28 Ekim 2023 Cumartesi

İRAN TARİHİ-5

 


YENİ ANZAN VE SUS KRALLIĞI M. Ö. 742 -640


M.Ö. Xll inci yüzyılda büyük Anzan ve Sus krallığının Namobu-Kudur-Usur I tarafından yıkıldığını ve bu zamandan sonra Elam’ın Ön Asya’da önemli siyasi bir varlık olmak rolünü kaybettiğini görmüştük. Fakat bu, bütün güney-batı İran’da hükümet denilecek hiçbir teşekkül kalmamış olduğu demek değildi. Babil kralı, memleketi istila ettiği sırada eski hanedana mensup prenslerin tecavüzünden masun kalan bugünkü Şiraz bölgesine ve dağlık alanlara çekilerek oralarda birtakım küçük prenslikler kurmuş olmaları muhtemeldir. Bunlar kudretsiz olmakla beraber tebaaları nazarında hükümdar tanılıyorlardı. Buralarda zaman zaman yapılan kazılarla birtakım yeni belgeler, yazıtlar bulunmasına bakarak günün birinde bu küçük şeflerden bazılarının adlarını taşıyan yazıtların bulunabileceğini her vakit için bekliyebiliriz.

Milattan önceki sekizinci yüzyıl ortalarında Elâm’da yeniden belirdiğini gördüğümüz Anzan- Sus krallığının çekirdeğini uzun zamanlar buralarda karanlıklar içinde kalmış olan bu prensliklerde arayabiliriz. M.ö.821 tarihinden sonra türlü belgelerde adları görülen, fakat zamanları kesin olarak tayin edilemiyen Elâm prenslerinin bu karanlık devirde yaşadıkları sanılıyor.

Anlaşıldığına göre sekizinci yüzyılın birinci yarısında, müstakbel Ahamaniş devletini kuracak olan Parsuva kabilelerinin kuzeyden Elâm’ın güney-doğusu boyunca yayılmaları, güney batıdan da Sinear Arami’lerinin platoya doğru tazyike başlamaları neticesinde dağınık Elam teşekkülleri eski küçük prenslik çevresinde yığılarak, oldukça kuvvetli yeni bir hükümetin belirmesini temin etmişlerdir.

Her halde M. ö. 1150 tarihiyle 821 tarihi arasında Elam bölgesinde olup bitenler hakkında şimdiye kadar hiç bir belge bulunamamış, çevre memleketler kaynaklarında da içinde Elam adı geçen tablet görülememiştir.

İlk defa M.ö.821 tarihindedir ki Asur kralı Şamşi-Adad ’in (821 -810) Elâm ’a karşı harp açtığını bildiren bir yazıta tesadüf ediyoruz. Fakat bu belgede Elâm’ın bu zamanlardaki iç durumunu aydınlatan bir bilgi yoktur. Elâm tarihi uzun süren Vuzuhsuzluk devrinden ancak M.ö.742 tarihlerine doğru sıyrılabilmektedir. Bu tarihte bir Babil kronik ’inde Sus’ta Huban -Tahrah oğlu: Huban -Nugaş (Humbanigaş) adında birinin kral olduğu haber veriliyor. Fakat, bu zamanlarda Elâm’da daha başka prenslikler bulunmasıda uzak bir ihtimal değildir. Elde belge olmamakla beraber Sus -Anzan kralı unvanını taşıyan ve kral Huban -Nugaş (742-717) ın hemşiresiyle evli olan Huban -İmmena yeni Sus -Anzan sülâlesi kurucusu olarak  kabul edilebilir;..

Fakat ne bunun ne de Huban -Nugaş’ın adları bu zamanlarda yaşayan ve Elâm’ın kuzeyindeki klanlarla savaşlar yapan Tukulti-apel-EşaraI’ ün (745-727) yazıtlarında geçmemektedir. Asur kralı bu savaşlar sırasında Dicle vadisinin doğusu boyunca oturan Aramileri hükmü altına aldığını açıklamış olduğu halde, adı geçen Elam krallarından hiç bahsetmemiştir. Fakat haleflerinden Sargon II (Şarruken) zamanında (722-705) Elâm kralı Huban -Nugaş’ın önemli rol oynadığını görüyoruz. Elâm kralı, Sargon’un düşmanı olan Babil hükümdarı Merodah -Baladan’a (Marduk-apaliddin II, 721-710) yardım etmek üzere Der civarındaki Asur kuvvetlerini basmıştır (720).

Üç yıl sonra ölümü, vâdiye doğru Elam akınlarının durmasını intac etmiştir.

Yerine oturan yiğeni Şutruk -Nahhunte (717-699) nin askeri hareketleri hakkında bilgimiz yoktur. Bıraktığı yazıtlarda, tanrılara yaptırdığı tapınaklardan bahsetmektedir. Kral oluşuna şükrane olarak tanrı Inşuşinak için yaptırmış olduğu şapel harabesi, Sus akropolünün güney-doğusunda meydana çıkarılmıştır.

Elam topraklarında bulunmuş olan daha bir çok yazıtlar da bu hükümdara isnat edilmektedir.

Bir zamanlar Sus’un baş rahibi Şutruru’ya isnat edilen yazıtlı stelin de Şutruk-Nahhunte ll’ye ait olduğu anlaşılmıştır. Bu yazıttan, Elâm krallığının türlü şehirlerinde kurulan otuz kadar şatodan bahsediliyor. Diğer yazıtlar, güzel manzaralı kabartmalar üzerine kazılmışlardır. Bunlar, Sus’un doğusundaki ve Karun ırmağının güneyinde Malamiş ovası çevresinde bulunmuşlardır. Şutruk-Nahhunte’den evvel buralarda kalabalık bir Elâm kolonisi bulunuyordu. Bu geniş alanda bulunan ticaret tabletlerinin çokluğu, yer yer görülen harabeler, o zamanlardaki ümran devrinin önemini belirtmektedirler.

Şuturk-Nahhunte II, yalnız adını yaşatacak mimarî âbideler kurmak, kitabeler yazdırmakla yetinmemiş, siyasî nüfuzunu arttırmak üzere selefi gibi Babil kralı Merodah-Baladan ile dostluk münasebetleri de kurmuştur.

Fakat bundan kuşkulanan Asur kralı Sargon ll’nin, Sus’a 100 kilometre mesafede bulunan Dur-Athar’ı zabtederek bir Asur eyalet merkezi yapması, bu siyasetin pek de mahirane olmadığını gösteriyor. Burayı hareket üssü yapan Sargon, Zagros dağlarının içerilerine kadar girerek Elâm’ı tehdide başlamış, Şutruk-Nahhunte ll’nin himayesindeki Ellipi prensi Nibe’nin yerine kardeşi Işpabara'yı babalarının tahtına geçirmiştir.

Sargon’un bu hareketine karşılık olmak üzere Şutruk - Nahhunte de Asur tazyiki önünde memleketinin güneyindeki bataklık bölgeye çekilmek zorunda kalmış olan Babil kralı Merodah-Baladan’a yardım teşebbüsünde bulundu. Merodah-Baladan, kısa bir zaman için tahtına dönebildi.

Fakat bir müddet sonra, müttefik kuvvetler Sargon'un yerine geçen oğlu Sennaherib (Sin-ahe-eriba) tarafından perişan edildi (702). Muzaffer Asur kralı Kiş şehrine girdi Merodah-Baladan, Babil’i bırakarak Basra körfezi kıyısında Elam'lara ait Magitu şehrine kaçmak zorunda kaldı (M. ö. 700). Bu olaylar Şutruk-Nahhunte ll’nin nüfuzunu temelinden sarsmıştı. Çünkü monarşik bir idarede bir savaşın kaybedilmesinin daima iç kargaşalıkları intaç etmesi tabiidir. Artık Şutruk-Nahhunte Il’nin de tahtı sallanmağa başlamıştı. Merodah-Baladan’ın akibetinden sonra kendisinin yerinde oturabilmesi imkansızdı. Babil kaynaklarından birinde yeni Sus-Anzan krallığı tahtına Huban-Nugaş’ın kardeşi Halluşu - Inşuşinak’-ın ( 699 - 693 ) geçmiş olduğunu öğreniyoruz. Yeni kral beş yıl iç işlerle uğraştı. Kuvvetlerini düzenledi, iç sükûnu sağladı. Fakat Asur orduları. Merodah-Baladan’ı yakalamak üzere Elam toprağında Ulai ırmağı mansabına doğru ilerlemeğe başladıklarını görünce (M. ö. 694), çok cüretkar bir teşebbüse atıldı. Kuvvetleriyle doğru Sinear merkezine, Sippar üzerine yürüdü ve şehri aldı, halkını kılıçtan geçirdi. Sennaherib’in Babil kralı yapmış olduğu oğlunu esir ederek yakmak suretiyle idam edilmek üzere Elam’a gönderdi. Babil tahtına Nergal -Şezib (694-693) adında birini geçirdi. Yeni prens Nippur ile Uruk arasındaki toprakları, yani hemen bütün Sinear’ı hükmü altına aldı. Netice Halluşu-Inşuşinak’ı öğündürecek kadar parlak olmuştu. Memleket tanrısının bu lütfuna karşı Sus’da içi dışı emaye tuğlalarla bir tapınak yaptırdı.

Fakat, ne çare ki bu parlak zafer kazancı muhafaza edilemedi. Sennaherib'in güney ordusu, Uruk'u Nergal-u Şezib’in elinden aldı. Sinear'daki Elam kuvvetleri memleketlerinden çekilmek zorunda kaldılar. Nergal-u Şezibde bunları takip etmek istediyse de, Nippur’da vukubulan ikinci bir savaşta Asur’luların eline düştü.

Sennaherib oğlunun intikamını almak üzere Elâm kralının oğlunu idam ettirdi. Halluşu -lnşuşinak, ordusu başında vatanına süratle dönememişti. Yenilgi haberini alan halk hayal sukutuna uğramış, krala aleyhtar olanların teşvikiyle memlekette bir ihtilâl patlamıştı. Neticede kendisini tahttan attılar (M Ö.693).

Babil kaynaklarından öğrendiğimize göre yerine Kutir - Nahhunte III (693 - 692) geçirildi. Yeni hükümdarın Anzan Sus krallığı başındaki hanedanla münasebetinin ne olduğu hakkında bilgi yoktur. Başkentinin de Anzan veya Sus değil, Kerha ırmağının yukarı vadisindeki Madaktu şehri olduğu anlaşılmaktadır.

Asur kralı Sennaherib, Elâm’da vukubulan bu tebeddülden faydalanmak istedi. Büyük ordularla kuzeyden ilerledi. Der'in doğusunda Elâm'lara ait olan Raşi'ye hücum etti. Elâm kuvvetlerinin, vaktiyle yaptıkları gibi, Sinear'a yeni bir akın yapmaları imkânsız idi. Elâmlıların, kafası kesilen talihsiz Nergal - MuŞezib’in yerine geçirdikleri MuŞezib - Marduk da kuvvetleri ile beraber kuşatılmıştı. Güneyde kalmış olan Asur orduları artık emniyetle memleketlerine dönebileceklerdi.

Sennaherib'in geniş bir askeri bilgi ile çizmiş olduğu plân maharetle tatbik olundu. Raşi yağma edildi. Bitimbi zaptolundu. Kerha yakınlarındaki geçitler tutuldu. Bu suretle krallık merkezi Madaktu tehdit altına düşmüş oldu.

Kutir -Nahhunte III, Karun ırmağı boylarındaki Hidalu'ya kaçmak zorunda kaldı. Gerçi, ocak ayında sellerin başlaması üzerine Sennaherib ordularını çekmeğe mecbur oldu. Fakat, taktik parlak sonuçlar vermiş, güney Sinear’daki Asur orduları Elam'lar tarafından tecavüze uğramaksızın rahatça memleketlerine dönebilmişlerdi. Kutir-Nahhunte de nüfuzunu kaybetmişti. Nihayet sarayda baş gösteren bir ihtilal, on aylık hükümdarlıktan sonra tahtını kaybettiği gibi hayatına da son verdi. Kardeşi Huban -lmmena (692-688) yerine geçti.

Asur tabletlerinde Human-menanu adile anılan yeni hükümdar sönük bir şahsiyet olmadığını takip ettiği siyasetle belirtti. İhtimal ki kardeşinin tedbirsizce teşebbüslerinin memleketi daha kötü duruma sokmasını önlemek için saray ihtilalini körükleyen de kendisi olmuştu.

İş başına geçer geçmez, Asur’lulara karşı bir cephe kurmağa ve Babil kralı Muşezib-Marduk’u desteklemeğe karar verdi. Anzan ve Elam kuvvetlerinden başka Urmiye gölü batısındaki bölgelerden, Ellipi'den, Dicle’nin doğusunda veya Basra körfezi kıyılarındaki Arami'lerden asker almak suretiyle büyük bir ordu kurdu.

Sennaherib, bu muazzam orduya karşı, Babil'in kuzey-doğusunda Dicle üzerindeki Halul'dan ileri gidemedi. Asur annalleri burada vukubulan savaşı anlatırken Sennaherib ’in büyük zaferini terennüm ediyorsa da, Babil kaynaklarından harbin bir tarafın kesin galebesiyle neticelenmediğini öğreniyoruz. Fakat, nede olsa Elam'lıların yeni bir talihsizliğe uğramış oldukları anlaşılıyor. Çünkü, bu muazzam birliğin ruhu ve onu canlandıran Huban - Immena II’nin birdenbire felce uğramış olduğunu görüyoruz (689). Önce tecavüze geçen Babil, Elam'ın yardımından mahrum kalınca, zayıf bir savunma durumuna düşmüş oldu. Yandan bir tecavüze uğramıyacağından emin olan Sennaherib, K asım ayında Sinear'a girdi. Mart ayında da Huban-Immena II öldü. Bunun ölümüyle beraber Elam’lıların Sinear'da yeni bir zafer kazanmak ümitleri de sönmüş oldu.

Yerine geçen Huban -Haltaş’ın (688-681) sekiz yıl kadar süren saltanat zamanı hakkında kaynaklard a hiç bir bilgi yoktur. Babil belgelerine göre bunun ölümünden sonra yerine aynı adı taşıyan Huban -Haltaş II (681 -675) geçmiştir.

Asarhaddon (Asar-ah-Iddin 681-660) la aynı yılda tahta çıkan yeni Elâm kralı, seleflerinin siyasetlerine aykırı olarak Asur’lularla hoşca geçinmek istemiş, eski Babil kıralı Merodah-Baladan’ın Elâm’a sığınmış olan oğlunu öldürtmek suretiyle bu siyaseti belirtmiştir.

Huban-Haltaş ll’nin bu hareketi üzerine öldürülen Babil prensinin oğlu Naid-Marduk babasının akıbetine uğramamak için Asurlu’larla uzlaşmağa karar vermiş, Elâm’dan kaçmıştır. Asur-ah-lddin de kendisini iyi karşılamış, Sinear’ın güneyindeki deniz memleketinin idaresine memur etmek suretiyle mükafatlandırmıştır.

Her ne kadar Sus belgeleri Huban-Haltaş II. nin yerine, eski krallardan Huban - Immena’nın oğlu Şilhak - İnşuşinak’ın geçtiğini kaydetmişlerse de, olaylara bakılırsa, bu prensin Huban - Haltaş zamanında Sus’ta istiklâl ilân etmiş olması gerekmektedir. Bunun Sus’ta hüküm sürdüğünü, bu şehirde tanrıça Dilbat için bir tapınak yaptırmış olmasından öğreniyoruz. Sus’ta kendisine ait üzerinde Elâmca bir yazıt bulunan bir de bronz süzgeç bulunmuştur.

Bu devirde kudret ve şevketlerinin en parlak zamanlarını yaşayan Asurlular Huban -Haltaş II haleflerini himaye ettikleri ve Elâm’ın meşru sülâlesi olan Şilhak - İnşuşinak ailesine düşman oldukları muhakkaktır. Gerek bu hal ve gerek müstakbel olaylar bu zamanlarda Elâm'da nüfuzu bütün memleketi kaplayan tek bir hükümdar bulunmadığını anlatıyor. Öyle görünüyor ki merkezi hükümet sarsılmış, memleket parçalanmış, Sus'da, Hidalu’da, Madaktu’da ve belki daha başka şehirlerde ayrı ayrı prenslikler kurulmuştu. Bu yüzden Elâm, Ön Asya milletleri arasında bir kuvvet olmak durumunu kaybetmiş, iç savaşlara sahne olmuştur. Asur’lular, bu prensleri birbirleri aleyhine başarı ile kullanıyor, artık Elâm’ı bir devlet olarak hesaba katmak lüzumunu duymuyorlardı;

Fakat, Asarhaddon'un birinci Mısır seferinin muvaffakiyetsizliği Huban-Haltaş II'yi talihini Sus kralının talihine bağlamağa sevketmiş olduğundan, birleşik Elâm kuvvetleri Bit -İmbi ve Der civarından, Babil'e kırk kilometre mesafede bulunan Sippar üzerine aktılar. Asarhaddon da buna karşılık olarak Huban-Haltaş Il’nin yerine kardeşi Urtaki’yi geçirmek üzere Elâm sarayında bir komplo tertip ettirdi.

Fakat Urtaki ( 675-663 ) nin sadakati kendisi için şüpheli idi. Bir takım muhaberelerden sonra nihayet bu endişe zail oldu. Ninova arşivi arasında Asur kralı tarafından Urtaki’ye yazılmış bir mektubun kopyası bulunmuştur. Bu mektup, bugünkü diplomatların resmi mükâlemelerindeki sözlere benzeyen manasız formüllerle doludur. iki hükümdar arasındaki dostluğun nişanesi olarak, Iştar ile diğer tanrıların, uzun zamandanberi Elâm’da tutulan statüleri Babil'e iade edilmiş olduğu bu mektuptan anlaşılıyor (672).

Anlaşıldığına göre bu dostluk Asarhaddon'un hayatı boyunca devam etmiş, Elâm ile Asur arasında hususi ve resmi postalar gidip gelmiştir. Asur kırallığı arşivi arasında, Ninova sarayındaki Urtaki’nin elçisi olduğu sanılan Pahuri adında birisine gönderilmiş Elâm dilinde bir takım mektuplar daha bulunmuştur.

Bu münasebetin, Urtaki'ye tâbi olmayan Sus prensliği ile de devam ettiği M.ö. 673 tarihinde tanzim edilen Asarhaddon prizması kopyasının Sus'ta bulunmasından anlaşılıyor.



Elam'ın Son Zamanları


  Sekizinci  yüzyıl  ortalarında  Tiglatpalasar  III    (745-727) ile bidenbire korkunç  bir  istilâ hızı kazanan Asur'lular, önüne  durulmaz  dalgalar halinde,  dört   tarafa  akmağa   başladıkları   zaman,   Babil, Suriye ve güney-doğu Anadolu gibi İran'ın batı bölgeleri de tehlike karşısında kalmıştı. Fakat lran ile Asur ili arasındaki yüksek dağlar kolay aşılmayan sedler teşkil ettiklerinden, hızla akan istilâ dalgaları güney ve batıya doğru akmış, ilk ezilenler Sinear ve kuzey Suriye bölgeleri olmuştu.

Asurlu’lar bu bölgeleri soyduktan sonra yüzlerini bazan Babil'de rakip olarak karşılarına çıkan, vakit vakit buralara inen, kuvvetlerini yandan vuran Elâm’lılara çevirmişlerdi.

Sargon II devrinde Asur kuvvetleri Zagros'lara sokularak buradaki cesur dağlıları ezmiş, sonra da Elâm kuvvetlerine kesin darbeler indirmeğe başlamışlardı.

Bu akınlar karşısında takatleri gitgide tükenen Sus-Anzan kralları, artık bütün Elâm’a hâkim tek kral kudretini kaybettiklerinden memleket parçalanma yolunu tutmuştu. Sargon II’nin haleflerinden Sennaherib, Asarhaddon,nun aynı amaca yönelen gayretleri, Elâm krallığının kudretsizliğini arttırmış, parçalanma hareketini hızlandırmıştı.

M.ö. yedinci yüzyıl ortalarına doğru, parçalana parçalana artık bağımsız varlık olmak kudreti kalmayan Elâm, Asur krallarının nüfuzları altına düşmüş, küçük prensliklere bölünmüş bulunuyordu. Bu zamanlarda Madaktu’da hüküm süren Urtaki adeta bir Asur valisi idi. Sus’ta hüküm süren Temti-huban -lnşuşinak (663- 653) ise Basra körfezine kadar inen Asur nüfuzunun yandan tehdidi altında bulunuyordu.

Gerçi Urtaki iktidarı eline aldığı ilk zamanlarda Asur sarayına fazla bağlı kalmış, oranın dostluğunu ve emniyetini kazanmıştı. Fakat Asur tahtına Asurbanipal (668-626) oturduktan sonra, fazlaca tazyik yapıldığından, Urtaki yavaş yavaş Asur’lulara aleyhdar bir yol tutmağa başlamıştır. Hatta, Asurbanipal’a karşı Elam komutanlarından birinin büyük bir Asur memuru ile Arami kabilesi başkanını kandırarak bir suikast hazırlamak teşebbüsünde Urtaki’nin parmağı olduğu sanılmaktadır. Herhalde, Elâm komutanının bu işte ön ayak olması, Asurbanipal’in Urtaki’ye olan itimadını sarsmıştı. Bu durum Urtaki'yi Sus prensi Temti Huban (veya Tepti-Huban 663-654) ile sıkı dostluk yapmağa, kız alıp vermek suretiyle bu dostluğu kuvvetlendirmeğe sevk etmiştir.

Temti-Huban, Sus’u tehdit için Asur’lulara bir üs olan Denizili halkını, Asur taraftarı ihtiyar valiyi atarak yerine Elâm taraftarı birini getirmeğe teşvik etmiş ise de, bir başarı elde edememişti. Fakat valinin ölümünden sonra buralardaki kabilelerden bazıları kazanılmıştı. Bunlarla beraber hareket ederek Denizili’ni zaptetmek mümkün görünmeğe başlamıştı.

Urtaki ile dostluk kurduktan sonra bu hususta da anlaştılar. Plâna göre, Urtaki Sinear’a inecek, buradaki Asur aleyhdarlariyle birleşecekti. Temti-Huban da, kendi kuvvetleri ve elde ettiği kabilelerle deniz memleketini zabtedecekti.

Casusları vasıtasiyle plânı öğrenen Asurbanipal, eski dostu Urtaki’ye bir elçi göndererek bu teşebbüsü önlemek istemiş, fakat geç kalmıştı. Elçi, Elâm’lıların çekirge dalgaları halinde Akad iline aktıkları haberiyle döndü. Fakat, arkasından da Urtaki’nin ölümü haberi geldi. Beklenilmiyen bu ölüm ile teşebbüs geri kaldı. Olayların gelişmesi de başka türlü oldu.

Sus prensi kendisini bütün Elâm'ın hükümdarı ilân etti. Madaktu tahtına varis ve kendisine rakip olabilecekleri bertaraf etmeğe kalkıştı. Bunun üzerine Huban-Haldaş II ’nin Kutir ve Paru adlarındaki iki oğlu ile Utraki’nin Huban - Nugaş, Huban - api ve Tammaritu adlarındaki üç oğlu taraftarlariyle beraber Asur ülkesine kaçtılar. Asurbanipal, gerektiği zaman Asur siyaseti hesabına kullanabileceği bu prensleri memnunlukla karşıladı.

Kendisine rakip olabilecek prenslerin uzaklaşmalarından sonra tahtını emniyette gören Temti-Huban imar işlerine koyuldu; o çağlardaki bütün Yakın Şark kralları gibi o da koruyucu tanrılara tapınaklar yaptırmağa başladı. Bu suretle hem tanrıların korumalarını temin etmek, hem halkın sevgisini kazanmak, hem de adını yaşatmak istiyordu.

İlk olarak Sus’ta büyük tanrı İnşuşinak için yeni bir tapınak yaptırdı. İçine, üzerlerinde başarılarını belirten yazıtlar bulunan steller koydurdu. Tapınak rahip ve hademelerinin adlarını da steller üzerine yazdırttı.

Bu işleri bitirdikten sonra artık siyasi ve askerî teşebbüslere girişecekti. Fakat, 653 yılı temmuzunda, ihtimal ki yakın akrabalarla evlenmek âdetinin tabii neticesi olarak, kendisinde sar’a nöbetleri başladı. Bunun, Asur sarayında ay tanrınsı Isin’in bir cezası gibi telâkki edilmiş olduğunu, Asurbanipal’in bir yazısından öğreniyoruz.


Elam'ın İnkırazını hazırlayan Tel-Tuba Savaşı


Fakat hastalık pek şiddetli olmamış ki Temti-Huban'ın aynı yılın ağustos ayında, askerlikle ilgili hazırlıklara başlamış olduğunu görüyoruz. Elâm ordusunun Bit-İmbi’de  toplanması, Asurlulara meydan okumaktı. Böyle bir teşebbüs Elâm için meşum neticeler verebilirdi.

Yıllardanberi önüne durulmaz ordulariyle bütün Ön Asya'yı titreten Asur’luların kudreti son zamanlarda şahsi ihtiraslar uğrunda hayli yıprandırılmış olmakla beraber, henüz tükenmiş değildi. Hâlâ Elâm kuvvetlerinin hakkından gelinebilecek bir durumda bulunuyordu.

Sabrı tükenen Asurbanipal, o yılın eylül ayında ordularına Elam’a yürümek emrini verdi. İki ordu Ulai, yani Kerha ırmağı boylarında karşılaştılar. Temti-Huban kuvvetlerini Sus'a doğru çekerek Tel-Tuba'da mevki aldı. Burada Elam'ın mukadderatı üzerinde kuvvetli etki yapan kanlı bir savaş başladı. Daha ilk çarpışma sıralarında Elâm generallerinden Sinı-buru, ihtimalki gizli bir anlaşma neticesi olarak düşman tarafına geçti. Elâm ordusunu sarsan bu olaydan sonra Temti-Huban’ın kahramanlıkla tanılan yeğeni bir okla yaralandı ve Asur kuvvetleri tarafından esir edildi. Arkasından Temti-Huban’ın belli başlı komutanlarından bir kaçı da esir düşünce, Elâm ordusunda korkunç bir panik baş gösterdi. Ölenlerin sayısı çok yüksekti. Bu durum karşısında Temti-Huban için savaş alanından kaçmaktan başka çare kalmamıştı. Oğullarından biriyle kaçmak istedi. Fakat bindikleri araba devrildiğinden berikisi de Asur askerleri tarafından yakalandılar. Savaş alanına getirilerek orada boğazlandılar.

Harp Asur’luların kesin zaferiyle sona ermişti. Asurbanipal zafer yazıtında bu savaşı anlatırken "ırmak, öldürülenlerin naaşlariyle dolmuş, Sus ovasını baştan başa cesedler kaplamıştı" sözleriyle Elam'ın korkunç zayiatını belirtmektedir. Her halde bu savaş Elâm için telâfisi kabil olmayan bir felâket olmuştu.


Asur Nüfuzu Altında Parçalanmış Elam 

    

Duruma hâkim olan  Asur’luların  zabtettikleri  ülkelerin  bir çoğunda yaptıkları gibi,  burayı   kendilerine bağlı yerli prenslerle  idare  etmek yolunu burada da tecrübe  etmeği tercih ettikleri  görülüyor.  Temti-Huban'dan kaçarak Ninova'ya sığınmış

olan Elâm prenslerinden Huban - Nugaş ll’yi Madaktu tahtına oturttular. Urtaki'nin oğlu olan yeni kralın, bozulan düzeni yoluna koyması ve bütün Elâm'da tek bir idare kurması imkânsızdı. Esasen Asurlular da bunu istemiyorlardı. Asur siyaseti, memleketi parçalamak, her bölgeyi kendilerine bağlı, fakat birbirlerine rakip yerli prensler idaresine vermekti. Bu amaca erişmek için sadakatinden şüphe ettikleri prensleri atmak üzere tahriklerde bulunuyorlardı. Bunlardan Hidalu prensi Huban-Nugaş II'nin kardeşi Şutruk-Nahhunte'ye karşı hazırlanan ihtilâl çok geçmeden patlak verdi. Şutruk-Nahhunte Hidalu prensliğinden atıldı, yerine evvelce Huban-Nugaş II ile beraber Ninova'ya sığınmış olan diğer kardeşi Tammaritu geçirildi (653), Bu suretle Elâm her biri şahsen Asurbanipal’e bağlı prensler idaresinde parçalanmış, Ninova'yı endişeye düşürmiyecek bir duruma sokulmuştu.

Bu sırada yalnız Sus’un, Elâm'ın diğer şehirlerinin akıbetine uğramamış olduğu görülüyor. Anlaşıldığına göre evvelce Temti-Huban'a muarız olan prenslerden Adda-hamiti-İnşuşinak (653-648) onun acıklı akıbetinden sonra Sus’ta kendisini kral ilân etmiş. Asurlulara boyun eğmek suretiyle bu eski ve zengin şehri bu defa olsun, yağma ve tahribedilmekten kurtarmıştı.

Adda-hamiti'nin bırakmış olduğu yazıtlar, Sus’un o zamanlarda, sâmi unsurlarla çok karışmış bir halk ile meskûn olduğunu belirtmektedir. Çünkü yazıtların sâmi diline ait kelimelerle dolu olduğu görülüyor.

Adda-hamiti-lnşuşinak'ın bu yazıtlarda kendisini Elâm ve Gişati kralı unvanile anmış olduğunu görüyoruz. Gişati sözünün akkadca ( bütün ve tamamile) anlamına gelen (kiş-şati) nin muharrefi olduğu sanılıyor. Bu takdirde Adda-hamiti’nin kendisini bütün Elâm’ın kralı saydığı neticesini çıkarmak icabeder. Fakat hakikatte ne Adda-hamiti, ne Huban-Nugaş II, ne de Tammaritu bütün Elâm’ın Büyük Kralı değillerdi. Bunlar ancak başında bulundukları site ile çevresinde prens tanılıyorlardı. Asurlular da böyle olmasını istiyordu.

Her biri kendisini bütün Elâm kralı sayan bu küçük prenslerin aralarındaki rekabet devam ettiği takdirde, Asurluların entrikaları ve kuvvetli askerî tazyikleri altında bir varlık gösterebilmeleri imkânsızdı, ihtirası kadar cesareti de taşkın olan Huban-Nugaş ll’nin bunu erkenden sezmiş ol,duğunu görüyoruz. Bu prens kendisini Madaktu tahtına çıkarmış olan Asurluların tahakkümüne ancak sekiz ay kadar tahammül edebilmiş Asurbanipal’in ezici nüfuzundan kurtulmak çarelerini aramağa koyulmuştur.

Babil kralı Şamaş-Şum-Ukin (668-648) in Asurbanipal’e karşı isyan bayrağını açmasını fırsat sayarak hemen onunla anlaşmış, bir taraftan ârami kabilelerini Babil kralıyla birleşmeğe teşvik ederken, diğer taraftan da ünlü iki Elâm generalini Babil’e göndermiştir. Aynı zamanda Temti-Huban’ın hayatta kalan oğlunu da babasının intikamını almak için Asurlulara karşı silaha sarılmağa zorlamıştır.

Asurbanipal Madaktu’daki casuslarından siyasette beliren değişikliği, burada olup bitenleri haber aldığından gafil avlanmadı. Huban-Nugaş II’ye ve Elâm generallerine, ihanetten haberdar olduğunu, bu yolda hareketin neticesi ne olacağını anlamak için Tel-Tuba savaşında Asurlulara hiyanet eden Elâm generalinin akibetini hatırlamalarını bildirdi. Arkasından da Elâm’a kuvvetli bir ordu gönderdi. Mangisi’de vukubulan savaşta Huban-Nugaş II kuvvetleri büyük bir hezimete uğradılar.

Yenilgi haberi Elâm’da yayılınca dağlık bölgelerde hemen isyanlar baş gösterdi. Başkentten kaçmak zorunda kalan Huban - Nugaş II oğluyla beraber Hidalu prensi olan kardeşi Tammaritu’nun yanına sığındı. Fakat Asurlular tarafından körüklenen ihtilal hareketi gittikçe yayıldı. Nihayet ihtilâlcilerin başına geçen diğer bir Tammaritu -ki Huban-Haltaş ll’nin yiğeni idi - kendisini tahttan atrarak (631) pek az oturacağı (651 - 649) yerine geçti.

Fakat olaylar hükümdar değişmesinin Asurlulara karşı Madaktu’da takip edilen siyasette bir tebeddül yapmadığını erkenden gösterdi. Yeni kral Tammaritu da selefi gibi Asurbanipal’e karşı bir yol tuttu. Bu da Babil kralı Şamaş - Şum Ukin ile anlaştı. Bunu öğrenen Asurbanipal, Basra körfezi bölgesindeki deniz memleketi valisini, Tammaritu’yu yakalayarak Babil’e göndermeğe memur etti. Buna karşı Tammaritu da Sinear’a inerek Nippur şehrini istilâ etmeğe teşebbüs etti. Asurbanipal, kendi hizmetinde bulunan Elâm’lı general lndabigaş’ı Elâm’a gönderdi. Bu general 649 yılı başında burada Tammaritu’ya karşı bir isyan hazırladı. Tammaritu tarafdarlariyle beraber Madaktu’da tahassün ettiyse de nihayet esir edildi. Adamlariyle birlikte Ninova’ya götürüldü. Fakat Asurbanipal, belki bir gün lâzım olur düşüncesiyle kendisini öldürtmedi. Bunun üzerine Indabigaş’ı Madaktu’da kıral ilân etti (649-648). İndabigaş da ilk zamanlarda Asurlulara karşı sadakatli davranmağa çalıştı. Fakat, imparatorlukta yer yer isyanların artmasından çok kuşkulanan Asurbanipal, her yerde yaptığı gibi Elâm’da da tahakkümünü artırdıkça artırıyordu. İndabigaş da bu tazyik karşısında tahakkümden kurtulmak yollarını aramak zorunda kaldı. Ninova’ya karşı müttefikler bulmağa teşebbüs etti.

Bu sırada Sus’ta da Asurlulara karşı koyma havası belirmişti. Burada hüküm sürdüğünü gördüğümüz Adda hamiti ölmüş (648), yerine oğlu Huban-Haltaş III geçmişti. Enerjili ve haris bir adam olan yeni Sus prensi, kendisini yalnız Sus’un değil, Madaktu’nun da kralı ilân etmek suretiyle Aşurbanipal’i kızdırmıştı.

Gerçi Asurluların entrikalariyle kargaşalıklar içinde bocalayan bu memlekette siyasi durum tek otorite kurulmasına elverişli değildi. Fakat kuvvetli bir prensin Asurluların başka yerlerle meşgul bulundukları bir zamanda bunu başarması imkânsız görünmüyordu.

Elâm'da iktidar mevkiine geçirilen prenslerin sadakatsizliklerinden, bağımsız olmak hususundaki azimlerinden usanan Asurbanipal, günün birinde bunlardan birinin bütün Elâm'ı hükmü altında birleştirerek Asurlulara karşı kudretli bir devlet kurması ihtimaliyle endişe içinde bulunuyordu. Esasen vakitli vakitsiz Asurluları rahatsız eden durumun devamı da az tehlikeli değildi. Yerli prensleri birer birer atarak Elâm'ı bir Asur eyaleti haline sokmak için zaman pek elverişli görünüyordu. Nihayet Ninova'da Elâm'ın istilâsına karar verildi.

Tertip edilen plâna göre dahilde prensler aleyhine ihtilâller çıkartılacak, sonra da kuzeyden ve güneyden gönderilecek Asur kuvvetleriyle memleket istilâ edilecekti. Evvela Elam generallerinden biri elde edilerek İndabigaş'a karşı bir ihtilâl hazırlandı ve tahttan atıldı. Sonra kuzeyden Der'e, güneybatıdan da Sus üzerine Asur kuvvetleri gönderildi. Bu kuvvet Sus'a dört saatlik bir mesafeye kadar ilerledi. Önüne gelen yerleri yağma etti. Bir çok esir aldı. Sonra Der'deki Asur kuvvetiyle birleşmek üzere kuzeye çıktı ve birleşti.

Birleşik kuvvetler Bit-lmbi üzerine yürüdüler. Burada kendilerini karşılayan Huban-Haltaş lll'ün ordusu perişan oldu. Bu ordunun komutanı olan kralın damadı da dahil olmak üzere pek çok esir alındı. Huban-Haltaş dağlara çekilerek izini kaybetmek zorunda kaldı. Madaktu, Asur kuvvetleri tarafından işgal ve yağma edildi. Bütün hazineler ve kıymetli şeyler Ninova’ya götürüldü. Pek çok esir alındı. Bunlardan binlercesi açlıktan öldüler.

Asurbanipal, şöhretli komutanlarından Bel-lbni'yi, yerli hiçbir prens bırakmamak suretiyle Elam'ı kesin olarak istilâya memur etti. Asur komutanı Raşi'den başlamak üzere kuzeydeki bütün şehirleri aldı. Her tarafı talan ede ede Kerha vadisine indi. Hidalu önlerine gelen Asur kuvvetleri burada Parsumaş kralı ve Taispes'in oğlu Kuraş 1 ( Keyhusrev) ile karşılaştılar. Kuraş I karşı koyamiyacağını anlayınca, büyük oğlunu rehine olarak Asur ordugâhına gönderdi Çevrelerdeki bütün şehirler Asur kralına tâbi olduklarını arzettiler. Bu sırada güney Elâm'da iğtişaşlar artmıştı. Asur orduları o zamana kadar yağmadan masun kalmış olan Sus üzerine yöneldiler. Şehir alındı. Elde edilen ganimetler hesapsızdı. Çok eski zamanlardan, hatta Sumer-Akad kralları devirlerindenberi burada toplanmış olan kıymeti takdir edilemiyecek kadar yüksek altın, gümüş eşyalar, mücevherler, elbiseler, silâhlar, nişanlar Elâm krallarının sofra takımları, nadir eşyaları, bütün binek takımlarıyle beraber arabalar, atlar, katırlar, hep iğtinam edilerek Ninova'ya gönderildi.

Asurlar, yalnız memleketi soymakla kalmadılar. Yıllardanberi başarılan bütün medeniyet eserlerini de mahvetmek hususunda kendilerine mahsus vahşeti burada da gösterdiler. Çinilerle yapılmış İnşuşinak tapınağı, üzerinde parıldayan tunç burçlariyle beraber yıkıldı.

Tanrı İnşuşinak heykeli, tarihte ilk defa olarak yerinden atıldı. Babil yoluyla Ninova'ya götürüldü. Sus’taki diğer tanrıların tapınakları da aynı akibete uğradılar.

Bunların en önemlileri Elâm krallarının koruyucu tanrı olarak tapındıkları Şimut ile Lagamer, Partikira, Hutran, Huban, Kiririşa adlarına yapılmış olan tapınaklar idi. Bütün bu tapınaklarla beraber diğer bütün küçük tapınaklardaki mukaddes eşyalar, vazolar, mücevherler alındıktan sonra tanrı heykellerinin önemlileri Asur iline götürüldü. Diğerleri tapınaklarla beraber tahrip edildiler.

Asurlular bu vahşetleri yaparken Asurbanipal'in ölümünden 14 yıl sonra kendi başkentleri Ninova'nın da aynı akibete uğrayacağını tabi tasavvur bile etmiyorlardı.

Fakat bütün Ön Asya’da yıllarca takip ettikleri amansız yakıp yıkma, boğazlayıp parçalama siyasetlerinin, esir ettikleri kavimlerde yaşattığı korkunç intikam duygusunun bir gün kendilerini, bütün şehirleri ve eserleriyle beraber tarihe gömeceği muhakkaktı.

Yalnız bunun Sus'u yıktıran, Asurbanipalin ölümünden 14 yıl sonra olacağı, o zamanlar kimsenin aklından geçmiyordu.

Asurluların, aldıkları kıymetli ganimetler arasında Sinear’daki Uruk şehrinin büyük tanrıçası Nana da vardı. Bu tanrıça vaktiye Elam kralı Kutir-Nahhunte tarafından Sinear'daki Uruk tapınağından kaldırılarak Elâm'a götürülmüştü. Asurbanipal, tanrıça heykelini Sinear’a naklederek büyük merasimle kendi tapınağına koydurmuştu.

Eski Elâm krallarının Sus, Madaktu ve Huradi sunaklarından alınan ve sayıları otuz ikiyi bulan altın, gümüş, bronz veya mermerden yapılmış heykelleri, tahrip edilmek üzere götürülmüşlerdir. Bu heykeller arasında yeni Elâm krallarından Huban - Tahrah'ın oğlu Hubannugaş I ve Şutruk-Nahhute II, Halluşa-lnşuşinak heykelleriyle o sırada Asur'da bulunan Tam-maritu’nun da heykeli Asur’a götürülmüştür.

Asur komutanı Bel-lbni, tapınakların koruyucusu olan büyük heykellerle kapılarına konulan muazzam yabani öküz heykellerini yıktırmıştı. Asur askerleri, tapınak ve saraylarının o zamana kadar hiç bir yabancı ayağının basmadığı esrarlı ahşap yolları çiğnemiş, sonra da yakmışlardı. Eski kralların mezarları soyulmuş, bunlara takdimeler verilmesi geleneği yasak edilmişti. Memlekete dağılan Elâm askerlerinin imha işi 25 gün sürmüştü.

Kral ailelerine mensup olanlar ile valiler, yüksek memurlar, esir edilerek Asur’a götürüldüler. Sayısız esir askerler, komutanları, arabaları, atları ve silahlariyle beraber Asur iline sürüldüler. Asurbanipal bu haileyi tasvir eden anıtında "harabeleri artık yabani eşeklerle yabani hayvanların dolduracağını,. gururla anlatırken ölümünden 14 yıl sonra kendi başkentini daha korkunç bir akibetin beklediğini tasavvur bile etmemişti.

Asur'luların Sus'da ve Elâm'ın diğer şehirlerinde tahrip ettikleri heykel ve anıtlardan yüzlercesi arkeologlar tarafından binlerce yıl sonra meydana çıkarılmıştır. Fakat binaların tahribi bugün plânlarını yapmak için gereken izlerden hiç bir şey bırakılmayacak surette şiddetli olmuştur.

Asur'lular her tarafı yakıp yıkarak çekildikten sonra Huban-Haltaş meydana çıkmış, Madaktu'ya geldiği zaman harabeden başka bir şey bulamamış, Asur komutanı Bel-lbni'ye müracaat ederek, ifasına hazır olduğu bazı hizmetlere karşı Asurbanipal'den affedilmesine delâlet etmesini niyaz etmişti. Asur kralı bu isteği iyi karşılamış ise de, ötedenberi bağımsız yaşamağa alışmış olan halk bir türlü sükûn bulmuyor, yer yer ihtilâller, isyanlar çıkarıyorlardı.

Asurbanipal Elâm'a yeni kuvvetler göndererek isyan çıkan şehirleri, bir daha, fakat kesin olarak tedib ettirdi. Elam askerleri, büyük yığınlar halinde Asur komutanına teslim oldular.

Bu zamandan itibaren Elam'ın büyük bir kısmı bir Asur eyaleti olmuştu. Dağlara çıkan Huban-Haltaş lll, yanındakilerle bağımsız bir varlık olarak kalmıştı. Fakat çok geçmeden, yani Asur kâtipleri büyük Rassam silindirinin yazıtını bitirdikleri sıralarda, yeniden başlayan iç kargaşalıklar neticesinde Huban-Haltaş olduğu yerden çıkarılmış, Asur taraftarları kendisini Ellipi bölgesindeki Marubişti şehrinde yakalayarak Ninova’ya götürmüşlerdir.

Sus’un son talihsiz hükümdarı burada önceden esir edilmiş olan Elâmlılar kafilesine katılmıştır. Bağımsızlığın son müdafii olan Huban-Haltaş lll’ün bu akibetinden sonra (636) Elâm’a ait yazıtlar tükenmiş, medeniyetin en eski yuvası olan bu memleketin mukadderatı, yirmi dört yıl süren bir zaman için, Asur krallığı tarihi içine gömülmüştür.



İRAN TARİHİ 1.CİLT

EN ESKİ ÇAĞLARDAN İSKENDER'İN ASYA SEFERİNE KADAR

Ord. Prof. M. ŞEMSEDDİN GÜNALTAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak