9 Ağustos 2023 Çarşamba

İRAN TARİHİ-2

 


M.Ö. III. VE II. BİNDE GÜNEY - BATI İRAN


ilk halk  Merkezi İran'da bugünkü  Şiraz şehrinin  kuzey - doğusunda vaktiyle  bir tatlı  su gölü  olduğu  sanılan havza kıyılarında orta paleolitiğe  ait sileks aletlerin bulunması, paleolitik devirde lran'ın güney vadilerinde birtakım insanlar yaşamış olduğunu göstermektedir.


lran'ın bu ilk arkaik halkı hakkında türlü yönlerden yapılan araştırmalar, bu aletleri bırakanların Hindistan batısından gelerek Basra körfezine akan ve ırmak vadilerine yayılan proto-negroidler olduklarını meydana koymuştur. Süleymaniye civarında musteriyen devre ait birtakım taş aletler bulunmasını gözönüne alan müellifler, proto-negroidlerin kuzey-batıya doğru ilerliyerek Süleymaniye - Revendiz taraflarına yayılmış olduklarını iddia etmişlerdir.


Milâttan önceki VII inci yüzyıla ait Asur kabartmalarında insan gruplarını gösteren tasvirler arasında bu ilk halk soyundan insanlar bulunduğunu ileri sürenler vardır. Bazı eski Yunan müellifleri de İran’ın- güney - doğusunda oturan Habeşilerden bahsetmişlerdir Bu bölgelerde hâlâ rastlanan bakır renkli, düz saçlı, yuvarlak kafalı insanların, bunların soyundan geldikleri sanılmaktadır.


Fakat,' son zamanlarda yapılan ilmi araştırmalarda İran’ın başka yerlerinde bu gibi musteriyen aletler bulunmadığı gibi; bu devri takip eden orinyasiyen ve diğer çağlara ait izlere de tesadüf edilememiştir. Kazılar ve araştırmalar, bu memlekette birdenbire ve her tarafa yayılmış olarak bir çok kalkolitik merkezler belirmiş olduğunu meydana koymuştur. Bu hal, Proto-negroidlerin İran’ın her tarafına yayılmamış olduklarını, burada paleolitik çağların birbirlerini takip eden mütekâmil safhalar geçirmediklerini göstermektedir. Buna göre, birdenbire beliren kalkolitik merkezlerin hariçten gelen ve lran'ın her tarafına yayılan kalabalık ve kültürü ileri bir halk tarafından kurulmuş olduklarını kabul etmek icabetmektedir.


Profesör Herzfeld'in son zamanlarda Persepolis civarında meydana çıkardığı kalkolitik merkezde bulunan bir çok taş aletler arasındaki iki bakır tezyinat, bu halkın buralara maden devri başlarında gelmiş olduklarını gösteriyor. Bu kazı aynı zamanda bu halkın hayvanları evcilleştirmeği, arpa, buğday gibi tahılları ekip biçmeği bildiklerini de meydana koymuştur.


Proto Alpen Irk


Bütün bunlar gösteriyor ki yukarı Mezopotamya  Ön    yanın allüvyon ovalarında henüz insanlar Turanblar   bulunmadığı bir çağda, İran plâtosuna medeniyetçe ileri bir halk dolmuş bulunuyordu. İran platosunun  türlü  bâkir  bölgelerinde  yapılan  kazılar ve  araştırmalarla yer yer merkezleri meydana çıkarılan bu halkın doğu-kuzeyden yani Türkistan’dan gelmiş oldukları göç istikâmetinden anlaşılmaktadır. Bütün bunlar gösteriyor ki proto-Alpen ırk, önce İran'ın kuzey bölgesinde görülmüş, yavaş yavaş batıya ve güney-batıya yayılmak suretiyle İran'a ve buradan Yakın Şark'a dağılmıştır.


Proto-Alpen ırka mensup olan bu brakisefal insanların soylarına bugün bile plâtonun bilhassa doğu bölgesinde en çok rastlanmaktadır. Bu gruplar ovalardan ziyade dağlarda ve yüksek yerlerde yaşamaktadırlar.


Türkistan’da, İran'da ve Ön Asya’nın türlü bölgelerinde yapılan kazılar, İran'da ve Yakın Şark’ın diğer bölgelerinde ilk medeniyet merkezlerini kurmuş olan brakisefal ırkın Türkistan’dan Iran platosuna dolduklarını ve buradan aşağı ve yukarı Mezopotamya'ya, Suriye’ye, Anadolu’ya yayılmış olduklarını kesin olarak meydana koymuştur.

Raphael Pumpelly idaresinde bir Amerikan ilim heyetinin, 1904’te Türkistan'ın Kuzey-Doğu İran sınırındaki Anav’da yaptığı kazı ile İran'ın kuzey-doğusunda Damgan yakınlarındaki Tepehisar’da, Astarabad bölgesinde, Torenk tepe (Karakol tepe) de Tahran çevresinde Rey’de, merkez plato çevresinde,. Keşan civarındaki Tepe Sialk’de, platoda Tepe Giyan’da, Seistanda, Güney-Batı İran’da Sus’da ve Musiyan Tepe’de, Batı İran’da Nehavend ve Kirmanşah’da İran platosu dışında yukarı Mezopotamya’da Dicle vadisinde Ninova’da, Tepe Gavra’da, Tel Billa’da,. Bülücistan’da, Habur vadisinde Tel Halef’de, Fenike'de Ugarit’de,. Kızılırmak kavsi içinde Hattuşaş’da, Güney Mezopotamya’da,. FJ - Ubeid’de, Ur'da, Uruk’ta, Kiş’de muhtelif zamanlarda yapılan araştırmalarda bu halkın göç yolları, yayılma alanları ve - yerleşme merkezleri meydana çıkarılmıştır.


Filoloji incelemeleri de milâttan önceki üçüncü binde güney-doğuda Pencab’a, güney-batı da Mezopotamya'ya, Suriye’ye ve Küçük Asya’ya kadar yayılan gruplardan Elâm’lar, Kas’'lar, Lulubi’ler, merkezi Zagros Gutileri, Medye Haldi’leri, Fırat kavsi Hurri’leri, Küçük Asya Hatti’leri, Lik’leri, Lid’leri, hatta İtalya Etrüsk’leri gibi kavimlerin bitişken bir dil konuştukları ve lehçelerinin ana bir dile bağlı bulunduğu neticesini vermiştir_


Arkeologların Pre-Ubeid dedikleri bu eski çağlarda Ön Asya’da neolitik medeniyetini yaşatan ve dillerinin bitişken, kafalarının brakisefal olmasiyle Sami’lerle Hind - Germenlerden ayrılan bu insanlara, Tevrat jeneolojisine göre Yafes'liler veya-menşelerine nisbetle Asyanik’ler adı verilmektedir.


Fakat İran platosunda gelişen ve buradan Yakın Şark’a yayılan bu halka, Firdevsi’ye uyarak Ön Turan’lılar adı verilmesini İran'ın tarihî geleneğine daha uygun bulmaktayız. İran platosunda yer yer yurt kurmuş olduklarını kazılardan öğrendiğimiz Ön Turanlı’lardan M. ö. üçüncü binde Zagros dağları mıntakasında aşağıdan yukarıya Anşan, Parşumaş, Simaş, Barahşi, Kaşku, Raşi, Ellipi, Gutiyum, Lulubiyum, Zamua, Kinaş bölgelerini ve buralarda oturan grupları tarihen tanımaktayız.


Üçüncü binde İran’ın diğer bölgelerinde yaşayan gruplar hakkındaki bilgimiz yalnız Arkeoloji buluntularına inhisar etmektedir. Fakat M. ö. birinci bin ortalarına doğru İran platosuna yayılmaya başlayan sönük ziya altında kuzey lran'da batıdan doğuya doğru Mannai, Mata (Med), Part, Dae, Saka ... adlariyle görülen kalabalık halk kitlelerinin de bu eski Ön Turanlılardan inmiş olmaları gerekmektedir. Çünkü bir çok emareler, bu grupların da Alpen ırka mensup olduklarını' ve bitişken bir dil konuştuklarını belirtiyor. Bu eski ataları Ön Mata'lar veya proto-Med'ler, Part'lar, Ön Dae'ler ve Ön Saka'lar adlariyle ayırabiliriz.


Binlerce yıllar toprak altında kalan ve ancak son çağda meydana çıkarılan yazılı tabletler, bütün Yakın Şark'ın tarihini değiştirmiş olduğu gibi, İran tarihine de maziye doğru engin bir ufuk açmıştır. Bunun içindir ki düne kadar yapıldığı gibi, İran tarihine Med'lerden Pers'lerden değil, bu memlekette ilk medeniyet şulesini parlatan Elam'lardan başlıyacağız.


Elam Tarihinin Prehiatorik devirleri


İran tarihinin ilk çağlarına ait en zengin istasyonlar güney-batı İran’da bulunmuştur. İran'ın prehistorik ve proto-historik devirlerini aydınlatan eserlerin çıkarıldıkları Sus ve Musyantepe bu bölgededir.


Elim adı verilen bu saha Iran platosunun Dicle nehri, Zagros dağları, Diyale'nin yukarı yatağı ile çevrilen güney­ batı eteklerini içine alır. Akad'lar devrinde bu alana yüksek memleket anlamına Elimtu deniliyordu. Sonradan İbraniler bu adı Elim'a çevirmiş, buralarda yaşayanlara da Elim'lılar denilmiştir. Zagros dağlarının ilk çıkıntılarının teşkil ettiği Elimtu'ya yerliler Hatamti, Sumerler ise Nim veya Nin adını veriyorlardı


Elim bölgesi ilk evvel Batı Hindistan'dan gelen proto-negroidler tarafından işgal edilmişti. Eneolitik devirde, Orta Asya'dan İran'a dolan Alpen ırk gruplarından güney-batıya sarkanlar Proto-negroidleri bertaraf ederek Elim bölgesine yerleşmişlerdi.


İran'ın diğer bölgelerine yayılanlar gibi Elimtu'ya yerleşenler de, yer yer siteler kurmuşlardır. Elim siteleri, diğer bölgelerdekilere nisbetle daha elverişli yerlerde kurulmuş ve Sinear sitelerle daimi münasebette bulunmuş olduklarından, ana kültürlerini daha hızla geliştirmek yolunu bulmuşlardır. Tarih devrinde bu sitelerden en önemlileri Avan ve Sus siteleridir. Elâm tarihinin bütün safhalarını yaşamış ve bu safhaların eserlerini sinesinde saklamış olan Sus, bu memleketin siyasi ve kültürel tarihi bakımından zengin bir merkez teşkil etmektedir.

İran platosunun güney - batı eteğinde ve Kerha ırmağı sol kıyısındaki tepelerden birinin üzerine kurulmuş olan Sus sitesi, ilk zamanlarda Şuşun veya Şuşan adiyle anılıyordu. Arkeologların Pre-Ubeid dedikleri prehistorik çağdan itibaren Yakın Şark kültürünün bütün safhalarına ait eserleri sinesinde saklamış olan Sus, İran’ın bilhassa tarihten önceki çağları için, Arkeoloji bakımından en zengin bir istasyonudur.


Sus kazısı 


1881  tarihinde  Fransız  arkeologlarından  tanınmış bilgin J. de Morgan  tarafından  kazılan  Sus harabesinde İran’ın  prehistorik  ve protohistorik devirlerinin kültür izlerini ihtiva  eden iki tabaka  meydana  çıkarılmıştır 9. Zeminden 20 -25 metre derinlikte olan ve Sus I adiyle ayrılan en alt tabakada prehistorik devrin taş ve maden eşyaları bulunmuştur. Umumiyetle eneolitik devre ait olan bu eşyalar arasında sivri ok temrinleriyle sivri mızrak uçlarının büyük bir maharet ve dikkatle defne yaprağı şeklinde yontulmuş oldukları görülmüştür. Burada bulunan eşyalar, çakmak taşı sanatının Sus I çağında İran'da son tekamül merhalesine eriştiğini göstermektedirler. Bu eşya ve silahların bazıları Doğu Anadolu dağlarından getirilmiş taşlardan yapılmıştır. Sus I de bulunan âlet ve eşyalardan bazıları bunları kullanan insanların önce bir avcılık devri geçirmiş olduklarını gösterdikleri gibi değirmen taşı, çakmak taşından destereler de ziraatle meşgul bulunduklarına delalet etmektedir. Keramikler üzerindeki av hayvanlarına ve daha çok olarak evcil hayvanlara ait resimler de bu hususları belirten izlerdir.


Sus I kültürünün en önemli orijinalitesi keramiklerle bakır âletlerde görünüyor. Bu eşya arasında maden âletler az olmakla beraber, bulunanların halis bakırdan yapıldıkları görülmüştür. Mezarlarda bulunan eşyalar arasında bakır aynalarla beraber bir de uzun fistanlı eli göğsü üzerinde bir kadın figürini bulunmuştur. Bunun tenasül tanrıçasına ait olduğu sanılıyor, Sus I den çıkarılan 4000 vazodan 2500 kadarı çok temiz. sarımtırak bir topraktan yapılmış olan bu vazoların üzerine siyah boya sürülmüştür. Bunlar fırında pişirildikten sonra siyah boya, sarı veya kahve rengini almıştır. Vazolar üzerindeki motifler zengin ve umumiyetle geometriktir. insan ve hayvan şekillerini ihtiva eden vazolar da vardır.


Sus I keramikleri arasında su kapları, geniş tabaklar, büyük testiler vardır. Bunlar umumiyetle kulpsuzdur. Yalnız bazılarının kenarlarında, ihtimal bir yere asmak için, ortaları delikli çıkıntılar bulunmaktadır.


Sus I keramikleri sanat bakımından çok ileri bir tekâmül göstermektedir. Bunlar zerafetleri, şekilleri, renklerdeki ahenk, dekorlardaki uygunluk, resimlerdeki hususiyet bakımından en güzel Yunan vazolariyle mukayese edilebilirler. İran’ın Nehavend, Tahran ve Persepolis gibi diğer bölgelerinde bulunan. keramiklerde de bu tekâmül görülmektedir. Proto-lraniyen denilen bu ilk çağ, bazen renk renk dekorlarla süslenmiş. kurşuni keramikler ve Sinear’da kullanılmayan kâselerle ayrılmaktadır. Sus I de en mütekâmil örnekleri bulunan bu keramiklerle vazoların fasılasız olarak El-Ubeid devri sonuna kadar devam ettikleri anlaşılıyor. İran’ın Tepehisar kültürü de Sus I ile çağdaştır. Sus I'i kaplayan kül tabakası üzerinde kalınlığı yer yer değişen bir ham tabaka üstünde bulunan eşyalarda Sus Il adile ayrılmışlardır. İran’ın Protohistorik çağile tarih başı devrini kapsayan Sus Il kültürü Musyantepe, Ali Abad - tepe, Gulaptepe, Benderbuşir gibi yerlerde de bulunmuştur.


Prehistorik devir sonlarında başladığı anlaşılan Sus II kültürü, protohistorik devir boyunca tekâmül merhaleleri geçirerek tarih devrine girmiş, Mezopotamya’da büyük bir devlet kuran Akad’lar zamanına kadar devam etmiştir.


Sus II kültürünü ayıran eşyanın en önemlileri maden eşya ve aletlerdir. Bu çağda halis bakırdan başka ilk defa olarak halka ve boncuk şeklinde altın da bulunmuştur. insanların altını tanımasının üçüncü binde olduğu anlaşılmakla beraber, bu madeni ilk önce Elamlıların mı, yoksa Küçük Asya Proto-lattilerinin mi ziynet eşyası olarak kullanmış oldukları tayin edilememektedir.


Sus II kültürünün Sus I kültürüne nisbetle daha mütekamil olduğu muhakkaktır. Bu ilerileme, yalnız keramik eşyada görülemiyor. Buna karşılık heykeltraşlık, oymacılık gibi sanatların pek çok ilerlemiş olduğu anlaşılıyordu.


Sus II kültürünün İran platosundan başka ön Asya’ya yayılmış olduğu, türlü bölgelerde yapılan kazılarla meydana çıkmıştır. İran’ın türlü bölgelerinde bulunan keramiklerin üzerlerinde koyun ve uzun boynuzlu ehli hayvan resimleri görülmüş, bunların birbirlerine benzedikleri anlaşılmıştır. Bakır devri insanlarının bırakmış oldukları bu keramikler İran’ın eski kalkolitik çağına kadar çıkmaktadırlar. ilk merkezlerden olan Sus’da 1 başlayan keramiklerin müteakip tekamül safhaları Zagros dağları bölgesinde Nehavend’de Kirmanşah’da güneyde Buşir’de, Tahran civarında, platonun merkez bölgesinde Şiraz’da Keşan'da, doğuda Seistan’da ve Bülücistan’da bulunmuşlardır.


Bütün bu keramikler İran’da boyalı keramik sanatında bir değişiklik olmadığını göstermektedir. Yalnız plato kenarındaki Sus, güney Mezopotamya ile sıkı münasebette bulunduğundan buradaki keramiklerde Sinear tesiri esaslı değişiklikler yaratmıştır. Sus II keramikleri arasında en eski çağlara yani El-Ubeid devrine ait olanlar bulunduğu gibi, Uruk ve" Cemdet-Nasr devirlerine girenler de vardır. Sus II keramikleri arasında Bülücistan ve Seistan'da meydana çıkarılanlara benzeyenler vardır. Sus ll'nin genel olarak tek renkli olan çanak-çömleklerinin Mezopotamya'nın Cemdet-Nasr keramiklerile çağdaş oldukları sanılıyor.



Proto-Elamit  denilen ilk yazı işaretini  taşıyan tabletler de Sus II'de bulunmuşlardır. Fakat bir örneği merkezi İran'da elde edilen bu yazı Uruk devrine ait olan ilk Sinear yazısından farklı ve ondan eskidir.


Proto-Elâmit denilen yazı ile Sumer yazısı arasında farklar bulunmakla beraber bunların bir asıldan çıkmış oldukları sanılıyor. Grafik işaretler, Sinear'da olduğu gibi, Elâm’da da Piktogrofik tasvirlere kadar dayanmaktadır. Fakat, sonraları ve bilhassa milâttan önceki üçüncü binin ikinci yarısından itibaren, Elâm'ın yerli yazısı kaybolarak yerini Yakın Şârk'a yayılmış olan Sumer çivi yazısı almıştır.


Basra körfezinde Elâm’ların Uyan (Li-ya-an) dedikleri bu günkü Buşir adasında bulunan bir tablet, Elâm'ların Sumer yazısını Akad kıralı Sargon devrinden biraz evvel kullanmağa başlamış olduklarını göstermektedir. Bu bize, Elâm’ın siyaseten Sinear nüfuzu altına girmesinden önce, kültür bakımından Sumerlerin tesiri altında kalmış olduklarını ve Sumer kültürünün yayılma kudretini anlatmaktadır.


Proto-lraniyen ve PreUbeid denilen bu kültürün Sinear’daki üçüncü tekâmül merhalesi Cemdet - Nasr çağı adiyle ayrılır. Çünkü bu çağı belirten eserler ilk defa eski Kiş civarındaki Cemdet - Nasr’da bulunmuşlardı. Bu çağ, Elâm’da Sus II. devrine tekabül etmektedir. Cemdet - Nasr çağına ait Sinear tabletlerindeki yazıtlar piktografik kelime ve adlar Sumerce olduğu halde, Elâm'dakilerde kelime ve adlar Elâmcadır. Cemdet - Nasr'la karşılaşan Sus II çağından sonra Elâm'da tarihi devir başlamıştır.



İRAN TARİHİ 1.CİLT

EN ESKİ ÇAĞLARDAN İSKENDER'İN ASYA SEFERİNE KADAR

Ord. Prof. M. ŞEMSEDDİN GÜNALTAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak