.
İskitlerin çiviyazısı kültür sahası içerisinde epeyce bir süre kalmaları bu yazıya yabancı kalmadıklarını göstermektedir. Sus'ta bulunan yazıların, gerçek anlamda Türk olan Sakalara ait olduğu Mordtmann tarafından belirtilmektedir. Ayrıca, bu yazıların dilini Türk-Ugor diliyle bağlantılı görmekte ve bunu Sakaca olarak adlandırmaktadır (Mordtmann 1870: 77). Bu metinler bize onların çiviyazısını öğrendiklerini ve bu kültür sahası içerisinde kullandıklarını göstermektedir.
Kazakistan'da Alma-Ata yakınında, Esik kurganında bulunan runik yazı da büyük önem taşımaktadır. Bu yazı hakkında değişik görüşler beyan edilmiştir. Bazıları bu yazının ilgili küçük çanağın üzerine sonradan yazıldığını ileri sürmüştür (Akişev 1978: 59). Bu görüşü savunanların karşısında Türkologlar, bu yazının Orhun-Yenisey tipinde olup, dilinin eski Türkçe olduğunu, Altay dilleri grubuna dahil bulunduğunu ve runik bir alfabe ile yazılmış olduğunu ileri sürmektedir (Akişev 1978: 59).
Esik kurganından çıkarılan horizontal yazı 26 harften oluşmakta ve Orhon-Yenisey yazılarını hatırlatmaktadır (Süleymanov 1990: 85). Bu yazı önce de üzerinde durduğumuz üzere, Süleymanov tarafından "Han'ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (Halkın?) adı sanı da yok oldu" şeklinde gönümüz Türkçesine aktarılmıştır (Süleymanov 1970: 3). Yine ona göre, burada kullanılan 26 harf Göktürk metinlerinde kullanılan harflerin ilkel şekilleri olup, kullanılan kelimeler de yine Göktürkçede geçen kelimelerin eski şekilleridir (Süleymanov 1970: 1-3).
Pavlador bölgesinde Bobrovoye köyü yakınlarında yapılan arkeolojik kazılar sonucunda bir kurganda Saka dönemine, MÖ 5.-4. yüzyıllara tarihlendirilen runik yazı ele geçirilmiştir. Bir altın gem kayışı üzerine tutturulmuş kemik nazarlık bir karaca şeklinde oyulmuş ve bunda sağdan sola "Beyaz Maral" yazısı okunabilmiştir. Nazarlık üzerindeki runik yazının Türkçe konuşan Sakaların yazı sistemi olduğu belirlenebilmiştir. Bu yazı, runik yazının Güney Sibirya ve Kazakistan'daki atlı kavimler arasında, ancak çok geç çıktığı yolunda ortaya atılan görüşün belirgin bir biçimde yanlışlığını ortaya koymuştur (Amancolov 1989: 793-794).
İskitler çiviyazısı kültür sahasına ulaşıp, İran'dan Anadolu içlerine kadar nüfuz ettikleri ve burada bir müddet hâkimiyet kurdukları zaman zarfında çiviyazısını öğrenmişlerdir. Bunu açık bir şekilde Sus'ta bulunmuş olan çiviyazılı metinler göstermektedir. Buradan ele geçirilen metinlerin dilinin de Türkçe ile bağlantılı olması ve Sakalara ait olduğunun belirlenmesi, onların çiviyazısını öğrendikleri ve kullandıklarını göstermektedir. Esik kurganından bulunan küçük bir çanağa yazılmış olan yazının da runik yazı olduğu ve daha sonraki Göktürk yazısının öncüsü olduğu kabul edilmektedir. Esik kurganında bulunmuş olan bu yazının karakteri, kullanılan harfler ve şekilleri, Orhun-Yenisey yazısının karakteri, harfleri ve şekilleriyle karşılaştırılmış ve onların aynı olduğu belirlenerek, Esik kurganından bulunan yazının Orhun-Yenisey yazısının prototipi olduğu kabul edilmiştir.
İlhami Durmuş'un İskitler adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder