29 Aralık 2023 Cuma

KİRMAN SELÇUKLULARI

 


Selçukluların hakim oldukları bölgelerden birisi de Kirman'dır. Bu bölge; İran'ın güneyinde bir eyalet olup, bu eyaletin merkezi Kirman'dır. Kirman, doğuda Belucistan ve Sistan, kuzeyde Horasan, kuzey -batıda İsfehan ve batıda Fars eyaletleri ile çevrilmiştir. Güneyde ise Fars ve Uman körfezleri ile hudutlanmıştır.

Ulaşım bakımından Kirman; Fars'dan Sistan ve Hindistan'a; ayrıca Tahran, Kazvin, Kaşan, İsfehan ve Yezd'den geçerek yine Hindistan'a giden büyük yollar üzerindedir. Denizden ise İran'ın kuzeydoğusuna ve daha ilerilere giden ticaret ve hacc yolu üzerindedir.

Kirman eyaleti eskiden, kuzeyde Kirman, batıda Sircan, ortada Ciruft, doğuda Bem ve Nermaşir olmak üzere beş esas bölgeden meydana gelmişti. Eyaletin merkezi olan Kirman şehri, eskiden Şehr-i Guvaşir veya Berdesir olarak isimlendirilmiştir. Bugün ise Sircan, Ciruft ve Nermaşir birer harabe halindedir. 

Sasaniler devrinde (226- 651) Kirman eyaleti, şah ünvanını taşıyan bir vali tarafından idare ediliyordu. Bu bölgenin müslümanlar tarafından fethine ilk olarak Halife Hz. Ömer devrinde (634-644) başlandı. Basra valisi Rebi b. Ziyad ilk olarak Sircan şehrini itaat altına aldı. Bu sırada Sasani hükümdarı III. Yezdücerd, İsfehan'dan Kirman'a geldi. Basra valisi Abdullah b. Amir gönderdiği kuvvetlerle III. Yezdücerd'in Kirman'dan Horasan'a kaçmasını sağladı (650) . Böylece bu tarihten sonra Kirman, müslümanların eline geçti. Abbasiler devrinde (750-1258) Kirman eyaleti, başlangıçta Tahiriler (821)'e tabi bir bölge idi. Tahiriler'den sonra Saffariler'in idaresine geçen Kirman'da, 932 yılında Samaniler'den Emir II. Nasr'ın komutanlarından Muhammed b. İlyas'ın Benil İlyas adıyla anılan sülalenin hakimiyetini kurduğunu görüyoruz. 936 yılında ise, bu sıralarda yeni kurulmuş olan Büveyhi devleti, Kirman'ı ele geçirmek istedi. Ancak Büveyhiler'in kısa süre sonra buradan çekilmesi üzerine Muhammed b. İlyas Kirman'a tekrar sahip oldu. O, hutbeyi Samaniler adına okutmakla beraber, hakikatte bağımsız olarak kabul ediliyordu. Muhammed b. İlyas'ın oğulları arasında anlaşmazlık başladığı sırada, Büveyhiler'den Adududdevle bu fırsatı kaçırmayarak Kirman üzerine yürüdü ve 968 yılında buraya hakim oldu. Bundan sonra, Gazneliler, Sultan Mesud devrinde üç yıl gibi ( 1031-1034) kısa bir süre için Kirman'a hakim oldularsa da burası tekrar Büveyhiler'in hakimiyeti altına girdi. 



A -- KİRMAN SELÇUKLU DEVLETİ'NİN KURULUŞU


Selçuklular, devletlerinin kuruluşunda en büyük önemi haiz olan Dandanakan savaşını kazandıktan hemen sonra, Merv şehrinde büyük bir kurultay toplamışlar ve ele geçirdikleri toprakları hanedan mensupları arasında bölüştürmüşlerdi. Bu bölüşme sırasında Tabes vilayeti ile Kirman bölgesi Kavurd'a verilmişti.


Kavurd, Çağrı Bey Davud (990-1060) 'un oğullarının en büyüğü idi. Onun doğum tarihi ve çocukluğu hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Kavurd kelimesi, Türkçe olup kurt manasındadır. Kavurd'a bu isminden başka, Kara Arslan ve Ahmed denildiği de bilinmektedir. Onun basılmış olan bütün sikkelerinde ismi, “el-Melik el Adil Kara Arslan” şeklinde geçmektedir.

Gazneliler'in Dandanakan'da yenilmesinden sonra Selçuklu akıncıları, güneye doğru inmeye başladılar. Bu sırada Kirman, Büveyhiler'den İmadeddin Ebu Kalicar Merzuban (1024-1048) 'ın idaresinde idi. Tuğrul Bey, Rey şehrine girdikten sonra (1043), askerlerinden bir kısmını muhtemelen Kirman'a gönderdi. Bu Selçuklu askerleri, Kirman'a gelerek burasını önce yağmalamışlar ve sonra da bazı bölgelere sahip olmuşlardır. Bu durumu öğrenen Büveyhi emiri İmadeddin, kalabalık bir orduyu Ciruft kalesi yakınlarında bulunan Oğuzlar üzerine gönderdi. İki taraf arasında yapılan şiddetli savaşı, Büveyhiler kazandılar ve Kirman'da bozulan düzeni yeniden sağladılar. Böylece Kirman bölgesi bir kaç yıl daha Büveyhiler"in idaresinde kaldı.

Ancak kısa süre sonra Melik Kavurd, maiyetindeki beş-altı bin Türk süvari ile kendisine ayrılmış olan Kirman bölgesine girdi. Büveyhi emirinin Kirman'daki naibi kumandan Behram b. Leşker-sitan, Türkler'in geldiğini haber alınca, karşı koyamayacağını anladı ve Kirman'ın merkezi Berdesir'e çekilerek müdafaaya başladı. Türk askerlerinin okları karşısında güç durumda kalan Behram, Şiraz'da bulunan Ebu Kalicar'dan yardım istemek zorunda kaldı. Ancak yardım gelmeden Kavurd ile anlaşmak zorunda kaldı. Behram eman dileyerek şehri teslim etmeye ve kızını da Kavurd'a vermeye razı oldu.

Bu sırada yardım isteğini haber alan Ebu Kalicar, topladığı bir ordu ile Şiraz'a hareket etmiş, ancak Hennab kasabasına vardığı zaman ölmüştür. Onun ölümü hakkında kaynaklarda değişik rivayetler mevcuttur. Bir rivayete göre Behram, Türkleri sevmiş ve adamlarından birini göndererek Ebu Kalicar'ın bir cariyesini hediyeler vererek aldatmıştır. Bu cariye zehir vererek Ebu Kalicar'ı öldürmüştür. Onun ölümünden sonra beraberinde getirdiği ordu, Türk saldırısı ve Melik Kavurd'un büyüklüğü karşısında mücadeleyi göze alamayarak tekrar Fars'a döndü. Böylece 1048 yılında Kuzey Kirman ( Serd-sir), Selçukluların eline geçmiş oluyordu.

Kavurd, Berdesir'de hükümdarlık tahtına oturduğu zaman bölgenin halkı ile tanışmak ve görüşmek istedi. O devirde şehrin kadısı olan Ebu Muhammed Fezari'ye vezirlik görevini, Kirman kadılarının ceddi sayılan Debir Ebu'l-Hasan'a da kadılık makamını verdi. Her vilayetin kadı, şahne ve amillerine doğruluktan ayrılmamalarını emretti.

Kavurd, Kirman'ın kuzey bölgesini ele geçirdikten sonra, çok sayıda Türkmen gurubu Kirman'a geldi. Ancak onun hakim olduğu yüksek Serd- sir bölgesi burada yaşayan halkı besleyecek güçte değildi. Kirman'ı esas besleyen Germsir bölgesi idi. Bu bölge Bem, Ciruft, Mıhab, Habis (Şehdad) ve Belucistan şehirlerinden meydana geliyordu. Kirman için önemli olan bu bölge, Kufs denilen dağlı kavmin elinde idi. Bu kavim, uzun zamandan beri Büveyhiler'in aczinden istifade ederek başkaldırmışlar ve Ciruft'tan deniz kenarına kadar uzanan bütün Germsir bölgesine hakim olmuşlardı. Onlar, Fars hududuna ve Horasan taraflarına giderek yol kesiyorlar ve elde ettikleri mallarla ülkelerine geri dönüyorlardı. Sayılarının çokluğu ve arazinin dağlık oluşu, onlarla mücadeleyi zorlaştırıyordu.



Melik Kavurd, onların bu durumunu duyunca, bu kavmin kötü­lüklerini zorla ve açıkça ortadan kaldıramayacağını anlamış ve bu iş için bir hile düşünmüştür. Zengin hediyeler ve değerli hil'atlerle birlikte bir menşuru Kufs reisine göndererek bu bölgenin naipliğini kendisine bağışladığını bildirdi. Böylece arada sahte bir dostluk kurulmuş oldu. Kavurd, bundan sonra da, kendisinin yakınlarından biri olan Hace ile anlaşarak onu sahte bir cezalandırma sonucu Kufs reisinin yanına gönderdi. Hace, Kavurd'u Kufs reisine şikayet ederek bağışlanması için aracı olmasını istedi. Hace, bir kaç ay Kufs reisinin yanında kaldı. Kufs reisi, mutlak bir şekilde ona itimat ediyor, gizli ve açık bütün işlerinde ona danışıyordu. Kavurd'un düşündüğü plan mükemmel bir şekilde yürümüştü. Hace, Kufs kavminin zayıf bir anını bekliyordu. Nihayet Kufs reisleri ve tanınmış şahsiyetleri bir düğün sebebiyle bir köyde toplanmaya karar verdiler. Hace, bu günü Melik Kavurd'a haber verince Selçuklu ordusu hemen yola çıktı. Kavurd iki gün iki gece süren bir yürüyüşten sonra Ciruft'a ulaştı. Oradan Kuh Kufcan'a vardılar. Bu sırada bütün Kufs kavminin büyükleri ve küçükleri orada toplanmış, içki içmek ve eğlence ile meşguldüler. Melik Kavurd, sabahleyin onlara ani bir baskın yaptı. Bu baskından sağ çıkan olmadı. Melik Kavurd ve beraberindekiler, Kufs kavminin süs eşyaları, giyecek, binek ve sürülerinden ne buldularsa ganimet olarak aldılar. Böylece Melik Kavura, Kirman'a tamamiyle hakim oldu (1050-1051). 


B-  KİRMAN SELÇUKLU DEVLETİ'NİN GELİŞME DEVRİ


Melik Kavurd, Kirrnan'a hakim olduğu zaman, Arabistan yarımadasının doğu ucundaki Uman (Umman) Büveyhiler'in idaresi altında idi. Ancak Hariciler bir isyan sonucunda buranın hakimi Ebu Muzaffer'i yenerek Umman'ı ele geçirdiler. Ancak Büveyhiler bu yenilgiyi kabul etmeyerek, Şehriyar b. Tafil idaresinde bir orduyu Uman'a gönderdiler. Şehriyar Uman'a tekrar hakim oldu.

Diğer taraftan Melik Kavurd, Kirman'a hakim olduktan sonra dikkatini zengin ve çeşitli hazinelerle dolu olan bu bölgeye çevirdi. Ancak bu bölgeyi zaptetmek için denizden gitmek gerekiyordu. Bunun için Kavurd, Hürmüz emiri Bedr İsa'yı huzuruna çağırarak, kendisini ve askerlerini Uman'a nakletmek için her türlü hazırlığı yapmasını emretti. Hürmüz emiri buna itaat ederek gemileri ve mürettebatını hazırladı. Kavurd, hayatında ilk defa gördüğü denizde, Uman sahillerine doğru yelken açtı. Böylece o, idaresi altındaki gemiler ile Selçuklu tarihinde ilk deniz aşırı seferini gerçekleştirmiş oldu.

Türk kuvvetlerinin Uman sahiline çıkışı, buranın Büveyhi hakimi Şehriyar, askerler ve halk için beklenmedik bir olay olmuştu. Kuvvetlerini toplayacak zaman bulamayan Şehriyar, gizlenmeyi tercih etti. Selçuklular, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Uman'a hakim oldular. Melik Kavurd halka iyi davrandı, şahne ve yüksek memurları kendi adamlarından tayin ederek hutbe ve sikkenin kendi adına tahsis edilmesini istedi. Şehriyar, saklandığı bir fırında bulunarak Kavurd'un huzuruna getirildi. Kavurd, onu bağışlayarak yerinde bıraktıktan ve kendi adamlarından birini şahne tayin ettikten sonra tekrar Kirman'a döndü.




Bundan sonra Melik Kavurd Sistan ülkesini de ele geçirmeye çalışmış ve bu maksatla da oğlu Emiranşah'ı görevlendirmişti. Emiranşah, Sicistanlılar ile altı ay kadar savaştı, ancak bu savaşlardan kesin bir netice elde edilemediği ve Sistan üzerinde hakimiyet kurulamadığı bilinmektedir.

Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, İbrahim Yınal'ın isyanı sırasında Hemedan'a kapanmak zorunda kalmış ve burada kuşatılmıştı (1059). Bu durumda Sultan Tuğrul Bey, yeğenleri Kavurd, Yakuti ve Alparslan'dan yardım istemişti. Kavurd, kardeşleri ile birlikte amcası Tuğrul Bey'in yardımına koştu. Rey şehri önünde İbrahim Yınal, mağlup edilerek yayının kirişi ile boğduruldu (23 Temmuz 1059).

Melik Kavurd, devletini kurduktan sonra hudutlarını genişletmeye çalışmış, bu maksatla Uman'da sonra Kirman'ın batısında ve komşu eyalet olan Fars üzerine yürüdü. Bu sırada Fars'a Şebankare emirlerinden Fazluye hakimdi. Ancak burada bulunan Deylemli ve Türk askerler, ondan nefret ediyorlardı. Kavurd, önce bölgenin merkezi Şiraz'a doğru ilerledi. Fazluye onun geldiğini haber aldığı zaman, kalelerden birine sığındı. Kavurd, Şiraz önüne gelerek burayı kuşattı, halk karşı çıkarak üç gün süre ile savaştılarsa da neticede şehri teslim etmekten başka çare bulamadılar. Kavurd, şehir halkına karşı adalet ve iyilikle davrandı, Şiraz çevresindeki halk da ona itaat ederek adına hutbe okuttular.

Kavurd, bundan sonra Şiraz'dan kaçan Fazluye'nin peşinden gitti. Ona yetişerek altıyüz kadar adamını öldürdü, ancak Fazluye bir kez daha kaçmayı başararak bir dağ üzerindeki Cehrem kalesine çıktı. Bunun üzerine Kavurd, Şiraz'a geri döndü ve Sultan Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. Böylece Fars bölgesinde gerçek bir Selçuklu hakimiyeti kurulmuş oldu (1062).

Fazluye,,bir yıl sonra Şiraz'ı tekrar ele geçirmek için harekete geçerek, Deylemli ve diğer guruplardan meydana gelen kalabalık bir ordu ile Şiraz'a yürüdü. Fazluye'ye karşı çıkan Kavurd'un emrinde ise dörtbin Türk askeri vardı. İki tarafın orduları arasında şiddetli bir savaş oldu. Fazluye, bu defa da yenilerek Fesa'ya kaçtı. Daha önce Kavurd'a itaat için yemin edenler, bu savaşta Fazluye'nin yanında yer almışlardı. Bu sebeple Kavurd, esir aldığı yediyüz kadar Deylemliyi, kadı ve fakihlerden fetva aldıktan sonra el-Amri denilen bir nehrin kenarında boyunlarını vurdurdu. Böylece ülke Deylemlilerden temizlenmiş oldu.

Kavurd, hakim olduğu bölgelerde hutbeyi, önce Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah, sonra amcası Sultan Tuğrul Bey ve ardından da kendi adına okuttu (1063) .

Aynı yıl Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in ölümünden sonra çıkan taht mücadelelerine Melik Kavurd da katıldı. Onun amcasının yerine sultan olmak istediği anlaşılmaktadır. Hatta Kavurd, bu maksatla İsfehan'a kadar ilerlemiş, ancak bu sırada kardeşi Alparslan'ın Selçuklu tahtına çıktığını öğrenince Kirman'a dönmüştür. Kavurd, Selçuklu tahtına geçme arzusuna rağmen, kardeşinin sultanlığını kabul ederek önce Alparslan, sonra da kendi adına hutbe okuttu.

Kavurd'un Tuğrul Bey'in ölümü ile Fars'dan ayrılmasından sonra Fazluye, Şiraz'ı ele geçirmek için tekrar harekete geçti. Ayrıca Huzistan hakimi Hezaresb'den de yardım isteyen Fazluye Şiraz'a tabi yerleri yağmalamaya başladı. Kavurd derhal harekete geçerek Fazluye'yi Şiraz önünde ağır bir yenilgiye uğrattı ve adamlarından çoğunu öldürttü. Fazluye'nin tekrar kurtulduğu bu olayın ilgi çekici yönü, Sultan Alparslan'ın kardeşine karşı Fazluye'yi desteklemiş olmasıdır. Alparslan, Kavurd'dan çekiniyor ve onun ülkesini genişletmesini istemiyordu. Bu sırada Sultan Alparslan Anadolu gazasından dönmüş, Fazluye Hemedan kapısı önünde çeşitli hediyeler ile sultanın huzuruna çıkmıştı. O, Melik Kavurd'un kendisine yaptıklarını anlatarak onu sultana şikayet etti. Sultan Alparslan, Fazluye'ye iltifatta bulunarak Kavurd ve adamlarını Fars'tan uzaklaştırmak için askeri bir birlik tertip ederek onun emrine verdi. Daha sonra da Hezaresb'i başka bir birliğin komutanı yaparak Şiraz'a gönderdi. Bütün bunlara rağmen, kendisi de Fars'a gitmeye karar verdi. Sultan Alparslan İsfehan'dan ayrılarak Ocak 1065'de Şiraz'a ulaştı. Bu sırada Şiraz'da bulunan Kavurd, sultan Alparslan'ın geldiğini haber alınca deniz kenarındaki Bir kalesine sığındı. Kavurd'un askerleri, herhangi bir kargaşa çıkarmadan eman dilediler. Sultan Alparslan, onlara iyi davrandı ve Fars bölgesini tekrar Fazluye'ye verdikten sonra İsfehan'a döndü. Sultan Alparslan'ın bu bölgeyi Fazluye'ye vermesinden, Melik Kavurd'un daha fazla kuvvetlenmesini istemediği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine Melik Kavurd, Sultan Alparslan'ın kararına uyarak Fars'ı terketmiş ve Kirman'a dönmüştür.

Sultan Alparslan Fars'ı Kavurd'un elinden almasına rağmen, onu yine Kirman hakimi olarak bırakmıştı. Ancak Kavurd, bilgisiz ve cahil olan vezirinin tahriki ile sultana karşı isyana kalkıştı. Alparslan adına okunan hutbeyi kaldırarak, Kirman'da sadece kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı. Sultan Alparslan, bu durumu öğrenince derhal Kirman üzerine yürüdü (Haziran-Temmuz 1067). Selçuklu ordusunun öncü kuvvetleri ile yapılan ilk savaşta iki taraftan da çok kişi ölmüş, neticede savaşı Kavurd'un öncüleri kaybetmiş ve Kirman ordusu kaçmaya başlamıştı. Kavurd da kaçarak Ciruft kalesine sığındı ve buradan Sultan Alparslan'a itaat ettiğini bildiren bir elçi göndererek bağışlanmasını istedi. Sultan bu isteği kabul edip hatasına rağmen onu affetti. Sultan Alparslan, Kirman bölgesini tekrar Kavurd'a vererek buradan Fars bölgesine gitti.

Affedilmesinden sonra daha iki yıl geçmeden Melik Kavurd, tekrar isyan etti. Kavurd bu defa Sultan Alparslan'a karşı, eski düşmanı olan Fazluye ile anlaştı. Sultan bu durumu öğrenince önce Fazluye üzerine yürümek maksadıyla İsfehan'dan ayrıldı (Ekim 1068). Şiraz'a ulaştığında Fazluye, Hurşeh adında müstahkem bir kaleye sığınmıştı. Bunun üzerine Sultan Alparslan, Kirman'a gitmek için Şiraz'dan ayrıldı. Fazluye ile uğraşma görevini de Vezir Nizamü'l-Mülk'e verdi.

Bu sırada Melik Kavurd, Berdesir'de bulunuyordu. Kirman'a gelen Sultan Alparslan bu şehri muhasara etti. Nizamü'l-Mülk de bu sırada Fazluye'yi esir aldı (Mayıs-Haziran 1069) . Sultan Alparslan'ın huzuruna getirilen Fazluye affedildi. Bunu duyan Kavurd da Sultan Alparslan'a bir mektup göndererek affedilmesini istedi. Fakat, o bir taraftan da Alparslan'ın ordusundan bir gurupla anlaşarak ani bir hücum yapmayı düşünüyordu. Sultan Alparslan bu durumu öğrenince, Kavurd ile işbirliği yapanları öldürttü. Sonra da oğlu Melikşah'ı Berdesir'de bırakarak önce Şiraz'a, daha sonra da İsfehan'a döndü. Böylece Kavurd, bir kez daha Sultan Alparslan'dan kurtulmuş oldu,

Kavurd'un isyanlarına oğlu Sultanşah'ın sebep olduğunu düşünen Sultan Alparslan, Kavurd'a bir mektup yazarak Sultanşah'ın kendisine teslim edilmesini istedi. Ancak Kavurd, oğlunu teslim etmeyeceğini bildirdi. Kardeşine çok kızan Sultan Alparslan, onun idaresinde bulunan Fars bölgesini ve Kirman'ın bir kısmını Kavurd'un elinden aldı. Uğrunda ülkesinden bir kısmını kaybetmesine rağmen bir süre sonra Kavurd, oğlu Sultanşah ile anlaşmazlığa girdi. Bunun üzerine Sultanşah, Alparslan'ın yanına giderek ona itaat etti. Sultan ona iyi davranarak hediyeler verdi. Sultanşah, Alparslan'a, babası ile savaşarak Kirman'ı alabilmesi için 'yardımcı olmasını, istemişti. Alparslan, bu teklifi kabul ederek kalabalık bir orduyu onunla beraber Kirman'a gönderdi. Ancak Sultanşah, babası ile yaptığı savaşta başarılı olamadı. Böylece Alparslan'ın, baba-oğul arasındaki bir anlaşmazlıktan yararlanarak Kavurd'u itaat altına almak teşebbüsü sonuçsuz kalmış oldu, (1069-_1070).

Bütün bunlara rağmen Sultan Alparslan ölürken (24 Kasım 1072) yaptığı vasiyyet ile kardeşi Kavurd'a Kirman ve Fars bölgesini vermişti. Kavurd'un Şiraz'da oturmasını ve emrindeki ülkelerin Sultan Melikşah'ın kontrolünde olmasını istemişti. Ancak, kardeşinin ölümünü duyan Kavurd, Büyük Selçuklu Devleti tahtını ele geçirmek için harekete geçti. Kavurd, henüz onsekiz yaşında bulunan Melikşah'ı tecrübesiz ve genç buluyor, kendisinin geçmişteki başarılarına ve tecrübelerine güveniyordu. Ayrıca Selçuklu ordusundaki emirlerin kendisini davet etmesi ve yardım vaatlerinde bulunmaları onu tahrik ediyordu.

Melik Kavurd, önce Rey ve Hemedan arasında bulunan Türkmenler'in yanına gitmek istiyordu. Çünkü onlara güveniyor ve kolayca kendi tarafına çekeceğine inanıyordu. Bu maksatla emrindeki ikibin atlı ve dörtbin yaya ile merkez Rey şehrine hakim olabilmek için harekete geçti. Sultan Melikşah ve Vezir Nizamü'l-Mülk de Kavurd'un bu hareketini haber alarak ondan önce Rey şehrine vardılar. Şehirdeki hazineden bol miktarda para, elbise ve silah alarak Kavurd'dan önce Türkmenler'in yanına gittiler. Türkmenler'e bol miktarda para dağıtarak kendi taraflarına çektiler. Bölgeye iki gün sonra gelebilen Melik Kavurd, Türkmenlerin desteğinden yoksun kaldı. Yapılan ilk savaşta Emir Savtegin idaresindeki Melikşah'ın öncü kuvvetleri, Kavurd'un öncü kuvvetlerine hücum ederek onları dağıtmıştı. Asıl ordular ise Hemedan civarında Kerek hududunda karşılaştılar (15 Nisan 1073).

Savaşa ilk başlayan Kavurd olmuş ve önce Sultan Melikşah'ın sağ kanadına hücum etmişti. Melikşah'ın sağ kanadını bozguna uğrattıktan sonra, sol kanadını da bozguna uğratan Kavurd, aynı başarıyı Melikşah ve Nizamü'l-Mülk'ün bulunduğu merkezdeki kuvvetler karşısında gösteremeyerek mağlup oldu. Askerlerinin dağıldığını gören Kavurd, savaşı terk ederek Hemedan dağlarına kaçmaktan başka çare bulamadı. Ancak bir köylü, Sultan Melikşah'ın yanına gelerek Kavurd'un oğlu ile beraber yakın bir köyde bulunduğunu ihbar etti. Sultan Melikşah, Emir Temirel komutasında küçük bir ordu göndererek onun yakalanmasını istedi. Emir Temirel, Kavurd'u yakalayarak Sultan Melikşah'ın huzuruna getirdi. Sultan Melikşah, amcası Kavurd hakkında pek de iyi düşünmeyerek onu Emir Savtegin'e teslim etti. Savtegin de onu kendi, çadırında hapsetti.

Bu sırada Kavurd, affedilmesini istemiş, Büyük Selçuklu Devleti tahtını ele geçirmek ümidinden başka, kendi hükümdarlığından da vazgeçerek, hayatta kalmak için bir kenara çekilmeye bile razı olacağını söylemiştir. Nihayet Melik Kavurd, Hemedan'a götürülerek Ebu Haşim Caferi adındaki bir şahsın evinde hapsedildi. Ancak askerler arasında Kavurd yüzünden karışıklıklar çıkmasından korkuluyordu. Çünkü Selçuklu ordusundaki bir çok emir, Kavurd'un tarafını tutuyordu. Hatta savaştan hemen sonra Melikşah'ın askerleri, Nizamü'l Mülk'e başvurarak maaşlarının artırılmasını istemişler, bu yapılmadığı takdirde Kavurd'u tahta çıkaracaklarını söylemişlerdi. Bu durumda Kavurd'un bir an önce yok edilmesi gerekiyordu .. Nizamü'l-Mülk, bu tehlikeyi Melikşah'a anlatmış ve Kavurd'un öldürülmesini kabul ettirmiş olmalıdır. 

Kavurd'un nasıl ve hangi tarihte öldürüldüğü hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur. Bir kısım kaynaklar, askerlerin isyanından sonra onun zehirlenerek öldürüldüğünü, bazıları da onun yayının kirişi ile boğdurulduğunu zikrediyorlar (Nisan-Mayıs 1073).

Melik Kavurd'un Sultanşah, Emiranşah, Kirmanşah, Turanşah, Merdanşah, Ömer Hüseyin, Nuh ve Davud isminde çocukları vardı. Bunlardan Sultanşah ve Emiranşah, Kavurd ile birlikte savaşa iştirak etmişler, Sultanşah gözlerine mil çekilmesine rağmen sağ kalmış, Emiranşah ise ölmüştür.

Sultan Melikşah, amcasının ölümünden sonra onun idaresindeki vilayetlere Emir Savtegin'i tayin etmiş, ancak kaynaklarda Emir Savtegin'in Fars ve Kirman'a gittiği hususunda bir kayda rastlanamamıştır.

Melik Kavurd, adil bir komutan ve devlet adamı idi. Kavurd, cömertliği ve iyi idaresi ile halkı memnun bırakmış, onun zamanında Kirman halkı bolluk ve refaha kavuşmuştu. Ülkenin her tarafında kervansaraylar, camiler ve hamamlar inşa ettirmiş, kuyular açtırmıştı. Onun zamanında Kirman en parlak devirlerinden birini yaşamıştır.

Kavurd'un bir hükümdar olarak hatası, Büyük Selçuklu sultanlığını ele geçirmek için taht kavgalarına karışmak istemesidir. Sultan Tuğrul Bey'in ölümünden sonra tahtı ele geçirmek istemesi, kardeşi Sultan Alparslan'ın ondan çekinmesine ve daimi kontrol altında tutmasına yol açmıştı, Melikşah'ın sultanlığını tanımayarak isyan etmesi ise ölümüne sebep olmuştu.

Kavurd, kendisine ayrılan Kirman'a hakim olduktan sonra, bağımsız bir hükümdar gibi hareket ediyordu. O, hükümdarlık alametlerine uygun olarak çetr taşımaya başlamış ve çetrin üzerine Selçuklu hanedanında usul olduğu ok ve yay işaretlerini koydurmuştu. Kavurd, fetih hareketlerinde bağımsız bir şekilde davranıyor, hakim olduğu her yerde adına hutbe okutuyor ve sikke bastırıyordu.

Bütün bu hükümdarlık alametlerine rağmen, Kavurd'un önce müşterek hüküm süren Tuğrul ve Çağrı Bey'e, daha sonra da kardeşi Alparslan'a tabi olduğu anlaşılıyor. Kavurd, babası Çağrı Bey ölünceye kadar ona tabi olmuştu. Bunu, sikkelerinde Çağrı Bey'in adının zikredilmesinden anlamaktayız. Fakat Çağrı Bey öldükten sonra sikkelerinin hiçbirinde Selçuklu hükümdarlarının adını koydurmamıştır. Sultan Alparslan zamanında ise Kavurd, kardeşine tabi olmuş ve hutbede onun adını zikretmiştir. Böylece Kavurd, kendi idaresi altındaki bölgelerde bağımsız, bunun haricinde Büyük Selçuklu Sultanlarına bağlı kalmıştı.






1 -   KİRMANŞAH B. KAVURD



Melik Kavurd, Sultan Melikşah ile savaşmak üzere hareket ettiği sırada, Kirman'da yerine oğlu Kirmanşah'ı vekil bırakmıştı. Babasının ölüm haberini duyan Kirmanşah hükümdar oldu. Onun melikliği ancak bir yıl sürmüş, sonra ölmüştür.




2 -   SULTANŞAH B. KAVURD



Sultan Melikşah Kavurd'un oğullarının gözlerine mil çektirmek istediği zaman, bu işle ilgili görevli, işini baştan savma yapmış ve bu durumu da gizleyebilmişti. Daha sonra Hemedan'da hapsedildikleri evde Sultanşah ve kardeşleri, muhafızlardan biri ile dost oldular ve kaçmak için planlar hazırladılar. Neticede kaçmayı başardılar ve bir kaç gün içinde Kirman'a ulaştılar. Daha sonra Sultanşah Berdesir şehrinde Kirman Selçukluları tahtına oturdu (Eylül-Ekim 1074).

Sultan Melikşah, Sultanşah ve kardeşlerinin Kirman'a gittiklerini öğrendiği zaman kızmadı, onlara Kirman ve Uman'ı verdi. Ancak, bir müddet sonra Sultan Melikşah, büyük bir ordu ile Kirman'a yürüdü. Sultanşah onun harekete geçtiğini haber aldığı zaman Berdesir şehrine kapandı. Ancak kalabalık Selçuklu ordusuna mukavemet edemeyeceğini anlayan Sultanşah, bizzat Melikşah'ı karşılamak mecburiyetinde kalarak, ona büyük hediyeler takdim etti. Bunun üzerine Melikşah, Sultanşah'ı affederek yerinde bıraktı ve itaat edeceği hususunda verdiği sözde durması için yemin ettirdi. Melikşah, Berdesir önünde onyedi gün oturduktan ve kızlarından birini de Sultanşah ile evlendirdikten sonra tekrar İsfehan'a döndü (Haziran-Temmuz 1080).

Ocak 1085'de hastalanarak öldü. Kaynaklar Sultanşah'ın oniki yıl saltanat sürdüğünü zikretmektedirler.


3 -   TURANŞAH B. KAVURD



Sultanşah'ın yerine Kirman Selçukluları tahtına kardeşi Turanşah geçti. Emirler, Turanşah'ın bulunduğu Bem şehrine giderek onu merkez Berdesir'e getirdiler ve tahta oturttular (Ocak 1085). Daha sonra annesi, oğlunun melikliğini tasdik ettirmek için hediyelerle Sultan Melikşah'ın huzuruna gitti. Sultan Melikşah ona ikramda bulunup Turanşah'ı Kirman'a melik tayin etti.

Melik Kavurd'un ölümünden sonra Kirman Selçukluları'nın bir süre için komşu eyalet Fars'ın hakimiyetini kaybettikleri anlaşılıyor. Sultan Melikşah, 1073 Ramazan'ını İsfehan'da geçirmiş ve Fars eyaletinin idaresini Emir Humartegin'e vermişti. Ancak Humartegin'den sonra Fars'da karışıklıklar başladı. Melik Turanşah, Fars'ın bu karışık durumundan yararlanarak buraya iki sefer yaptı. Birincisinde mağlup oldu ise de ikinci seferinde Fars'ı aldı. Sultan Melikşah, onun Fars hakimiyetini tasdik etti (1086-1087).

Sultan Melikşah'ın ölümünden sonra onun eşi Terken Hatun, Turanşah'ın elinde bulunan Fars'a hakim olmak istemişti. Bu maksatla da Sultan Melikşah'ın emirlerinden Üner'i bir ordu ile Fars'a doğru yola çıkardı. Bu durumu haber alan Turanşah Şebankare emirlerinin de yardımı ile ona karşı çıkarak mağlup etti (Haziran-Temmuz 1094).

Turanşah zamanındaki diğer bir olay ise Uman halkının isyanı idi. Uman halkı, isyan ederek Kirman Selçukluları'nın şahnesini uzaklaştırmış ve şehre hakim olmuşlardı. Turanşah bu duruma derhal müdahale ederek bir ordu göndermiş, böylece isyancıları mağlup ederek Uman'da tekrar Selçuklu hakimiyetini sağlamıştı.


Melik Turanşah, onüç yıl hükümdarlıktan sonra Ekim-Kasım 1097'de öldü. Turanşah'ın lakabı kaynaklarda «Melik el-Adil Muhyiddin İmadüddevle» şeklinde geçmektedir. Elde mevcut iki altın sikkesinde görülen lakapları ise «Fahruddevle ve'd-Din II ve «Muizzü'd-Dünya ve'd-Din»'dir.




4 -   İRANŞAH B. TURANŞAH


Turanşah'ın ölümünden sonra, tek evladı olduğu anlaşılan İranşah, 5 Kasım 1097'de Kirman Selçukluları tahtına oturdu. Turanşah devrinde Büyük Selçuklu Devleti emirlerinden Üner, Sultan Berkyaruk tarafından Fars'a vali tayin edildi. Fars'ta ise Melik Turanşah'dan sonra Şebankareliler hakimiyet kurmuşlardı. Onlar Emir Üner'in Üzerlerine geldiğini öğrenince Melik İranşah'tan yardım istediler. İranşah, Kirman'dan Fars'a geldi ve Şebankarelilerin yardımı ile Emir Üner'i mağlup etti. Emir Üner İsfehan'a kaçtı (1098-1099) .

Melik İranşah, Fars seferinden sonra İsmail adında bir emire bağlı Türkler ile mücadeleye başladı. İsmaililer Batınilere mensup olmayıp Ehl-i Sünnet'ten idiler. İranşah bunlara karşı barış halinde iken, harekete geçmiş ve ikibin kişiyi öldürtmüştü.

Daha sonra günlerini şarap içmekle geçiren İranşah, birkaç arkadaşının teşvikiyle Batıni mezhebine girmiş, halka kötü davranmaya başlamış ve bu zulmünün yanısıra bir kaç kadı ve alimi de öldürtmüştü. Onun bu tutumu devlet erkanını endişelendiriyordu. Dindar bir kişi olan Atabeg Nasırüddevle, halktan bir gurubu da yanına alarak Kirman'dan ayrılıp İsfehan'da bulunan Melik Muhammed Tapar'ın yanına gitti. İranşah, Atabeg Nasırüddevle'nin gitmesinden sonra daha rahat hareket etmeye başladı. Ancak devlet ümerası ondan nefret etmeye başlamıştı. Zira onun Cuma günü namaz sırasında camide ulemanın ileri gelenlerini öldürmeyi planladığı anlaşıldı. Böylece dini bakımdan yol gösterenlerden mahrum kalan halk, kolayca Batıni mezhebine girecekti. Şeyhülislam ve devrin kadıları, bu durumu önlemek için İranşah'ın tahttan indirilmesinde birleştiler ve İslam dininden saptığı için öldürülmesine karar verdiler.

Cuma günü erken saatlerde halk, bu fetva üzerine ayaklandırıldı. İranşah, gulamlarından bir gurup ile emirlik sarayının damına sığındı. O af dileyerek bağışlanmasını istedi, ancak kabul edilmeyince Berdesir'den Germsir bölgesine yöneldi. Önce Ciruft'a gelen İranşah, oradan Bem tarafına gitti. Ancak Bem halkı, durumu bildiği için İranşah ve yanındaki askerlere hücum ederek çoğunu öldürdüler. İranşah ise Sumeyrem kalesine kaçmayı başarmıştı.

Berdesir'dekiler, İranşah'ın Sumeyrem kalesine sığındığını öğrendikleri zaman bir gurup askeri onun peşinden gönderdiler. Bu askerler, Sumeyrem'i muhasara ettiler. Bu sırada Sumeyrem kalesi komutanı Emir Muhammed, İranşah'a Batıni olduğu için kaleden ayrılmasını söyledi. Bu durumda İranşah için şehirden ayrılmaktan başka çare kalmamıştı. O şehirden ayrıldığı zaman, kaleyi muhasara eden Türk ordusu komutanı Ferah Kıpçak, Köşk-i Şiruye denilen bir menzilde ona yetişerek öldürdü ve kesik başını Berdesir'e getirdi (Ekim 1101).



5 --   AHSLANŞAH B. KİRMANŞAH


İranşah, melikliği sırasında akrabalarını sıkı bir şekilde takip ettirmiş ve onlardan bir kısmını kılıç ile, bir kısmını da zehirleterek öldürtmüştü. Görünüşte Kavurd soyundan Kirman Selçukluları tahtına çıkacak kimse kalmamıştı. Ancak Kirmanşah'ın oğlu Arslanşah bu takipten kaçıp kurtulmayı başarmıştı. İranşah öldürüldükten sonra emirler ve kadılar, onun Kuy-ı Gebran mahallesinde yaşadığını haber aldılar ve onu 16 Kasım 1101'de Kirman Selçukluları tahtına oturttular.

Arslanşah'ın tahta çıkışının ilk günlerinde, Uman bölgesinde isyanlar çıkmış ve Emir Ebu Sa'd Muhammed adlı bir şahıs, Uman'ın yarısına, Cenabe ve Siraf şehirlerine hakim olarak Basra emiri İsmail'e tabi oldu. Bunun üzerine Arslanşah, bu bölgeye giderek tekrar Uman'a hakim oldu.

Daha sonra Emir Çavlı'nın, Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar tarafından Fars valiliğine tayin edilmesi (1108-1109) ve onun Şebankarelileri itaat altına almak için amansız mücadeleye girişmesi ile bu bölgedeki Kirman Selçukluları hakimiyeti tehlikeye girdi. Atabeg Çavlı'nın önünden kaçan Şebankare emirleri Kirman'a sığındılar. Bunun üzerine Atabeg Çavlı, bu emirleri yakalamak için Kirman'a hareket etti. Arslanşah'a da bir elçi göndererek, Şebankare ümerasının Sultan Muhammed Tapar'ın teb'ası olduğunu ve bu sebeple kendisine iade edilmesi gerektiğini bildirdi. Melik Arslanşah ise onların affedilmesini istedi. Bunun üzerine Atabeg Çavlı, Kirman ve Fars hududundaki Furg kalesini muhasara etti. Melik Arslanşah muhasarayı haber alınca, altıbin kişilik bir süvari kuvvetini Atabeg Çavlı'nın üzerine yolladı. Kirman ordusu, Atabeg Çavlı'ya ani bir baskın yaptı. Askerlerinin çoğu öldürülen ve esir edilen Atabeg Çavlı kaçmak zorunda kaldı. Bu olaydan sonra barışseverliğini gösteren Arslanşah, esir alınanları serbest bıraktı. Onun bu iyi niyetine rağmen Atabeg Çavlı, bu yenilginin intikamını almak için Kirman üzerine ikinci bir sefer yapmayı düşünüyordu. Fakat ölümü sebebiyle bu düşüncesi gerçekleşemedi.

Melik Arslanşah'ın barış ve güveni sağlaması, bu devrede Kirman'ın siyasi mülteciler ve askeri yardım arayanlar için bir sığınak olmasına yol açmıştı. Yardım isteyenlerden birisi, Gazneliler tahtını ele geçirmek isteyen Behramşah idi. Gazneli Sultanı III. Mesud'un ölümünden sonra Arslanşah sultan olmuş, ancak kardeşi Behramşah taht mücadelesine girerek Arslanşah ile savaşmış ve yenilerek önce Sistan'a, oradan da yardım istemek için Kirman'a kaçmıştı. Melik Arslanşah, Behramşah'ı çok iyi karşılamış, ancak onun yardım için Büyük Selçuklu meliki Sencer'e gitmesini söylemişti. Bunun üzerine Melik Sencer'in yanına giden Behramşah, ondan aldığı yardım sayesinde kardeşi Arslanşah'ı mağlup ederek Gazneliler tahtına oturmuştur (1117) .

Bu olaydan Kirman meliki Arslanşah'ın muhtemelen Melik Sencer'e tabi olduğu anlaşılıyor. Onun tabiliği, Sencer sultan olduktan sonra da devam etmiş olmalıdır. Melik Arslanşah'a sığınan ikinci emir, Yezd'deki Kaküye ailesindendir. Bu olaydan yararlanan Kirman Selçukluları Yezd şehrine hakim olarak buraya şahne gönderdiler.



Melik Arslanşah doğuda Sencer'e tabi olmasının yanısıra, batıda da Irak'taki Selçuklular ile iyi ilişkiler kurmuştu. Irak Selçuklularından Sultan Mesud, Bağdat'ta Kirman Selçuklularından bir kız ile evlenmişti. Kirman meliki Arslanşah da Sultan Muhammed Tapar'ın kızı ile evlendi (1138).

Melik Arslanşah'ın erkek ve kız bir çok çocuğu vardı. Daha sağlığında çocuklarından bir çoğu ölmüştü. Hayatta kalanların içinde en büyüğü Kirmanşah idi. Arslanşah, ölümünden önce Kirmanşah'ı veliaht tayin etti. Ancak Kirmanşah, ehliyetsizliği ve anlayışının zayıflığı sebebiyle meliklik görevini yürütecek kabiliyette değildi. Arslanşah'ın çocukları arasında Muhammed, iyi ahlakı ve dürüstlüğü ile tanınmıştı. Muhammed, babasının yaşlandığını ve devlet işlerini göremez duruma geldiğini görünce iktidar için hazırlığa başladı. Nihayet babasının hastalığını bahane ederek Kale-i Kuh'a gönderip hapsettirdi ve kendisi Kirman Selçukluları tahtına çıktı. Arslanşah bu kalede üç yıl tutuklu olarak yaşamış ve muhtemelen 1145 yılında ölmüştür. Lakabı Muhyi'l-İslam ve'l-Müslimin olan Arslanşah 42 yıl gibi uzun bir süre 'Kirman'da hükümdarlık yapmıştır. Bu uzun süre, Kirman halkı için çok mesut bir devre olmuş, devrinde bütün Kirman'da imar faaliyetleri devam etmiştir. Ayrıca ticaretin yanısıra san'at ve ilim de gelişmeye başlamış, komşu ülkelerden ilim adamları Kirman'a gelmiştir.



6 -  MUHAMMED B. ARSLANŞAH


Melik Muhammed, tahta geçtiği zaman Rıbat-Ali-abid'a sığınmış olan kardeşi Kirmanşah'ı yakalatarak öldürtmüştür. Onun diğer kardeşi Selçukşah ise Berdesir'den güneye, Germsir bölgesine kaçarak hayatını kurtarmış, diğer kardeşi Kara Arslan Bey ise kendisinin lütfuna sığınmıştı. Ancak Muhammed, onu yanında tutmasına rağmen, o kadar küçük düşürücü davranışlarda bulundu ki, Kara Arslan Beg daha fazla dayanamayarak intihar etti. Yirmiye yakın kardeşleri olan Melik Muhammed, kardeşlerine acımasızca davranmış ve onların gözlerine mil çektirmiştir. Böylece o ilerde hükümdarlığını tehdit edebilecek kimseleri, daha başlangıçta etkisiz duruma getirmiş oluyordu.

Melik Muhammed devrinin başlıca siyasi olayı, kardeşi Selçukşah ile mücadelesi olmuştur. Selçukşah, Muhammed'in tahta çıktığı ilk yıl harekete geçmiş ve etrafına saraydan uzaklaştırılmış olanlar ile her şehirden asiler ve aşağı tabakadan meydana gelen bir ordu toplamıştı. O, Muhammed'in bulunduğu Ciruft şehrine geldi. İki ordu şiddetle savaştılar. Selçukşah mağlubiyetin yaklaştığını görünce önce Katif, sonra, da Uman'a kaçtı. Selçukşah'ın Uman'da iyi karşılandığı ve buranın kontrolünü ele geçirdiği anlaşılıyor.

Melik Muhammed, bütün hayatı boyunca Selçukşah'tan çekinmiş ve onun varlığından rahatsız olmuştu. Selçukşah, Muhammed'in melikliğinin son yıllarında zorunlu olarak bulunduğu Uman'dan kaçmış ve Kirman civarında kötülük tohumları ekmeye devam etmişti.

Öte yandan Kirman Selçukluları'nın bir zamanlar hakim oldukları komşu ülke Fars'ta bu defa yeni bir Türk devleti, Salgurlular hüküm sürmeye başlamıştı. Melik Muhammed'in, Salgurlular'dan Atabeg Sungur ile aralarında samimi bir dostluk vardı.


Muhammed, melikliğinin ilk yıllarında babası gibi Sultan Sencer'e tabi idi. Ancak Sultan Sencer'in Oğuzlar'a esir düşmesinden (1153) sonra, muhtemelen Irak Selçuklularından Sultan II. Muhammed b. Mahmud'a tabi olmuş ve onunla dostça ilişkilerini surdürmüştür.

Melik Muhammed, 27 Haziran 1156'da, takriben ondört yıl saltanat sürdükten sonra öldü. Lakabı Mugisü'd-Dünya ve'd-Din idi. O, adil, işbilir, bilgin, uzağı gören, alimler ile dost, ilmi seven ve önem veren bir hükümdardı. Onun melikliği devrinde Kirman, emniyet ve sükunet içinde bulunuyordu.



7 -   TUĞRULŞAH B· MUHAMMED


Melik Muhammed öldüğü zaman oğlu Tuğrulşah, Kirman Selçukluları tahtına çıktı (27 Haziran 1156). O, ilk iş olarak kardeşi Mahmudşah'ı Kale-i Kuh'da hapsettirdi. Amcası Selçukşah da onun melikliğini tanımadı. Bunun için Tuğrulşah, melikliğinin ilk yılında onu Anar hududunda yakalatarak öldürttü. Tuğrulşah, babası zamanında olduğu gibi Fars'daki komşuları Salgurlu Devleti ile dostluğunu sürdürdü.

Tuğrulşah devrinden itibaren Kirman Selçukluları Devleti'nde atabeglerin, yavaş yavaş melikler üzerinde ve devlet idaresinde söz sahibi olmaya başladıkları görülür. Bu devrede göze çarpan ilk atabeg, Alaeddin Bozkuş idi. Bozkuş, Tuğrulşah devrinde önce dadbeg ve sonra atabeglik görevlerine tayin edilmişti. Emrinde birçok gulamı vardı ve Kirman ordusunun büyüklüğü onun gulamları, hizmetkarları ve süvarileri ile sağlanıyordu. Daha sonra Atabeg Bozkuş'a, Müeyyedüddin Reyhan adındaki bir hacenin rakip olduğunu görüyoruz. Bozkuş öldükten sonra atabeglik Müeyyedüddin Reyhan'a verildi. Tuğrulşah'ın melikliğinin son yılında ülke işlerinin görülüp sonuçlandırılması, bütünüyle Atabeg Reyhan'ın üzerinde idi. Ayrıca Atabeg Bozkuş öldükten sonra onun oğlu Kutbeddin Muhammed de devlet içinde nüfuz sahibi olmuştu. Ona Berdesir'in dadbegliği ve şahneliği verilmişti.

Melik Tuğrulşah, 1170 yılı Mart ayında Ciruft'ta hastalanarak öldü ve Amr b. Leys mescidinde gömüldü. Tuğrulşah, yaklaşık ondört yıl hüküm sürmüştür. Lakabı Muhyi'd-Dünya ve'd-Din olan Tuğrulşah, adil, merhametli, nazik ve halka karşı müşfik bir hükümdardı. Onun zengin bir hazinesi, şükreden ve itaat eden halkı ve düzenli bir ülkesi vardı. Onun tek kusuru, içki ve eğlenceye düşkün olmasıydı.





FETRET DEVRİ



1-   BEHRAMŞAH B. TUĞRULŞAH



Melik Tuğrulşah'ın ölümünün yarattığı kargaşalık sırasında, Atabeg Müeyyedüddin Reyan'ın yardımı ile üçüncü oğlu Behramşah, Kirman Selçukluları tahtına oturdu. Emirler ve gulamlar, saraya gelerek ona biat ve hükümdarlığını kabul ettiler. Bu durum, Kirman Selçukluları devletinde bir fetret devrinin doğmasına yol açtı.

Tuğrulşah'ın en büyük oğlu ve veliahtı olan Arslanşah, atabegin meylinin Behramşah tarafına olduğunu anladığı zaman şehirden ayrıldı. Aralarındaki uygunluk sebebiyle Terkenşah da onunla birleştikten sonra, beraberce Bem tarafına yöneldiler. Kirman Selçukluları tahtına onlardan başka bir namzet daha vardı ki, bu da Behramşah'ın ağabeyi Turanşah idi. Turanşah, Behramşah'a bir adam göndererek Arslanşah'a karşı birlik olmalarını istedi. Ancak Turanşah ondan ümitsiz bir cevap alınca, melikliğin şimdilik bir hayal olduğunu anlamış ve kendisine bağlı emirler, Türkler ve yakın adamlarından oluşan bir gurup ile beraber Ciruft'tan çıkarak yardım bulmak gayesiyle Fars'a yönelmişti.

Ciruft'ta bu olaylar olurken Kutbeddin Muhammed b. Bozkuş, şahne ünvanı ile Berdesir'i yönetmekteydi. Kutbeddin Muhammed, Melik Tuğrulşah'ın ölüm haberini aldığı zaman, Behramşah adına hutbe okunmasını ve sikke basılmasını emretti. Böylece başkent Berdesir'de Behramşah'ın melikliği tanınmış oluyordu.

Arslanşah ise Ciruft'tan ayrıldıktan sonra Bem şehrine gelmiş, şehir halkı onu karşılayarak itaat etmişti. Böylece Arslanşah, hiç bir çaba sarfetmeden Bem'e hakim oldu. öte taraftan Ciruft'ta bulunan Türk ve Deylemli askerlerin bazıları Behramşah'tan tahta geçtiği sırada mal ve hediye almalarına rağmen, belki de büyük evlat ve veliaht olması sebebiyle Arslanşah'ın yanına kaçıyorlardı. Melik Behramşah ve Atabeg Reyhan, bu kaçanları duyup gördükçe gönülleri kırılıyor ve ümitsizliğe düşüyorlardı. Bir kaç gün Ciruft'ta kaldıktan sonra Berdesir'e gitmeye karar verdiler. Askerlerinin Arslanşah'ın yanına kaçmamaları için Bem'den uzak olan Batı yolunu izleyerek Berdesir'e ulaştılar. Ancak onlar Berdesir'e geldikten sonra buradaki karışıklık ve kıtlık yüzünden Arslanşah'ın taraftarı gün geçtikçe artıyordu. Melik Behramşah, Berdesir şehrine hakim olduktan sonra burada bulunan Kutbeddin Muhammed de Behramşah'ın devletinin çöktüğünü ve Arslanşah'ın yıldızının parladığını görünce, istikbalin Bem tarafında olduğunu anlamış ve bir gece taraftarları maiyeti ve gulamları ile birlikte Arslanşah'ın yanına kaçmıştı. Böylece Arslanşah'ın durumu daha da kuvvetlendi.

Taht için mücadele eden Turanşah, Fars'a ulaştığı zaman bu bölgenin hakimi Salgurlular'dan Atabeg Zengi, ona ikramda bulunmuş ve yardım için emrine bir ordu vererek Kirman'a göndermişti. Böylece Melik Behramşah ve Atabeg Reyhan, yeni bir güçlükle karşı karşıya kalmışlardı. Ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Neticede bu iki kardeşin anneleri olan Hatün-ı Rükni'nin Turanşah'a elçi olarak gönderilmesine karar verildi. Annelerinin her iki kardeşin aralarını düzeltmesi ve Arslanşah'a karşı beraber olmalarını sağlaması mümkün görünüyordu. Ancak Turanşah, annesinin sözlerini dinlemedi. Bunun üzerine Behramşah kendisine bir kurtuluş yolu aramaya başladı. O, beraberinde Atabeg Müeyyedüddin Reyhan, birkaç emir ve zengin bir hazine ile Berdesir'den ayrılarak Horasan'a kaçtı. Onların gayeleri, Horasan hakimi Müeyyed Ay-Aba'ya iltica etmek ve yanlarındaki hazineyle ondan ordu ve yardım sağlamaktı. Behramşah'ın bu ilk melikliği iki ay kadar kısa bir müddet sürmüştür.

Behramşah'ın ayrılmasından sonra, Turanşah Salgurlu ordusu ile Berdesir önüne geldi ve Kirman Selçukluları tahtına oturdu. Behramşah'ın kaçtığından habersiz olan Arslanşah da yediyüz gulamdan oluşan kuvveti ile Bem'den Berdesir önüne geldi. Ancak şehir önünde beşbin kişilik Salgurlu ordusu ile Turanşah'ı buldu. Ani bir hücumla onları mağlup ederek büyük bir zafer kazandı. Salgurlu ordusundan bir çoğu öldürüldü ve bir kısmı da esir edildi. Turanşah ve geride kalanlar Şiraz'a döndüler. Kirman, bir hafta içinde üç melik görmüş, neticede II. Arslanşah tek başına Kirman Selçukluları tahtına oturmuştu (1170).


2 -   II. ARSLANŞAH'IN İLK MELİKLİK DÖNEMİ


Arslanşah tahta geçtikten sonra Kirman bölgesinde beş-altı ay sakin ve emniyetli bir devre yaşandı. Herkes Turanşah ve Behramşah'ın meliklikten vazgeçtiklerini düşünüyordu. Ancak, sonbahar başlangıcında Turanşah, bir defa daha Atabeg Zengi'den yardım alarak Kirman üzerine yürüdü. Melik Arslanşah, Turanşah'ın Furg ve Tarım hududuna geldiğini haber aldığı zaman büyük bir ordu ile Berdesir'den çıktı ve Germsir tarafına yöneldi. Turanşah ve Salgurlu ordusu, Deşt-i Ber hududunda istirahat ederken Melik Arslanşah'ın baskınına uğradı. Bu ani hücuma mukavemet edemeyerk Salgurlu ordusu ile Turanşah, kurtuluşu Şiraz'a kaçmakta buldular.

Turanşah tehlikesini atlatan Arslanşah'ın Berdesirli askerlerden oluşan ordusu, son derecede sıcak olan Germsir'in havasından etkilenerek hastalanmış ve arkasından da veba salgını meydana çıkmıştı. Bu hastalık sebebiyle Melik Arslanşah'ın ordusundan çok sayıda kişi öldü.

Öte taraftan Behramşah, Horasan hakimi Melik Müeyyed Ay-Aba'nın yanına gittiği zaman ona bir çok hediyeler takdim ederek yardım istemişti. Müeyyed Ay-Aba da onun emrine, aralarında büyük emirlerin de bulunduğu üçbin kişilik bir kuvvet vermişti. Behramşah bu yardımı sağladıktan sonra Sistan yolu ile Kirman'a yöneldi. Onun Kirman'a geldiğini Ciruft'ta haber alan Melik II. Arslanşah'ın yanında çok az sayıda asker kalmıştı. Kaçmak veya savaşmak hususunda kararsızdı. Nihayet savaşa karar veren Melik II. Arslanşah, iki taraf ordusunun Kumadin sahrasında karşılaştığı sırada savaşı bırakarak . Hemedan'a, Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah'ın yanına kaçtı.

Arslanşah'ın bu meliklik müddeti dokuz ay sürdü. Böylece Behramşah, ikinci defa Kirman Selçukluları tahtına oturmuş oldu (Şubat 1171).



3 --   BEHRAMŞAH'IN İKİNCİ MELİKLİK DÖNEMİ



Behramşah tahta geçtikten sonra ona yardımcı olan Müeyyed ,Ay-Aba'ya mensup olan askerler Ciruft'u yağmaladılar. Ciruft önemli bir ticaret merkezi idi. Bu şehrin çevresindeki yağma, adam öldürme ve işkence birkaç gün sürdü. Diğer taraftan Atabeg Müeyyedüddin Reyhan da boş durmuyor, esir düşmüş bulunan vilayet büyüklerini tek tek huzuruna çağırıyor, onlara eziyet ediyor ve azarlıyordu. Böylece Behramşah ve kendisine muhalefet etmiş olanlardan intikam alıyordu. Behramşah ve Atabeg Reyhan'ın bu davranışları ve Ciruft'un yağmalanışı, Kirman'ın iktisadi hayatına büyük bir darbe olmuştur.

Melik Behramşah, Berdesir'e geldikten sonra muhtemelen Bem'e adamlar göndererek bu şehre de hakim olduğu anlaşılıyor. Behramşah Bem'e hakim olduğu zaman, bu şehrin idarecisi Ebu'l-Mefahir'in oğlunu yakalatmış, bu suretle daha önce II. Arslanşah'ın veziri olan Ebu'l-Mefahir'den ve oğlundan kurtulmuştu. Behramşah, onların öldürülerek mallarının müsadere edilmesini emretti. Ayrıca önce Zeyneddin Keyhüsrev'i, sonra Nasırüddin Efzun'u vezir tayin etti. Ancak Efzun da yanlış işler yapınca, bu kez vezirliğe Reis Rüstem Mahani tayin edildi.

Melik Behramşah, esir düşmüş olan kardeşi Terkenşah'a karşı (muhtemelen kendisiyle savaştığı için) kin gütmekteydi. Nitekim bir içki meclisinde Terkenşah ile kavgaya tutuştu. Terkenşah yaklaşan ölüm tehlikesini sezince bu meclisten ayrılıp saklandı. Ancak Behramşah'ın adamları tarafından yakalanarak öldürüldü.

Öte yandan II. Arslanşah, Ciruft önünde Behramşah karşısında mağlup olduktan sonra, yardım istemek üzere Hemedan'da bulunan Irak Selçukluları'ndan adaşı Sultan Arslanşah'ın yanına gitmişti. Sultan Arslanşah ve Atabeg İldeniz, onu iyi karşılamışlar ve yardıma karar vermişlerdi. Neticede Arslanşah'ın hizmetine ünlü emirler verildi. Ayrıca Kirman''dan da taraftarları kaçarak onunla birleştiler. Nihayet Arslanşah, yanındaki ordu ile Hemedan'dan ayrılarak Fars yolu ile Kirman'a doğru hareket etti. Melik Behramşah da. onun gelebileceği düşüncesi ile, Kirman Selçuklularında gelenek olduğu üzere, Ciruft'a gitmemiş ve Berdesir'de kalmıştı. Arslanşah'ın harekete geçtiğini haber aldığı zaman o da hazırlıklara başladı. Horasan'da bulunan Müeyyed Ay-Aba'ya durum bildirilerek yardım istendi. O da tecrübeli ve yaşlı bir emir olan Karakuş ile Cemaleddin Ay-Aba'yı bir gurup askerle yardım için gönderdi.

Arslanşah, Haziran 1172'de, beraberindeki büyük bir ordu ile Berdesir kapısı önüne gelerek burada ordugah kurdu. Daha sonra şehrin ve kale duvarlarının çevresinde bir kaç gün savaştılarsa da, şehir surlarının sağlamlığı karşısında, Berdesir'i kısa sürede ele geçirmeye imkan olmadığını anladılar. Şehri uzun süre muhasara etmeye karar verdiler. Bunun üzerine Melik Behramşah, Horasan'a haberciler göndererek yardım istedi. Ancak Horasan hakimi Müeyyed Ay-Aba, Irak Selçuklu sultanı ile savaşmanın kötü sonuçlarını düşünerek yardımcı kuvvet gönderemiyordu. Muhasara altı ay kadar sürünce, şehir halkının sıkıntısı gittikçe arttı. Bu durumda şehirde bulunan emirler, Behramşah'ın yanına gittiler ve halkın yiyecek sıkıntısı çektiğini, bu durumda Irak ordusunun ve Arslanşah'ın daha üstün olduğunu belirterek «Kirman geniş bir ülkedir, iki padişahın idare etmesi mümkündür. Bugün üstünlük onun tarafında olduğundan barıştan başka yapacak bir şey yoktur diye söylediler. Melik Behramşah bu nasihatı kabul etti. Irak emirlerine elçiler göndererek anlaşmak istediklerini bildirdiler. Yapılan görüşmeler sonunda; Kirman'ın Berdesir, Sircan, Ciruft ve Habis (yani üçte ikisi) bölgeleri Arslanşah'ın; Bem ve Mekranat (yani geri kalan üçte biri) bölgesi de Behramşah'ın oluyordu (Kasım-Aralık 1172).

Bu suretle Kirman üzerinde ikili bir meliklik idaresi başlıyordu. Bu anlaşmadan sonra Melik Behramşah, kendi başkenti Bem'e gitti. Ancak Atabeg Müeyyedüddin Reyhan, Kirman topraklarında bu taht mücadelelerinin durmayacağını hissettiği için . bu bölgeden ayrılmak istedi ve yaşlılığını ileri sürerek, hacca gitmek için Behramşah'tan yardım ve izin istedi. Behramşah da geri döneceğini sanarak ona izin verdi. Müeyyedüddin Reyhan, bu izni aldıktan sonra Rükneddih Sam ile Yezd'e gitti ve tekrar atabeg olarak Kirman'a getirecekleri güne kadar orada serbestçe yaşadı.

Behramşah, kendi merkezi Bem'e gittikten sonra, Arslanşah Berdesir şehrine girdi. O, kaleye girdiği zaman hazinede ne bulduysa Irak ordusu komutanı Cemaleddin Muhammed b. Akkuş'a gönderdi. Çünkü Melik Arslanşah, yardımlarından dolayı Sultan Arslanşah ve Atabeg İldeniz'e çok şey borçluydu. Onların sayesinde Kirman tahtını ele geçirmişti. İşte bu yardım sonucu o, Irak Selçuklularına tabi olmuştu.

Melik Arslanşah, Aralık 1172'de, beraberinde Atabeg Kutbeddin · Muhammed ve vezir Ebu'l-Berekat olduğu halde kışı geçirmek üzere Ciruft'a yöneldi. Yaz başlangıcında tekrar Berdesir'e döndü. Devlet işlerinden çok eğlence ve şarap içmekle meşgul oldu. Buna rağmen Atabeg Muhammed, az şarap içer ve Melik II. Arslanşah'ın nedimliğine rağbet etmezdi. Bu sebeple Atabeg Muhammed, Melik Arslanşah'ın gözünden düşmüş, onun yerine fazla hüneri olmayan akıllı bir Türk; Torumtay ön plana çıkmıştı.

Öte taraftan Melik Arslanşah ile Behramşah'ın arası, daha ilk günden bozulmaya başlamıştı. Anlaşmanın bozulmasına, görünüşte daha çok iki taraf arasında kaçan gulamların sebep olduğu anlaşılıyor. Nitekim daha anlaşmanın yapıldığı ilk sıralarda Müeyyedüddin Reyhan'ın gulamlarından Ödemiş,  Arslanşah'ın birkaç gulamı ile kaçarak Bem'e gitmiş ve Melik Behramşah'a bağlanmıştı. Ödemiş, yiğitliğini göstermek için Berdesir'e bir akın yaptı, ancak Melik II. Arslanşah'ın emirlerinden Aybeg Ödemiş'i esir aldı ve zincire vurulmuş olarak Ciruft'a getirdi. Ancak bu kez, Il. Arslanşah'tan beklediğini alamayan Emir Aybeg, Ciruft'tan Bem'e kaçarak anlaşmazlığı körükledi ve sonra da Berdesir'i yağmaladı.

Neticede iki melik arasındaki anlaşma kesin olarak bozuldu. Bu durumda Behramşah Horasan'dan, Melik II. Arslanşah da Yezd'den yardım istediler. Daha sonra iki taraf da savaş hazırlıklarını tamamladılar. Berdesir'e sahip olmak için Melik Arslanşah Ciruft'tan, Behramşah da Bem'den harekete geçtiler. İki taraf, Nisan 1174'de Rayin kasabası hududunda karşılaştılar. Yapılan savaşta, önce Behramşah'ın emrindeki Horasan askerleri üstün durumda iken, Melik Arslanşah'ın bir gurup askerle direnmesi sonucunda hezimete uğrayarak firar etmiş ve ağırlıklarını savaş alanında bırakmıştı. Savaşı kazanan Melik II. Arslanşah, 5 Mayıs 1174'de Berdesir'e girdi ve halk tarafından büyük bir merasimle karşılandı. Ancak Melik Arslanşah, bu zaferden sonra adeti üzere tekrar eğlence ve şarap içmekle meşgul olmaya başladı. Torumtay ise Melik Arslanşah'ın umursamazlığından yararlanarak suç işlemekte devam ediyordu. Bu durumdan hoşlanmayan Atabeg Kutbeddin Muhammed, Ciruft'tan Bem'e gitti. Melik Behramşah, atabegin Bem'e geldiğini haber aldığı zaman onu karşıladı. Atabeg Kutbeddin, Bem'de fazla vakit kaybetmeden Behramşah ile birlikte Berdesir'e yürüdü.

Melik II. Arslanşah, şehir ve kalenin bir muhasara için hazır bulunmadığını anlayınca, canını kurtarmak için kaçmayı tercih etti. Nihayet Melik Behramşah, 1175 yılı Mayıs ayında başkent Berdesir'e geldi ve Saray-ı Deşt'te konakladı. Böylece Kirman, tekrar bütünüyle Melik Behramşah'ın eline geçmiş oluyordu (Mayıs 1175) . Torumtay ise birkaç gulamıyla gelerek Behramşah'a itaatini arzetti. Ancak Atabeg Kutbeddin Muhammed'in ikazıyla Behramşah Torumtay'ı öldürttü.

Arslanşah Berdesir'den kaçtıktan sonra Raver yolu ile Yezd'e gitmişti. Yezd atabegi Rükneddin Sam, onu iyi karşılamış ve meliklik için lüzumlu yardımı sağlamıştı. Neticede Arslanşah, yaz sıcaklarına rağmen Yezd Atabegi ve ordusu ile Kirman'a hareket etti.

Arslanşah ve Yezd ordusunun bu hareket haberi Berdesir'e ulaştığı zaman Melik Behramşah, tam techizatla donatılmış kalabalık bir ordu ile savaşmak üzere hududa doğru yöneldi. Ancak Behramşah, ordusundaki askerlerin kendi tarafına geçeceğini ümit eden II. Arslanşah, bu durumun gerçekleşmediğini görünce savaşa girişme cesaretini gösteremeden Yezd'e döndü.

Melik Behramşah da Berdesir'e dönerek, Kirman'ı iyi bir şekilde yönetmeye devam etti. Ancak o istiska hastalığına yakalanmış ve Ağustos 1175'de genç yaşta ölmüştür.

Melik Behramşah, gerek tek başına ve gerekse Arslanşah ile ortak olmak üzere, aşağı yukarı beş yıl hüküm sürmüştür. Elde mevcut gümüş sikkelerinde onun ünvan ve lakabı ise, “el-Melik es-Sultan Ebu Mansur” şeklindedir.




4 -   MUHAMMEDŞAH B. BEHRAMŞAH


Melik Behramşah'ın ölümü, henüz sükunete kavuşmuş olan Kirman'ın tekrar karışmasına sebep oldu. Bu durumda Atabeg Kutbeddin Muhammed, Hatun-ı Rükni ile anlaşarak Behramşah'ın yedi yaşındaki oğlu II. Muhammedşah'ı babasının yerine tahta oturttu. Yeni meliğin tahta geçmesinden birkaç gün sonra Atabeg Kutbeddin Muhammed, ancak Bem kalesi kutvali bulunan Sabıkeddin Ali Sehl'in yardımı ile işlerini yürütebileceğini düşünmüş ve II. Muhammedşah'ı da yanına alarak Bem'e yönelmişti.

Atabeg Kutbeddin Muhammed, Ali Sehl'i Behramşah'ın yetiştirdiğini, şimdi onun bu iyiliklere karşılık efendisinin oğluna sığınacak bir yer verebileceğini düşünerek harekete geçmişti. Ancak onlar Bem'e ulaştıklarında, Sabık Ali Sehl onları şehrin içine bırakmadı. Hatta onları yakalamak istedi. Fakat Atabeg Kutbeddin, yanına Muhammedşah'ı da alarak İğ tarafına kaçmayı başardı. Böylece yedi yaşındaki II. Muhammedşah'ın melikliği çok kısa sürmüş oldu.

Melik Behramşah öldüğü zaman II. Arslanşah Yezd'de; Aybeg Dıraz, Ciruft'ta ve Turanşah da Irak'ta olayların gelişmesini bekliyorlardı. Atabeg Kutbeddin Muhammed, Berdesir'den Bem şehrine yöneldiği zaman, Kirman'ın ileri gelenlerinden bir gurup, Yezd'de bulunan II. Arslanşah'ın yanına giderek, onu hareket için teşvik etmişlerdi. Böyle bir fırsatı bekleyen II. Arslanşah, beraberinde Yezd Atabegi Rükneddin Sam olduğu halde Yezd'den ayrılarak Aralık 1175'de Berdesir'e ulaştı. Hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre hakim olan II. Arslanşah ,üçüncü defa Kirman Selçukluları tahtını ele geçirdi.

Melik II. Arslanşah ve beraberindekiler, başkentte onbeş gün oturduktan sonra Aybeg Dıraz'ın hakimiyetinde bulunan Ciruft'a yöneldiler. Bunu haber alan Aybeg, Madun geçidini tutarak onları Ciruft'a bırakmamak için hazırlandı. II. Arslanşah ve Yezd ordusu, bu geçide geldiklerinde burayı geçemediler. Aybeg, Melik II. Arslanşah'a Yezd atabegi ve ordularını ülkelerine göndermedikçe, Ciruft'a girmelerine müsaade etmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Yezd atabegi ve ordusu ülkelerine döndüler. II. Arslanşah, Aybeg'in ordusu ile birleşerek Ciruft'a girdi ve atabeglik görevini de Aybeg'e verdi..

Ciruft'ta bu olaylar olurken, II. Muhammedşah ve Kutbeddin Muhammed, iki-üç ay İğ emirlerinin yanında vakit geçirdiler. Daha sonra yardım istemek için Fars tarafına hareket ettiler. Onlar Fesa şehrinde Hasbeg adında bir emir ile birleştikten sonra Fars'a gitmekten vazgeçerek Kirman'a döndüler.

Kutbeddin Muhammed'in, Pehlivan adında genç bir oğlu vardı. O, Melik Arslanşah'ın, Ciruft'ta olmamasından istifade ederek, Berdesir şehrini ele geçirmek için babasına bir plan teklif etti. Yapılan plana göre Pehlivan, Mart 1176'da ani bir hücumla Berdesir'e girerek, şehrin hakimi Emir Ebu'l-Fevaris Kuhi'yi ele geçirdi. Sonra da Muhammedşah ile Kutbeddin Muhammed şehre girdiler. Böylece Kutbeddin Muhammed ve taraftarları, başkent Berdesir'e hakim oldular.

Kutbeddin Muhammed ve taraftarlarının Berdesir'e hakim olduğu haberi Ciruft'a ulaştığı zaman, burada bulunan Melik II. Arslanşah ve Atabeg Aybeg hemen Berdesir'e hareket ettiler. Melik II. Arslanşah ve Atabeg Aybeg, Berdesir önüne geldiklerinde, henüz hububat olgunlaşmamış olduğu için şehirdekiler ancak iki-üç gün açlığa dayanabildiler. Sonra şehrin kapılarını açmak zorunda kaldılar. Melik II. Arslanşah, Atabeg Aybeg'i şehrin dışında bırakarak, Berdesir'e girdi ve II. Muhammedşah'ı kalede hapsetti. Bu sırada (muhtemelen) Melik II. Arslanşah Kutbeddin ile anlaşmış ve onu tekrar atabeg tayin etmişti. Bunun üzerine tekrar ikinci plana düştüğünü anlayan Aybeg Dıraz, Berdesir önünden ayrılarak Bem'e yöneldi. Şehrin yöneticisi Sabık Ali, Aybeg'i saygı ile karşıladı (23 Mart 1176). Aybeg, burada bir kaç gün kaldıktan sonra, beraberine Sabık Ali'nin serhenglerini ve kendi Türk askerlerini alarak Ciruft üzerine bir akın yaptı. Kirman'ın önemli bir ticaret merkezi olan Ciruft'a ulaşan Aybeg ve beraberindekiler, burayı ve köylerini yerle bir ettiler, canlı cansız ne buldularsa hepsini Bem'e götürdüler.

Onların bu durumu üzerine Melik II. Arslanşah, 1176 yazında, güvenilir bir hace olan Mecdeddin Mahmud'u anlaşma sağlaması için Bem'e gönderdi. Bem'e ulaşan Mahmud, iki taraf arasında bir anlaşma yaptı, ancak bu anlaşma da kısa sürede bozuldu.

Melik II. Arslanşah, Bem şehrinde kendisine itaat etmeyen iki kuvvetli şahsın bulunmasını hoş karşılamayarak, bu şehir üzerine yürümeye karar verdi. Bu sırada Salgurlulardan da yardım istedi.

İki kuvvet birleştikten sonra, Bem şehri önünde konakladılar. Nihayet iki taraf arasında şiddetli bir savaş başladı. Bem ordusu, ilk onbir gün başarılı durumdaydı. Ancak onikinci gün, Melik II. Arslanşah'ın kuvvetleri Bem'in dış mahallelerini zorla ele geçirerek üstünlüklerini gösterdiler. Sabık Ali ve taraftarları iç kaleye çekildiler. Melik II. Arslanşah'ın kuvvetleri ise burayı muhasaraya başladılar. Bu muhasara üç ay kadar sürdü. Neticede gerek kaledekilerden ve gerekse kuşatma kuvvetlerinden bir çok kişi öldü. Bem kalesinin muhasara ve savaş ile ele geçirilemeyeceğini anlayan Melik II. Arslanşah, daha sonra çeşitli yollar denediyse de bu şehre bir türlü giremedi. Daha sonra Horasanlı olan Ziyaeddin Ebu Bekr adındaki bir şahıs, iki taraf arasında bir anlaşma sağlamak için aracılık yapmaya çalıştı. Ancak Melik II. Arslanşah, Atabeg Kutbeddin Muhammed'in tesirinde kalarak bir türlü anlaşmayı kabul etmedi.

Bu sırada kalede kuşatılan Emir Aybeg Dıraz'ın adamlarından becerikli birisi olan Muhammed Emirek, Arslanşah'ın yanında bulunan Salgurlu elçisi Zeyneddin Resuldar'ı kandırarak kendi tarafına çekti. Bir gece Salgurlu ordusu Melik II. Arslanşah'tan ayrılarak Emir Aybeg'in yanına geçtiler. Ertesi sabah şehirdekiler ile birleşen Salgurlu ordusu ve II. Arslanşah kuvvetleri arasında savaş başladı. Salgurlu ordusunun ayrılışının verdiği üzüntü ile savaşan Melik II. Arslanşah ve Atabeg Kutbeddin Muhammed, yenileceklerini anladıkları zaman, bütün çadırları ve ağırlıkları Bem önünde bırakarak gece Nermaşir'e geldiler ve oradan da Ciruft'a çekildiler.

Turanşah, babasının ölümünden sonra, bilhassa Salgurlulardan aldığı yardımlar ile taht mücadelelerine karışmış, fakat başarılı olamayarak Salgurlu başkenti Şiraz'a dönmüştü (1170-1171). Daha sonra II. Arslanşah, Irak Selçukluları'ndan aldığı ordu ile Kirman'a yönelirken, Turanşah Hemedan'da kalmış, oradan İsfehan'a gitmişti. Ancak Irak'tan umduğu yardımı alamayan Turanşah, buradan ayrılarak Yezd'e gitti.

Yezd Atabegi Rükneddin Sam, onu iyi bir şekilde karşılayarak, ikameti için lüzumlu hazırlıkların yapılmasını emretmişti. Bem emiri Aybeg Dıraz, Yusuf Aşur adındaki bir emirini Yezd'e göndererek Turanşah'ı davet etti. Yezd atabegi, Aybeg'e olan düşmanlığı sebebiyle bahaneler ileri sürerek Turanşah'ın Emir Yusuf ile gitmesine engel oldu. Ancak Emir Aybeg, Yezd atabegini sert bir şekilde tehdit edince bu kez Turanşah'ı göndermeye mecbur kaldı. Aybeg ile Turanşah, Şütüran mevkiinde buluştular. Daha sonra Fars'tan gelecek olan yardımı beklemek üzere Sircan'a gittiler.

Melik II. Arslanşah, kardeşi Turanşah'ın Sircan'a geldiğini haber alınca, yanında Atabeg Kutbeddin Muhammed ve ordusu olduğu halde Ciruft'tan Sircan'a yürüdü. Emir Aybeg, onların kendi üzerine geldiğini öğrendiği zaman Kedru tarafına çekilmiş, ancak Melik II. Arslanşah onları takip etmeyerek Ciruft'a dönmüştü. Bu sırada Fars'tan gelen yardımcı kuvvet de Emir Aybeg ve Turanşah'a iltihak etti. Bundan sonra Turanşah ve beraberindekiler, Melik II. Arslanşah ile karşılaşmak için Ciruft önüne geldiler (Mart 1177). İki taraf Ciruft kapısı önünde karşılaştı. Savaş sırasında atılan oklardan biri, II. Arslanşah'a isabet etti. Bunun üzerine II. Arslanşah, savaş alanından ayrılmak zorunda kaldı. Onun savaş alanını terketmesi, Kirman ordusunun dağılmasına sebep oldu. Nitekim Atabeg Kutbeddin Muhammed Arslanşah'ın oğlu Yavlak Arslan'ı yanına alarak Berdesir'e kaçtı. Böylece Turanşah ve Salgurlu kuvvetleri savaşı kazanmış oldular.

Melik II. Arslanşah, savaşı terkedip Ciruft'a doğru giderken aldığı ok yarasından yolda öldü. Melik II. Arslanşah güzel yüzlü, doğruluğu seven, akıllı bir hükümdardı. En büyük kusuru, şarap içmek ve eğlenceye düşkün olmaktı. Melik II. Arslanşah, Behramşah ile olan müşterek saltanat devresi de hesaba katılırsa, beş yıla yakın bir süre hükümdarlık yapmıştır.


5 -  MELİK II. TURANŞAH


Atabeg Kutbeddin Muhammed ve beraberindekiler Berdesir'e ulaşıp, muhtemel bir muhasaranın hazırlıkları ile meşgul olurken, Ciruft'ta galip gelen Turanşah ve Salgurlu ordusu da vakit kaybetmeden aynı şehre yönelmişlerdi. Turanşah, Berdesir önüne gelerek burada büyük bir ordugah kurdu. Bu sırada Bem şehrinde bulunan Kirman büyükleri de görev kapmak için aceleyle Turanşah'ın ordugahına geldiler. Turanşah'ın ordusu ile şehirdekiler birkaç defa savaştılar ve iki taraf da kayıplar verdi. Ancak Atabeg Kutbeddin Muhammed'in hastalanması, Berdesir'dekiler için aleyhte bir durum oldu. Bunun üzerine iki taraf barış görüşmelerine başladılar. Neticede şehrin Turanşah'a teslimi konusunda anlaştılar. Böylece Turanşah, uzun bir süredir özlemini çektiği Kirman Selçukluları tahtına tek başına sahip oluyordu. Kutbeddin Muhammed ise, Salgurlular devletini kendisi için daha emniyetli görerek Salgurlu ordusu ile birlikte Atabeg Zengi'nin yanına gitti. II. Turanşah da başkent Berdesir'e girerek Kirman Selçukluları tahtına oturdu.

 Melik II. Turanşah, tahta geçtikten birkaç gün sonra, yeğeni Yavlak Arslan'ın gözlerine mil çektirerek muhtemelen Berdesir kalesine göndermiş ve böylece ilerde kendisine rakip olabilecek bir akrabadan kurtulmuştu. Turanşah, bu olaydan sonra Kasım 1177'de Ciruft'a gitti.

Bu sırada bir zamanlar Kirman Selçukluları'nın kudretli lideri Müeyyedüddin Reyhan Yezd'de yaşamakta idi. Onun gulamları, devlet kademelerinde önemli görevler almışlardı. Kirman Selçukluları ülkesinde kuvvet ve kudret ona mensup emirlerin elinde idi. Atabeg Aybeg'in bu emirlere karşı davranışı oldukça sertti. Atabeg Aybeg'in bu türlü davranışları bilhassa Müeyyedüddin Reyhan'ın devlet kademesinde yer almış olan gulamları üzerinde kötü tesir bırakıyordu. Nihayet bu gulamlar, otlaklardan sürüleri de alarak Yezd'e gitmeyi ve Müeyyedüddin Reyhan ile Kirman'a dönmeyi kararlaştırdılar. Nihayet Mart 1178'de Bem yolundan Yezd'e gittiler. Onların Yezd'e gittiklerini öğrenen Melik II. Turanşah ve Atabeg Dıraz, Ciruft'tan Berdesir'e dönerek muhasara için gerekli hazırlıklara başladılar.

Diğer taraftan Müeyyedüddin Reyhan, emirlerin kendi yanına gelmelerinden çok memnun olmuş, yaşlılığına rağmen yeni bir maceraya atılmayı kabul etmişti. Yezd atabegi Rükneddin Sam da, gerek Kirman üzerindeki emelleri ve gerekse Aybeg'e olan kini yüzünden böyle bir fırsat bekliyordu. Böylece Müeyyedüddin Reyhan, Yezd atabegi ve diğer emirler Kirman'a doğru hareket ettiler. Haziran 1178'de Berdesir önüne gelerek burada çadır kurdular. Neticede iki ordu arasında savaş başladı. II. Turanşah'ın hizmetinde bulunan bir emirin esir edilerek zincire vurulması, şehirdeki halkın maneviyatının bozulmasına yol açtı.

Daha sonra şehirdeki halk, kaçmak için çareler aramaya başladı. Atabeg Aybeg ise, şehri müdafaa için gece -gündüz kahramanca savaşıyordu. Ancak, onun hizmetinde bulunan Kaymaz Şagal isimli birisinin şehirden kaçarak Müeyyedüddin'in ordusuna katılması, Aybeg'in gururunu incitti. Ertesi gün Müeyyedüddin ve Yezd atabegine bir elçi göndererek hayatına dokunulmayacağı hususunda bir yemin istemiş ve şehri onlara teslim etmiştir.

Bundan sonra Melik II. Turanşah, şehirden çıkarak Müeyyedüddin Reyhan ve taraftarları ile birleşti. Aybeg de Atabeg Bozkuş'un sarayına yerleşti. Ancak ona iki-üç gün hayat hakkı tanınmış, yeminler çabucak unutulmuş ve Aybeg kaleye götürülerek öldürülmüştür.

Böylece Müeyyedüddin Reyhan, gurbette yedi yıl yaşadıktan sonra tekrar vatanına dönerek atabeg oldu. Daha sonra Melik II. Turanşah, Atabeg Müeyyedüddin Reyhan ve Yezd atabegi kışı geçirmek üzere Ciruft'a gittiler (1178).

Öte taraftan Salgurlu Atabegi Zengi, Şiraz'a ulaşan Kutbeddin Muhammed'e hürmet etmiş ve onu gerekli şekilde ağırlamıştı. Bu iki devlet adamının, Kirman'a sahip olabilmek için bir fırsat bekledikleri muhakkaktı. Nitekim Aybeg'in öldürülmesi haberini duydukları zaman, II. Turanşah'ın da ordu ve silahtan yoksun olduklarını düşünerek Kirman üzerine hücum etmeye karar verdiler. Fars'tan hareket eden Kutbeddin Muhammed ve Salgurlu ordusu, Ciruft önüne geldiler (574/1178-1179). Bunun üzerine, şehirde mukavemet imkanı göremeyen Melik II. Turanşah, Atabeg Müeyyedüddin Reyhan ve Yezd atabegi Rükneddin Sam, kurtuluşu Ciruft'tan Bem'e kaçmakta buldular. Sabıkeddin Ali Sehl, onları Bem'e sokmadı. Ancak bu sırada Fars'tan gelen Zengi'nin ölüm haberi üzerine Salgurlu ordusu ile Kutbeddin Muhammed, Fars'a dönmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Melik II. Turanşah ve Atabeg Müeyyedüddin Reyhan tekrar Ciruft'a döndüler.

Kutbeddin Muhammed, Atabeg Zengi'nin ölümünden sonra Fars'ta daha fazla kalmayarak İzzeddin Lenger'in yaptığı davet üzerine Yezd'e gitti. İzzeddin Lenger, onu çok iyi karşılayarak her türlü yardımı sağladı. Kutbeddin Muhammed, Yezd'den aldığı bu yardım ile Kirman'a doğru hareket ederek, Şubat 1179'da Zerend'de konakladı. Onun geldiğini öğrenen Melik II. Turanşah ile Atabeg Reyhan, Emir İzzeddin Çoğrane'ye barış veya savaş ile Kutbeddin'i önleme görevini verdiler. Kutbeddin Muhammed'in yanına giden İzzeddin, savaşmaktansa anlaşmayı tercih etti. Neticede Kutbeddin Muhammed ve Yezd ordusunu Ciruft'a getirdi. Bu durum karşısında çok yaşlanmış olan Müeyyedüddin Reyhan'ı görevinden uzaklaştırarak atabegliği Kutbeddin Muhammed'e verdiler. Dadbeglik ise Emir İzzeddin Çoğrane'ye verildi. Ancak kısa sürede, Atabeg Kutbeddin ile Emir İzzeddin'in aralarındaki dostluk bozulmaya başladı. Çünkü Emir İzzeddin, atabeglik görevini eline geçirmek istiyordu. Nihayet atabeg, harekete geçti ve Melik II. Turanşah'ın camiye gelmediği bir Cuma namazında Emir İzzeddin Çoğrane ile taraftarları öldürüldü.

Bu olaylardan sonra Melik II. Turanşah, Berdesir'e döndü ve bir süre Kirman'da sakin bir hayat yaşandı. Ancak, tahta geçmek isteyen üç kardeşin ve ayrıca atabeg olmak isteyen devlet büyüklerinin mücadelesi, Kirman halkının iktisadi gücünü zayıflatmıştı. Ordu sınıfını teşkil eden Türkler, aç ve fakir, buna karşılık idareci sınıfını oluşturan Tazikler (Tacikler) 'in durumu daha iyiydi. Türkler de onların varlıklı olduklarını, fakat kendilerinin bundan gerektiği kadar yararlanamadıklarını sanıyorlardı. Nihayet 1179 yılı Haziran ayında, Melik II. Turanşah, şehrin dışındaki sahrada çadır kurdurmuştu. Taziklerin çoğu onun hizmetindeydiler. Bu fırsatı kaçırmayan Türkler, Taziklere hücum ettiler ve Sultan II. Turanşah ve Atabeg Kutbeddin Muhammed'in önünde başta vezir Nasıreddin Ebu'l-Kasım olmak üzere bir çok devlet büyüğünü kılıçla parça parça ettiler. Bu olayda gerek Melik II. Turanşah ve gerekse Atabeg Kutbeddin Muhammed, hiçbir şey söylemediler. Belki de onlar Türkler'in hışmından kurtulmak için hareketsiz kalmışlardı.



KİRMAN SELÇUKLU DEVLETİ'NİN ÇÖKÜŞÜ


Oğuz beylerinden Melik Dinar, Merv ve Serahs şehirlerine hakimdi. Harezmşahlar Devleti'nden Sultanşah (öl. 1193) 'ın bu şehirleri ele geçirmesi üzerine buradaki Oğuzlar dağıldılar. Bu Oğuzlar' dan bir gurup Kirman'a yönelirken, beşbin kişilik bir gurup da Fars'a gittiler. Fars'a gidenler, bu bölgedeki soydaşları Salgurluların daha kuvvetli bir durumda olmaları nedeniyle mühim bir rol oynayamadılar ve onlarla kaynaştılar. Ancak Kirman'a göç edenler, Kirman Selçuklu Devleti'nin zayıf ve istikrarsız idaresinden yararlanarak bu bölgeye hakim olmasını bildiler.

Oğuzlardan Kirman bölgesine girenler, Raver yoluyla önce Kubanan'a ulaştılar. Bir kaç gün bu bölgeyi yağmaladılarsa da, şehrin kalesi karşısında bir sonuç alamayacaklarını anlayarak Zerend önüne geldiler. Onların Zerend önünde bulundukları haberi başkent Berdesir'e ulaştığı zaman Sungur adında bir gulam Oğuzlar'ın ne maksatla geldiklerini, durumlarını ve sayılarını öğrenmek için onların yanına gönderildi. Sungur, Oğuzların yanına giderek Kayser Beg adlı bir elçi ile geri döndü. Kayser Beg, padişahın hizmetine girmek için onbin kişinin Kirman'a geldiğini söyledi.

Ancak Kayser Beg, elçilik görevinin yanısıra casusluk için gelmiş ve Kirman ordusunun sayısı ile durumunu öğrenmişti. Nitekim Oğuzlar'ın yanına döndüğü zaman, onlar şehir kuvvetlerinin zayıf olduğunu ve kendilerine bir şey yapamayacağını anlamışlardı. Bu düşünceyle Zerend'den ayrılarak Bagin tarafına yürüdüler. Kirman devlet erkanı da, onların bu hareketini itaatsizliklerinin bir başlangıcı olarak yorumlayarak, Fars hakimi Atabeg Tekle b. Zengi'den yardım istemeye karar verdiler.

Oğuzlar'ın daha sonra Fars için de tehlikeli olabileceğini sezen Atabeg Tekle, Kirman'a yardım sağlamak hususunda gayret gösterdi ve Emir Mücahid Gürgani idaresindeki Salgurlu kuvvetlerini Kirman'a gönderdi. Ancak Kirman'da Torumtay'ın adamlarından Zafir Muhammed Emirek, Atabeg Kutbeddin Muhammed'i yanlış yola sevkediyordu. Refiüddin Zafir Muhammed, Atabeg Muhammed'i Oğuzlar'a karşı kazanılacak bir zaferi, Fars ordusunun ilerde kendilerine mal edebileceklerini ve onun adının hiç anılmayacağını ileri sürerek kandırmış ve savaşa yalnız Emir Mücahid Gürgani'nin çağrılması fikrini savunmuştu. Bu fikre uyan Kutbeddin Muhammed, Salgurlu ordusundan yalnızca Gürgani'yi yanına çağırarak Berdesir'de bulunan az sayıdaki Kirman ordusu ile bu sırada Bagin'de bulunan Oğuzlar üzerine yürüdü. Orada Oğuzlar, Kirman ordusunu mağlup ettiler. Bir çok kişi, Oğuzlar tarafından öldürüldü. Salgurlu emiri Mücahid Gürgan! de öldürülenler arasındaydı. Atabeg Kutbeddin Muhammed de perişan bir halde Berdesir'e geldi.

Bu mağlubiyetten sonra, başkent Berdesir'de sıkıntı başladı. Berdesir'e gelen yollar kapanmış, çevreden ulaşan yardım da kesilmişti. Oğuzlar ise Bagin'den ayrılarak Mahan nehri kenarında konakladıktan sonra güneye Germsir bölgesine yürüdüler. Sonra da ansızın Ciruft'a hucum ettiler. Oğuzlar, bu bölgede binlerce insan öldürdükten sonra şehir ve kasabaları yerle bir ettiler.

Oğuzlar'ın galibiyeti, Kirman devlet büyüklerinin nezdinde Atabeg Muhammed'in gözden düşmesine yol açmıştı. Ondan ayrılan Kirman büyükleri, atabeg olmak için birbirleri ile mücadeleye giriştiler. Bu sırada Muhammed Alemdar adında biri Bem'e gitti ve oranın hakimi Sabıkeddin Ali'ye bağlandı. Sonra da oradan aldığı yardımla Berdesir'e döndü. Atabeg Kutbeddin Muhammed, Alemdar ile çekişmek ve Oğuzlar ile savaşmaktansa Kirman'ı terk etmeyi tercih etti. Nitekim Melik II. Turanşah'a veda ettikten sonra Fars'a gitti. Ancak orada umduğunu bulamayan Kutbeddin, önce Yezd'e gitmeyi düşünmüş ise de tekrar Kirman'a döndü ve Zerend hisarına kapandı.

Kutbeddin Muhammed'in Kirman'dan ayrılmasından sonra Alemdar ve adamları, tekrar Melik Turanşah'ın hizmetine girdiler. Vezirliğe ise Kıvameddin isimli biri getirildi. Vezir Kıvameddin, Berdesir'den Zerend'e Kutbeddin Muhammed üzerine yürüdü. Bunun üzerine Kutbeddin Muhammed, Horasan'a gitmek zorunda kaldı. 

Kirman'da, 1180 yılı baharında müthiş bir kıtlık olmuş ve bundan en çok başkent Berdesir zarar görmüştü. Burada yiyecek hiç bir şey kalmamış, halk açlıktan kedi, köpek ne bulursa yemeye başlamıştı. Artık canlılarda, ölüleri toplayacak güç kalmadığı gibi, insanlar da ölmekten korkmuyorlardı.

Bu sırada Oğuzlar, Germsir bölgesini yağmalayıp kışı orada geçirdikten sonra, tekrar başkent Berdesir'e yöneldiler. Şehir önüne geldiklerinde Melik II. Turanşah'a bir elçi göndererek, Horasan'dan hükümdara hizmet etmek ve Kirman'da yaşamak gayesi ile geldiklerini, fakat kendilerinin üzerine bir ordu gönderildiği zaman ayaklandıklarını, yine de padişaha itaat etmek ve eğer affedilirlerse Turanşah'ı kendi padişahları olarak görmek istediklerini söylediler. Melik II. Turanşah için onlarla barış yapmaktan başka çare yoktu. Nihayet iki taraf arasında barış yapıldı. Oğuz beyleri, Berdesir şehrinin dışında bulunan Melik Sarayına, II. Turanşah'ın huzuruna geldiler. Turanşah, Oğuz beylerine çeşitli hil'atler giydirdi. Oğuzlar da daha sonra Bem tarafına gittiler.

Oğuzlar, Bem tarafında fazla bir şey yapamadılar. Burada Sabıkeddin Ali Sehl'in bulunması ve şehri gayet iyi koruması onlara engel olmuştu. Oğuzlar, daha sonra Nesa ve Nermaşir vilayetlerine hücum ederek, burada bir çok insan öldürdüler. Onlar etrafı bu şekilde yağmaladıktan sonra bu vilayetlerin imar edilmesini ve kendilerine yiyecek sağlanması için toprağın ekilmesini emrettiler. Oğuzların bu davranış ile Kirman'da yerleşmek yolunda adımlar attıkları anlaşılıyor. Nitekim onlar da kışı geçirmek üzere Ciruft'a gittiler (1180-1181).

Oğuzlar, 1181 yılı baharında, Ünce Bem ve Nermaşir taraflarına gelerek, geçen yıl burada ektikleri toprağın mahsulünü aldılar ve sonra da Berdesir'e gittiler (Eylül-Ekim 1181). Bir gece herkes uykudayken şehrin çöl kapısına yöneldiler. Tesadüf o gece II. Turanşah'ın ağır hasta olan annesi Hatun -i Rükni de ölmüştü. Melik II. Turanşah, Oğuzlar'ın bu ani hücumu karşısında bir şey yapamayarak şehirdeki sarayına çekildi. Oğuzlar bu sırada Saray-ı Deşt'i bütünüyle harap ettiler ve sonra da evlere, pazarlara ve kervansaraylara saldırdılar. Oğuzlar bu şekilde Berdesir'i yağmalayıp buldukları her şeyi aldıktan sonra oradan ayrıldılar.

Bu sırada siyasi hayattan çekilmiş olan Müeyyedüddin Reyhan, Oğuzlar'ın Berdesir önündeki yağma hareketlerini görünce tövbesini bozarak tekrar atabeg oldu. Atabeg Reyhan, Oğuzlar'ın Berdesir'den uzaklaşmasından sonra şehir kuvvetlerini alarak Salgurlular'ın Şircan hakimi Kutluğ Ay-Aba Ayazi'nin yanına gitti ve ondan yardım istedi. Ancak Atabeg Reyhan'ın ömrü vefa etmedi; birkaç gün sonra Sircan'da ölerek orada gömüldü. Kirman kuvvetleri de geri dönmek zorunda kaldılar.

Oğuzlar, 1181 yılı sonbaharında tekrar Germsir'e yöneldiler. Onlar artık kendilerine karşı koyacak kimse olmadığını ve Kirman'ı yurt edinebileceklerini anlamışlardı. Germsir bölgesini de imar etmeye başladılar.

Diğer taraftan Kirman'a komşu Sistan bölgesinden Oğuzlar'ın reisi olmak isteyen birisi çıkmıştı. Bu zat, Sistan'daki Saffari sülalesinden Taceddin Ebu'l-Fazl Nasr b. Halef'in torunu Emir Ömer Nuhi idi. Emir Ömer, önce Kirman'a gelmiş ve Habis şehrinde konaklamış, daha sonra da Oğuzlar'ın arasına girmişti. Oğuzlar onu kendilerine reis yaptılar.

Kirman'ı terk eden Atabeg Kutbeddin Muhammed, Horasan meliki Toganşah tarafından iyi karşılanmamıştı. Bu sırada Oğuzlar, Kutbeddin Muhammed'e haber göndererek Emir Ömer Nuhi'yi beğenmediklerini, eğer atabeg kendi vatanına dönerse, ona itaat edeceklerini bildirdiler. Ayrıca Kutbeddin'in geride kalan hizmetkarları ve taraftarları da onun Berdesir'e dönmesini isteyen mektuplar yazmışlardı. Bu çift yönlü istek, onun Horasan'dan Kirman'a dönmesine sebep oldu. Kutbeddin Muhammed, Habis şehrine ulaştığı zaman Oğuz reisleri Samsamı ve Bulak onun huzuruna gelerek saygı gösterdiler ve onu Oğuzlar'ın yanına götürdüler. Daha sonra da Berdesir'de konakladılar. Atabeg öncelikle Oğuzlar'a nasihat etmeyi uygun gördü ve onlara zamanın padişahının fermanlarına uymalarını söyledi. Oğuzlar bunu kabul ettiler ve neticede Melik II. Turanşah'a itaat ederek onunla anlaştılar.

Kutbeddin Muhammed, Kirman'a döndüğü zaman Zafir Muhammed Emirek onun hizmetine girmişti. Kutbeddin Muhammed de kendi niyabeti ile onu Meşiz'den Berdesir'e göndermişti. Zafir Muhammed, 1183 yılı Haziran'ında, bir gün sabah erkenden Melik II. Turanşah'ın sarayına gitti ve zaten hasta olan Turanşah'ı öldürttü.


Melik II. Turanşah, babasının sağlığında akıllı, uyanık, nazik ve herkesin yardımına koşan bir şehzadeyken taht mücadelesine karıştığı zaman uzunca bir süre Kirman'dan uzakta yaşamak zorunda kalması, bu iyi huylarının değişmesine sebep olmuştu. Melik olduğu zaman ülke, taht mücadelesi sebebiyle karışmış, Kirman'da çok az şey ayakta kalmıştı. Oğuzların gelişi ile II. Turanşah'ın heybeti ve devletinin parlaklığı gitmiş, nihayet o küçük bir hizmetkar tarafından kolayca öldürülmüştü.


Melik II. Muhammed şah b. Behram, şah:


Zafir Muhammed Emirek, Melik II. Turanşah'ı öldürdükten sonra II. Muhammedşah b. Behramşah'ı hapsedilmiş olduğu Berdesir kalesinden çıkartarak Kirman Selçukluları tahtına oturttu. Muhammedşah, 1175 yılında henüz yedi yaşında iken melik olmuştu. 1183 yılında ikinci defa tahta geçtiği sırada, aşağı-yukarı onbeş yaşında idi.

Melik II. Muhammedşah, henüz küçük bir delikanlı olmasına rağmen, Zafir'in kendisi için bir tehlike olacağını anlamıştı. Bu sebeple yakın ve güvenilir adamları ile onun ortadan kaldırılması için görüşmelerde bulunuyor ve fırsat bekliyordu. Nitekim bir kaç gün sonra beklenen fırsat çıktı. Oğuzlar, Melik Muhammedşah'ın tahta çıkması üzerine II. Turanşah ile yaptıkları anlaşmayı geçersiz saymışlar, tekrar adam öldürmeye ve etrafı yağmalamaya başlamışlardı. Oğuzlardan bir gurup da Berdesir şehrine iki fersah uzaklıktan geçmişti. Zafir bunlara hücuma karar verdi. Melik II. Muhammedşah'ın yakın adamlarından Alaeddin Süleyman Zafir'in, Oğuzlar'a hücum için şehrin dışına çıktığı zaman öldürülmesini planladı. Nitekim Zafir şehirden çıktığı zaman Alaeddin Süleyman, mızrağını onun sırtına sapladı, diğer adamları da yardıma koştular ve Zafir'i parça parça ettiler. Daha sonra da, başta vezir olmak üzere onun taraftarlarını öldürdüler. Böylece Melik II. Muhammedşah, kendisi için bir tehlike olan Zafir'den kurtulduğu gibi, amcasının da intikamını almış oldu.

Bu olaylardan sonra Melik II. Muhammedşah, boş olan vezirlik makamına Şerefeddin b. Aziz'i tayin etti. Daha sonra da devletin çeşitli görevlerine adamlarını yerleştirdi. Bu arada ordudaki Türkler, bu tayinlerde önemli rol oynuyor ve istediklerini yaptırıyorlardı. Bir süre sonra Şerefeddin b. Aziz vezirlikten uzaklaştırıldı, yerine rakibi Kıvameddin Zerendi tayin edildi.

580(1184-1185) yılında Berdesir'de yeniden büyük bir kıtlık baş gösterdi. Bu durumda çaresiz kalan Vezir Zerendi ve Türkler, birleşerek Bem'de bulunan Sabıkeddin Ali'nin yanına gitmeye karar verdiler. Bem şehri, her türlü asayişsizlikten uzak olduğu gibi, yiyecek bakımından da zengin bir bölgeydi. Bu sebeple Melik II. Muhammedşah da onlarla birlikte Bem'e gitti.

Sabıkeddin Ali, onları gayet iyi karşıladı ve Muhammedşah'a hürmet etti. Ayrıca ev sahipliği hususunda da cömert davranarak onları ayrı ayrı ağırladı. Berdesir'den gelenler, bu şekilde bir kaç gün karnılarını doyurdular. Ancak Türkler, karınları doyduktan sonra bolluk içindeki bu şehre göz diktiler. Sabık Ali, her sabah şehirden çıkarak Melik II. Muhammedşah'ın huzuruna geliyordu; bu sırada onu yakalamayı düşündüler. Türkler bu planlarını Melik II. Muhammedşah'a da anlattılar. Melik Muhammedşah, tecrübesizlikten ve parasızlıktan bu teklifi kabul etti ve ertesi günü bu işin yapılmasını söyledi.

Ertesi gün Sabık Ali, yine Melik II. Muhammedşah'ın huzuruna gelmiş, fakat adamlarından Muhammed Alemdar'ın durumu haber vermesi üzerine Türklerin elinden kurtularak kaleye dönmeyi başarmıştı. Daha sonra iki taraf arasında bir mücadele başlamış, ancak Melik II. Muhammedşah ve beraberindekiler yenilerek kaçmak zorunda kalmışlardı.

Sabık Ali, Melik II. Muhammedşah'ın bu davranışına çok kızmıştı. Nitekim o, Berdesir'de Melik II. Muhammedşah'ın akrabalarından bir padişahzade bulunduğunu öğrendiği zaman, onu desteklemeye karar verdi. Hatta bir adamını göndererek Mübarekşah adındaki bu Selçuklu şehzadesini Bem'e gelmesi için ikna etti. Muhtemelen Ali, bu Selçuklu şehzadesine atabeg olacak ve Bem'deki hakimiyetine meşru bir şekil verecekti. Neticede Mübarekşah Bem'e getirildi. Sabık Ali, onu tam bir melik gibi karşıladı. Kendi kızını onunla evlendirdi. Böylece Kirman'da ikinci bir melik ortaya çıkmış oluyordu.

Bu sırada Oğuz beylerinden Dinar, Büyük Selçuklu Sultanı Sencer'e karşı savaşarak onu mağlup etmiş ve Serahs kalesini ele geçirmişti. Ancak bu sırada Harezmşahlar'dan Sultanşah'ın hücumuna uğramış ve Kirman'a doğru hareket etmişti. Belki de onun Kirman'a gelmesinin sebebi, buradaki Oğuzlar'ın onu davet etmiş olmasıdır. Nihayet Dinar, beraberinde seksen kadar atlı olduğu halde 17 Aralık 1185'te Kirman'a ayak bastı. Bu sırada Kubanan'a hakim bulunan Emir Mücahidüddin'in oğulları, Dinar'ı istikbal ve ona itaat etmişlerdi.

Öte taraftan Atabeg Kutbeddin Muhammed, iki yıl kadar sabırla Oğuzlar'ın arasında yaşamış, fakat öğütlerinin onlar üzerinde herhangi bir etkisini göremeyince, onlardan kurtulmaya karar vererek Rigan hisarına kapanmıştı. Daha sonra da çöl yolunu takip ederek Habis'e gitti. Atabeg Kutbeddin Muhammed'in, aşağı-yukarı Dinar'ın Kirman'a geldiği sırada Oğuzlar'ın yanından ayrılışı, belki de Oğuzlar'ın Dinar'ı daveti ile ilgilidir.

Kutbeddin Muhammed'in Oğuzlar'dan ayrılması haberi Berdesir'e ulaştığı zaman, şehirdeki atlı ve yayalardan oluşan bir gurup, Melik II. Muhammedşah'tan ayrılarak Habis'e gittiler. Böylece Atabeg Muhammed'in kuvvet ve kudreti artmaya başlamış, Berdesir'de ise çok az kişi kalmıştı. Neticede şehir halkı için atabeg ile anlaşmaktan başka çare yoktu. Hace Cemal adında bir şahsı Habis'e elçi olarak gönderdiler. Nihayet Atabeg Kutbeddin, taraftarlarıyla birlikte Berdesir'e girdi. Atabeg'in gelişi ile halkın maneviyatı yükselmiş, şehirde barış havası hakim olmuş, anarşi ve düşmanlıklar ortadan kalkmıştı. Hatta Oğuzlar'a karşı kendilerini savunmak için yekvücut olmuşlardı. İşte bu sırada Dinar'ın Kubanan çölünden çıktığını haber aldılar. Onun gelişine engel olmak için üçyüz atlı toplayarak Habis'e gittiler. Ancak Dinar'ın şöhreti, Kirmanlı askerlerin onlara hücumunu engellemişti. Böylece tehlikeden kurtulan Dinar, sağ -salim Nermaşir'e ulaştı ve oradaki Oğuzlarla birleşti. Ayrıca Dinar, bu tehlikeden sonra kendisini Kirman meliki ilan etmiş; «Bugünden sonra Kirman padişahı benim» demişti .

Melik Dinar'ın Kirman'a gelmesinden sonra Bem emiri Sabık Ali, hakimiyeti altındaki şehri korumak için onun yanına giderek itaat ve barış yolunu tercih etmişti. Bu sırada Bem'de bulunan Mübarekşah ise, Sabık Ali'nin bu davranışı üzerine gönlü kırılmış ve onun yanından kaçmıştı. Ancak Sabık Ali'nin adamları, onu yakalayarak huzuruna getirdiler. Ancak Mübarekşah; bir kaç gün sonra tekrar kaçmayı denediyse de yine yakalanarak Sabık Ali'nin yanına getirildi. Sabık Ali ona neden kaçtığını sorduğunda, da kendisini Melik Dinar'a teslim edebileceğinden endişelendiğini söyledi. Sabık Ali, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını belirterek istediği şekilde hareket edebileceğini söyledi. Bunun üzerine Mübarekşah, önce Sistan'a, oradan da Gur sultanlarının huzuruna giderek ömrünün sonuna kadar orada kaldı.

Melik Dinar, Bem valisi Sabık Ali'yi itaat altına aldıktan sonra Zerend'e giderek bu şehre hakim oldu. O, bundan sonra Kirman Selçukluları başkenti Berdesir'e hakim olmak istiyordu. Önce barış yolu ile burayı ele geçirmeyi denedi, ancak şehirdekiler bunu kabul etmeyince, başkent Berdesir'e yürümek zorunda kaldı. Melik Dinar, Temmuz-Ağustos 1186'da Berdesir önüne geldi. Şehri muhasara ederek savaşa başladı. Ancak bir süre sonra, iki taraf için de hayvanlar için yem bulmaları güçleşmişti. Bu durumda Melik Dinar muhasarayı kaldırarak maiyetinden bir kısmını Zerend yolu ile Raver hisarına yollarken, kendisi de bir gurup ile Habis'e gitti. Habis hakimi, Atabeg Kutbeddin Muhammed'in kardeşi Rükneddin Osman, şehri ancak iki-üç gün koruyabildi. Bir gece Melik Dinar'ın kuvvetleri şehre girdiler. Böylece Habis ele geçirilmiş oldu. Melik Dinar, şehrin yağmalanmasına engel olduğu gibi, şehrin emirine de hürmet etti ve onu beraberine alarak Raver'e gitti (Eylül 1186).

Melik Dinar, Raver bölgesinde de iki kaleyi ele geçirdikten sonra tekrar Berdesir'e yönelmiş, ancak yine hayvan yemi sıkıntısı görüldüğünden bir şey yapamayacağını anlayarak kışı geçirmek üzere Bem'e gitmiştir. Öte taraftan Kirman Selçukluları'nın ileri gelen emirleri ve devlet adamları, yaklaşan tehlikeyi sezmişler ve korkuya kapılarak bir an önce Kirman'dan ayrılma çabası içine girmişlerdi.

Melik II. Muhammedşah da Melik Dinar ile başa çıkamayacağını anlayınca, Irak'taki Selçuklular'dan yardım istemek için oraya gitmeye karar verdi. Muhammedşah, bu maksatla Ekim-Kasım 1186'da Kirman'dan ayrılarak Irak'a hareket etti. O, önce Hace Cemal'in idaresinde bulunan Zerend hisarına geldi ve bu kaleyi ele geçirmek için savaşa başladı. Ancak onun bu hareketi, tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Sonunda Zerend önünden ayrılarak Irak'a doğru yoluna devam etti.

Melik II. Muhammedşah, yardım istemek için Irak'a gittiği zaman, Atabeg Kutbeddin Muhammed bir miktar atlı ve yaya ile Berdesir'de kalmıştı. Ancak o, hiçbir sebep ve hastalığı olmadığı halde Kasım 1186'da öldü. Onun ölümü, uzun yıllar hakim olduğu Kirman Selçukluları devletinin başsız kalmasına sebep oldu.

Melik Dinar, kış mevsiminden sonra Berdesir'i ele geçirmek için yeniden faaliyete geçmiş ve önce Der-i Aşub kalesi üzerine yürümüştü. Hırsızların, yol kesenlerin ve evbaşların toplandığı bir yer olan bu kale iki-üç günlük bir muhasaradan sonra ele geçirildi. Melik Dinar, buradan Berdesir'e yöneldi. Berdesir'de bulunan az sayıdaki asker, Melik Dinar'a şiddetle mukavemet ettiler ve kahramanca savaştılar. Ancak şehir halkından çoğunun ölmesi ve geri kalanların da yaralanması üzerine barış istemek zorunda kaldılar. Neticede iki taraf arasında bir anlaşma yapıldı. 10 Eylül 1187 Cuma günü alimler, imamlar ve devlet ileri gelenleri şehirden dışarı çıkarak şehrin ve kalenin anahtarlarını Melik Dinar'a teslim ettiler. Melik Dinar, Cuma namazından sonra şehre girdi ve böylece Kirman Selçukluları'nın başkenti Berdesir'e hakim oldu. O daha sonra Melik Tuğrul'un kızı ve Melik Muhammedşah'ın halası olan Hatun-ı Kirmani ile evlendi. Melik Dinar, Kirman Selçukluları'ndan bir kız ile evlenmek suretiyle Kirman üzerindeki hakimiyetini de sağlamlaştırmış oluyordu.

Melik II. Muhammedşah, yardım istemek için gittiği Irak'ta, Sultan III. Tuğrul ve Atabeg Kızıl Arslan'dan umduğunu bulamamıştı. Onlar, kendi huzurlarında olan Atabeg Zengi'nin oğulları ile beraber Melik II. Muhammedşah'ı Fars'a yolladılar. Ancak Salgurlu atabegi Tekle de yardım hususunda pek istekli değildi. Böylece hiçbir taraftan yardım alamayan II. Muhammedşah, tekrar Kirman hududuna doğru ilerledi. Durumu ümitsiz gören adamlarından bir kısmı ise Fars'ta kaldılar.

Melik II. Muhammedşah, Kirman'a geldiği sırada, başkent Berdesir Melik Dinar'ın idaresine girdiği için o, Bem şehrine geldi. Bem hakimi Sabık Ali, daha önce de Mübarekşah'ı melik ilan etmiş, Selçuklu ailesinden birine dayanarak Bem'deki hakimiyetini meşrulaştırmak ve atabeg olmak istemişti. Şimdi bu arzusunu gerçekleştirmek için eline ikinci defa fırsat geçmiş oluyordu. Bu sebeple Melik II. Muhammedşah'a itaat etti ve kendi kızını onunla evlendirdi.

Melik Dinar, bu durumu haber aldığında, kış ortasında olmasına rağmen Bem üzerine yürüdü. Orada bir kaç gün konakladıktan sonra, az sayıdaki evbaşları cezalandırmak için Habis'e yöneldi. Ancak kış mevsiminin verdiği zorluk, onun Habis önünde kalmasını engellemişti. Melik Dinar, buradan tekrar Melik Muhammedşah'ın bulunduğu Bem'e döndü. Bem halkı, muhtemelen kış mevsimindeki bir muhasaranın güçlüğünü düşünerek barış istedi. Neticede Sabık Ali'nin tekrar Melik Dinar'a itaat etmesi ve Melik Muhammedşah'ın Kirman'dan uzaklaştırılmaşı şartı ile iki taraf anlaştılar. Bu şekilde Sabık Ali, Melik Dinar ile anlaştıktan sonra Melik II. Muhammedşah ve onunla evli olan kızını Sistan'a gönderdi. Melik II. Muhammedşah'ın Kirman'ı terk etmesi ile Kirman Selçukluları, tarih sahnesinden silinmiş oluyor ve yerini Melik Dinar'ın kurduğu Oğuz Devleti alıyordu (Ocak 1189) .

Melik II. Muhammedşah Sistan'da da daha fazla kalamayarak yardım istemek için Harezm'e gitti. Harezmşahlar sultanı Tekiş, onu iyi karşılayarak hürmet etti. Ancak bir süre sonra, Sultan Tekiş'in ona karşı olan sevgisinin azaldığı ve yardım işinin askıya alındığı görülüyor. Melik Muhammedşah yardım hususunda Sultan Tekiş'ten ümidini keserek Gur ve Gazne tarafına gitti ve Gurlulardan Gazne hakimi Şihabeddin Muhammed'in hizmetine girdi. Hayatının sonuna kadar orada yaşayan Muhammedşah'ın ölüm tarihi ve yeri hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber muhtemelen Gazne'de ölmüştür.

Melik II. Muhammedşah, Kirman Selçukluları devletini yeniden canlandırmak için çok çalışmış, bu yolda Irak Selçukluları, Salgurlular ve Harezmşahlar devletlerine başvurmuştu. Ancak o, isteğine kavuşamadan vatanından uzakta ölmüştü.




KİRMAN SELÇUKLULARINDA DEVLET TEŞKİLATI



I -   HAKİMİYET TELAKKİSİ VE DEVLET ANLAYIŞI


Tarih boyunca pek çok devlet kurmuş bulunan Türkler'de hakimiyet telakkisinin Çin, İran ve İslam devletlerinden ayrı ve dikkate değer bir mahiyet gösterdiği muhakkaktır. Eski Türk telakkisine göre devlet ve ülke, onu idare eden hükümdar soyunun müşterek malıdır. Selçuklular'da devletin yegane asli temsilcisi sultan'dır. Kirman Selçuklu Devleti teşkilatı da mahiyet itibariyle Büyük Selçukluların aynı idi. Devlet idaresinin en üst kademesinde melik bulunuyordu. Fakat devletin çökmeye yüz tuttuğu durumlarda, atabeglerin de idarede önemli rol oynadıkları görülmektedir. Kirman Selçukluları'nda meliklerin tahta geçişlerinde, babadan oğula olmak üzere belli bir veraset sistemi vardı. Kirman Selçukluları hükümdar listesine dikkatle bakılırsa, melikliğin belli bir veraset kaidesine göre babadan oğula geçtiği görülür. Ancak hükümdarın tahta geçecek evladı bulunmadığı zaman, diğer bir hanedan mensubu tahta geçmekteydi.




Toprak ve Halk :


Toprak:

Mülkiyeti devlete ait olan miri toprakları, dört bölümde incelemek mümkündür.


Has Arazi: 

Kirman Selçukluları'nda vergileri hükümdara tahsis edilen bu arazi hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Ancak Büyük Selçuklularda olduğu gibi, Kirman melikleri de has arazisiyle birlikte hususi mülkiyet halinde olmayan geri kalan araziye de istedikleri zaman sahip çıkabilirlerdi Melik, bu araziyi özellikle kendisi için muhafaza ederdi.


lkta Sistemi: 

Kirman Selçukluları'nda ıktalar; devlet adamlarına, ordu mensuplarına ve devletin hizmetine girmesi söz konusu olan Oğuzlara verilmişti.


Mülk Arazi: 

Bu tip arazi sahibi, mülkü üzerinde tam bir tasarruf hakkına sahipti.


Vakıf Arazi: 

Miri veya mülk arazilerden gelirleri ilmi veya sosyal müesseselerin masraflarına tahsis olunan arazilerdir. Kirman Selçukluları'nda bu şekilde vakfedilmiş arazinin varlığı görülmektedir. Melik I. Turanşah, yaptırmış olduğu Ulu Cami, medrese, hankah, hastahane ve hamam için vakıflar tahsis etmişti. Yine Melik I. Arslanşahın hanımı Zeytun Hatun da medrese ve ribatlar yaptırmıştı. Aynı şekilde Atabeg Reyhan da birçok hayır müesseseleri yaptırıp bunlara vakıflar tahsis etti.


Halk:

Türk olan askeri sınıftan ve sivil devlet erkanından başka Kirman'da ikamet edilen halk tabakası, kaynaklarda genellikle Tazik adıyla zikredilmektedir. Tazik (Tacik) adıyla anılan bu yerli halk, çalışan ve vergi veren kitledir.  Efdaleddin Kirmani'ye göre halk tabakaları şöyle oluşmaktadır: Melik oğulları, soylular; ulema ve erdem sahipleri, zahitler, iyi kişiler, dihkanlar, toprak sahipleri, tüccar ve sanatkarlar. Bunlardan başka halk arasında evbaş denilen ayak takımı bilhassa devletin zayıfladığı sırada ortaya çıkmakta ve etkinliklerini hissettirmekteydiler. Kaynaklarda evbaş, özellikle Melik Tuğrulşah'ın ölümünden sonra başlayan taht mücadelelerinden itibaren zikredilmektedir.



bl Hakimiyet Alametleri ve Ünvanları 

a) Ünvan ve Lakaplar:

İslam-Türk devletlerinde kendilerine bir bölgenin idaresi verilen hanedan üyeleri «melik» diye anılırlardı. Muhtemelen Kavurd da bu uygun olarak, kendi idaresine verilen Kirman bölgesine hakim olduktan sonra Melik ünvanını kullanmaya başlamış ve onun ünvanı almışlardı. Bu ünvanın yanında Kirman Selçuklu melikleri, hükümdarlık alametlerinden olan lakapları da kullanmışlardı.


Alametler:

Kirman Selçukluları devletinde hükümdarın hakimiyet alametleri olarak taht, tac, tuğra, sikke, bayrak, çetr ve gaşiyeye rastlanmaktadır.


Taht: Hükümdarlığın maddi sembollerinden birisidir. Hükümdar cüluslarda, kabul ve fevkalade merasimlerde taht üzerinde otururdu. Kaynaklarda Kirman Selçuklu meliklerinin, cülusları sırasında tahta oturdukları belirtilmektedir. Nitekim ilk olarak Melik Kavurd'un başkent Berdesir'de saltanat tahtına oturduğu zikredilmektedir.

Tac: Kaynaklarda tac hakkında kesin bilgi yoktur. Sadece bir yerde, Sultanşah'ın ölümünden sonra oğlu bulunmadığı için I. Turanşah'ın melik olduğu, taht ve tacın ona verildiği zikredilmektedir.

Tevkı ve Tuğra: Hükümdarlık sembollerinden olan bu unsurların varlığını Kirman Selçukluları'nda da görmekteyiz. Tevki, melikin kararı ve iradesi anlamında kullanılıyordu. Tuğra, vesikaların üst tarafına yazılan isim, elkab ve dua cümlesinden ibaret hükümdar mühür ve imzasıdır. Kirman Selçukluları devletinin kurucusu olan Melik Kavurd'un tuğrası da isim ve elkabı üzerine konan ok, yay ve yaycıktan oluşmaktaydı.

Hutbe: Hükümdarların cuma namazından önce hakim olduğu ülkelerdeki camilerde adını anmak adet haline gelmiş ve bu hükümdarlık alametlerinden biri olmuştu. Kirman Selçukluları'nda da Melik Kavurd, Uman'ı zaptettikten sonra bu vilayette kendi adına hutbe okunmasını ve sikke bastırılmasını emretmişti.

Sikke: Para bastırmak, maddi hakimiyet unsurlarının en önemlilerinden birisidir. Kirman Selçukluları'nda gerek kaynaklarda bahsedilen, gerekse ele geçirilmiş sikkeler mevcuttur. Kirman Selçuklu hükümdarı Kavurd'un, elde mevcut birçok sikkesi vardır. Yine Kirman Selçukluları'ndan Melik Sultanşah'ın üç, I. Turanşah'ın da iki sikkesi mevcuttur. Bu paralarda halifenin isminden sonra meliklerin adı, ünvan ve lakapları görülmektedir.

Nevbet: Askeri mızıka tarafından beş namaz vaktinde hükümdarın sarayı önünde çalınan özel bir musiki parçası idi.. Hükümdarlık alametlerinden olan nevbete Kirman Selçuklu devletinde de rastlıyoruz.

Bayrak: Hükümdarlık sembollerinden olan bayrak, Kirman Selçukluları ile ilgili kaynaklarda alem şeklinde geçmektedir. Ancak Kirman Selçukluları'nın bayrağının rengi hakkında bir kayda rastlanmamaktadır.

çetr: Hükümdarların sefere çıktıklarında, veya alayla çıkıp bir yere gittiklerinde başları üzerinde tutulan şemsiyedir. Bu hükümdarlık alametine Melik Kavurd'dan itibaren rastlıyoruz.

Gaşiye: Özellikle eyer takımı techizatından olan ve eyer altına konan keçeye verilen isimdir. Hükümdara mahsus, muhtemeilen altın işlemeli olan gaşiye saltanat alametlerinden birisi olup Kirman Selçuklu meliklerinde de görülmüştür.

Tıraz: Hükümdarlık ve hakimiyet sembollerinden olan tıraz, hükümdarın sanatkarane işlenmiş ve bilhassa kenarı yazılarla süslenmiş elbisesidir.






H --   SARAY  TEŞKİLATI



Kirman Selçukluları saray teşkilatının başında melik bulunmaktaydı. Melikden sonra, Kirman Selçukluları'nın yüksek memurları ve divan mensupları arasında en önde gelenlerden birisi atabeglik müessesesidir. Atabeg, vilayetleri idare ile görevlendirilen, henüz yaşları küçük şehzadelere vasi ve mürebbi sıfatı ile tayin ediliyor ve onların ülke işlerinde yetişmelerini sağlıyordu. Atabegler, eski Oğuz beylerinden yahut sultanların memluklerinden büyük emirlik derecesine yükselmiş komutanlar arasından seçilirdi. Kirman Selçuklu Devleti'nde atabeglerin, biraz değişik bir görev yaptıkları görülüyor. Onlar küçük şehzadeler ile vilayetlere gitmiyorlar, aksine başkentte ve hükümdarın yanında görev yapıyorlardı. Bu durumda onların bizzat meliklere idari işlerde yol gösterici ve başdanışman olarak görev yaptıkları anlaşılıyor. 

Kirman Selçukluları Devleti'nde de, Büyük Selçuklular'da olduğu gibi bir saray teşkilatı vardı. Bu saray mensuplarının görevleri aşağıda belirtilmiştir.

Üstadü'd - Dar : Hükümdarın vergi ve devlet gelirlerini toplamaya ve sarfa memur olup, ayrıca sarayın mutfak, şaraphane ve diğer teşkilatı ile buralarda çalışan görevlilerin en büyük amiri idi.

silahdarlık: Silahhaneyi muhafaza eden kişilerdir. Kaynaklarda zikri geçen Emir-i Silah ise Büyük Selçuklu teşkilatında olduğu gibi, melikin silahını taşıyan ve aynı zamanda silahhaneyi muhaf'aza eden silahdarların reisidir.

Ahurdarlık: Emir-i Ahur, sarayın ve melikin hayvanlarına bakan ve has ahurun birinci emiridir. Kaynaklarda ilk olarak Melik II. Arslanşah devrinde emir-i ahura rastlıyoruz.

emir-i camehane: Melikin şahsına ait elbiselerin muhafazası ile görevlidir.

Hansalarlık: Bunlar, Kirman Selçukluları'nda melikin yemeğini hazırlayan ve sofra hizmetini gören saray mensuplarıdır. Emir-i Çeşnigir'in vazifesini yaptığı anlaşılıyor.

Candarlık: Hükümdarın ve sarayın muhafazasına memur görevliye candar denilirdi.

Bazdarlık: Bazdar, hükümdarın av kuşlarını taşıyan bir görevlidir.

Nedimlik:  Hükümdarı eğlendirmekle görevli nedimler, Kirman Selçuklu sarayında Melik Kavurd devrinden itibaren görülmektedir. Nizamü'l-Mülk'e göre, bir nedim faziletli, iyi tavırlı, güler yüzlü, dindar, ketum ve iyi giyimli olmalıdır. Ayrıca nedimlere yetecek kadar bir maaş bağlanması gerekmektedir.

Serheng(Çavuş)ler: Kirman Selçukluları'na ait kaynaklarda serhenglerle ilgili bol kayıt bulunmasına rağmen, görevleri hakkında kesin · bir bilgi yoktur. Serhenglerin saray hizmetlerinden çok askeri görevler yapmakta oldukları anlaşılmaktadır.

Saray Muallimliği: Kirman Selçukluları sarayında, çocukların ve gulamların eğitim ve terbiyesi ile görevlendirilen muallimler vardı. Kaynaklarda bu öğretmenler, mukrz (Kur'an okutan), muallim ve üstad olarak zikredilmektedirler.

Mutripler: Mutrip ve mutribeler, sarayda çalgı çalarak ve şarkı söyleyerek içki ve eğlence meclisine iştirak edenleri eğlendirirler.

Sakiler: Kirman Selçukluları sarayında varlığı görülen hizmetkarlardan birisi de sakilerdir. Kaynaklarda salca şeklinde geçmekte olan bu hizmetkarın görevinin, içki meclisine iştirak edenleri eğlendirmek olduğu bilinmektedir.

Hademeler: Kirman Selçukluları saray mensupları arasında hadem (hizmetkarlar) denilen görevliler de bulunmaktaydı.

Kirman Selçukluları'nda meliklerin tahta çıkışları (cülus), bütün hükümdarlık ile idare edilen devletlerde olduğu gibi, bir merasimle yapılırdı. Ayrıca yine melikler, bu tahta geçiş merasiminde, halka cülus bahşişi manasında para (mal) dağıtırlardı. Kirman Selçuklu melikleri de yaşadıkları süre içinde, kendilerinden sonra tahta geçecek olan veliahtı tayin edebilirlerdi. Genellikle büyük çocuklar veliaht tayin edilir, ancak bazan kardeşlerden bir diğeri de melik olabilirdi.

Kirman Selçuklu meliklerinin saray hayatı, resmi ve özel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hükümdarın resmi ve özel hayatını yaşadığı yer ve ikametgahı saraydır. Saray selamlık ve harem olmak üzere başlıca ikiye ayrılır. Selamlık; hükümdarın resmi ve özel toplantılarını ve kabullerini yaptığı, devletin idare edilmesi için kararların alındığı bölümdür. Haremde ise, hükümdarın nikahlı eşleri ve cariyeleri yaşamaktadır.

Kirman Selçukluları saray hayatında, Türkler'de adet olduğu üzere yaylak ve kışlaklara gitmek önemli yer tutar. Nitekim melikler mevsimine göre yaylak ve kışlaklarda yaşarlardı. Kirman Selçuklu melikleri, Azer ayında başkent Berdesir'den ayrılarak Ciruft'a gider ve Urdubehişt ayında tekrar Berdesir'e dönerlerdi. Bu suretle Kirman melikleri kışı sıcak olan Germsir bölgesinde geçirirler; yazın ise başkentte kalırlardı.






IH -   HÜKÜMET  TEŞKİLATI


-  Merkez Teşkilatı :


Kirman Selçuklularında umumi devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı yerin, Büyük Selçuklu teşkilatındaki gibi Büyük Divan veya Divan-ı Ala olması gerekir. Ancak kaynaklarda Divan-ı Ala yerine daha çok Divan-ı Padişah, Divan-ı Melik veya sadece Divan olarak geçmektedir.

Büyük Divan: Vezirin başkanlığında, Divan-ı İnşa, Divan-ı İstifay-ı Memalik, Divan-ı İşraf-ı Memalik ve Divan-ı Arz gibi ikinci derecede kısımlardan oluşmaktadır.

inşa Divanı: Bu divanın başlıca görevi, iç ve dış haberleşmeyi idare etmek ve devletin çeşitli memuriyetlerine yapılan tayinlere ve ıktalara ait vesikaları vermekti. Divanın başkanına Tugraı, Sahib-i Divan-ı inşa veya Münşi denirdi.

istifa Divanı: Devletin yıllık gelirlerinin hesaplanması, vergilerin tarh ve tahsil edilmesi ve harcamalar ile ilgilenen, kısaca devletin bütün mali işlerinden sorumlu olan divandır. Bu divanın reisine Müstevfı veya Sahib-i Divan-ı istifa denirdi.

İşraf Divanı: Divan-ı İşraf-ı Memalik, devletin mali işlerinin yolunda gidip gitmediğini teftiş eden  divandır. Başkanına, Müşrif-i Memalik denirdi.

Divan-ı Arz: Büyük Divan'ı oluşturan  divanlardan biri olup, reisine Arızu'l-Ceyş (Sahib-i Divan-ı Arz) denilen bu divanın görevi ordunun maaş ve levazımını tedarik etmekti.

Berid Divanı: Büyük Divan'a bağlı olmayan divanlardan birisi de Divan-ı Berzddir. Bu divanın görevi, merkezin vilayetlerle muhaberelerini tanzim etmek ve her tarafta olup bitenleri merkeze bildirmekti. Bu divana bağlı Sahib-i Haber denilen memurlar vilayetlerde görev yapmaktaydı. 


- Eyalet Teşkilatı :


Kirman Selçuklularında eyalet teşkilatına mensup bazı görevliler şunlardır:


Vali: Eyaletleri idare eden en yüksek derecedeki amirdir. Valilerin de kadılar gibi, dindar ve günahtan sakınan kişilerden seçilmeleri gerekmektedir.

Reis: Kirman Selçukluları'nda, bir eyalet teşkilatı görevlisi de sivil bir memur olan Reis'tir. Yerli halkın soylu ailelerinden gelen reisler, kendi bölgelerinde merkezi idarenin temsilcisidir.

Amil: Eyalet teşkilatında görevli diğer bir memur da amil'dir. Amillerin görevleri vergileri tahsil etmektir, bazan vali olarak vazife yapmaktaydılar.

Şahne: Eyaletlerde ve merkezde inzibat işleri ile görevli memurdur. Kirman Selçukluları Devleti'nde şahneler, şehirlerde muhtemelen askeri vali olarak görev yapmakta ve zabıta ile ilgili işlerin idaresini yürütmekteydiler. Ayrıca şahneler, Selçuklu hanedanının Kirman dışındaki idareleri altında bulunan bölgelerde merkezdeki işlere bakar ve aynı zamanda o bölgenin mahalli hakimini kontrol altında tutarlardı. Bunlar aynı zamanda o ülkelerde meliklerin temsilcisi idiler. Bu görevlerin yanısıra şahneler, vergilerin tahsili sırasında amile yardım ederlerdi.

Kutval: Eyalet teşkilatı içinde yer alan kutvalin görevi, kale muhafızlığı yapmaktır.



A - ASKERİ TEŞKİLAT


Kirman Selçuklu devleti ordusu şu unsurlardan oluşmaktadır.


al  Boy Birlikleri:

Kirman Selçuklu ordusunun özünü, çeşitli boylardan toplanmış Türkler teşkil etmekteydiler. Bu Türklere kaynaklarda Etrak ya da Türkan denildiği görülmektedir.



bl  Gulaman:

Kirman Selçuklu Devleti'nde ordunun ikinci büyük kesimini gulamlar teşkil ediyordu. Gulamların Türk kölelerinden satın alınıp Horasan yolu ile Orta Asya'dan geldiği sanılmaktadır. Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi, Kirman Selçukluları'nda da Gulam sisteminin önemli bir rol oynadığı anlaşılıyor. Her melikin, şehzade, atabeg, emir, sivil ve askeri devlet erkanının kendilerine bağlı gulamları vardı. Satın alınan gulamlar, sahipleri tarafından yetiştirilmekteydi. Hükümdara bağlı gulamlar ise, sarayda özel öğretmenler tarafından yetiştirilirdi.


el Deylemliler ve Tazikler:

Orduda Türkler ve gulamlardan başka Deylemliler ve Tazikler'in de yer aldıkları anlaşılıyor. Kaynaklarda, yerli halkı temsil eden Deylemliler ve Taziklerin orduyu teşkil eden unsurlar arasında olduğu zikredilmektedir.


dl Yardımcı Kuvvetler:

Kirman Selçuklu emirleri, kendi ordularının yanısıra, gerek fetihlerde, gerekse taht mücadelelerinde komşu ülkelere mensup yardımcı kuvvetlerden de yararlanırlardı. Bilhassa taht mücadelelerinde melikler, sık sık Irak Selçuklularına, Salgurlulara, Yezd atabegine ve Horasan emirine başvurmuşlar, bu devletlerin askerlerini Kirman topraklarına getirmişlerdi.

Kirman Selçuklularında ordu, esas itibariyle süvari ve piyade olmak üzere iki sınıftı. Büyük Selçuklularda olduğu gibi, Kirman Selçukluları'nda da orduyu sevk ve idare eden komutanlara Emir-i Sipehsalar veya sipehsalar denilmekteydi. Kirman Selçukluları ordusunda kullanılan rütbelerden birisi de Emir'dir. Bunlardan daha aşağı komutanlar ise, Serhengler ve hayltaş'lardır. Kirman Selçukluları ordusunun savaş sahasındaki durumu ise, Büyük Selçuklular ve Ortaçağ Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi merkez, sağ kol, sol kol, öncü ve artçı şeklinde tertiplenirdi.

Kirman Selçukluları ordusunda; ok, yay, mızrak ve kılıç kullanılmakta idi. Bunun yanısıra zamanın ordularında bulunan kalkan, gürz ve hançer gibi silahların da kullanılmış olması muhtemeldir. Orduda kullanılan ağır silahlar ise, mancınık ve arrade idi. Mancınık ağır taşlar, arrade ise nispeten hafif taşlar atan aletlerdi.

Kirman Selçuklu devleti ordusundaki asker sayısı hakkında, kaynaklarda bazı bilgiler mevcuttur. Melik Kavurd, Kirman'a geldiği zaman emrinde beş-altı bin Türk süvarisi vardı. Yine Melik Kavurd, Büyük Selçuklu tahtını ele geçirmek için Sultan Melihşah ile savaşmak üzere harekete geçtiği sırada, beraberinde ikibin atlı ve dörtbin yaya olmak üzere yine altıbin asker bulunuyordu. Melik II. Arslanşah devrinde ise, ordudaki asker sayısının altıbin atlı ve onbin yaya olmak üzere onaltıbin kişiye ulaştığı görülür.



B --   İLMİYE TEŞKİLATI



al Din:


Kirman halkı Allah'ın birliğine inanan, dindar, temiz inançlı ve İslam terbiyesi görmüş insanlardan oluşmaktaydı. Kirman halkı, Hanefi mezhebine mensuptu. Ancak bir süre sonra Kirman'da Batınilik cereyanı başgösterdi. Bir rivayete göre, bu mezhebin kurucusu Hasan b. es -Sabbah (öl. 1124), Mısır' dan Yezd ve Kirman'a gelerek buralarda bir süre davette bulunmuş ve bu sayede de Kirman'da Batınilik yayılmıştı. Hatta Melik İranşah dahi Batıni mezhebine girmiş, dini liderlerin fetvası ve halkın ayaklanması neticesinde öldürülmüştü. Bu suretle Batıniliğin Kirman'da yayılması önlenmiş oldu.



İlmiye Sınıfı:



Kirman Selçuklu Devleti'nde gerek melikler ve gerekse atabegler dini, ilmiye sosyal gayeler için kullanılmak üzere birçok binalar yaptırmışlardı. Bunlar arasında talebelerin okuması için yaptırılmış olan medreseler önemli bir yer tutmaktadır.



Bu teşkilat içinde yer alan görevliler:


Müderris: Medreselerde ders veren hocalara müderrıs ismi verilirdi. Genellikle müderrisler, kadılık veya hatiplik gibi görevleri de yapmaktaydılar. Müderrisler, devrin medreselerinde okutulan Kur'an, hadis, fıkıh, felsefe, nahv, tefsir ve kelam gibi mevzularda öğretim görürlerdi.


Müftü:  Fıkıh üzerine kendisine sorulan umumi ve hususi, şeri ve hukuki meselelere ait dini hükümlere uyarak karar veren zata müftü ve verilen karara da fetva denmiştir. Kirman Selçukluları'nda müftülük müessesesi de mevcuttu.


şeyhülislam: O devirdeki şeref ünvanlarından biri idi ve daha çok anlaşmazlık konusu meseleleri halletmiş olan yüksek alim ve fakihlere tevcih olunmuştu. Kirman Selçukluları'nda Şeyhülislam, müftülük ve kadılık görevlerini de birlikte yürütmekte idi.


 Hatıb: Kirman Selçukluları ilmiye teşkilatı içinde önemli memuriyetlerden birisi de hatipliktir. Hatibin başlıca görevi Cuma günleri ve bayramlarda camide hutbe okumaktır.


İmam: İlmiye teşkilatı içinde yer alan görevlilerden birisi de imam idi. Melikler, birini hal'etmek için imamlardan fetva alırlardı.



--  ADALET TEŞKİLATI


Şeri Yargı Sistemi :


Bu yargı sisteminde davalara, kadılar bakmaktaydılar. Kadı, din ve şeriat ile ilgili bütün işlerde yetkiliydi. Kadılar, evlenme-boşanma işleri, nafaka, miras ve alacak davalarına bakarlar, noter vazifesi görürler, camileri ve bunlara ait tesisleri ve vakıfları idare ederlerdi. Kirman Selçuklularında Başkadı (Kadı'l-Kudat), merkezde (Berdesir'de) otururdu. Bundan başka vilayetlerde de kadılar bulunurdu.


Örfi Yargı Sistemi :


Bu en yüksek dünyevi mahkemede, asayişi bozan ve kanunlara itaat etmeyenlerin davalarına dadbegi (Emir-i Dad) bakar ve özellikle ceza meseleleri ile meşgul olurdu. Kirman Selçukluları'nda ilk dadbeg olan şahıs, sonradan atabeg olan Bozkuş idi. Dadbeglik görevine genellikle askeri ricalden kimseler tayin edilirdi. Ayrıca bu görev yalnızca Türkler'e verilirdi.



D - İKTİSADI DURUM


Kirman bölgesinin iktisadi durumu Selçuklulardan önce iyi değildi. Bu bölge, X. yüzyılda bir çöküş içinde idi ve gelirleri de oldukça azalmıştı. Büveyhi emirleri arasındaki taht mücadelesi ve Gaznelilerin Kirman'a müdahalesi ve kısa bir süre sonra da bu bölgeyi işgal etmesi (1031 -1034) bir otorite boşluğuna sebep olmuştu. Daha sonra ise iktidarın Büveyhilere geçmesi, ülkenin refahına büyük zararlar vermişti. Onlar şiddetli bir katliam ile halkı güçsüz duruma düşürdükten ve memleketi mahvettikten sonra bu bölgeye sahip olabilmişlerdi.

Ancak, bundan sonraki dönemde Selçuklular'ın idaresi altında Kirman bölgesi, taht mücadeleleri başlayana ve Oğuzlar buraya gelene kadar refah içinde olmuştu. Özellikle başkent Berdesir, küçük fakat zengin bir şehirdi. Selçuklular'ın ikinci başkenti olan Ciruft da bereketli ve verimli bir şehirdi. Ciruft'ta Horasan ve Sistan için önemli bir pazar ve ticaret merkezi oluşmuştu. Yine Kirman'ın başlıca ticaret merkezlerinden birisi de Fars Körfezi'ndeki Tiz limanı olup, burası Hind, Sind, Habeş, Zene, Mısır, Uman, Bahreyn ve Arap ülkelerinden gelen gemilerin önemli bir uğrak yeriydi. Ciruft'un güneyinde bulunan Hürmüz de deniz kenarında bayındır bir vilayet ve Kirman'ın önemli bir limanıydı. Ayrıca Bem şehri de zengin ve büyük bir ticari merkezdi. Etrafı bağ ve hurmalıklarla çevrilmişti. Burada büyük ölçüde pamuklu kumaş dokunur ve ihraç edilirdi. Yine Bem'in doğusunda bulunan Nermaşir de zengin bir yerdi. Nermaşir'de meyve ve ipek boldu. Yine Berdesir'in etrafındaki şehirlerden biri olan Habis'te yetişen hurmalar, dünyanın en uzak yerlerine kadar ihraç edilirdi.

Selçuklular, kendilerinden önce Kirman'da bozulan iktisadi hayatı ve ticareti geliştirmek için hemen tedbirler almışlardı. Nitekim Selçukluların bu hususta belirli bir siyasetlerinin bulunduğu ve Kirman'ın, yukarıda belirttiğimiz mahsulleri ile parlak bir ticari ve iktisadi durumu olduğu açıkça görülmektedir.

Selçuklular devrinde Kirman'daki şehirlerin, Büyük Selçuklular'ın hakim oldukları yerlerdeki gibi, büyüdükleri ve surlar dışına taşarak burada büyük ticaret ve yerleşme merkezlerinin oluştuğunu görüyoruz. Şehirlerde görülen bu gelişme, ilk defa Melik I. Turanşah devrinde başladı. Melik I. Arslanşah devrinde (1101-1142) Kirman, en yüksek refah noktasına erişti. Ancak Melik Tuğrulşah'ın ölümünden sonra taht mücadelelerinin başlaması, Kirman'daki bu refahın bozulmasına sebep oldu. Melik Behramşah'ın Horasan'dan getirdiği ordu, Kemadin'e üşüştü. Birkaç gün Ciruft ve çevresindeki pazar köyleri yağmalandı (1171) . Bundan sonra da Aybeg Dıraz önce Berdesir, sonra da Ciruft'a hücum ederek buraları yağmaladı. Bütün bu olayların yanısıra taht mücadeleleri ve Oğuzların  gelişinin  sebep olduğu olaylar neticesi hayat pahalılığı da artıyordu.


al Hazine:

Kirman Selçukluları'nda muhtemelen Melik'e bağlı olduğu anlaşılan müesseselerden biri de hazine idi. Hazineler Müstevfi-i Memalik tarafından idare ve Müşrif tarafından da kontrol edilirdi. Kirman Selçuklu meliklerinin de hazineleri vardı ve özellikle Melik Tuğrulşah'ın hazinesi çok zengindi.


bl Vergiler:

Büyük Selçuklularda olduğu gibi Kirman Selçuklularında da, devletin tahsil ettiği bazı vergilerin varlığını görüyoruz. Vergiler, gerektiği zaman merkezi idare veya valinin talimatı üzerine istifa divanları, amiller ve muhtelif arazi sahipleri vasıtasıyla tahsil edilirdi. Devletin giderleri için kanunlara istinaden tahsil edilen vergiler arasında Divan-ı Ala vergileri, büyük bir önem taşırlardı. Kirman Selçukluları'nda vergiler, mal, hakk, vucuh adlarını taşırlardı. Bunlardan başka Kirman Selçukluları devletinde; avarız, harac, irtifa, kısem, menal, merafüc, nalbaha, öşr ve teklif gibi vergiler vardı.


Maaşlar:

Memurlara ve askerlere yapılmış veya yapılacak hizmetleri karşılığında ödenen ücret ve aylıklardı. Bu aylıkların ödenebilmesi ıkta ve vergi sistemlerinden elde edilecek gelirlere bağlı idi. Kirman Selçuklularında tesbit edilebilen maaşlar ulufe, erzak, idrar, maayiş ve nanpare idi.






IV  -  KÜLTÜR  VE İMAR  FAALİYETLERİ



al  Kültür:


Selçukluların hakim oldukları devrede Kirman'da kültür faaliyetleri de dikkati çekmektedir. Selçuklu melikleri, halkın kültür seviyesinin yükselmesi için büyük çaba gösterirlerdi. Selçuklu melik ve devlet adamları; bazı şair, alim ve din bilginlerini himaye etmişlerdir. Bunlardan önemli müellif ve şairler şunlardı:

Efdaledd'in Ebu Hamid Ahmed b. Hamid Kirmanı: Kirman Selçukluları sarayında görev alan önemli kişilerden birisidir. Efdaleddin, yaşadığı devrede Kirman ile ilgili üç eser kaleme almıştır. Bu eserler Kirman tarihi için birinci sınıf kaynaklardır.

Ezraki (Ebu Bekr Zeyneddin b. ismail Varrak Herevi): Bu şair kasidelerinde Melik Kavurd'un oğlu "Emiranşah'ı meth etmiştir.



Burhanı (Emiru'ş - Şüera Hace Abdülmelik Nişaburi,): Büyük Selçuklu sultanı Alparslan devrinin (1063-1072) tanınmış şairlerinden olan Burhanı, Kirman Selçukluları veziri Mükerrem b. Ala'yı övmüştür.

Bunlardan başka Hakim Ebu'l-Ala Hamza b. Ali, Kıvami, Abbasi, Şıhabi, Mübarekşah, İbnü'l-Hebbariye ve Muhtarı gibi şairler de Kirman Selçuklu Melikleri hakkında eserler yazmışlardır.

Bu müellif ve şairlerden başka Kirman'da din bilginleri ve alimler de yetişmiştir. Bu alimler arasında;, Ebu'l-Hüseyin Kutbu'l-Evliya Şeyh Cemaleddin Ahmed, İmam Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail en-Nişaburi, İsmail b. Ahmed en-Nişaburi, Rukneddin Ebu'l-Fazl Abdurrahman b. Muhammed Kirmani, Şeyh Burhaneddin Ebu Nasr Ahmed el-Kubanani, Ebü Muhammed Ruzbihan el.-Bakli ve Kadı Ebu'l-Ala Ali Semani zikretmeğe değer şahsiyetlerdir.


İmar :

Kirman Selçukluları, daha ilk melikleri  Kavurd  zamanından (1048-1073) itibaren imar faaliyetlerine başlamışlardı. O, önce Sistan ve Derre yolu üzerinde bir derbend inşa ettirmişti. Yine Kavurd, Derre'ye bir han, bir havuz ve bir de hamam yaptırmıştı.

Melik Kavurd'un Büyük Selçuklu Devleti'ni ele geçirme teşebbüsü sırasında ölmesinden (1073) sonra, Kirman'da imar faaliyetleri bir süre durmuştur. Melik I. Turanşah devrinde ise (1085-1097) imar faaliyetleri yeniden başlamıştı. Turanşah, tahta geçince şehrin rabazında yeni bir mahalle kurulmasını emretti. Nitekim önce kendisi için bir saray ve köşk, bu sarayın güneyinde Ulu Cami ve hepsi birbirine bitişik olmak üzere medrese, hankah, bimaristan (hastahane), hamam (germabe) ve ribat gibi hayır kurumları yaptırdı. Melik I. Turanşah'ın yaptırdığı cami, Mescid-i Melik adıyla meşhur olmuştu. Melik I. Turanşah, öldükten sonra gömülmek üzere bir de merkad (mezar) yaptırmıştı.

Melik I. Turanşah'tan sonra tahta geçen İranşah devrinde (109'7-1101) imar faaliyetleri durmuş, ancak Melik I. Arslanşah devrinde, Berdesir şehrinin rabazındaki imar faaliyetleri devam etmiştir. Yine Arslanşah diğer Kirman şehirlerinde de medrese ve ribat gibi birçok hayır işleri gören binalar inşa ettirmişti. Melik I. Arslanşah'ın Zeytun Hatun adındaki eşi de Kirman'da medrese ve ribat gibi hayır müesseseleri yaptırmıştır.

Melik I. Muhammed (1142-1156) de, babası gibi imar faaliyetlerine devam etti. O Berdesir, Bem ve Ciruft şehirlerinde medrese, ribat ve mescit gibi hayır müesseseleri yaptırdı. Onun yaptırdığı önemli eserlerden biri de Mescid-i Melik'teki kütüphanedir. Bu kütüphanede fen ilimleri ile ilgili beşbin kitap bulunmakta idi. Bu kitapları I. Muhammed oraya vakfetmişti.

Kirman Selçukluları Devleti'nde hakiki kudreti ellerinde tutan atabegler de imar faaliyetlerinde bulunmuşlardı. Bunlardan birincisi Bozkuş idi. Onun kendisine bir mezar, ayrıca hankah ve birçok menar (minare) yaptırdığı bilinmektedir. imar faaliyetlerinde bulunan ikinci atabeg, Müeyyedüddin Reyhan idi. O da Kirman' da buka', medrese ve hankah gibi birçok hayır müesseseleri yaptırmıştı.

Kirman'da bugün var olan ve Selçuklu devrinde yapıldığı anlaşılan, ancak kimin yaptırdığı kesin olarak bilinmeyen eserler de mevcuttur. Bunlardan birisi Berdesir'deki Mescid-i Bazar-ı Şah'tır. Selçuklular devrinde yapıldığı ileri sürülen bir eser de, Günbed-i Cebeliye'dir. Bu günbed, Berdesir şehrinin doğu kenarında açık bir sahrada bulunmaktadır. Bu taştan günbede Günbed-i Gebri de denilmektedir. Yine kimin tarafından yaptırıldığı bilinemeyen eserlerden birisi de Zerend'deki Selçuklu minaresidir.

Bütün bu eserlerden anlaşılacağı gibi, Selçukluları Kirman'da sadece siyasi bir varlık olarak düşünmek muhakkak ki yanlıştır. Onlar hakim oldukları bu bölgeye barış ve refah getirmişler, bir kısmı bugün bile mevcut olan zengin imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Kirman Selçukluları, birbuçuk asra yakın bu bölgede hüküm sürmüşler ve Kirman'a küçümsenemeyecek hizmetler yapmışlardır. Bu sebepledir ki, bu dönemde ve daha sonra yaşamış tarihçi ve coğrafyacı müellifler onlardan övgüyle bahsetmişlerdir.



Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi

İLMİ MÜŞAVİR ve REDAKTÖR

Prof. Dr. Hakkı Dursun YILDIZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak