Türklerin kurduğu ilk devlet olan Asya Hun İmparatorluğu aynı zamanda Orta Asya tarih sahnesinin ilk büyük imparatorluğudur. Hunların tarih sahnesine çıkışlarının kesin tarihi belli olmamakla birlikte, efsanevi Çin kayıtlarında M.Ö. 2255’lere kadar götürülmektedir. Bu dönemde Hunların adı kaynaklarda farklı şekillerle yazılmıştır. Çin kaynaklarında, değişik isimlerle geçen Hunlar, M.Ö. 318 yılında bir anlaşma dolayısıyla Hun adının en çok bilinen Hsiung-nu şekli ilk defa kullanılmış ve bu durum bir daha değişmemiştir. Hsiung-nu kelimesinin Hun adının tam karşılığı olduğu ise M.S. 311 tarihli Soğdça bir metinden anlaşılmıştır.
Pek açık olmamakla birlikte, Hunların atalarına dair bazı belgeler mevcuttur. Kaplumbağa kabukları ve kemikler üzerine yazılan söz konusu yazılarda Hunların atalarının Çin’deki hanedanlarla ilişkilerine yer verilmektedir. Daha sonraki devirlerde de görüldüğü gibi, Ordos ve Kansu bölgeleri arasındaki alan, Hunların atalarının Çin’e akın yoludur. Bu akınlar neticesinde Çin’deki ağaç saban kullanan ve gelişmemiş Lung-shan kültürünün yerine Yang-shao kültürü ortaya çıkmıştır. Yang-shao kültürü demirin kullanımı, atın evcilleştirilmesi, gök kültü gibi özellikleri dolayısıyla bozkır özellikleri taşımaktadır. Bu kültürün siyasi sahnede temsilcisi Cho-u (M.Ö. 1122-255) Devleti’dir. Bozkır özellikleri taşıyan bu devlet zamanla çinlileşmiştir. Diğer taraftan Çin üzerine düzenlenen Hun akınları asırlarca durmak bilmemiş, bu akınları durdurmak için M.Ö. 780’li yıllarda Çin Seddi’nin ilk temelleri atılmıştır. Hunlarla savaşlarda başarılı olamayan Çinliler, yüz yıl süren bir askeri reform yapmışlar, ordularını Hun tarzında teşkilatlandırarak, eğiterek ve silahlandırarak onları durdurmaya çalışmışlardır. Nihayet, Ch’in hanedanının imparatoru büyük bir imar faaliyetine girişerek M.Ö. 247-221 yılları arasında Çin Seddi’nin inşasını tamamlamıştır.
Adı bilinen ilk Hun hükümdarı (Şan-yü) Tou-man’dır (M.Ö. 221-209). Onun vaktinde Çinliler Hunları yenerek Kuzeybatı Çin’den çıkarmışlardır. Bu durum Orhun, Selenga, Onon ve Ongin gibi ırmakların havzalarında, yani Ötüken ve Moğolistan coğrafyasında Hunların nüfus olarak güçlenmelerine sebep olmuş, gelecekteki büyük imparatorluğun temeli atılmıştır.
Babası ve üvey annesinin entrikalarına rağmen kendisine kurulan tuzaklardan kurtulan Mo-tu (Mete/”Bahadır”), M.Ö. 209’da Hun tahtına çıkmış, önce doğuda kendini tehdit eden Tung-hu’ları, daha sonra güneydeki Yüe-chihları yenerek rakipsiz olduğunu göstermiştir. Akabinde Kuzeybatı Çin’deki atalarının eski topraklarını alarak devletini özellikle ekonomik açıdan güçlendirmiştir. Bunun yanında Orta Asya’da Kırgızlar ve Ting-lingler gibi 26 boy ve devletçiği kendine bağlayarak devletini geniş bir imparatorluk haline getirmiştir. M.Ö. 199 yılında kendisinden en az dört kat büyük orduya sahip Çin imparatorunu kuşatarak, ona büyük bir tehlike yaşatmıştır. Devletin sınırları Kore’den Aral Gölün’e, Baykal Gölü’nden Çin Seddi’ne ve Doğu Türkistan’ı içine alacak şekilde genişlemiştir. Tamamını işgal edecek gücü olduğu halde Çin’i ele geçirmemiş, ancak kendi ekonomisini güçlendirmek maksadıyla Çin’i vergiye bağlamıştır.
Orta Asya’nın en büyük imparatorluğu haline gelen Asya Hun İmparatorluğunun bu güçlü durumu M.Ö. 174 yılında Mete’nin ölümünden sonra oğlu Chi-yü (M.Ö. 174-160) zamanında da devam etmiştir. Onun oğlu Chün-ch’en (M.Ö. 160126 döneminin ilk yirmi yılında Hun üstünlüğü sürmüş, ancak daha sonra onun ve diğer devlet adamlarının başarısız yönetimi yüzünden ülkede huzursuzluklar baş göstermiştir. Buna Çinlilerin entrikaları da eklenince savaş meydanlarında yenilgiler birbirini takip etmiştir. Bu arada Çinliler Batı Türkistan’ın diğer halklarıyla (Yüe-chihlar, Wu-sunlar) temasa geçmişler ve Hunlara karşı ittifak yapmışlardı. Çin’e karşı askeri üstünlüklerini M.Ö. 119 yılında bir savaşta kaybeden Hunların mücadelesi durmadı; M.Ö. 56 yılına kadar bağımsızlıklarını korudular. Dışarıda Çinlilere karşı savaştıkları gibi, ülke içinde de onların müttefikleri olan Wu-huan-lar, Hsien-piler, Ting-lingler ve Wu-sunlarla mücadele ediyorlardı.
M.Ö. 56 yılında tahta çıkan Hun hükümdarı Ho-han-ye, ülkesi için tek kurtuluş çaresinin Çin’deki Han hanedanına bağlanmak olduğu düşüncesini taşıdığını devlet meclisinde söyleyince büyük bir tartışma çıktı. Bağımsızlık taraftarları davalarını kaybedince hükümdarın kardeşi Chih-ch’i liderliğinde Batı Türkistan’a göç ettiler. Burada yerleşerek ayrı bir devlet kurdular ve M.Ö. 36’da üzerlerine gönderilen kalabalık Çin ordusuna kahramanca direndilerse de, mağlup olarak yok edildiler.
Doğuda kalan Hunlar ise Çin’in siyasi üstünlüğünü tanıyarak varlıklarını sürdürüyorlardı. M.Ö. 8 yılında Hun tahtına geçen Wu-chu-liou, Çin’e olan siyasi bağımlılığa son verdi. Devleti eski gücüne kavuşturma yönünde önemli adımlar attı. Kuzey Çin’i yerle bir eden akınlar düzenledi. Onun M.S. 13’te ölümü üzerine başa geçen kardeşi ve diğer hükümdarlar devrinde de güçlü durum devam etti.
Ancak, M.S. 46 yılında Hun ülkesinde büyük bir kıtlık çıkınca devlet yeniden zayıflamaya yüz tuttu. Hun hükümdarı ekonomik destek için Çinlilerle anlaşmak zorunda kaldı. Wu-sunlarla Çinliler ortak harekât yapınca Hun ülkesi karışıklığa sürüklendi ve M.S. 48 yılında kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı.
İkiye Bölünme: Kuzey ve Güney Hun Devletleri
Çin’e bağlanmayı reddeden Kuzey Hun Devleti, bağımsız bir şekilde varlığını sürdürüyordu. Ancak, çıkan kıtlıklar yüzünden Kuzey Hunları ekonomik zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Bunu bazen Çin’e karşı akınlar düzenleyerek çözümlemeye çalıştılar. Hükümdarları Wu-ta Şanyü, M.S. 52’de bir ara Çin’in himayesini kabul etti ise de, kendisinden sonra gelenler durumu toparladılar. Maveraünnehir’e kadar sefer düzenleyerek güçlerini ayakta tuttular; Semerkand kralının oğlunu rehin almayı başardılar. Arkasından Çin’deki Han İmparatorluğu’na karşı harekete geçtiler. Onların akınları karşısında bir şey yapamayan Çinliler barış istemek zorunda kaldılar.
Çinliler, Kuzey Hunlarını savaş meydanlarında yenemeyince doğudaki Hsien-pileri ve Ting-lingleri ayaklandırdılar. Zor durumda kalan Kuzey Hunlarının hükümdarı savaş meydanında ölünce 58’den fazla kabile Çin’e sığınarak onlara itaat etti. M.S. 73’ten sonra Çinliler ve Güney Hunları ortaklaşa Kuzey Hunlarına saldırıp bozguna uğrattılar. Böylece çöken Kuzey Hun Devleti M.S. 93 yılında tamamen tarihe karıştı. Halkının çoğunluğu batıya doğru kayarken, onların topraklarını doğudan gelen Hsien-piler işgal etti.
M.S. 48’de Çin’e bağlanan Güney Hun Devleti, ilk zamanlarında silik bir vaziyette idi. Çinliler daha çok Kuzey Hunları ile uğraştığı için arada kalmışlar ve Çinlilerle işbirliği yapmışlardı. Kuzeydeki devlet yıkılınca seslerini duyurmaya başladılar. Çin’e karşı bazı akınlar düzenleseler de genelde onların hâkimiyeti altında yaşamak zorunda kaldılar. M.S. 303 yılına kadar varlıklarını bu şekilde sürdürebildiler. Bazı kuvvetli Hun boyları Kuzey Han, İlk Chao, Son Chao, Kuzey Liang ve Hsia gibi küçük Hun devletlerini kurarak M.S. 439 yılına kadar varlıklarını devam ettirdiler.
Hunlarda Sosyal ve Kültürel Yapı
Hunlar çocuklarını daha küçük yaşlarda biniciliğe alıştırırlardı. Gençlik çağına geldiklerinde mükemmel binici olurlardı. Atlı savaş usullerini Hunlar çok iyi uyguluyorlardı. Sahte geri çekilme esasına dayalı bir savaş taktikleri vardı ki, onun sayesinde kendilerinden üstün orduları çember içine alarak mağlup ederlerdi. Hunlar savaş için dolunay vaktini beklerlerdi.
Hunların sadece hayvancılıkla uğraşmadıkları, tarım da yaptıkları bilinmektedir. Son yapılan arkeolojik kazılarda Altay Dağları’ndaki Çulışman Irmağı bölgesinde sulama kanalları gün ışığına çıkarılmıştır. Orhun ve Selenga ırmakları havalisinde yapılan kazılarda ise sabanlar, oraklar ve tarım ürünlerini öğütmede kullanılan değirmen taşları ele geçmiştir.
Asya Hunlarına ait yazılı Türkçe metinler mevcut olmasa da, Çin kaynaklarında kaydedilmiş, Hun dilinden kalma bazı kelimeler vardır. Bunlar Ching-lu (kılıç) ve Ch 'eng-li ku-t'u (tanrı kutu) gibi sözcüklerdir.
Çin kaynaklarında, Hunlara ait müzikle ilgili bilgilerden de söz edilmektedir. Dokuz delikten oluşan Pi-li adlı sazın cenaze törenlerinde kullanıldığı anlatılır. Hu-chia ise yukarısı dar, aşağısı kısa ve geniş bir alet olup melankolik havalar çalınırdı. Pi-pa ise at üzerinde çalman telli bir müzik aletiydi.
Pazırık, Tuyehta ve Noin-ula benzeri çok önemli arkeolojik merkezlerde ele geçen Hunlardan kalma eserler günümüzde Petersburg’da Hermitaj Müzesi’nde sergilenmektedir. Buluntular halı, keçe örtü, at koşum takımları, çeşitli silahlar, elbiseler, kemer tokaları ve demirden üretilmiş ev eşyalarıdır. Bunların üzerindeki desenler ve süslemeler bozkır hayvan üslubunu meydana getirmektedir. Ağaç oymalardan yapılan at yular takımlarındaki yanak süsleri dikkat çekmektedir. At eyerlerindeki süslemeler de doğadaki hayvan mücadelelerini yansıtır. Hun öncesi döneme ait Pazırık halısı dünya tarihinin ilk düğümlü halısı kabul edilmektedir.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder