KÜLTÜR DEĞİŞİKLİĞİNE DOĞRU
Yabancılarla Temasın Çoğalması ve Bunun Neticeleri
XVII. yüzyıl içinde Rusya'da kültür değişikliğine doğru bir hareket artık açıkça görülmektedir. Bu cereyan, nihayet XVIII. yüzyıl başında, Büyük Petro tarafından yapılan "Rusya'yı avrupalılaştırma,, hareketine yol açtı, onu hazırladı. Rusya'da Çarlığın kurulması, Moskova'nın "Üçüncü Roma,, olduğu ve Rusların "Yeni bir İsrail oğulları,, oldukları telâkkisi kök salmışken, aynı zamanda Rusya'nın hakikî bir "ortodoks hıristiyan memleketi,, olduğu, Ortodoksluğun ancak Rusya'da en temiz bir şekilde muhafaza edildiği zihniyeti de yerleşmişti. Bizans İmparatorluğunun yıkılışı, Rumların Floransa Ünyonu ile Ortodoksluğa ihanetlerinin bir cezası gibi tefsir edildiğinden, Rusya'nın da batmaması, kuvvetlenmesi için din akidelerinin ve Ortodoksluk-hıristiyanlık esaslarında gelişen eski rus geleneklerinin, küçük bir değişiklik yapmadan, muhafaza edilmesi gerektiği görüşü de derin bir kök salmıştı. Moskova'nın en yüksek tabakalarından başlayarak, her çeşit rus tabakası, kendilerinin en doğru dine sahip olduklarını iddia etmekte, yabancılara karşı kin beslemekte, rus devleti, rus dini ve rus hayatının yabancılarınkine nisbeten daha yüksek olduğunu zannetmekte idiler; Moskova-rus cemiyeti tam mânasiyle statik bir cemiyet, kendini beğenen, kendi büyüklüğü ile kibirlenen bir kitleden teşekkül etmekte idi. Halkın aşağı tabakası cahil, kültürsüz ve aynı zamanda mutaassıp olduğu gibi, bilgi ve kültür bakımından, yukarı tabakalar da halktan az farklı idi. Moskova Rusya'sında yabancılara karşı büyük bir düşmanlık hissi hâkimdi. Gerçi III. İvan zamanındanberi Moskova'ya bazı italyan ve alman mimar ve teknisyenleri gelip-gitmişlerdi, fakat bu Avrupalı birkaç ustanın Moskova'da bir müddet kalmaları, Ruslar üzerinde herhangi bir tesir yapmadı; zaten, Ruslar, Avrupa'nın her şeyini kendileri için yabancı hissettiklerinden, Avrupalıların "tesirleri,, olamazdı; bu tesir altında kalmak için evvelâ Avrupa hayatının üstünlüğünü anlamak, kabul etmek ve bunu benimsemeğe karar vermiş olmak gerekti. Halbuki, Ruslar, XVIII. yüzyıl başına kadar buna yanaşmadılar ve kendiierinin "kitayizm,, inden (Çinliler gibi kendi kendilerini beğenmek) vazgeçmediler.
Rus tarihinin gelişmesi icabı olarak, XVII. yüzyıl içinde yavaş yavaş değişiklikler olmağa başladı. Bunun, önce askerlik sahasında olduğunu görüyoruz. III. Vasili zamanında, Batı Avrupa'dan ateşli silâhlar (tüfek, top) gelmiş ve bunlarla teçhiz edilen rus ordusu bilhassa Türk-tatar Hanlıklarına karşı birdenbire üstünlük temin etmişti. Korkunç İvan'ın Kazan'ı zabtında, iskoçyalı bir mühendisin barut kullanmak ve lâğım kazdırmaktaki ustalığının en büyük rolü olduğunu görmüştük. Korkunç İvan, Batı Avrupa'dan askerî mütehassıslar celbi işine çok ehemmiyet vermekle, Avrupalıların askerlik ve silâh imali hususunda üstün olduklarını kabul etmişti. Hele Livonya harbi zamanında, Stefan Bathory'nin mükemmel piyade ve topçu kıtaları, Rusların, askerlikte Avrupalılardan çok geride olduklarını açıkça göstermişti. Karışıklık zamanında, küçük leh ve isveç kıtalarının, kalabalık rus kitlelerini kolaylıkla yenebilmeleri, Avrupa askerî teşkilâtının yüksekliğini bir daha göstermiş oldu. Moskova hükümetinin başında duranlar, bilhassa Boris Godunov, askerlik işlerinde artık Avrupa usulünü tatbik etmenin lüzumlu olduğunu takdir etmişlerdi. Bunun neticesi, Ruslar, daha XVI. yüzyıl sonu Türk (yeniçeri) ve avrupa usulü kıtalar teşkiline başladılar; bir taraftan muşketlerle silâhlı ve daimî bir ordu halinde bulunan "strelets,, (atıcı, nişancı) kıtaları tanzim edilirken, diğer yandan Michail Fedoroviç zamanında yabancılardan müteşekkil kıtalar istihdam edilmeğe başlandı. Bunların kumandanı bir ingiliz idi; bir müddet sonra, avrupalı zabitler tarafından talim ettirilen rus askerlerinden kıtalar teşkil edildi. 1630 yıllarında, bu suretle, muntazam bir rus ordusu teşkilâtına başlanmış oldu. Avrupa'da 30 yıl harbleri devam ettiğinden başıboş gezen zabit ve askerler çoktu; bunlardan Moskova'ya gidip rus hizmetine girenler mühim yekûn tutuyordu. Öyle ki 1632 de Lehistan'a karşı harb esnasında, yeni usul talim gören, top ve tüfek kullanmasını bilen rus kıtaları çokluk teşkil ediyordu. Bu harpte Ruslar yenildilerse de, orduda Avrupa usulü tatbikine yine devam edildi. Alman, Hollandalı ve İngiliz zabitlerinin hizmete alınmasına hız verildi. 1631 den önce, Hollanda'lı Koet tarafından, Moskova'da bir tophane yapılmıştı; fakat burada imal edilen toplar, Rusların ihtiyacına kâfi gelmediğinden, Avrupa'dan birçok top satın alınmakta idi. 1632 leh harbine rus kıtalarını hazırlamakta, Lesli ve Fandam adlı iki Avrupalı subay (binbaşı) mühim iş gördüler. 1647 de rus askerlerini Avrupa usulü yetiştirmek için ilk defa rusca bir " talim kitabı „ bastırıldı. Bu suretle, Rusya'nın Avrupa tekniği ile teması ve Avrupa'yı taklidi ilk önce askerlik sahasında başlamıştı.
Askerî Fabrikalar
Ordunun silâh ihtiyacını boyuna Batı Avrupa'dan satın almak için çok para harcandığından, bu defa, silâh fabrikaları kurmak mecburiyeti kendini gösterdi.
Bununla maden araştırmak ve işletmek zarureti hasıl oldu. 1626 da ingiliz mühendisi Boolmerr'e Rusya'da maden aramak izni verildi. Ural sahasına ve Peçora boyuna, maden araştırmak için ekipler gönderildi. 1634 te bakır işletmesini bilen ustaların celbi için Saksonya ve Braunschweig'e adamlar yollandı. 1632 de Hollandalı tüccar Andrey Vinius, Tula'da demir işletmek ve silâh yapmak için büyük bir fabrika açtı. Bununla Rusya'da, ilk defa büyük bir silâh fabrikası kurulmuş oldu. 1644 de, Hamburg'lu Marcelis'e Volga, Kostroma ve Şeksna nehirleri boyunda demir fabrikaları kurması hakkı verildi. Fabrikaların ustaları yabancılar olmakla beraber, bunların yanında Ruslar da öğrenmeğe, yetişmeğe başladılar. Bu suretle, askerî ihtiyacı karşılamak üzere kurulan fabrikalar sayesinde, Avrupa tekniği Rusya'ya girmek yolunu tuttu; fabrikaları işleten Avrupalı mühendisler, usta başılarının çoğalması, rus ordusunda yabancı zabitlerin artması neticesinde, Ruslarla Avrupalılar arasında temasın gelişmesine yol açtı. Avrupalılarla temasın artması Moskova'ya gelip yerleşen yabancıların çoğalması ve aynı zamanda rus elçilerinin Avrupa memleketlerine gidip gelmeleri tarzında, iki yoldan gelişti.
Moskova'nın Dış Mahallesinde «Alman Banliyösü» (1652)
Korkunç İvan zamanında, Moskova'nın doğu kısmında, Yavuza ırmağı üzerinde bir "Alman mahallesi» tesis edilmişti. Ruslar nazarında bütün Avrupalılar "Alman„dı (nemets). Rusya'ya herhangi bir işle gelen, rus hizmetinde kalan Avrupa'lılar "Alman mahallesi„nde yerleşiyorlardı. Karışıklık yıllarında, bilhassa Lehlilere karşı mücadele zamanında bu mahallenin sakinleri öldürülmüş, mahalle tamamiyle boşalmıştı. Michail Fedoroviç tahta geçince, yabancıların Moskova'ya gelişi yeniden çoğaldı; bunlar, önce Moskova'nın içinde rasgele yerleşiyorlar, ev bark kuruyorlardı. Bazı semtlerde, Almanların kendi kiliseleri, "kirka,, (Kirche-kilise) ları bile vardı. Fakat, rus ruhanileri buna yan gözle bakıyorlardı; hatta 1634 te Moskova'daki "kirkaların yıkıldığı biliniyor. Yabancıların miktarı artınca, 1652 de hükümet tarafından çıkarılan bir emirle, bunların, vaktiyle Alman mahallesi bulunan sahaya, Yavuza ırmağı üzerinde bir mahalle teşkil etmeleri emredildi. Alman, Hollandalı ve diğer "Almanlar,, (Avrupalılar), askerler, teknisyenler, tüccarlar bu suretle, "Alman mahallesi„nde hep bir arada oturmağa başladılar; geniş ve düz caddeler, muntazam ve güzel evler yaptılar, ve Moskova'nın doğu kısmında, Avrupa'nın bir köşesini andıran bu "Alman mahallesi,,, Rusların Avrupa hayatını, Avrupa kültürünü yakından görmeleri, Avrupalılarla temas etmeleri için en kolay ve mükemmel bir vasıta teşkil etti.
Slavyan-Grek- Lâtin Akademisi (1687)
Moskova'lılara ilim yolunda ilk rehberlik edenler, Kiyef'ten gelen rahibler ve Türkiye’den çağırılan rum keşişleri oldu. Lehistan'da, Ortodoksluğun tazyikına bir cevap olmak üzere, Kiyef'te tesis edilen "Petr Mohilen Akademisinde lâtince ve leh dilinden başka, Avrupa usulü ile ortodoks ilâhiyat ilmi de okutulmakta idi; bu yüksek mektep Moskova Rusya'sının ilim hayatında da mühim rol oynadı. Leh tesiri altında yetişen Beyaz Rusya (Belorus)daki ortodoks papas ve rahipler de, hoca sıfatiyle Moskova'da faaliyette bulunmağa başladılar. Kiyef'ten gelen rahip-âlimlerin teşvikiyle, 1682 de, Moskova'da Spassk manastırında, Kiyef'in cemaat mektepleri örnek tutularak, bir ruhanî mektebi kuruldu. İlk defa olmak üzere, Ruslara lâtince de öğretilmeğe başlandı. Moskova'ya gelen bir iki rum âlim-rahibin teşvikiyle Moskova'da bir "matbaacılık,, mektebi de açıldı; burada bilhassa rumca okutulmasına ehemmiyet verilmekte idi. Kiyef'li âlimlerin ve rum rahiplerinin teşvikiyle, ortodoks ilâhiyat bilgisinin en yüksek mektebi olmak üzere, 1687 de Moskova'da "Slavyan-Grek-Lâtin Akademisi,, kuruldu. Akademinin hocalığına iki rum âlimi getirildi. Bu akademi aynı zamanda, Ortodoks dini meselelerinde en yüksek müracaat ve mahkeme makamı mahiyetinde idi.
İlk Panslavist Yuri Krijaniç'in (1659) Rusya'da Reform Yapmak Fikri
Balkanlardaki Slavlarla Rusya arasındaki münasebetler, rus tarihinin tâ başlangıcına, Kiyef Rusyası devrine kadar çıkıyorsa da, Balkanların Osmanlı devleti ve Avusturya eline düşmesi ve bura Slavları ile Ruslar arasında münasebet kesilmiş gibi idi. Güney Slavlarının, medeniyet bakımından en ileri gidenleri katolik olan Hırvatlardı. Bu zümreye mensup Yuri Krijaniç adlı biri XVII. yüzyıl ortalarına doğru, Panslavist görüşler tasarlamağa başladı. Krijaniç, Balkan Slavlarının hem Almanlar, hem de Türkler tarafından ezilmekte olduklarını, Slavların medeniyet ve dil bakımından çok geride kaldıklarını görmüş, ve Slavların yegâne kurtuluşlarını, büyük bir devlet olan Moskova Çarlığı etrafında toplanmakla mümkün olacağı hükmüne varmıştı. Bu adamın fikrine göre, Slavların en büyük düşmanı Almanlardı. Panslavist fikirlerle kafasını doldurduktan sonra, Krijaniç, 1659 da Moskova'ya gitti. Moskovada, yüksek aile çocuklarına hocalık yapmağa başladı. Bu âlim, Rusya'ya gelince buranın, Avrupa'dan her itibarla geride kaldığını, rus ahalisinin tam bir barbarlık içinde yaşadığını gördü. Moskova Çarlığının yükselmesi ve Slav kavimlerine rehberlik edebilmesi için, Rusların her şeyden önce Avrupalılardan, "Almanlardan,, birçok şey öğrenmeleri lâzım geldiği kanaatine vardı. Bilhassa ekonomik, kültür ve idare işleri sahasında bir reform yapılması gerektiğini, ve bunun da ancak yukardan, zorla, cebirle icra edileceğini, yani Çar tarafından yapılması gerektiğini söylemeğe ve yazmağa başladı. Krijaniç'in sözleri şüphe ile karşılandı, hele kendisinin katolik olduğu meydana çıkınca, Moskova'lılar büsbütün kuşkulandılar ve kendisini Sibir'e sürdüler. Vaktiyle âlim rum rahibi Maksim Grek de aynı akibete maruz kalmıştı; mamafih Krijaniç bir müddet sonra geri döndü ve memleketine gitti. Krijaniç, Moskova'da umduğu gibi faaliyette bulunamadı ise de, Rusya seyahati münasebetiyle kaleme aldığı eseri, gerek bu devir Rusya'sını ve gerek Krijaniç'in "Panslavist,, fikirlerini tanımak bakımından çok enteresandır. Krijaniç, eserinde Rusya'nın geriliğini açıkça anlatırken, burayı tenkid etmek istememiş, düzeltilmesi gereken cihetleri belirtmek amacını gütmüştü.
Rusya'nın Geriliği
Krijaniç, rus ahalisinin fevkalâde fakir olduğunu tebarüz ettiriyor, buna mukabil ingiltere ve Hollanda ahalisinin "zeki ve becerikli olduklarından deniz ticareti, ziraat ve her nevi san'atta ileri gittiklerinden zenginleştiklerini,,, ve bu memleketlerde âdil kanunların hüküm sürdüğünü de belirtiyordu. Halbuki Rusya her taraftan tıkanmıştır, ve denizlere çıkacak durumda değildir, rus halkı beceriksiz, ticaret ve ziraatle meşgul olmasını bilmiyor. Rusların giyinme tarzları da çok gariptir, ve Avrupalılar bundan ötürü onlara "barbar,, diyorlar; hele rus ahalisinin pisliğine diyecek yoktur, yerken ve içerken temizliğe asla riayet etmezler. Paraları ağızlarında saklarlar, tabakları yıkamazlar, tembellik, sarhoşluk ve idaresizlik rus halkının esas karakterinden biridir. Krijaniç, Danimarka kralının şu sözlerini naklediyor: "Rus elçileri bir defa daha gelecek olurlarsa, onlar için domuz ahırı yaptırmalıyım, çünkü Ruslar bir yerde altı gün kaldılar mı, fena kokudan oraya kimse giremez,,. Bu hırvat âlimi ve panslavisti, Rusların, birçok hususta Türklerden örnek almaları icabettiğini yazmaktan da kendini alamamıştır. Krijaniç'e göre, bütün bu gerilik ve pislikten kurtulmanın yegâne çaresi: Rusya'da Avrupa örnek tutularak, bir reform yapılması, ve bunun da Çar'ın müdahalesiyle tatbik edilmesi gerektiğidir. Krijaniç, adeta Büyük Petro'nun, pek yakında başlayacak olan faaliyetinden haber vermektedir.
RUSYA TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 1917'YE KADAR
Prof. Dr. AKDES NİMET KURAT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder