21 Ağustos 2023 Pazartesi

TÜRK TARİHİ-3

 GAZNELİLER DEVLETİ (963-1187)




GAZNELİ DEVLETİ'NİN KURULUŞU


Samanoğulları Devleti'nin çöküşüyle Gazneliler yeni bir Müslüman-Türk devleti olarak bugünkü Afganistan topraklarında tarih sahnesine çıktı. Kuzey Hindistan tarihini, sosyal ve kültürel açıdan köklü bir biçimde etkileyen Gazneliler; İranlı hükümdarlarca yönetilen Samanoğulları Devleti'nin devamıydı. Ancak hakimiyet alanlarını İndus Vadisi ve Hindistan içlerine kadar genişletme becerisini göstermişlerdi. Samanoğulları'nın zayıflayarak dağılma sürecine girdiği 1000'li yıllarda Karahanlılar, bu devletin topraklarının bir kısmını ele geçirmişti. Öte yandan çökmekte olan devletin Türk asıllı komutanı ve Herat Valisi Alptekin, içte yaşanan taht mücadelelerinden yararlanarak Samani yönetimini ele geçirmek istediyse de başarılı olamadı. Kendisine bağlı kuvvetlerle Gazne'ye gelerek mevzii bir hakimiyet elde etti. Böylece Gazneli Devleti'nin ilk nüvesi bu tarihi kentte bir Türk komutanı tarafından atılmış oldu.


Türkler daha IX. yüzyıldan itibaren güçlü Samanoğulları'nın teşvik ve yardımlarıyla Maveraünnehir yoluyla İslam dünyasına girmeye başlamış, Abbasi Halifeleri'nin ve eyaletlerdeki Arap ve İranlı valilerin hizmetinde daha çok askeri roller üstlenmişlerdi. Bu yüzden İran, Horasan ve Afganistan topraklarında çok sayıda müslüman olmuş Türk askerine rastlanmaktaydı.


Alptekinden sonra yerine geçen komutanlardan Sebüktekin, Gazne Devleti'nin hakimiyet sınırlarını kısa zamanda genişletmeyi başardı. Toharistan, Zebulistan, Gur, Zemindaver ve Belıkistan topraklarını ele geçirerek Gazneliler Devleti'nin asıl kurucusu oldu. Zaman içerisinde Gazneliler, Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan'da hakimiyet kurarak istikrarlı bir iktidar oluşturmuşlardı.


Devletin kurulduğu yıllarda Abbasi Halifeliği siyasi bütünlüğünü kaybetmiş, halifeliğin eyaletlerdeki nüfuzu ve otoritesi de oldukça zayıflamıştı. İran'da hakimiyetlerini genişletme eğilimi taşıyan Büveyhoğulları Abbasi başkentinin korkulu rüyasıydı.


Orta Asyada Maveraünnehir bölgesinde Karahanlılar hüküm sürmekteydi. Kuzey Afrika'da ve Mısır'da hüküm süren İsmaili Fatımiler, Abbasileri batıdan siyasi baskı altında tutmaktaydı. Öte yandan İslam dünyası genel bir durgunluk içerisine girmiş, İslamiyet'in yayılışında da hissedilir bir yavaşlama baş göstermişti.


Şarkın en büyük hristiyan devleti Bizans İmparatorluğu, Basilios Il iktidarında en parlak dönemlerinden birini yaşamaktaydı. Anadoluda ve Tuna'ya kadar Balkanlarda, Bizans'ta çoktandır görülmeyen güçlü bir siyasi birlik bulunmaktaydı. Basilios Il döneminde Kafkaslardaki askeri başarılar sonucu imparatorluk doğuda genişlemeyi sürdürmüş, bölgedeki küçük hristiyan devletleri ve beylikler itaat altına alınmıştı. Oldukça önemli bir başka gelişme de Kiev Prensliği'nin hristiyan olmasıdır. Bizans'ın aile bağları kurarak gerçekleştirdiği değişim sonrasında prenslik, İstanbul Patrikliği'ne bağlandı. Bu durum Bizans'ın siyasi ve kültürel gücünü ve etkisini artırmakla kalmamış, zamanla Rusya'nın çok büyük bir güç olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kaderin cilvesi, tam bu dönemlerde yaşayan Gazneliler; putperest ve Mecusi Kuzey Hindistan'ın İslam'la şereflenmesinde başrol oynayacaklardır.


GAZNELİ MAHMUD ve HİNDİSTAN'IN FETHİ


Gazneliler'in gerçek kurucusu Sebüktekin' in vefatının ardından oğlu Gazneli Mahmud, devletin yeni hükümdarı olmuştur. Kudretli sultan, Samani Devleti topraklarının büyük bir kısmı üzerinde hakimiyetini kabul ettirmiş, bu devletin 999 yılında ortadan kalkması üzerine mirasını Karahanlılar'la paylaşmıştı. Gazneli Mahmud daha sonra, Hindistan'ı kuzeyden fethe girişerek burada İslam dinini yayma konusunda ısrarlı teşebbüslerde bulundu. Yeni ve gelişmekte bulunan başkent Gazne'nin, Kuzey Hindistan ovalarına hakim yüksek bir yaylanın tepesinde bulunması, bu seferlerin yapılmasında büyük kolaylıklar sağlıyordu. Mahmud, Hindistan'a on yedi sefer yaptı. Bu seferler onun saltanat devrinin büyük bir kısmını doldurmuştur. Sultanın Hindistan seferlerinin en önemlisi, 1025-1026 yıllarındaki Somnat Seferi idi. Etkili sonuçlar doğuran bu seferin olumlu yankıları süratle bütün İslam dünyasında görüldü. Bu fetih Sultan Mahmud'un İslam dünyasının kahramanı olmasına, ününün yayılmasına yardım etti. Abbasi Halifesi tarafından sultan ve ailesine yeni şeref lakapları gönderildi.


Somnat'taki put, yaklaşık dört metre uzunluğunda ve türlü mücevherlerle süslü idi. Oradan kaldırılarak Gazne'ye götürüldü. Sultanın Gazne'de inşa ettiği meşhur büyük caminin eşiğine konuldu. Altından bir zincir ile puthane tavanına asılmış yaklaşık 1200 kilogram ağırlığındaki altın çan ile kıymeti pek fazla olan taşlar ve mücevherler, birçok gümüş kap-kacak Gazne'ye nakledildi. Somnat'ın zaptı sayesinde Hindistan'da İslamiyet'in yayılışı kolaylaşmıştı. Daha önce sadece biraz yaklaşılabilmiş olan Hindistan gibi büyük bir kıtayı İslam alemine kazandırmak şerefi Gazneli sultanın namını, tarihin en şanlı sayfalarına kaydettirmiştir.


Mahmud Sebüktekin, yaptığı etkili ve başarılı seferlerle Hindistanda büyük bir içtimai inkılabın esaslarını hazırlamıştı. Hintliler, kocası ölen kadınları kocalarının na'şlarıyla beraber diri diri yakıyor, ölüleri mukaddes kabul ettikleri Ganj Nehri'ne atıyorlardı. Birinci adet menfur bir vahşetti. İkinci an'ane de bulaşıcı hastalıkların yayılması için başlıca sebebi teşkil ediyordu. Gazneli Mahmud bu adetlerin her ikisini de şiddetle yasakladı.


Hindistan seferleri, maddi bakımdan da Gaznelilere büyük faydalar sağlamış ve bol miktarda savaş ganimeti ele geçirilmişti. Seferler sonucunda Gazneliler Devleti devrinin en zengin ve görkemli ülkeleri arasına girmişti. Bu büyük inkılabı gerçekleştiren Sultan Mahmud; devlet yönetimindeki başarısı, siyasi ve askeri alandaki dehası ve göz kamaştıran fetihleriyle Türk-İslam tarihinin en güzide kişileri arasına girmiştir. 45 yılını savaş meydanlarında geçirmiş, cesur ve tedbirli bir komutan olarak ordularını sevk ve idare etmiş, filleriyle yöneldiği bütün bölgeleri itaat altına almayı başarmıştı. İlk kez sultan unvanını kullanan Gazneli Mahmud, devlet yönetiminde muktedirdi; ancak zulüm yoluna sapmamış, adaleti ile şöhret kazanmıştı.


Gazneli hükümdar, Kuzey Hindistan'da giriştiği olağanüstü çabalardan sonra birçok savaş yaparak devletini imparatorluk düzeyine çıkarmıştı. O, sadece Hindistan'a İslamiyet'i yaymakla kalmamış Asya'nın sarp ve dağlık arazilerinde yaşayan cesur, savaşçı ve inatçılığıyla ünlü Afgan yerlilerinin de İslam dinine girmelerine vesile olmuştur.


Sultan Mahmud, bilim adamlarına değer vermiş, onları sarayında barındırmış, Afganistan ve Hindistan'da Nizamiye Medreseleri'nden çok daha önce birçok medreseyi faaliyete geçirerek Bağdat, Şam, Hemedan, Şiraz gibi büyük İslam kültür havzalarının benzerlerini oluşturmuştu.


Esasen İslam medeniyeti X. ve XI. yüzyıllarda çağdaşlarından kat kat yüksek bir konumdaydı. İslam bilim ve medeniyeti; tıp, astronomi, geometri, coğrafya ve tarih gibi birçok ilmi disiplinin formatlarını şekillendirmekteydi. Mesela; İbn-i Sina ve çağdaşı Biruni, sadece Türk ve İslam dünyasının değil, dünyanın da en büyük bilim adamlarından sayılmaktaydı.


Sultan Mahmud, Harizm bölgesinin hakimiyetini ele geçirmesinin ardından Gazne'ye dönerken burada yaşayan Biruni ve hocaları Ebu Nasr, İbn-i Irak Mansur, Abdussamed ve yine Gürgenç kentinde yaşayan bilim adamı Ebu'l Hayr el-Hammar'ı Gazne'ye götürmüştü.


BİRUNİ


Gazneli Mahmud, İslam dünyasının ve insanlığın gelmiş geçmiş sayılı büyük bilim adamlarından biri olan Biruni'ye büyük hürmet göstermiş, onu himaye etmiş ve; "Biruni sarayımızın en değerli hazinesidir!" diyerek kendisine iltifat etmiştir. Ayrıca Hazine'nin başında görevlendirerek ona en üst seviyede güvendiğini ortaya koymuştur. Yaşadığı çağa damgasını vurarak; «Biruni Asrı» denmesine sebep olan zeka harikası bilgin, hayatının bu yeni döneminde Hint dil ve kültürünü yakından inceleme fırsatı bulmuştu. Biruni; elinden kalem düşmeyen, gözünü kitaptan ayırmayan, iman dolu kalbi, çağlar ötesine taşan tefekkürü ile şüphesiz önemli bir dahi idi. Arapça, Farsça İbranice, Rumca lisanlarını biliyordu. Matematik, astronomi, kimya, tıp, eczacılık, tarih, filoloji, jeoloji, dinler ve mezhepler tarihi alanlarında ilmi çalışmalarda bulunarak eserler verdi. İbn-i Sina ile çağdaştı; onunla ilmi münakaşalarda ve münazaralarda bulundu.


Biruni hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Yunan ve Hint tıbbını incelemiş, Sultan Mes'ud'un gözünü tedavi etmeyi başarmıştı. Ona ait 180 eserden en meşhur birkaçı şunlardır:


el-Asaru'l-Buloye ani'l-Kurüni'l-Haliye: Geçmiş asırlardan kalan eserler.


el-Kanunu'l-Mes'udi: En büyük eseridir. Astronomiden coğrafyaya kadar birçok konuda yenilik, keşif ve buluşları içine alır.


Tahkiku ma li'l-Hind: Hint tarihi, dini, ilmi ve coğrafyası hakkında geniş bilgi verir.


Biruni, Sultan Mahmud'un vefatından sonra onu «Zamanın Yeganesi» ve «Alemin Arslanı» sıfatlarıyla nitelemişti; aralarında son derece dostane bir ilişki bulunmaktaydı.


Biruni, hak ettiği ilgi ve iltifatı Gazneli Mahmud'un oğlu Sultan Mes'ud zamanında da görmüş ve birçok büyük eserini bu dönemde yazmıştır.


XI. yüzyılın ilk çeyreğinde matematik temelli coğrafyanın müstakil bir disiplin olarak gelişmesinde en önemli rol, İslam kültür çevresinin en büyük bilginlerinden birisi olan Biruni'ye aittir. O, coğrafya tarihinde eşsiz bir teşebbüste bulunmuştur. Gazne ile Bağdat arasındaki önemli yerlerin enlem ve boylam derecelerini astronomik gözlem, mesafe ölçümleri ve kürevi trigonometrinin temel kurallarını kullanarak belirlemiştir. Onun tarafından ulaşılan 60 yerin boylam bilgilerinin bugünkü değerlerle ölçülen hataları, sadece 6 ve 45 dakika arasındadır. Onun tespitleri İslam dünyasının doğu kısmında kendisinden sonra devamlı olarak sürdürülen yer belirleme çalışmalarının temeli olmuştur.


İslam dünyasının Bağdat'ın batısında kalan kısmında başarıyla gerçekleştirilmiş boylam dereceleri üzerindeki diğer tashihler, daha XI. yüzyılın ilk yarısında Akdeniz'in batı-doğu ekseninin 44 ila 45 dereceye (bugün 42) indirgenmesi ve bunun sonucu olarak sıfır meridyeninin Atlantike, Kanarya Adalarının batısına ve Toledo'nun batısına konumlandırılmasıyla sonuçlanmıştır.


Sultan Mahmud, aralarında ünlü şair Firdevsi'nin de bulunduğu 400 civarında şairi sarayında ağırlamış, onları teşvik etmiş ve desteklemiştir. Firdevsi İslamiyet öncesi İran tarihini anlattığı 55 bin beyitten oluşan Şehname adlı eserini Sultan Mahmud'a sunmuştur.


Sultan Mahmud, renkli ve adil kişiliği ile dönemin edebi kaynaklarında halk kahramanı ve insaf timsali olarak yer almıştır. 


SULTAN MES'UD ve GAZNELİLERİN YIKILIŞI


Sultan Mahmud'un 1030 yılında vefatının ardından Gazneli sarayı taht kavgalarıyla çalkalandı. Sonunda kardeşini saf dışı bırakan Sultan Mes'ud hükümdar oldu. Babasının fetih politikalarını devam ettirmek için çaba gösterdiyse de Sultan Mahmud kadar tedbir sahibi ve toparlayıcı bir kişi olmadığından başarılı olamadı. Gazne Devleti'nin Hindistan üzerindeki hakimiyetini sürdürmesi için gereken ağırlık bölgeye verilemedi. Bu ihmale; bir yandan Karahanlılar'dan Ali Tegin'in hasmane faaliyetleri, diğer yandan da bağımsız yurt arayışına çıkmış Selçuklular'ın Horasan'a izinsiz sızma ve göç etme gayretleri sebep olmuştu. Nitekim çok geçmeden Selçuklular Horasanda Merv, Serahs ve Ferave'yi ele geçirmeyi başardılar. Sultan Mes'ud, Selçukluları Horasandan atmak için büyük çaba gösterdiyse de onları Horasandan çıkarmayı başaramadı. Nihayet 1040 yılında Dandanakan denilen yerde iki Müslüman-Türk topluluğunun hakimiyet savaşını Çağrı ve Tuğrul Beylerin idare ettiği Selçuklular kazandı. Böylece yeni bir Türk devleti kuruluşunu tamamlarken Gazneliler yıkılma sürecine girdi. 


Horasan'ı Selçuklular'a kaptıran Sultan Mes'ud, çok geçmeden çıkan bir isyanın ardından öldürüldü. Artık Gaznelilerin iç karışıklıklarla geçen çöküş yılları başlamıştı. Bundan sonra Gazneli sultanlar ağırlıklarını Kuzey Hindistan'a yönelttiler. Hakimiyet kurmada zorlandıklarından varlık ve hakimiyetlerini Selçukluların siyasi destekleriyle koruyabiliyorlardı. Ancak Selçuklu Sultanı Sencer'in kendi ülkesinde Türkmenlere esir düşmesi Gaznelilere yardım edememesine yol açtı.


Siyasi destekten mahrum kalan Gazneliler, bugünkü Afganistan topraklarında Gurlular diye bilinen Afgan yerlilerinin baskılarını karşılayamaz hale geldi.


Savaşçı Gurlular; Gaznelilerin önce Afganistandaki hakimiyetine, ardından da 1187 yılında Kuzey Hindistan'daki hakimiyetine son verdi.


Bugünkü Pakistan, Bengladeş ve Kuzey Hindistan kıtasında yaşayan müslüman topluluklar, varlıklarını bu devlete borçludurlar.



Ahmet Meral’in Kısa Dünya Tarihi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak