11 Ekim 2023 Çarşamba

İslami Dönemde Araplarda Bilim ve Eğitim-4

 


Arap Yazısı


lslamiyet'in doğuşundan kısa bir süre önce ortaya çıkan "Arap Uyanış Devri" dışında, Hicaz'da, daha önce Arapların yazı bildiklerini gösteren hiçbir tarihi eser bulunamamıştır. Oysa bu bölge yani Hicaz Arapları, kuzey ve güneyde birçok kitabe bırakmış bir kısım Arap toplumlarıyla çevriliydi. Bu toplumların en ünlüsü olan Yemen'deki Himyeriler Müsned yazı ile, kuzeyde bulunan Nebatlılar ise Nebati yazıyı kullanırlardı. Nebatlıların yazı örnekleri Havran ve Balka civarında bulunan eserlerde günümüze kadar ulaşmıştır. Hicaz veya Mudar Araplarının bu konuda geri kalmalarına neden göçebeliğin onların yaratılışlarında egemen bulunmasıydı. Bilindiği üzere yazı yazmak uygarlıkla ilgili sanatlardandır.

Bununla beraber Hicaz Araplarından İslamiyet'ten az önceki dönemde Irak ve Şam bölgelerine seyahat edenler uygarlık ahlakıyla ahlaklanmış olmakla birlikte, o iki ülke halkından yazıyı da öğrenmişler ve bunlardan bazıları Arapça'yı, Nebat, lbrani veya Süryani alfabesiyle yazmayı öğrenip dönmüşlerdi. Bu yazılardan Nebati ve Süryani alfabesi, Araplar arasında lslamiyet'ten sonra da devam ederek birincisinden Nesih yazısı ikincisinden de Küfe şehrine nisbetle Kufi yazı doğdu. lslam'dan önce Kufi yazıya Hire şehrine nisbetle Hiri yazı adı verilirdi. O devirlerde Iraklıların şehri olan Hire'nin yakınına daha sonra Müslümanlar Küfe şehrini kurmuşlardır.


Bu noktayı biraz daha açıklayalım: lrak'ta yaşayan Süryaniler, Süryani dilini çeşitli şekillerde yazarlardı. Bunlardan "hattsatrancili" adını verdikleri bir yazı vardı ki, Kitab-ı Mukaddes'i bununla yazarlardı. Araplar bu yazıyı lslamiyet'ten önceki birinci yüzyılda almışlardır. Bu yazının alınması ve kullanımı daha sonra ortaya çıkacak olan uyanış devrinin nedenlerinden birini oluşturdu. Bu yazıdan da Kufi yazı doğmuştur. Her iki yazı arasında bulunan benzerlik günümüze kadar devam etmiştir.


Satrancili yazıyı Araplara getirenlerin kimliği hakkında rivayetler çeşitlidir. En yaygın rivayete göre, bu yazı Ambar halkı aracılığı ile Araplara geçmiştir. Şöyle ki: Ambar halkından Beşir b. Abdülmelik el-Kindi adında biri -ki Dilmetulcendel emiri Ukeydir b. Abdülmelik'in kardeşi idi- bu yazıyı Ambar'da öğrendikten sonra Mekke'ye giderek Muaviye'nin babası Ebü Süfyan'ın kız kardeşi Sahba binti Harb ile evlendi. Bu münasebetle Mekke halkından birkaç kişiye bu yazıyı öğretti. Daha sonra lslamiyet doğduğu zaman Mekke'de Kureyş'ten yazı bilenler çoğalmıştı. Araplara yazıyı ilk aktaran Ebu Süfyan b. Ümeyye olduğuna dair bazı tarihçilerin kabul ettiği yanlış düşünce buradan kaynaklanıyor. Kısacası her durumda kesin olan sonuç şudur: Araplar Hicret'ten kısa bir süre önce Nebati yazıyı Şam'a ticaret için gittikleri sırada Havran'dan ve Kufi yazıyıda Irak'tan öğrendiler. Her iki yazı lslam'dan sonraki devirde de devam etti. En doğru tahmine göre Araplar bu iki yazıyı kullanmayı sürdürerek Küfi yazının selefi olan Satrancili yazı, nasıl Süryanilerce mukaddes kitapların yazımına ayrılmış ise, Küfi yazı da Araplarca Kur'an-ı Kerim vs. dini terimlerin yazımına ve Nebati yazı da normal haberleşme ve mektuplaşmalar için kullanılmıştır. iki yazı arasında şekil açısından var olan benzerlikten başka, Küfi yazının Satrancili yazıdan türemiş olduğunu gösteren delillerden biri de "elif' harfinin kelimenin ortasında gelince çıkarılmasının Süryanicede geçerli bir kural olmasıdır. lslamiyet'in başlarında Arap yazısında ve özellikle Kur'an'ın yazımında bu kural geçerliydi.


lslamiyet doğduğu dönemde Hicaz'da yazı bilenler çok fazla değildi. Bilenlerin çoğu sahabenin ileri gelenlerinden olan on beş yirmi kişiydi. Bunlar: Ali b. Ebü Talib, Ömer b. Hattab, Talha b. Ubeydullah, Osman b. Said, Eban b. Said, Yezid b. Ebü Süfyan, Ömer b. Hattab, Ala b. Hadremi, Ebü Selma b. Abdü¬ leşhel, Abdullah b. Sa'd b. Ehi Sarh, Huveytib b. Abdüluzza, Ebü Süfyan b. Harb ve oğlu Muaviye vs. Daha sonra başkaları da yazı yazmayı öğrenmişlerdir. Bunlardan bazıları Raşid Halifelerin divan katibliği görevlerinde bulunmuşlar, bunlardan sonra haberleşme, Kur'an-ı Kerim katib ve mübeyyizleri (müsvedde yazıyı temize çeken) yetişmiştir. Katibler gerek Raşid Halifeler devrinde, gerekse Emeviler zamanında Kur'an-ı Kerim'i Küfi yazıyla yazmışlardır. Bu devirde Kutbe adında bir hattat yetişmiştir ki, Küfi yazıdan dört çeşit yazı çıkarmıştı. Bunların her biri birbirlerinden türetilmişti. Devrinin en usta hattatı olan bu kişi, Emeviler için mushaflar yazardı. Ondan sonra Abbasilerin ilk yıllarında Dahhak b. Aclün adında ünlü bir hattat daha yetişmiş ve Kutbe tarafından icat edilen yazıları daha da geliştirmiştir. Daha sonra ishak b. Hammad vs. gibi hattatlar yetişmiş, söz konusu yazıları daha da geliştirmişlerdir. Abbasilerin ilk yıllarında Arapça yazı çeşitleri on ikiye yükselmişti. Her birine kalem denilen bu yazılar şunlardır:


1. Kalemu'l-Celil 2. Kalemu's-Sicillat 3. Kalemu'd-Dibac 4. Kalem-i Üsturmar-i Kebir 5. Kalemu's-Selaseyn 6. Kalemu'l-Zenbur 7. Kalemu'l-Müfettah 8. Kalemu'l-Harem 9. Kalemu'l¬ Müdameriit 10. Kalemu'l-Uhud 11 . Kalemu'l-Kısas 12. Kale¬ mu'l-Hırfac.


Daha sonraki devirlerde, örneğin el-Me'mun zamanında katibler güzel yazı yazmakta birbirleriyle yarışmaya başladılar. Bunun sonucunda zamanla, kalem-i murassa, kalem-i nusah ve mucidi olan vezir Zü'I riyaseteyn Fazl b. Sehl'e nisbetle, kalem-i riyasi, kalem-i ruk'a, kalem-i gubar adındaki yazılarda ortaya çıktı.


Bu tarihten sonra yazı tipleri, hepsi Kufi yazının çeşitleri sayılmak üzere yirmiden fazla sayıya ulaştı. Nesih hattı veya Nebati yazıya gelince; bu yazı resmi yazışmaların dışında kullanılıyordu. Daha sonra H. 326 yılında vefat eden ünlü hattat ve vezir lbn Mukle'nin çabalarıyla bu yazıda da çeşitli düzenlemeler ve süslemeler yapılarak bugünkü haline getirildi. Ve resmi muamelelerde de kullanılmaya başlandı. Tarihçilerce iyi bilinen lbn Mukle nesih hattını Kufi yazıdan gelişirmiştir. Bize göre, daha önce de belirttiğimiz üzere, gerek Kufi yazı gerekse nesih, lslamiyet'in başlangıcından beri Araplarca biliniyordu. Kufi yazı mushaf ve benzeri şeylerin yazılmasına, nesih ise haberleşme vs. yazışmalara ayrılmıştı. lbn Mukle nesih yazıyı ancak mushafları yazmaya uygun hale getirip güzelleştirmiştir. Kahire'de Hidiv Kütüphanesi'nde, eski Arap yazılarının sergilendiği bölümde H. 246 yılına kadar uzanan ve bir ceylan derisi üzerine yazılmış bir nikah akidnamesi vardır ki, akdin kopyası, derinin yukarısına güzel bir Kufi kalemle ve şahitlerin el yazısıyla, akdin altına gayet perişan ve bozuk nesih kalemiyle yazılıdır. lbn Mukle işte bu bozuk nesih yazısını geliştirip güzelleştirerek mushaf yazmaya uygun bir hale getirmiştir. Sözü edilen nesih yazı daha sonra birçok dala ayrılmıştır. Bununla birlikte Arapça yazıların asıl ve kökü olan yazılar biri Kufi diğeri nesih olmak üzere ikidir. Diğer yazılar bu iki yazıdan türetilmiştir. H. 7. yüzyıldan sonra en ünlü hattatlar altı kalem (aklam-ı sitte) idi: sülüs, neshi, ta'lik, reyhani, muhakkak, ruk'a. Daha sonra bu devirlerde birçok hattat daha yetişmiş ve yazı sanatı konusunda birçok eser yazmışlardır. Bu kitapların bazıları kalem, kalem yontmak, yarmak, kesmek, divit, mürekkep, kağıt vs. gibi yazı araçlarıyla ilgilidir. Arapça yazı çeşitleri günümüze kadar dalbudak salmaya devam etmektedir. Büyüme kanununa bağlı olarak bundan sonra da Allah'ın dilediği kadar dal budak salacağına kuşku yoktur.


Harekeler


lslamiyet'in başlangıcında Kur'an-ı Kerim hafızların ezberinde korunmuş bulunduğu için okunmasında bir anlaşmazlık olmasından endişe duyulmazdı. Bunun dışında Kur'an'ın toplanıp kitap haline getirildiği, Müslümanların her bölgede sayılarının artıp çoğaldığı zamana kadar Kur'an ayetlerinin aktarılmasında ve kelimelerin kaydedilmesinde son derece özen gösteriliyordu. H. 1. yüzyılın ilk yarısı geçtiği halde Kur'an-ı Kerim hem harekesiz hem de noktasızdı. Yazıda ilk önce var olması istenilen ve gereken şeyler harekeler olduğu gibi bu harekeleri ilk koyan kişi de H. 69 yılında vefat eden Arapça dilinin gramer kurallarının düzenleyicisi Ebü'l-Esved Düeli idi. Bu zat kelimeleri ayırmak veya harekeleri göstermek için birtakım noktalar kullandı. Arapça alfabeyi ilk noktalayan kişinin bu dil bilgini olduğuna dair ortaya çıkan düşünce bu hareke işaretlerini koymasından kaynaklanıyor. Gerçekte Ebü'l-Esved Düeli tarafından yazıya konulan noktalar "be"yi "te"den veya "cim"i "ha"dan ayırmak için değil, ismi yüklemden ve yüklemi edattan ayırmak içindi. Genel kabule göre bu zat bu yöntemi lrak'ta komşuları bulunan Babilliler veya Süryanilerden aktarmıştır. Bu toplumlarda birtakım büyük noktalar vardı ki bu noktalar harfin mahrecini belirtmek veya bulunduğu kelimenin isim, fiil veya edat olduğunu göstermek için harfin altına veya üstüne konulurdu. Süryaniler örneğin "kütüb" kelimesini yazdıkları zaman bu kelime "kitab" kelimesinin çoğulu olan isim olabileceği gibi, mazisi (geçmiş zaman kipi) veya mechulü (pasif fiil) de olabilirdi. lşte bu karışıklığı önlemek için o noktaların kullanılmasına lüzum görmüşlerdi. Bunun dışında bu noktaların kullanımından az zaman önce hareke yerine geçmek üzere Süryani alimlerden Yakub el-Rahavi tarafından birtakım noktalar icad olunmuştu ki bunlar önceleri harflerin içine sokuşturulur noktalardan ibaretken daha sonra üç hareke (fetha, zamme, kesre veya üstün, ötre, esre) yerine geçmek üzere çift noktalar biçiminde değiştirildi. Bu noktalama hala Süryaniler ve Babillilerce kullanılmaktadır. Bunu destekleyen ek bir bilgi olarak şunu da kaydetmek gerekir; Ebü'l Esved Düeli, harflere hareke koymak istediği zaman emrine verilen katibe: "Harfi telaffuz ederken ağzımı açarsam noktayı harfin üzerine, ağzımı büzersem noktayı harfin içine, aşağıya doğru kırarsam noktayı harfin altına korsun diyerek o şekilde uyarmış olmasıdır. Daha sonra Araplar bu noktaları kullanmaya başlayarak çoğunlukla yazının renginden başka bir renk kullanırlardı. Kahire'deki Hidiv Kütüphanesi'nde bu şekilde noktalanmış Küfi yazılı bir mushaf gördük. Kahire civarında Amr Camii'nden alınan bu mushaf veya Kur'an-ı Kerim en eski mushaflardan sayılır. Ceylan derileri üzerine ve siyah mürekkeple yazılıdır. Noktalar kırmızı renktedir. Ebü'l Esved'in talimatına göre bu mushafta harfin üzerinde bulunan nokta üstünü, ortasında bulunan nokta ötreyi ve altındaki nokta esreyi göstermektedir.


İ'cam (Noktalama)


Arapça yazı Araplarca Süryani ve Nebatlılardan alındığı zamanlarda noktasız ve harekesizdi (Süryani yazılar bugüne kadar da noktasızdır). Noktaların sonradan eklendiği belliyse de hangi tarihte başlandığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak oldukça eski tarihe kadar uzandığı açıktır. Durumdan anlaşıldığına göre Müslümanlar yukarıda sözü geçen harekeleri kullandıktan sonra, harflerin birbirinden ayrılamamasından dolayı yanlış okumalar olduğunu ve birçok tereddüt ve karışıklığa düşüldüğünü görerek, nokta koymaya lüzum görmüşlerdir. Zamanla Arap olmayan Müslümanların sayısının çoğalmış olması bunda en büyük etken olmuştur. Bunlar Arapça kelimelerin telaffuzunda ve birbirine benzeyen harflerin ayrımında büyük sıkıntı çekiyorlardı. Emevi halifelerinden Abdülmelik b. Mervan zamanında Irak valisi bulunan Haccac bu sıkıntıları göz önüne alan ilk kişi olarak bir çare bulmak istedi. lbn Hallikan diyor ki: "Haccac emrinde bulunan katibleri yanına çağırarak görünüş olarak birbirine benziyen harflerin üzerine, ayırmak için özel işaretler konulması gereğini bildirdi. Rivayete göre bu işi üzerine alan kişi Nasr b. Asım'dı. Nasr, noktaları çeşitli yerlerde olmak üzere birer ve ikişer olarak koydu. Halk uzun süre bu şekilleri kullandı. Noktasız yazı yazmazlardı. Ancak bu noktaların kullanılmasıyla da yazıdaki karışıklığın önü alınamadığından noktalama yapmak zorunda kaldılar. Yazıda noktalarla beraber noktalamayı da kullanırlardı. lbn Hallikanın bu ibaresinde bir kapalılık vardır ki bundan ne demek istenildiği ve "tenkit" ile "i'cam" arasında ne gibi bir fark olduğu anlaşılmıyor.


Çünkü tenkit ile i'cam aynı anlamdadır. Ve nokta koymak demektir. Bunun dışında tenkitten amacın harekeler olması kabul edilemez. Çünkü harekelerin konulmasına lüzum gösteren yanlışlıkların çokluğu yani noktaların karışıklığı ile okumada ortaya çıkan farklılıklardan ibarettir. Şu hale göre sözü edilen noktalar benzer harfleri birbirinden ayırmak için i'cam (noktalama) olarak kullanılması gerekir. Bununla birlikte anlaşılan, söz konusu Katip Nasr, bütün alfabeyi noktalamamıştır. Yalnız çok sık kullanılan ve karışıklığa neden olmasından korkulan birkaç harfi noktalamıştır. Daha sonra doğru okumak için günümüzde de olduğu gibi bütün harfleri noktalayarak buna i'cam adı verilmiştir. Hidiv Kütüphanesi'nde yazıların bulunduğu bölümde hicri 91 yılına ait üzerinde Arapça yazı bulunan bir papirüs kağıt dikkatimizi çekti. Bu yazıda da noktalar yer almaktadır. Ancak noktalar bazı benzer harfler için kullanılmıştır. Örneğin "ye" ve "te"den ayırmak için "be"ye nokta konulmuştur vs. Aynı yerde ceylan derisi üzerine yazılmış Kur'an-ı Kerimler de gördük. Bunlarda da harekeleri gösteren noktalar kırmızı, i'cam için konulan noktalarsa siyah mürekkeple yazılmıştır. Bununla birlikte yazıda bu durum her zaman geçerli olan genel bir kural değildi. Bazen eski olduğu halde noktalı ve harekeli yazı bulunduğu gibi bazen de daha yakın bir zamanda yazılmışken hareke ve noktası olmayan yazılara da tesadüf olunmaktadır.


Tüm bu bilgilerden, Arapların H. 1. yüzyılın ortasından itibaren hem harekeleri hem de noktaları zaman zaman kullandıkları ancak bunların kullanımından da pek fazla hoşlanmadıkları anlaşılmaktadır.


Kur'an Kerim vs. gibi dikkatli okunması gereken kitaplardan başka yerlerde hareke ve nokta kullanımını istemezlerdi. Noktasız ve harekesiz yazıyı, özellikle gönderilen kişi bilgiliyse kullanırlardı. Rivayete göre; Abbasi valilerinden Abdullah b. Tahir'e bir yazı gösterildiği zaman kendisi "Noktaları olmasa ne güzel yazıdır" demişti. "Mektupta noktaların çokluğu gönderilen kişinin ilim ve irfanı hakkında şüpheyi gösterir" derlerdi. Bazen noktalar yüzünden hatalı ve zararlı sonuçlar da ortaya çıkardı. Rivayete göre Abbasi halifelerinden Cafer Mütevekkil, valilerinden birine: "Müslüman olmayanların nüfuslarını yazarak bize bildir." şeklinde bir emir göndermiş ve emirnamede, "saymak" fiilinin emir biçimi olan "ahsi" kelimesini kullanmıştı. Kelimede bulunan "ha"nın üzerinde yanlışlıkla bir nokta konduğunda vali emri "ahsi" (noktalı ha ile) (tavaşi yap=hadım et) şeklinde anlayarak vilayet içinde bulunan gayri Müslimleri toplayıp tavaşi etmiş ve onlardan iki kişiden başkası söz konusu ameliyattan dolayı helak olmuştur. Katibler, lslam tarihi ve uygarlığı boyunca çeşitli dönem ve devirlerde Arap yazısını kimi zaman noktalı kimi zaman da noktasız olarak kullanmışlardır. Ancak çoğunlukla noktasız yazmayı tercih etmişlerdir. Bunun sonucunda birçok durumda, özellikle iyi bilinmeyen, garip yer isimlerinde ve arkaik kelimelerde karışıklıklar olmuştur. Bilimsel eserlerde nokta kullanımını gerekli buldukları halde günlük yazışmalarda kullanmamayı daha uygun buluyorlar, güzel yazı yazmadaki hünerlerine güvenerek sadece sözün güzelliği ve inceliğine ve yazının güzel görülmesine önem veriyorlar, kısa ve edebi cümleler kullanılmasını yeğliyorlardı. Gereğinden fazla açıklama yapmayı nokta ve hareke kullanımını kitap için bir fazlalık ve gereksizlik sayıyorlardı.



Yazı Araç ve Gereçleri


Müslümanlar, Emevi devletinin son dönemlerine kadar yazılarını deri ve ceylan derisi üzerine yazarak bu derileri tomar şeklinde yaptıklarından hükümet defterleri birtakım tomarlardan oluşuyordu. Daha sonra halifelik Abbasilere geçince 1. Halife Saffah tarafından Halid b. Bermek vezir olarak seçilince hükumet defterlerini tomar şeklinden, yine deriden olmak üzere günümüzdeki defter veya kitap şekline çevirdi. Vezir Halid'ten sonra 5. Abbasi halifesi Harunürreşid devrinde Cafer b. Yahya Bermeki'nin vezirliği zamanına kadar bu durum devam etti. Cafer deri yerine kağıt kullanmaya başladı. Bununla beraber halk asırlarca kağıtla beraber deriyi de kullanmışlardır. O zamanlarda kullanılan kağıtlar " kırtas" adındaki kağıt ile, Çin, Tihame ve Horasan kağıtlarıydı. Kağıt ismi ile bilinen diğer bir çeşit kağıt daha vardı. Bundan cüzler ve defterler yaparlardı. Bununla birlikte bazı yazarlar kağıt var olmakla beraber yine deri parçalar üzerine yazı yazmayı tercih ederlerdi. Nitekim ünlü filozof Farabi eserlerini çoğunlukla deri üzerine yazardı.



Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak