Şamanın Kutsanması
Stadling, Yakut şamanların bir adetinden bahseder ki, her yaşlı şamanın bir şaman adayını eğitip, onu göreve hazırladığını ve onun için bir “ämägät” resmi yaptığını anlatır. Aynı konuda Pripuzov, Yakutların arasında şahit olduğu, genç bir şamanın göreve başlama ayinini şöyle aktarmaktadır: “Yaşlı şaman, genç şaman adayını yüksekçe bir dağa veya bozkırın ortasında bir yere götürür, üzerine şaman kıyafeti giydirip, ona davul, tokmak ve etrafına at dizgini sarılı bir söğüt dalı verir. Adayın sağ tarafında kabilenin faziletli gençlerinden dokuz delikanlı, sol tarafında da dokuz bakire kız durur. Yaşlı şamanın kendisi âyin kıyafetlerini giyer, adayın arkasında durarak, adayın tekrarlaması gereken ruhanî kelimelerini söylemeye başlar. Şaman adayı ilk olarak yaşlı şamana, kendisi için değerli olan her şeyden ve Tanrıdan vazgeçip, bundan sonra kendisinin dileklerini yerine getirecek olan ruhun hizmetine adayacağına yemin eder. Daha sonra bu “özel ruh”un kim olduğu, nerede yaşadığı, hangi hastalıklara sebep olduğu ve nasıl yatıştırılıp rızasının kazanılabileceği konuşulur. Şaman adayı bunu takiben bir kurban keser ve kanını elbisesine sürer, kurbanın etini de ayine katılanlarla birlikte yerler” Anlatılan bu törende meselâ “Tanrıdan vazgeçme” gibi bazı unsurların Pripuzov’un kendi yorumu olma ihtimâli varsa da, yeni şamanın vazifesini devralabilmesinin bazı özel tören veya ayinlerle olması muhtemelen doğrudur. İnançları gereği, kendi refah ve mutluluğu için şamanın varlığının vazgeçilmez olduğuna inanan ve şamanın bütün o pahalı kıyafet ve malzemelerini karşılayan kabile üyeleri temsilcilerinin yeni şamanlarının bu ilk göreve geliş törenini izlemeleri gayet anlaşılabilir bir durumdur.
Tunguz kabilelerinde de, şaman adayının bazı ananevî ritüelleri yerine getirip, kabiliyetlerini kabile mensuplarına sergilediği ve sonunda adayın şamanlığa hak kazandığı bu törenlerin tarihi çok önceden tesbit edilir. Kurban kesilmesi ile sona eren bu törenler bazen günlerce sürebilir.
Yeni şamanın göreve başlama merasimi, Goldelerin kurban şölenlerinin en önemli ritüellerinden biri olup, şaman adayı sırayla köydeki her haneyi dolaşır, şaman dansı yapar ve kurban şölenine davet eder. Köy içersindeki bu ziyarete önce tek başına başlar, her hanede bir kişi peşine takılır ve şaman adayıyla, onu takip eden kalabalık en sonunda adayın kurban töreni hazırlıkları yapılan evine gelirler. Şölenin yapılacağı akşam, şaman danslarıyla başlar, dans edenlerin hepsi belinde çıngıraklar olan bir şaman kemeri takar ve ellerinde şaman davulu olur. Bu dansa en az dokuz kişi katılır. Yeni şaman, şaman kıyafetini giydikten sonra ortada dans etmeye başlayıp, diğerleri davullarını çalarak etrafında dönerler. Dansa ara verildiğinde, şaman adayı ruhlar için bir methiye söyler ve onlara yeni görevinden bahseder, sonra yüksek sesle “Seon”un verdiği ve herkesin uyması gereken buyrukları söyler. Daha sonra yeni şamanın önünde yakılan ateşe yaban biberiyesi atılır. Goldeler, bu bitkinin dumanının arındırıcı özellikleri olduğuna inanırlar. Şaman adayının methiyesi bittikten sonra kabilenin en yaşlı üyesi, şamanın önünde diz çökerek, ona bir tas içerisinde içki sunar. Genç şaman, üç defa parmağını tasın içine batırarak ruhlar için bir parça içki serper. Bu serpme işlemi sol elin üzerinden yapılır. Ertesi gün, sunak yerine gidilir. Buraya daha önceden dokuz tane domuz getirilmiştir ve şaman yardımcıları verilen bir işaretle bunları kesmeye başlarlar. Şaman adayı kurban kanından bir parça içtikten sonra, dans etmeye başlar, kendinden geçer ve orada bulunanlar ona gelecekle ilgili sorular sormaya başlarlar. Şölen, etler ve içkiler bitene kadar devam eder. Şamanın görevde olduğu sürece belli yıllarda kendi “Seon”u için bu tip şölenler vermesi gereklidir.
Şaman ayinine ait teferruat yönünden Buryat şamanlarının göreve başlama merasimleri çok daha ilgi çekicidir. Changalov, bazı Buryat şamanlarının şamanlık görevini ifa ediyor olsalar bile, “kutsanma” fiilini gerçekleştirmemeyi tercih ettiklerini anlatır ki, “kutsanma”, şamanın üzerine çok daha ağır görevler yüklemekte ve bu sebeple de “kutsanmış” olan şamanlar, daha itibarlı ve üst düzey şamanlar grubunu oluştururlar. Buryat inanışlarına göre, “kutsanmak” çok özel bir anlam taşır, bu sayede şamanın zihni aydınlanır, öte dünyanın ve ruhlar aleminin esrarları önünde açılır. Tanrıları, Tanrıların yaşadıkları yerleri, yarattıkları varlıkları ve bunlara kimler aracılığıyla nasıl ulaşabileceğini öğrenir.
“Kutsanma”, adayın kendini belli görevlere vakfetmesi ve belli bir hayat tarzını benimsemesi anlamına geldiğinden, “kutsanma”nın belli bazı hazırlık aşamaları vardır. Aday, kirli kabûl edilen her şeyden uzak durmayı-meselâ domuz eti yememe- kabûl etmek zorundadır veya düzenli olarak bazı yıkanma ayinleriyle kendini temizlemesi gerekir. Gerçek “kutsama törenleri”ni “şaman babası” adı verilen ve adayın hocalığını üstlenen gerçek bir “kutsanmış” kişi yönetir. Bu ayin için seçilmiş dokuz delikanlı, ayinde “şaman yardımcısı” olarak hizmet ederler. Bu yardımcılar, ayin için gerekli ön hazırlıkları yapar, şaman adayı ile beraber şölen için gerekli malzemelerin tedariki için koştururlar. Bu maksatla kaldıkları çadırda, onlara süt, tarasun, kurunga gibi yiyecek ve içecekler, para ve değerli hediyeler sunulur. Adayın elinde taşıdığı küçük bir kayın fidanına bez ve deri parçaları takılır. Balagansk bölgesinde şaman yardımcıları ellerinde bir kayın fidanı taşırlar.
Aynı bölgedeki geleneklere göre, şaman adayı, “şaman babası” ve şaman yardımcıları bir çadırda inzivaya çekilip, dokuz gün boyunca oruç tutarlar ve bu süre boyunca çay ve suda pişirilmiş un dışında hiçbir şey yiyip, içmezler. Bu çadırın etrafına at kılından yapılma bir ip çekilir ve bu ipe küçük orman hayvanlarının postları, kumaş parçaları, çomak veya kaşık gibi benzeri cisimler asılır. Bu süre içinde kabilenin diğer üyeleri “kutsanma merasimi” için gerekli diğer hazırlıkları yaparlar. Şölen gününün arifesinde kutsal koruluktan veya mezarlıktan kayın dalları ve köküyle birlikte sökülmüş en az iki tane kayın ağacı getirilir. Ağaçları sökmeye gidenler, yanlarında “tarasun” adını verdikleri içki ve bir koyun götürürler ve bu koyun “kutsal koruluğun” efendisi adına kurban edilir. Kayın ağaçları ertesi gün köye getirilip, ayinin yapılacağı yerlere yerleştirilir. Köküyle beraber sökülüp getirilen kayınlardan birisi şamanın çadırındaki ocak yerinin yanına, tepesi yukarıdaki bacadan çıkacak şekilde toprağa dikilir. Ayin esnasında şamanın üzerine tırmanarak göğün üst katlarına çıkacağı bu ağaca, “Kapı bekçisi” (Udešii burkhan) adı verilir ve bu ağacın şamana göğün çeşitli katlarının kapısını açtığına inanılır. Bu ağaç, “adanma töreni” sonrasında da yerinde muhafaza edilir ve köye giren herhangi biri “kutsanmış” şamanın çadırının hangisi olduğunu kolayca anlayabilir. Köküyle beraber sökülüp getirilmiş olan diğer kayın da benzeri önemde bir rol oynar. “äkhä šara modon” adı verilen bu ağaç, çadırın dışına dikilir ve ayin esnasında şaman bu ağacın üzerine tırmanarak göğe çıkar. Köküyle dikilen kayın ağacının yanına, dokuz tane kayın dalı dikilir. Bunların kökleri olmadığı için, onlara “kuru kayınlar” adı verilir. Changalov’un aktardığına göre, bu “kuru kayınlar” üç küme hâlinde dikilir ve etraflarına at kılından bir ip çekilip, ipin üzerine beyaz, mavi, kırmızı ve sarı şeritler asılır. Bu renklerin ne anlama geldikleri konusunda herhangi bir bilgimiz olmamakla beraber, dört ana yönü ifade etmiş olmaları muhtemeldir. En son kümedeki ağaçlara dokuz hayvan postu ve içinde içki bulunan kayın kabuğundan yapılma bir kap asılır. Changalov, bütün bu ağaçların, mavi-beyaz renkli bir iple çadırdaki ağaca bağlanmış olduğunu ve bu ipin “gök kuşağını ve şamanın tengrilerin katına yapacağı seyahâti” ifade ettiğini aktarır. Petri’nin aktardığına göre bazı bölgelerde bu ip mavi, beyaz ve kırmızı renklerdedir. “Kutsanma töreni” için dikilen kayın ağaçlarının dışında, toplam dokuz tane başka ağaç veya kazık daha dikilir ve bunlara kurban edilecek koyunlar bağlanır.
Kutsal törenin gerçekleşmesi için daha dokuz tane “žido”ya ihtiyaç vardır. Bunlar, alt ucu sivriltilip, üst tarafına da Sibirya çamı (abies pichta) reçinesi takılmış kayın dallarıdır ve orta bölümlerindeki yontulmadan bırakılmış olan bir dala, bir bez parçası asılır. Ayin esnasında meşale olarak kullanılan bu dalların alt uçlarının sivriltilmesinin sebebi, toprağa rahatça saplanmasını sağlamaktır.
Aday ve törene katılan şaman yardımcıları, tören esnasında beyaz elbiseler giyerler, şaman adaylarının eteklerinde mavi bez parçaları takılıdır. Potanin, tören sırasında “şaman babası” ve şaman adayının kafalarında kırmızı ipek püskülü olan beyaz başlıklar taktıklarını aktarır.
Şamanın “kutsanma” öncesi, şamanın alet ve malzemeleri de, meselâ asaları, at kırbacı, telli çalgısı (khur) ve benzerleri “kutsanır”. Özellikle şamanın “at kırbacı”nın kutsanması, bu kırbaca bir nevi can verilmesi anlamı taşır ki, şamanın ruhlar âlemine yapacağı seyahâtlerde bu kırbacın sahibine bir at gibi hizmet edeceğine inanılır. Asaların “kutsanması” esnasında, “at kırbacının efendisine” ve “karısına” (khorboši nojon ve khorboši khatun) bir koyun kurban edilir ve onların şerefine etrafa “tarasun” serpilir. Bazı törenlerde, kırbacın alt ucuna kurban edilen koyunun kanı sürülür. Kutsanma merasimi esnasında, şamanın telli çalgısı (khur), “tarasun” hazırlanan kabın altına, taşan damlaların çalgının tellerinin üzerine damlayacak şekilde yerleştirilir. Bu şekilde kutsanan bir çalgının sesini Tanrıların da duyacağına inanılır.
Tören günü, sabahtan itibaren çadırda toplanan davetliler şaman dansı yapmaya, Tanrılara dua etmeye ve onlara “tarasun” sunmaya başlarlar. Törene ilk olarak “ärgil bugha nojon tonkhoi”nin şerefine içki serpmekle başlanır. Adı geçen bu varlık, yeryüzünde kendini ilk olarak kutsamış olduğuna ve sonra da diğer şamanların kutsanmalarına yardımcı olduğuna inanılan şamanın ruhudur. Daha sonra, “Batı hanları” ve onların dokuz oğulları için içki serpilip, dualarda onların “yeryüzünde yaşadıkları, dokuz ülkenin hükümdarı ve Buryatların da koruyucu ruhları oldukları, gümüş kemerlerinin ve gümüş kılıçlarının oldukları” anlatılır. İçecek sunulan diğer varlıklar ise, sırasıyla; “şaman babası”nın ataları, mahallî ruhlar, yeni şamanın koruyucu ruhları, bulunulan bölgenin ve diğer bölgelerin ölmüş ünlü şamanları, büyük “Burkhan”lar ve diğer güçlü tanrılardır. İçecek sunusundan sonra “şaman babası”, çeşitli ruhlara tekrar dua eder ve bu duanın sözlerini şaman adayı tekrarlar. Bu devir töreni esnasında şaman adayı elinde bir kılıç tutar ve bu kılıcın kendisine şamanlık yetileri gibi gökler tarafından bahşedildiğine inanır. Şaman adayı bir anda çadırın içindeki kayın ağacına tırmanmaya başlar ve bacadan çadırın damına çıkar, bu esnada da Tanrılardan yardım diler. Artık, “kutsanma yeri”ne gitme zamanı gelmiştir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz meşaleler yakılır, bir tanesini “şaman babası”, bir diğerini de şaman adayı ellerine alır. Arkadan gelen “şamanın oğulları”, “kutsanma ayini” için gerekli olan keçe minderleri ve diğer malzemeleri taşırlar. Onların arkasında, daha önce “adanmış” olan kişiler ve özel davetliler yer alır. Bütün ayin malzemeleri, güzel kokulu otlarla yakılmış olan çadırın önündeki ateşe tutularak arındırılır ve kutsanır. Şölene katılan davetliler, içinde kokulu otların tüttüğü bir ateş küreğiyle, başlarının üzerinden üç defa geçirilmek suretiyle önceden arıtılmışlardır. Törene katılanlar çadırdan çıkıp kayın ağaçlarının yanına gelirler ve şarkı söylerler.
Bazı bölgelerde çadır ile kayın ağaçlarının arasındaki yer otlarla kaplanmış olur. Kayın ağacı sırasında en Doğuda bulunan ağaca “turge” adı verilir. Bu ağaç çeşitli kumaş parçaları ile süslenmiş ve dibine keçe bir minder konularak, bir nevi sunak taşı hâline getirilmiştir. Minderin üzerine içi “tarak” ve “tarasun” dolu kaplar ve kurban etinin içine konulacağı büyükçe bir leğen bulunur. Dokuz sayısının, İdil boyu halklarında olduğu gibi Buryatların dini merasimlerinde de mühim bir yeri vardır, meselâ sunu kaplarının veya sunulan ekmeklerin sayısı daima dokuzdur. “Turge”nin yanında, şaman adayı ve kutsanmayı gerçekleştirecek kişiler yarım daire şeklinde dizilirler ve meşaleler buralara dikilir. Kayın ağaçlarının Kuzeyine dokuz adet sunu kazanı yerleştirilerek, geri kalan seyirciler de bu kazanların çevresinde toplanırlar.
“Kutsanma merasimi”nin en önemli unsurlarından anlarından biri de adayın kan ile arındırılmasıdır. Aday bunun için bedeninin üst tarafı çıplak olarak beyaz bir keçe minderin üzerine oturur. Tören yerine beyaz bir keçi getirilip, adayın başının üzerine kaldırılır ve kanı adayın üzerine akacak şekilde bıçakla yaralanır. Fışkıran kan, dokuz defa adayın değişik yerlerine tutulur ve sonra keçi serbest bırakılır, törene katılan genç erkekler keçiyi yakalayıp kurban ederler. Changalov’un aktardığına göre aday, keçinin kanını başına, gözlerine ve kulaklarına sürer, Balagansk ve bazı başka bölgelerde ayrıca keçinin kanından da içer. “Kan ile arınma”dan sonra, sıra “su ile arınma”ya gelir. Bunun için üç değişik su kaynağının suyu ile önceden doldurulmuş bir kazan içine kızdırılmış taşlar atılarak ısıtılır ve “şaman oğulları” bu suya daldırılan kayın dalı demetleriyle adayın vücudundaki bütün kan lekeleri kaybolana kadar adaya vururken, bu esnada bir şaman, “khur” çalarak buna eşlik eder ve “şaman oğulları” adaya bundan sonra sıkı sıkıya bağlı kalmaya antiçeceği kuralları okurlar. Changalaov’un aktardığına göre bu kurallar; “Fakir bir insan senden yardım isterse, oraya yürüyerek git ve emeğin için ondan fazla ücret alma, sana ne veriyorsa onu kabûl et. Daima fakirlerin ve zayıfların yanında ol ve Tanrılara, fakir ve zayıfları, kötü ruhlardan ve onların güçlerinden korumaları için dua et. Eğer seni zengin bir adam çağırırsa, ona bir öküz ile git ve ondan da çok para isteme. Seni aynı anda hem bir zengin, hem de bir fakir çağırırsa, önce fakir olana git, sonra zengin olana” biçiminde va’z edilen daha çok ahlâki içeriklidir. Bunun akabinde kurban verilecek hayvanların kesilmesine başlanır. Hayvanların sayısı en az dokuz olmalıdır, ama törene katılanların sayısına bağlı olarak daha fazlası da olabilir. Bir yandan şölen yemeği hazırlanırken, diğer yandan da şaman ritüelleri devam eder. Törenin bir başka önemli anı da, “göğe yükselme” bölümüdür. Bu bölümde “şaman babası” yukarıda bahsi geçen büyük kayın ağacının tepesine kadar tırmanır ve dokuz defa kendi etrafında döner. Şamanın yukarı tırmanışı esnasında, ruhunun da göğe yükseldiğine inanılır. Yaptığı her dönüş, göğün bir katının geçilmesini ifade eder. Göğün dokuzuncu, yâni son katına çıktıktan sonra, tekrar dokuz defa döner ve aşağıya yeryüzüne iner. “Şaman oğulları” bütün bu göğe çıkış ve iniş süresi boyunca, ağacın altında keçe bir minder tutarlar ve şaman aşağı indiğinde kendini bunun üzerine bırakır. Hemen akabinde, yeni aday da aynı şekilde göğün katları arasındaki seyahâtine başlar, hâtta daha eskiden kutsanmış olan şamanlar da aynı şeyi yaparlar. Toplanan seyirci kalabalığının bu esnada kendinden geçtiği anlatılır. Genç şaman ağacın tepesine çıktığında, ruhları yardıma çağırır ve içlerinden hangisine her gün “tarasun” sunacağını bildirir.
Bu merasim, çeşitli bölgelerde bazı ufak farklılıklarla ama temelde aynı şekilde yerine getirilmektedir. Meselâ, Balagansk bölgesinde şaman adayı bir keçe minderin üzerine oturtulup, dokuz kayın ağacının etrafında dokuz kere Doğu-Batı yönünde dolaştırıldıktan sonra aday, sırayla her ağacın üzerine tırmanıp, dokuz defa ağacın gövdesinin etrafında döner. Şaman adayı yukarıda dönerken, “şaman babası” da aşağıda ağacın dibinde aynı dönüşleri tekrarlar. Potanin, çadır kapısının sağında dokuz tane kayın ağacının dikili olduğunu ve yeni şamanın keçe bir minder üzerinde buraya taşındığını anlatır ki, en uzaktaki kayının yanına gelindiğinde genç şaman, minderden kalkıp, ağaca tırmanmaya başlar, en tepeye ulaştığında ağacın gövdesinin etrafında üç defa döner ve bir sonraki ağaca geçer. Bütün ağaçlarda bunu tekrarladıktan sonra getirilmiş olduğu keçe minderin üzerine tekrar oturur. Bu törende dokuz kayın ağacının bulunmasının sebebi, muhtemelen dokuz kayının göğün dokuz katını temsil etmesidir. Bu kutsanma ritüelleri gerçekleştirilirken diğer taraftan da sunulacak kurban etleri pişirilmiş olarak, özel sunu kaplarına konarak “turge”nin yanına bırakılırlar. Her kabın içine, kurban edilen her hayvanın etinden biraz konulur. İlk olarak “Ateşin efendisi”ne bir parça et ve çorba, ardısıra “Şaman babası”, “Şaman oğulları” ve diğer şamanlar sıraya girerler, her biri ellerinde Tanrılar için bir kap et ve bir kap çorba tutarak Tanrılara yeni şamanın sunularını kabûl etmesi için dua edip, ellerindeki et ve çorbaları havaya veya ateşe atarlar. Bundan sonra törenin şölen bölümüne geçilir. İlk olarak “Şaman babası” yemeğe başlar, diğer katılanlar da onu takip ederler. Kurban edilen hayvanların kemikleri itinayla samana sarılır ve dokuz kayın ağacının (gur burgahan) dallarına asılır.
Kurban töreninde sonra şamanlar çadıra geri dönerken, kabilenin gençleri eğlenmeye başlarlar. Ertesi sabah, “döbedöi” için bir koyun kurban edilir. Buryat efsanelerinde “döbedöi”, Solbon’un (Venüs yıldızı) seyisi olarak geçer ve muhtemelen sabah yıldızını, yâni Venüs’ü temsil etmektedir. Koyunun kemikleri yakılır, postu ise “turge”nin arkasında yer alan ve “zuhäli” adı verilen ağaca asılır. Hayvanın burun deliklerine kayın yaprakları doldurulur ve kafasına bir meşale (žido) takılır.
Şaman kutsama töreninde bazen başka sunular da yapılır. Bunlardan birisi, “bugha nojon” (Boğa efendi) için verilen hayvan sunusudur. Bu törende hayvan öldürülmez, bu sadece hayvanın Tanrılara vakfedildiği bir sunudur. Bunun için koyu gri renkli bir boğa seçilir ve kutsanmış su ile yıkanır, kurdelelerle süslenip, bir boyunduruk takılır. Hayvanın başından aşağı “tarasun” dökülür, kısa bir dua yapıldıktan sonra hayvan serbest bırakılır. Şaman kutsama törenleri çoğu zaman dokuz gün sürer, dokuz günün sonunda kayın ağaçlarına asılı olan bezler ve postlar toplanarak, şamanın kutsanmış araç gereçlerinin saklandığı bir sandığa konur.
Changalov’un dokuz, Petri’ninse beş kutsanma derecesinden bahsettiği bu merasimleri, eski dönemlerde çok daha sık yapılırmış. Anlaşıldığı kadarıyla her yeni kutsanma, şamana daha fazla itibar kazandırmakta ve ulaşılan kıdem derecesini gösteren belli işaretler taşımakla birlikte, bu işaretlerin neler olduğunu ve nereden çıkmış oldukları bugün bilinmemektedir. İlk kutsanmasında şamana verilen kılıç, şamanın göğe çıkışında onu kötü ruhlardan korumak içindir, inanışa göre kötü ruhlar kılıcın kendilerine değmesinden korkarlar. Muhtemelen kutsanmalarla kazanılan kıdeme ilişkin işaretler, şaman giysilerine de yansımaktadır. Bu konuda Petri, beş defa kutsanmış bir şamana “zarin” unvanının verildiğini anlatır. Ancak, bu oldukça teferruatlı kutsanma törenlerinin, törenlerin asli hâlinden çok uzaklaşmış oldukları aşikardır ve muhtemelen de bu kadar uzun ve karmaşık bir tören hâline kendiliğinden dönüşmemiştir. Bu törenlerin, yabancı bir dinin ritüelleri örnek alınarak geliştirildiğini varsaydığımız takdirde, bu dinin hangi din olduğu sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu törenlerde Lamaizmin etkileri olabilir mi? Zira, Lamaların da kendi kutsanma törenleri ve buna ilişkin kıdem dereceleri vardır. Lamalar, “temiz” kabûl edilmeyen hayvanların etlerini yemeleri yasak olduğu gibi, kutsal vazifelerini devretmek için öğrenciler yetiştirirler ve özel kıyafetleri vardır, ama Budist lamalarının bile “pagan zamanlardan kalma inanç kalıntıları” olarak nitelendirdikleri Buryat merasimlerinde Lama törenleri ile başka bir paralellik gözlenmez.
Bu hususta dikkâtimizi Mani dinine çevirecek olursak, neler bulabiliriz? Orhon nehri kıyısındaki Kara Balasagun harabelerinde bulunan ve üzerinde üç dilde yazılar bulunan yazıtlarda “kutsal usta” (Mar), Mani’nin öğretilerinin Uygur devletinin doğduğu dönemlerde (8.yy) bu bölgede yayılmaya başladığı anlatılır. Buryatların bazı halk destanlarına Pers baş tanrısı “Ahura Mazda”nın (Hürmüz) girmiş olduğunu düşündüğümüzde, Mani dinine ilişkin bazı tasavvurların veya ritülellerin de geçmiş olabileceği akla yakın gelmektedir. Mani dini hakkında bildiklerimiz bize bu konuda çokda fazla mukayese imkânı vermemekle birlikte, ancak Sogd dilinde yeralan ve aslında” dilenci keşiş” anlamına gelen “šaman” kelimesinin, aynı telaffuzla Mançu Tunguzlarına geçmiş olduğunu hatırladığımızda, kutsanmış şamanların hayatları boyunca uymaları gereken kurallar dizisinin bu Mani keşişleriyle ilgisi olduğunu görürüz.
Roma imparatorluğu döneminde Hıristiyanlıkla kıyasıya bir rekabete girmiş olan eski Pers inançlarına bakıldığında, dikkâte değer birtakım ilişkiler göze çarpmaktadır. Mitra kültünde, Buryatların kutsama ayinlerini andıran törenler vardır. Adayın kan ile kutsanmasının bir başka örneği, Mitra inancı dışındaki bildiğimiz diğer dinlerde görülmez. Mitra dini mensuplarının “taurobolium” adını verdikleri bir töreni anlatan Prudentius, bir boğanın kanının yerdeki delikli döşemeden alttaki bir oyukta oturan adayın üzerine akacak şekilde akıtıldığını ve adayın yüzünü akan kana doğru dönüp, bu kanı yanaklarına, kulaklarına, dudaklarına ve burnuna sürdüğünü, diliyle yaladığı ve hâtta heyecanla bunu içtiğini anlatır. Görüldüğü gibi, Buryatlarda aynı ayin, kurban edilecek keçinin adayın tepesinde tutularak yaralanarak, akan kanın adayın “başına, gözlerine ve kulaklarına sürmesi, hâtta içmesi” şeklinde uygulanmaktadır.
Hayat boyu uyulması gereken kurallar ve edilen yeminler, domuz eti ve başka “pis” kabûl edilen yiyeceklerden uzak durulması, kutsanma dereceleri ve bunlara ilişkin işaretler de bu konuda birbirine benzerlik gösteren yönlerden bazılarıdır. Ama bütün bunlar arasında en dikkâte değer olan, Mitra rahiplerinin göğe çıkış veya gök katları arasında gezinme merasimleridir. Origines’in aktarmış olduğuna göre bu ritüel, kutsanma töreninin en önemli bölümünü teşkil etmektedir ki, bu kadar çok benzerliğin tesadüfî olması beklenemez.
Mitra dini, bütün inanç esasları ve rahipleriyle Roma İmparatorluğunda yayılmaya başladığında, zaten çok uzun bir gelişme dönemini geride bırakmış ve doğduğu topraklara ait bir çok tasavvur ve ritüelleri kendi içinde barındırıyordu. Bu ritüeller, muhtemelen gerek o dönem, gerekse sonraki dönemlerdeki Pers büyücüleri tarafından da uygulanmaya devam etmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Buryatlara ait yukarıda aktardığımız bu ritüellerin Pers büyücülerinden ilham almış olma ihtimâli çok daha yüksektir. Zira, gerek büyücülerin, gerek şamanların görevlerinin aynı ruhanî mevzuları ihtiva ettiği, benzer şekilde gerek Mitra kültü, gerekse şamanizmde âyin esnasında kendinden geçmenin önemli bir yer işgâl ettiği düşünüldüğünde, Orta Asya halklarının kültürel yönden daha yüksek bir medeniyete sahip olan Pers komşularından ciddi ölçüde etkilendiklerini söylemek mümkündür.
Bahsi geçen bu geleneklerin muhafaza edildiği yegâne topluluk Buryatlar değildir. İlijskoi ve Tarbagatay bölgelerinde yaşayan ve Tunguzların bir kolu olan Sibo kabilesinde de benzeri kutsanma ayinleri yapılmaktadır. Bu kabilenin kutsanma törenlerinde “kara kabuklu kayın” dedikleri ve üzerine basamaklar oyulmuş bir kayın ağacı kullanılır. Krotkov’un anlattığına göre bu basamaklar göğün katlarını temsil etmektedir. Kutsanacak olan şaman adayının evinde yine üzerine dokuz basamak oyulmuş -ama daha küçük- bir ağaç bulunur. Altay Tatarlarının şamanları da göğe çıkmak için dokuz basamak oyulmuş bir kayın ağacı kullanırlar. Yakutların törenlerinde de, bazı Buryat kabilelerinde olduğu gibi sıralı şekilde dizilmiş kayın ağaçları kullanılır. Hâlen geleneklerinde göze çarpan izlerden anlaşıldığı kadarıyla, muhtemelen Yakutlar ve Goldelerin kutsama törenleri de eski dönemlerde Buryatların törenlerine benzer şekilde yapılmaktadır.
Uno Harva'nın Altay Panteonu adlı kitabında alıntılanmıştır.
Çeviren: Erol Cihangir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder